Dahide Sonkunun anıları
Ablamı çıkınlar
gibi kıskanıyorum
A Ablam öylesine hırçınlaşmıştı ki artık dayanamıyordum. Bana
emirler yağdırırken sürekli "Cahit” diye sesleniyordu. Ben de
herseferinde “Benim adım Cahide” diye adeta kükrüyordum.
£ Acılar birbiri ardına gelmeye başlamıştı. Bir gece evde gürültü
lerle uyandım. Odamdan çıktım. Herkes sağa sola koşuşuyor
du. Annem "Odana git ve yat” dedi. Ertesi sabah anneannemin
öldüğünü yine annemden öğrendim. Beraberce anneannemin
odasına gittik. Şaşırmış ve korkmuştum. Kalkıp bana sarılması
nı bekledim. Anneannem kımıldamıyordu bile. Ölümle ilk kez
/
Cahide Sonku nun
anılan
28 Mart 1981 Cumartesi (J )
©Cahide Sonku’nun anı
larının yayın hakkı yal
nız H Ü R R İY E T’e aittir.
Ölümle ilk
karşılaşmam
anneannemin
odasında oldu.
}
Bir gece geç saatlerde evde gürültülerle uyandım.
Fırladım aşağıya indim. Herkes sağa sola koşuşuyordu...
Neden sonra-öğrendim. Anneannem ölmüştü.
Ertesi sabah, annem beni giydirdi. Anneannemin
odasına götürdü. Onu son bir defa
görmemi istiyordu. Ölümle ilk kez orada karşılaştım.
Aslında Necdet Ablamın tifoyu yenipjyileşmesine sevinmiştim, kızcağız o korkunç S F ö H F H ifİ
hastalığı atlatmış ama ogüzelim, kıvırcık sarı saçlarının tek teli bile kalmamıştı
Necdet Ablam, tifoyu atlatmıştı ama öylesine hırçınlaşmıştı ki anlatamam.
onun etmi yorlardı. Hastalıktan sonra ablam bi raz da çirkinleşmişti. Belki onunda etkisinde kalarak beni sinir ediyordu.
• Ablam öylesine hırçınlaşmıştı ki artık daya-
namıyordum. Bana emirler yağdırırken sü
rekli "Cahid” diye sesleniyordu. Ben de her
seferinde “Benim adım Cahide’’ diye adeta
kükrüyordum.
• A c ıla r birbiri ardına gelm eye başlam ıştı. B ir
gece evde g ürültülerle uyandım . O dam dan
çıktım . Herkes sağa sola koşuşuyordu. A n
nem “O dana git ve yat” dedi. Ertesi sabah
anneannem in ö ld üğ ün ü yine annem den ö ğ
rendim. B eraberce anneannem in odasına
gittik. Ş a şırm ış ve korkm uştum . K a lkıp bana
sarılm asını bekledim . Anneannem k ım ıld a
m ıyordu bile.
0 Anneannemin ölümünden sonra Necdet Ab
lam daha bir değişti. Astığı astık, kestiği kes
tikti evde.. Herşeyin en iyisi, en güzeli hep
ona alınıyordu. Bir gün sokakta oynarken
dayanamadım bir taş kaptım ablama fırlat
tım. Başından kanlar akıyordu...
A _ _ A
...—
A
NNEM üzgün... Annem çare siz... Gözünden bile sakındığı iki evladından birini kaybetme kor kusu yüreğini sarmış. Bu üzüntülü, korku dolu, karanlık günlerde, ken dine bir destek arıyor. Destek de de ğil aradığı. Ona güç verecek sevgi - siyle, varlığıyla yardımcı olacak biri gerekli, İşte o kişi de ben oluyorum. Annem, “ Cahldem” diyor durma dan, “ Yavrum, benim sevgili kı zım ...”Bu sözler benim için öyle değerli ki... Aradan yarım yüzyıl geçmesine rağmen, o sevgi dolu, mukaddes ses kulaklarımda çınlıyor.
Evet, ablamın tifodan yattığı gün lerde herkes üzüntü ve korkuyla bek- leşiyordu. Ben ise yüreğimden taşan büyük sevinci içimde saklamak zo rundaydım. Sabırsızlanıyordum... Ablam bir iyileşse de ona annemle yaptığımız konuşmayı ballandıra bal landıra anlatsam, diyordum...
Fatih'teki o konak yavrusu evde, artık neşeli kahkahalar duyulmuyor du. Her odadan bir çocuk başının dışarıya uzandığı günler de geride kalmıştı.
Biz çocuklar evin üst katındaki odalardan birinde toplanmıştık. Aşağı katlara inmemiz yasaklanmış tı Ara sıra, dedemin gür sesiyle s--'-» sola emirler vağd rdığmı dııvu- ycrtiik. Onun sözünden dışarı çık mak haddimize miydi?
Anneannem, ablamın odasında kalıyordu. O zamanlar, tifoya karşı tesirli ilaçlar yoktu... Bu hastalığa yakalanan kimsenin iyileşmesi muci ze sayılıyordu. İşte anneannem o mu cizeyi gerçekleştirmek için, kendi ha yatını, kendi sağlığım hiçe sayarak, gece, gündüz ablamın başucunda ev ilaçlarıyla, dualarla, onu kurtarmaya çalışıyordu.
Günler sonra, ablamın ateşi düş tü... Tifoyu atlattığını öğrendik... Fakat o güzelim, kıvırcık san saçlan yoktu artık... Zavallının başında, saç kalmamıştı. Dahası, bu hastalık onu huysuz etmişti. Herkes, üzerine tit rediği için evde ali kıran baş kesen, kesilmişti... Hele benimle hiç geçine- miyordu. Bana emirler yağdınrken “ Cahit” diye bağırmasına öyle içer liyordum ki... Ama bende de arap daman vardı. Her seferinde üşenme den, “ Adım Cahit değil Cahide” diye düzeltiyordum.
Felaket zinciri
N
ECDET ablamın iyileşmesi, Fatih'teki evimizin yeniden es ki canlı havasına kavuşmasını sağla yamadı. Zaten bir ailenin başına bir musibet geldi mi arkası kesilmez... Acılar, üzüntüler birbirini takip eder. Bizde de öyle oldu.Ablamın iyileşmesine sevinmeye fırsat kalmadan bu defa da annean nem yatağa düştü. Biz çocuklar gene üst kattaki büyük odaya hapsedil dik. Aşağıda neler olup bittiğini öğ renmeye çalışsak da bir sonuç ala mıyorduk. Sadece dedemin heybetin den eser kalmadığını, eskisi gibi gür sesiyle kumandanlık oynamadığını fark etmiştik. Dedemin, bu garip suskunluğu biz küçükleri öylesine etkilemişti ki, kendi aramızda konu şurken bile, gürültü yapmamaya ça lışıyorduk.
Annem de, ortalıkta pek yoktu. Ancak yemeklerde, yüzünü görebili yorduk. Sofrada da bizimle hemen hiç konuşmuyordu. Başını önüne eğip, tabağındaki yemekten bir iki lokma alıyordu. Lokmaların ağzında büyüdüğünü farkediyordum. Çok da zayıflamıştı annem... Ama o kü çücük aklımla, anneme soru sorma nın doğru olmayacağını idrak etmiş tim.
Bir gece, aşağıdan gelen garip gü rültülerle uyandım. Sofada hızlı ayak sesleri duydum. Yatağımdan kalk tım, odanın kapısına kadar gittim. Usulca kapıyı aralayıp dışarı baktım.
Sofada, lamba yanıyordu. Gece nin bu, geç saatinde, ev halkının odadan odaya koşuşması garibime gitmişti. Sofaya çıktım... Annemle karşılaştık... “ Senin burada ne işin var?” diye çıkıştı. “ Hadi, doğru ya tağına... ötekileri de uyandıracak sın..."
Hemen geri döndüm. Kendimi yatağa attım, yorganı başıma çektim. Fakat gözüme uyku girmedi. Aşağı katta bir şeyler oluyordu... Hayatı mızın akışını değiştirecek bir şeyler... Bunu seziyordum...
Aklıma, kötü şeyler gelmeye baş lamıştı. Yarı uyur, yan uyanık halde sabahı ettim. Yüreğimin sıkıntısı gönlümü bulandırmıştı. Kusmak isti yordum. Odadan dışarı fırladım, so fanın öbür ucundaki helaya gider ken, annem yetişti.
Gözleri, ağlamaktan kızannıştı. “ Yavrum, hastalandın m ı?" diye sor du. Beni kucağına aldı... Helaya
gö-1944-1945 oyun yılını gene Muhsin Erluğrul’un seçtiği dünya klâsiklerinden eserlerle açtık. O vd Hüseyin Kemal Gürmen’le Vanya Dayı'da gene başrolleri paylaşıyorduk. Ondan sonra Hüseyin Kemal’le ayrılmaz ikili olduk. Çoğunlukla Dram Tlyatrosu’nda oynanan piyeslerde başrolleri biz oynuyorduk.
türdü. Dışarı çıktığım zaman rahat lamıştım. Aslında, annemin alışık ol madığım ilgisi beni iyileştirmişti... Geceleri, nedenini bilmediğim kor kuları aklımdan silmeye uğraşırken, en çok annemin yokluğunu, ilgisiz liğini düşündüğümü biliyorum. Belki de, koca dünyada yapayalnız kalmak korkusu, beni ürkütüyordu.
Annemi, yanımda buluverince. rahatlamıştım... Çocukluk işte... Gene o güne kadar başka çocuklar gibi annem ve babamla birlikle otur- mayışımızı mı kafamda kurmuş tum?.. Dedemle anneannemin var lığının bizleri mutlu etmeye yetme diğini mi düşünmüştüm, bilemiyo rum...
O sabah, daha sonra annem beni
güzelce giydirdi, tekrar tekrar öpüp okşadı. Sonra, “ Yavrucuğum, sana kötü bir haberim var" dedi, “ Anne annen artık bizimle beraber olmaya cak, Hani sen ablan hasta olduğu zaman onun cennete gideceğinden söz ediyordun ya... İşte anneanneni cennete uğurladık. Gel seni odasına götüreyim. Onu son bir defa görmeni istiyorum.”
Ölüme bakan gözler
A
FALLAMIŞTIM... Anneannemin bizimle beraber ol maması, inanılacak şey miydi? Biz den bıktığı usandığı için mi cennete gitmişti? O an aklıma gelen bu so
rulan anneme sormaya cesaret ede medim.
Ana kız el ele tutuştuk... Anne annemin yattığı odaya girdik. Perde ler kapalıydı. Sevgili anneannem, yüreği sevgi, şefkat dolu, fedakâr ka dın yatakta öylece yatıyordu. Karnı nın tam üstünde bir Yemen taşı vardı... Karyolaya yaklaştım. Anne annemin bana herzaman sevgiyle ba kan gözlerine, gözlerimi diktim. Ye rinden kalkıp bana sarılmasını bek ledim. Fakat... Fakat, anneannem beni görmüyordu... O şefkat, sevgi dolu gözler bana bakmıyordu... Boş boş. ölüme bakan gözlerdi bunlar...
Titremeye başladım. Vücudum, buz kesmişti. Anneme sarıldım. Bir kaç dakika, hiç konuşmadan öylece durduk. Sonra annem. “ Hadi, anne anneni rahat bırakalım, uyusun” de di. Odadan çıktık...
İşte dedemin evinde, ölümle ilk karşılaşmamız böyle oldu... O gün den sonra, cenneti cehennemi, haya tı. ölümü, mutluluğu, ayrılık acıla rını yavaş yavaş öğrenmeye başladım.
Ablam geçimsizdi
A
BLAM da benim için ayrı bir üzüntü kaynağıydı... Çok za yıftı... Sinirliydi... Geçimsizdi... On- daki bu kötüye gidişe rağmen evde dedem ve annem başta olmak üzere herkes ablamın üstüne titriyordu. Ne de olsa, anneannemin yadigârıydı o... Zavallı kadıncağız, torununu kurtarmak pahasına, kendini feda etmişti... Ablama söylenen bir kötü söz, anneannemin mezarda ruhunu muazzep edecekti...Artık eve meyve mi alındı? En iyileri seçilir, ablama verilirdi. Gez meye mi gidilecek? Önce ablamın en güzel elbiselerle sokağa çıkması sağ lanırdı. Dedim ya, evin idinde küçük bir ali kıran baş kesendi ab lam...
Hiç unutmam, bir tatilgünüydü... Evin arkasındaki büyük arsada ço cuklarla oynuyorduk. Ablam, şene bir hınzırlık yaptı... Bana ne dediğini hatırlayamıyorum, ama sabrımı nasıl taşırmış olmalı ki, dayanamayıp yer den bir taş kaptığımı ve bütün gü cümle ablamın başına fırlattığımı, şimdi bile görür gibi oluyorum.
Birden ablamın başından kanlar akmaya başlamıştı... Aksilik bu ya, o sırada arsanın önünden geçen Yaşar öğretmen bizi görmemiş mi?..
Hemen yanıma geldi. “ Ablana taş atmaya utanmıyor musun, Cahide?” diye bağırdı. “ Gidip annenle konuşa cağım... Şimdi ablam eczaneye gö türelim. Seninle, yarın görüşeceğiz.” • "lıo k Korsan” ilk oynadığım yeril bir eserdi. Benim İlk yerli oyunumu genç
bir kadın yazar yazmıştı. Muhsin Ertuğrul'un keşfi olan bu yazar Cahide Uçuk’lu. Bu defa başrolde tiyatroya yeni girmiş bir genç kabiliyet vardı vaııımda. Onunla sonraları tiyatro ve sinemada başarılı İşler yapacaktık. Bu genç, Türk tiyatro ve sinemasının ünlü ismi aktör ve rejisör Kftni S. Kıpçak'tı.
Yarın: ilk yangın
ilk yoksulluk
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi