> r V i n f e ı » " " J
Boğaz medhaline düşmüş bir tek inci
-tT-çoi’îes;
kızkulesinm 7 kat
uğunu
---
■ m
■ ~
--- —
Gamsızlar cemiyeti başkam kuleye talip
ama—bekçi buna pek razı değil galiba
Uzaklardaki, İstanbulu hiç' görmehıiş olanlara bife. re-simleriyle tanıtan Ay/asofya, Galata kulesi, Hisar / kalesi gibi eski eserler arasımda K ız gi
* «y S j '4
v.
< ct l kulesi de vaıdır.Anadolunun en hiWra köşe lerindeki biıp köy kahvesinin duvarında büe ya ta£ basması tablo, ya kartpostal! ya t a k vim kartonu şyklinc/e mutlaka Kızkulesiyle karşılaşmak m u kadderdir. Halbuki bu şehre bu derece sembolîük eden bu tarihî kuleyi, içifıe girip de gören parmakla ^ y ıla ca k ka dar azdır. Sanki' o, yalnız u- zaktan seyredilm e» için Bo- ğaziçinin methaline oturtul
muş bir biblodur. Vakıa bir bakımdan da, yâni repmî bir deniz feneri oluşundan dola yıida, böyle kendi halîyıde bı rakılmağa mahkûmdur
;Fakat, uzıktan bakıldığı zaman nihay ît, büyük biy nö betçi kulübesine benzeyeh bu yapının yedi katlı olabile ğıinı.-kj.ra tahmin edebilir?
Dört bir tarafı koca koca kaya parçalarıyla beslenmiş, denizin altındaki yine bir kaya olan temelin üstüne dö şenmiş geniş bir plâtform, bir yuvarlak sini gibi, orta y e rinde kuleyi taşıyor. Bir t a rafta, Üsküdar kıyısına nazır kapısındaki mermer tuğranın tarihinden 1248 de yapıldığı anlaşılan ahşap cepheli, üç odalı bir bekçi dairesi var. Boğaza ve İstanbul tarafına bakan cepheler, dalgalardan korunmak için yüksek du varlar çevrili. Bu duvarlarla, evin duvarları arasındaki ge niş avludan, asıl kuleye
çı-irinci kaftan üst kata çakmak
için 12D b a sa m a k çin e m e k lâzım
Siyerek bakıyor: •Kulenin tepesine 120 ba samak merdiven var, .di^Ür. Sonra da, denizin ortasında, tabiî rutubet eksik değil.. Ne geleni, ne gideni var. Dünya dan uzakta bir hayat... Mu ayyen zamanlarda memurları gelir, fenerin karpitini
taze-dık. Sonra idareden yetiştir - diler. Susuz kalmak teh like si yok. Sarnıcımız daima do-
lu.
-ıdaş, kule ile Saravbar arasındaki^ygman akıntı^
Burada su durmadan iş te böyle kaynar durur.. A
ğız-Ycszan•
. K a n ^ m i i '
lerler. Fener saniyelidir. A*«e,Innıi) çili ılüıırr yapaltı— se r ff -evvel, -baştan başa tamir eüi--
derek yepyeni hale getîrîîfniş- tir. Hamöolsûn biz de, burada kendi âlemimizde, âdeta' T?am- 'başka bir dünyada geçınitr"gi- UJyoruz.- Bir de kayığTmisJiar.
Lliz-um görüldü.kçe™sahille ir tibatımızı temin ediyor.
—7 - FîTtmalârda filân? -C D a lg a la r içeri pek vur-' muyor. Kapanıp oturuyoruz. Yalnız bir defa ihtiyatsız bu lunmuşum. Büyük bir fırtına çıkınca, iki gün ekmeksiz
kal-dan ağza Bizanstanberi gelen rivayetlere göre, orada b o ğulan dört kardeş hâlâ miras larını pay edemedikleri için birbirlerini yer dururlarmış!.
Dönerken kayıkçı Sarı M eh met de, Atatürkün Kızkule - sini ziyaretine ait hâtırasını anlattı. _______
-SaCana-onaitı sene~oîOy»r.
■* Sahilden uzaktaydım. Meğer Atatürk, plaja gelmiş, K ız- kulesine gidecekmiş. Kıyıda bu bizim Nuri B »j'in s a n d a l Budan başka bir şey olmadı
ğı için, om r çağırmışlar, o i a ipin faikında değ il... Müşteri ırıyor zannedip (ben kn- y d ^ ı değilim) --dtyeeek, bana seslendi. Atatürkü sandalımla gezdirmek şerefine işte böyle nail oldum. Kızkulesine gö türdüm. Girdi, dolaştı, bir müddet sonra maiyetindeki - lerle beraber döndüler: Kayı ğa binince bana:
— Dolmabalıçeye çek., de mez mi? Çekmesi bir şey de ğil amma, rastgele bir yolcu olsa... Allah esirgesin, bir dal gaya malgaya tutulur da sır sıklam olursak ne yaparım ben?
Bereket versin yanındaki - ler, benden evvel davrandı - lai"
— Am an Paşam, akıntılı yoldur. Islanırız., dediler. Biz de yine plaja çektik.
cebine davrandı", pSra vere cekti. Uzadıydı, almayacak /■ tim. (B ıra lv benim bu kadar-cjk
c
ikramımı ödeme...) diye- A m m a, başka biri. galiler K ılıç A ü imiş, cebi
çıkardı artık almamazlık d fen çı
tınıca
T
;a|-çıkarcUğı beş lirayı uzık almamazlık ¿de medim.
•-e
kılıyor.
Evet yedi kat... Fakat bun ların alt ve üst kısımları de nize ancak daracık mazgal - larla açık olduğu için, asıl ü- çüncü kat fırdolayı büyük pencereleri ve kuleyi çepçev- re kuşatan balkonuyla Mar mara, Boğaz, Üsküdar ve İs tanbul kıpılarına tepeden ba kıyor. Bu balkonda dolaşır! - ken, Sarayburnund.an itibaren köprü, Galata, Dolmabal.ee, Beşiktaş ve ta Arnavutköyü- ne, sonra Üsküdara, Salacağa ve nihayet masmavi uzanıp giden Marmara ya kadar ts- tanbulun en lâtif panorama
-D ünyadan uzak olduğum uz
Geceyarısmda karakol
odalarında neler olur?
sini doya doya seyretmek
mümkündür. *
Ban a “ ICıUm t e si n i n ybİunıt
vel mihmandarlığını yapmak nezaketini gösteren m eş hu Gamsızlar Cemiyeti / Başkanı
Nuri,
bu dört bir ta r a fı: b başka güzelliğe bakan apaydınlık salonda;
t
— Ne olurdu, diyor,
şura\-S
i
Î
ını biz gamsızlara versey İler sanki... Güzelce döşer, [ayar, henüz gam ve kasa’ 4, tefinden kurtulamamış olan ları burada jbirkaç gün m i- ı afir ederdik. Bak gam_i calTfüh? 'k gd ef m $ T '“ '7C
ı
Burada iki yavrusu ve eşi ile oturan bekçi, gamsızların
i a
— Yalan ağabey- gözlerim avucuma gelsin
hepsi yalan.,
b ira z fazla
kaçırmıştım. Şurada
hazır
bir
otom obil
varken bir kestireyim dedim
başkanına y a m a n , i hani ^ 1 r ‘— -ı---p (u-zaktan öjğle gelir bayım..) der
Evlerimizde rahat rahat u . yurken şehrin zabıta kuvveti nasıl çalışır? Polis karakolla- rında kimler bulunur? Hangi çeşit muamele yapılır? Merak bu ya! Şöyle bir dolaşalım de dim. Bir kenar mahallenin karşılıklı iki odada ve üstünde bir yatakhaneden ibaret kara, koluna uğradım.
Saat 1.30. Gözleri uykusuz, luktan kızarmış bir polis me. muru karşısında sıralanan in sanlara sualler soruyor. Bu adamların içinde bir tanesi he. men dikkatimi çekti. İnce b ı. yıklı açık göğüslü, ceketi ko. lunda afili bir hali vardı. Ka
rakollara çok alışık olduğu bel li idi. Sakin, alışkan görünü, yordu. Sıra ona gelince; polis memuru yine sen iiayri bu se.
Yazan:
^
HALÛK SELÇUK
fer ne marifetin var dedikten sonra Hayriyi getiren bekçiye nedir? Makammda işaret et . ti Bekçi:
— Efendim ... Sokağında bir otomobilin tekerlek kapakla rını söküyordu dedi. Hemen atılan Hayri:
— Yalan ağabey gözlerim avucuma gelsin yalan. Biraz fazla kaçırmıştım. Eve gide, medim. Hazır şurada bir araba var içinde biraz kestireyim de. dim. Hepsi bu kadar. Delil o . larak bekçinin elindeki sökül müş kapak kendisine gösteril, di. O hiç futur etmeden :
— Her gece tstanbulda yüz. lerce kapak sökülüyor bunları hep ben mi söktüm. Allah ce zasını versin bu sabıkahlığın diye kendini mazur göster meğe uğraştı. Uğraştı amma evrakı hazıılatatarak savcılığa sevkedilmesine mâni olamadı.
Diğer hazirandan ikisi de kavga etmişler. Biri ev sahibi biri de kiracı. «Çıkarsın çık. mam. Alçak; alçak sensin..» derken iş büyümüş, tokat yum ruk nihayet karakol., işin ga. ribi ikisi de şikâyetç. Sorulan suallere cevap verirlerken iş yine kızıştı. Nerede ise kara, kolun içinde birbirine girecek ler. Nihayet komiser muavini haklarında muamele yapaca _ ğını söyleyince duruldular. Ne Jerde neler anlatıyorlardı. Bi ri elli yaşında kadar ğözleti fıldır fıldır Mr mahalle kadını diğeri işçi kılıklı orta yaşlı bir erkekti. Ev sahibi kadının ko. casiyle kiracı işçinin karısı dısarda nelicfcyi bekliyorlar. Meraklı beş altı kişi de müte essir görünmeğe eayret ederek
birbirlerine tavsiyelerde bu tünüyorlardı. Nihayet ıııahke. me hâkim müddeiumumi orta, ya çıkınca kavgacıların sinir leri yatıştı. Tevekkelli deme, inişler insanın' korktuğu yerde hırs kalmazmış. Her iki taraf ta barışma temayülü baş gös. terince bu meseleden bir hayli yorulmuş olan komiser de bir «barışma tutanağı« tanzim e . dip işi tatlıya bağladı.
Hâlâ değiştirilmiş devriye - nin şikâyeti üzerine yataktan kalkan polisin hali de görü, lecek şeydi, tatlı uykusundan uyandınlmanm asabı üzerin, deki tesiri görülüyordu.
Bitkin adımlarla yola çıktı. Köşe başında uyurken yaka _ lanan bekçi de soğuk terler dö kerek komisere mazeret hudu dunda dilinin döndüğü kadar meram anlatmağa çalışıyordu. Bazı adamlar vardır ki işleri yokmuş gibi insanın başına dert açarlar. Uyuyan bekçinin hâdisesi de böyle olmuş. Üüf,amettin efendinin evinde bir tıkırdı duyan karısı telâşla kocasını uyandırmış. Ev aran mış bir şey yok, bir de dışa rıya bakalım demişler. Ne görsünler bekçi köşede uyu _ yer. Hüsamettin efendi he . men pantolıınu ayağına geçir miş o sıra da sokaktap geçen iki yolcu artığı da alıp bekçi, yi yakaladıkları gibi doğru karakola. Her zaman bekçi a . dam götürmez ya hazan da bekçiyi götürürler işte. Hüsa
mettin efendi de ama inatçı ha muamele isterim diye ayağını yere vurarak ısrar ediyordu. Kapıda yeni yeni müşteriler gözükünce sabahı edeceğimi kestirdim. Fakat kör olası göz kapaklarım beni hiç rahat bı rakmıyordu.
Karakoldan ayrılırken yeni müşterilerini ayni soğuk kanlı haliyle karşısına çeken komi serin sesini duyuyorum. Ba . banın adu nerede oturuyor . sun.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi