• Sonuç bulunamadı

Ortaç'ın öfkesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ortaç'ın öfkesi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BİZİM GAZETE - 10

MART 1991

• •

G Ö R Ü Ş L E R

T T

-Ortaç’ın öfkesi

Türk mizahının büyük ustası, Akbaba’-

nın kurucusu Yusuf Ziya Ortaç, bir gün

Cafer Zorlu’ya, “ Büyükada’da bir ev tut­

tum,

gidip

bir

süre

başımı

dinleyeceğim” der. Cafer Zorlu, “ İnşal­

lah bir gün ziyaretinize geliriz” deyin­

ce üstad hiddetle gürlen “istememmm

kardişimmm istememmm!.. Ben oraya

kafa dinlemeye gidiyorum, zırıltı dinle­

meye gitmiyorum.”

AYHAN YETKİNERO

Türk edebiyatı ile uzaktan ya da yakından ilgisi olanlar, ünlü mizah yazar ve gazeteci­ lerimizden rahmetli Yusuf Zi­ ya Ortaç üstadı şüphe yok ki saygı ile hatırlayacaklardır. Hele Türkiye’de karikatürist veya mizah yazarı olup da üs­ tad Ortaç’la ortak anısı olma­ yan tek bir kişi yoktur sanıyo­ rum. Zira ülkenin pek çok ka­ rikatür ve mizah ustasının ye­ tişmesine neden olan ünlü (Akbaba) dergisi, üstadın ölü­ müne kadar yayınlanarak, gül­ dürü ustalarımıza bir ölçüde okul görevi yapmıştır.

Bir zamanlar Ortaç’la ilgili pek çok ilginç anıları, ünlü mi­ zahçılarımızdan dinleyerek, bunları büyükçe bir dosyada toplamış ve zamanla yapıtlaş- tırmak istemiştim. Ancak ara­ ya giren başka yapıtlardan bu­ na imkan olmadı. Şimdi bu es­ ki dosyaları karıştırırken bun­ lardan bazılarım beğenilerini­ ze sunmak istiyorum:

O rtaç’a, şemsiyesiz çıkmayın diyecek

oldum !..

Bir süre önce, yitirdiğimiz değerli karikatüristlerimizden ve mizah yazarlarımızdan Bü­ lent Şeren, bir sohbetimiz sı­ rasında anlatmıştı:

— “ Görevim dolayısıyla j ben onun en yakınında bulu­

nanlardan birisi idim. Ortaç ustamız, espriyi her anında kullanabilirdi. Neşeli iken, İl­ tifat olarak, kızgınken sitem olarak veya silah olarak. On­ da nükte uğruna kelle veren N efinin mizacını görür gibi

olurdum... Derken bu hasta­ lık bize de sirayet etti.

Bir öğle vakti, ellerini ce­ bine sokmuş, sağ avucundaki anahtarlığı şakırdata şakırda- ta geldi. Benim çalışma masa­ mın başına dikildi. Ama bana değil, dalgın dalgın pencereden dışarıya bakıyordu. Tam ye­ meğe çıkma vakti idi. Belki de, “ Kadriii. Şoföre haber ver” diye seslenecekti. Fakat daha evvel dışarı çıkarken benimle konuşmak lüzumunu hissetmiş olacak ki:

— “ Şeren, bu yağmura ah­ mak ıslatan yağmuru derler” dedi.

— “ Aman efendim, şemsi­ yesiz çık m a y ın ” diyecek oldum.

— “ Niye?”

— “ Isla n ırsın ız ...” Hiç unutmam, galiba hitap edecek söz bulamadı ve bana doğru çevik bir dönüşle bacakları üzerinde yaylanarak dudakla­ rını büzdü, büzdü, uzattı yü­ züme doğru, (B IR R R R 1 ITT ) diye şiddetli bir ses üfledi.

Bu istemeyerek yaptığım terbiyesizliğin acısı ile katıla kaldım. Patavatsızlığa neden bu kadar alıştığımı soruyor­ dum, kendi kendime, öyle bir densizlikti ki, özür dilemek ka­ bahatten de büyük olacaktı.

Neyse, bir başka gün ben onun odasına gitmiştim. Lâkin bende kıyafet bir alemdi. Baş­ tan başa siyahlara bürünmüş, bir de siyah gözlük takmıştım. Patron beni böyle baştan so­ na siyahlar içinde görünce pat­ lattı nükteyi:

— “ Şerennn! Elektrikleri y a k ...”

BAYMED yöneticileri seçildi

Basm -Yayın Yüksek Okulları Mezunları Derne­ ği (B A Y M E D ) Genel Kurulu 23 Şubat’ta Basın Mü- zesi’nde yapıldı. Yönetim kuruluna seçilen üyeler da­ ha sonra aralarında görev bölümü yaparak, başkan­ lığa İlker Altun’u, ikinci başkanlığa Vahap Munyar’ı, genel sekreterliğe Ceddihan Özdemir’i, genel sayman­ lığa Turan Sül’ ü getirdiler. Orhan Coşkun, Hakan Güvenç, Celal Pir, Şaziye Kariıklı ve Recep Y aşar ise yönetim kurulu üyesi olarak görev yapacak.

Yeni kurulan B A Y M E D Danışm a Kurulu ise P rof.D r.T ayfu n Akgüner, Necini Çelik, A rif Esen, Kadir İnanır, Nurullah K adiribghı,Prof.D r. Ünsal Oskay, M urat Öztemir, İ.Halil Savaş, Gülçin Tahi- roglu ve Nusret Yıim azer’den oluştu.

B A Y M E D Denetleme Kurulu’na Cengiz Çambel, Alparslan Şevkatü, Ramazan Taşkın, Selçuk Gür, di­ siplin kuruluna da Medet D aş, Yunus Şen ve Kürşat Yılmaz seçildi.

öyle ya, bir zülmet gibi dolmuştum odaya. Ama ben de hiç teklemeden:

— “ Aman üstadım, Ziya Bey’in odasında ışık yakmaya ne hacet?” deyiverdim. Göz­ lerinde nemleniveren bir bah­ tiyarlığın tatlı ve hazin gülü­ şüyle, iki yanağımı çimdikliye çimdikliye:

— “ Şener’ciğim, Şener’ci- ğim. Ah dalkavuk Şener’ci­ ğim. İyi Şener’ciğim” demişti. Nur içinde yatsın... Bülent Şener’imiz de...

Sen Saraylarda Oturmaya Lâyıksın!..

Başarılı karikatür sanatçıla­ rımızdan Zeki Beyner de rah­ metli Yusuf Ziya Ortaç ile il­ gili küçük bir anısını şöyle nakletmişti:

— “ A kbaba’da çalışıyor­ dum. Yusuf Ziya üstad sık sık bana iltifatlar ederdi. Bir gün bir karikatürümü çok beğen­ miş olmalı ki:

— “ Zekiii” , diye seslendi. “ Senin için kalbimde muhte­ şem bir saray var.”

— “ İyi ama üstadım” de­ dim. “ Benim hayatta bir gece­ kondum bile yok.”

Rahmetli üstad, sözlerime şiddetle itiraz ederek, yüksek sesle:

— “ Olmaz karşim. Olmaz karşimmm” (kardeşim) diye haykırdı ve arkasından ekledi: — “ Sen gecekonduda de­ ğil, saraylarda oturmaya lâyık­ sın.”

— “ Eksik olma patron” , demekten başka ne yapabi­ lirdim?..

“ İstemem Kardeşim, İstememin”

Ünlü mizahçı, karikatürist Cafer Zorlu’nun ise Ortaç’la ilgili anıları şöyle:

— “ Akbaba dergisinde ça­ lışmaya başlamıştım. Ancak patron beni pek sevmemiş ola­ cak ki, ilişkilerimiz hiç iyi git­ miyordu. ikide bir, idare mü­ dürü eliyle derginin sahibi Or­ taç’Hin mektuplar alıyordum. Bu yazılar pek sert ve de pek resmi bir dille kaleme alınıyor­ du. örneğin içinde: (İşleriniz­ de bazı ihmaller görülmekte­ dir. Mesainiz bu şartlarla de­ vam ettiği takdirde birtakım zecri tedbirlere başvurulacak­ tır) gibi cümleler geçiyordu.

Ben bu yazılardan bıkıp usanmıştım. Bir gün fazla da­ yanamayıp patron Yusuf Zi- ya’nın karşısına çıktım:

— “ Beyefendi. Beyefendi” dedim. “ Yazdığınız resmi mektuplar beni fena halde ra­ hatsız ediyor. Burada yazaca­ ğınız yazıları, bana doğrudan doğruya söyleyin. Yakama ya­ pışın. Hatta karşıma geçip ba­ na istediğiniz gibi küfredin.” Ortaç bir süre düşünür gi­ bi kafasım kaşıdı. Sonra da:

— “ Doğru söylersin.” de­ yip elimi sıktı. O günden son­ ra da patrondan bir daha hiç mektup almadım.

Cafer Zorlu’nun, rahmet­ li üstad O rtaç’la ilgili öteki anısı da şu: “ Patronla aram iyice düzelmişti. Galiba beni sevmeye başlamıştı. Dergide çalışmakta olduğum odaya ke­ yifle girdi. Biriyle konuşma ih­ tiyacı duymuş olacak ki:

★ AYHAN YETKİNER - Bkz. Bizim Gazete Sayı 3,

Sayfa 11

— “ Çok yoruldum, karşim (Kardeşim) dedi ve ardından ekledi:

— “ Büyükada’da bir yer tuttum. Gidip bir süre bir gü­ zel dinleneceğim.”

— “ Uğurlu, kademli olsun beyefendi” cevabım verdim ve patronun bu samimiyetinden cesaret alarak ve biraz da laf olsun diye:

— “ İnşallah bir gün biz de ziyaretinize geliriz” demek gafletinde bulundum.

Aman A llah!.. O zamana kadar gayet sakin ve neşeli olan Yusuf Ziya’nın birden yağmur bulutlan gibi yüzü ka­ rardı. Hırsından yerinde zıpzıp zıplayarak bir top gibi gürle­ di.

— “ İstem em m m kardi- şim mmm ... Istememmmm. Hiç birinizi istememmm. Ben oraya kafa dinlemeye, rahat etmeye gidiyorum. Zırıltı din­ lemeye gitmiyorum.”

Daha sonra rahmetli üstad aynı şiddetle kapıyı vurup oda­ dan çıkıp gittim. Tabii arka­ sından şaşkınlıkla uzun süre baka kalmıştım.

Referanslar

Benzer Belgeler

“ Kağıtta pastırma, sığır yahnisi, çoban salatası, kuru fasulye piyazı” yemek için 400 bin lira ödemek zorunda olduğunuzu hatırlatmıştım.... Unutmayın, bunları

Şeh­ rin umumî hizmetleri iyi bir şe­ kilde görülür, nizamlara riayet et- miyenler devirlerin hak ve adalet telâkkilerine göre bazan pek ağır cezalara

18 yafl›nda erkek olgu yedi ay önce nefes darl›¤› ve gö¤üs a¤r›s› yak›nmas› ile baflvurdu¤u kalp damar cerrahisi klini¤inde yap›lan ekokardiogra- fide

Hem Alman yönetmenler hem de Almanya’daki Türk yönetmenler tarafından çekilen, göçmenlerin yine belirli stereotipler kapsamında seyirciye aktarıldığı bu filmler

1890 yılında İstanbul’a gelen velosiped olmayıp, aynı çap­ ta iki tekerlekli ve pedallı bir bisiklettir; İstanbul basınının bisiklet yerine velospid adını

Yayınevi, Türkiye'de İngilizce dili ağırlıklı eğitim yapan tüm kurum ve kuruluşları, 1994 yılında kendi bünyesinde kurulmuş olan Oxford Yayıncılık Limited Şirketi

Yıldız civarın­ da oturan Aranda Bey ailesile mabeyinci Ragıp Paşa arasında sıkı bir dostluk hasıl olmuş, bu dostlukla Aranda Beyin muzika- da mevkii,

Kongre, Erciyes Üniversitesi Rektörlü¤ü, Erciyes Üniversitesi T›p Fakültesi ve Gevher Nesibe T›p Tarihi Enstitüsü ile Türk T›p Tarihi Kurumu taraf›ndan birlikte