EDİ
TÖRLER
TI
PTA
UZMANLI
K
TIPTA UZMANLIK SEÇİMİ
PROF. DR. HAKAN YONEY
&
TIPTA UZMANLIK TERCİHİ
Marmara Üniversitesi Yayınları
Yayın No:
778
ISBN: 978-975-400-329-1
Mart 2010
Dizgi – Grafik – Hazırlık:
Belgin SERT
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Bilişim ve Dökümantasyon Ünitesi
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim Materyalidir. Para
ile satılmaz
Kitabın her hakkı saklıdır ve Marmara Üniversitesine aittir. Yazılı izni olmaksızın kitabın tamamı veya herhangi bir bölümü çoğaltılıp yayınlanamaz.
Sayın Hocamız
Değerli meslektaşlarım,
Hekimlik mesleğini, bundan sonra hangi alanda devam
ettireceğinizi belirlemeniz, bir yandan da bundan sonraki yaşam
formatınızı belirlemeniz anlamına geliyor. Uzmanlık dalının
seçimiyle birlikte, yaşam boyu uğraş vereceğiniz bir alana adım
atmış oluyorsunuz.
Uzmanlık alanını seçmenizde bir çok faktör etkili olabilir.
Para, popülerlik, gelecek öngörüsü, yeterli puanı tutturma kaygısı,
sevdiğiniz insanlarla birlikte olmak, vs… Ancak, nedeniniz ne olursa
olsun, ana kriteriniz, seçtiğiniz alanda severek ve isteyerek
çalışabileceğinizi hissetmek olmalı. Öyle ki, uzmanlık alanınız artık,
günlük yaşamınızın büyük bir bölümünü dolduracak iş hayatınızın
nasıl şekilleneceğini belirleyecek.
Size uygun ve severek çalışacağınızı hissedeceğiniz alanı
seçmek için, uzmanlık alanlarının nasıl işlediğini, bu alanda nelerle
karşılaşacağınızı ve neler yapacağınızı da bilmeniz gerekli. Tıp
eğitimi sırasında uzmanlık alanlarıyla ilgili fikir sahibi olsanız da, bu
alanı ayrıntılarıyla bilme ve tanıma şansı genellikle oluşmaz.
İzlenimler daha çok, o alanlara ait eğitici kadrosunun karakterleriyle
şekillenir. Bu genellikle yanıltıcı bir izlenimdir.
Bu kitapta, ileride iş hayatınızın ve hekimlik
uygulamalarınızın aynası olacak uzmanlık alanlarıyla ilgili bilgileri
bulacaksınız. Uzmanlık alanlarına genel bir bakışla, beklentilerinize
uygun uzmanlık alanını seçme şansına sahip olacaksınız.
Ülkemizde toplu bir şekilde “tıpta uzmanlığa bakış” özelliği
taşıyan ilk kitabı, Marmara Üniversitesi bünyesine katan ve sizlerin
bilgisine sunan editör Prof Dr Hakan Yöney ve yazıları derleyen
Doç. Dr. Dilek Gogas Yavuz başta olmak üzere, uzmanlık alanlarını
kendi pencerelerinden tanıtan tüm öğretim üyelerimize içten
teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Davut Tüney
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
İÇİNDEKİLER
ACİL TIP 18 ADLİ TIP 22 AİLE HEKİMLİĞİ 26 ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON 32 BEYİN ve SİNİR CERRAHİSİ 35 ÇOCUK CERRAHİSİ 38ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI 42
ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI ve HASTALIKLARI 47 DERİ ve ZÜHREVİ HASTALIKLARI 51 FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON 56
FİZYOLOJİ 59 GENEL CERRAHİ 61 GÖĞÜS CERRAHİSİ 69 GÖĞÜS HASTALIKLARI 73 GÖZ HASTALIKLARI 76 HALK SAĞLIĞI 79 İÇ HASTALIKLARI 86
İNFEKSİYON HASTALIKLARI ve KLİNİK MİKROBİYOLOJİ 92 KADIN HASTALIKLARI ve DOĞUM 95 KALP ve DAMAR CERRAHİSİ 102
KARDİYOLOJİ 104 KULAK BURUN BOĞAZ 106
NÖROLOJİ 111
NÜKLEER TIP 116
ORTOPEDİ ve TRAVMATOLOJİ 121 PLASTİK REKONSTRÜKTİF ve ESTETİK CERRAHİ 126
RADYASYON ONKOLOJİSİ 130
RADYOLOJİ 135
RUH SAĞLIĞI ve HASTALIKLARI 142
SPOR HEKİMLİĞİ 148 TIBBİ BİOKİMYA 150 TIBBİ FARMAKOLOJİ 153 TIBBİ GENETİK 157 TIBBİ PATOLOJİ 160 ÜROLOJİ 164
YAZARLAR
Prof. Dr. Abidin Kayserilioğlu
İstanbul Üniv. Tıp Fakültesi Spor ABD, Emekli Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Ahmet Akıcı
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Farmakoloji ABD
Prof. Dr. Ajlan Tükün
Ankara Üniv. Tıp Fak. Tıbbi Genetik ABD
Prof. Dr. Alper Tutkun
Marmara Üniv. Tıp Fakütesi Kulak Burun Boğaz ABD
Prof. Dr. Ayça Vitrinel
Yeditepe Üniv. Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD
Prof. Dr. Berrin Ceyhan
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Göğüs hastalıkları ABD
Prof. Dr. Canan Bingöl
Yeditepe Üniv. Tıp Fakültesi Nöroloji ABD
Prof. Dr. Emine Kılıç
Yeditepe Üniv. Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD.
Prof. Dr. Erkin Arıbal
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Radyoloji ABD
Doç Dr. Erol Ünlüer
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil servis
Prof. Dr. Filiz Onat
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji ABD
Doç. Dr. Fuat Bilgen
Dr. Siyami Ersek Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi
Prof. Dr. Gülseren Akyüz
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ABD
Prof. Dr. Hakan Yöney
Marmara Üniv.Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Emekli Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Hüsnü Gökaslan
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD
Doç. Dr. İlhan Elmacı
Prof. Dr. İnci Alican
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Fizyoloji ABD
Prof. Dr. Levent Türkeri
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Üroloji ABD
Prof. Dr. Lütfiye Mülazımoğlu
Marmara Üniv. Tıp Fakütesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Milkrobiyoloji ABD
Prof. Dr. Maktav Dinçer
İstanbul Üniv.Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi ABD
Prof. Dr. Mehmet Ağırbaşlı
Marmara Üniv.Tıp Fakültesi Kardiyoloji ABD
Prof. Dr. Mehmet Bayramiçli
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Plastik Rekonsruktif ve Estetik Cerrahi ABD
Prof. Dr. Mehmet Demirtaş
Ankara Üniv. Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji ABD
Prof. Dr. Mustafa Yüksel
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi ABD
Prof. Dr. Neşe İmeryüz
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD
Doç. Dr. Nezih Hekim
Pakize Tarzi Laboraturaları
Prof. Dr. Oğuz Polat
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Adli Tıp ABD
Yrd. Doç. Pemra Ünalan
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Aile Hekimliği ABD
Prof. Dr. Rasim Gençosmanoğlu
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD
Prof. Dr. Reşit İnceoğlu
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Genel Cerrahi ABD
Prof Dr. Semih Doğan
İzzet Baysal Üniv Tıp Fakültesi Nükleer Tıp ABD
Prof Dr Sıtkı Tuzlalı
İstanbul Üniv. Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji ABD
Prof. Dr. Tayfun Bavbek
Prof. Dr. Tolga Dağlı
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi ABD
Prof. Dr.
Turgut Turoğlu
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Nükleer Tıp ABD
Prof. Dr. Tülin Ergun
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar ABD
Prof. Dr.
Yıldız Tümerdem
İstanbul Üniv. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı ABD, Emekli Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Yılmaz Göğüs
Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon ABD
GİRİŞ
Hekimlerin bilgi, beceri ve insani yetenekleri sağlık hizmetinin
kalitesini belirleyen en önemli faktörler arasında sayılabilir. Bir
profesyonel olarak mutlu, mesleğinden memnun, yaptığı işte kendi
yeteneklerini kullandığını hisseden, çalışmasının karşılığını maddi ve
manevi olarak aldığını düşünen hekimler doğal olarak en iyi hizmeti
veren, meslekdaşlarıyla iyi işbirliği yapan insanlar olacaklardır. Bu
noktalar diğer sağlık çalışanları ve aslında tüm çalışanlar için de belli
ölçülerde geçerlidir. Hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının bedensel
ve ruhsal sağlıkları ne kadar iyi ise hastaların sağlığı da o kadar iyi
olur diyebiliriz.
Tıp hastalıkların tanı ve tedavisi ile uğraşan bilim ve sanat
olarak tanımlanmaktadır. Her tıp dalı farklı bilimsel ve sanatsal
özellikler gerektirmektedir. Bazı tıp dalları birbirine yakın özellikler
gösterip, benzer faaliyetler içerirken; bazı tıp alanları birbirlerinden
oldukça farklı uğraşlar ile ilgilidir.
Tıp fakültesine girme kararı oldukça önemli bir karardır. Hekim
olmak yolunda atılmış önemli bir adımdır. Bununla beraber tıp
fakültesi mezunu olduktan sonra çok ciddi bir yol ayrımı ile karşı
karşıya kalınmaktadır. Hepsi de hekim olmakla beraber farklı
alanlarda uzmanlaşan mezunlar birbirinden çok farklı faaliyetler
içine girmektedirler.
Bireysel özelliklere göre farklı tıp dallarında başarı ve mutluluk
oranları değişebilir. İşte bu kararı verirken önemli bir avantaj tıp
eğitimi esnasında edinilen deneyimlerdir. Ancak yine de karar anı
geldiğinde ne derece bilinçli seçim yapılabilmektedir? Bazen
hekimlerin kendi eğitim kurumlarında edindikleri izlenimler ilerde
çalışacakları ortam açısından doğru ipuçları vermeyebilir. İlk girilen
dalda mutlu olamama veya değiştirme oranları düşük değildir.
Her alanda kişinin davranışlarını açıklamaya çalışırken ilk
sorulacak sorulardan birisi o kişinin yaşamdan ne istediği, amacının
ne olduğudur. Meslek seçerken veya ihtisas dalı seçerken de
bireylerin kendi kendilerine sormaları gereken sorulardan birisi
budur. Bunların yanında kişinin kendi yeteneklerini ve o işin
gereklerini iyi tartması uygun olacaktır. Kişinin yeteneklerine uygun
olmayan bir işi yapmak için kendisini zorlaması sorunlara, hayal
kırıklıklarına yol açabilir. Kendisini rahat hissettiği bir alanda
çalışmak, kendisini daha az zorlamak zorunda kalacağı bir işle
uğraşmak insanın daha verimli olmasını sağlar. Her işin olumlu ve
olumsuz yanları olması doğaldır. Bu olumlu ve olumsuz yanları
önceden gerçekçi bir şekilde öğrenmek gerekir. İşin olumlu
yanlarının etkisiyle bazı olumsuz yanlarını göz ardı etmek ilerde
sıkıntılara neden olabilir. Bazı kişilik yapıları ve zihinsel özellikler
bazı işler açısından daha uygun olabilir.
Klinik tıp alanlarının hasta profilleri çok farklı olabilir, bu
nedenle uzman adaylarının zamanlarının önemli bir bölümünde
iletişim içinde olacakları, sorunları ile uğraşacakları hasta profilini
önceden değerlendirmeleri yararlı olacaktır. Bazı alanlar daha çok
soyut, teorik faaliyet gerektirirken bazıları daha çok pratik uğraşlar
ile ilgilidir. Bazı alanlar girişimsel faaliyetler, el becerisi, fiziksel
dayanıklılık gerektirirken, bazı dallarda dinlemeyi bilmek, sabırlı
olmak, duygusal zekası güçlü olmak önem kazanır. Aslında tıbbın
her dalında, özellikle klinik dalların hemen hepsinde iletişim
becerileri önemlidir.
O tıp alanının eğitim ile ilgili özelliklerini bilmek de önemlidir.
Ne gibi seçenekler vardır, kişinin koşulları açısından uygun mudur?
Eğitim süresi bir çok kişinin yeni evli ya da yeni çocuk sahibi
olduğu ve henüz ekonomik olarak birikimini yapmamış olduğu bir
dönemde söz konusu olmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki bu süre
tüm meslek yaşamının sadece küçük bir bölümünü kapsamaktadır ve
esas önemli olan hayatın geri kalan bölümünde uğraş verilecek
alanda zevk alarak çalışmaktır.
Tıp dalı seçerken yeteri kadar önem vermek, zaman ayırmak
gerekir. Seçilmesi düşünülen dalda çalışan hekimler ile konuşmak
yararlı olabilir. Olanak bulunabilirse o tıp alanında bir süre çalışmak,
hem günlük çalışma şeklini daha iyi kavramak hem de o dalın kişinin
kendi özelliklerine uyup uymadığını anlamak açısından yararlı
olabilir. Ayrıca o tıp alanları ile ilgili çalışmaları farklı kaynaklardan
okumak ve konuya geniş açıdan bakmak gerekir. Ne kadar farklı
kaynaktan veri toplanır ise o kadar objektif kanaat oluşturma şansı
olacaktır.
Bugün bulunduğumuz, yaşamda geldiğimiz nokta kendi
irademiz dışındaki faktörler yanında büyük ölçüde bu güne kadar
verdiğimiz kararların, yaptığımız seçimlerin sonucudur. Yaptığımız
en önemli seçimler arasında mesleğimiz ile ilgili olanlar sayılabilir.
Bu karar yıllarca eğitimini yapacağımız, daha sonra zamanımızın
önemli bölümünde meşgul olacağımız konuyu; bazen yaşayacağımız
şehri, sosyal statümüzü, kazanacağımız parayı belirler.
Bireyler genetik yapı, sonraki yaşam deneyimleri, aile yapıları,
eğitimleri veya diğer faktörler nedeniyle farklı zihinsel yapılara,
farklı duygu, düşünce, istek ve ilgilere sahip olabilirler. Yaşamdan
beklentileri aynı olmayabilir. Bu farklılıklar meslek seçimi açısından
da geçerlidir ve bunu tıpta uzmanlık seçimine de uyarlamak yanlış
olmaz. Yani her hekimin işi ile ilgili bakış açısı farklı olabilir,
yapmaktan zevk aldığı faaliyetler farklı olabilir, fiziksel ve zihinsel
olarak daha kuvvetli ve daha zayıf yanları bulunabilir.
Her meslek için geçerli olduğu gibi araştırılması gereken bir
konu da ilerde eğitim sonrasında iş bulabilme olanaklarıdır. Burada
sadece bugün değil gelecekteki yarım yüzyıla yakın dönem söz
konusudur. Ayrıca akademik kariyer yapmayı düşünenler bu açıdan
da olanakları şimdiden gözden geçirmelidirler.
Kişi önce kendisini değerlendirmelidir. O güne kadar eğitim
yaşamı boyunca ne gibi özellikler dikkatini çekmiştir? Özellikle
başarılı olduğu, zevk aldığı konular nelerdir? Kendisini zorlayan
konular nelerdir? Bu konularda yakın çevrede kişiyi iyi tanıyan
insanların görüşlerine başvurmak da yararlı olacaktır, çünkü insan
kendisini her zaman objektif olarak değerlendiremeyebilir. Ayrıca
eğitim sürecinde öğretim üyelerinin bireyle ilgili gözlemleri, fikirleri
ve önerileri de değerlidir.
Önemli bir diğer nokta da yaşamdan beklentilerin ne olduğudur.
Kişi iyi yapabildiği ve yapmaktan zevk aldığı iş yanında kendisine
yaşamdan istediklerini verebilecek bir alan seçerse daha mutlu olur.
Bu değerlendirme esnasında bütünüyle olumlu veya tamamen
olumsuz bir alan bulmak büyük olasılıkla mümkün olmayacaktır,
ancak bazı alanların bu özelliklerdeki bir kişi için diğerlerinden daha
uygun olduğu gibi bir sonuca varılabilir.
Esasen tıbbın her alanı ayrı ayrı çok anlamlı ve zevkli unsurlar
içermektedir. Bazıları dışardan çok cazip görünürken bazıları içine
girdikçe kişiler için çekici olabilmektedir. Bazı tıp branşlarında ise
farklı ilgi alanlarında çalışma olanakları bulunmakta ve uzman hekim
kendi ilgi duyduğu alana yönelebilmektedir.
Bu kitapta çeşitli tıp alanları, ilgili çok değerli uzmanlar
tarafından ele alınmıştır. Bu alanda kendi kişisel deneyimleri yanında
diğer meslekdaşlarının görüşleri ve tabii ki özellikle eğitim verdikleri
uzmanlık öğrencilerinin bu süreçleri esnasında işleri ile olan
etkileşimleri, performansları, zorlanmaları ile ilgili gözlemleri de
yazılarına yansımaktadır. Ancak tıpta uzmanlık seçiminizi yaparken
bir kişi, bir yazı ile sınırlı kalmadan farklı kaynaklardan bilgi
edinmeniz daha uygun olacaktır.
Aynı tıp alanında çalışan doktorların yaptıkları işle ilgili
fikirleri, önerileri farklı olabilir. Hatta aynı birey yaşamının farklı
evrelerinde mesleği ile ilgili farklı görüşler bildirebilir. Mesleğinden
sürekli yakınan bazı kişilere “şimdi olsa hangi mesleği seçerdiniz?”
sorusunu yönelttiğinizde “aynı mesleği” yanıtını almanız şaşırtıcı
olmamalıdır, mesleğinden yakınan kişilerin kendi çocuklarını da aynı
mesleğe yönlendirmeleri seyrek karşılaşılan bir durum değildir. Bazı
mesleki konular bir kişi için stres faktörü olurken bir diğeri için zevk
ve heyecan veren olumlu durumlar olarak karşılanabilir.
Ayrıca uzmanlık eğitimini yapmayı düşündüğünüz kurum
hakkında bilgi toplamanız, oradaki öğretim üyeleri ile görüşmeniz,
daha önce oradan uzmanlık almış meslekdaşlarınız ile konuşmanız,
mümkün ise o kurum içinde bazı faaliyetlere katılmanız, gelecekteki
iş ortamınız hakkında kanaat oluşturmak açısından yararlı olacaktır.
Yaşamda verilen diğer kararlar gibi uzmanlık seçimi kararında
da yanılgı payı yok edilemez, ancak bu adımı atmadan önce gereken
çalışmaları yapmak kişinin kendisine karşı sorumluluğunu yerine
getirmiş olmasının yanında hastaların ve tıp mesleğinin de
yararınadır. Tüm bu çalışmaları yaptıktan sonra yine başlangıçta
düşünülen dalı seçecek bile olsa, kişinin olayı her yanıyla
değerlendirdikten sonra tüm artıları ve eksileri bilerek karar vermesi,
beklentilerini gerçekçi bir şekilde belirlemesi, karşılaşabileceği
zorluklara kendini hazırlaması ilerde hayal kırıklıkları riskini
azaltacaktır.
İşte bu amaçla bir ölçüde de olsa genç doktorların bu konudaki
ufuklarını genişletebilmek, gözden kaçabilecek ve ilerde önemli
olabilecek noktalara dikkatlerini çekmek için böyle bir kitabı
hazırlamaya çalıştık. Bu konularda geniş ve kapsamlı bilimsel
araştırmalara dayalı veriler fazla olmadığı için burada yazılanlar
büyük ölçüde bireysel kanaatlere dayanmaktadır ve bu açıdan
okuyucuların karar verirken dikkate alacakları kaynaklardan sadece
birisi olabilir. Bir hekim olarak nasıl hastalarımızla ilgili kararları
verirken objektif, bilimsel verilere dayalı, dikkatli yaklaşımlar
sergiliyorsak tıpta uzmanlık kararı verirken de aynı şekilde çok
yönlü, analitik yaklaşım göstermemiz, gereğinde ek değerlendirme
araçlarına başvurmamız uygun olur. Gözümüzden kaçan noktaların
ilerde sorunlara yol açmaması açısından baştan sistematik
değerlendirme yapmak yararlı olacaktır.
Yaşam her zaman planlandığı gibi gelişmeyebilir, bazen istenen
mesleği seçmek mümkün olmaz, bazen de istenen meslek seçilse bile
çalışma koşulları mesleği umulduğu gibi icra etmeye olanak tanımaz.
Tüm bu gerçekler tıp için de geçerlidir. İstediğiniz alandan başka
dallarda uzmanlaşarak veya pratisyen olarak meslek hayatınızı
sürdürebilirsiniz, sizin için uygun olduğunu düşündüğünüz alanda
çalışma şansı bulamayabilirsiniz. En iyiyi yapmak için elinizden
gelen çabayı gösterdikten sonra size düşen mesleğinize şevkle
sarılmak ve onu en iyi şekilde uygulamaktır. Her zaman kendi
potansiyelinizi en iyi şekilde ifade etmeye çalışın ama
beklentilerinizi esnek olmayan bir şekilde yüksek tutmayın,
unutmayın ki yaşamdaki pek çok düş kırıklığı karşılaşılan olaylardan
çok kişinin beklentileri ile ilgilidir. Önemli olan esnek, yaratıcı ve
pozitif düşünceli olabilmektir.
Hangi alanda olursak olalım daima o işi en iyi şekilde yapmaya
çalışalım, kendimizi geliştirelim, diğer çalışanların gelişimine
katkıda bulunalım, kurumlarımızın her açıdan üst düzeyde hizmet
vermeleri için elimizden geleni yapalım. İnsan sağlığı için
çalışmanın, hastalarımızın ve onların yakınlarının mutluluğuna
katkıda bulunmanın ölçüsü olamaz.
Hepinize bu kutsal meslekte başarılar diler; bu fikrin
doğmasında ve bu formatta sizlerle buluşmasında katkıları olan Diş
Hekimi Gökhan Yüksel, Psikiyatrist Dr. Ahmet Arzık, M.Ü Tıp
Fakültesi eski ve yeni dekanları Prof. Dr. Mithat Erenus ve Prof. Dr.
Davut Tüney'e teşekkür ederim.
Tıpta Uzmanlık Dalı Seçerken Dikkat Edilecek Noktalara
Bazı Örnekler
• Aile ve özel yaşam üzerine etkileri
• Akademik kariyer açısından özellikleri
• Çalışma ortamının özellikleri
• Diğer tıp veya bilim dalları ile ilişkileri
• Dünyadaki gelişmelere uygun klinik pratik yapma olanakları
• Eğitim süreci açısından özellikleri
• İş bulabilme olanakları
• Klinik uygulamada çeşitli tanı ve tedavi yöntemlerinin
zenginliği
• Klinik uygulamalarda hekim dışındaki faktörlerin önemi
• Olumlu ya da olumsuz etki yapabilecek bireysel özellikler:
Dikkat düzeyi, duygusal veya fiziksel dayanıklılık, ekip
çalışması veya bireysel çalışmaya yatkınlık, el becerisi, enerji
düzeyi, görme keskinliği, içe/dışa dönük olmak, rahatına
düşkün olmak, sabır düzeyi, yaratıcılık, iletişim becerileri, vs.
• Özel çalışma olanakları ve gereken yatırım, ekonomik
beklenti düzeyi
• Personel, donanım ve hastaneye bağımlılık derecesi
• Risk, sorumluluk açısından özellikleri
• Söz konusu tıp dalının geleceği
• Stres açısından özellikleri
• Sürekli yeni teknoloji ve yöntemlere uyum gereği
• Tanı ve tedavi açısından netlik ve bilimsellik, tedavide sonuç
alma oranı
• Teorik, pratik, soyut, somut ağırlıkları
• Varsa alt branşları ile ilgili genel bilgiler
• Varsa hasta profili açısından özellikler
• Zevkli, ilginç veya tek düze, sıkıcı yanları
ACİL TIP
Dr. Erol ÜNLÜER
Acil Tıp Acil Servis’te, ambulansta veya sahada hayatı tehdit eden ya da hasta tarafından acil kabul edilerek başvurulan tüm durumların ilk müdahalesi ve tedavisi ile ilgilenen bir uzmanlık dalıdır. Tüm branşların ayrı ayrı ilgilendiği acilleri bir bütün halinde ve hasta için önem sırasına koyarak tedavi etmek Acil Tıbbın en önemli görevidir.
Acil Tıp Uzmanlığı toplam 5 yıldır. Bu sürenin yarısı Acil Servis’te diğer yarısı ise ilgili branşlarda rotasyon yapılmak suretiyle değerlendirilmektedir.
Acil Tıp tüm dünyada giderek popülerlik kazanan ve bulunduğu ülkelerde sağlık sisteminin düzenlenip tedavi kalitesinin arttırılmasına öncülük eden yeni bir bilim dalıdır. Hastanelerin en hızlı ve hataya en açık yerleri olan Acil Servis’lerde kaliteli hizmet verilerek, yerinde ve hatasız hekimlik yapılabilmesi, acil servise başvuran insanların hayatlarının devamı veya sonlanmasıyla direk olarak alakalıdır. Acil Tıp çok farklı alanlarda etkin rol oynamaya başlamıştır. Toksikoloji, Pediyatrik Acil Tıp, Geriatrik Acil Tıp gibi klasik üst uzmanlıklar dışında Dağcılık Tıbbı, Seyahat Gemisi doktorluğu, Vahşi Doğa Tıbbı, Yoğun Bakım Tıbbı, Su Altı Tıbbı yurtdışında Acil Tıp doktorluğunun yeni yeni gelişen üst uzmanlık dallarıdır. Türkiye’de henüz kesinleşmiş bir üst
uzmanlık dalı yoktur. Önerilenler arasında ise Toksikoloji, Ambulans Hekimliği ve Pediyatrik Acil Tıp yer almaktadır.
Acil Tıp Uzmanlığı ülkemizde yeni gelişen bir uzmanlık dalı olduğundan henüz bu bilim dalının kurulmadığı üniversitelerimiz mevcuttur. Ancak zaman içerisinde tüm tıp fakültelerinde bu oluşum gerçekleşecektir. Türkiye’de henüz Acil Tıp Profesörü bulunmamaktadır. Doçent sayısı ise bir elin parmaklarını geçmemektedir. Acil Tıp uzmanlarının çoğu üniversitelerde akademik kariyer yapmaktadırlar. Bunun dışında sayılı Devlet Hastaneleri’nin Acil Servislerinde de görev yapan Acil Tıp uzmanları da vardır ancak azınlıktadırlar. Geri kalan uzmanlar ise Özel Hastanelerde çalışmaktadırlar.
Acil Tıp klinik ve cerrahi uygulamaların sürekli yapıldığı ve el becerisinin çok önem taşıdığı Cerrahi bir bilimdir. Acil tıp doktorlarının en önemli sorumlulukları entübasyon, trakeostomi gibi havayolu girişimleri, göğüs tüpü takılması, her türlü sıvı aspirasyonu, santral kateter takılması, acil torakotomi gibi girişimlerde başarılı olabilmektir. Her biri özel beceri gerektiren bu girişimleri doğru ve zamanla yarışarak yapabilmek Acil Tıbbın gereğidir. Acil’in kalbi ise resüsitasyon odasında atar. Acil Tıp demek müdahale edilmediğinde ölüme sürükleyecek her türlü vakayı resüsite edebilmek demektir.
Türkiye’de Acil servislerin belirgin techizat ve mimari problemlerinin yanısıra yetişmiş personel eksiği de bulunmaktadır. Çoğu zaman Acil Tıp doktorları yetersiz yardımcı personel nedeniyle kendi sorumluluklarının dışında girişimleri de yapmak durumundadırlar. Ayrıca diğer bilim dalları doktorları ile acil servis doktorları arasında acil girişimler ve takipleri açısından zaman zaman problemler çıkmaktadır. Acil Tıp geliştikçe bu sorunlar da azalmaktadır. 5 yıl öncesinde problem yaratan konular artık acil servis rutinleri haline gelmiştir. Teknoloji geliştikçe acil servis de kolaylaşmaktadır. Artık Acil Tıp doktorları travma hastalarına hızlı batın ve kardiyak ultrasonu yapabilmekte, acil
servislerde tam invazif monitörizasyon altında resüsitasyon gerçekleştirilebilmektedir. Farklı Tıp fakültelerinde olanaklar farklı olduğundan her bölümde verilen eğitim de farklı olmaktadır. Ayrıca Acil servislerin hasta populasyon farklılıkları yetişen doktorların tecrübelerini de birebir etkilemektedir. Bölümler arasında ortak bir eğitim programı henüz mevcut değildir.
Ülkemizdeki yaklaşık Acil Tıp Uzmanı sayısı 100 civarındadır. 2 ayrı dernek çatısı altında temsil edilmektedirler. Ancak Ambulans Hekimleri, Acil Servislerde çalışan pratisyen doktorlar, Travma Cerrahları, Acil Tıp Teknisyenleri gibi diğer Acil Ekibi de dahil edildiğinde çok geniş bir sağlık personeli ve temsil edildikleri onlarca dernek mevcuttur. Özellikle Marmara depreminden sonra, afet ve kurtarma alanındaki çalışmalarda Acil Tıp dernekleri de etkin rol oynamaktadır. Hemen hemen tüm uzmanlar bu derneklerin çatısı altında olup sürekli iletişim halindedirler.
Acil Uzmanlık eğitimi zor ve yorucu bir eğitimdir. 8, 12 veya 24 saatlik dilimler halinde dönüşümlü olarak çalışılmaktadır. Bölümlerin asistan sayılarına göre düzenleri de farklılık göstermektedir. Çoğunlukla yorucu ve yoğun bir acil nöbetinin ardından gündüz eğitim seminerleri ve toplantılara katılmak gerekebilmekte ve ardından tekrar yorucu bir başka nöbet gelebilmektedir. Ayrıca acil servislerde adli vakalar, hasta-doktor-personel problemleri ve her türlü karmaşa olağandır. Asistanların bu durumlarda sabırlarını korumaları beklense de her insan gibi onlar da bu karmaşanın içinde kaybolabilmektedirler. Bu yüzden asistanların teorik ve pratik bilgilerinin yanı sıra insan ilişkilerinde de deneyimli olmaları gerekmektedir. Ayrıca başka bölümlerdeki gibi düzenli bir takip veya randevu sistemi olmadığından herhangi bir doktorun diğerine tercih edilmesi veya daha fazla rağbet görmesi söz konusu değildir. Acil Servis çoğu zaman doğruyu yaptığınız zaman kendi kendinizi takdir edeceğiniz acımasız bir yerdir. Diğer bölümlerin aksine hasta asla “sizin” hastanız olmayacaktır. İsminizi hatırlamak bir yana çoğu zaman sizin yüzünüzü dahi görmemiş olacaktır. Acil Tıp Uzmanları
hastanın “acil” konumunun hayati tehlikesini kontrol altına aldıktan sonra başka bölümlere hastalarını devrettiklerinden geribildirim almadıkları sürece hastalarının akibetini bile bilemezler. Uzmanlık sonrası iş yükü azalsa da acil servis her zaman acildir. Ayrıca üniversitelerdeki acil servis ekipman ve kaynakları ile asistanlık sonrası çalışılabilecek acillerin teçhizatı arasında çok belirgin farklar mevcuttur. Ancak bu olumsuzluk tüm branşlarda yaşanmaktadır.
Henüz çok yeni bir uzmanlık dalı olması dolayısıyla geniş iş imkanları mevcuttur. Daha kurulmamış anabilim dallarının da kurulması ile birlikte daha belirli bir süre akademik personel ihtiyacı yüksek olacaktır. Ardından devlet hastaneleri, SSK ve Özel statüdeki hastanelerdeki kadroların ihtiyaçları olacaktır. Uzun bir süre boyunca Acil Tıp uzmanlarının iş konusunda herhangi bir sıkıntı çekmeleri beklenmemektedir. Şu andaki mevcut ortalama yıllık mezun sayısıyla, tüm acil servislerde acil tıp doktorlarının çalışabilmesi, ancak 50 yıl sonra mümkün olabilecektir. Sağlık Bakanlığı’nın yeni düzenlemeleri ile Acil Servis doktorlarının kazançları da oldukça tatminkar düzeylere gelebilecektir.
Acil Tıp Uzmanlığı tıbbın en heyecanlı ve zevkli dallarından biridir. Önümüzdeki yıllarda adından çok daha fazla söz ettirecek potansiyele de sahiptir.
***
ADLİ TIP
Dr. Oğuz POLATAdli Tıp , insan vücudunu ve insanla ilgili davranışların yarattığı sonuçları hukukun yargı aşamasında doğru ve bilgilenmiş olarak değerlendirebilmesi için bilirkişilik yapan bilimdir. Kesinleşmiş ve herkes tarafından uygulanan ortak bir program olmamasına karşın patoloji , psikiyatri rotasyonları ihtisas süresi içinde yapılmaktadır. Üst ihtisas dalları şu an için sadece adli toksikoloji olmasına karşın diğer üst dallar için çalışmalar sürmektedir.
Adli Tıp diğer tıp bilim dallarından farklı yapı ve içeriğe sahip bir dal olarak dikkati çekmektedir. Çünkü multidisipliner bir yaklaşımın temel olarak bulunması hukuk, kriminoloji, sosyoloji yanı sıra genetik, biyoloji ,biyokimya ve patolojiyi kapsayan bir içeriğe sahiptir .
Adli Tıp tedavi edici veya koruyucu tıp dışında bilirkişilik olarak tanımlanabilecek boyutta tıbbın kullanıldığı bir bilim dalıdır. Bu açıdan da hukuka yakındır. Her türlü şiddet olgusunun saptanmasından başlayarak şüpheli ölüm olgularının saptanması, babalık tespitinin yapılması ve kimlik tespitinin yapılmasına kadar çok geniş bir çalışma alanı bulunmaktadır. Bugün çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet olguları ve insan haklarının ihlalleri olgularında temel odak
görev Adli tıp bilim dalının kapsamı içindedir. Son yıllarda çok gündeme gelmeye başlayan tıbbi uygulama hatalarının (malpraktis) saptanmasının yanı sıra DNA analizi ile babalık tespiti başta olmak üzere kimlik tespiti de Adli tıbbın temel konuları arasındadır. Ayrıca uyuşturucu ile ilgili yapılan çalışmalar da Adli tıp konuları içindedir.
Ülkemizde Adli Tıp ihtisası yeni değişen Tababet Uzmanlık Tüzüğü’ne göre 4 yıl olup, bu süre eğitim sırasında başka uzmanlık alanlarında geçirilmesi gereken rotasyon sürelerini de içermektedir. Yeni gelişmeye başlayan bir dal olması nedeniyle gerek çalışma konularında gerekse akademik alanda büyük olanakların olduğunu belirtmek gerekir. Şu anda özellikle dünyada da sadece morfolojik yaklaşımların değil klinik yaklaşımların da adli tıpta önem kazanmasıyla çalışma alanlarının çok daha geniş perspektife ulaştığı gözlenmektedir. Adli tıpta diğer önemli özellik multidisipliner çalışma boyutunun bilim dalının doğal özelliği olmasıdır. Bir otopsi çalışmasında patolog ile otopsi sırasında başlayan işbirliği daha sonraki aşamalarda toksikolojik tetkiklerde toksikolog ve biyokimya uzmanları, DNA analizlerinde genetik uzmanları ve olayın hikayesine bağlı olarak bir çok farklı klinik dallarla işbirliğini gerektirecektir. Bir başka örnekte çocuk istismarında pediatrist , acil hekimi , çocuk psikiyatristi , çocuk cerrahı gibi klinik dalları ile işbirliğinin yanı sıra hukuk , sosyal hizmet uzmanı ,psikolog gibi tıp dışı dallarla da sıkı bir işbirliği yapılmaktadır.
Adli Tıbbın araştırma alanı ise insanın biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutunda her düzeyde çalışma yapmaya olanak sağlayacak kadar geniştir. Örneğin “ In vitro düzeyde potasyum düzeyinin ölüm süresini belirtmede endikatör olarak kullanımı ” gibi mikro düzeyde çalışmalardan “ Çocuk İstismarında ebeveyn tutumlarını etkileyen sosyal yaklaşımlar ve kültürel boyut ” gibi makro düzeydeki araştırmalara kadar çok farklı alanlara uzanan çok geniş spektrumlu bir araştırma alanı söz konusudur. Bu konularda yapılan araştırmaların hem ulusal hem uluslararası düzeyde ilgi gören ve desteklenen araştırmalar oldukları görülmektedir. Adli Tıbbın akademik alanda tüm
tıp fakültelerinde örgütlenmesi daha yeni tamamlandığından akademik kadroların diğer bilim dallarındakilere göre göreceli olarak akademik çalışma yapmak isteyenler için kadro olanaklarının daha fazla olduğu görülmektedir.
Adli Tıbbın diğer tıp dallarından en önemli farkı sosyal konularla ilgisi nedeniyle dinamik ve dışarıya çok açık bir çalışma alanının bulunmasıdır. Denebilir ki tüm ihtisas dalları içerisinde işbirliğine en açık bilim dalı Adli Tıptır. Şiddet olgularında çocuk hekimleri , acil hekimleri , psikiyatristler , cerrahi dallar ve halk Sağlığı ile çalışırken , ölüm olgularında patoloji , biyoloji,mikrobiyoloji ve toksikoloji ile işbirliğindedir . Bu da tıp fakültesinde herkesle işbirliğini ve ortak çalışma alanını oluşturması açısından çok pozitif bir durumdur.
Çalışma alanları şu an için üniversitelerin tıp fakültelerinde adli tıp ana bilim dallarında akademik ortamda bilimsel faaliyetler ve Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumunda uzman olarak çalışma gözükmekteyse de çok yakın gelecekte gündeme gelmesi beklenen yeni Ceza Usul Yasası kapsamındaki çapraz sorgulamada serbest bilirkişiliğin en önemli alanlardan birisi olacağı görülmektedir. Bu da profesyonel olarak serbest olarak bilirkişiliğin yapılmasını gündeme getirecektir.
Şu anda Amerika Birleşik devletlerinde 24.000 serbest bilirkişilik kurumunun ve kişinin yargıya profesyonel olarak dışarıdan servis verdiğini söylersem Adli tıbbın yakın gelecekte çok önemli bir potansiyel çalışma alanının oluştuğu da görülecektir.
Bugün için yaklaşık 250 Adli Tıp uzmanı bulunmasına karşın bu sayının hızla arttığı ve genç kuşağın enerjik ve girişken yaklaşımının bilim dalını olumlu olarak etkilediği gözlenmektedir.
Toplum olarak birey olma bilincinin geliştiği ve haklar kavramının yaşamın içinde olması gerektiği bilincinin oluşmasıyla her geçen gün Adli tıbbın önemi ve prestiji artmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte DNA analizi gibi yöntemlerin gelişmesi ile birlikte Adli Tıp uzmanı hukuksal uygulamalarda bilirkişilik görevini daha detaylı ve doyurucu olarak gerçekleştirmektedir.
Adli Tıp konusunda ihtisas yapacak doktor arkadaşlarımın yoğun ve sürekli bir eğitim sürecinden geçmeleri önemlidir. Medikal ve sosyal açıdan konulara yaklaşabilmek ve analiz edebilmek için yoğun ve sürekli bir eğitim gerekmektedir. Bu eğitimler de bilgi birikimi ve kitap okumak, seminer, kongre v.s. katılmak gibi kişisel olarak çaba göstermek de çok önemlidir.
Adli Tıp uzmanlık eğitimi ve sonrasında uzman olarak çalışılan profesyonel yaşam yoğun ve sorumluluğun üst düzeyde olduğu bir yaşam şeklidir. Meydana gelen herhangi deprem gibi bir afetten başlayarak uçak kazaları ve patlama olaylarında kimlik tespitlerinden ,olay yeri incelemelerine , ölüm çalışmalarında ölüm sebebinden kullanılan silahların niteliğine kadar belirleyici çalışmalar Adli tıp uzmanları tarafından gerçekleştirilir.
Başka olgularda bireysel olarak şiddete maruz kalmış işkence mağduru kişi , aile içi şiddet kurbanı kadın ya da cinsel veya fiziksel istismar mağduru çocuğun daha sonra hakkını koruyabilmesi , saldırganın cezalandırılabilmesi için vazgeçilmez tek koşul adli raporun detaylı ve doğru olarak verilebilmesidir. Adli Tıp uzmanı sokaktaki vatandaşın hakkını koruyabilmesinde bilimsel olarak tespitleri yapan kişi olarak vazgeçilmez konumdadır. Tüm bu anlattıklarımdan da anlaşılacağı gibi Adli tıp uzmanlığını seçenler tedavi edici hekimliğin dışında bir boyutta tıbbi uygulamayı hukuğun doğru ve adil olarak gerçekleşmesinde kullanmaktadırlar. Özellikle sosyal konulara ilgi duyan ,gözlemci ,detaylara meraklı ve araştırmacı kimlikte olan doktor arkadaşların Adli tıp uzmanlığında başarılı olacağına inanıyorum.
AİLE HEKİMLİĞİ
Dr. Perma ÜNALANTanımı:
Aile Hekimi; yaş,cins ve hastalık ayırımı yapmaksızın bireylere ve
ailelere, kişisel, kesintisiz, kapsamlı ve bütüncül bir birinci basamak sağlık hizmeti sunan,bu konuda uzmanlık eğitimi almış tıp doktorudur.
Aile Hekimliği uzmanlığı ; Akademik bir tıp disiplini ve klinik bir
uzmanlık dalıdır.
Aile Hekimliği uygulamalarını, sağlığın geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi, tedavi edici hizmetler, hasta takibi ve bakım, danışmanlık ve sağlık eğitimi sunumu oluşturur. Sunulan sağlık hizmetlerinin ulaşılabilir ve etkin olabilmesi için aile hekimlerinden, hizmet sundukları toplumun sağlık gereksinimlerini tanıyıp, var olan kaynakları saptayarak çalışmalarını planlamaları beklenir.
Bu genel tanımların ardından kavramları netleştirmek için aşağıdaki iki konuyu vurgulamak yerinde olacaktır.
1-Dünyanın pek çok yerinde Genel Pratisyen /Aile Hekimi, Aile Hekimliği disiplininin ilkelerine göre tıp fakültesi mezuniyetinden sonra uzmanlık eğitimi almış olan ve yukarıdaki tanıma uygun olarak çalışan hekimlerin kullandığı ortak addır.
Bu uzmanlık dalının Türkiye’deki gelişimi ise “Aile Hekimliği” adıyla olmuştur.
2-Aile Hekimliği uzmanlığının / Genel Pratisyenliğin tanımı ve ilkeleri evrensel iken diğer yandan bu hekimin görevi olarak ifade edilen “birinci basamak sağlık hizmetinin“ tanımı, her ülkenin ulusal sağlık sisteminin hedef ve özelliklerine göre değişebilmektedir. Çünkü birinci basamak sağlık hizmeti, bir ülkenin sağlık koşullarının yükseltilmesi ve sürdürülmesi amacıyla, o toplum için öncelikli olan sağlık problemlerinin tanımlanması, kontrol edilmesi, önlenmesi, tedavi edilmesi, danışmanlık, hasta eğitimi, gerektiğinde uygun merkezlere sevk ve koordinasyon, sağlık kayıtlarının tutulması böylece ulusal ve bölgesel sağlık hedef ve önceliklerinin planlamasının sağlanması ve bu planlama sonucunda merkezi otoritenin öngöreceği sağlık programlarının uygulanmasını içerir. Tüm bunları uygulamak da birinci basamak hekiminin görevidir. Aile hekimleri birinci basamak hekimliği yapmaya uygun donanıma sahip hekimlerdir. Unutulmaması gereken, aile hekimliği, birinci basamak ve birinci basamak hekimi ifadelerinin tamamen aynı şeyler olmadığı, sırasıyla, bir disiplin, bir çalışma ortamı ve bir görevi tanımladıklarıdır. Birbirleriyle örtüştükleri alanlar çok fazladır ancak hiç biri diğerini sınırlamaz, diğerinin varlığı için ön koşul değildir. Aile Hekimliği, birinci basamaktaki sağlık hizmet sunumu birbirinden çok farklı ekonomik ve sosyal modellere dayanan ülkelerin her birinde bir tıp disiplini olarak bulunmaktadır.
Dünyada Aile Hekimliğinin Gelişimi:
Tıp alanındaki bilgi birikimi teknolojik gelişimin etkisiyle hızla artmaktadır. Tıbbi bilginin katlanarak artması tıp bilimlerinin içinde pek
çok konuda uzmanlaşmayı gündeme getirmiştir. Hekimlikteki bu dağılarak bölünme sürecinin sağlık hizmetinin sunumunu ileri derecede parçalı hale getirdiğini , ünlü ABD’li hekim Peabody daha 1923 yılında ifade etmiş ve “hızla, bütüncül ve kişiselleştirilmiş bir genel
tababete dönülmesi” yönünde uyarıda bulunmuştur. Bu uzak görüşlü
uyarı ancak 2. Dünya Savaşından sonra, tıp dünyası tarafından algılanabilmiş ve 1952’de İngiltere’de “Genel Pratisyenlik Akademisi” (College of General Practitioners), 1960’lı yıllarda da A.B.D’de “Aile
Hekimliği Yeterlik Kurulu” (Board of Family Practice) kurulmuş ve
1969’da Aile Hekimliği 12. Uzmanlık dalı olarak kabul edilmiştir.
İzleyen yıllarda Avrupa’da birinci basamak hekimliğini geliştirmeyi amaçlayan pek çok birlik kurulmuştur. 5 Nisan 1993 tarih ve 93/16/EEC sayılı "Avrupa Konseyi Doktorların Serbest Dolaşımı ve Diplomaların ve Diğer Resmi Belgelerin Karşılıklı Tanınması Hakkındaki Direktifinde” de Aile Hekimliği uzmanlık Eğitiminin ortak ilkeler içermesi gereği vurgulanmış ve bu eğitimin; tıp fakültesi mezuniyeti sonrasında verilmesi, bir üniversite bünyesinde ya da denetiminde yürütülmesi, en az 2 yıl aralıksız (tam gün usulüne uygun ) sürmesi, eğitimin pratik ağırlıklı olması, eğitim süresinin en az yarısının pratik eğitime ayrılması ve bunun bir kısmının aile hekimliği merkezi yada eğitim özelliği kabul edilmiş birinci basamak hizmet sunulan bir yerde eğitici denetiminde geçirilmesi üzerinde uzlaşılmıştır. Aynı belgenin 30.maddesinde ise, belirtilen koşullarda eğitim veren üye ülkelerde bu eğitimin sağlanmasından itibaren, ve 01.Ocak.1997 tarihinden daha geç olmamak üzere, böyle bir eğitimin tamamlandığına dair diploma, sertifika ya da benzer resmi bir belge verilmeye başlanması kabul edilmiştir.
Avrupa Konseyi, 1986 yılında, Avrupa Topluluğu üyesi ülkelerin birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunumunda görev alacak hekimlerin tıp fakültesi mezuniyeti sonrası en az 3 yıl aile hekimliği eğitimi almış hekimler olması gerektiğini karara bağlamış ve bu kararın uygulanmaya başlanması için 01.01.1995 tarihini hedef olarak belirlemiştir.
Aile Hekimleri, sundukları topluma yönelik sağlık hizmetleriyle ulusal sağlık politikalarında her zaman yer bulacaktır. Yine bu nedenle Aile Hekimliği uzmanlık eğitiminin niteliği ve geçerliliğinin de uluslararası zeminlerde sürekli tartışılması önemsenmesi ve geliştirilmesi de şaşırtıcı değildir.
Türkiye’de Aile Hekimliği:
Türkiye’de Aile Hekimliği dünya ile eş zamanlı olarak 1970’li yıllarda tartışılmaya başlanmıştır. 1983 yılında Aile Hekimliği Tababet Uzmanlık tüzüğünde yer almış, 1985 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı Ankara, İstanbul ve İzmir’deki eğitim hastanelerinde uzmanlık eğitimi başlamıştır.
1990 yılında ise Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği(TAHUD), kurulmuştur. Derneğimizin , Ankara, İstanbul, İzmir ve Bursa şubeleri vardır. 1997 yılından bu yana hakemli bir dergi olan Türkiye Aile Hekimliği Dergisi (Turkish Journal of Family Practice) dernek tarafından yayınlamaktadır. TAHUD, Dünya ve Avrupa Aile Hekimliği örgütlerinde (WONCA, WONCA Europe, EURACT, EGPRN ve EquIP) ülkemizi temsil etmektedir. Mevcut 1300 aile hekimi uzmanının ¾ ü bu derneğe üyedir. TAHUD, Türk Tabipleri Birliği uzmanlık dernekleri koordinasyon kurulunda da temsil edilmektedir.
YÖK yürütme kurulunun 1993’de aldığı kararla Üniversitelerin Tıp Fakülteleri Dahili Tıp Bilimleri Bölümüne bağlı olarak Aile Hekimliği Anabilim Dallarının kurulması kabul edilmiştir.
Bu gün 34 tıp fakültesinde Aile Hekimliği Anabilim Dalı vardır. Bunların 22’sinde, büyük çoğunluğu İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da bulunan uzmanlık öğrencisi eğitimleri yürütülmektedir.
Sağlık Bakanlığı Eğitim Hastanelerindeki aile hekimliği asistan kadroları üniversitelerdeki kadrolardan daha fazla sayıdadır.
Aile Hekimliği uzmanlık eğitimi almak üzere yapılacak olan tüm başvurular TUS bilim puanına göre değerlendirilmektedir. Aynı şekilde boş kalan kadrolar için yedek kadro ilanı yapılmaktadır.
Halen devam etmekte olan programlarda eğitim gören aile hekimliği uzmanlık öğrencilerinin eğitim müfredatı 1983 yılında kabul edilen tababet uzmanlık tüzüğü doğrultusunda yürütülmektedir. Bu tüzüğe göre 3 yıl olan eğitim süresi belirli klinik rotasyonlar şeklinde geçirilmektedir. Aile Hekimliği akademisyenlerinin en büyük özlemi “Alan Eğitimi” denen yönetimin de uzmanlık eğitimi içinde yer bulabilmesidir.
Bu sürenin sonunda uzmanlık tezi adı altında bilimsel ve orijinal bir çalışma yapılır. Tezin kabulünün ardından düzenlenen sınav sonrası, jüri tarafından yeterli bulunan asistan, aile hekimliği uzmanı olarak mezuniyet sonrası eğitimini tamamlamış olur.
Mezuniyetten sonra da, ilk başvuru hekimi olan aile hekiminin, başvuranın gereksinimlerini ulusal sağlık politikalarını da göz önüne alarak etkili ve güvenli bir biçimde karşılayabilmesi için diğer disiplinlerle sürekli koordinasyon içinde çalışması ve genel tıp alanındaki bilgi ve beceri düzeyini sürekli tıp eğitimi yoluyla güncelleştirmesi gerekmektedir.
Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği yeterlilik kurulunun günümüzde üzerinde çalıştığı konular yan dal hakkı, Sürekli Mesleki kriterleri ve akreditasyondur.
Ülkemizdeki sağlık sorunları Aile Hekimi’nin görev tanımını önemli ölçüde etkilemektedir. Örn; Ülkemiz doğumda beklenen yaşam süresi açısından gelişmiş ülkelere yaklaşırken, bebek ölümlerinin önlenmesinde veya beş yaş altı çocuklarda kronik beslenme yetersizliği konularında geridedir. Kronik hastalıklar önemli sorunlar arasında yer alırken, ishal, pnömoni gibi nedenlerle çocuk ölümleri önem sıralamasındaki yerini korumaktadır. Hastaların bir bölümü ulaşacak sağlık kurumu bulamazken bir bölümü kendi sağlıkları hakkında söz sahibi olmayı beklemektedirler. Bu nedenle ülkemizde birinci basamakta görev alan hekimlerin ek olarak pek çok beceriye sahip olması gerekir; salgın yönetimi, bulaşıcı hastalık izlem ve kontrolü, koruyucu hekimlik ve sağlık eğitimi, vb. Bu yüzdendir ki, Üniversiteler başta olmak üzere,
eğitim kurumları kendi olanakları ölçüsünde ek rotasyon ya da kurslarla asistanlık eğitim programlarını zenginleştirmektedir. Bu da eğitim süresinde farklılaşmalara yol açmaktadır. Her TUS döneminde kadro ilan eden kurumlar ile iletişim kurulması kuruma özgü detaylar koşullar ve avantajlar hakkında bilgi alınması adaylara mutlaka önerilir.
***
ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON
Dr. Yılmaz GÖĞÜŞTanım
Sözcük anlamı açısından anestezi ve reanimasyon; hastalığı ancak bir cerrahi girişim ile tedavi edilebilecek hastaların bu girişim sırasında ağrı duymalarının engellenmesi ve cerrahi girişim sırasında ya da sonrasında gerek cerrahi ve gerekse anestezi kökenli bir komplikasyon gelişmesi halinde bu patolojik durumun tedavi edilerek hastanın optimal organ ve sistem fonksiyonlarına kavuşturulması demektir.
Tanımın içerdiği ögeler biraz daha açılacak olursa, sözü edilen amaçlar için kullanılan yöntemler, dolayısı ile anestezi ve reanimasyon uzmanlarının uğraşı alanı ortaya çıkacaktır. Genel olarak cerrahi girişim sırasında bir anestezi doktorunun hedefi; öncelikle hastanın fizyolojik işlevlerini (solunum, dolaşım sistemi gibi) olumsuz yönde etkilemeden ağrı duymasını engellemek ve cerrahın işlemi başarı ile tamamlayabilmesi için en uygun koşulları (kas gevşekliği, kanamanın azaltılması, refleks inhibisyonu gibi) sağlamaktır. Bu amaçla sadece
intravenöz yolla ya da sadece solunum yolu ile etki eden farmakolojik ajanlar kullanılabildiği gibi her iki grup ajan birlikte de kullanılabilir. Bir başka yöntem santral ya da periferik sinir blokları uygulanması ile cerrahi girişimin gerçekleştirilmesidir. Bu yöntemlerden hangisinin, hangi farmakolojik ajanlar ile kullanılabileceğinin belirlenmesi amacı ile hastanın anestezi uygulaması öncesinde organ ve sistem muayenelerinin yapılması ve klinik durumunun belirlenmesi bir poliklinik hizmetini de gerektirmektedir. Nihayet anestezi ve cerrahi sırasında veya sonrasında çıkabilecek komplikasyonların ya da cerrahi girişimin doğal sonucu olarak yoğun bakımın gerektiği olgularda hastanın bakım ve tedavisi yoğun bakım ünitesinde sürdürülecektir. Ek olarak; tanı ve tedavi amacı ile ameliyathane dışında uygulanacak ağrılı ya da hastanın hareketsiz kalmasını gerektiren işlemler sırasında anestezi veya sedasyon uygulaması da anestezi doktorlarının görevleri arasındadır.
Eğitim: Anesteziyoloji ve reanimasyon ihtisas çalışması sırasında zorunlu rotasyonlar dörder ay süre ile farmakoloji ve dahiliye rotasyonlarıdır. Anabilim dalı teorik eğitimi ağırlıklı olarak; solunum, dolaşım, sinir sistemi fizyolojisi, analjezik, sedatif, kas gevşetici, anestezik ajanların farmakolojisi ile hemen tüm organ ve sistem fonksiyonları ile bu fonksiyonları etkileyen ajanların öğrenilmesini kapsamaktadır. Bunun nedeni, anestezik ajanların farmakokinetik ve farmakodinamik niteliklerine bağlı olarak organ ve sistem fonksiyonlarına göre seçilmesi, dolayısı ile sözü edilen işlevler ile ilgili yeterli bilgiye sahip olunması gerekliliğidir. Pratik eğitim ise; endotrakeal entübasyon başta olmak üzere tüm invaziv monitörizasyon yöntemlerinin (arter kateterizasyonu, santral ven basıncı, pulmoner arter basınç monitörizasyonu gibi) ve periferik, santral sinir blokları uygulamasının eğitimini içerir. Yoğun bakım ünitelerinde genellikle rotasyonlar halinde verilen eğitim ise; postoperatif bakım, intoksikasyonlar, travma, multitravma, sepsis akut solunum yetmezliği
ve birden fazla organ harabiyeti olan hastaların bakım ve tedavisine yönelik pratik ve teorik eğitimdir.
Profosyenel yaşam: Ülkemizde ileri derecede eleman açığı
bulunan belli başlı tıp dallarının ilk sıralarında anesteziyoloji ve reanimasyon gelmektedir. Yaklaşık uzman sayısı 2000 civarındadır ve hastane yatak sayısı ile ameliyathane sayısına oranlandığında eleman yetersizliği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bölgesel farklılıklar bu açığı daha da büyütmektedir. Dolayısı ile uzmanların iş bulma sorunu olmadığı söylenebilir. Çalışma alanı genellikle hastanelerin ameliyathaneleri ve yoğun bakım üniteleridir. Üniversite hastanelerinde akademik yaşantıya katılmak ya da devlet ve sosyal sigortalar kurumu hastanelerinde veya özel hastanelerde çalışmak olasıdır.
BEYİN ve SİNİR CERRAHİSİ
Dr. İlhan ELMACIBeyin cerrahisi – Beyin ve Sinir cerrahisi – Beyin, Omurilik ve Sinir cerrahisi isimleri ile de adlandırılan Nöroşirürji 1920 lerden sonra gelişerek, sporadik vakaların yapıldığı bir branş olmaktan çıkmış cerrahi bir disiplin haline gelmiştir. Türkiye’ de de nöroşirürji’nin bir disiplin olarak kuruluşu 1930’ lu yıllara dayanır ve halen ülkemizde dünya standartları ölçüsünde oldukça iyi bir seviyeye sahiptir.
Nöroşirürjiyen, nörolojik sistemin – organların dolayısıyla nöronların ve onun destek dokularının koruyucusu (bodyquard’ı) olarak adlandırılabilir. Nöral dokular (beyin, beyincik ve spinal kord)
filogenetik olarak üst gelişim aşamasına ulaşabilmiş canlıların en fazla korunması gereken organları olarak görülmüş ve bu organlar “sütürleri kapanmış kafatası” ve “füzyonu tamamlanmış spinal kanal” ile ciddi bir koruma altına alınmıştır.
Nöroşirürji bir disiplin olarak gelişmekte olduğu ilk yıllarda nöral dokuları dekompresif girişimlerle rahatlatan cerrahi protokolleri uygulamakta idi. Tarihsel gelişim süreci içerisinde cerrahi girişimleri “minimal invaziv” yapabilecek yöntemler (mikroşirürji) geliştirildi. Giderek nöroşirürji nöronlar düzeyindeki etkileşimlerin mekanizmalarını anlayarak fonksiyonel ve rekonstruktif girişimleri geliştirme bilimi haline geldi. Nöroşirürji kendi gelişim tarihi süreci içerisinde Nöroloji ve Genel cerrahi bilimlerinin üzerinde yükselip, Radyoloji, Pediatri gibi bilimlerle eklemlenerek kendi alt branşlarını oluşturma sürecini yaşadı. Bunlar nörotravmatoloji, nöroonkoloji, nörovasküler, pediatrik, spinal ve fonksiyonel nöroşirürji branşlarıdır.
Bilindiği gibi nörobilimin alt dallarından birisi olan nöroşirürji; semptomdan teşhise – teşhisten tedaviye denklemi içerisinde iyi öğrenilmiş nörolojik semiyoloji ve üzerine geliştirilmiş cerrahi pratik – postoperatif bakım öğreniminin gerekliliği ile oldukça yorucu bir ihtisas dalıdır. Resmi olarak ihtisas süresi 5 yıl olmakla birlikte uygulamada 6, 7 yıla uzayabilmektedir. Asistanlık sürecindeki bu yılları sık tutulan ve oldukça ağır geçen nöbetler, klinik çalışmalar ve araştırma faaliyetleri doldurur. Bilindiği gibi, nöroşirürji asistanlığı dönemi bakımından durumu özetlemek için sıkça kullanılan betimlemelerden birisi “Doktorun aptalı cerrahiyi, cerrahın aptalı da beyin cerrahisini seçer” betimlemesidir. Bura da asıl anlatılmak istenen mesleki sürecin ağırlığı olmalıdır. Bu ağır süreç hekime getirdiği yükler dışında, ona diğer meslektaşlarından ayrı bir özellik de kazandırır. Nöroşirürji tüm cerrahi branşlar içinde farklı bir yeri ve ağırlığı olan branştır. Rejenerasyon kabiliyeti olmayan, insanı müthiş heyecanlandıran bilinmeyenlerle dolu santral sinir sistemi ve onun uzantıları ile uğraşmak doğal olarak nöroşirürjiyen’e farklı bir ağırlık kazandırır. Santral sinir sisteminin bu bahsedilen özellikleri,
morbidite ve mortaliteyi azaltabilmek bekımından tüm teknolojik ilerlemelerin hızlı bir şekilde nöroşirürji’ye sirayet etmesine de yol açar. Yüksek teknoloji kullanımı nöroşirürjiyen olunduktan sonraki dönemde meslek içi eğitimi zorunlu kılar. Bu bakımdan Türk Nöroşirürji Derneği gayet olumlu, ciddi eğitim faaliyetleri sürdürmektedir.
Nöroşirürjiyen olunduğunda hangi tip bir görev yapılırsa yapılsın (serbest hekim, resmi kurum tabibi, akademik görevler vs.) giderek fiziksel yorgunluk azalsa da sorumlulukların artması ile de ilişkili olarak zihinsel yorgunluklar artar.
Diğer meslek gruplarından farklı olarak, hekim olmak insana, bireysel ve toplumsal anlamda ağır sorumluluklar yükler. Bu anlamda hangi ihtisas dalı seçilirse seçilsin yorucu bir süreç başlayacaktır. Açıktır ki nöroşirürji’ yi seçmek olabilecek en ağır süreçlerden birisinin içine girmek demektir. Fakat, nörobilimlere ve cerrahiye birlikte ilgi duyuyorsanız kaçınılmaz olarak nöroşirürjiyi seçmek durumundasınız demektir.
ÇOCUK CERRAHİSİ
Dr. Tolga DAĞLIÇocuk cerrahisinin çalışma alanı çocukların cerrahi hastalıklarıdır. Çocuk cerrahları uğraşlarını fetal dönemden başlayarak ergenlik dönemine kadar çocukların doğmalık anomalilerine, edinsel cerrahi hastalıklarına, tümörlerine ve travmalarına yoğunlaştırmıştır.
Çocuklar; fizyolojileriyle, metabolizmalarıyla, anatomik özellikleriyle, psikolojileriyle ve şüphesiz hastalıklarıyla erişkinlerden çok farklıdırlar. Cerrahi sorunları olan çocukların tanı ve tedavileri için bu farklılıkları iyi bilen özel eğitim almış hekimlere gereksinim vardır. Çocuk cerrahisinin ayrı bir uzmanlık dalı olarak gelişmesinin temel nedeni budur.
Çocuk cerrahisinin yapılanması toplumların sosyal ve ekonomik yönden gelişmelerine, eğitim ve bilimde ulaştıkları seviyelere paralel olarak gelişmiştir. Modern çocuk cerrahisi, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de 1920 yıllarında ilk adımlarını atarken ülkemizde ilk çocuk cerrahisi servisi ortopedi ile birlikte bugün Marmara Ünivesitesi Tıp Fakültesi’nin bulunduğu binada başlatılmıştır. O dönemde daha çok ortopedi ağırlıklı olan tanı ve tedavi çalışmaları 1961 yılında çocuk cerrahisinin ayrı bir uzmanlık dalı olarak kabul edilmesinden sonra hızla gelişmiş, eğitim-öğretim faaliyetleri ve bilimsel araştırmalarıyla Avrupa
ülkeleriyle yarışır hale gelmiştir. Mart 2008 verilerine göre ülkemizde aktif olarak 500 civarında çocuk cerrahı çalışmakta olup 90 kadarı Avrupa Çocuk Cerrahisi Board Sertifikası’na sahiptir.
Çocuk cerrahisi uzmanlık eğitim süresi, rotasyonlarıyla birlikte 5 yıldır. Bu eğitim sonunda çocuk cerrahisi uzmanı ünvanı verilir. Çocuk cerrahisi uzmanlık eğitimi, genel olarak çocukluk çağı cerrahi girişimlerini içerirken özellikle gastrointestinal sistem, ürogenital sistem, kalp cerrahisi hariç toraks, baş-boyun ve endoskopik cerrahiyi kapsamaktadır. Ameliyat öncesi ve sonrası (yenidoğan-büyük çocuk cerrahi yoğun bakım dahil) bakım, eğitimin önemli bir kısmını kapsamaktadır. Çocuk cerrahisi; çocuk sağlığı ve hastalıkları, anesteziyoloji ve reanimasyon, radyoloji, patoloji uzmanlık dallarıyla yakın çalışma içersindedir. Çalışma alanındaki hastalık yelpazesi çok geniştir. Dolayısiyle çok çeşitli ameliyatların yapıldığı bir uzmanlık dalıdır. Çocuk cerrahisi uzmanlık eğitiminin seviyesi eğitim kurumlarının özelliklerine göre değişkenlik göstermesine karşın, Türkiye Çocuk Cerrahisi Yeterlilik Kurulu’nca bütün eğitim kurumlarının asgari çocuk cerrahisi eğitim standartlarını içermesi sağlanmaya çalışılmaktadır. Çocuklarımızın cerrahi hastalıklarının en iyi şekilde tedavi edilmeleri ve onların topluma kazandırılmaları ancak çağdaş, bilimsel ve yapılandırılmış bir çocuk cerrahisi eğitimi ile mümkün olabileceğine inanmaktayız.
2009 yılında yürürlüğe giren “Tıpta Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği” ile birlikte çocuk cerrahisi anadalında çocuk ürolojisi yan dalı kurulmuştur. Eğitim süresi çocuk cerrahisi ve üroloji uzmanları için 3 yıldır. Çocuk ürolojisi yan dalı resmi olarak yeni kurulmuşsa da, çocuk cerrahisi anabilim dalları içersinde bilim dalı olarak 15 yılı aşkın süredir yer almaktaydı. Çocuk ürolojisinde yan dal uzmanlık eğitimin başlamasıyla birlikte bu alanda da yeni gelişmeler beklenmektedir.
Çocuk cerrahisi uzmanlık eğitimi yoğun bir çalışma gerektirmekle birlikte çok keyifli bir ortamda geçmektedir. Çocuk cerrahisini uzmanlık alanı olarak seçecek meslektaşlarımızın çocukları çok sevdiklerinden ve onlarla kolay iletişim kurabileceklerinden emin
olmaları gerekir. Ayrıca ekip çalışmasına yatkın olmak, çocuklarının haklarını savunmak ve özverili olmak zorunda olduklarının bilincinde olmalıdırlar. Çocuk hastanın tedavisini üstlenmek hekimliğin dışında ayrı bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Çocuk cerrahisini seçerken bu ağır sorumlulukların bilincinde olmak gerekir.
Çocuk cerrahları çok sık olmasa da, önceden önlenmesi olanaksız, çoğu kez yaşamla bağdaşmıyacak doğumsal anomalili bebekleri tedavi ederek onlara normal bir yaşam sunmaya çalışmaktadırlar. Örneğin özofagus atrezili, diyafragma hernili veya ekstrofia vezikalı doğan bir bebek ameliyattan sonra normal yaşantısını sürdürebilmelidir. Üstelik bu yaşam, 70-80 yıllık bir insan hayatı süresince sağlıklı sürdürülmesi gereken bir yaşamdır. Çocuk cerrahlarının omuzlarındaki yük mutlak başarı için bir yandan çok ağır iken, diğer yandan özofagus atrezisi ile doğan bebeğin ameliyat sonrasında beslendiğini görebilmek ise bir çocuk cerrahının hissedebileceği en büyük mutluluktur. Bir de bu çocuğun okula başladığında veya evlenmek üzere iken doktorunu ziyarete geldiğini düşleyebilir misiniz?
Çocuk cerrahları sadece karmaşık ve ameliyatları zor hastalıklarla uğraşmıyorlar. Çoğu kez fıtık, inmemiş testis, hidrosel gibi sık görülen ve kısa sürede sonuçlanan ameliyatları da yapıyorlar. Bu tür ameliyatlara “günübirlik cerrahi” diyoruz. Günübirlik tanımından kasıt, çocuğun ameliyat olduktan sonra aynı gün evine gidebilmesi ve alışık olduğu ortamda annesiyle babasıyla, yakınlarıyla ve oyuncaklarıyla beraber olabilmesidir. Günübirlik cerrahinin çocuklar ve anne babalar için çok daha az travmatik olduğunu düşünüyor ve çok savunuyoruz. Çocuk cerrahisinde, günübirlik cerrahi uygulanabilecek hastalıkların oldukça sık görülmesi nedeniyle, birçok ameliyat günübirlik cerrahi olarak standardize edilebilmiştir.
Çocuk cerrahları olarak ameliyat olacak çocuklara fiziksel ve ruhsal travma yaşatmamaya çalışıyoruz. Yani ağrı duymamaları ve ameliyattan ve hastaneden korkmamalıdırlar diyoruz. Şüphesiz buna ulaşmak her zaman olası değil. Ancak çocuklara özgün anestezinin ve
analjezinin gelişmesiyle birlikte özellikle günübirlik cerrahide bu idealimize önemli ölçüde ulaşabildik.
Çocuk cerrahisi genç bir uzmanlık dalı olduğu için gelişime, değişime ve araştırmaya açık dinamik bir daldır. Ülkemizde kuruluşundan beri araştırmaya önem verildiği için bilimsel çalışma ve yayınlarda kendi uzmanlık dalında dünyada ilk sıralara yerleşmiştir. Çok sayıda ulusal ve uluslararası kongre, toplantı, sempozyum ve atölye çalışmaları düzenlenmiştir. Çocuk cerrahisi öğretim üyelerimiz ve klinik şeflerimizin Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki meslektaşlarıyla yakın ilişkileri vardır. Bir çok bilimsel organizasyonu birlikte gerçekleştirmişler, ortak bilimsel çalışmalar yapmışlar, önemli çocuk cerrahisi merkezlerinde eğitim amaçlı bulunmuşlardır. Çocuk cerrahisi bu yönüyle ilerde akademik kariyer düşünen meslektaşlarımız için uygun bir uzmanlık dalı olabilir.
Çocuk cerrahisi tıpta uzmanlık öğrencilerine uygulanan bir ankette bu dalı niçin seçtikleri sorusuna en sık olarak; “tanıma olanağı buldukları çocuk cerrahisi eğiticilerinden etkilendiklerini, onlar gibi olmak istediklerini, çocuklarla ilgili cerrahi branş olmasının kendileri için önemli olduğunu, akademik kariyer için seçtikleri, çalışma şartlarının ağır olmasına rağmen ekip çalışmasını beğendiklerini ve maddi kazanç olanaklarının iyi olmadığını bildikleri” yanıtları vermişlerdir.
Ülkemizin geleceği çok değerli varlıklarımız çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal tam sağlıklı yetişmeleri gerekiyor. Biliyoruz ki çocuklarımız kendilerine özgü özellikleri nedeniyle, erişkinlerden tamamen farklı yaklaşım bekliyorlar. Çocuk cerrahları olarak bizler çocuklarımızın cerrahi hastalıklarını bilgi ve deneyimlerimizi en üst derecelere yükselterek tedavi etmeye çalışıyoruz. Çocuk cerrahisi uzmanlık eğitimine çok önem veriyoruz. Çağdaş bilimi ve aklı kullanan, kurumsallığa önem veren, özverili çalışan ve ekip çalışmasını üstün tutan bir uzmanlık dalıyız. Bilinçli seçim yaparak aramıza katılacak yeni meslektaşlarımızı kucaklamaya hazırız.
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
Dr. Ayça VİTRİNEL1999 Yılında tıp Fakültesi öğrencileri arasında yapılan bir araştırma sonucu (1) en çok tercih edilen uzmanlık alanı olan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlık Eğitiminin, 18 Temmuz 2009 yılında yayınlanan son Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne (2) göre dört yıl olmasına karar verilmiştir. Dört yılı tamamlayan her hekim, gerekli sınavlardan geçtikten sonra Genel Pediatri Uzmanı olmaya hak kazanır. Arzu edenler, gene son tüzükte kabul edilen yan dallardan birinde üç yıl daha eğitim alarak yan dal uzmanı olurlar. Bu yan dallar; Adolesan, Çocuk Endokrinoloji, Çocuk Acil, Sosyal Pediatri, Çocuk Beslenme ve Metabolizma Hastalıkları, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları, Çocuk Gastroenterolojisi, Çocuk Gögüs Hastalıkları, Çocuk Hematolojisi ve Onkolojisi, Çocuk İmmünolojisi ve Allerji, Çocuk Kardiyolojisi, Çocuk Nefrolojisi, Çocuk Nörolojisi, Çocuk Yoğun Bakım, Çocuk Genetik Hastalıkları, Neonatoloji’dir. XXXV. Ulusal Pediatri Kongresi Türkiye’de Pediatri Eğitimi Çalışma Günü Raporuna göre (19-23 mayıs 1999) Pediatri Eğitiminde; Çocuk Acil, Çocuk Yoğun Bakım, Genel Pediatri,
Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları, Yenidoğan ve Doğum Salonu, Sosyal Pediatri olmazsa olmaz rotasyonları olarak ele alınmıştır.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlık Eğitimi Üniversitelere bağlı tıp fakültelerinde, Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim Hastanelerinde verilmektedir.
Uzmanlık eğitiminden, tıp fakültelerinde profosör ve doçent olanlar, en az 3 yıllık uzman olan yardımcı doçentler, uzmanlık eğitimi vermeye yeterli kılınan diğer kurumlarda klinik veya laboratuvar şefi veya şef yardımcıları sorumludur.
Bu Dört yıllık süre içinde eğitim hastanelerinde Acil, Genel Pediatri (Süt çocuğu ve büyük çocuk poliklinik ve yatan hasta) Çocuk Enfeksiyon, Yenidoğan ve diğer yan dallarda eğitim alınmakta, mevcut olmayan bilim dalları için karşılıklı rotasyonlar yapılmaktadır. En fazla uzmanlık öğrencisi alan Hacettepe Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD’ da Adolesan, Allerji, Endokrinoloji, Enfeksiyon, Gastroenteroloji, Genetik, Göğüs Hastalıkları, Hematoloji, İmmunoloji, Kardiyoloji, Metabolizma, Nefroloji, Nefropatoloji, Neonatoloji, Nöroloji, Onkoloji, Pataloji, Poliklinik ve Sosyal Pediatri Ünitelerinin hepsi bulunurken yeni açılan tıp fakültelerinde bu bölümlere rastlanmamakta ve alınan asistan sayısı da düşük tutulmaktadır, gene en fazla uzmanlık eğitimi alan Sağlık Bakanlığına bağlı Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde Bebek Servisi, İntaniye Servisi, Büyük Çocuk Servisi, Yenidoğan Servisi, Nefroloji, Hematoloji, Kardiyoloji, Nöroloji, Endokrinoloji, Onkoloji, Allerji departmanları, ishal merkezi ve poliklinikleri bulunurken, yeni eğitim vermeye başlayan eğitim hastaneleri sadece poliklinik hizmeti ve kısıtlı hasta yatışı ile eğitimi sürdürebilmektedir (5,6).
Yukarıda örnekleri verilen eğitim kurumlarında bazı ufak değişikliklerle genellikle ilk 2 yıl yataklı servislerde çalışılmakta ve bu sürenin büyük bir kısmında asistan sayısına bağlı olarak gün aşırı veya 3 günde bir nöbet tutulmakta, daha sonra kıdem artıkça nöbet sayısı da azalmaktadır. 2.yıldan sonra servis kıdemliliği, ara ara genel pediatri