• Sonuç bulunamadı

Sadberk Hanım Müzesi kültür ve sanat etkinlikleri üçüncü dönem:1:Sami Güner boğaziçi konulu diyapozitif gösterisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sadberk Hanım Müzesi kültür ve sanat etkinlikleri üçüncü dönem:1:Sami Güner boğaziçi konulu diyapozitif gösterisi"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

7 7 , ^ 9 6 € ) T -16 - Ekim - 1982 Cumartesi : 1 8 „oo S a d b e r k

H a n ı m

M ü z e s i K ü l t ü r V e S a n a t E t k i n l i k l e r i Ü ç ü n c ü D ö n e m : 1 S A H İ G Ü N E R B O Ğ A Z İ Ç İ K o n u l u D i y a p o z i t i f G ö s t e r i s i

(2)

Doğayı, tarihi, öteki varlıkları ve olayları tek başına algılamak, onların içine girerek birlikte yaşamdk insanoğluna yetmiyor.Başkalarına da duyurmak, seslenmek, haykırmak-"Bakın Allah aşkına, bakın şu güzelliklere, bir göz atın ! " diyeceği geliyor.

" He '2amanın akışı duruyor, ne kanatlı sözcükler yuvala­

rında, ne de mekana biçim veren ışıklar.. Her şey ama her şey

bir kıpıdan bir kıpıya yine ke-ndi olarak biçim deriştiriyor. Güzellik tellalı sanatçılar, her biri kendi dilinde ban­ gır bangır bağırıyor. " Şu güzelliklere bakın '. . . " Kimi doğaya öykünerek onunla birlik oluyor, kimi sözcüklerden örülü bir dünya peşinde, kimi, gök kubbeyi en güzel selerle çınlatıyor, kimi değişen ışıklar iç inde■değişmiyeni arıyor.

Dünya kuruldu kurulalı insanoğlu hep bir oranın hep bir dengenin,, ama güzel bir dengenin ardında koşup duruyor. Amaç­ ladığı dengeyi, özlediği oranı bulamadığı yerde onu kendisi kurmaya çalışıyor. Yaşamın her alanına bunu egemen kılmak is­ tiyor. Var olmanın üstüne mutlaka güzelliği ekliyor.

Yeme, içme, yatma, kalkma, barınma, korunmaya ve bütün bunlardan sevişmeye, dövüşmiye, savaşmıya bile bir güzellik katıyor; onlarla güzele yanaşıyor. Kan kusan araçlar, silahlar bile en güzel biçimler içinde değerlendiriliyor. Ne amaçla ya­ pılırsa yapılsın güzelin buyruğunda olmalı ya da onunla güzele

varılmalıdır.

Bir görüntüyü olduğu gibi saptamak amacıyla yapılmış bir araç nerdeyse ressamın tuvali, fırçası durumuna döndürülmüştür. Ve böylece bildiğimiz fotoğraf makinası "Fotoğraf sanatı" nın, yani kendi kendini var eden bir sanat alanının zorunlu öğesi olmuştur. Nice gözler bir objektifin ardından güzeli yakalama sevdasına tutulmuştur.

Sami Güner Türk Fotoğraf Sanatı'nın en büyüklerinden biri. Ne türden makina olursa olsun eline aldığı, onu kendi sesinde söyletiyor, kendi dilinde konuşturuyor. Yalnız bir gö­ rüntüyü saptamak için yapılmış bu araç onun elinde bir başka boyut kazanıyor. Sıradan bir saptama bile onun rengini, onun sesini veriyor.

Bir sanat alanı açılmıya görsün; hemen ardından çeşit çeşit öğretiler ortaya çıkar. Birbirleri ile kıyasıya çatışır­ lar. Bu öğretilerin, yeni yeni anlayış çalkantılarının fırtı­ nalı havası süredursun. Sami Güner baştan beri tutturduğu bir görüşün içinde sessiz ve derinden yürüyor, ilerliyor. Doğayı olduğu gibi, tarihi kendi gerçeği içinde, olayı oluşum zinciri içinde görmeyi, göstermeyi seviyor. Bunları nasıl algılamış, nasıl yaşamışsa bizlere de öylece sunmak duyurmak istiyor. Ob­ jektifin ardından kurduğu dengeyi bozmadan, zorlamadan bizlere aktarıyor. Bunun için ne kestirme yollar deniyor ne de ele aldığı konunun yapısını deriştiriyor. Hatta bütün gücüyle

(3)

2

konusuna sadık kalmıya çaba harcıyor. Elbet de bunları biz söyli-

y o r u z . Şimdi kendisinin neler söyliyeçeğini, nasıl söyliyeçeğini

hep birlikte izliyeceğiz.

Fotoğraf sanatçısı Sami Güner,

1915 de Piriştine'de dünyaya pelmiş. Ama Türkiyede öğrenim

görmüş. İstanbul Erkek Lisesi'ni bitirdikten scnra çalışmıya baş­ lamış. T.C.Merkez Bankası'na girerek 25 yıl hizmet vermiş. 1960

yılında emekliliğini istiyerek ayrılmış. Bu arada evlenmiş iki

çocuk sahibi o l m u ş .

Fotoğraf çekmeyi çocukluk yıllarından beri sürdürmekte imiş. Amatörce çalışmaları sırasında kazandığı başarılar bir adım daha öteye gitme hevesini körüklemiş. Gün gelmiş kendisini profes­ yonel fotoğrafçılar dünyasında bulmuş. 1962 yılından bu yana bir birini izliyen siyah beyaz, renkli çalışmalar sürüp giderken ama­ törce bir kaygusunu, güzeli arama, güzeli bulma kaygusunu yitir­ memiş. Kart postallar, posterler ve daha bir çok yayınların ardın­ dan her gün biraz daha "Sami Güner" adını duyurmuş ve yüceltmiş. Nitekim üst üste açtığı sergilerle, yarışmalar da değerlendirme üyesi olarak çağırılaraktan ününü Türkiyenin dışına kadar çıkarmış. Bir sürü kitaplar yayınlamış, yayınlanmış nice kitapların sayfa­ larını fotoğrafları ile süslemiş.

"Selçuk Halıları", "İstanbul Arkeoloji Müzesi" "Türk ve İslam Eserleri Müzesi", "Anadolu Medeniyetleri Müzesi", "Deniz Müzesi", "Ayasofya", "Mavi Cami", "Türk Kaftanları" gibi sanat eseri niteliğindeki bir çok kitabın fotoğraflarını vermiş.

Bitmez tükenmez bir sevgi ile sonuçlandırdığı çalışmalarını dünyanın dört bir yanında sanat severlerin önüne sermiş

1973 de Budapeşte'de 1974 de İstanbul'da 1974 de Ankara'da 1975 de F a s 'da 1975 de İstanbul'da 1975 de Cezayir'de 1975 de Salzburg’da Pekin'de, Tahran'da 19 76 da 1977 de İzmir'de 1977 de Tokyo - Osaka'da 1977 de S e u l 'de

1978 de Siyam'da, Singapur'da, Kuala Lumpur'da

Sofya'da, Yeni Delhi'de, Islamabad'd a ,

19 00 de Pekin'de, Canton'da, Ankara'da.

Bükreş't e , Strazburg'd a ,

açtığı sergilerle Türkiye'nin san^t elçiliğini yapmıştır.

I

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bununla birlikte artan sıcaklıklar, küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesiyle daha fazla radyasyonun insanlara ulaşması, tv, mikrodalga fırın, röntgen

Tercüman olarak kullanilan kahve tiryakisi bir PolonyalI, Osmanli Ordusu’ndan kaçarak ftvusturyalilar’a sigindi. Kokuya dayanamayan bu zat, yanan çuvallardan bir

Fabrizi ve arkadaşları (4) spinal accessorius sini- re ait bir schwannom ve bir nörofibrom sunduktan çalışmalarıda benign soliter sinir kılıf tümörlerinin boyunda

[r]

Tıbbi etik sorunları tıp etkinliğinin hemen her alanında (temel tıp, klinik tıp, toplum hekimliği alan- larında) ve çok farklı düzeylerde yaşanabilen sorunlar- dır..

Kendisinin, vezirlerinin, sad­ râzam ların yap tırd ık ları kapalı çarşılar, hanlar, kervansaraylar, köprüler, su yolları ve ham am la- rile Edirne; Mohaçlara,

bize, pekâlâ bu mânâsız mısrala— manalıymış gibi, hattâ felsefi bir nıânsı varmış gibi kabul ettin- Düşünmüyoruz bile okurken aca­ ba bunlar ne

Öte yandan ünlü eski zaman kadınlarımızdan şair ve bestekar Leyla Hanım ile ilk kadın yazarları­ mızdan Fatma Aliye ve kardeşi Emine Semiye hanımlarla,