• Sonuç bulunamadı

25 yıl sonra Türkiye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "25 yıl sonra Türkiye"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

25 NİSAN 1977

her

hafta

bir

sohbet

İPEKÇİ — Tam çeyrek ylizyıl yurt dışın­ da kaldıktan sonra Türkiye’ye dönmek, bizim gibi suyun içinde yaşayan balıkların göremediği birçok şeyleri görmenize herhalde yardım etti. Türkiye’ye döndükten sonra b ı­ raktığınız Türkiye ile bulduğunuz Türkiye arasında ne gibi farklılıklar gördünüz?

SEETEL — Bunu muhtelif cephelerden almak lâzım ve hangi cepheden alınanız alı­ nız, çok büyük farklılık var, tabii. Gelişme bakımından Türkiye, 25 sene evvel bıraktı­ ğım zamana niabetle dev adımlarla ilerlemiş. Ama yanlış yolda gitmiş, doğru yolda gitmiş o İkinci mende. Fakat bir defa olumlu geliş­ me var U , muazzam surette dikkati çekiyor. İstanbul şehrine girer girmez hemen büyü­ düğünü fark ediyorsun uz. Benim bıraktığım zaman 1 milyon 260 bin nüfusu vardı. 4 mil­ yonu aşkın bir nüfus her tarafa yayılmış, büyümüş İstanbul. Buna mukabil, bizim zamanımızda daha romantik bir hayat vardı, şimdi çok mekanik bir hayat var...

İPEKÇİ — Aslında böyle bir değişiklik yalnız İstanbul'la mı ilgili. Dünyanın her yerinde galiba, romantizmden. mekanizme... SERTEL — Geçiş var. Ama, biz Şarklı milletiz nihayet. Bizde, geçiş dikkati çekiyor, çarpıcı bir şey. Fransa’da 25 seneden beri daha gelişmiş bir mekanik hayat var ama, oraya nisbetle daha yavaş tabiî. Bizimki çok hızlı oluyor, işe çok geriden başladığımız için... KUltür sahasında faraza. Bizim zamanımızda bir iki tane üniversite vardı. Şimdi 20’ye yakın üniversite var. Bizim zamanımızda 20-30 bin öğrenci vardı. Şimdi 200-300 bin... Bütün bunlar, Türkiye’nin gerek kültür sahasında, gerek sanayi saha­ sında, gerek şehircilik sahasında hümanizm­ de ilerlediğini gösterir. Birçok şey söylenebi­ lir. 25 sene sonra gelince insana en çok çarpan şeylerden biri, şehrin kirliliği, pisliği ve intizamsızlığı... Çok fena çarpıyor. A vru ­ pa'dan gelmiş olan için, affedilmez bir günah gibi görünüyor.

i p e k ç i — Size en çarpıcı gelen husus bu mu oldu?

SERTEL — tik gün, tabii en büyük çarpış

o.

İPEKÇİ — Şimdi alıştınız mı?

SERTEL — Daha alışamadım, gözüm rahatsız oluyor çok.

İPEKÇİ — Efendim, siz gazeteciydiniz ve politikanın içinde bir gazeteciydiniz. O alan­ larda bir karşılaştırma yapabilir misiniz?

SERTEL - Politikada fazla bir gelişme görmüyorum doğrusunu İsterseniz. Hâlâ yerinde sayıyoruz. Yalnız şu farkla İd bizim zamanımızda tek parti, tek şef sistemi vardı. Ben ayrılmadan bir-iki sene evvel şef sistemi kalktı. O vakit tabii demokratik hiç bir hak­ kımız yoktu. Gazetecilik kolay bir şey değil­ di. Bize mütemadiyen direktif verirlerdi. Sansür yoktu ama direktif«İz kaldığımız da yoktu. Onu yazmayın, bunu yazmayın, yahut bir ufak hata yapsak hemen gazetemizi kapatırlardı. Haftalarca, aylarca zararını çe­ ker dururduk. Şimdi biraz daha demokratik gelişme var. istediğinizi rahat rahat yazabiliyorsunuz. Gazetenizi kapatmak tehlikesini duymazsınız. Bunun gibi günlük hayatta da vatandaş, eskisine nisbette daha özgür. Emekleyerek gidiyor politikadaki gelişme. Sanayileşmedeki hamle yok politi­ kada. Yok gibi geliyor bana, öyie görüyorum ben.

Sol hareket, bizde henüz

entelektüel düzeyde, halka

inmemiş ve sol olduğunu

iddia eden akımlar, halkla

birleşmek, bütünleşmek ve

anlaşmak yoluna girememiş.

Yukarda

,

tepede kalmışlar.

Tepede kaldıkları için de ideoloji

kavgasına girmişler.

Sen doğru düşünürsün, ben

doğru

düşünürüm.

Sen Sovyet taraftarısın, ben

Çin

taraftarıyım diye

lüzumsuz kavgalara girmişler.

Bu kavgalar, çatışmalara

kadar gidiyor.

5-6 parti kurulmuş. Zaten kaç

bin kişidirler ki

5-6

partiyi

besleyecekler.

Bu hep entelektüel hastalığı...1

İPEKÇİ — Aslmda bir açıdan büyük bir farklılaşma olduğu düşünülebilir gibime geli­ yordu. Değindiğiniz gık' gazetecilik alanın­ da, o tek şef sisteminin güdümlü basını, bugün kesinlikle yok denebilir. Politik alanda da tek partiden iki partiye... Sizin bıraktığı­ nız dönemde iki parti başlamıştı. Bana öyle geliyor ki, o dönemle bu dönem arsamda dahi önemli sayılabilecek farklar var. Sizce o fark- lan önemli bulmuyor musunuz?

SERTEL — önemli tabiî. Bir defa çok parti sisteminin olması enteresan. İki parti tatmin etmezdi, Türkiye’nin politik geliş­ mesini. Bizde, İngiltere'de olduğu gibi böyle gruplara ayrılmış değil akımlar... Çok parti sistem i gereğince m eselâ, g ericiler de konuşabiliyor, ilericiler de konuşabiliyor, or­ ta da kon u şabiliyor. Benim bıra k tığ ım zamanlar bu akımlar yoktu, hiç bir şey y ok ­ tu. Politik-akımda en çök dikkati çeken, sol ve sağın kutuplaşmakta olması. Ama ikisi de şuursuz gidiyor. Gerek sol, gerek sağ ikisi de bence bilinçsiz gidiyor. Bir akımdır gidiyor ama nereye gidiyor, niçin gidiyor izahı gayet güç. Belki de mümkün, ama çok dikkati çeki­ yor, gerek sağın lâubaliliği, disiplinsizliği, keza solun lâubaliliği ve disiplinsizliği çok dikkat çekici bir şey. Avrupa'da bu kadar dağınıklık görünmez. Bunu da tabiî görüyo­ rum. Çünkü bu bir gelişmenin neticesi. Alışılmamış bir şey. Yeni akımlar gelince oraya adapte olmanın yolunu bilmiyoruz. Bu, zamanla gelişecek, oluşacak bir şey gibi görünür bana.

İPEKÇİ — özellikle Türk solu üzerindeki düşünceleriniz ilgi çekici olabilir. Bunu daha

hazırlayan: ABDİ İPEKÇİ

bu haftaki

konumuz:

25 YIL SONRA TÜRKİYE

konuğumuz:

M . ZEKERİYA SERTEL

1890 yılında Selânik'te doğdu. İstanbul'da Hukuk, Paris'te Sorbonne, ABD ’de Columbia Üniversitelerinden, mezun oldu. Çocuk Ansiklopedisi,Resimli Ay dergisi, ve Tan gazetesi yayın hayatının iz bırakan ürünleridir. 1960’den sonra Türkiye’den ayrıldı ve bu yıl içinde yurda döndü.

Türkiye

25

sene evvel

bıraktığım zamana nispetle dev

adımlarla ilerlemiş.

Ama yanlış yolda gitmiş, doğru

yolda gitmiş o ikinci mesele.

Fakat bir defa olumlu gelişme

var ki, muazzam surette

dikkati çekiyor.

Kültür sahasında faraza.

Bizim zamanımızda bir-iki tane

üniversite vardı.

Şimdi 2 0 ' ye yakın üniversite

var. Bunlar rü rk iy e n in kültür,

sanayi, şe hird ik sahalarında

ilerlediğini gösterir.

ayrıntılı bir şekilde açıklayabilir misiniz? SERTEL — Türk solunun bugünkü durumu üzerinde ben de. çok merakla durdum ve sağı - solu sordum, araştırdım. Anladım ki, sol hareket, bizde henüz entelek­ tüel düzeyde, halka inmemiş ve sol olduğunu iddia eden akımlar, halkla birleşmek, bütün­ leşmek ve anlaşmak yoluna girememiş. Yukarda, tepede kalmışlar. Tepede kaldıkları için de ideoloji kavgasına girmişler. Sen doğ­ ru düşünürsün, ben doğru düşünürüm, sen Sovyet taraftarısın, ben Çin taraftarıyım diye lüzumsuz kavgalara girmişler. Bu kavgalar, çatışmalara kadar gidiyor. Benim öğrendiğime göre, 5-6 tane parti kurulmuş. Zaten kaç bin kişidirler ki, 5-6 partiyi besleyecekler. 20’yi geçkin dergileri varmış. Kaç okuyucu bulacaklar ki, 22 dergiyi yaşat­ sınlar. Bu hep entelektüel hastalığı. Tabiî, bu da zamanla mecrasını bulacak, muayyen istikametlere akacak ve nihayet durulacak­ tır. Ama bu, zaman meselesidir. O zamana kadar bu gençler, 12 Mart’ta olduğu gibi yıp­ ranmazlarsa, yıpratılmazlarsa, sindirilmez- lerse. Tabiî akımını sürerse, elbet bir gün duraklayarak gerçek yatağını bulacaktır.

İPEKÇİ — Efendim, öyle zannediyorum ki sol, dünyanın öteki demokratik ülkele­ rinde de küçük gruplara bölünmüş durumda. Bu bölünme zamanla azalmıyor, hatta belki de çoğalıyor. O bakımdan sizin, zamanla düzelecektir şeklindeki tahmininiz, acaba o gelişmelerle birlikte dikkate alındığında fazla iyimser olmaz mı?

SERTEL — Bence değil. Avrupa ile bizi karıştırmak doğru olmaz.

İPEKÇİ — Ama crdaki gelişmeler zanne­ diyorum, buradaki geiişmeieri de etkiliyor. SERTEL — Muhakkak ki etkiliyor. Fa­ kat Avrupa kendisine yol arıyor. Artık eski kapitalist sistem çökmekte, sosyalizme git­ mekte Avrupa memleketleri... Adım adım gitmekte. Giderken tabiî bu yolu arayanlar arasında abartılmış yollara sapanlar da var, biraz daha ihtiyatlı gitmek isteyenler de var. Bunların doğurduğu birtakım akımlar var. Sonra da nihayet goşist dedikleri ekstremler var. Ama bizdeki akımlar onlar değil. Bizde- ki akımlar tamamen boşta kalmış. Faraza 1968’den sonra gençler Fransa’da anladılar ki, yalnız entelektüel açıda kalmanın manası yok, fabrikalara gittiler, tarlalara gittiler. Orda işçiler içinde çalışmaya başladılar. Muvaffak oldular, olmadılar başka hikâye, ama nerde '-alışmak lâzım geldiğini, kiminle, kimin için çalışmak lâzım geldiğini öğrendi­ ler, o yola saptılar. Şehirlerde şehirliler hafif­ tir çok azdır etkileri. Onlar daha çok bu yol­ dan gitmeye çalışıyorlar. Bilhassa ekstrem goşist denilen akım bunu yapmaya çalışıyor.

İPEKÇİ - Neyi yani?

SERTEL — Varmak istedikleri hedefe. Doğrudan doğruya işçinin içine girerek, yukarıda entelektüel sahada yalnız nazariyi yürütmekle iktifa etmeyerek. Doğrudan doğruya işçinin içine, doğrudan doğruya köylünün içine girerek onları organize ede­ rek, ilan aydınlatarak gitmek istiyorlar. Bizde bunu yapamıyorlar tabiî. Muhtelif se­ beplerden yapamıyorlar. Evvela kendileri daha bu işi iyice anlayamamışlardır. Anla­ yanlar da bin türlü maniler karşısındadır, ya­ pamazlar.

İPEKÇİ — Onlar, işçilerin ve köylülerin arasına girdikleri zaman ne yapıyorlar?

SERTEL — Evvela aydınlatmaya çalışı­ yorlar. Nedir sosyalizm, niçin sosyalisttiler, niçin cemiyet sosyalizme doğru gidiyoı ve nedir işçinin bu işte rolü. Niçin işçi bu akıma katılmak ihtiyacındadır. Durumunu anlatır­ lar, haklarını anlatırlar, gelecek cemiyetin onlara verecek yetkilerini anlatırlar ve bu şe­ kilde işçiyi kazanmaya çalışıyorlar.

İPEKÇİ — İşçiyi ne için kazanmak isti­ yorlar, bir eyleme dönük...

SERTEL — Sosyalizmi kazanmak isti­ yorlar. Sol sosyalizm, komünizm değil de, Avrupa'da komünizm olamaz çünkü. Sol sosyalizmi kazanmaya çalışıyorlar. Normal sosyalizm ile komünizm arasında bir sol hareketi...

İPEKÇİ — Nedir sol sosyalizm, tarif eder misiniz? _____ _______ ___ . SERTEL — Sosyalizmden biraz daha mübalâğalı, fakat komünizme kadar gitme­ yen, yani komünizme gitmek için iki yol var: Ya parlamenter sistemle gideceksiniz, yahut zorla gideceksiniz, zor kullanarak. Bunlar zor kullanmaya yanaşmıyorlar benim kanaatim­ ce. Parlamenter sistemle gitmek istiyorlar, fakat mevcut partiler gerek sosyalist, gerek komünist partisi yavaş gidiyor. Pek alışmış­ lar... Eski geneleklere uyuyorlar. Genç tabiî daha heyecanlı, daha hamleli ve daha atılım- lı, çabuk gitmek ister. O çabuk gitmek için de işçiyi kazanmak ihtiyacındadır. Komünist partisinden koparıp, onu kendisine almak is­ ter.

İPEKÇİ — Kendisinin bir örgütü var mı? SERTEL — Var. Tabiî kendilerine mah­ sus örgütleri var. Yani komünist partisi gibi bir partisi yok. Sosyalist parti diye bir parti­ leri yok. Ama kendilerine göre, bir akım ha­ linde var. Bence, o da biraz hayal... Burda olduğu gibi, realist bir hareket değil tabiî. Çünkü, orda artık katılaşmış, şeklini bul­ muş sosyalist bir hareket var, sosyal de­ mokrasi var. Bilmem komünizm var. Çeşitli renklerle ayrılsa bile aynı gaye etrafında toplanan akımlar var...

İPEKÇİ — Avrupa’daki komünist parti­ leri önemli değişiklikler...

SERTEL — Mühim değişiklikler oluyor ve bu Avrupa'nın gelişimi bakımından gayet

enteresan birşey. Şimdiye kadar, Avrupa komünist partileri zorla iktidara gelecekleri­ ni iddia ediyorlardı. Proletarya diktatoryası istiyorlardı, parlamenter sistemi kabul etmi­ yorlardı. Tıpkı Sovyet modeline yakın bir model geliştirmek istiyorlardı. Nihayet anla­ dılar ki, bu Avrupa için yürümez. Avrupa halkı özgürlüğe alışmış, geleneğinde bu var. özgürlüğünü kolay kolay feda etmez. Zaten Sovyet düşmanlığı da ordan geliyor Avrupa’ ­ da. Proletarya diktatoryası korkutuyor Avru­ pa’yı. Bilhassa Fransa gibi, İngiltere gibi hürriyete çok alışmış memleketler, nasıl yu­ tar proletarya diktatoryasını, onu hazmede­ miyorlar. Onun için eninde sonunda gerek İtalya, gerek Fransa hatta İspanya Komü­ nist Partisi parlamenter yolu ile, komünizme değil, sosyalizme varmayı yeğ tuttular. Şim­ di o yolda çalışıyorlar ve zannediyorum ki, Fransa’da 1978’de seçimleri kazanacaklar. Bu seçimleri kazanırlar ve iktidara gelirlerse örnek olurlar. Maalesef bu örneği, Çe­ koslovakya göstermek istedi ama başarama­ dı. Başarsaydı çok iyi birşey olacaktı Avrupa için. Avrupa’ya bu hareketler çok daha erken gelecekti o zaman.

İPEKÇİ — Bazı çevreler İtalyan ve Fransız komünist partilerinin açıkladıkları değişikliği samimî saymıyorlar, bu ikti­ dara gelmek için bir kandırmacadır diyorlar. İktidara geldiklerinde yine diktatoryaya yönelirler diyorlar. Çünkü, komünist partisi­ nin. komünizmin vazgeçilmez bir gerçeğidir bu diyorlar. Siz bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?

SERTEL — Bence bu iddiaları yapanlar kapitalistler ve sağcılar. Onlar tabiî her ne şe- kelde olursa olsun solun iktidara gelmesini kendi çıkarlarına aykırı buluyorlar. Ve nite­ kim daha şimdiden Fransa’da sol iktidara ge­ lecek diye kapitalistler sermayelerini İsviç­ re'ye kaçırıyorlar. Ve bu yüzden işsizlik bile artıyor, ama genel olarak işte seçimlerde gös­ terdi ki, halk inanıyor bunların samimiyetine ve iktidara gelmelerine yardım ediyor. Fran­ sa da Belediye seçimlerini kazandılar, İtal­ ya'da da seçimleri kazandılar. Demek ki, halk destekliyor onların bu hareketini. Des­ teklemeyen kapitalistlerdir. Elbette destek­ lemeyecek onlar, böyle rivayetler çıkaracak­ lar.

İPEKÇİ — Sizce, Avrupa komünist par­ tilerindeki bu değişiklik, sağlıklı, olumlu bir değişiklik midir?

SERTEL — Bence, hem sağlıklı, hem olumlu olacak ve Avrupa’ya yayılacak. Zaten daha şimdiden bunun adına “ Euro-Komü- nizm diyorlar. Bir Avrupa komünizmi teessüs edecek. Avurpa komünizmi ne Sovyet- lerin uyguladığı sosyalizme benzeyecek ne de şimdiye kadar iddia edilen şekile benzeyecek: Mutedil, yumuşak ve Avrupa halklarının ge­ leneklerine uygun, ihtiyaçlarına uygun bir sistem çıkaracak ortaya. Tabiî nasyonalizas- yonlarolacak,bütün fabrikalar, birçok mües­ seseler,sigortalar, bankalar, belki nasyonali- ze edecek. Ama bu demek değildir ki. komü­ nizm gelecek Avrupa’ya, komünizm gelme­ yecek. Komünizm öyle bir hayal halinde ka­ lacak.

Şimdiye kadar Avrupa komünist

partileri zorla iktidara

geleceklerini iddia ediyorlardı.

Proletarya diktatoryası

istiyorlardı.

Parlamenter sistem i

kabul etmiyorlardı.

Nihayet anladılar ki bu,

Avrupa için yürümez.

Avrupa halkı özgürlüğe

alışmış, geleneğinde bu var.

Onun için bu partiler

komünizme değil, sosyalizme

varmayı yeğ tuttular.

Şimdi o yolda çalışıyorlar ve

zannediyo.um ki, Fransa'da

1978'de seçimleri

kazanacaklar.

Seçimleri kazanıp iktidara

gelirlerse örnek olurlar.

Maalesef bu örneği

Çekoslovakya göstermek

istedi, ama başaramadı.

Başarsaydı çok iyi bir şey

olacaktı, Avrupa için.

İPEKÇİ — Avrupa’nın batısındaki deği­ şiklikler, Avıupa’nm doğusunu, özellikle Sovyetler Birliği'ni etkiler mi sizce?

SERTEL — Etkilemesine etkiler ama, değiştirmez. Şu bakımdan etkiler; onlar için denge bozulur. Onlar kendilerince bir denge kurmuşlardır. Doğu ve Batı aşağı yukarı bir denge içindedir. Fakat Avrupa’da yumuşak komünist olursa, yumuşak sosyalizme girer­ se Sovyetler’in hayal etmediği ve istemediği şey bu. Çünkü kendilerinin yanlış yola git­ tikleri meydana çıkar o zaman, bunu iste­ mezler. Onun için etki yapar. Ama zannede­ rim ki, Avrupa üzerinde pek onların etkisi ol­ maz. Çünkü bu, tabiî bir akımın sonucu.

İPEKÇİ — Şimdiki doğulu sosyalist, ko­ münist ülkelerdeki rejimin daha özgürleşti­ rilmesi yolunda bir etkisi olmaz mı?

SERTEL — Zaten başlamıştır. Çekoslo­ vakya teşebbüsünden sonra, Macaristan aşağı yukarı Dubçek'in istediklerinin çoğunu yaptı, fakat gayet ihtiyatlı, tedbirli ve Sov- yetler’i şoke etmek istemeden yaptı. Şimdi bugün Macaristan'a gitseniz görürsünüz ki, orda tatbik edilen sistem, artık Sovyetler Birliği'nde tatbik edilen sistem değildir. Ekonomik gelişme çok, birdenbire artmış­ tır. Az çok özgürlük gelmiştir, vatandaşlar eskisi kadar baskı altında değildir.

İPEKÇİ — Buna rağmen protesto hare­ ketleri oluyor aydınlar arasmda zaman za­ man.

SERTEL — Oluyor tabiî. N edeolsa bizim Avrupa'da anladığımız manada özgürlük yok

Türkiye'ye sosyalizmin gelmesi

çok uzun hikâye.

Biz bir demokrasi devrinden

geçmek mecburiyetindeyiz.

Bu demokrasi içinde sosyalizm

terbiyesini vermek ve

hazırlamak mecburiyetindeyiz.

Zaten sanayileşmemiz de

henüz bizim sosyalizme

geçecek devreye gelmemiştir.

B ir taraftan sanayileşmemiz,

bir taraftan demokrasi

terbiyesi almamız sayesinde

belki 50 sene sonra

sosyalizme geçme şartları

oluşmuş olabilir.

Avrupa'nın anladığı manada

bir demokrasi kuralım,

demokrasinin sağladığı bütün

hakları vatandaşlara sağlayalım,

ondan sonra da sanayimizi

geliştirip, sosyalizme geçme

devrini hazırlayalım.

oralarda. Bir ihtilâl olunca rahatsız oluyor tabiî şeyler. Çünkü tek şef sistemi işte o ma­ alesef sosyalizmin kabul ettiği diktatorya sistemi. Bir insan diktatör olunca tabiî tehli­ keyi kolay kolay kabul etmiyor. Doğru dahi bulsa istemez altındaki sandalyenin sarsıl­ masını. Onun için tabiî ezmeye çalışır, ama mümkün olduğu kadar yumuşaktır Macaris- - tan. Romanya'da serttir. Romanya'da nefes aldırmazlar. Sovyetler’in müdahalesini önle­ mek için de bir taraftan onu yapıyor. Çünkü o da y umuşamaya başlasa Sovyetler hemen baskısını yapacak oniann üzerinde. O baskı­ dan kurtulmak için mümkün olduğu kadar kendisi baskıyı yapıyor, müthiş baskı yapı­ yor.

İPEKÇİ — Bu arada, Avrupa’daki sosyal demokratların geleceğini nasd görüyorsu­ nuz? Aslında komünist partilerdeki değişik­ likler, onlarla sosyal demokratlar arasındaki farkları önemli ölçüde azaltmış olmuyor mu ve giderek sosyal demokratlaştırmıyor mu?

SE R T E L — Giderek sosyal demokratlaş­ tırıyor. Daha doğrusu sosyal demokratlar bi­ raz sola gidiyor, akıma uymak için. Komü­ nistler biraz sağa gidiyor, ikisi aşağı yukarı orta yerde buluşuyorlar. Binaenaleyh belki daha biraz sola mütemayil bir sosyal demok­ rasi halinde gelişecektir Avrupa'daki akım. İPEKÇİ - izin verirseniz tekrar Türki­ ye ye dönelim. Türkiye'nin geleceğini bu ba­ kımdan nasıl görüyorsunuz?

SERTEL — Türkiye'ye sosyalizmin gel­ mesi çok uzun hikâye. Bizim sosyalist geçi­ nen arkadaşlarımızdan bazıları artık kapita­ list sistemin geldiğini, kurulduğunu, bun­ dan sonra sosyalizme geçmek lâzım geldiğini iddia ederler. Ben bu fikirde değilim. Benim kanaatim, biz bir demokrasi devrinden geç­ mek mecburiyetindeyiz. Bu demokrasi içeri­ sinde sosyalizmin terbiyesini vermek ve ha­ zırlamak mecburiyetindeyiz. Zaten sanayi­ leşmemiz de henüz bizim sosyalizme geçecek devreye gelmemiştir. Binaenaleyh, bir taraf­ tan sanayileşmemiz, bir taraftan demokrasi terbiyesi almamız sayesinde belki 50 sene sonra sosyalizme geçme şartları oluşmuş ola­ bilir. Fakat bugünkü haliyle daha biz sanayi­ leşmiş sayılamayız. Henüz o yoldayız. Daha biz demokrasiyi kurmamışız, o yoldayız. Bu yolları tamamlayalım. Avrupa’nın anladığı manada bir demokrasi kuralım, demokrasi­ nin sağladığı bütün haklan vatandaşlara sağlayalım, ondan sonra da sanayimizi geliş­ tirip, sosyalizme geçme devrini hazırlayalım, ondan sonra sosyalizmden bahsedelim. Bu­ gün erken, daha çok, hayal bugün için.

İPEKÇİ — Bu arada bazı şiddet eylem­ lerine sahne oluyor Türkiye, politik kutup­ laşma sonucu. O konuda ne düşünüyorsu­ nuz?

SERTEL — Politik kutuplaşmada, sağ çok korkunç bir gelişme içinde ve bu çatış­ malar, bu komandolar yüz kızartıcı bir şey. Yani bir akım olarak sağ da kal bilir demok­ rasinin içerisinde. Ama silaha sanlıp, çocuk­ ları sokaklarda öldürmek şekliyle değil. Bu gayet korkunç ve gayet ilkel bir şey. Türkiye için utandırıcı bir şey. Batıya bunu izah et­ mek mümkün değildir, hatta vatandaşlar belki görmüyor, benim gördüğümü... Onun ' için gerçek demokrasiye girelim de, sağ da konuşsun, sol da konuşsun. Sağ da istediği gibi örgütlensin, sol da örgütlensin. Ama medeni insanlar gibi örgütlenelim ve medenî insanlar gibi yunyana yaşamasını öğrenelim. İngiltere’de sağ da var, sol da var, fakat hiç birinin ötekine silah attığını işitmedik şimdi­ ye kadar. Her Batı memleketinde var bu de­ ğil mi? Ama silahlanıp da üniversiteleri işgal etmek, vatandaşları sokakta öldürmek biçi­ minde bir hareket olmamıştır, yani bu çok korkunç bir şey.

İPEKÇİ — Silahlı örgütlenmeyi yalnız sağda mı görüyorsunuz?

SERTEL — Solda da başlamış maalesef Mao'cular arasmda. OMao’cular da zaten ne yaptıklarını bilmiyor gibi geliyor bana. Ne istiyorlar? Niçin Mao'cudurlar pek anlama­ ydım, izahı güç biraz. Hem sosyal emperya­ lizm, bilmem ne emperyalizmdir. Mao’nun kullandığı iki kelimr.vi atıp anlamadan tatbi­ ke kalkıyorlar Türkiye’de. Çocukça şeyler. Demin de dediğim gibi işte entelektüel egzer­ sizi bunlar. Hepimiz gençliğimizde birtakım böyle şeylere aaptık ama, eyleme geçmedik, yani hiç kimseyi öldürmedik.

İPEKÇİ — Efendim, biraz önceki açıkla­ malarınızda Türkiye'nin geleceğiyle ilgili ola­ rak, zannediyorum daha çok temennilerinizi belirttiniz. Fakat gerçekçi olarak baktığınız­ da, bir yandan bu şiddet eylemlerini, bir yan­ dan politik kutuplaşmayı, bir yandan ülkenin ekonomik ve sosyal şartlarını dikkate aldığı­ nızda, geleceğe ait temennileriniz değil de, tahminleriniz ne olur?

SERTEL — Bence temenniyi bırakalım da hakikaten gerçeği söyleyelim. Demin de

söylediğim gibi, sanayileşmede süratle gidi­ yoruz, değil mi? Bu sanayileşmenin hızlan­ ması ve gerçekleşmesi kendiliğinden birta­ kım neticeler doğuracaktır Siz de biliyorsu­ nuz ki, toplumun altyapısındaki gelişme, iist yapısını da etkiler, orda aksini bulur. Ci­ min için madem ki gidiyoruz sür'atle sanayi­ leşmeye,bunun etkisi olarak demokrasinin kendiliğinden gelmesi lâzım, tatbik edilmesi lâzım, oraya gideceğiz çaresiz. Temenni ola­ rak değil, fakat çaresiz gideceğiz oraya. Ve yine toplumun gelişmesi bakımından daha i- leri bir safhaya geçeceğiz mutlaka, kaçınıl­ maz, önlenemez bir şey gibi geliyor bana.

İPEK Çİ — Bu arada Türkiye’de sosyal demokrat sayılabilecek bir parti var. Sizin bıraktığınız Halk Partisi değil zannediyorum bugünkü Halk Partisi...

SERTEL — Değil hamdolsun...

İPEKÇİ — Bu gelişmeyi nasıl karşılıyor­ sunuz diyecektim. “ Hamdolsun” kelimesi ile başında görüşünüzü açıklamış oldunuz. Bugünkü Halk Partisi hakkında düşünceleri­ nizi daha ayrıntılı olarak açıklayabilir misi­ niz?

SERTEL — Efendim, madem ki toplum değişiyor, madem kİ toplum bir kabuk değiş­ tiriyor, daha doğrusu sosyal bir kabuk değiş­ tirme içindedir, Halk Partisi de bu toplumun değişmesine uygun bir şekilde paralel olarak değişmek ihtiyacında kalmıştır. Toplumun kabuk değiştirmesiyle beraber Halk Partisi kabuk değiştirmek ihtiyacını duymuştur. Halk Partisinin içinde bilhassa. Yönetim Kurulundaki insanlara bakarsanız, eskiye nisbetle daha genç elemanlar hakim olmaya başlamışlardır. Eski konservatör elemanlar yavaş yavaş çekilmişler, yahut çekilmek mecburiyetindedirler. Bu bakımdan Halk Partisi gerçekten sosyal demokrat kıkfını giymeye başlamıştır. Bunda Ecevit’in büyük rolü olmuştur tabii. Ama daha tamamlanma­ mıştır bu, bu kabuk değiştirme devresi henüz -bitm em iştir Halk Partisinde. Zaten toplu­ mun da kılıf değiştirmesi henüz bitmemiştir. Bu paralel olarak gidiyor ve toplumda bu değişme olgunlaştığı gün Halk Partisi’ nde de tam manası ile sosyal demokrat bir parti göreceğiz.

İPEKÇİ — Yani henüz sosyal demokrat dahi sayılamaz değil mi?

SE RTE L — Daha sayılamaz.

İPEKÇİ — Oysa birçoklarına göre, sos­ yalist, hatta komünizme açık bir parti olarak görülüyor.

" SERTEL — İşte onlar hep sağcıların görüşü. Sağ korkar, korkunca abartır, abar­ tınca da komünizme gittiler der. Nerde ko­ münizm canım. Sovyetler'de yok daha ko­ münizm, nerde Türkiye'de komünizm. O gülünç tarafı işin, cehaletten gelen bir şey, bilmemezlikten gelen bir şey.

İP E K Ç İ — H alk P a rtisi h akkın daki görüşlerinizi açıkladınız, acaba Adalet Parti­ si için, ikinci büyük parti, iki büyük partidan ötekisi hakkındaki görüşlerinizi de lütfeder misiniz?

SE RTE L — Benim kanaatimce Adalet Partisi henüz şeklini bulmuş bir parti değil. Kendini aramakla meşgul. Gittikçe gerici bir parti olarak şekil almaya çalışıyor. Fakat içinde birtakım fırsatçılar, mevki sahibi olabilmek, yalnız çıkar sağlamak için o partiye giriyorlar. Parti içinde ilericiler de var, gericiler de var. Ve onun için meselâ, filan partiden filan partiye geçiyor, hergün işitiyoruz değil mi? Niçin geçer yani? Hiç işittiniz mi siz muhafazakâr partiden işçi partisine geçeni. Olmaz böyle şey, demek ki avantür, yani çıkar sağlamanın yolunu arı yorlar, koltuğun yerini arıyorlar. Onun için

Adalet Partisi bu kadar insanların toplandığı bir partidir. Bir inancın mahsulü olan bir parti değildir. Bu, çıkar arayanların partisidir. Ve onun için kendisini aramakla meşguldür daha. Bulacak belki. Tamamen gerici bir parti olarak teşekkül ettiği gün, o vakit gördüğümüz iki parti karşı karşıya kutuplaşmış olacaktır.

İPEKÇİ — Yani bugünkü haliyle Batılı anlamda, çağdaş anlamda bir muhafazakâr parti sayılamaz...

Politik kutuplaşmada sağ çok

korkunç bir gelişme içinde ve

bu çatışmalar, bu komandolar

yüz kızartıcı bir şey.

Yani bir akım olarak sağ da

kalabilir demokrasinin içersinde.

Ama silaha sarıhp çocukları

sokaklarda öldürmek

şekliyle değil.

Bu gayet korkunç ve gayet

ilkel bir şey.

Onun için gerçek demokrasiye

girelim de, sağ da istediği gibi

örgütlensin, sol da...

Ama medeıu insanlar gibi

yan yana yaşamasını öğrenelim.

Bu solda da başlamış.

Maocular arasında.

Maocular da zaten ne

yaptıklarını bilmiyor gibi

geliyor bana.

Ne istiyorlar?..

Niçin Maocuduriar pek

anlamadım.

SERTEL — Değildir, sayılamaz. tPEKÇÎ — Bu sayılmamasının nedeni, biraz önce açıkladığınız durumdan ötürü mü?

SERTEL — Biri ondan geliyor, diğeri daha kendini bulmadı Adalet Partisi. Zaten muayyen bir gaye ile kurulmuş bir parti değil. Nedir amacı yani Adalet Partısi’nin. Araştırırsanız'~ hiç bir şey yok, hava. Memleketi büyük yapacağız. Memleketi büyütmek bir amaç değil ki, Ecevit’in programı var. Gayet sarih ve açık ne yapacağını söylüyor, neler hissettiğini söylü­

yor. Ama Adalet Partisi’nde böyle bir şey aramak mümkün değil.

İPEKÇİ — Yani sosyal demokrasiye veyahut sosyalizme bir antitez olarak göremiyor musunuz?

SERTEL — Bence değil. Ve onun içindir ki. Millî Selâmet Partisi gericileri daha iyi topluyor etrafına. Halbuki bunları Adalet Partisi’nın toplaması lâzım değil mi? Tam gerici bir parti olsa bütün bunları toplaması lâzımdı, ne lüzum var dağıtmaya. Halk oraya yığılırdı. Daha rengini bulmamış. Çünkü zaten gayesiz, amaçsız kurulmuş bir parti. Sırf mebus seçmek, iktidara gelmek, bir de onun nimetlerinden yararlanmak gibi.

İPEK Çİ — Efendim politik konulara zannediyorum yeterince değindik. Şimdi asıl mesleğiniz olan gazeteciliğe de isterseniz biraz dönelim. Bıraktığınız gazetelerle bul­ duğunuz gazeteler arasındaki farkları nasıl gördünüz?

Toplumun kabuk değiştirmesiyle

birlikte CHP de kabuk

değiştirmek ihtiyacını

duymuştur.

CHP gerçekten sosyal demokrat

kılıfını giymeye başlamıştır.

Bunda Ecevit'in büyük rolü

olmuştur tabii.

Ama daha tamamlanmamıştır

bu, bu kabuk değiştirme

devresi henüz bitm em iştir

Halk Pa rtisi'nd e.

Zaten toplumun da k ılıf

değiştirmesi henüz bitm em iştir.

CHP henüz sosyal demokrat

parti sayılmaz.

A P ise henüz şeklini bulmuş

bir parti değil.

Kendini aramakla meşgul.

Gittikçe gerici bir parti olarak

şekil almaya çakşıyor.

Yani bugünkü haliyle çağdaş

anlamda bir muhafazakâr

parti sayılmaz.

SERTEL — Birkaç noktada değişiklik gördüm. Birincisi, teknik bakımdan çok ilerlemiş gazeteciliğimiz. Bizim zamanımızda bu kadar ileri değildi. Biz alelâde rotatiflerde basardık gazetemizi. Şimdi siz renk renk, çeşitli teknik araçlardan faydalanıyorsunuz ve daha mükemmel gazete çıkarıyorsunuz teknik bakımdan, ikinci bakımdan, bizim zamanımızdaki gazeteler şahısların gazeteleri idi. Yani benim gazetemdi, Ahmet Emin’in gazetesi idi, Yunus Nadi Bey'in gazetesi idi. Şimdi gazeteler anonimleşiyor gittikçe. Oku­ yucu artık imzadan çok gazeteye bağlanıyor, eskiden bize bağlanırdı. Nadi B ey’in yazısını okuyacak diye gazeteyi alırdı. Şimdi bilmiyo­ rum sizin yazınızı okumak için mi alıyor am a, bir defa gazeteyi ahyor, gazeteye ihtiyacı var. Belki bir anket yapsanız, 300 bin basıyorsanız belki bunun 100 bini sizin için alır ama, 200 bini muhakkak ki, gazete için alır. Onan için bence gazete anonime doğru gidiyor ve bu iyi bir gelişmedir. Dünyada zaten bütün büyük ileri gazeteler, anonimdir. Le M onde’u alın, Times’i alın, London Times’i alın... Artık şahıslardan çok gazeteye önem veriyor okuyucu. Üçüncü büyük gelişme, benim görüşüme göre, bizim zama­ nımızda şahısa bağlı olduğu için ve bilhassa başyazara bağb olduğu için gazeteler fikıre fazla önem verirdik. Gazetenin okuyucusu o fikrin arkasında gidenlerdi daha çok. Biz havadisi sizin kadar zengin veremezdik, magazinimiz hemen hemen yoktu. Onun için gazete yalnız fikir sahasında gelişirdi ve o şekilde okuyucuyu bulurdu. Şimdi sizin baş­ yazıdan maada, magazininiz var, haberleri daha çabuk ve daha renkli alabiliyorsunuz, daha iyi verebiliyorsunuz. Onun için gazete­ cilikte bence çok ilerleme var. Benim bıraktığım zamana nisbetle, denilebilir ki, ilkellikten modernliğe geçmişinizdir._______

İP E K Ç İ — Efendim, son olarak şunu sorayım. Umduklarınızla, bulduklarınız ara­ sında büyük farklar oldu mu?

SE RTE L — Bazı alanlarda oldu, bazı alanlarda olmad'. Umduklarım meselâ, İs­ tanbul’un daha güzelleştiğini, daha temiz­ lendiğini umuyordum. Onun için çok hayâl kırıklığına uğradım, çok sarstı beni. Sonra gecekonduların bu kadar yaygın olduğunu o kadar kötü şartlar altında yaşadığını tahmin etmiyordum. Bilhassa Ankara'da feci görü­ nüm. Anadolu’dan gelen gecekonduda yaşıyan insanların hali bende çok ’ şoke yaptı... isterseniz bugün size Ankara intibaımı söyleyeyim. Benim gördüğüm Ankara, bizim bıraktığımız Ankara değil, benim 25 sene evvel bıraktığım Ankara, küçük bir Ankara idi. Bir tane oteli vardı, bir tane lokantası vardı. Şimdi gelişmiş ama, şöyle gelişmiş, bir tarafı Avrupa olmuş, bir tarafı Asya. Avrupa kısmına önem vermişler, temizlemişler caddeler güzel ağaçlanmış, evler muntazam... Am a buna mukabil, göçetmiş Anadolulu Ankara’ya. Nüfusun yüzde 50-60'ı onunla dolmuş. Yolları yok, evleri harap, yaşama şartları perişan, belki elektriklenmişler ama ondan da tam fayda­ landıklarını sanmıyorum. Bir tane otobüs koymuşlar bir yoldan gidiyor yalnız. Halbuki nüfusun yansı orada yaşıyor. Onun için korkunç bir şey o ...

İPEKÇİ — Yani İstanbul’dan sonra Ankara da size kötü bir sürpriz oldu.

SERTEL — Kötü sürpriz oldu.

İPEKÇİ — İyi sürpriz olarak ne gördünüz?

SE RTE L - İyi sürpriz, gelişmeyi gördüm. Türkiye’nin bu kadar gelişeceğini tahmin etm iyordum ...

İPEKÇİ — Umduğunuzdan daha büyük bir gelişme var?..

SE RTE L - E vet...

_ İPEKÇİ — Teşekkür ederim.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

(Düstur-ül Ve­ sim...) in Bayezit kütüphanesinde bu­ lunan nüshasında metin dışı bir say - fada başka bir yazı ile yazılmış olan satırlarla bu malûmatın

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Ali Aybar, Avusturya Kültür Ataşesi Prof, mazından sonra Üsküdar Mezarlığı'nda toprağa verildi.. Kassper, Avni Arbaş gibi kültür ve sanat yaşamımızda

Cemaati tarafından “Papa Eftim” olarak sıfatlandırılan Türk Ortodoks Patriği liırgut Erenerol’un cenaze töreni Galata Pahaiya Merkez Türk Ortodoks

FOSAMAX tablets - 福善美 錠 [ 發表藥師 ] :朱仲安 藥師 [ 發布日期 ] :2003/9/15. FOSAMAX(alendronate sodium)為

Ney ve nısfiyeyi, mest olduğu demlerde; gelişi güzel, fakat bir bahçeden rastgele toplanan çiçekler gi­ bi, hoş çalar ve ayık olduğu zamanlarda ise; değil

NASA’n›n morötesi dalgaboylar›na duyarl› Gökada Evrim Kaflifi (GALEX) uydusu, Araba Tekeri’nin de, görünür çap›n›n iki kat›na kadar uzanan daha genifl bir