3 NİSAN 1991
Bir zamanlar ye$ll yamaçları ile ünlü olan
Hasköy'de bugün bir çocuk parkı bile yok
Haskoy'deki Yahudi
cemaati
Pîrîpaşayla Ay vansaray arasında 19. yüzyılda
inşa edilen "Yahudi Köprüsü" açılışından
10 gün sonra Haliç kayıkçıları
tarafından yıkılmıştı
^ STANBUL'u küle tahvil eden1
1715 ve 1756 yangınları sonu cunda birçok aile Beyoğlu ve çevresini terkedip, Hasköy'e yerleşmiştir. 1804 yılında Has köy, büyük bir yangınla yerle bir olmuş, 500 ev külliyen yan mış, 150 ev de harap olmuştur. Yine Galante, 19'uncu yüzyıl sonlarıyla 20'- nci yüzyılın başlarında Hasköy'de yaklaşık 25 bin Yahudi'nin ve 148 hahamın bulundu ğunu yazar. Bu hahamların en ünlüleri arasında Malr Yaeş, Haylm Nassf, RafaelSaban, Merkado Benatar, Moiz Hablb bulu
nuyordu. 1950'li yıllarda Hasköy'ün önde- gelenleri arasında şu adları sayıyor Avram
Galante: "Avram Yafet, Samuel Kario, Ni şim Flns, Pepo Hlllel, Avram Masliah, Nişim Sabah." Galante’nin sözünü etmedi
ği renkli iki kişilik daha vardı Hasköy'de: Hokkabaz “ Kuzu Selim” (Salamon Kuzu, aslen Edirneli, sonradan Bursalı, 1930'lar- da İstanbul'a göç etmiş) ve kuklacı Ezra
Yağcıoğlu. "Kuzu Se!im’’in adını, çocuklu
ğumda (yine Edirneli olan ve sonra Bursa'- ya taşınan) dedem Dr. Avram Garti'den duymuştum. Ezra Yağcıoğlu'naysa Selim
Hubeş'in makalesinde rastladım (Şalom
gazetesi, Yaşam eki, 3 Temmuz 1985, “500
Yıllık Bir Gelenek Zincirinin Son Halkası: Bohor Ner Çiçekçioğiu'yla Söyleşi”).
Çiçekoğlu, anılarında Ortaköylü hok
kabaz ve kemankeş B o h o ra ç i'd e n de sözediyor. Bohoraçi’nin babası Yosel de hokkabazdı; oğlu Albert şarkı söylerdi, se siyle ünlüydü. Hasköy gibi, Ortaköy de bir zamanlar Yahudilerin (kayıkçısı, balıkçısı, kunduracısı, matbaacısı ve basmacısıyla) yoğun olduğu bir semtti. Sinagogu Bizans devrinden kalmaydı. Rivayet odur ki, 1929 yılındaTuna Nehri'nden İstanbul Boğazı'na buzlar indiğinde Ortaköylü Yahudiler, karşı kıyıdaki Kuzguncuk'a yürüyerek geçmişler di. Kuzguncuk (Hasköy ve Ortaköy gibi) Yahudilerin çoğunlukta olduğu İstanbul semtlerinden biriydi. İstanbul'un içinde meydana gelen büyük yangınlar sonucun da Hasköy'e göç eden Yahudi aileler nasıl çoğaldıysa, Ortaköy'e taşınanlar da aynı oranda çok olmuştur. 1618, 1660 ve 1718 yangınları sonucunda Ortaköy'e birçok aile taşınmıştır.
1950'lerin Hasköy'ünde şu sinagoglar vardı: Pîrî Paşa, Mayorka, Sarayiko, Araba cılar, Maatem. Ayrıca. Karay Yahudilerinin de sinagogları vardı. Şalom gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Salamon Bicirano, Has- köy’ün bundan 50 yıl önce son derece hareketli bir yöre olduğunu söyler. Has- köy’ün yeşil yamaçlarından yaprak ve çiçek kokularının yükseldiğini de ekler. Mahalle nin tanınmış sim aları arasında kahveci
Halil'den ve berber Mihal’dan söz eder Bir de beyaz bıyıkları ve altın kösteğiyle fırıncı Mihal vardır ki, bu Rum ustanın ekmeğinin
tadı ve kızının güzelliği dillere destandır. Fı rının yanında, Hasköy'ün tek Yahudi saatçi si ve kuyumcusu bulunmaktadır. Bakkal
MarmaralI Albert, "Marmara” şarabıyla
nam salrpıştır. Albert, her zaman neşelidir, çünkü dükkânın tam karşısında işlek bir meyhane vardır. Rumlar arasında, boyacı
Sotiri’nin adı çok duyulur; müzmin bekârdır
ve dükkânı dul hanımların uğrağıdır. Has
köy'de, Yahudilerle Rumların iç içe yaşa ması sonucu sokaklarda b irlik te bilye oynayan Rum çocukları İspanyolca öğren miş, Yahudi çocukları da Rumca konuşur olmuştu...
Salamon Bicfrano'nun anıları arasın
da, sebze ve meyveleri şarkı söyleyerek satan manavlar ve balıkçı David de var. Ma navların ve balıkçının nameleri, taverna dan yükselen müzik seslerine karışırdı. Hasköy sinagoglarının bir zamanlar dolu olduğunu, dua seslerinin sokaklara taştığı nı anlatıyor Bicirano. Hasköy'ün kalburüstü Yahudi aileleri arasında Haylm, Karako,
Tastasa, Nlşli, Hablb, Kalma, Motro, Rote, Yahni, Ancel, Acıman, Kampeaa, Mizrahi, Ventura, Asseo ve niceleri var.
Hasköy Yahudilerinden bugüne kalan İhtiyarlara Yardım Derneği (İhtiyarlar Yur du) yalnızca. Dernek, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kemeraltı’nda, bir binada kurul muş. Amacı, Romanya, Polonya ve Maca rista n 'd a n Türkiye'ye kaçan kadınların barınabileceği bir yurt oluşturmaktı. 1950’- lerin sonlarında Haskoy'deki Alliance ve Seminer Okulu binasına geçti ve aynı yıllar da etkinliğini İhtiyarlar Yurdu olarak sür dürmeye başladı. O yıllarda 20 kadar yaşlı vardı dernekte; sayıları bugün 100'e yakın. Kadınlar çoğunlukta yurtta. Yaşlıların tüm
gereksinimleri bağışlar sonucunda karşıla nıyor ve yurtta (personel dışında) gönüllü le r de ç a lış ıy o r. Y urdun d u va rın d a ki plaketlerde bağış yapanların adları var:
Mordo Karako, Selim Azuz, Sabetay Kas- toryano, Gelibolulu Avram Kandioti, Rebe- ka Kandioti Defçioğlu, Lora Hara, Eliezer Hara, Josef Braunstein, Kadun Braunstein, Klara Şönman, Yuda Leon Çukran, Mena- hem Mando Palti, Mlşel Sanje, Anette Varber, Aryeh (Leon) Varber, Isak ve Sari ne Llbert, Suzan Çiprut, Haylm Angelo, tsak Moreno, Luna Gabay, bu uzun listenin yal
nızca bir bölümü...
Fetihtepe Mahallesi nde yürüyoruz. Çarpık ve hızlı kentleşmenin somut örneği olan gecekondular, pencerelerden sarkan çamaşırlar, görüntüyü bir ağ gibi saran elektrik ve telefon telleri, televizyon anten leri, toz-toprak içinde koşuşan çocuklar, eski Hasköy'le uzak ya da yakın hiç bir bağ lantısı olmayan bir görünüm oluşturuyor. Bir zamanlar (çok değil, yarım yüzyıl önce) yeşil yamaçlarıyla ünlü olan Hasköy’de bu
gün bir çocuk parkı bile yok. Hasköy Vapur Iskelesi'ne geliyoruz ve (biraz da babaları mızın a n la ttık la rın a sığınarak) Seyr-ü
Sefâyln Şirketl’nin “Gülcemal vapor” unun
yanaşıp, çımacının bir opera tenoronu an dıran sesiyle “ Haaasköööyyy!” diye ses lenmesini, dantel peçeli hanımefendilerle gümüş saplı bastonlu beyefendilerin iske leye ayak basmalarını bekliyoruz. Bugünün Belgrad OrmanlarTnın yada 100yıl önces,- nin Kâğıthane mesiresinin yerini tutacak bir ” sayffye” ydi Hasköy, İstanbulluların
“hava almaya ve piknik yapmaya” gittikleri
bir yerdi. Şimdiyse, ahşap ve kâgir binala rın çoğunda “konfeksiyon atölyeleri" var. Ağaçlar eskiye göre çok azalmış; hızlı as faltlaşmadan payını almış Hasköy yolları Bu yollardan Kasımpaşa Meydanı na doğ ru yürümek mümkün. Hasköy ve Kasımpa şa is k e le le rin d e n kalkan ve Eminönü yakasına sefer yapan dolmuş motorlarında geçmişin izlerine rastlanmıyor.
Hasköy’ün geniş sınırları yalnız Ka sım paşa'ya değil. Sütlüce ye ve Halıcı- oğlu'na da ulaşıyor. Hasköy Vapur iske le siyle Halıcıoğlu Vapur İskelesi arasında uzanan Pîrîpaşa Mahallesi (camileri, mes- cidleri, çeşmeleri ve hamamıyla) Hasköy' ün “ başkent'M sayılıyor. Mahalle, adını
Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Sü
leyman zamanında sadrazamlık yapmış
olan Pîrî Paşa’dan alıyor. Bugün hareketli bir iş merkezi görünümünde Pîrîpaşa. Gö rünürde olmayanlarsa, bir demlerde bu caddenin iki yakasını süsleyen tavernalar ve meyhaneler, ayrıca akşam vakti “piya
sa” yapan Rum ve Yahudi delikanlılarıyla
genç kızları. Evliya Çelebi şöyle anlatıyor “ Pîrî Paşa Kasabasi'nı:
“Bayezid Han Velî ve I. Selim devri ve zirlerinden ve Hazreti Ebu Bekir neslinden vezir Kara Pîrî Paşa, bu yerin su ve havası nı beğenerek, bir köşesine bir bağçe yaptır mış ve adamlarına burada bir kasaba kurulmasını emretmiş. Pîrî Paşa denilmesi ne sebep budur. 1000 kadar bağlı ve bağçe- li evleri vardır. Galata Kadılığı'na bağlı ise de, subaşısı ayrıdır. Fakat kasabanın camii Aynî Hatun tarafından yaptırılmıştır. Bu seyyide varlıklı bir kadın imiş. İnce, narin ve güzel bir minaresi vardır ki, hendese ilmine âşinâ olanlar mimarisine hayran kalırlar. Bu camii Kapıcılarbaşı Arslan Ağa denilen cesur bir kimse tamir ettikten sonra, kapısı nın üstüne şu tarihi yazmıştır:
Ser bevvâb-ı der-i pâdişeh-i âlem o kim, ir-i dildir, esedullah denildi anâ ad. ün tamam oldu bu câmi dedi Hâtif tarit). Câmi-i Has olub doldu bu cây-ı ibâd
Sene: 1000
Turşucuzâde Hüseyin Çelebi Camii: Kiremitçiler İçindedir. Mimar Sinan yapısı olup, süslü bir camidir. Han, ImareL medre se ve darülkurrası yoktur. Buralarda Yahudi, Rum ve Ermeniler otururlar. Iske- lebaşında 200 kadar düMcânı varsada.çoğu meyhane ve bozahanelerdir. Çünkü, limanı güzel olduğu için, gemiler kışı orada geçi rirler. Gemiciler ise meyhaneye düşkün dürler. 200 kadar kiremit ocağı vardır. Çünkü, buralarda Arnavut dalgıçlar Tem muz ayında bir çeşit siyah çaınur çıkarırlar ki, bu çamurdan başka yerde bulunmaz. O çamuru gemilerden alarak kaplara doldu rurlar. 40 gün kadar havalandıktan sonra, işçiler içine girip, ayaklarıyla yoğururlar. Bu çamurdan yapılan kiremit ve tuğla pişti ği vakit siyah rengi kırmızıya dönüşür. Bütün İstanbul zenginleri damlarını bu kire mitle örttükleri için, uzaktan bakınca,
Istan-20. yüzyılın başlarında Hasköy sırtları.
Haliçte bir gezinti
¿ A L T m
E
CBOCYNCUZ
Doç. Dr. JA K DELEON
bul baştanbaşa kıp kırm ızı görünür. Velhasıl, Pîrî kasabasının kiremiti ve tuğla sı meşhurdur. Mesire ve bağçeleri sayısız dır. Ayazmiyun adında bir su kaynağı vardır ki, Temmuz’da hummaya yakalanan bir kimse üç kere suyundan içip, bütün vücu dunu yıkarsa kurtulur. Rumların ilerigelen- lerinln çoğu burada oturduklarından, bu ayazmayı çok ziyaret ederler. IV. Sultan Mehmed, bu kasaba dışında bir İrem bağı içinde bir su bulmuş ve üzerine bir hayat çeşmesi yaptırmıştır. Beyaz mermer üzeri ne Teknecizâde Mustafa Çelebi tarafından yazılan altın ve lacivert süslü tarih şöyledir:
Bâhtiya tahsin idüb Hâtifı didi târihini Oldu câri adile Sultan Mehmed Çeşmesi.
Sene: 1063."
Evliya Çeiebi’nin yüzyıllar önce anlat
tığı Pîrî Paşa kasabasıyla günümüzün Pîrî paşa Mahallesi arasında (mekân dışında) hiçbir bağlantı yok. Pîrîpaşa yla Ayvansa- ray arasında 19'uncu yüzyılda inşa edilen
“Yahudi Köprüsü” de yok artık. Bu köprü
350 metre uzunluğundaydı ve 1863 yılındaki açılışından yaklaşık 10 gün sonra, işlerine se.kte vurulan Haliç kayıkçıları tarafından balyoz, keser ve çekiçle yıkılmıştı. İstan bul un sayısız semti gibi, Hasköy de kentle rin kimliğim sarsan büyük değişimlerden payını almış. Güneş batarken pırıl pırıl ya nan “ Altın Boynuz” un bu kıyısında bir zamanlar Arakei Altundüri Efendi'nin tiyat ro kumpanyası perde açar, fener alayları ve karnavallar düzenlenir, meyhanelerinden ud ve lavta sesleri taşarmış Bugünse eski Hasköylüler (fenercisi, udisi ve lavtacısıyla tavernacısı ve meyhanecisiyle) anılarda ve kitaplarda yaşıyor..
1492 yılında İspanya dan OsmanlI im- paratorluğu'na göç eden ve bindikleri gemi karaya yanaşır yanaşmaz Hasköy'e yerle şen Yahudi ailelerinden biri de Deleon'lar- dı. İspanya nın Leon yöresinden gelen bu ailenin soyadı, 1934 yılındaki Soyadı Ka- nunu na.kadar “de Leon” (Leonsoy, Leon’- dan anlamına gelir) şeklinde yazıldı, sonra
Deleon olarak devam etti. 19'uncu yüzyılın
ortalarına değin Hasköy'de kalan Deleon ailesinin Abdüfhamit’in mücevhercibaşıları oldukları biliniyor. Kapalıçarşı'da bir ku yumcu dükkânları olan Aron ve İzak de
Leon kardeşler, yine aynı yüzyılda Kadı
köy'de dev bir konak satın alarak, Hasköy'- den ta şın m ışla rd ı. Bu konağın uçsuz- bucaksız bir arazisi ve bahçesi vardı. 20'nci yüzyılın başlarında yer alan ve Kadıköy’ün neredeyse tümünü yerle bir eden deprem sonucu evsiz kalan halk, haftalarca bu ara zide kurulan çadırlarda barınmıştı.
Aron'un oğlu Jak siyasete atıldı ve pa
dişahın yakın çevresine girdi. Tarihte Jak
Bey, de Leon olarak anılır. OsmanlI'nın çö
küşüyle birlikte Paris'e gitti ve orada öldü. Yine 20’nci yüzyılın ilk demlerinde Kadı köy'deki konak büyük bir yangında kül oldu,
İzak de Leon, varını-yoğunu toplayarak
Nice'e gitti ve bir daha dönmedi. Çocukları
(Marko, Rafael, Albert, Sara, Esther) İstan
bul'da kalmıştı Marko, Düyûn-u Umumiye'- d e , A l b e r t , İ n h is a r la r id a r e s i nde memurdu. Albert, daha sonra Kont Ka-
mando’nun emlâk işle riyle ilgilenm işti. Polikar ailesine gelin gitti Esther ve çocuk
larına Jak adını verd ile r. Sonra da Dr.
Amon’la evlendi ve Raşel adlı bir kızları ol
du. Rafael, hiç evlenmedi ve genç yaşta öldü, Albert de 1920'lerde, İstanbul'da ta nıştığı Natasha Khomiakov'la dünyaevine gird.. Marko, beş çocuklu Algrante ailesinin küçük kızı Fortüne'yle evlendi ve iki oğlu ol du: İzak ve Maurice. 1936 yılında Mısır'a, sonraki y ılla rd a İs ra il'e . A lm anya'ya, Fransa'ya ve Amerika'ya gitti Maurice ve bir daha dönmedi. İzak, kısa bir süre için Mısır’da bulundu İskenderiye'deki Victoria College'dan mezun oldu ve İstanbul'a dön dü. 1940’larda Dr. Avram Garti'nin küçük kızı Dora'yla evlendi ve 1951 yılında Jak adlı bir oğlu oldu.
İşte, bu 500 yıllık İstanbullu (ve çok es ki Hasköylü) ailenin (şimdilik) son halkası bu satırların yazarı Jak Deleon’dur...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi