• Sonuç bulunamadı

Bir yazarın siyasal güncesi:Oktay Akbal'ın yeni kitabı "Tarih En Büyük Yargıç"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir yazarın siyasal güncesi:Oktay Akbal'ın yeni kitabı "Tarih En Büyük Yargıç""

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KÜLTÜR-YAŞAM

■/f

j[ j

ç;

ı

8 ŞU BÂT 1988

O ktay AkbaVın yeni kitabı “Tarih En Büyük Yargıç

"

Bir yazann siyasal güncesi

32 YILDIR KÖŞE YAZARI — Oktay Akbal (solda), Atilla Özkırımlı’yla söyleşisinde köşe yazarlığının sorunlarını an­

latıyor. Akbal, 1956’da Vatan’da başladığı köşe yazarlığını 32 yıldır sürdürüyor. (Fotoğraf: Mehmet Demlrkaya)

“ Benim yazılarım, siyasal

konularda da yazsam, hep bir

edebiyatçının olaylara

bakışıdır. Ben bir hukukçu, bir

tarihçi, bir ekonomist olarak

değil, bir edebiyatçı olarak

güncel konulardaki

düşüncelerimi yazıyorum. ”

ATİLLA ÖZKIRIMLI_____________

Her gün yazmak... İnandığı doğruları bıkıp usanmadan yıllar yılı yinelemek... övgüler almak her gün, okurlarınca sevilmek... Sövgülerle kar- , elbette kimilerinin nefretini kazanmak...

bir iştir ki bu, ber gün sınav verirsin oku­ yucu karşısında. Hele Cumhuriyet'te. Yanlış yap­ maya gelmez. Yazında bir bilgi yanlışı mı var, çe­

lişkiye mi düşüyorsun, aym gün telefon yağar ga­ zeteye. Mektuplar abısın yanlışım düzelten. Kö­ şe yazarlığında bütün sorun okuria arandaki ile­ tişimin sağbldı olması. Okur, senin dürüstlüğüne, içtenliğine inanacak.”

Yeni kitabı “ Tarih En Büyük Yargıç” tan yola çıkarak başladığımız söyleşiyi çeşit» konularda sürdürüyoruz Oktay Akbal’la. Söz dönüp dola­ şıp köşe yazarlığına, köşe yazarlığının sorunları­ na geliyor ister istemez. Dile kolay, 1956’da Va­ tan’da başladığı köşe yazarlığını 32 yıldır sürdü­ rüyor Akbal. Bir de özelliği var Akbal’ın: Edebi­ yattan gelmiş ve edebiyatçı kimliğini korumuş.

Nitekim gazete yazılarını “ bir yazarın siyasal güncesi” olarak niteliyor Oktay Akbal. Köşe ya­ zarları bir bakıma eski vakanüvisler gibi toplumu sarsan güncel olayları yazıya geçirmiyorlar mı? Di­ yelim, 30 yıl sonra bir tarihçi, bir toplumbilimci, değişik siyasal görüşlere sahip köşe yazarlarının yazılarım karşılaştıracak, eski deyimle bunların bir

“ muhassalasını” yapacak ve kendince bir yoru­ ma gidecek.

“ 1984-37 yıllarım kapsayan yaslarımı kitaplaş­ tırırken bir anlamda, en büyük yargıcın tarih ol­ duğunu düşünerek bu adı seçtim.”

Acaba diyorum, her gün yazmak kendini yine­ lemek gibi bir olumsuzluğa yol açmıyor mu?

“ Tabii açıyor ve insanın canını çok sıkıyor. Bu konuda en doğru saptamayı yapan da Nadir (Na- di) Bey. Nadir Bey’e niye yazmıyorsunuz diye sor­ duğumuzda, ‘Bıktım aynı şeyleri yazmaktan’ di­ yor ki çok baklı. Düşün, çeşitli dönemlerde basın hürriyeti, demokrasi, Atatürkçülük gibi birçok ko­ nuda görüşlerini yazmışsın. Ama bakıyorsun ay­ nı olaylar yineleniyor, söylediklerini gene söyle­ men gerekiyor. Ne yazık ki politika dünyamızda bir ilerleme yok, politikacılarda da. Hele bazı dö­

nemlerde geri adımlar atıhyor. Sen de bile bile, canın sıkıla sıkıla aym şeyleri yazmak zorunda ka­ lıyorsun.”

Oktay Akbal, öykü yazarı, romancı Oktay Ak­ bal memnun mu hayatından diye geçiriyorum ak­ lımdan. Günlük yazılar, öykü, roman yazmasını engellemiyor mu?

Aslında bu soruyu sorarken, “ Hem de çok

engelliyor” yanıtını alacağımı biliyorum. Oktay Akbal’ı tanıyorum çünkü. Daha önce de konuş­ muşuz bu konuları. Yazmak, insanın hayatında günlük yaşamında bir süreci kapsıyor. Yazım yaz-, dığında yazma işini gerçekleştirmiş oluyorsun. Do­ layısıyla sanatsal ürünlere, romana, öyküye zaman kalmıyor. Ya da bir romana, öyküye başlıyorsun yarım kalıyor. Oktay Akbal’ın da böyle yarım kal­ mış en az sekiz on öyküsü yok mu? Diyelim, za­ man buldun ve yeniden ele aldın yanda kalmış öy­ künü. Bu kez de havaya giremiyorsun, o havayı bulamadığın için tamamlayamıyorsun.

• “ Günlük olaylar alıp götürüyor seni. Benim öy­ külerimi, öykü anlayışımı biliyorsun. Kimi zaman öyle siyasal, toplumsal gelişmeler oluyor ki bu pa­ tırtı kütürtü arasında oturup öykü yazmanın ne yaran var diye de düşünüyorsun. Böylece geçici, ama güncel, daha etkili, o sırada yararlı olabile­ cek yazılara yöneliyorsun. Elbette kalıcı olanlar edebiyat ürünleri, bunlar, bu yazılar, yannlar için belge niteliği de taşısalar geçip gidici. Ama girin­ ce çıkamıyorsun işte. 30 yılı geçti, her gün yazı­ yorum. Belli ilkelerin, belli devrimci atılınılann sa­ vaşını veriyorum. Bırakıp çekilemem k i...”

önce de söyledim, edebiyatçı kimliğini koruma­ yı başarmış bir yazarımız Oktay Akbal, Sahi es­ kiler, “ edip muharrir” demezler miydi onun gi­ bilere?

“ Geçmişte bir edip sözü vardı, bir de muhar­ rir. Edip, edebiyatçı yazarlann sıfatıydı. Edebi­ yat dışı yazılar, makaleler yazanlara muharrir de­ nirdi. Hem edip, hem de gazete yazarıysa edip mu­ harrir diye anılırdı.”

İşte Oktay Akbal da kendini basındaki edip mu­ harrirlerin son temsilcisi olarak görüyor. 1969’da Cumhuriyet’te yazmaya başladığında o zamanki Genel Yayın Müdürü Ecvet Güreşin söylemiş bu­ nu ona. Şimdi konular değişti, artık edip yazara basında yer kalmadı, sen onların son temsilcisi- sin, demiş.

“ Doğruydu. Eskiden köşe yazarlığı edebiyat­ çıların elindeydi. Bunlar pek siyasal eleştiriye gir­ mezler, bir çeşit güncel denemeler yazarlardı. Oysa özellikle 1960’tan sonra köşe yazarlarının niteliği değişti. 1960 Anayasası’nın da etkisiyle toplum­ sal, siyasal, ekonomik konular, sorunlar öne çık­ tı. İyi de oldu. Yeni köşe yazarları İlhan Selçuk, Çetin Altan -o zamanki Çetin AKan- gibi yazar­ lıkta da usta arkadaşlar yetişti. Sonra Uğur Mum­ cu gibi belgelere dayanarak yazan, araştırmacı kö­ şe yazarları ayrı bir boyut getirdiler köşe yazarlı­ ğımı. Benim yazılanınsa, siyasal konularda da yaz­ sam, hep bir edebiyatçının olaylara bakışıdır. Ben bir hukukçu, bir tarihçi, bir ekonomist olarak de­ ğil, bir edebiyatçı olarak güncel konulardaki dü­ şüncelerimi yazıyorum.”

Ecevit

,

Yazarlar

BirliğVne çağrıldı

STOCKHOLM (Cumhuriyet)

İsveç Yazarlar Birliği, bu

yılki kongresine ‘konuk

yabancı yazar’ olarak Bülent

Ecevit’i çağırmayı

kararlaştırdı. İsveç Yazarlar

Birliği Başkanı şair Peter

Curman’ın imzasını taşıyan

çağrı mektubu, Ecevit’e

gönderildi. Geçen kasım

ayında TYS Başkam Aziz

Nesin ’le Stockholm ’de bir

görüşme yapan Peter

Curman, “1988 yılı

kongresinde aralarında bir

Türk yazarın konuk olarak

bulunmasını arzu ettiklerini”

açıklamıştı. Ecevit'in çağrıyı

kabul edip etmediği henüz

belli olmadı. İsveç Yazarlar

Birliği ’nin kongresi 28 mayıs

tarihinde Stockholm ’de

yapılacak.

1988 Salzburg

Festivali

Kültür Servisi

27 temmuz

-

30 ağustos günleri arasında

gerçekleştirilecek olan

Salzburg Festivali’nin açılışı

M ozart’ın "La Clemenza di

Tito” adlı operasının yeni bir

sahnelemesiyle yapılacak.

Mozart operasında orkestrayı

Riccardo Muti yönetecek,

başrolü ise Gosta Winbergh

üstlenecek. Festivalde üç

Mozart daha yer alacak.

“Don Giovanni”y i Herbert

von Karajan, “Figaro’nun

Düğünü ”nü James Levine,

“Saraydan Kız Kaçırma "yı da

Horst S tein yönetecek, ö te

yandan, Hugo von

Hofmannsthal ’m

“Jedermann" adlı yapıtı,

aralarında Klaus Maria

Brandauer ve Elisabeth

Trissenar’ın da bulunduğu bir

kadroyla sahnelenecek.

Festivalde Viyana Filarmoni

Orkestrası, Sir Georg Solti,

Karajan, Seiji Ozavva,

Riccardo Muti ve Horst Stein

yönetiminde çeşitli konserler

verecek.

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Diğer taraftan göç olgusunu gerçekleştiren göçmenlerin, farklı bir kültürel yapıya sahip hedef toplum içerisinde yaşadıkları uyum zorlukları

Bu alt bölümde, Van yöresine ait 25 sözlü türkünün, keman eğitimi çalma ve yorumlama yöntemlerine uygun biçimde uyarlanmasında karşılaşılan sağ eldeki (yay)

Tütün ve Alkollü içkiler Kurulu (alkolün RTÜK'ü) yılda yaklaşık 5 0 milyon litre şarap tüketildiğini hesaplıyor. Buna göre Türkiye'de kişi başına

Öyleyse kötü olan, kişi değil, oyunlar değil sanatçı­ lar değil, tiyatro potansiyelimiz hiç de­ ğil; kötü olan, herbirimize az çok bu­ laşmış o alaturka

“Haritada Bir Nokta” da insanın umarsızlığı, bir bakıma yenilmişliği karşısında başkaldıran ve yazı’yı bu başkaldırının aracı gibi kullanan Sait

[r]

Normal kalp genel hatlarıyla ters piramit şeklinde iken, yetersiz beslenen annelerin yavrularının kalbi daha yuvarlak ve daha az kaslıydı.. Daha az kaslı kalp kanı pompalamada

O yüzden, o devirde lise öğrencisi olup ta, sonradan Haşan - A li Yücel’in Türk maarifine Uzandırdığı müsbet hamlelerin değerini ölçmek imkânından