• Sonuç bulunamadı

Namık Kemal ve Ziya Paşa'nın Londra yılları 1867-1870:Elveda Paris merhaba Londra

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Namık Kemal ve Ziya Paşa'nın Londra yılları 1867-1870:Elveda Paris merhaba Londra"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f s a y l a

7

| «

y a za r):

Y U S U F M A R D İ N

Üç defa Paşa

ünvanını

kazanan

Ziya

Londra'ya

geldiği

zaman Bey'di

ve 38

yaşında

bulunuyordu.

ELVEDA

MERHABA

LONDRA

Namık Kemal

28 haziran

1867 cuma

günü

Londra'ya

ayak

bastığı

zaman 27

yaşındaydı.

m

F

R A N SIZ Dahiliye N a­ zırı Marquis de la Va­ lette, salondan içeri girince karşısında kırmızı fesli iki Türk gördü. Bun­ lardan biri, ütülü fesi al­ tında siyah sakalının çer çevelediği yüzünde zekâ ışıldayan gözleri ve m üs­ tehzi dudaklariyle kendi­ sine bakan 38 yaşındaki Ziya Bey; öbürü, ütüsüz fesi altından kumral saçı­ nın kıvrımları dışarı fış­ kıran, ince bıyıkları asabi­ yetten titreyen fakat ha­ fif bir hüzünle gölgeli göz­ leri duvarlarda bir şeyler arayan 27 yaşındaki K e­ mal Bey’di.

Nazır kendilerini bir daha süz­ dükten sonra, söze başlamak üzere iken, Ziya Bey:

«— Londra’ya gitmek üzere ha­ zırlığımızı tamamladığımız bir sı­ rada, davet olunmamızın sebebi, ni bir an evvel öğrenmeği rica edecektik. Trenimizi kaçırmak is­ temiyoruz da! dedi. Bunun üze­ rine Nazır:

— Kararınızın isabetim takdir ederim. Ben de size aynı şeyi ihtar edecektim. İmparatorluk Hükümeti Sergimizi şereflendi­ recek muhteşem Misafirimizin rahatsız olabileceği şeyleri elin­ den geldiği kadar azaltmak isti­ yor, deyince, Ziya bey:

— Hükümdarımızın istirahatı- nin sağlanması bizce de iltizam olunmaktadır. İmparatorluk Hü­ kümetine bu konuda gösterdiği ilgi ve itinadan dolayı teşekkür ederiz! cevabını verdi.

Nazırın huzurundan çıkan bu iki gurbet yolcusu Gare de Nord’ un yolunu tuttular. Trende pen­ cereden dışarıyı seyrederken bel­ ki ikisi de aynı şeyleri düşünü­ yordu.

Zamanın omuzlarına yüklediği kutsal görevi birlikte başarmak, memleketi zulüm ve istibdad ida­ resinden kurtarmak için Musta­ fa Fazıl Paşa’dan gelen davet

İki Türk'ün Parisfeki ikametleri sadece bir ay kadar sürebilmeli.

Sultan Abdülaziz'in, III. Napolyon taralından 1867 Seynelmilel

Paris Sergisi ne dâvet edilmesi üzerine, zulüm ve istibdad savaş-

çıları Kemal ve Ziya Beyler, kendilerine Londra'yı mekan seçtiler.

HAYAL ve GERÇEK

üzerine, 17 Mayıs 1867 Cuma gü­ nü Beyoğlu’nda Fransız Büyük­ elçiliğine gidişleri, Büyükelçi Bouret ile birlikte akşam yeme­ ğini yedikten sonra Fresnie va­ pur kumpanyası memurlarından birinin kendilerini arka kapıdan Tophane rıhtımına getirişi ve orada bekleyen kayıkla Bosphore adındaki Fransız vapuruna geçiş­ leri birer birer gözlerinin önün­ de canlanıyordu. Arkalarından Ali Suavi, Reşat, Nuri ve Meh­ met Beylerin kaçıp kendilerine katıldığı Paris’te, ne yazık ki, ikametleri sadece bir ay kadar sürebilmişti; zira Sultan Ab- dülaziz, Üçüncü Napolyon’un 1867 Beynelmilel Paris Sergisine vâki daveti üzerine, 21 Haziran 1867 Cuma günü Toulon’a müte­ veccihen yola çıkmıştı.

Kemal hayatta kendisine gaze­ tecilik yolunu çizmiş bulunan Şi- nasi’yi Paris’te göreceğini düşü­ nerek sevinmişti. Ne var kİ, eski kalem arkadaşiyle birlikte geçen günlerinin ihyası tatlı bir hayal olarak kaldı. Şintsi artık ihtilâl­ ciliğini Kuleli Vak'asında tüket­ miş, kendini ilmin kucağına at­ mıştı. Nitekim kamus yazmakla meşgul, memleket olaylarına karşı ilgisiz göründü. Kemal, aradığı sıcaklığı kendisinde bula­ madı.

Kendilerini İngiltere kıyılarına götürmekte olan vapurun güver­ tesine hava almağa çıkmış olan Kemal, geminin dümen suyunda kaynaşan köpükleri seyrederken, gözlerinin önünden 17 yaşında İstanbul’a gelişindenberi geçen olaylar, Divan Şiirine beslediği sevgi, yazdığı şürler. Gümrük Tahrirat Kaleminde Başkâtip Les- kofçalı Galip Beyle karşılıklı şiir

Kemal’in Ziya Beyle Londra’ da ilk kaldığı Regeıu Street, 13 numaralı evin bugünkü hâli — K iralık levhalariyle müşteri bekliyeıı bir iş hanı.

kaleme alışları geçiyordu. Sonra, 1862 yılında Bayazıt Camii avlu­ sunda satın aldığı yirmi paralık bir manzume ile Şinasi’yi tanıyı­ şı ve o yıl içersinde şairlikten muharrirliğe geçişi ne garip bir tesadüf eseriydi. Nesir yazmağa başladıktan sonra gazeteci dam­

gasını yemiş ve bu Avrupa yolcu­ luğu bunun sonucu olmuştu. Göz­ leri dalgalarda dolaşan, kulakları martı çığlıklarıyle dolan Kemal, henüz kaderin kendisine Magosa zindanını, Midilli adası sürgünü­ nü hazırlamakta olduğundan ha­ bersiz. içli ve kendisine son dere­ ce bağlı eşi Nesime Hanımı, Da­ hası Mustafa Asım Beyi ve henüz iki yaşma basmış kızı Feride’yi düşünüyordu. Tasviri Efkâr ga­ zetesine yazdığı «Yangın» başlıklı makalesiyle Âli Paşa’nın kendisi­ ne rütbe verişi aklına gelmiş ve bir tebessüm yüzünde belirmişti. Bu sırada, Ziya Bey de hava al­ mak için yukarı güverteye çık­ mıştı. Tabii Kemal hayallerden gerçeğe yöneldi. Bir süre sessiz kaldılar. Gözleri, aynı yolculuğu yapmakta olan kadın erkek ka­ labalığı üzerinde dolaştı. Sonra Ziya Bey:

— İngiltere, Fransa gibi değil, oradan bizi koğamazlar, Kemal! Merak etme! dedi.

Kemal, Şinasi’nin zoruyla baş­ layıp elde ettiği Fransızcasımn Londra’da geçer akçe olup olma­ dığından şüpheli:

— Göreceğiz! demekle yetindi. Haziran ayının 28’inci Cuma günü Dover kıyısına yanaşan ge­ miden başlarında fes iki Türk çıkıyordu.

İngiltere'ye ayak bastıkları za­ man Viktorya devri bütün görke­ miyle hüküm sürmekteydi. Sana­ yileşme orta sınıfı zenginleştir­ miş, fakir sınıfla arasını daha da açmıştı. Viktorya çağı İngiliz sos­ yal hayatındaki sınıf uçurumla­ rının derinleştiği devirdi. 18’inci asrın hür, umursamaz İngiliz nesli, yerini din ve gelenek bağ­ larının zincirlediği soluk benizli, eğri fikirli ve bedenen çelimsiz bir kuşağa bırakıyordu. Çalışma yerlerinde, fabrikalarda zor oir yaşam vardı. Temizlik duygusu ön plânda yer almıştı. Hattâ Tre- itsclıke, Berlin’de ders verirken, bir sınıfa «İngilizler sabunun uy­ garlık olduğuna inanıyorlar» de­ mişti. Derli topluluk, bilinçli bir saygı değerliğin dış görünüşüy­ dü. Saygı telkin edebilmek için teiniz, iyi giyinir ve dindar ol­ mak lâzımdı. Hattâ İngiliz poli­ tika adamlarının kiliselerde din­ ledikleri papaz vaizleriyle yetiş­ tikleri söyleniyordu. Nüfusun yüzde kırk ikisini teşkil eden Protestanlar son derece müteas- sın davranıyor ve Pazar günleri kiliseye Uç defa gidenler görülü- yordu. Din bağının kuvveti günlük yaşantıya bir tür sansür koymuştu. Cinsî münasebetle il­ gili her türlü söz yasak edildiği g'M evlerde seks konusunun ko­ nuşulması vâki değildi. Sözün İngiltere’de genç kuşak konulmuş bu kısıtlayıcı kuralla­ ra karşı bir baş kaldırma hazır­ lığı içersinde bulunuyordu. An­ cak dış görünüş, refah ve raha­ tın bu ülkede bekçilik ettiği ka­ nısını veriyordu.

Havagazı ışığıyla geceleri pı­ rıl pırıl ışıldayan Londra’nın bu mavi halinde insanları âdetâ büyüleyen bir sır vardı. Bays- water, Pimlico, Lancaster Gate ve Notting HiU Gate semtleri «Yiktorvan» adı verilen birbirine yapışık, ön kapıları üç dört ba­ samakla çıkılan Yunan tarzı sü- tunlu «Terrace Houses» denilen evleriyle bugünkü hallerini he­ nüz almışlardı. Zamanın en seç­ kin ve en sürümde olan mahal­ leleriydi.

Kemal ile Ziya Bey’in Londra’­ da dikkatini çeken silindir şap­ kalı adamlarla etekleri kabarık kadınlar oldu. Hele Piccadilly çevresinde sokak satıcılarının kulak tırmalayıcı bağrışları kendilerine bir ara İstanbul so­ kaklarındaymışlar hissini ver­ diriyordu:

— Mııffins! — Meolc!

— Broom and brushes! — Chairs to mend! — Knives to Grindi

sesleri, kalaycının tencere, ka­ pak, kepçe gürültüleri, sırtların­ da yük taşıyan çocuk ve kadın­ ların bağrış çağrışlan, kulakla­ rı ne kadar tırmalıyorsa, doğru dürüst bir kanalizasyon siste­ minden yoksun bulunan Londra'­ nın açık kanallarından gelen ko­ kular da inşam o derece rahat­ sız ediyordu. Thatnes nehrinin neşrettiği bu koku, Viktoryan konaklarda oturanların kapı ve pencerelerini gayet sıkı bir su­ rette kapayıp oturmalarını ge­ rektirmekteydi. Ancak Kemal, bir gün Ziya Beye yollarda geniş geniş çukurların kazıldığım gös­ tererek bunların yeni kanalizas­ yon borularının döşenmesi için yapıldığını söylemişti. Sonradan öğrendiler ki, bu çukurlar ilk yer altı treni için açılmakta olan tünellermiş.

1867 yılı yazında Londra’ya ayak basan Kemal ile Ziya Bey, İngiltere’yi en varlık içinde, en rahat ve zengin yıllarında görü­ yorlardı. İşçiler ve sanatkârlar bile hayat seviyelerini nisbeten yükseltmişler ve Fransadakine benzer bir ihtilâl bulutu ufuk­ tan dağılmıştı. Bugün zenginli­ ğin en doğal hastalık alametle­ ri arasında nasıl sinir buhran­ ları ruhî çöküntüler sayılıyor- sa, o zaman da sessizlik ve ha­ reketsizlikten doğan sıkıntı, iç sıkıntısı gösteriliyordu - İşte, bu sıralarda, o senenin eylül ayın­ da birinci cildi Hamburg’da ya­ yınlanacak olan «Kapitabün ya­ zarı Kari Marks’m British Mu- seum’da eserini ikmal etmekle meşgul bulunduğundan habersiz, Kemal ile Ziya Bey kendilerine başlarını sokacak bir ev ara­ maktaydılar.

--- YARIN :

---LONDRA'da BİR TÜ RK

DOSTU: Mr. A. FANTON

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

ertesi günü, yeni Dışişleri Bakanı olan Saraçoğlu Şük­ rü Bey ziyaretime geldi. İs­ met Paşa’nın beni Londra Büyükelçiliği'ne tayin et­ mek

American Journal of Psychiatry dergisinin fiubat say›s›nda yay›mlanan araflt›rma sonuçla- r›na göre Asyal› erkeklerin ideal bedenleri, kendi bedenlerinden yaln›zca 2

h›zla gelen bir tekne, araba kullan›r- ken birden önünüze ç›kan bir yaya... Sinir sisteminin ‘haz›rl›kl›l›¤›’, bu tür durumlarda çok daha hayati önem ta-

Müslümanların gündemine girmesi ve oluşumu tamamen ve doğrudan Kur’an’la alâkalı olması sebebiyle kıraatler, neredeyse Kur’an’la eş-zamanlı olarak ortaya

Fikret Mualla, sabahın köründen gece yarılarına kadar şarap içmeden duramayan muhteşem bir alkolik O anda verin ona bir şişe şarap, size anında bir resim

BİR TEŞEBBÜS MUNASEBETILE: İsmail Namık merhumun müdür­ lüğü zamanında bilhassa müdürün müdürlük dairesinde güzel şeylerin ve sanatların hepsinden

Büyük mimar, yanında kendisi kadar hünerli ve = azimli, nice mimar ve ustalarla birlikte çalışmış: Sanıca Paşa.. Halil E Paşa, Zağanos Paşa hattâ bizzat