• Sonuç bulunamadı

F. N. Çamlıbel

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "F. N. Çamlıbel"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hecenin Beş Şairinden sonuncusu

ÇAM LIBEL

(1898 -

1973)

(2)

F.N.CAMLIBEL

a

"Şiire, aşk şairi olarak başlamış, memleketşairi ol­

muş, kendi çağının şiir türkçesine bir gönül dili

vermeyi de başarmıştı."

G eçen hafta ölen Faruk N a - fizÇ a m lıb e l'le " Hece1 nin Be5 Şairi " nden sonuncu -

sunu da yitird ik . Ajağıdaki y a z ı,y a k ın dostu Nihad Sa­ mi Banarlı'nın "Han Duvar - ları"na (2. Baskı ,l9 7 3 )y az - dığı önsözden a lın m ı;tır:

Faruk Nafiz, şiire, bir gönül iklimi olan memleke - tinin mahallf ve tarihi atmos­ ferine uygun, bir aşk şâiri olarak başlamıştır: Onun ilk şiirleri, İstanbul'da Balkan Savaşı'nın ve Birinci Dünya Harbi'nin kaybedildiği, ü z ­ gün ve ümitsiz yıllardaki ro ­ mantik duygular içindedir: Böyle devirlerde insanla - rm her şeyden çok, ya Al - lah'a, ya aşka, yahudda her ikisine sarıldığı görülür. Dev­ rin marazf hassasiyeti, genç insan gönüllerini aşk ürpe - rişlerine daha kuvvetle sü - rükler.

1918'lerden 1930'lara ka - dar olan zaman içinde edebi­ yatımızın yegane kudretli aşk şairi şöhretiyle tanınan ve şiirleri zamanın genç kız ve erkek defterlerine ihtimam­ la yazılan Faruk Nafiz'in bu başarısında Türkçe'yi güzel kullanışının te'sfri çok bü - yüktür. O kadar ki Faruk Na­ fiz, meselâ , aruz'la söyle - diği şiirlerde bu vezni bir Türk arûzu haline koyan Mu­ allim Nâci, Tevfik Fikret, Mehmed Akif, Ahmed Hâşim ve Yahya Kemal serisinin sor usta şâiridir.

Onun ş iiri, bilhassa bu meziyeti bakımından, Ustad şâir Yahya Kemal tarafın - dan takdir edilmiş ve: B ir lübbüdür cihanda e le z z -f

lezâizin, Her m ısra-ı güzidesi Fârûk Nâfiz'in. gibi, Yahya Kemal'in her şâ­ ir için kolay söyleyemeye - ceği bir iltifatla değerlendi - rilm iştir.

Y ılla r ilerledikçe, aşk şâirliği esas vasfım kaybet­ memekle berâber; Faruk Na­ fiz'in , şiire daha başka duy - gu ve düşünceleri getirdiği de olmuştur: Fakirlerin ve muztariplerin derd ortağı ol­ mak; yeni şiire eski şiirden

bazı asfl çizgiler aksettir­ mek; ilhâmım Kısas-ı Enbi - yâ'dan alan, yeni duygu ve dü­ şünce şiirleri söylemek; şii­ re, ince, İstanbul peyzajları işlemek vb. gibi türlü ilham­ lar, teessürler; duygular , düşünceler, bu şiirlere d ik ­ kate değer bir çeşitlilik ver­ miştir.

Fakat Faruk Nâfiz'in bir de memleket şârliği devre­ si vardır:

Şâir, çocukluk ve gençlik hayâtını yaşadığı Balkan Har­ bi, Birinci Dünya Harbi İstik­ lal Savaşı yıllarında, çeşitli yurd felâket ve ızdırapları içinde büyümüştü... 1922'- de ile ri Gazete muharri­ ri olarak Anadolu'ya geç - miş, bir müddet Ankara'da kaldıktan sonra, edebiyat mu- alimi olarak, Ulukışlayoluy- le, Kayseri'ye gitmişti. Fa­ ruk Nâfiz'in Anadolu'yu için­ den tanımasına fırsat veren bu yolculuk, 1928'dedaha g e ­ niş bir imkânla tamamlan - mıştı: Devrin Maârif Vekili Mustafa Necati'nin riyasetin­ de Şark Vilâyetlerini Tedkik Heyeti'nde bulunan şâir, bu heyetle Sivas, Erzincan, Gü­ müşhane, Trabzon, Erzu

-rum illerim izi görmüş ve dö­ nüşte Kastamonu'yu tam - mak fırsatım bulmuştu.O ta­ rihlerde bir İstanbul şâiri i- çin çok mühim ve çok yeni o - lan bu çeşit vatan içi seya - hatleri, Faruk Nâfiz'in edebf hayatında dönüm noktası ol - muştu: Bu devirde, şairin sa­ natında bir memleket edebi - yatı vücûda getirme ideali yer tutar.

Faruk Nafiz, bu idealin ilk şaheserini Han Duvarla­ rı adlı, büyük şiiriyle ver­ miştir.

Bu şiirlerin bir kısmı da vezin, şekil, dil ve söyleyiş bakımından, Türk halk ş iir i­ nin lezzetini tattırır. Mem - leket şiirleri söylemek. Fa - rukNafiz için, Anadolu'yu b ir­ çok cepheleriyle içinden ta - mmış olmaktan doğan bir an­ layıştır. Şâir, bu arada,Türk şiirinin, umûmiyetle, Türk edebiyatımn o devirde nasıl bir yol takip etmesi lâzım geldiğini, sağlam bir görüş - le, düşünür. Onun " Sanat" isim li şiirinde, bizzat yap­ maya çalıştığı bu "memleket edebiyatı" nın bir felsefesi vardır. Bu manzûmede egzo­ tik veyâ kozmopolit sanat zev­

kiyle ye rli ve millfsanat an­ layışı ustalıkla karşılaştı - rılır ve ş a ir, sebebini de be­ lirterek bu ikinci sanatı ter- cih eder:

Başka san'at bilm eyiz, önümüzde dururken, Söylenmemiş bir masal gibi

Anadolumuz. Arkadaş, biz bu yolda

türkü'ler tuttururken. Sana uğurlar olsun,

ayrılıyor yolumuz! Ancak "Memleket Edebi­ yatı" yapmak, Faruk Nafiz için, o sallarda üzerinden ge­ çen fırtınalarla sarsılm ış, fakirleşmiş, muztarip Ana - dolu'nun bu hâli nden istifâde eden bir gösteriş yapmaktan ve türlü siyasi maksatlarla, yabancı ideolojilerden uzak, samimî bir harekettir.Bunun içindir ki şâir, Anadolu 'nun ıztırabma yerinde ve kuvvet­ li çizgilerle temas etmekle beraber, daha çok o peri­ şan haliyle bile güzel ve se - vimli bir vatanda yaşayan halkımızın incelik ve üstün - lüklerini gösteren, iyi ruhlu bir edebiyat meydana getir - miştir. Yine bunun içindir ki Faruk Nâfiz'in bu tarz ş iir - [erinde dört asır evvelki saz şairi Karaca Oğlan'ın şiirle­ rini besleyen, yurd güzelle - rine ve yurd güzelliklerine a- it, yerli çizgiler görülür:

Yağ kandillerinin ve tür­ lü bakımsızlıkların isleri ile kararmış Han D u varların­ da birer ayet gibi ışıldayan âşık tarzı ş iirler; fidan ve - ya söğüd boylu köy kızları; toprağa diz vuruşları içim izi kımıldatan, dağ gibi Türk zeybekleri bunlar arasında - dır. Bu şiirlerde, tekerlek - lerinde memleketin inlediği duyulan, emekdar kağmlar'la kuş uçmaz yollardan perva­ sız akıp giden, kızıl saçlı, köy kızları da vardır; bir yerden bir yere durmaksızın yolcu taşıyan ve ömürleri yollarda geçen arabacıların duyguları d a ...

Kısaca, bu şiirlerde g ö ­ rülen, "O zaman için yeni " dünya, büyük romancı Reşad Nuri'nin Anadolu sahneleriy­ le süslü romanlarında olduğu gibi, yalmz zekalarında,tec­ rübe, tevâzû ve irfanların­ da değil, ıztıraplarında da bir incelik ve sevimlilik bu

(3)

ÇAMUBEL'DEN SEÇM ELER

FİRARİ

Sana çirk in dedi le r, düşmanı oldum gUzelin ; Sana kâfir dedi le r ,d i} biledim Hakk'a b ile . Topladın saçtığı altın la rı yüzlerce e lin , Kahbelendin de garaz bağladım ahlâka b ile . Sana çirkin demedim ben,sana kâfir demedim ; Bence dfnin gibi küfrün de mukaddesti senin. Yaşadın beş sene gönlümde, misafir demedim ; Bu firâr aklına nerden,ne zaman esti senin?

Zülfünün yay gibi kuvvetli ç e lik tellerine Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek, Sen bir âbû gibi dağdan dağa kaçsan da yine Seni aşkım canavarlar gibi tâkîb edecek'.

ALİ

Yahya K e m a l'in tavla oyununu seyred erken .

Namluna d ayan ır,yo la dalarsın, Duruşun,bakışın yaman,be A li Boşuna tetiği ne kurcalarsın? Var daha ateşe zaman,be A lî'. Yıllanm ış bir çınar pusuluk y e rin , Nerdeyse gelecek b eklediklerin . Var iki atım lık canı kederin, Desene işleri duman,be A l î ? Onu sen büyüt de söğüt boyunca Kendini ellere versin o gonca! Sözüme kanmadın bunu duyunca, Gönlündü gözünü yuman, be A l i l

. . .G e ld ile r beklenen ç iftle r ormana, Duruyor iki genç, ne hoş, yanyana, Bir kurşun kadına, bir de çobana, Çınlasın y ılla rc a orman, be A li '. Görünce uzanmış yâr kucağına, Boynunu dolamış zülfü bağına, Kurşunu kahpeye atacağına Kendine ç e v ir d in .. .A m an , be A l i l

ANA DİLİ

Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana, Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilim e. Sözlerim ninni kadar duygulu olmak y a ra şır, Bağlıdır çünkü dilim gönlüme, gönlüm dilime

POSTACI

Duymamış, b e lli, hayâtında bir eş hasretini; Yaşamış taş g ib i, toprak g ib i, mahrum acıdan. Ne b ilir bir kâğıdın canlara can k a ttığ ın ı? Başımız dertte şu her gün geciken postacıdan'.

lunan, sıcak ve asil bir mil­ letin dünyasıdır.

Faruk Nafiz'in san' atın - da çok mühim bir vasıf,onun şiirlerinin ne Doğu nede Ba­ tı edebiyatlarının özentisinde olmayan yerliliğidir.

Asrım ız Türkçesini çok iyi kullanan ve Türk milleti - nin meydana getirdiği dile şuurla sâdık kalan Faruk Na­ fiz, kendi çağının şiir Türk

-çesine:

Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana, Ben o sözlerle gönül

vermedeyim sevgilime . Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır, Bağlıdır çünkü dilim

gönlüme, gönlüm dilim e.. kıt'asında belirttiği gibi, bir gönül dili vermeğe muvaffak olan şairlerdendir.

DAĞLARCA'NIN BİR ANISI

” 1932-33 yılıydı. Kuleli Lisesinin son sınıfındaydım. O yıllarda kitaplarımı defter biçiminde yayınlardım! Bir cumartesi "Bahçeler" adlı defter kitabımı kapın - ca soluğu Cumhuriyet Gazetesi'nde aldım. Sordum oda­ sını gösterdiler. Günün büyük yazarı, ne yazık ki yok - tu. Karşı köşedeki masada oturan Yusuf Ziya B ey-re - simlerinden tanımıştım-beni neredeyse saygı ile kar­ şıladı, yer gösterdi, çay ısmarladı. Peyami Safa B ey'- in çıktığım söyledi. Biraz konuştuk. "Bahçeler "i Ü s­ tada vermesini rica ederek kendisine bıraktım. İki gün sonra başka bir kısımda oturan sınıf arkadaşım Halûk Şehsuvaroğlu b ir Cumhuriyet gazetesiyle yanıma geldi Yusuf Ziya'nın "Bahçeler"! konu edinen fıkrası m gös - terdi. İki ay geçti. Unutmuşum "Bahçeler"! filan. Ara sınavlar bastırmıştı. Postadan aynı tarihli dört Ulus gazetesi birden çıktı adıma. Şaşkınlıkla açtım. Bahçe­ ler adlı bir yazı. Üç sütunluk. Övücü çok. İmza: F a ­ ruk Nafiz Çamlıbel. Hiç görmemiştim kendisini. Ünü -

nün zirvesinde olan Faruk Nafiz Çamlıbel'in ilgis i, in­ celiği mutlu kıldı beni, kendime güvenmemi sağladı. Î- yi ki anılarımı sordunuz da bana yaptığı bu iyiliği açık­ lama olanağını buldum.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Afife Jale hakkında.kovusturma başlattı.(Ölümü: IstanbulBata/köy Ruh ve Siniı#fS§üaık)arı ttastahanesi’nde, 24 Em m üz 1941} 24 TEMMUZ Sahneye çıkan ilk

Bunun içindir ki, tüm ar­ kadaşlarının hapsi boylamış olmalarına rağmen kendisinin hiç hapse atılmamış olması onun için nerede ise bir nevi aşağılık kompleksi

Bu yazarlar ba­ şarılı oldukları için gelecek kuşaklara bir belge niteliği taşıması için bu kitabı yaptım..

— önce şunu belirtmek isterim ki bu vakıf ile sadece Türk çocuklarının eğitimi hedef alınmamıştır, bunlara ilaveten bu vakıf, Batıdaki bazı çok yük­ sek

Artık saçlan saman sansı, kirpikleri mavi değil, ama mavi günlerde anı­ lara açılır, Nâzım’a ulaşırız diye düşledim.. Bu düş

Serada köklenmeye alınan çelikler ortamdan söküldükten sonra yeterince köklenme elde edilemediğinden köklenme oranları dışındaki diğer parametreler (canlılık oranı,

Tunca her kış öyle taşmaktadır I ve harap olmuş o kadar çok anıt vardır ki, fakir bir belediyenin geliri ile bunları büsbütün mah­ volmaktan kurtarmak

Sonuç olarak; 1878’de Osmanlı hakimiyetinden çıktıktan sonra Sancak Boşnakları, sırasıyla Avusturya hakimiyeti, Sırbistan Krallığı, Karadağ Krallığı,