• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de basın ve siyaset ilişkisi: Basın gündemi ve siyasal gündemin karşılaştırılmasına yönelik bir gündem belirleme çalışması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'de basın ve siyaset ilişkisi: Basın gündemi ve siyasal gündemin karşılaştırılmasına yönelik bir gündem belirleme çalışması"

Copied!
253
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANABİLİM DALI HALKLA İLİŞKİLER BİLİM DALI

TÜRKİYE’DE BASIN VE SİYASET İLİŞKİSİ: BASIN GÜNDEMİ

VE SİYASAL GÜNDEMİN KARŞILAŞTIRILMASINA YÖNELİK

BİR GÜNDEM BELİRLEME ÇALIŞMASI

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Mehmet KÜÇÜKKURT

HAZIRLAYAN

Banu TERKAN

(2)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ... iv

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ ... v

ÖZET ... viii

ABSTRACT... ix

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM GÜNDEM BELİRLEME MODELİ I. MEDYA ETKİ ARAŞTIRMALARI ... 9

II. GÜNDEM BELİRLEME DÜŞÜNCESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI... 15

III. GÜNDEM BELİRLEME ALANINDAKİ TEMEL PARADİGMALAR... 17

IV. GÜNDEM BELİRLEME YAKLAŞIMININ GENEL ÇERÇEVESİ... 19

V. GÜNDEM BELİRLEME DÜŞÜNCESİNİN ÖNCÜLERİ... 21

VI. GÜNDEM BELİRLEME YAKLAŞIMINDA TEMEL KAVRAMLAR ... 23

A. GÜNDEM ... 23

B. OLAY VE SORUN/KONU... 23

1. Gündem Belirleme Araştırmalarında Konu Sınıflaması... 24

2. Soroka’nın Konu Sınıflaması ... 26

VII. GÜNDEM BELİRLEMEDE ALGISAL SÜREÇLER: ÇERÇEVELEME VE ÖNE ÇIKARMA ... 29

A. ÇERÇEVELEME... 31

B. ÖNE ÇIKARMA ... 33

İKİNCİ BÖLÜM GÜNDEM BELİRLEME SÜRECİ: MEDYA KAMU SİYASAL GÜNDEM İLİŞKİSİ I. GÜNDEM BELİRLEME SÜRECİ... 36

II. MEDYA GÜNDEMİNİN TANIMLANMASI VE MEDYA GÜNDEMİNİ ETKİLEYEN UNSURLAR... 39

A. MEDYA GÜNDEMİNİN TANIMLANMASI ... 39

B. MEDYANIN GÜNDEM BELİRLEMESİ ÜZERİNE VARSAYIMLAR ... 40

C. MEDYA GÜNDEMİNİ ETKİLEYEN UNSURLAR ... 44

1. Medya Çalışanlarından Kaynaklanan Etkiler ... 45

2. Medya Rutinlerinden Kaynaklanan Etkiler ... 47

3. Kurumsal Amaçlardan Kaynaklanan Etkiler ... 51

4. Kurum Dışı Etkiler ... 54

5. İdeolojik Etkiler... 58

6. Gerçek Yaşam Olayları ... 61

7. Kitle İletişim Araçları Arasındaki Etkileşim ... 63

III. KAMU GÜNDEMİNİN TANIMLANMASI VE KAMU GÜNDEMİNİ ETKİLEYEN UNSURLAR... 64

A. KAMU GÜNDEMİNİN TANIMLANMASI... 64

B. KAMU GÜNDEMİ ARAŞTIRMALARININ BİR ANALİZİ... 65

C. MEDYA VE KAMU GÜNDEMİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TESPİT EDİLMESİNE YÖNELİK ARAŞTIRMALAR... 71

1. McCombs ve Shaw’ın Sınıflaması ... 72

2. McCombs’un Sınıflaması... 74

D. KAMU GÜNDEMİNİ ETKİLEYEN UNSURLAR ... 75

1. Kişisel Unsurların Etkisi ... 76

(3)

3. İletişim Biçimleri... 82

4. Kitle İletişim Aracının Türü ... 84

5. Konuların Etkisi ... 87

6. Bir Konuya Medya İlgisi... 90

IV. SİYASAL GÜNDEMİN TANIMLANMASI VE SİYASAL GÜNDEMİ ETKİLEYEN UNSURLAR... 91

A. SİYASAL GÜNDEMİN TANIMLANMASI ... 91

B. SİYASAL GÜNDEMİN GENEL ÇERÇEVESİ ... 94

C. GÜNDEM BELİRLEME MODELLERİ VE STRATEJİLERİ ... 99

D. SİYASAL GÜNDEMİ ETKİLEYEN UNSURLAR... 104

1. Konuların Özellikleri... 108

2. Medya Etkisi ... 114

3. Kamuoyunun Etkisi... 120

4. Siyasi Partilerin Etkisi ... 121

5. Baskı Gruplarının Etkisi... 122

6. Siyasi Liderlerin Etkisi... 124

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BASIN VE SİYASAL GÜNDEMİN KARŞILAŞTIRILMASINA YÖNELİK İÇERİK ÇÖZÜMLEMESİ BULGULARI I. METODOLOJİ ... 126

II. ARAŞTIRMANIN BULGULARI VE DEĞERLENDİRME... 134

A. BASIN GÜNDEMİNE YÖNELİK İÇERİK ÇÖZÜMLEMESİ BULGULARI ... 134

1. Gazetelerdeki Haber Sayısı ... 134

2. Aylara Göre Gazetelerdeki Haber Sayısı... 134

3. Genel Kategoriler ve Yoğunlukları ... 135

4. Alt Kategoriler ve Yoğunlukları... 138

4.1. Ekonomi Kapsamındaki Konular ... 138

4.2. İç Politika Kapsamındaki Konular ... 141

4.3. Dış Politika Kapsamındaki Konular ... 143

4.4. Uluslararası Olaylar... 146

4.5. Eğitim Kapsamındaki Konular ... 146

4.6. Sosyal Konular ... 147

4.7. Savunma ve Ulusal Güvenlik Kapsamındaki Konular ... 150

4.8. Adalet ve Hukuk Kapsamındaki Konular... 151

4.9. Medya Kapsamındaki Konular... 153

5. Aylara Göre Genel Kategoriler ve Yoğunlukları... 154

6. Aylara Göre Alt Kategoriler ve Yoğunlukları ... 159

6.1. Ekonomi Kapsamındaki Konular ... 159

6.2. İç Politika Kapsamındaki Konular ... 165

6.3. Dış Politika Kapsamındaki Konular ... 167

6.4. Uluslararası Olaylar... 173

6.5. Eğitim Kapsamındaki Konular ... 173

6.6. Sosyal Konular ... 174

6.7. Savunma ve Ulusal Güvenlik Kapsamındaki Konular ... 178

6.8. Adalet ve Hukuk Kapsamındaki Konular... 179

6.9. Medya Kapsamındaki Konular... 180

B. SİYASAL GÜNDEME YÖNELİK İÇERİK ÇÖZÜMLEMESİ BULGULARI ... 181

1. Genel Kategoriler ve Yoğunlukları ... 181

2. Alt Kategoriler ve Yoğunlukları... 182

2.1. Ekonomi Kapsamındaki Konular ... 182

2.2. İç Politika Kapsamındaki Konular ... 183

2.3. Dış Politika Kapsamındaki Konular ... 183

2.4. Eğitim Kapsamındaki Konular ... 184

2.5. Sosyal Konular ... 185

2.6. Savunma ve Ulusal Güvenlik Kapsamındaki Konular ... 185

(4)

2.8. Medya Kapsamındaki Konular... 186

3. Aylara Göre Genel Kategoriler ve Yoğunlukları... 187

4. Aylara Göre Alt Kategoriler ve Yoğunlukları ... 188

4.1. Ekonomi Kapsamındaki Konular ... 188

4.2. İç Politika Kapsamındaki Konular ... 191

4.3. Dış Politika Kapsamındaki Konular ... 191

4.4. Eğitim Kapsamındaki Konular ... 193

4.5. Sosyal Konular ... 193

4.6. Savunma ve Ulusal Güvenlik Kapsamındaki Konular ... 194

4.7. Adalet ve Hukuk Kapsamındaki Konular... 195

4.8. Medya Kapsamındaki Konular... 196

5. Hükümet Dönemine Göre Genel Kategoriler ve Yoğunlukları ... 197

III. BASIN VE SİYASAL GÜNDEMİN KARŞILAŞTIRILMASI... 199

SONUÇ ... 208

(5)

KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği

ANAP : Anavatan Partisi

BAB : Batı Avrupa Birliği

Bağ-Kur : Esnaf ve Sanatkarlar ile Diğer Bağımsız Çalışanlar

Sosyal Sigortalar Kurumu

C. : Cilt

Çev. : Çeviren

Der. : Derleyen

DGM : Devlet Güvenlik Mahkemeleri

DSP : Demokratik Sol Parti

DYP : Doğru Yol Partisi

Ed. : Editör

FP : Fazilet Partisi

IMF : International Monetary Fund

KOBİ : Küçük ve Orta Boy İşletmeler

MGK : Milli Güvenlik Kurulu

MHP : Milliyetçi Hareket Partisi

NATO : North Atlantic Treaty Organization

RTÜK : Radyo ve Televizyon Üst Kurulu

S. : Sayı

s. : Sayfa

SPSS : Statistical Package for Social Siciences

SSK : Sosyal Sigortalar Kurumu

TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi

TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri

vb. : ve benzeri

vd. : ve diğerleri

(6)

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ TABLOLAR

Tablo 1: Gündem Belirleme Araştırmalarıyla İlgili Bilimsel Devrimin Aşamaları 18

Tablo 2: Gazetelerdeki Haber Sayısı... 134

Tablo 3: Aylara Göre Gazetelerdeki Haber Sayısı... 135

Tablo 4: Gazetelerdeki Genel Kategoriler ve Yoğunlukları ... 137

Tablo 5: Ekonomi Konularının Gazetelerdeki Dağılımı ... 140

Tablo 6: İç Politika Konularının Gazetelerdeki Dağılımı ... 143

Tablo 7: Dış Politika Konularının Gazetelerdeki Dağılımı... 145

Tablo 8: Uluslararası Olayların Gazetelerdeki Dağılımı... 146

Tablo 9: Eğitim Konularının Gazetelerdeki Dağılımı... 147

Tablo 10: Sosyal Konuların Gazetelerdeki Dağılımı ... 150

Tablo 11: Savunma ve Ulusal Güvenlik Konularının Gazetelerdeki Dağılımı... 151

Tablo 12: Adalet ve Hukuk Konularının Gazetelerdeki Dağılımı ... 153

Tablo 13: Medyaya Yönelik Konularının Gazetelerdeki Dağılımı... 154

Tablo 14: Aylara Göre Genel Kategorilerin Hürriyet Gazetesindeki Dağılımı ... 156

Tablo 15: Aylara Göre Genel Kategorilerin Zaman Gazetesindeki Dağılımı... 157

Tablo 16: Aylara Göre Genel Kategorilerin Cumhuriyet Gazetesindeki Dağılımı 159 Tablo 17: Aylara Göre Ekonomi Konularının Hürriyet Gazetesindeki Dağılımı ... 161

Tablo 18: Aylara Göre Ekonomi Konularının Zaman Gazetesindeki Dağılımı... 162

Tablo 19: Aylara Göre Ekonomi Konularının Cumhuriyet Gazetesindeki Dağılımı... 164

Tablo 20: Aylara Göre İç Politika Konularının Gazetelerdeki Dağılımı ... 166

Tablo 21: Aylara Göre Dış Politika Konularının Hürriyet Gazetesindeki Dağılımı168 Tablo 22: Aylara Göre Dış Politika Konularının Zaman Gazetesindeki Dağılımı . 170 Tablo 23: Aylara Göre Dış Politika Konularının Cumhuriyet Gazetesindeki Dağılımı... 172

Tablo 24: Aylara Göre Uluslararası Olayların Gazetelerdeki Dağılımı... 173

Tablo 25: Aylara Göre Eğitim Konularının Gazetelerdeki Dağılımı... 174

Tablo 26: Aylara Göre Sosyal Konuların Gazetelerdeki Dağılımı ... 177

Tablo 27: Aylara Göre Savunma ve Ulusal Güvenlik Konularının Gazetelerdeki Dağılımı ... 179

Tablo 28: Aylara Göre Adalet ve Hukuk Konularının Gazetelerdeki Dağılımı .... 180

Tablo 29: Aylara Göre Medyaya Yönelik Konuların Gazetelerdeki Dağılımı ... 181

Tablo 30: Siyasal Gündemdeki Genel Kategoriler ve Yoğunlukları ... 182

Tablo 31: Ekonomi Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı... 183

Tablo 32: İç Politika Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı ... 183

Tablo 33: Dış Politika Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı... 184

Tablo 34: Eğitim Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı... 184

Tablo 35: Sosyal Konuların Siyasal Gündemdeki Dağılımı ... 185

Tablo 36: Savunma ve Ulusal Güvenlik Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı... 186

Tablo 37: Adalet ve Hukuk Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı ... 186

Tablo 38: Medyaya Yönelik Konuların Siyasal Gündemdeki Dağılımı ... 187

(7)

Tablo 40: Aylara Göre Ekonomi Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı ... 190 Tablo 41: Aylara Göre İç Politika Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı ... 191 Tablo 42: Aylara Göre Dış Politika Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı... 192 Tablo 43: Aylara Göre Eğitim Konularının Siyasal Gündemdeki Dağılımı... 193 Tablo 44: Aylara Göre Sosyal Konuların Siyasal Gündemdeki Dağılımı ... 194 Tablo 45: Aylara Göre Savunma ve Ulusal Güvenlik Konularının Siyasal

Gündemdeki Dağılımı... 195

Tablo 46: Aylara Göre Adalet ve Hukuk Konularının Siyasal

Gündemdeki Dağılımı... 196

Tablo 47: Aylara Göre Medyaya Yönelik Konuların Siyasal

Gündemdeki Dağılımı... 196

Tablo 48: Hükümet Dönemine Göre Genel Kategorilerin Siyasal

(8)

ŞEKİLLER

Şekil 1: McCombs ve Shaw’ın Gündem Belirleme Modeli ... 20

Şekil 2: Soroka’nın Konu Sınıflaması ... 27

Şekil 3: İkinci Aşama Gündem Belirleme Yaklaşımı... 30

Şekil 4: Gündem Belirleme Sürecinin Temel Unsurları... 37

Şekil 5: McCombs’un Araştırma Tipolojisi ... 74

Şekil 6: Gündem Belirleme Düşüncesi... 83

Şekil 7: Sistem Modeli ... 95

Şekil 8: Gündem Belirleme Sürecinin Genişletilmiş Bir Modeli ... 105

Şekil 9: Walgrave ve Arkadaşlarının Siyasal Gündem Modeli ... 107

(9)

ÖZET

Basın ve siyaset arasındaki ilişki çok boyutlu ve oldukça karmaşık bir ilişkidir. Bir çok çalışmada, basın ve siyaset arasındaki ilişki çeşitli açılardan ele alınmıştır. Bu çalışmada; basın ve siyaset arasındaki ilişki, gündem belirleme modeli çerçevesinde incelenmiştir. Gündem belirleme modeli; basın ve siyaset arasındaki ilişkiyi her iki gündemdeki konular açısından ele almakta ve gündemlerin birbirleri üzerindeki etkisinin, konuların gücüne bağlı olarak şekillendiğini varsaymaktadır. Bu çalışma; belirtilen varsayımdan hareketle, gerek basın gündemi ve siyasal gündemde, gerekse basının gündemini belirlemek için ele alınan gazetelerde, hangi konuların ağırlıklı olarak ele alındığını ve hangi tür konu ve olaylarda gündemler arasında bir paralellik olduğunu tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Çalışmada; basının gündemini belirlemek için, ulusal düzeyde yayın yapan, farklı yayın gruplarına ait, farklı siyasi eğilimlere sahip üç gazete, siyasal gündemi belirlemek için ise; Türkiye’de en önemli sorunların görüşüldüğü ve çözüm üretildiği en yetkili merci olan, TBMM Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerin kaydedildiği TBMM Tutanak Dergisi incelenmiştir.

Çalışmada; basın ve siyasal gündeme yönelik bir çok önemli veriye ulaşılmakla birlikte, şu konuları özellikle vurgulamak gerekmektedir: Basının gündeminde iç politikaya yönelik konular ilk sırada yer almıştır. Bir takım siyasi krizlerin yaşandığı dönemlerde ve seçim gibi tüm ülkeyi yakından ilgilendiren konularda, basının gündemi siyasete odaklanmıştır. Gazetelerin konu seçiminde, haber değeri unsurlarının en önemli etken olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ateşleyici ya da aniden gelişen olayların, kamusal bir tartışmaya yol açan, siyasi ayrılmaları, farklılaşmaları tayin eden, ülke güvenliği açısından tehdit oluşturan konuların, toplumda çok büyük tepkilere yol açan olayların, basının gündeminin şekillenmesinde etkisi olduğu gibi, bu tarz konu ve olaylarda gazetelerin gündemleri arasındaki paralellik de dikkat çekmiştir. Siyasal gündem üzerinde özellikle, aniden gelişen, birden sorun olarak ortaya çıkan ve hemen çözülmesi gereken olayların, bir takım kriz ve kriz septomlarının, ülke güvenliği açısından tehdit oluşturan, kamusal bir tartışmaya yol açan, siyasi ayrılmaları, farklılaşmaları tayin eden konuların etkili olduğu belirlenmiştir. Ülke açısından tehdit oluşturan, aniden gelişen ve acil çözüm bekleyen ve bir takım siyasi krizlere neden olan konularda, her iki gündem arasında benzerlikler olduğu görülmüştür. Ayrıca; kamunun çıkarlarına ters düşen, insanların destekleme ya da karşı çıkma biçiminde bir takım alternatifleri olan konularda, basının siyasal gündemi etkilemeye çalıştığı gözlenmiştir.

(10)

ABSTRACT

The relationship between politics and the press is a multidimensional and complicated one. There has been much study dealing with this relationship from various angles. In this particular study, the relationship between politics and the press has been examined within the framework of the agenda-setting model. This model approaches the relationship between politics and the press in terms of both their agendas and assumes that their influence on one another is determined through the power of the agendas. Taking this assumption as its starting point, this research has been conducted in an attempt to ascertain which topics are dominant in the press agenda and the political agenda as well as in the newspapers perused to explore the press agenda, and to figure out on what kinds of topics and events there is a parallelism between those agendas. For this study, on the one hand, in order to find out about the press agenda, three nationwide newspapers belonging to different political affinity and press groups, and on the other hand, to find out about the political agenda, the Journal of the Turkish Parliamentary Records which holds the records of all meetings conducted in Grand National Assembly of Turkey, where the most important issues are discussed and resolved, were examined.

While this research reveals many significant data regarding the press agenda and the political agenda, the following points must be particularly emphasized: issues regarding interior politics ranked first in the press agenda. The press agenda focused on politics with respect to elections that concerned the whole country and when some political crises were experienced. It has been revealed once again that newsworthiness is the most significant factor in the newspapers’ selection of issues. Besides the fact that incendiary or suddenly arising events, and issues that give way to public controversies, produce separations, or are deemed threats to national security, are found to be influential in making the press agenda; also, the parallelism viewed between the newspapers’ agendas with respect to these kinds of events and issues are particularly noticeable. It has been found out that especially the events that emerge as a problem and to be immediately resolved, certain crises, or symptoms of a crisis, and the issues threatening national security and causing public controversies, breakups and separations are very effective in the political agenda. Similarities between both agendas have also been seen when it comes to matters that constitute a threat to national security, emerge suddenly, need to be solved urgently, and cause political crises. Also observed is the fact that the press tries to influence the political agenda with respect to issues that run contrary to public interest and give people the choice of support or rejection.

(11)

GİRİŞ

Kitle iletişim alanında yapılan çalışmaların büyük bir çoğunluğu, etki konusu üzerine odaklanmıştır. Medya etki araştırmaları tarihsel olarak üç dönem altında incelenmekte ve ilk dönemde; kitle iletişim araçlarının güçlü etkileri, ikinci dönemde; sınırlı etkiler, üçüncü dönemde ise; tekrar güçlü etkiler üzerine yoğunlaşıldığı görülmektedir. Gündem belirleme modeli; bahsedilen üçüncü dönemde öne çıkan modellerden biridir. Ancak gündem belirleme modeli, ilk dönem etki araştırmalarından farklı olarak, tutum ve davranış değişikliği üzerine odaklanmamakta, kitle iletişim araçlarının haberdar etme ve bilgilendirme boyutlarını gözönüne alarak daha çok öğrenme konusuyla ilgilenmektedir.

Gündem belirleme; bireylerin bir takım konuların görece önemini, kitle iletişim araçlarının o konuya verdikleri önem doğrultusunda öğrendikleri varsayımına dayanmaktadır (Wanta 1997; McQuail ve Windahl 1993) ve “medya ne düşüneceğimizi söylemede başarılı olmayabilir, fakat ne hakkında düşüneceğimizi söylemede son derece başarılıdır” görüşü, gündem belirleme modelinin temel düşüncesini yansıtmaktadır.

Gündem belirleme yaklaşımının ilk sistematik çalışması, 1972’de McCombs ve Shaw tarafından yapılmış ve medya ve kamu gündemlerinin birbirleri üzerindeki etkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ancak, daha önceki dönemlerde, Walter Lippmann, Nort Long, Kurt Lang ve Gladys Lang, Bernard Cohen gibi isimlerin yapmış oldukları çalışmalar, gündem belirleme alanında öncü çalışmalar sayılmaktadır. Türkiye’de; gündem belirleme yaklaşımı çerçevesinde, medya

(12)

gündemi ve kamu gündemi arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya yönelik ilk çalışmalar, Süleyman İrvan ve Nejdet Atabek tarafından yapılmıştır. Medya gündemi ve siyasal gündem arasındaki ilişkiye yönelik ilk çalışmalar ise; Erkan Yüksel tarafından gerçekleştirilmiştir. Yüksel; gündem belirleme sürecinin bir diğer yönünü oluşturan siyasal gündeme yönelik araştırmaların sınırlılığına dikkat çekmiş ve çalışmalarıyla bu alana önemli katkılar sağlamıştır.

Gündem belirleme modeli; bir süreç olarak medya, kamu ve siyasal gündem arasındaki ilişki üzerinde durmakta ve bu gündemlerin birbirlerini ne şekilde etkilediğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalar incelendiğinde, araştırmaların büyük bir bölümünün, medya ve kamu gündemi arasındaki ilişkiye odaklandığı ve siyasal gündem araştırmalarının oldukça sınırlı olduğu görülmektedir.

Bunun en önemli sebeplerinden biri; medya ve siyaset arasındaki ilişkinin çok boyutlu ve oldukça karmaşık olmasından kaynaklanmaktadır. Meyer (2004:9-12) şimdiye kadar yapılan çalışmalarda, medya ve siyaset arasındaki ilişkinin, özellikle üç boyutunun araştırmacıların dikkatini çektiğini belirtmektedir. İlki; medyanın etkisiyle kamusal iletişimin nasıl yeniden şekillendiğidir. İkincisi; medya ile siyasal gerçeklik arasındaki ilişkidir. Yapılan çalışmalarda; kitle iletişim araçlarının; siyasal yaşamı yansıtmakla birlikte, medyanın gereksinimlerine uygun biçimlendirilmiş bir siyasal gerçeklik ürettiği gösterilmeye çalışılmıştır. Üçüncüsü ise; karakteristik gerçeklik inşasının, izlerkitlenin siyasal yönelimlerini etkileme şeklini ele almaktadır. Ancak Meyer, medyanın siyasal süreci etkileme biçiminin çok daha kapsamlı olduğunu belirtmektedir. İnal (1999:19-21) medya ve siyaset arasındaki ilişkiyi değerlendirirken, tüm siyasal sistemin medyaya bağımlılığından bahsetmekte ve siyasilerin meşruiyetlerini sağlamada ve sistemin işlemesinde, medya olmadan bir siyasal sistemin düşünülemeyeceğini belirtmekte ve kitle iletişim araçlarının gerek gündeme getirdikleri konular gerekse haber değerleri ile güncel siyasetin tam ortasında olduklarını ifade etmektedir.

Medyanın, siyasal gündemin belirlenmesi sürecinde, çok çeşitli roller üstlenebildiği bir gerçektir. Medya, eş zamanlı olarak olaylar ve hikayeler üretirken, olayları haberleştirerek aktif bir rol içine girebilmektedir. Mevcut enformasyonu

(13)

toplama ve yeni enformasyon aktarmanın ötesinde, hangi konuların politik gündemin bir parçası olacağını belirlemeye çalışmakta ve diğer politik aktörlerin yapabileceği gibi, gündemleri etkileyerek politika sürecinde, politik oyuncular haline gelebilmektedir. Böylece medya, sadece bazı konuları öne çıkararak gündemin içeriğini etkilemekle kalmamakta, aynı zamanda politika sürecinin tabiatını ve eylemlerini de etkilemiş olmaktadır (Hawthorne 1993:83-84).

Medya ve siyasal gündem arasındaki ilişkide, kitle iletişim araçlarının rolü, politika sorunlarının uzatılmış yaşam süresi açısından da önem taşımaktadır. Kitle iletişim araçları ile yasama gündemi arasında önemli bağlantılar olduğu görülmekte ve (Cook ve Skogan 1991:205) medya, politikaların etrafını saran belirsizliği belirginleştirmede ve belirsizliğin yarattığı politika boşluğunu dolduracak alternatifleri halka açmada önemli bir görev üstlenebilmektedir. Medya, belli programları meşrulaştırabilmekte veya onları zora sokabilmektedir. Medyanın konuları ele alırken aktif ve pasif tutumlar içinde bulunması da gündemi çeşitli şekillerde etkilemektedir. Kamu ve elit gündemlerin ikiside, hangi olayların, programların ve fikirlerin haber konusu yapılacağı ve hangi perspektiften ele alınacağı hususundaki kararlardan etkilenebilmektedir (Hawthorne 1993:81-82).

Bu çalışma; gündem belirleme modelinin temel tezine uygun olarak, basın gündemi ve siyasal gündemin birbirleri üzerindeki etkisinin, konuların gücüne bağlı olarak şekillendiğini ve basın ve siyaset arasında var olduğu kabul edilen güçlü ilişkileri temel alarak, özellikle siyasi kriz dönemlerinde ve seçim gibi tüm ülkeyi yakından ilgilindiren konularda, basının; siyasete odaklı (iç politika konularının ağırlıklı olduğu) bir habercilik anlayışı sergilediğini varsaymaktadır. Bu çalışma; belirtilen varsayımlardan hareketle, gerek basın gündemi ve siyasal gündemde, gerekse basının gündemini belirlemek için ele alınan gazetelerde, hangi konuların ağırlıklı olarak ele alındığını ve hangi tür konu ve olaylarda gündemler arasında bir paralellik olduğunu tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Çalışma; belirtilen varsayımlar ve amaç doğrultusunda şu sorulara cevap bulmaya çalışmaktadır: Hangi tür konular basının gündeminde ve siyasal gündemde ilk sırada yer almaktadır? Hangi tür konularda, basın ve siyasal gündemde öne çıkan konular arasında bir paralellik gözlenmektedir? Hangi tür konu ve olaylar, basının gündemini tespit etmek için ele

(14)

alınan üç gazetede ana gündem konularını oluşturmaktadır?

Gündem belirleme modeli; medya kamu ve siyasal gündem arasındaki ilişkileri test etmede en fazla tercih edilen modellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, gündem belirleme araştırmaları genel olarak değerlendirildiğinde, pek çok çalışmanın medya ve kamu gündemi arasındaki ilişkiye yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak gündem belirleme sürecinin bir diğer kısmını, siyasal gündem oluşturmaktadır. Her ne kadar siyasal gündem ile medya gündemi arasındaki ilişkileri ortaya koymaya çalışan çalışmalar kısıtlı ise de, modelin çeşitli açılardan sınanması gerektiği ortadadır. Literatür incelendiğinde, bu alandaki çalışmaların oldukça az olduğu ve her iki gündem arasındaki ilişkiye yönelik bir takım değerlendirmelerde bulunmanın oldukça güç olduğu görülmektedir. Çalışmanın; basın ve siyasal gündem üzerine yoğunlaşması, bu çalışmanın önemini arttırmaktadır Çalışmada, siyasal gündem ve siyasal gündemi etkileyen unsurların ayrıntılı bir şekilde ele alınmış olması da, daha sonra yapılacak araştırmalar açısından önem taşımaktadır.

Çalışmanın, iletişim araştırmalarının temel ilgi alanı içerisindeki konulardan biri olan, basın ve siyaset ilişkisini, her iki gündemde ele alınan konular çerçevesinde inceleyerek, konuyu farklı bir düzlemde tartışmasının da ayrı bir önem taşıdığı düşünülmektedir. Ayrıca araştırma örnekleminin büyüklüğü de dikkate alındığında, özellikle haber konularıyla ilgili nicel verilerin ortaya konulmasının, iletişim araştırmaları açısından önemli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Dursun (2004:133) Türkiye’de yapılan haber ve habercilikle ilgili çalışmalarda, henüz nicel kümülatif verilerin yeterince belirgin biçimde ortaya çıkmamasından dolayı, betimleyici çalışmalara ihtiyaç duyulacağının altını çizmektedir.

Çalışmanın sınırlılıkları değerlendirildiğinde; basının gündemini ortaya koymak için, gazeteler ele alınmış ve araştırma gazetelerin en önemli konuları taşıdıkları birinci sayfaları ve birinci sayfalarındaki haberlerle sınırlı tutulmuştur.

Gündem belirleme araştırmaları değerlendirildiğinde, çalışmaların büyük bir bölümünün, gazeteler üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda, gazetelerin mi yoksa televizyon ve diğer araçların mı daha fazla gündem belirleme

(15)

etkisine sahip olduğu noktasında, tam olarak bir şey söylenememektedir. Gündem belirleme araştırmalarında; ele alınan araçların, gündem belirlemedeki etkisi değerlendirilirken, bu araçların her birinin farklı özelliklerinin göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerektiği ve farklı gündem belirleme etkilerine sahip olabileceklerinin bilinmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.

Benton ve Frazier (1976) televizyon gündeminin, basının gündemini izlediğini belirtmektedirler. Gazetelerin gündem belirleme gücünün, televizyon ve diğer araçlardan daha fazla olduğunu, bunun sebebinin, gazete okurlarının, haberleri okuma tarzını, kendi denetimleri altında tutma ve gazetelerin konuları daha derin bir şekilde ele almasına bağlayan görüşlerin de olduğu görülmektedir (Eyal 1981).

Çalışmada siyasal gündem ise; TBMM Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerle sınırlandırılmıştır. Bunun sebebi; Türkiye’nin en önemli sorunlarının görüşüldüğü ve çözüm üretildiği en yetkili mercinin TBMM olmasıdır. Yüksel (2000:28) siyasal gündemin asıl göstergesinin; yasama ve yürütme güçlerinin bir çatı altında bulunduğu ve siyasilerin ne hakkında konuştuklarının resmi kayıtlarının tutulduğu TBMM Genel Kurulu olduğunu belirtmektedir. Siyasal gündemi belirlemek için, TBMM Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerin kaydedildiği, TBMM Tutanak Dergisi incelenmiştir. Meclisin gündemindeki konular değerlendirilirken, gündeme alınacak konuların daha önceden belli olması ve mecliste konuların o düzen doğrultusunda ele alınması noktasından hareketle, bir konunun görüşülmesi sırasında, konuşmacıların konuları başka konulara kaydırdığı durumlarda, ana gündem maddesi doğrultusunda bir değerlendirilmeye gidilmiştir. Ayrıca, gündemde olduğu halde, ilgili hükümet ve komisyon yetkililerinin Genel Kurul’da bulunmadığı ve karar yeter sayısının sağlanamadığı durumlarda ele alınmayan konular, inceleme kapsamında yer almamıştır.

Siyasal gündemde öne çıkan konuları tespit etmek için, gündem dışı konuşmalar, meclisin denetim araçlarından; “genel görüşme, meclis araştırması, meclis soruşturması, gensoru, güvenoyu” ve kanun görüşmeleri dikkate alınmıştır. Çalışmada; soru önergeleri kapsam dışı bırakılmıştır. Çalışmanın amacı; meclisin ana gündemini ortaya çıkarmaktır. Bu anlamda bir sınırlamaya gitmek kaçınılmaz olmaktadır.

(16)

Soru önergeleri; milletvekillerinin, herhangi bir konuda başbakan veya bakanlardan bilgi istemesi ile ilgilidir. Milletvekillerinin sık sık başvurdukları bu yöntem, önemli bir denetim mekanizması olmakla birlikte, özellikle yazılı sorularda; yerel sorunlar da ele alınmakta ve milletvekilleri seçim bölgelerindeki sorunları da gündeme getirmeye çalışmaktadır. Ayrıca; milletvekilleri; belirli bir bakanlığı veya genel müdürlüğü ilgilendiren konularda, o kuruluşu soru yağmuruna tutarak, yöneticileri köşeye sıkıştırmak için, tek bir soru önergesi olabilecek nitelikteki konuları, pek çok soru önergesi şeklinde sunabilmektedir (İba 1997:67). Süresi içinde cevaplanmayan yazılı sorular olduğu gibi, gündemde olduğu halde cevaplanmayarak yazılı soruya çevrilen, sözlü sorularla da karşı karşıya kalınabilmektedir. Sözlü sorulara her zaman vakit ayrılamaması, sözlü soruların da zamanında ele alınamamasına ve belirtilen konuların güncelliğini yitirmesine neden olmaktadır. İba (1997:52) İngiliz Parlamento Hukukunda, bu sakıncaları önlemek için “özel haberli sorular” adı verilen özel bir sözlü soru türü düzenlendiğini, bu tip soruların, konuların aciliyeti ve kamu tarafından önem taşımasından dolayı diğer sorulardan farklı bir işlem gördüğünü, ancak ülkemizde bu tarz uygulamaların olmadığını ve sözlü soruların genellikle güncelliğini kaybettiğini belirtmektedir. Tüm bu unsurlar, bu kapsamdaki soruların meclisin ana gündemini oluşturduğunu söylemeye pek olanak vermemektedir.

Bu çalışmada; bir veya birkaç konu ele alınıp, bu konuların mecliste ne sıklıkta gündeme geldiği incelenmediği için, soru önergelerini kapsam dışı bırakmanın, çalışma açısından daha sağlıklı olacağı düşünülmüştür. Çalışma; gündem belirleme modelinin temel tezine uygun olarak, ne söylendiği ile değil, ne hakkında söylendiği üzerinde durmuş ve gündemde öne çıkan konular ve bu konulara ne kadar değinildiğine dair sayısal veriler çalışma içerisinde yer almıştır. Çalışma; bu anlamda her iki gündemdeki konular ve konuların önemlilik dereceleri ile sınırlandırılmıştır.

Çalışmada; ayrıca kamu gündemi; araştırma kapsamına dahil edilmemiştir. Kamu gündeminin araştırma dışında tutulması, bazı açılardan zorunlu hale gelmektedir. Yüksel (2000:34) geçmişe dönük kamu gündemi araştırması yapılmasının zorluklarını, bu durumun olanaksızlığına ve ülkemizde uluslararası

(17)

anlamdaki gibi, uzun yıllardır devam eden kamu gündemi araştırma geleneğinin bulunmamasına bağlamakta ve mevcut kamuoyu araştırmalarının herbirinin pek çok boyutu ile birbirinden farklı olmasının da önemli bir etken olduğunu belirtmektedir.

Çalışma; gündem belirleme araştırma geleneğine uygun olarak, “gündemler arası karşılaştırma” ya da diğer ismiyle “karşılaştırmalı hiyerarşi çalışması” yaklaşımıyla değerlendirilmiştir. Hiyerarşi yaklaşımı; zamanın herhangi bir kesitinde ele alınan gündemler arasında en fazla önem verilen konuların öncelik sırasını ifade etmektedir. Bu çalışmada da; basın gündeminde öne çıkan konular, gazetelerin birinci sayfalarının incelenerek, değerlendirilmesi sonucunda ortaya konulmuş, aynı şekilde siyasal gündemde öne çıkan konular, TBMM Tutanak Dergisi’nin taranarak, en fazla konuşulan konuların bir sıralamasının oluşturulması ile elde edilmiştir.

Tek bir konunun ele alındığı derinlemesine (uzun dönemli) araştırmalar, bir sorunun, medya gündemine nasıl ve niçin girdiğini tespit etmek için, tek bir sorun ya da en azından belirli bir zamandaki tek bir sorun üzerinde odaklanmaktadır (Rogers ve diğerleri 1997:231-233). Böylece; ele alınan konu hakkında derinlemesine bilgilere ulaşılabilmektedir. Bu çalışma, tek bir konuya odaklanmadığından dolayı, karşılaştırmalı hiyerarşi çalışma geleneği, çalışma açısından uygun olan yöntemdir.

Çalışmada; basında ve siyasal gündemde öne çıkan konuları belirlemek için nicel içerik çözümlemesi yapılmış ve içerik çözümlemesinde en fazla başvurulan tekniklerden biri olan konu çözümlemesi dikkate alınmıştır. Kategoriler, analize tabi tutulan malzemeler doğrultusunda hazırlanmış, her iki gündemde ele alınan konuların alt kategorilerinin de oluşturulmasıyla, daha ayrıntılı bir analize gidilmiştir. Çalışmada kullanılan ölçeğe uygun olarak betimleyici analiz yapılmış ve verilerle ilgili frekans tabloları ve çapraz tablolar oluşturulmuştur. Veriler SPSS 11.0 programında değerlendirilmiştir.

Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; gündem belirleme alanındaki temel paradigmalar değerlendirilerek, gündem belirleme modelinin, genel özellikleri ortaya konulmakta ve gündem belirlemede öne çıkan temel kavramlara ve modelde ortaya atılan temel varsayımlara yer verilmektedir.

(18)

İkinci bölümde; gündem belirleme süreci incelenmektedir. Medya gündeminin genel bir tanımlaması yapılarak, medyanın gündem belirlemesi üzerine ortaya atılan varsayımlar ve medya gündemini etkileyen unsurlar araştırılmaktadır. Sürecin bir diğer parçasını oluşturan, kamu gündemi tanımlanmakta ve medya ve kamu gündemi arasındaki ilişkilerin tespit edilmesine yönelik çalışmalar incelenerek, kamu gündemini etkileyen unsurlar ortaya konulmaktadır. Bu bölümde ayrıca, siyasal gündem tanımlanarak, siyasal gündemi açıklamaya çalışan modeller ve siyasal gündemi etkileyen unsurlar ele alınmaktadır.

Üçüncü bölümde; çalışmanın metodolojisi sunularak, gerek basın ve siyasal gündeme yönelik veriler, gerekse ele alınan gazetelerin gündemleri arasındaki ilişkiler, hem genel olarak, hem de aylar itibariyle değerlendirilmekte ve iki gündem arasında öne çıkan konular arasındaki benzerlik ve farklılıklar ortaya konulmaya ve hangi tür konularda gündemler arasında bir paralellik gözlendiği tespit edilmeye çalışılmaktadır.

(19)

BİRİNCİ BÖLÜM

GÜNDEM BELİRLEME MODELİ

I. MEDYA ETKİ ARAŞTIRMALARI

Medya etkilerini tanımlamak ve açıklamak, iletişim araştırmalarının üzerinde en fazla durduğu konulardan biridir (Renckstorf 1996:18; Rubin 1986:281). Kitle iletişim alanındaki toplumsal araştırmalarda üzerinde bu denli durulmasına rağmen, belki de en az açıklığın sağlandığı konunun, farklı araçların etkisi noktasındaki tartışmalar olduğu da gözden kaçmamaktadır (McQuail 1983:45). Fejes (1993:237) özellikle geleneksel anadamar iletişim araştırmasının başlıca odağının, medya etkileri olduğunu vurgulamakta ve anadamar ve eleştirel bakış açılarında etki konusunun farklı açılardan ele alındığını belirtmektedir. Medya etkileri yaklaşımı temelde, izlerkitle üzerine odaklanmakta, kitle iletişim araçlarının etkileme gücü, izlerkitlede gözlenen değişiklikler ve bununla bağlantılı olarak, izlerkitlede değişikliklere karşı oluşan direnç yönünde ele alınmakta, etkilemenin kaynağı veya etkinin; kitle iletişim aracının içerik türünün belli bir özelliğine veya tekil bir mesaja dayandırıldığı gözlenmektedir (McLeod ve diğerleri 2003:124-125). Eleştirel araştırmada; etki konusu ideoloji ve hegemonya kavramları altında ele alınmakta ve medyanın izlerkitle üzerindeki etkisi, hegemonik bir düzenin yaratılması ve sürdürülmesi bağlamında değerlendirilmektedir (Fejes 1993:240).

Kitle iletişim alanında yapılan çalışmalarda, ilginin bu denli yoğunlaştığı etki konusunun, çeşitli açılardan incelenmeye çalışıldığı görülmektedir. Renckstorf ve McQuail (1996:9) iletişim araştırmalarında etki konusunun; medya, izleyici ve kültür merkezli bakış açılarıyla değerlendirilebileceğinin üzerinde durmuşlardır.

(20)

Medya merkezli modelde dikkati çeken nokta; kitle iletişim araçlarının baskın bir konumda olmasıdır. Lasswell’in etki analizi, bu modele en iyi örnek olarak gösterilmektedir (Renckstorf 1996:19). Laswell’in bir iletişim eylemini tanımlarken, “kim, ne diyor, hangi kanalla, kime, ne gibi etkilerle” yaklaşımının; (Greenberg ve Salwen 1996:69) toplumsal davranışı pekiştirmek ya da değiştirmek gibi bir fonksiyonu üstlenen, güçlü medya kurumlarına maruz kalan, anonim, yalıtılmış bireylerin oluşturduğu bir toplum kavramını ima ettiğinin (Hardt 1995:11) ve medya kullanıcılarını, kitle iletişim araçlarından gönderilen mesajlara karşı savunmasız bir konuma koyan etki-tepki modeline dayandığının (Kepplinger 2003b:47; Mattelart ve Mattelart 1998:29) altı çizilmektedir.

İzleyici merkezli model; aktif izleyiciyi, çözümlemesinin merkezine almakta, izleyiciler edilgen konumdan çıkarılmaktadır. Bu yaklaşım; Katz’ın “medyanın insanlara ne yaptığı yerine, insanların medya ile ne yaptığı” sorusu üzerine odaklanmaktadır. Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, bu modelin tezine uygun bir yapı sergilemektedir (Renckstorf 1996:19-23; Lull 2001:127).

Kültür merkezli modelde; kitle iletişim araçları; kültür endüstrisinin kurumları olarak görülmektedir. Kitle iletişim araçları ve siyasal kültür arasındaki ilişki, kitle iletişim araçları ve ideoloji gibi konular bu kapsamda değerlendirilmektedir (Renckstorf 1996:19-23).

Etki konusu dönemsel olarak ise; üç kategori altında incelenmektedir (Windahl ve diğerleri 1992:191; McQuail 1981:263-264). McQuail (1981:263-264) birinci dönemin; yüzyılın başından 1930’ların sonlarını, ikinci dönemin; 1940-1960 yıllarını, üçüncü dönemin ise; 1960 sonrasını kapsadığını ve hala devam ettiğini belirtmektedir.

Belirtilen ilk dönemde, kitle iletişim araçlarının çok güçlü etkilere sahip olduğu varsayılmıştır. Bu bakış açısı, iki dünya savaşı arasındaki dönemde baskın olmuştur (Windahl ve diğerleri 1992:191). 1930 başlarında gerçekleştirilen Payne Fund araştırmaları, ilk dönemde oldukça dikkat çekmiştir. Bu araştırmalar özellikle sinemanın bireyler üzerindeki etkilerine odaklanmıştır (Tudor 1998:182). Kitle iletişim araçlarının bireylerin, düşünce, inanç ve davranışlarını şekillendirdiği

(21)

düşünülmüştür. Film ve radyo gibi araçların toplumsal yaşama girmesi, propagandanın gücü, bu araçların farklı amaçlarla kullanımı, özellikle reklamcıların ve propagandacıların, Birinci Dünya Savaşı boyunca güçlü etkiler düşüncesini paylaşmalarına neden olmuştur (McQuail 1994:264; Brown 1983:27-28; Türkoğlu 2004:102).

Windahl ve arkadaşları (1992:191) bu dönemi tanımlamada, hipodermik iğne modelinin iyi bir örnek olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu model; kitle iletişimine maruz kalan tüm insanların, kitle iletişim araçlarından etkilendiğini öngörmekte ve (Severin ve Tankard 1994:433) medya içeriği; izleyicinin damarlarına enjekte edilen ilaç gibi düşünülmekte, izleyicinin önceden tahmin edilen bir şekilde tepki göstereceği varsayılmaktadır (McQuail ve Windahl 1993:60). Hipodermik iğne modelinde; gönderici-mesaj ve alıcı kavramlarının basit bir nedensellik zinciri içinde birbirinden soyutlandığı dikkat çekmektedir (Slack ve Allor 1997:267).

1940-1960 yıllarını kapsayan ikinci dönemde ise; kitle iletişim araçlarının etkilerinin sanıldığı kadar güçlü olmadığı, sınırlı etkilere sahip olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Sınırlı etkiler yaklaşımında; kitle iletişim araçlarının etkisinin, var olan toplumsal ve ekonomik düzeni pekiştirdiği ya da güçlendirdiği, ancak toplumu tek başına değiştirici bir işleve sahip olmadığı tezi savunulmuştur (Aziz 1982:53). 1940-1960 yılları arasında deneysel laboratuar ve toplumsal alan araştırması tekniklerini kullanan bazı görgül araştırmalarda, insanların etkiye açık olma, anlama ve hatırlatma işlemlerini, önceki yönelimlerine göre gerçekleştirdiklerine dair veriler elde edilmiştir. Seçici izleyici davranışına ilişkin görgül uygulamalar, bu dönemde dikkat çekmektedir (Curran ve diğerleri 1991:230).

Bu döneme; iki önemli araştırmanın damgasını vurduğu belirtilmektedir. Bu araştırmalardan biri, 1940’da Ohio Erie, diğeri ise 1948’de New York Elmira’da gerçekleştirilmiştir. 1940 başkanlık seçimlerini ele alan The People Choice; Lazarsfeld, Berelson ve Gaudet tarafından 1944 yılında, Voting isimli çalışma ise; Berelson, Lazarsfeld ve McPhee tarafından 1954 yılında yayınlanmıştır. Lazarsfeld ve Katz’ın; Personel Influence isimli çalışması ise, 1955 yılında yayınlanmıştır. O

(22)

dönemde, kitle iletişim araçlarının bireylerin fikir ve davranışlarını değiştirmede güçlü etkileri olduğu düşünülmüştür. Ancak Lazarsfeld, Berelson ve Gaudet’in çalışmalarıyla, oy verme kararını etkilemede, kitle iletişim araçlarından daha çok, arkadaş, aile ve komşu gibi diğer etmenlerin önem taşıdığı ortaya konulmuş ve araştırma sonunda iki aşamalı akış kuramı geliştirilmiştir (Schramm 1997:59-60).

Araştırmacılar; kitle iletişim araçlarının iletilerinin, öncelikle düşünce liderlerine ulaştığını, daha sonra da bu düşünce liderlerinin, çeşitli iletileri, kendilerinin etkili olduklarını düşündükleri, arkadaşlarına ya da takipçilerine ulaştırdıklarını ileri sürmüşlerdir (Severin ve Tankard 1994:340). İki aşamalı akış modeli; Katz ve Lazarsfeld tarafından yeniden değerlendirilmiş ve daha net şekilde tanımlanabilmiştir (McQuail ve Windahl 1993:72). Katz; (1994:245-246) kanaat önderleri ve onların etkisinde kalanların, aynı grubun üyeleri olduklarını, kanaat önderleri medyaya daha açık olsa bile, kanaat oluştururken, kitle iletişim araçlarından çok, kişilerarası ilişkilerin etkisinde kaldıklarını, kişilerarası ilişkilerin özellikle, sosyal baskı ve sosyal destek olmak üzere karar verme sürecinde, değişik açılardan rol oynadığını belirtmiştir.

Bu dönemin bir diğer önemli çalışması, Hovland ve arkadaşlarına aittir. Araştırmacılar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan askerleri üzerinde propagandanın etkilerini ölçmeye çalışmışlardır. Bu etkiyi ölçebilmek için de, Amerikan askerlerinin eğitimi için kullanılan filmleri incelemişler ve bu filmlerin tutumların değişmesinde hiçbir etkisinin olmadığını tespit etmişlerdir. Hovland ve arkadaşlarının, 1949 tarihli Experiments on Mass Communication isimli çalışmaları, tutum değişimi konusunda, araştırmacıların ilgisini çeken bir çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır (Severin ve Tankard 1994:257-262).

Bu döneme damgasını vuran bir diğer isim ise; Klapper’dir. Klapper (1995:136-137) etkinin oluşmasında tek ve yeterli unsur olarak kitle iletişimini görmenin doğru olmayacağını vurgulamakta, kitle iletişiminin; aracılık yapan etkenler arasında, bu etkenler ve etkiler aracılığıyla işlediğini belirtmektedir. Klapper’in bahsetmiş olduğu aracı etkenler; seçici süreçler (seçici algı, seçici maruz kalma ve seçici alıkoyma), grup süreçleri, grup normları ve kamuoyu önderleri olarak karşımıza çıkmaktadır (Severin ve Tankard 1994:435). McQuail (1981:264)

(23)

Klapper’in “kitle iletişiminin genellikle gerekli ve yeterli izleyici etkilerine yol açmadığı, bunun yerine aracı faktörlerin bir parçası olarak görev yaptığı” tezinin, ikinci dönemin bir özeti olduğunu belirtmektedir.

1960 sonrasında ise; kitle iletişim araştırmalarında, yeni bir döneme girildiği görülmektedir. 1960’ların sonlarından itibaren, kitle iletişim araçlarının dolaylı ve uzun vadeli etkileri üzerine yoğunlaşılmış ve tekrar bu araçların güçlü etkilere sahip olduğu savunulmuştur.

Uzun vadeli etkiler yaklaşımında, bir etki paradigmasından söz edilmekle birlikte, bu paradigma karşısına eleştirel paradigmanın çıkarıldığını burada belirtmek gerekir (Kejanlıoğlu 2000:33).

Üçüncü dönemde; kitle iletişim araçlarının birer kurum olarak düşünülmeye başlandığı, kitle iletişim araçlarının siyasal ve toplumsal sistemler doğrultusunda biçimlendiği ve siyasal ve toplumsal uygulamalardan bağımsız olmayıp, onları da etkilediği görüşü yaygınlık kazanmıştır (Yumlu 1994:49-50). McQuail (1983:50) halen sürmekte olduğunu ifade ettiği bu dönemde, kitle iletişim araçlarının etkileri konusunun tekrar önem taşıdığını ve özellikle televizyon ve gazetelerin etkilerinin değişen yaklaşımlar çerçevesinde, yeniden ele alındığını belirtmektedir.

Güçlü etkiler döneminde; dikkati çeken bir nokta da, kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki etkilerine farklı açılardan bakan bir takım modellerin geliştirilmiş olmasıdır. Bu modellerin en önemlileri; gündem belirleme, suskunluk sarmalı, bilgi açığı ve medya bağımlılığı modelleridir.

Fejes (1993:244) belirtilen modellerin, “toplumsal rollerin resmi olmayan yoldan öğrenilmesi, kitle iletişim araçlarının üstü kapalı olarak ideoloji taşıması, kanaat ikliminin oluşumu, toplum içinde farklılaşan bilgi ve kültürü konu edinmesi, gerek kurumlarda gerekse toplumda görülen değişimleri ele almalarından dolayı” diğer davranışsal modellerden ayrıldığını belirtmektedir.

Belirtilen modellerden gündem belirleme; medyanın dikkat çektiği sorunların/konuların, izleyiciler tarafından da önemli görüldüğü ve medyanın, kamu gündemini belirlediği tezine dayanmaktadır. Gündem belirleme araştırmaları; medya,

(24)

kamu ve siyasal gündem arasındaki ilişkiye odaklanmakta ve bu gündemlerin birbirlerini ne şekilde etkilediğini araştırmaya çalışmaktadır.

Elizabeth Noelle-Neumann tarafından geliştirilen suskunluk sarmalı modeli ise; toplumda çoğunluğun kabul etmiş olduğu tutumları, kanaatleri, inançları temel almakta ve toplumu oluşturan bireylerin bu doğrultuda hareket etmedikleri taktirde, toplumun o bireyleri dışlayacağı ve bu dışlanma korkusuyla birlikte, kamu önündeki davranışların, fikirlerin açıkça ifade edilmesinin ya da gizlenmesinin etkileneceği ve sonuçta kamuoyunun oluşumundan sorumlu olacağı varsayımına dayanmaktadır. (Noelle-Neumann 1992:79). Noelle-Neumann (1998:268-269) kamuoyu süreçlerini harekete geçiren başlıca unsurun, dışlanma korkusu olduğunu özellikle belirtmektedir. Yazara göre; kamuoyu sürecinin en önemli unsuru olan susma; dışlanmaktan kaçınma üzerine temellenmektedir.

Bilgi açığı modeli ise; ilk kez Tichenor, Donohue ve Olien tarafından 1970 yılında bir makalede ortaya atılmıştır (Gazino ve Gazino 1996:127). Bilgi açığı hipotezi; “kitle iletişim araçları tarafından sosyal sistem içerisinde, bilgi miktarı artıkça, yüksek sosyo-ekonomik statüye sahip olanların, düşük statüdeki insanlara nazaran verilen bilgiyi daha hızlı bir şekilde alma eğilimi gösterdikleri, sonuçta iki toplum kesimi arasında bilgi açığının azalma değil, artma eğilimi gösterdiği” varsayımına dayanmaktadır (Tichenor ve diğerleri 1981:286). Bu hipotez, ilk ortaya atıldığından bugüne kadar pek çok açıdan değerlendirilmiştir. Yapılan araştırmalarda, yüksek ve düşük ekonomik statü değişkenlerinin, ilgi ya da güdülenmenin, tutum ve davranışların, bilginin ulaşılabilir olmasının vb. etkenlerin de bilgi açığı oluşturup oluşturmadığı araştırılmıştır (Severin ve Tankard 1994:428-429).

Bağımlılık modeli, Ball-Rokeach ve DeFleur’un 1976 yılında yayınladıkları “Kitle İletişimi Etkilerinin Bağımlılık Modeli” isimli makalede karşımıza çıkmaktadır. Modelde; modern toplumda izleyicilerin, toplumlarında olup bitenler hakkında bilgi edinip, bu doğrultuda yön tayin etmeleri için, kitle iletişim araçları gibi bilgi kaynaklarına bağlı hale geldikleri, toplumda değişme, çatışma veya istikrarsızlığın, bağımlı hale gelmede, en önemli etmenler olduğu belirtilmekte ve izleyici, medya sistemi ve toplumsal sistemin ilişkisi üzerinde durulmaktadır

(25)

(McQuail ve Windahl 1993:95-96). Modelde, medya sistemi; modern toplumun değişme, gelişme ve varlığını sürdürmesinde gerekli olarak görülmekte ve medya sistemi, enformasyon sistemi olarak düşünülmektedir (Ball-Rokeach 1998:16).

Ortaya koymaya çalışıldığı gibi, kitle iletişim araçlarının etkisi, iletişim çalışmalarının ana konularından birini oluşturmaktadır. Çalışma açısından önemli olan nokta; gündem belirleme modelinin, tüm bu yönelimler içerisinde, hangi sebeplerle ortaya atıldığını, gündem belirleme düşüncesinin nasıl ortaya çıktığını belirlemektir.

II. GÜNDEM BELİRLEME DÜŞÜNCESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI

1930’lardan 1970’lerin başlarına kadar, kitle iletişim araştırmalarının baskın yönü; medyanın, izleyicilerin tutumları ve davranışları üzerindeki doğrudan etkilerini araştırmak olmuştur. Araştırmacılar, medyanın güçlü etkilerini tespit etmeye çalışırken, ampirik bulgular; sınırlı etkiler modelini ortaya atmıştır. Bu durum, medya etkileri paradigmasında bir ümitsizliğe ve yeni bir paradigma arayışına neden olmuştur. Gündem belirleme; sınırlı etkilerle ilgili bulgulara bir alternatif getirmiş ve kitle iletişim araştırmacılarını, bu konuyu incelemeye yöneltmiştir (Rogers ve diğerleri 1997:225-226).

Bu paradigma değişikliğinde, 1970’li yıllarda, kitle iletişim araştırmaları alanında, özellikle siyasal iletişim alanında, belirgin bir paradigma değişikliği göze çarpmaktadır. İkna edici paradigmadan, gazetecilik paradigmasına geçiş olarak adlandırılan bu yaklaşımda, ikna edici paradigma; iletişim uygulamalarını; insanları harekete geçirme konusundaki etkinliği açısından değerlendirirken, gazetecilik paradigması; medyanın rolünü; kamu işlerinde bilgili tercihler yapmaları için insanlara gereken bilgiyi vermek olarak görmüş ve bilişsel seviyedeki etkiler üzerine yönelmiştir (Takeshita 1997:19).

McCombs ve Shaw, (1984:65) erken dönem kitle iletişim araştırmalarının, daha çok tutum ve davranış değişliği üzerine odaklandıklarını, ancak, etkilerin temelde, dört aşamada gerçekleştiğinin altını çizmektedirler.

(26)

insanların çevrelerinde olup biten olaylardan haberdar olması ve farkına varması şeklinde ortaya çıkmaktadır. İkinci aşama; bilgi edinme aşamasıdır. Bu aşamada, çevresinde olan olayların farkına varan, medya aracılığıyla öğrenme sürecine giren birey, bilgi edinmeye başlamaktadır. Üçüncü aşama; tutum değişikliği, son aşama ise; davranış değişikliği olarak karşımıza çıkmaktadır (McCombs ve Shaw 1984:65; İrvan 2001:69). İrvan (2001:69) sınırlı etkiler döneminde yapılan araştırmaların, etki hiyerarşisinin farkındalık yaratma ve bilgi edinme aşamasını atlayarak, doğrudan tutum ve davranış değişikliği üzerine yoğunlaştıklarını, bu sebepten dolayı, medyanın etkilerinin zayıf olduğu görüşüne ulaşıldığını, oysa medyanın kısa dönemli etkilerinin ilk iki aşamada aranması gerektiğinin altını çizmektedir.

Gündem belirleme; “kitle iletişim araçlarının, izleyicilerin gerçekliğe ilişkin tutumunu nasıl etkilediği” şeklindeki klasik soruyu, “kitle iletişim araçlarının, izleyicilerin gerçeklik hakkındaki düşüncelerini nasıl etkilediği” yönünde ele alarak (Kepplinger 2003a:26-27), tutum seviyesindeki etkiler yerine bilişsel seviyedeki etkilere yönelmiştir. Gündem belirleme temelde, kitle iletişim araçlarının etkilerinin güçlü olduğu yolundaki deneye dayalı araştırmalara karşı duyulan şüphelerden kurulmuş ve tutum değiştirme veya doğrudan fikir değiştirme yerine, öğrenme konusuyla ilgilenmiştir (McQuail ve Windahl 1993:91).

Gündem belirleme; bu alandaki çalışmalarda, bir tür sosyal öğrenme olarak değerlendirilmektedir. Bireyler, konuların görece önemini, bir toplumda o sorunların kitle iletişim araçlarında aldığı yer miktarı vasıtasıyla öğrenmektedir. Böylece, bir sorun ne kadar çok haber yapılırsa, bireylerin o konu ile o kadar çok ilgileneceklerini varsaymaktadır. Başka bir ifadeyle bireyler, konuların haber yapılma oranı yoluyla ne kadar ilgili olmaları gerektiğini öğrenmektedir (Wanta 1997:2). Severin ve Tankard (1994:369) gündem belirlemenin, kişilerin konulara verdikleri önemi ve bu öneme nasıl ulaştıklarını araştırması nedeniyle, bilişsel psikolojiye benzediğini belirtmektedirler. Wanta (1997:3) ise; gündem belirlemenin aktif bir kognitif süreç olmaktan çok, tesadüfi bir öğrenme süreci olduğunun altını çizmektedir. Gündem belirleme pek çok çalışmada, zaman içinde uzanan bir öğrenme süreci olarak ele alınmaktadır (Erdoğan ve Alemdar 2002:212).

(27)

pek çok yaklaşımla da (bant vagon, sessizlik sarmalı, sosyal hareketler, propaganda analizi, haber olaylarının yayılması, eğlence, eğitim, medya savunuculuğu, Hollywood lobi stratejileri, medya eşikbekçiliği ve medya sistem bağımlılığı) ilgili olduğu kabul edilmektedir (Dearing ve Rogers 1996:15-16). Gündem belirleme yaklaşımının; özellikle iletişimcilerin her türlü haberi, mesajı, içeriği seçme, süzme ve değiştirmede sahip oldukları etkinliğe işaret eden, eşik bekçiliği anlayışının bir uzantısı olduğu (Uğur 1987:313) vurgulanmaktadır.

III. GÜNDEM BELİRLEME ALANINDAKİ TEMEL PARADİGMALAR

Dearing ve Rogers’a (1996:8) göre; Thomas Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı isimli çalışması, gündem belirleme araştırmalarının arka planını anlamada önemli bir çerçeve sunmaktadır. Kuhn (2000:53) bilimsel çalışmalarda paradigmaların önemini incelediği çalışmasında, paradigmayı; “bir bilim çevresine belli bir süre için bir model sağlayan, yani örnek sorular ve çözümler temin eden, evrensel olarak kabul edilmiş bilimsel başarılar” şeklinde tanımlamaktadır.

McCombs ve Shaw’ın 1972 tarihli çalışmaları, genel olarak kitle iletişim araştırmacıları ve daha az bir oranda siyaset bilimciler, sosyologlar ve diğer sosyal bilimciler tarafından benimsenen bir paradigmayı ortaya koymuştur. Gündem belirleme araştırmalarına hiyerarşi yaklaşımı olarak adlandırılan bu paradigma, kitle iletişim araçlarının etkileri konusunda yeni bir düşünme şekli sunmuştur. Gündem belirleme, medyanın sınırlı etkilerine ilişkin mevcut paradigmaya bir alternatif olarak çıkmış ve bu paradigma, kitle iletişim araştırmacılarını, medyanın yayınlarını; izleyicilerin tutum ve davranış değişiklikleri üzerindeki doğrudan medya etkilerini değil de, gündemdeki konunun önemini nasıl etkilediğini araştırmaya yöneltmiştir (Rogers ve diğerleri 1997:227).

(28)

Tablo 1: Gündem Belirleme Araştırmalarıyla İlgili Bilimsel Devrimin Aşamaları

Kuhn'un (1970) Bilimsel Paradigmanın Gelişimine Ait Aşamalar

Gündem Belirleme Araştırmalarıyla İlgili Paradigmanın Gelişimindeki Ana Olaylar

Paradigma Öncesi Walter Lippmann, (1922) Public

Opinion (Kamuoyu) ve Bernard Cohen

(1963) The Press and Foreign Policy (Basın ve Dış Politika)

Gündem belirleme araştırmalarıyla ilgili paradigma ortaya çıktı.

Maxwell McCombs ve Donald Shaw (1972), Chapel Hill araştırmasında paradigmayı oluşturdu, bunu

McCombs'un daha sonraki yıllardaki, daha ayrıntılı araştırmaları izledi. Normal Bilim: Paradigma etrafında

görülmeyen bir kolej oluştu.

Bu paradigmanın desteklendiği 1972-1995 yılları arasında, gündem belirleme ile ilgili yaklaşık 360 eser yayımlandı ve son yıllarda bu konunun kapsamı büyük ölçüde genişledi. Başlıca araştırma problemleri çözüldükçe,

anomaliler ortaya çıktıkça ve bilimsel çatışma meydana geldikçe,

araştırmacıların ilgisinde bir azalma başladı.

Gündem belirleme araştırmaları için bu aşama henüz gerçekleşmedi.

Paradigma konusundaki bilimsel ilgi, onun yerini alacak olan, daha yeni bir

paradigmaya kaydıkça meydana gelen tükenme.

Bu aşama henüz gerçekleşmedi.

Kaynak: Rogers ve diğerleri, 1997, s. 226

Tabloda da görüldüğü gibi, Lippmann’ın ve Cohen’in çalışmaları, paradigma öncesi aşamayı ifade etmektedir. Her ne kadar bu çalışmalar gündem belirleme araştırmalarının öncüleri kabul edilsede, bir paradigmanın ortaya çıkışında belirleyici olmamışlardır. McCombs ve Shaw’ın 1972 tarihli çalışmaları, gündem belirleme araştırmalarıyla ilgili paradigmayı ortaya çıkarmıştır. Rogers ve arkadaşlarının (1997:230-231) dikkat çektiği bir nokta da, gündem belirleme araştırmaları açısından, 1972 yılından itibaren yapılan çalışmaların, Kuhn’un ifadesiyle normal bilim aşamasında olduğudur. Bu aşamada, paradigmanın önermeleri, genellikle desteklenmektedir ve paradigmanın kapsamı, kademeli olarak genişletilmektedir.

(29)

Normal bilim aşamasında, devamlı olarak eleştiri ve teori üretilmektedir ve bu aşamada yapılan araştırma, paradigmayı kökten değiştirememektedir.

Kuhn (2000:173-174) paradigmaların, bilim adamları için kılavuz bir harita olarak değerlendirilebileceği gibi, bu haritanın yapımı için gereken yönlendirişi de üstlendiğini, bir bilim adamı bir paradigmayı oluştururken, kuram, yöntem ve ölçütün birbirinden ayrılmaz bir bütün halinde olduğunu ve paradigma değiştiği zaman, problemler ve çözümlerin geçerliliğini belirleyen kriterlerinde değiştiğini, böylece rakip paradigmalar arasında tartışmaların çıktığını belirtmektedir. Bu aşama, gündem belirleme araştırmalarında henüz gerçekleşmediği gibi Rogers ve arkadaşlarına göre (1997:231) son yıllarda yapılan gündem belirleme araştırmaları, yakında bir paradigma kaymasının sinyallerini de vermemekte ve bu araştırmalar, mevcut normal bilim aşamasında araştırma yapanlar ve ölçüm yapanlar tarafından yönlendirilmektedir.

IV. GÜNDEM BELİRLEME YAKLAŞIMININ GENEL ÇERÇEVESİ

Gündem belirleme düşüncesinin merkezinde, medya gündeminde öne çıkan konuların, kamu gündeminde öne çıkan konuları yansıttığı düşüncesi bulunmaktadır. Teorik olarak bu gündemler, iletişim içeriğinin her yönüyle oluşabilmektedir (McCombs ve diğerleri 2000:77-78). Gündem belirleme yaklaşımında, medyanın vurgu yaptığı konular ile izleyicilerin bu konulara ilgi göstermeleri arasında nedensel bir ilişki kurulmaktadır (Schmeling ve Wotring 1976:744).

Gündem belirleme çalışmalarında önemli olan nokta, medyanın konuların nisbi önemliliğine karar verip vermediğidir. Medyanın bir konuya verdiği sıklık derecesi, haberin uzunluğu, başlığın genişliği, konumu gibi unsurlar bir konunun ne kadar önemli olduğunun algılanmasına etki etmektedir (Martin 1989:52) ve bu bağlamda gündem belirleme araştırmaları temel olarak iki konu üzerine odaklanmakta ve iki varsayımla temellenmektedir. Birinci varsayım; basının gerçeği yansıtmadığı, daha çok gerçeği filtre edip, şekillendirdiği, ikinci varsayım ise; az sayıda konuya medyanın yoğunlaşmasının, bu konuları öteki konulardan daha önemli yada daha dikkat çekici konular olarak, halkın algılamasını yönlendirdiğidir (Weaver 1999:141).

(30)

Şekil 1: McCombs ve Shaw’ın Gündem Belirleme Modeli

Kaynak: McQuail ve Windahl, 1993 s.92

McCombs ve Bell (1996:105-106) gündem belirleme araştırmasının, 1972 yılındaki çalışmayla basit bir hipotezle başladığını bu hipotezin, medyanın bizim günümüzün en önemli sorunlarının neler olduğu konusundaki kişisel algılarımızı etkilediğini, bu basit başlangıçtan yola çıkarak, kamuoyu konusunda çok geniş bir portrenin çizildiğini belirtmektedirler. Orijinal çalışmada ve onu takip eden çalışmalarda, hem medya gündemi, hem de kamu gündeminde bir çok sorun/konu üzerine odaklanıldığı görülmektedir.

Gündem belirleme; aynı zamanda medyanın gerçeklik tanımlama işlevinin başka bir şekilde ifade edilmesidir (Takeshita 1997:20). Gündem belirleme yaklaşımı, olayların gerçek yaşamdaki durumları ile medya içeriklerindeki görünümü arasındaki ilişkinin sorgulanması durumunu da gündeme getirmiştir. Gökçe

Konular KİA’nın olaylara verdiği farklı önem

dereceleri Halkın konuları algılayabilmesi

X

1

X

2

X

3

X

4

X

5

X

6

X

1

X

2

X

3

X

4

X

5

X

6

X1 X2 X3 X4 X5 X6

(31)

(2002:207) medyanın gündemi tespit ederek, bireylerin evreni algılamalarını şekillendirdiğini ve yönlendirdiğini, sonuçta bireylerin toplumsal gerçek hakkındaki tasavvurlarının inşa edildiğinin altını çizmektedir. (Haberde gerçekliğin inşa edilmesinin ayrıntılı bir değerlendirmesi için Dursun’un (2004a) çalışmasına bakınız). Özellikle medya gündeminin şekillenmesinde eşikbekçileri, gerçekliğin biçimlendirilerek yeniden inşa edilme sürecinde önemli bir rol oynamaktadır (Tekinalp ve Uzun 2004:98).

Takeshita (1997:20) gündem belirleme yaklaşımının, medyanın gerçeklik tanımlama sorununu, kitle iletişimi konusundaki bilimsel araştırmalarda, merkezi bir ilgi odağı haline getirdiğini ve sorunu ampirik olarak test edilebilir bir hipotez şeklinde formüle edip, ölçüm için standart bir prosedür sunduğunu belirtmektedir.

V. GÜNDEM BELİRLEME DÜŞÜNCESİNİN ÖNCÜLERİ

Gündem belirleme yaklaşımının ilk sistematik çalışması, McCombs ve Shaw tarafından yapılmakla birlikte, daha önceki araştırmacıların da, gündem belirleme yaklaşımının ortaya attığı temel fikirlere benzer bazı düşünceleri ortaya koydukları gözlenmektedir.

Gündem belirleme yaklaşımı, Lippmann’ın, medyanın kafamızdaki resimlerin şekillenmesine nasıl katkıda bulunduğu ile ilgili fikrini tekrar canlandırmıştır (Takeshita 1997:19). Lippmann’ın 1922 tarihli “Kamuoyu” isimli çalışmasında, içinde bulunduğumuz çevre ile ilgili sahip olduğumuz bilgilerin büyük bölümünün, doğrudan deneyimlerle değil de, kitle iletişim araçları gibi dolaylı yollarla kazanıldığı ve bu bilgilerin bir görüntüden ya da anlam haritasından oluştuğuna yönelik değerlendirmelerinin, gündem belirleme yaklaşımının temellerini attığı belirtilmektedir (McCombs ve diğerleri 1997:703).

Gündem belirleme düşüncesinin şekillenmesinde etkili olan diğer önemli isimler ise; Nort Long, Kurt Lang ve Gladys Lang’dır.

Long’un (1958:260 Aktaran; Severin ve Tankard 1994:367) “Çevreyle İlişkilerde Yerel Halk” isimli makalesinde;

(32)

“Bir anlamda gazete, gündem sınırlarını oluşturmada birincil harekete geçiricidir. Gazete, insanların çoğunun ne hakkında konuşacağına, çoğunluğun gerçekleri ne olarak düşüneceğine ve pek çok insanın sorunlarla mücadele etmede hangi yolu kabul edeceğine karar vermede en büyük paya sahiptir” şeklindeki görüşleri, gündem belirleme düşüncesinin hemen hemen doğrudan bir ifadesi olarak kabul edilmektedir.

McCombs ve Shaw (1972:177) kitle iletişim araçlarının, gündem belirleme işlevi üzerine yoğunlaşmanın özellikle, Lang ve Lang’ın gözlemleriyle olduğunu belirtmektedirler.

“Kitle İletişim Araçları ve Oy Verme” isimli çalışmalarında (1959 tarihli) Lang ve Lang (1981:337) medyanın belirli konulara dikkat çektiğini, politik figürlerin, kamu imajlarını yarattıklarını, medyanın bireylerin ne hakkında düşünmeleri, hissetmeleri ve bilmeleri gerektiğini belirten nesneler sunduklarına vurguda bulunmuşlardır. Lang ve Lang (1991:227) daha sonraki çalışmalarında da, insanların önemli konuların ne olduğunu medyadan öğrendiklerini ve araştırmaların ana konusunun, insanların ne düşüneceğinden daha çok, ne hakkında düşüneceklerine doğru kaydığının altını çizmişlerdir.

Aslında bu düşünceyi açık bir şekilde ifade eden ve gündem belirleme yaklaşımının önemli bir parçası haline gelen “basın çoğu zaman insanlara ne düşüneceklerini söylemede başarılı olmayabilir ama okuyucularına ne hakkında düşünmeleri gerektiğini söylemede son derece başarılıdır. Dünya; sadece insanların kişisel ilgileriyle değil, okudukları gazetelerin yazarları, editörleri ve yayıncılarının kendileri için çizmiş olduğu haritaya da bağlı olarak, farklı insanlara, farklı gözükmektedir” ifadelerinin sahibi Bernard Cohen’de (1963:13) gündem belirleme çalışmaları içerisinde önemli bir yere sahiptir.

Gündem belirleme yaklaşımının ilk sistematik çalışması; daha öncede belirttiğimiz gibi 1972’de McCombs ve Shaw tarafından ortaya konulmuştur. Takeshita (1997:20) gündem belirleme yaklaşımının, McCombs ve Shaw’ın yeni ufuklar açan Chapel Hill çalışmasından bu yana, sürekli olarak geliştiğini belirtmektedir.

(33)

VI. GÜNDEM BELİRLEME YAKLAŞIMINDA TEMEL KAVRAMLAR

A. GÜNDEM

Gündem; zamanın belirli bir noktasında, önem sırasına göre dizilmiş olaylar ve konular listesi olarak tanımlanmaktadır. Gündemlerin, dinamik karşılıklı etkileşimlerin bir sonucu olarak ortaya çıktığı, farklı sorunların zamanla önem kazandıkça ve önemini kaybettikçe, gündemlerin bu akışkanlığın görüntülerini sundukları belirtilmektedir (Dearing ve Rogers 1996:2).

Gündem kelimesi siyasi literatürde; meclis, kongre gibi toplantılarda, görüşülecek konuları ifade etmektedir (Türkçe Sözlük 1988:585). En genel anlamda gündem kelimesi; eylem maddeleri listesi olarak belirli bir anlam ifade etmekte ve gönderme noktasının özelliği açısından önemli ölçüde değişebilmektedir (Jones 1977:40).

Gündem kelimesinin, gündem belirleme çalışmalarında ne anlamda kullanıldığına bakılacak olursa; gündem belirlemenin; en genel seviyede konuların önemininin, medyadan izleyicilere geçişi olarak değerlendirildiği ve bu çalışmalarda da gündem kelimesinin, medya içeriğinde ve insanların bilincinde nesnelere gösterilen ilgi olarak tanımlandığı görülmektedir (Takeshita 1997:20).

Gündem belirleme çalışmalarında üç tür gündemden bahsedilmektedir. Bu gündemler; medya gündemi, kamu gündemi ve siyasal gündemdir. Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde bu üç gündem ayrıntılı olarak incelenecektir.

B. OLAY VE SORUN/KONU

Olay; zaman ve yer ile sınırlı ayrı oluşumlar olarak değerlendirilmektedir. Sorun veya konu ise; haber içeriklerinde yer alan çeşitli olguların geniş kategorileri olarak tanımlanmaktadır (Shaw ve McCombs 1977:69; Aktaran Atabek ve Dağtaş 1998:361). Gökçe (2001:186) konu kavramının, bir olayın işlendiği çerçeve olarak tanımlanabileceğini, bu durumun da, bir olayın çeşitli konular altında işlenebileceği anlamına geldiğini belirtmektedir. Dearing ve Rogers (1996:2-3) sorunu; kitle

Şekil

Şekil 1: McCombs ve Shaw’ın Gündem Belirleme Modeli
Şekil 2:  Soroka’nın Konu Sınıflaması
Şekil 4: Gündem Belirleme Sürecinin Temel Unsurları
Şekil 5: McCombs’un Araştırma Tipolojisi
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Cuma hutbelerinde aylara göre genel kategorilerin yoğunlukları şu şekildedir: 2012 yılı hutbelerinde; Nisan ayında savaş ve terör, hukuk ve adalet, şiddet suç ve

Mayalama sonucu elde edilen sıvı (ta ze b ira ), berraklaşm ası için bir süre dinlenmeğe b ırakılır ve bira olgunlaşır.. Bu sırada birada kalan son proteinli

Kudüs Yunus Emre Türk Kültür Merkezi'nde yapılan törene, Türkiye'nin Filistin nezdindeki Kudüs Başkonsolosluğu Geçici Maslahatgüzarı Aykut Renda, Kudüs Yunus

Asıl amacı işbirliğini güçlendirmek ve her alanda bilimsel güçbirliği sağlamak olan Mutabakat Antlaşması İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof.. Galip Akhan ile

Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, İzmir Demokrasi Üniversitesi, İzmir Bakırçay Üniversitesi,

Basın bültenleri, kurum için kurumun algılanış tarzı ile ilgili bir yapıtaşı haline gelir ve kurum kültürünü de medya ile ilişkiler boyutuyla yansıtır.».. Kaynak:

Gripte risk grubunda yer alan ve mutlaka aşı yapılması gerekenler, 65 yaş ve üzeri kişiler, hamileler, bakımevi ve huzurevinde kalanlar, kronik böbrek yetmezliği olanlar,

Hazırlanan TiOPc bileĢiğinin iyodometan ile reaksiyonu ile suda çözünür kuarterner türevi (4) elde edilmiĢ, en son olarak titanyum ftalosiyaninin aksiyel