• Sonuç bulunamadı

Şairlere ölüm yok:'Rüzgar kanatlı atlılar gibi'

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şairlere ölüm yok:'Rüzgar kanatlı atlılar gibi'"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARANTA Babu’ya Mektuplardı Na­ zım Hikmet’ten ilk okuduğum ki­ tap... Yıl 1936. Or­ ta birdeyim. Kaç kuruştu bilmiyo­ rum? Sahaf- lar’dan geçerken görmüş almıştım. Adım duymuş­ tum. Bir yıl öı hasta yatarken annemin aldığı “Ayda Bir” dergisinden tanıyor­ dum. Tuhaf bir çocuktum. Başka­ ları futbolla bilmem neyle oyala­ nırken dergiler, kitaplardı düşleri­ me giren... Param oldukça da sa­ tın aldığım.;.

Taranta Babu beni şaşırttı. Serbest nazım dedikleri buydu de­ mek! Bir merdivenin basamakları gibi alt alta, belli bir çizgide olma­ dan uzayıp giden ahenkli dizeler. Bir de musikisi vardı, yüksek sesle okunurken bir melodi duyulurdu.

“Yaşamak ne güzel şey - Ta­ ranta Babu yaşamak ne güzel şey - Anlayarak bir usta kitap gibi - bir sevda şarkısı gibi du­ yup - bir çocuk gibi şaşarak - yaşamak.

Yaşamak - birer birer - ve hep beraber - ipekli bir kumaş dokur gibi - yaşamak”.

On dört yaşında edebiyat düş­ künü bir çocuğu şaşkmlıldara sü­ rükleyen bir sesleniş, yepyeni bir duyarlık... O kitabı günlerce elim­ den bırakmadım. Derken “Simav- na Kadısı Şeyh Bedrettin” çıktı. Bu yapıtın da başka bir seslenişi vardı. İnsan ister istemez yüksek sesle okumak istiyordu:

“Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi - duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler - gümüş ibriklerde şarap - bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi - Öz kardeşi Musa’yı ok kirişiyle boğup - yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptes a- larak - Çelebi Sultan Mehmet tahta çıkmış hünkar idi - Çelebi hünkar idi ama - Al -i Osman ül­ kesinde esen - Bir kısırlık çığlı-

bir ölüm türküsü rüzgar

i-S

ya’ya gitmiş, Moskova’d a okumuş, dönüşte tutuklanmış... 80’li yıllar­ da Hopa’ya gittiğimde kapatıldığı hapishaneyi de görmüştüm. De­ mir parmaklıklı pencereden bir mahkum bakıyordu. Genç bir a- damdı, Nazım’m o günlerdeki ya­

ma yakın, olsa olsa yirmi altı... ‘ azım Hikmet de Moskova

dönü-şıı

N.

şünde Hopa’da yakalanıp bir süre bu ufak cezaevine kapatılmıştı, önce Daha sonra ne serüvenler yaşadı!

★ ★ ★

O

güne dek Hececiler vardı, Yahya Kemal vardı, hele hele Ahmet Haşim vardı. Daha gençlerden Necip Fazıl -ki henüz otuzundaydı vardı. Yedi Meşaleciler, daha yeni yeni sesleri adlı duyulan Ahmet Muhip, Cahit Sıtkı, Fazıl Hüsnü...

Bir akşam gazetesinde de Or­ han Selim adıyla gündelik yazılar yazdığım da bir arkadaştan öğren­ dim. Başından geçenleri de... Rus­

Özgürlük, gözaltı, tutuklanma, mahkeme... Kısa sürelerle gazete­ lerde, dergilerde, film stüdyoların­ da çalışmalar...

Liseye geçtiğim yıl kıyamet koptu. Gazetelerde pek az haber vardı o konuda. Orduyu isyana kışkırtmak suçuyla on beş yıl hap­ se mahkum olmuştu. Birkaç arka­ daşıyla birlikte... Artık kitapları yayınlanmıyor, şiirleri basılmıyor­ du. Bir çeşit kahramandı biz genç­ lerin gözünde. Meydan okuyan, kafasındaki doğrultudan şaşma­ yan, her türlü nitemi, çıkarı bir ya­ na iten bir değişik kişi. Gerçek bir şair. Bir öncü.

Komünistmiş, öyle diyorlar, öy­ le yazıyorlardı. İlkokul dördüncü sınıfta Türkçe öğretmenimiz Thr- gut Bey defterlerimize “Salkım- söğütler” şiirini yazdırdığı gün­ den bu yana -ki yıl 1993’tü, Nazım yirmi yaşındaydı o günlerde bu genç şairi biliyordum. 1930’larda Nazım’m kitaplarının açıkça bası­ lıp satıldığını, herkesin alıp okdu- ğunu, hiçbir yasaklama olmadığı­ nı söylerken kimileri inanamıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nda yayım­ lanan “Bibliyografya Dergisinde” bu kitapların yer aldığını, hatta bu dergide “Marksist Literatür” bölü­ münde Haydar Rıfat’ınkiler başta olmak üzere Marx’la, sosyalizmle, komünizmle ilgili kitapların yer aldığım da.

★ ★ ★

T

ek parti dönemindeydi, ama Atatürk’ün devrimci, atılım­ cı, çağa, kültüre, hümanizme açık yönetiminin var olduğu bir dö­ nem, yasaksız bir dönem... Yasak vardı, ama halkı uyuşturmaya, yozlaştırmaya, çağdışına sürükle­ meye kalkışan girişimleri önleyen bir yasak... Demokrasi, bir halkın, bir ülkenin uygarlık aşamalarına doğru yönelmesinin aracı ise, -ki öyledir, ülkede halkçı bir yönetim, yani demokrasi vardı. Nazım’m o- kunduğu, tartışıldığı, kitaplarının yasaklanmadığı bir dönem...

Lisedeyiz, Şehzadebaşı’nda A- şık’ın kahvesinde buluşuyoruz. îlk yazılarımı dergilere, gazetelere gönderiyorum, tek tük yayınlanı­ yorlar. Biraz şairlik özentisi de var. Akrostişli şiirler özellikle.. Bir de o günlerin modasına yakışan

öykü-1 9 3 0 ’larda

Nazım Hikmet’in

kitaplarının

serbestçe

satıldığına kimse

inanmıyor

Nazım Hikmet

etkisinde gençler

kendilerini

komünist

bilirlerdi!

Marksçılık

üzerine pek az

kitap vardı o

günler de.Nazım'ı

okumak,onun

etkisinde kalmak

komünist

sayılmaya

yetiyordu !Hem

polis de buna

inanıyordu,hem

de o iyiniyetli

genç arkadaşlar

da...

nnda tam bir özgürlük içindeydi: “Denize dönmek istiyorum - Mavi aynasında suların - Boy verip görünmek istiyorum - Gemiler gider, aydın ufuklara gemiler gider - Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder. - Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter - Ve ma­ demki bir gün ölüm mukadder - Ben sularda batan bir ışık gi­ bi Sularda sönmek istiyorum

-Denize dönmek istiyorum”. Yıl 1950’ydi. Yeni bir seçim, ye­ ni bir iktidar. Genel af. Nazım za­ ten hastaydı, aylardır “Nazım af e- dilmelidir” kampanyası sürdürü­ lüyordu. Ankara’da tercüme büro­ sunda görevliydim. Nazım için im­ za toplanıyordu. Bir gün Orhan Ve­ li geldi büroya, imza topluyordu. Bir imza da ben attım. Daha sonra listeler yayınlandığında nedense a- dımı göremedim. Ne olmuştu? Biri mi silmişti, yoksa o kağıdı kopye e- den bir yanlışlık mı yapmıştı. O gün bu gün üzülürüm.

★★★

B

ir gün Nazım Hikmet’in Sovyetler Birliği’ne gizlice gittiği duyuldu. “Hain kaç­ mıştı.” Nasıl kaçmıştı? Belki de bi­ lerek, göz yumularak kaçmasına fırsat taranmıştı. Askerlik görevi­ ni yapmadığı ileri sürülerek silah altına alınmaya kalkışılmıştı. 48 yaşında er olarak! Bir ik iyıl önce ler. Ama Nazım’ın Sabahattin A-

li’nin, Sait Faik’in ilk kitaplarının bende uyandırdığı sezgiler var; ger­ çek edebiyat bunlardır, benim mo­ da yazarların etkisinde yazdıkla­ rım edebiyat dışıdır!

Bir arkadaş vardı, Vefa Lise- si’nde okuyan. Bir iki yaş büyüktü benden. Koca bir defteri vardı, çoğu Divan şürleri, gazellerle dopdolu... Pelür kağıdına yazılmış birtakım şiirler getiriyordu. Nazım Hik­ met’in elden ele dola-

saadet zinciri gibi er elde edenin çoğaltıp tanıdıklarına

ulaştırdı-S

şiirler... Kahvenin şluğunda ağır ağır o- kurdu bunları. Biz, bir iki genç de hemen ya­ zardık kağıtlara. Bir giz gibi saklamak gere­ kirdi. Ya okulda ele ge­ çerse, ya yolda biri çevi­ rirse, ya şu ya bu!

Hapisteydi. O 401ı yıllar boyunca başka başka imzalarla çıkar­ dı şiirler. İbrahim Sab- ri, daha başka... Onun etkisindeki şairler, Di­ namolar, Nail V.’ler, daha başka arkadaş­ lar, Nazım’m sesini, bildirisini sürdürürler­ di. “Yeni Edebiyat” gazetesi İkinci Dünya Savaşı günlerinde eli­ mizden düşmezdi. Na­ zım Hikmet etkisinde gençler kendilerini ko­ münist bilirlerdi! Marx’cıhk üzerine pek az kitap vardı o günler­ de. Nazım’ı okumak, o- nun etkisinde kalmak komünist sayılmaya

yetiyordu! Hem polis de buna ina­ nıyordu, hem de o iyi niyetli genç arkadaşlar da...

★★★

T

am on beş yıl! Atatürk 1938’de öldü. Nazım Hikmet, hapisten çıkabilmek umudu­ nu kökünden yitirdi. Bana öyle ge­ lir ki, Atatürk birkaç yıl daha yaşa- yabilseydi, Nazım Hilonet belli bir süre sonra özgürlüğüne kavuşabi­ lecektir. Olmadı, Mareşal’in direni­ şi her türlü özgürlük yolunu tıkadı. On beş yıl Bursa Cezaevi’nde en gü­ zel şiirlerini, en başta da “Kurtu­ luş Savaşı Destanı”m yazdı. Baş­ ka bir cezaevinde yatan Kemal Ta- hir’i mektuplarla, aynı hapishane çilesini çeken Balabanı, Orhan Ke­ mal’i konuşmalarıyla yetiştirdi, sa­ nata, edebiyata kazandırdı.

Şiirleri 1950 öncesine kadar giz­ li gizli okunuyordu. Hayalleri, düş­ leri kimse dört duvar içine hapse- demez... Nazım da yaratış

atılımla-Sabahattin Ali’nin Bulgar sınırın­ da bir cinayete kurban gitmesi a- kıllardaydı.Nazım’ı da birtakım güçler yok etmek hesaplan içinde olabilirlerdi. Nazım’m ölümü u- luslararası bir skandala yol açabi­ lirdi. Yurt dışına gitmek, daha doğrusu kaçmak zomuda bırakıl­ ması belki de yararlı görülmüştü. Bu iş bence daha tam çözülmemiş bir gizdir...

★ ★ ★

Y

ıllar yıllar sonra Mosko­ va’daki ünlüler mezarlı­ ğında Nazım’m mezanna bir saksı çiçek koyup saygı du­ ruşunda şu dizefeleri anımsı­ yordum:

“Memleketim memleke­ tim memleketim - ne kaske­ tin kaldı senin ora işi, - ne yollarını taşımış ayakkabım - son mintanın da sırtımda paralandı çoktan • Şile be- zindendi - Sen şimdi yalnız saçımın akında - infarktında yüreğimin - alnınını çizgile- riııdesin memleketim - mem­ leketim memleketim”.

Nazım Hikmet’in odasın- daydım. 91’de bir yağmurlu akşam üstü. Svelana, Nataşa, Ayla ve ben. Duvarlardaki tablolar, kitaplar, masası, koltuğu hepsi onu yansıtı­ yorlardı. Sovyetler’de bir bü­ yük değişim olmuştu. Na- zmı’ııı eşini “müze” durmu- undaki bu evden çıkartmak istiyorlardı. TYS olarak Gor- baçov’a başvurmuştuk. Bu ev müze olarak korunmalıy­ dı. Ama Nazım’a saygı duyan bir düzen alt üst olmuştu. Orda konuşurken “İyi ki Na­ zım bu günleri görmedi” di­ yordum. Gerçi yaşadığı günler­ de de uzaktan saygı, sevgi duy­ duğu, güvendiği bir düzenin hayallerindeki gibi olmadığını görm üştü. “îvanov gerçekten ya­ şadı mı?” adlı oyunu, Stalin’in ölü­ münden sonra yazdığı şiir, bunu göstermektedir. Ama gençlik çağla­ rının düşlerinin yıkımı zor benim­ senecek bir acı gerçekti.

İlkokul üçüncü sınıftan, 1933’ten, bu yana ezbere okuyabil­ diğim sayılı şiirlerden birini içim­ den yineledim durdum o gece. Kapkara bir yağmur altında taşıt beklerken...

“Rüzgar kanatlı atlılar gibi hayat - Akarsuyun sesi

■elendi örtüler lindi - Gölgeler

renkler silindi - Siyi

indi - Mavi gözlerine - sarktı - salkımsöğütler - sarı saçları­ nın - üzerine - Ağlama salkım- söğüt ağlama - Kara suyun ay­ nasında el bağlama - El bağla­ ma - Ağlama”.

SÜRECEK

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi * 0 0 1 5 8 0 4 1 1 0 1 0 *

Referanslar

Benzer Belgeler

Nine apansızın ölüp varı yo ğu ka­ panım elinde kalınca baskısız kalan Sadi, K avuklu H am dinin orta oyun­ larında, Şevkinin tiyatrosunda aktör lüğe

A number of independent practice tasks can be suggested for the client following the first consultation, for example, collection of stuttering severity scores during everyday talking

BEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKİYORUM — Sami Güner’e göre Yunus Emre’den Tlırgut Uyar’a şairler, insanın ve doğanın şiirini yazıyor, kendisi de fotoğrafını

SEVSAY: Türkiye’de, merhum Cemal Reşit Rey ile 9-10 yıl süren çalışmala­ rımdan sonra uzun bir süre Viyana Mü­ zik Akademisi’nde Kompozisyon ve Or­ kestra

Ergenlerin sahip olduğu değerler ile öznel iyi oluĢları arasındaki iliĢki incelendiğinde insani değerler ölçeğinin sorumluluk, dostluk/arkadaĢlık, saygı ve

Tablo 8: "Türk iĢletmeleri yabancı sözcük içeren marka adını dıĢ pazara açılırken tercih etmemelidir." Fikrine Katılma Düzeyi Türk işletmeleri yabancı sözcük içeren

Kassing ve Avtgis [11], içsel kontrol odağına sahip çalışanların orta derece ya da dışsal kontrol odağına sahip çalışanlardan daha fazla açık muhalefet

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal