• Sonuç bulunamadı

Okul öncesi ögrencilerine renk kavramının kazandırılmasında bilgisayar destekli ve geleneksel ögretim yöntemlerinin karşılaştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Okul öncesi ögrencilerine renk kavramının kazandırılmasında bilgisayar destekli ve geleneksel ögretim yöntemlerinin karşılaştırılması"

Copied!
170
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İLKÖĞRETİM ANABİLİM DALI

OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

OKUL ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİNE RENK KAVRAMININ KAZANDIRILMASINDA BİLGİSAYAR DESTEKLİ VE GELENEKSEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİNİN

KARŞILAŞTIRILMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TEZ DANIŞMANI

Yrd. Doç. Dr. ABDÜLKADİR KABADAYI

HAZIRLAYAN NİHAL DEMİR

KONYA-2007

(2)
(3)

ÖZET

Bu araştırmanın amacını, okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarına ana ve ara renk kavramlarını kazandırmada bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemlerinin etkililiğini karşılaştırmak oluşturmaktadır. Bu amaçla Selçuklu İlçesi, anaokullarına devam eden 3-4 yaş çocuklarına bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemleriyle renk kavramı eğitimi verilerek hangi yöntemin daha etkili olduğu araştırılmıştır.

Araştırmaya iki anaokulundan toplam 80 çocuk katılmıştır. Çocukların 40’ı 3 yaş 40’ı 4 yaş grubudur. 3 yaş grubunu 20 kız 20 erkek, 4 yaş grubunu 20 kız 20 erkek çocuk oluşturmaktadır.

Araştırma, deneysel olarak planlanmıştır. Buna göre çocuklar bir deney ve bir kontrol grubu olarak ikiye ayrılmıştır. Deney grubuna, bilgisayar destekli öğretim, kontrol grubuna da geleneksel öğretim yöntemi ile ana ve ara renk kavramı eğitimi verilmiştir. Eğitimden sonra “Renk Değerlendirme Çizelgesi” uygulanmıştır. Renk değerlendirme çizelgesi; çocukların kırmızı, mavi, sarı, yeşil, turuncu, mor, pembe, kahverengi, siyah, beyaz renkler hakkındaki bilgilerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Resim 1 kırmızı rengi, resim 2 mavi rengi, resim 3 sarı rengi, resim 4 yeşil rengi, resim 5 turuncu rengi, resim 6 mor rengi, resim 7 kahverengi rengi, resim 8 pembe, resim 9 beyaz rengi, resim 10 siyah rengi ifade etmektedir. Her bir renk için 4 çalışma sayfası hazırlanmıştır. 1. çalışma sayfasında çocuğun gösterilen rengin ismini bilip bilmediğini ve verilen resmi istenilen renkte boyayıp boyayamadığını ortaya koyması amaçlanmıştır. 2. çalışma sayfasında çocukların aynı rengi eşleştirme yapıp yapamadığını belirlemek amaçlanmıştır. 3. çalışma sayfasında çocuğun verilen nesneler arsından istenilen renkte olanı bulması amaçlanmıştır. 4. çalışma sayfasında ise verilen karmaşık bir resim içinden çocuğun istenilen rengi bulup bulamadığını belirlemek amaçlanmıştır. Çalışma sayfalarında çocuğun bulması gereken her bir renk a, b, c, d, e,f, g, h, ı, i, j, k şeklinde belirlenmiştir. Çocuk, başarılı ise belirlenen 10 ya da 5 puan başarısız ise 0 puan almıştır. Her bir resim 100 puan üzerinden değerlendirilmiştir.

Verilerin analizinde Bağımsız T Testi yapılmıştır. Uygulanan eğitim yöntemleri arasındaki fark tespit edilmiştir. Farkın önem kontrolünde 0,05’lik önem düzeyi benimsenmiştir. Renk değerlendirme çizelgesinin tüm sayfalarını kapsayan toplam puanlar

(4)

istatiksel olarak değerlendirildiğinde; bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemlerinin kullanıldığı grupların ana ve ara renkleri kavrama düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık olduğu bulunmuştur (p<0,05). Bilgisayar destekli öğretim alan grup, geleneksel öğretim yöntemi ile eğitim alan gruba göre ana ve ara renk kavramını kazanmada daha başarılı olduğu bulunmuştur.

(5)

ABSTRACT

The object of this research constitutes to compare effect of education with computer and traditional education system to 3-4 years old children who go on pre-school training institution to be gained basic and unbasic colors. For this aim, giving color concept with computer education and traditional education research it is investigated which method is more effective for 3-4 years old children who attend nursery school in Selçuklu.

80 children joined to research from two nursery schools. 40 of these children are 3, the others are 4 years old group. In 3 years old group, 20 of these are grils, 20 of these are boys. In 4 years old group contains 20 grils and 20 boys.

The research is planned experimental. In this Project, children divided into two groups. Half of them are in experimental group with computer; to control group with traditional education method. After the education, color evaluation scale is put into practise. The color evaluation scale is used for children to know their knowledge about red, yellow, bkue, gren, orange, purple, pink, brown, black and white. Picture 1 expresses red, picture 2 yellow, picture 3 blue, picture 4 green, picture 5 orange, picture 6 purple, picture 7 pink, picture 8 brown, picture 9 black and picture 10 white. Four studying paper is prepared for each one of these colors.

In first studying paper, it is aimed to shed a light that if these children can know colors and they can dye the picture given.

In second studying paper, it is aimed, if these children can match same colors. In third studying paper, it is aimed, if these children can find the color of the picture wanted among the objects. In fourth studying paper, it is aimed if these children can find the color wanted in a complicated Picture given. In these studying papers, each one of the colors which the children are required to find they are determined like a, b, c, d, e, f, g, h, ı, j, k. If these children are successful, get 5 or 10 point, ıf they are unsuccessful, they get 0 point. Each one of these pictures is evaluated from 100 points.

In analyzing data, independent t test is used. Significant differences are found betwen the methods. When the total point is statistically evalueted, significant diffirences are found

(6)

betwen the comprehension level of the color of the two groups who got computer and traditional method of teaching to learn basic and unbasic color (p<0,05). Therefore, the group who got computer education method of teaching are found to be more successful than the group who get the traditional method of teaching in learning the color.

(7)

İÇİNDEKİLER ÖZET……… I ABSTRACT………. III İÇİNDEKİLER………. V TABLOLAR LİSTESİ………. IX ÖNSÖZ………. X GİRİŞ……….. 1

1. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ………... 2

1.1. Problem Cümlesi………... 3

1.1.1.Alt Problemler... 3

1.2. Hipotezler………. 4

1.3. Araştırmanın Sayıltıları………... 4

1.4. Araştırmanın Sınırlılıkları……… 4

1.5. Temel Kavramlara İlişkin Tanımlar……… 5

1.6. Araştırmanın Gerekçesi ……….. 7 2. 1. RENK……….. 8 2.1.1. Renk Tanımlamaları………. 8 2.1.2. Renk Karışımları……….. 9 2.1.2.1. Ana Renkler………. 9 2.1.2.2. Ara Renkler………... 10

2.2. TARİH İÇİNDE RENKLERLE İLGİLİ GÖRÜŞLER……… 11

2.2.1. Göz ve Görme Olgusuna İlişkin Teoriler... 11

2.2.2. Işık ve Renk Görmeye İlişkin Teoriler……… 12

2.2.3. Rengin Işık ve Maddesel (Pigment) Karışım Özellikleri İle Buna İlişkin Teoriler……… 13

2.2.4. Psikolojik Öğeler ve Buna İlişkin Teoriler…………... 13

2.3. RENK ADLARI……… 14

(8)

2.4.1. Kırmızı……….. 17 2.4.2. Sarı……… 17 2.4.3. Mavi……….. 17 2.4.4. Mor……… 18 2.4.5. Yeşil………. 18 2.4.6. Turuncu……… 19 2.4.7. Siyah……… 19 2.4.8. Beyaz………... 19 2.4.9.Gri……… 20 2.4.10. Sıcak Renkler……… 20 2.4.11. Soğuk Renkler……….. 21 2.5. ALGILAMA………. 21 2.5.1. Görme………. 21

2.5.2. Görme ve Algılama İlişkisi……… 22

2.5.3. Renk Algılamaları……….. 22

2.5.3.1. Yaş Gruplarına Göre Renk Algılamaları…………. 23

2.6. KAVRAMLAR……… 25

2.6.1. Kavram Gelişimi Kuramları……….. 26

2.6.1.1. Özellik Soyutlama Kuramı………. 26

2.6.1.2. İşlevsel Kuramlar……… 26

2.6.1.3. Prototip Kuramlar……… 27

2.6.1.4. Temel-Düzey Kuramları………. 27

2.6.2. Kavramların Özellikleri………. 28

2.6.3. Kavramların Yararları……… 28

2.6.4. Kavram Gelişim Süreçleri………. 29

2.6.4.1. Gruplama……… 29 2.6.4.2. Genelleme……….. 29 2.6.4.3. Sınıflama………. 29 2.6.4.4. Kavram Öğrenme……… 30 2.6.4.4.1. Basitlik………. 31 2.6.4.4.2. Kendine Haslık……… 31 2.6.4.4.3. Güvenilmezlik ……… 31

(9)

2.6.4.4.4. Mutlaklık………. 32

2.6.4.4.5. Erişilmezlik………. 32

2.6.5. Renk Kavramı………... 32

2.7. TEKNOLOJİK GELİŞMELER VE EĞİTİM……… 34

2.8. BİLGİSAYARIN EĞİTİMDE KULLANILMASI……… 35

2.8.1. Bilgisayar Destekli Eğitim Nedir?... 36

2.8.2. Bilgisayar Destekli Eğitim Konusunda Görüşler………… 38

2.9. BİLGİSAYAR VE ÇOCUK……… 39

2.10. OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE BİLGİSAYAR DESTEKLİ EĞİTİMİN YERİ VE ÖNEMİ………... 40

2.10.1. Okulöncesi Eğitiminde Bilgisayar Destekli Eğitimde Dikkat Edilmesi Gereken Konular……… 42

2.10.2. Okulöncesi Dönemde Bilgisayar Destekli Eğitim Programları ve Nitelikleri……… 44

2.11. BİLGİSAYAR DESTEKLİ EĞİTİMİN AVANTAJLARI………. 48

2.12. BİLGİSAYAR DESTEKLİ EĞİTİMDE EĞİTİMCİNİN ROLÜ VE ÖNEMİ………. 49

2.13. GELENEKSEL ÖĞRETİM YÖNTEMİ………. 52

2.13.1. Felsefesi………. 52

2.13.2. Program………. 52

2.13.3.Öğretmen……….. 53

3. KONU İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR………. 55

4. YÖNTEM………. 57

(10)

4.2. Veri Toplama Aracı……….. 57

4.2.1. Renk Değerlendirme Çizelgesi………... 58

4.3. Veri Toplama İşlemi……….. 59

4.4. Verilerin Analizi……… 62 5. BULGULAR VE TARTIŞMA………... 63 6. SONUÇ ve ÖNERİLER……….. 74 6.1. Sonuç………. 74 6.2. Öneriler……….. 76 KAYNAKÇA……… 79 EKLER……….. 87 Ek1-Bilgisayar Destekli Öğretim Etkinlikleri

Ek2-Geleneksel Öğretim Etkinlikleri Ek3- Renk Değerlendirme Çizelgesi Ek4-İzin Yazısı

(11)

TABLOLAR LİSTESİ

1. Çalışma grubunu oluşturan çocukların yaş ve cinsiyetlerine göre dağılımını gösteren tablo

2. Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ana renk kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı gösteren tablo

3. Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ana renk kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı yaşa göre gösteren tablo

4. Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ana renk kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı cinsiyete göre gösteren tablo

5. Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ara renk kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı gösteren tablo

6. Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ara renk kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı yaşa göre gösteren tablo

7. Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ara renk kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı cinsiyete göre gösteren tablo

(12)

ÖNSÖZ

Bilim ve teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanoğlunun çevreye egemen olma, onu anlama ve yönlendirme çabaları geçmişten günümüze kadar gelmektedir. Bilim ve teknoloji alanındaki şaşırtıcı gelişmeler ülkeleri ister istemez büyük ve gizli bir yarışın içine itmektedir. Bütün ülkeler ellerinde var olan birikimlerini sınırsızca işe koşarak kendi insanlarını ileri teknoloji ve bilgi toplumu düzeyine ulaştırmaya çalışmaktadır. Bu yarışı kazanmada ülkelerin en büyük silahı kuşkusuz, eğitim olarak görülmektedir

21. yüzyıla girdiğimiz şu yıllarda her toplum hemen hemen bütün alanlarda köklü değişiklikler yapmaktadırlar. Teknolojideki hızlı değişim eğitim alanında da bazı reformlar yapmamıza olanak sağlamaktadır. Teknolojiyi takip etme çabalarımız sonucunda da eğitim sistemimizde bazı değişiklikler yapmak zorunda kalmaktayız. Eğitimi daha verimli hale getirmek, yaygınlaştırmak bireyselleştirme çabalarımız sonucunda da ortaya çıkan bir değişimde bilgisayar destekli öğretim olmuştur. Son yıllarda literatür araştırmalarında belirtildiğine göre bilgisayar destekli öğretim, geleneksel öğretimden çok daha etkili olduğu matematik, fen bilgisi, sanat, okuma yazma becerilerinde %24 oranında etkili olduğu görülmektedir. Bilgisayar destekli öğretim en fazla etkili olduğu dönem ise okul öncesi dönemdir. Bilgisayar deneyimleri ile çocuklar, hatırlama, sınıflandırma ve genelleştirme gibi çeşitli düşünce süreçlerini sürekli bir periyot şeklinde kazanmaktadırlar. Bu düşünceler doğrultusunda, bu araştırmada okul öncesi eğitim çağındaki 3-4 yaş grubu çocuklarının renk kavramını kazanmalarında bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemlerinin etkisi incelendi.

Araştırma süresince düşüncelerini ve zamanını bizimle paylaşan, değerli danışmanım Sayın Yrd. Doç.Dr. Abdülkadir Kabadayı’ya katkılarından dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Sayın Arş.Gör. Ersen Yazıcı’ya katkılarından dolayı Teşekkürlerimi sunarım.

Çalışmamın başlangıcından bitimine kadar daima yanımda olan, desteğini ve ilgisini esirgemeyen eşim Sayın Mehmet Demir ve değerli anneme teşekkür ederim.

Nihal DEMİR Konya,2007

(13)

GİRİŞ

Bilim ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı değişmeler, çağımıza “Elektronik Çağı”, “Uzay Çağı” ve en son olarak da “Bilgi Çağı”, “Bilgisayar Çağı” isimlerini vermiştir. Yüzyılımızın gelişmişlik durumunu ifade eden bu kavramlar bugünkü toplumsal yaşam biçimine de yön vermektedir. Kuşkusuz bilim ve teknolojinin bu noktalara ulaşması eğitim ve öğretim faaliyetlerinin bir sonucudur. Eğitim yoluyla bireyler tarafından kazanılan her türlü bilgi, beceri, davranış ve tutumlar nesilden nesile aktarılmıştır. Dolayısıyla dünden bugüne her zaman tartışılan ve insan yaşamında her zaman büyük bir öneme sahip olan eğitim, günümüzde bilgisayarların da günlük yaşamın vazgeçilmez öğeleri olarak yerini almasıyla farklı bir boyut kazanmıştır. Bilgisayarın kullanılmadığı ortam neredeyse çağdışı olarak nitelendirilmektedir. Çalışma hızı, kullanım kolaylığı, bellek gücü, internet ile bilgi kaynaklarına kolayca ulaşılabilmesi, görüntünün ve sesin aynı anda olması, yazılım sektörünün gelişmesiyle kullanılan kaynakların gittikçe çoğalması ve çeşitlenmesi gibi olumlu yönleri bilgisayarın günümüzdeki yerini almasını sağlamıştır.

Günümüzde, “Eğitimde bilgisayarlar kullanılmalı mı?” sorusu, yerini “Bilgisayarları eğitimde en etkili ve verimli bir biçimde nasıl kullanmalıyız?” sorusuna bırakmıştır. Bilgisayarın birey ve toplum yaşamında giderek yaygınlaşması, yarının dünyasının bugünkünden çok daha değişik, karmaşık ve ileri düzeyde olacağı izlenimini vermektedir. İnsanların bu yeni dünya ya uyum sağlayabilmeleri ise, onların bilgisayarı tanıma ve kullanma becerilerine sahip olmalarını gerektirmektedir. Bu da insanların, olabildiğince erken yaşlarda bilgisayarla tanışması ve planlı bir bilgisayar eğitiminden geçmesiyle olanaklıdır. Bilgisayarla tanışmak ya da bilgisayar eğitimine başlamak için, okul öncesi yıllar uygun dönem olarak değerlendirilebilir.

Okul öncesi eğitim programlarında kavramlar geleneksel, yapılandırılmış, bilgisayar destekli öğretim gibi birçok yöntemle kazandırılmaktadır. Bu sebeple yapılan çalışma, okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden 3-4 yaş çocuklarına, ana ve ara renk kavramını kazandırmada bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemlerinden hangisinin daha etkili olduğunu incelemek ve okul öncesi eğitim programlarında renk kavramını kazandırmada öğretmenlere yol göstermek, bilgisayar destekli öğretim hakkında bilgi vermek amacı ile planlanmış ve yürütülmüştür.

(14)

1. ARAŞTIRMANIN AMACI VE ÖNEMİ

Okul öncesi eğitim programlarında kavramlar geleneksel, yapılandırılmış, bilgisayar destekli öğretim gibi birçok yöntemle kazandırılmaktadır. Okul öncesi dönemde kullanılan öğretim yöntemi, verilen eğitimin niteliği, çocuğun yaşı ve cinsiyeti çocuğun renk kavramını kazanmasını etkilediği düşünülmektedir. Bu sebeple yapılan çalışmada farklı cinsiyet ve yaş grubundaki çocukların deney grubu ve kontrol grubu olarak ayrılması hedeflenmiştir. Daha sonra çocuklara basitten karmaşığa ana ve ara renk kavramlarının bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemleri ile belli bir eğitim süreci içinde aynı eğitimci tarafından verilmesi planlanmıştır.

Bu araştırmada, çocuklara verilen eğitimin bitiminde bir test uygulanarak okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden 3-4 yaş çocuklarına, ana ve ara renk kavramlarının kazandırılmasında bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemlerinden hangisinin daha etkili olduğunu belirlemek amaçlanmıştır.

21. yüzyıla girdiğimiz şu yıllarda her toplum hemen hemen bütün alanlarda köklü değişiklikler yapmaktadır. Teknolojideki hızlı değişim, eğitim alanında da bazı reformlar yapmamıza olanak sağlamaktadır. Teknolojiyi takip etme çabalarımız sonucunda da eğitim sistemimizde bazı değişiklikler yapmak zorunda kalmaktayız. Eğitimi daha verimli hale getirmek, yaygınlaştırmak bireyselleştirme çabalarımız sonucunda da ortaya çıkan bir değişimde bilgisayar destekli öğretim olmuştur. Son yıllarda literatür araştırmalarında belirtildiğine göre bilgisayar destekli öğretimin, geleneksel öğretimden çok daha etkili olduğu matematik, fen bilgisi, sanat, okuma yazma becerilerinde %24 oranında etkili olduğu görülmektedir. Bilgisayar destekli öğretimin en fazla etkili olduğu dönem ise okul öncesi dönemdir. Bilgisayar deneyimleri ile çocuklar, hatırlama, sınıflandırma ve genelleştirme gibi çeşitli düşünce süreçlerini sürekli bir periyot şeklinde kazanırlar.

Bugün popüler basın ve mesleki dergilerde küçük çocukların bilgisayarlarla neler başarabildiklerini anlatan yazılara sık sık rastlanmaktadır. Bilgisayarın eğitimde kullanımı da hızla yaygınlaşmaktadır.

Bununla birlikte, bazı eğitimciler tahtalar, masalar, mum boyalardan, bilgisayarla öğretime geçmeye çekinmektedirler. Oysaki bilgisayar 21. yüzyılda prestij ve modanın

(15)

dışında bir zorunluluk haline gelmiştir. Eğitim sisteminin de buna uygun hale getirilmesi ve bilgisayar destekli öğretimin yaygınlaştırılması gerekmektedir.

1.1. Problem Cümlesi

Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının renk kavramını kazanmalarında bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemleri arasında fark var mıdır? 1.1.1. Alt Problemler

1. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ana renk kavramını kazanmalarında bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemleri arasında fark var mıdır?

2. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ana renk kavramını kazanmalarında kullanılan yöntemlerin etkinliği yaşa bağlı olarak değişmekte midir? 3. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ana renk kavramını

kazanmalarında kullanılan yöntemlerin etkinliği cinsiyete bağlı olarak değişmekte midir?

4. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ara renk kavramını kazanmalarında bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemleri arasında fark var mıdır?

5. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ara renk kavramını kazanmalarında kullanılan yöntemlerin etkinliği yaşa bağlı olarak değişmekte midir? 6. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ara renk kavramını

kazanmalarında kullanılan yöntemlerin etkinliği cinsiyete bağlı olarak değişmekte midir?

(16)

1.2. Hipotezler

1. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ana renk kavramını kazanmalarında bilgisayar destekli öğretim yöntemi daha etkilidir.

2. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ana renk kavramını kazanmalarında kullanılan yöntemlerin etkinliği yaşa bağlı olarak değişmektedir. 3. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ana renk kavramını

kazanmalarında kullanılan yöntemlerin etkinliği cinsiyete bağlı olarak değişmektedir

4. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ara renk kavramını kazanmalarında bilgisayar destekli öğretim yöntemi daha etkilidir.

5. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ara renk kavramını kazanmalarında kullanılan yöntemlerin etkinliği yaşa bağlı olarak değişmektedir. 6. Okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş çocuklarının ara renk kavramını

kazanmalarında kullanılan yöntemlerin etkinliği cinsiyete bağlı olarak değişmektedir. 1.3. Araştırmanın Sayıltıları

1. Araştırmada kullanılacak veri toplama araçlarının istenilen bilgiyi elde etmede geçerli ve güvenilirdir.

2. Araştırma için seçilen örneklem grubu evreni temsil etmektedir. 1.4. Araştırmanın Sınırlılıkları

1. Araştırma Konya ilinde bulunan okul öncesi eğitim kurumları ile sınırlandırılmıştır.

2. Araştırma okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 3-4 yaş grubu kız ve erkek çocuklarla sınırlandırılmıştır.

(17)

3. Araştırma bilgisayar destekli ve geleneksel öğretim yöntemleri ile sınırlandırılmıştır. 4. Araştırma ana ve ara renk kavramı ile sınırlandırılmıştır.

1.5. Temel Kavramlara İlişkin Tanımlar

Renk: Çağlar boyunca değişik alanlara göre rengin çok çeşitli tanımlaması yapılmıştır. Evrensel bir tanım yapabilmek için; rengi hem plastik sanatlara göre hem de bilimsel verilere göre ele almak gerekir (Yılmaz, 1991).

Renk: Rengi bilimsel açıdan inceleyip, açıklamaya çalışan en önemli bilim dalı fiziktir. Fiziksel olarak renk, ışığın dalga uzunluğuna göre gözümüz aracılığı ile bizde oluşturduğu algıdır. Bu algılarımıza dayanarak renkleri ayırt etmek için kullandığımız terimler, renklerin isimlerini oluşturur. Bir başka yaklaşıma göre renk; şöyle açıklanıyor: “Fiziki olarak ele alındığında renk kavramını bir enerji yayılımı olarak düşünürüz” (Eti ve Diğerleri, 1986).

Renk: İnsanın ara sıra karşılaştığı ya da zaman zaman akla gelen bir öğe olmayan, ışık ve insan gözü var oldukça her an var olan ve insanı sürekli olarak etkileyen önemli bir öğedir (Resimli Türkçe Sözlük, 1977).

Renk: Cisimler tarafından yansıtılan ışığın gözde oluşturduğu duyum, ışık dalgalarının dalga uzunluklarına ya da titreşim frekanslarına bağlı özelliğidir (Sirel, 1974).

Renk: Nesnelerden yansıyan veya ışık kaynağından gelen ışığın, göz ve beyin aracılığı ile bizde uyandırdığı duyum ve algılamadır (Erim, 1999).

Renk: Leonardo ya da Holbein için renk, hemen hemen maddi bir gerçekliği olan ve bütün değerini kendinde taşıyan güzel bir maddedir” (Wölfflin, 1985).

Renk: Çağdaş bilimin açıklamalarına göre renk, elektromanyetik dalgalardan oluşur. “Renk, ışığın kendi öz yapısına ve nesneler üzerindeki yayılımına bağlı olarak göz üzerinde yaptığı etki” demektir (Sanat Kavramları ve Terimleri Sözlüğü, 1986).

(18)

Kavram, “Cisimlerin bazı ortak ve genel özelliğini ya da niteliğini temsil eden simgesel bir yapıdır” şeklinde tanımlanmaktadır (Şahin, 1994).

Kavram, aralarında belli özellikleri paylaşan bir grup nesne veya olaya verilen semboldür.

Kavram öğrenme sadece nesneleri basit olarak sınıflama ya da bir kısım nesnenin adını ve tanımını söyleme ile sınırlandırılamaz. Kavram öğrenme üst düzeyde bilişsel süreçler gerektirir. Çeşitli nesne ve olayların ortak elemanlarının soyutlanarak algılanması ve bunların benzer ve farklı yönlerinin ayırt edilmesi gerekmektedir (Cantekin, Çağdaş ve Albayrak, 2002).

Eğitim teknolojisi, davranış bilimlerinin iletişim ve öğrenmeyle ilgili verilerine dayalı olarak eğitimle ilgili ulaşılabilir insan gücü ve insan gücü dışı kaynakları, uygun yöntem ve tekniklerle akıllıca ve ustaca kullanıp, sonuçları değerlendirerek, bireyleri eğitimin özel amaçlarına ulaştırma yollarını inceleyen bilim dalıdır (Çilenti, 1994).

Bilgisayar, herhangi bir konu hakkındaki bilgileri içine alan, bu bilgileri belli bir temel kurallara göre işleme koyan ve yapılan işlemlerin sonuçlarını bir çıktı halinde dışarıya veren sistemler bütünüdür. Diğer bir ifade ile bilgisayar, bilgileri belli özelliklere göre tasarlayıp organize eden, istenildiği kadar hafızada saklayan istenildiği zaman kullanıma sunan, işleme alan ve sonuçları her zaman bir çıktı halinde sunan bir yapıdır (İşman, 2003).

Bilgisayar destekli eğitim bilgisayar teknolojisinin öğretim sürecindeki uygulamalarından her biridir. Bu uygulamalar bilgi sunmak, özel öğretmenlik yapmak, bir becerinin gelişmesinde katkıda bulunmak olabilir.

Bilgisayar destekli eğitim bir kursun ya da dersin, bilgisayar kullanarak oyunlar, özel dersler ve alıştırmalarla işlendiği, çocuğun belli hedeflere ulaşana dek bilgisayar yardımıyla yönlendirildiği ve kontrol edildiği durumlardır (Demirel, 1994).

Geleneksel öğretim yönteminde amaç bir kişiye belli bilgilerin aktarılmasıdır. Bu ortamda öğretmen temeldir, öğrenci ise pasif bir roldedir (Parette ve Diğerleri, 2000).

(19)

1.6 Araştırmanın Gerekçesi

Bu araştırmayla toplanacak verilerin:

1. Okul öncesi eğitim çağındaki çocukların renk kavram gelişiminde hangi yöntemin daha etkili olduğunun bilinmesinin, çocuğun gelişimine katkı sağlayacağı,

2. Okul öncesi eğitim alanlarında çocuğun eğitsel performansında kullanılan eğitim yöntemlerinin etkisinin bilinmesinin önemli olduğu,

3. Bu alanda yapılmış çalışmalara katkı sağlayacağı, bundan sonra yapılacak çalışmaları aydınlatacağı,

4. Okul öncesi eğitim programlarında renk kavramını kazandırmada öğretmenlere yol göstereceği ve bilgisayar destekli öğretim konusunda bilgi vereceği düşüncesidir.

(20)

2.1. RENK

Renk, ses gibi titreşimlere sahiptir. Ses titreşimleri duyu organlarımızdan kulak yardımı ile algılanırken, renk titreşimleri göz yardımı ile algılanmaktadır. Gözün madde üzerindeki rengi algılayabilmesi için ışık gerekmektedir.

2.1.1. Renk Tanımlamaları

Çağlar boyunca değişik alanlara göre rengin çok çeşitli tanımlaması yapılmıştır. Evrensel bir tanım yapabilmek için; rengi hem plastik sanatlara göre hem de bilimsel verilere göre ele almak gerekir (Yılmaz, 1991).

Plastik sanatlar açısından renk, sanatçının bir obje üzerindeki duygu, düşünce ve algılamasının sonucu eserlerinde yarattığı bir olgudur.

Rengi bilimsel açıdan inceleyip, açıklamaya çalışan en önemli bilim dalı fiziktir. Fiziksel olarak renk, ışığın dalga uzunluğuna göre gözümüz aracılığı ile bizde oluşturduğu algıdır. Bu algılarımıza dayanarak renkleri ayırt etmek için kullandığımız terimler, renklerin isimlerini oluşturur. Bir başka yaklaşıma göre renk; şöyle açıklanıyor: “Fiziki olarak ele alındığında renk kavramını bir enerji yayılımı olarak düşünürüz” (Eti ve Diğerleri, 1986).

İnsanın ara sıra karşılaştığı ya da zaman zaman akla gelen bir öğe olmayan, ışık ve insan gözü var oldukça her an var olan ve insanı sürekli olarak etkileyen önemli bir öğe olan renk (Resimli Türkçe Sözlük, 1977), cisimler tarafından yansıtılan ışığın gözde oluşturduğu duyum, ışık dalgalarının dalga uzunluklarına ya da titreşim frekanslarına bağlı özelliğidir (Sirel, 1974).

Renk, nesnelerden yansıyan veya ışık kaynağından gelen ışığın, göz ve beyin aracılığı ile bizde uyandırdığı duyum ve algılamadır (Erim, 1999).

“Leonardo ya da Holbein için renk, hemen hemen maddi bir gerçekliği olan ve bütün değerini kendinde taşıyan güzel bir maddedir” (Wölfflin, 1985).

(21)

Çağdaş bilimin açıklamalarına göre renk, elektromanyetik dalgalardan oluşur. “Renk, ışığın kendi öz yapısına ve nesneler üzerindeki yayılımına bağlı olarak göz üzerinde yaptığı etki” demektir (Sanat Kavramları ve Terimleri Sözlüğü, 1986).

Bu tanıma göre; çevremizdeki bütün nesneler belli bir renkle ortaya çıkar. Nesne ile onun rengi arasında yapısal bir ilişki vardır. Nesnenin rengi görsel algı olarak içinde bulunduğu mekanın ışıklılığına göre değişse bile, nesnenin rengiyle olan yapısal ilişkisi değişmez. Bu nedenle de nesneler renksiz düşünülemez.

2.1.2. Renk Karışımları

Işık renklerinde ana renkler boya renklerinden farklı olarak kırmızı, yeşil ve mordur. Boya renklerinde ise ana renkler magenta, sarı ve cyandır. Beyaz bir slayt perdesine yansıyan aynı şiddetteki üç ana rengin karışımı beyazı oluşturmaktadır. Aynı şekilde bir perdeye sadece mor ve yeşil renk yansıtıldığında birleşiminden cyan mavisi, kırmızı ve yeşilin birleşiminden sarı, kırmızı ve morun birleşiminden ise magenta (pembemsi bir kırmızı) renklerini görmekteyiz. Renk karışımlarının bu yöntemle elde edilmesine toplama yöntemi denir (Tansuğ, 1982).

Renk karışımlarının diğer yöntemi de çıkarma yöntemidir. Bu yöntem, beyaz ışığın içinden gereken rengin çıkartılmasıdır. Genellikle boya renklerinin özelliklerini içeren bu yöntem beyaz ışığın önüne tutulan yeşil filtrenin, yalnız prizma renk dizisindeki yeşil ışın grubunu geçirip diğerlerini emdiği için beyaz ışığın içinden yeşil ışığı çıkarıyor olması, yeşil rengin çıkarma yöntemi ile elde edilişini gösterir. Renklerin çıkarmalı karışımı, boyalarla ve renkli saydamlarla karışımda gerçekleşir. Bu karışıma göre ana renkler, cyan, magenta, sarıdır (Erim, 1999).

2.1.2.1. Ana Renkler

Işığı renklerine ayırmakta en geçerli yol ışığı prizmadan geçirmektir. “Camdan yapılmış üçgen tabanlı bir prizmaya ışık prizması denir” (Bilim ve Teknoloji Ansiklopedisi, 1980 ). Güneş ışığına bakıldığı zaman göz sarı-yeşil karışımındaki bir rengi algılar. Eğer güneş ışığını analiz edersek kırmızı, sarı, turuncu, yeşil, mavi, lacivert, mor gibi renkleri

(22)

görürüz. Bu yedi renk arasından kırmızının maviden daha az kırılarak prizmadan geçtiği görülür. Bu nedenle ışık tayfında kırmızı renk en üstte, mor ise en altta yer alır.

Renk çemberi dikkatlice incelendiği zaman, üç ana renk olduğu görülür. Bunlar sarı, kırmızı ve mavi renklerdir.

Renkli pigmentler çeşitli ölçülerde karıştırıldığında diğer ara renkleri oluşturabilen üç ana renk vardır. Mavi (cyan), kırmızı (magenta), sarı.

Fizikçi Young önemli başka bir ışık özelliğini kanıtlamıştır. Renkli lambalarla yaptığı deneylerde, uyguladığı eleme yöntemleriyle tayfın altı renginin yine aynı tayfta yer alan üç temel renge indirgenebileceğini göstermiştir. Sadece kırmızı, yeşil ve koyu mavi renklerle beyaz ışığın elde edilebileceğini bulmuştur. Ayrıca bu üç rengi ikişer ikişer karıştırarak, siyan mavisini, macenta kırmızısını ve sarı renklerini elde edebileceğini anlamıştır (Parramon, 1991).

2.1.2.2. Ara Renkler

Ana renklerin ikişer ikişer aynı ölçüde karışmasından meydana gelen renklere ara renk denir. Bunlar turuncu, yeşil ve mor renklerdir.

Doğada bulunan bütün renkler ana renklerden doğar. Bunların arasında olmayan siyah ve beyaz şu şekilde meydana gelir. Bir cisim güneş ışığında depo olmuş renkleri, yansıtmayıp yutuyorsa siyah, eğer tümünü yansıtıyorsa beyaz olarak görünür.

Sarı ve kırmızının karışımından turuncu, mavi ve sarının karışımından yeşil, kırmızı ve mavinin karışımından mor renkler oluşmaktadır. Üç ana rengin belirli oranlarda karışımından oluşan renk beyazdır. Kırmızı ve beyazın karışımından ortaya pembe renk çıkmaktadır. Boya renklerinde ışık tayfında olduğu gibi bütün renkler karıştığında beyaz değil kirli griye yakın bir renk oluşur. Teorik olarak bu renk siyah olarak bilinir. Turuncu ve siyahın karışımından ya da kırmızı ve yeşilin karışımından kahverengi renk ortaya çıkmaktadır.

(23)

2.2. TARİH İÇİNDE RENKLERLE İLGİLİ GÖRÜŞLER

Renk konusunda 5 farklı temel yaklaşımdan söz edilmektedir. Bu temel yaklaşımlar renkçi, fizikçi ve psikologların farklı beklentileri üstüne kurulmuştur. Tek bir farktan söz etmek gerekirse renkçiler için (desinatörler, ressamlar) birincil renkler kırmızı, sarı ve maviyken, fizikçiler için; içinde sarının bulunmadığı üç farklı renk vardır. Psikologlar içinse içinde yeşilinde bulunduğu dört renk ve siyah ve beyaz olmak üzere iki nötr değer vardır (Albers, 1971).

2.2.1. Göz ve Görme Olgusuna İlişkin Teoriler

Işık, saydam bir tabaka olan koruyucu kornea tabakasından içeriye süzülür. Göz bebeği ve göz bebeğinin etrafındaki renkli kısımdan geçerken ışık ayarlaması yapılır. Fazla ışık olduğu zaman göz bebeği küçülür, eksikliğinde ise genişler. Bundan sonraki aşamada ışık, göz küresinin arkasını kaplayan hassas bir yüzey olan retinada, yani ağ tabakada toplanır. Ağ tabakada yaklaşık 130 milyon kadar ışığa duyarlı alıcı sinirlerle ışık ışınlarını sinir akımına çeviren çubuk ve koniler vardır. Koniler, aydınlıkta daha iyi çalışırlar, net görüntüleri daha iyi algılar ve ışığa duyarlıdırlar. Çubuklar ise, loş ışıkta daha iyi çalışırlar, net görüntü ve ışığa duyarlılıkları yoktur. Çubuk ve konilerden gelen emirler, optik sinirler kanalı ile yorumlanmak için beyine yollanırlar (Sarımanoğlu, 1982).

Çubuk ve konik hücreler işlevsel olarak farklılık gösterirler. İnsanların gündüz ışık düzeyinde görmelerinde konik hücreler etkindir. Gündüz ışık düzeyinde görme aynı zamanda renkli görmedir. Buna karşın gece karanlığı ışık düzeyinde görme renksiz görme olarak bilinmektedir. Az aydınlatma durumlarında genelde çubuk hücrelerin işlev gördüğü kabul edilir. Çubuk hücreler gece görme, yön bulma ve aydınlık farklarına bağlı olarak cisimlerin görünmesini sağlamaktadır. Örneğin; eşyalar arasında onlara takılmadan yürüyebilmek, bakışı hareketli cisimler üzerinde sabit tutmak gibi. Konik ve çubuk hücreler, görme alıcılarıdır. Yani görmenin birinci sinir hücreleridir. Koniler ayrıntılı görmeyi (örneğin, okuma veya uzaktaki şekilleri ayırt etme) ve renk görmeyi sağlamaktadır. (Yazıcıoğlu, 1990).

(24)

2.2.2. Işık ve Renk Görmeye İlişkin Teoriler

Optik alanda yeni bir dönem açan Isaac Newton, güneş ışığını prizmadan geçirmiş, prizmadan geçerken kırılan ve renklere ayrışan ışığı beyaz bir perde üzerinde yansıtarak spektrum renklerine ayırmıştır. Newton, beyaz güneş ışığını ilk kez prizma ile spektrum renklerine ayırdıktan sonra, ikinci bir ters prizma yardımıyla ayrışan renkleri tekrar beyaz güneş ışığına dönüştürmüştür. Spektrumdaki renkleri, yedi renk cinsi olarak gören Newton, bu renk cinslerini; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, indigo ve mor olarak belirlemiştir. Ancak İndigo ve turuncunun bugün ayrılabilen bir renk olarak görülmediği ileri sürülmektedir (Kamlık, 1950).

Işığın dalga teorisini ortaya koyan Thomas Young’un (1773-1829) teorisi 19. yüzyılda bir Alman fizik ve Fizyoloji bilgini olan Hermann Von Helmholtz (1821-1894) tarafından geliştirilmiştir. Bugün bu iki bilginin ayrı ayrı ortaya koydukları renk teorisinin bileşik şekline Young-Helmholtz teorisi olarak ele alınmaktadır.

Young’un rehberliğinde Helmholtz tarafından geliştirilmiş ve bugün “Young-Helmholtz Theory” olarak bilinen kurama göre; gözde üç tip renge duyarlı toplayıcı hücre tipi olduğunu kabul eder. Bu üç toplayıcı hücre tipi; kırmızı, yeşil ve maviyle duyarlıdırlar ve bütün öteki renkler bu üçlü sistemin renk sinyalleri karışımı ile görülebilirler. Burada ele alınan hücre tipi konlardır; alacakaranlıkta rodların (çubuk) daha aktif olduğu zaman nesneler renksiz gibi görünmektedir. Örneğin; kırmızı çiçekler siyah, yeşil yapraklar beyaz gibi görünmektedir. Aydınlanmanın fotokopik seviyesinde, nesneler kendi karakteristik renkleri almakta, böylece konların beyne renk bilgisini götüren alıcı mekanizmalar olduğu kabul edilmektedir (Kaufman, 1974).

Zamanla Young-Helmholtz teorisi genişletilmiş ve daha fazla detaylar ortaya çıkarılmıştır. Bu teori, genellikle renk görmenin mekanizması olarak kabul edilmiştir. Fizyolojik testlerin sonucuna dayanarak insanlardaki üç ayrı koni tiplerinin spektral duyarlılığının aynı konilerde bulunan üç tip pigmentin ışık absorpsiyon (emme) eğrilerinin aynısı olduğu ve bunların renk görmenin bütün belirtilerini açıklayabildiği ortaya çıkarılmıştır (Yazıcıoğlu, 1990).

(25)

2.2.3. Rengin Işık ve Maddesel (Pigment) Karışım Özellikleri ile Buna İlişkin Teoriler

Fiziksel olarak renk karışımlarının ışığın iki değişik biçimde karışımıyla ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bunlardan birincisi, ışık kaynağından gelen ışığın ya da projekte edilen ışıkların doğrudan karışımıyla, ikincisi, dolaylı olarak, yansıyan ışıkların karışımıyla gerçekleşmektedir. Bunlardan ilki; ışık ya da renkli ışınların birbirine doğrudan katılımı ile, ikincisi; bir nesnede, renkli, renksiz yüzeylerde ya da maddesel (özdeksel) bir ortamda, renkli ışınların bir kısmının maddesel renk ışınları olarak yansımasıyla ilgilidir (Akdeniz, 1982).

Cisimler kendi molekül yapılarına göre, üzerlerine düşen ışığın bir kısmını yutmakta, bir kısmını da dışarıya yansıtmaktadır. Yansıyan ışınlar o cismin rengini oluşturmaktadır. Özdeksel renklerin ortaya çıkışı, çıkarımsal renk karışımlarıyla ilgili bir olgudur. Beyaz cisimlerin ışığı en çok yansıttığı, siyah cisimlerin ise ışınların tamamına yakın kısmını yuttuğu kabul edilmektedir. Ancak, yapılan deneyler ışığın tamamını yansıtan bir beyazın ve yine ışığın tamamını yutan bir siyahın bulunmadığını göstermiştir. Cisimler, üzerlerine düşen ışık ışınlarından belirli cinstekileri yutarak, belirli cinstekileri dışarı yansıtma olgusuyla da cisimler renkli görünmektedirler. Bu özellik, beyaz güneş ışığından bir takım renkli ışınların çıkarılarak geriye kalanların ya da kalanın renk oluşturmasıyla cisim rengi olarak görünmesidir (Akdeniz, 1982).

2.2.4. Psikolojik Öğeler ve Buna İlişkin Teoriler

Gözler ve beyinde meydana gelen optik, elektromanyetik ve kimyasal süreçler daha çok tinsel alandaki süreçlerle bir paralellik göstermektedir. Işığın bu yansımaları bazı merkezlerde çoğalabilmekte, böylelikle renk güçlerinin yaşamasıyla oluşan sarsıntıların en iç merkezlere dek uzadığı ve tinsel yaşantı bölgelerinde değişik yaşantı kararlarına dönüştüğü kabul edilmektedir. Renklerin, bilinçli ya da bilinçsiz derin bir etkileme ve belirli tinsel durumları ve duyumları uyandırma gücünde olduğu kabul edilmektedir (Itten, 1983).

Renklerin geçmiş deneyimlere ilişkin anımsatıcı özellikleri ve doğada nesne ilişkiler içinde bizde uyandırdığı duygular ve etkileri bulunmaktadır. Yüzün kırmızı olması öfke ya da ateş yükselmesine, mavi ya da yeşil bir yüzde hastalığa yorumlandığı gibi gökyüzünün kırmızı olması kötü havanın, mavi, yeşil yada sarı gökyüzü ise güzel bir havanın belirtisi

(26)

olarak yorumlanmaktadır. Renklerin gerçekte tek başlarına böyle bir etkide olmadıkları bilinmektedir. Sarı gölgeler, mor ışık, maviyeşil yanan bir alevi, kırmızı turuncu buz, renklerin biçim ilişkileri dışındaki öz renk özelliklerine karşı nesne dünyasına ilişkin bizim deneyimlerimize dayalı olarak oluşan anlatımları olarak kabul edilmektedir. Bu etkiler bize dış dünyadan, doğadan geliyormuş gibi olan etkilerdir. Bu durumda algılanan bir renk başka bir durumda algılandığında öncelerinin tam tersine etkide bulunabilmektedir. Örneğin; derin bir deniz mavisi ya da uzak dağların morumsu mavisi insanları duygulandırıp zevk verirken, aynı mavilerin bir iç mekanda soğuk bir etkide bulunduğu, esrarengiz, cansız ve ürkütücü olduğu görülebilmektedir (Yılmaz, 1991).

2.3. RENK ADLARI

Dil, insanoğlunun icat ettiği en etken, olağanüstü ve en etkili araçtır. Nesnelerde olduğu gibi, renklerde kelimelerin yansıttığı anlamlarla ifade edilir (Şahin, 1998).

Renk adları bir ölçüde belirsizdir, çünkü renklerin kavramsallaştırılması oldukça zordur. Renkler dünyası yalnızca çok sayıda renk tonunun sınıflandırılması değildir. Yapısı açıkça üç temel ilkeye ve bunların kombinezonları üzerine kurulmuştur. Yinede kişinin renk dünyasını, bu tamamen kavramsal özelliklere göre düzenlemek, özel bir zihni tavır gerektirmektedir. Aslında insanın dünyası, sahip olduğu kavramsal özelliklerin değişen derecelerde önemli olduğu nesneler dünyasıdır. Belli bir kültür, bitkilerin renklerini toprağın veya suyun renginden ayırt edebilir, ama renk tonlarının diğer alt bölümlerini kullanmayabilir (dilin sözcüklerine yansıyacak bir kavramsal sınıflandırma). Tarımla uğraşan bir kabilede sığırların renklerindeki ince farkları tanımlamak için pek çok kelime var olup, maviyi yeşilden ayırt etmek için hiçbir kelime bulunmayabilir. Kendi çevremizde de, belli meslekler hassas renk ayrımları ve buna bağlı karmaşık kelime bilgisi gerektirmekte, diğerleriyse pek gerektirmeyebilmektedir (Arnheim, 1971).

Her kültürün renkleri tasvir ettiği kendine has bir yöntemi vardır. Renk terimleri özellikle renk tonlarını belirtir. Ancak bazen renk terimlerinin anlamı onun belirttiği nüansı taşımaz. Bu belirsiz renk ifadelerini anlamak için, o yerin kültürü hakkında iyi derecede bilgi sahibi olmak ve kelimelerin gerçekten ne anlam geldiğini bilmek gerekir (Şahin, 1998).

(27)

Rengin kavramsallaştırılmasındaki en ilginç fark, kültürel gelişimle ilgilidir. Son zamanlardaki çalışmalar, nispeten az sayıda olan, temel renk adlarının tüm dillerde ortak olduğunu, ancak aynı zamanda değişik renk tonlarını kapsadığı ve tüm dillerin bütün bu adlara sahip olmadığını ortaya atmaktadır. Brent Berlin ve Paul Kay’ın yaptığı antropolojik araştırma, renk adlarının rastgele bir seçimle oluşmadığını göstermektedir. En ilkel terminoloji yalnızca aydınlık ve karanlığı (açık-koyu) değerleri ayırt etmekte ve tüm renkler bu iki basit ayrıma göre sınıflandırılmaktadır. Bir dil üçüncü bir renk adı kapsıyorsa bu, her zaman için kırmızı kabul edilmektedir. Bu yeni kategori kırmızıları, turuncuları, sarıların çoğunu, pembeleri ve eflatun dahil morları içine almakta, kalan ise siyah ve beyaz arasında bölüştürülmektedir. Yirmi dilden toplanan bu verilere güvenilirse, şekil kavramının gelişmesinde uygulanan ayrımsama kanunu, renkler içinde geçerli olmaktadır. En baştaki düzeyde yalnızca en basit ayrımlar yapılmakta, ayrımsamadaki her gelişmeyle birlikte daha geniş kategoriler, daha özel sınırlarla sınırlandırılmaktadır. Şekillerin dik açılılık ilişkisinin önce tüm açılar için başta gelip sonra diğerleri arasında tek olarak sınırlanması gibi, açık ve koyu ilk başta tüm renkleri içermekte, ama sonunda yalnızca siyahları beyazları ve grileri belirtmektedir. Şekil, en basit yapıdan git gide karmaşık hal alan modele, derece derece ayırt edilir. Bu renk için yalnızca miktar açısından doğru gibi görünmektedir. Renk dünyasını yalnızca ikiye bölmek altı veya sekiz kategori uygulamaktan şüphesiz daha kolaydır. Ancak Berlin ve Kay’ın keşfettiği renklerin sonucunda böyle bir mantık açık değildir. Altı renk pek çok dilde koyu, açık, kırmızı, yeşil, sarı ve mavi için pek çok ad olduğu bulunmuştur. Daha ileri bir ayrımsama kahverengi, mor, pembe, turuncu ve griyle temel renk kümesini tamamlamaktadır (Arnheim, 1971).

Berlin ve Kay adlı antropologlara göre, diller arasında renk adları konusunda ortak yönler vardır. Her dil, temel renk adlarını sadece 11 renk adından almaktadır. İngilizcede bunlar, siyah, beyaz, kırmızı, sarı, yeşil, mavi, kahverengi, mor, pembe, gri ve turuncudur. Bir dilde hangi renk adları olursa olsun, kaçınılmaz olarak bu renk adlarından bazılarına karşılık gelen renk kavramları olacaktır. Dahası, eğer bir dilde yukarıdaki 11 temel renk adından daha az ad varsa, seçilen adlar keyfi değildir. Bir dilde 2 renk adı varsa ki daha az olamaz bunlar, siyah ve beyazdır; üç tane varsa siyah, beyaz ve kırmızıdır; altı tane varsa, siyah, beyaz, kırmızı, mavi, sarı ve yeşildir. Böylece, temel renk adları dilden dile değişen değil, evrensel olan kavramlardır. İçinde sadece 2 renk adı olan dilleri konuşan insanlar, içinde 11 renk adı olan dilleri konuşanlarla aynı biçimde renk çeşitlerini algılamaktadırlar (Zeyrek, 1992).

(28)

Hangi dilde olursa olsun renk sözcükleri incelendiğinde, renklerin kullanılmasının bir sürü yolu olduğu görülebilir. Her kültür dilin gelişmesinde farklı örneklere sahiptir ve bu örnekler farklı kavramlara yol açar.

Rengin farklı kullanımının en iyi örneği, Danian dillerindedir (Yeni Gine dağlık bölge dilleri). Bu dili konuşan insanlar sadece iki renk terimine sahiptir. Siyah (Yeşil ve koyu renkleri içerir) ve beyaz (sarı ve kırmızı rengini içerir). Bu onların sarı ve kırmızıyı birbirinden ayırt edemedikleri anlamına gelmez. Sadece bu iki terim onların renk algılamalarını ifade etmekte yeterlidir (Şahin, 1998).

Türk dilinin kaç renk terimi içerdiğini söylemek gerçekten zordur. Türkçedeki temel renk terimleri; kırmızı, sarı, yeşil, mavi, kahverengi, mor, pembe ve turuncudur. Siyah, beyaz ve gride temel renk terimleri listesine eklenebilir. Bu temel renk terimlerinin yanı sıra, lacivert, bordo, gülkurusu ve yavruağzı gibi ikincil renk terimleri de vardır. Bu ikincil renklerin isimleri esasında doğal çevreden, yiyeceklerden, metal ve minarelerden ve Türkçedeki bazı doğal olgulardan alınmıştır (Şahin, 1998).

2.5. RENKLERİN DİLİ VE İNSAN PSİKOLOJİSİNE ETKİLERİ

Renk, insanların bazı temel ihtiyaçlarını kolaylaştırmaya ve gidermeye yardımcı olur. Nesneleri saptamaya ve tarif etmeye yarar. En önemlisi rengin kullanımı, tercihi ve düzenlenmesi kişisel zevkimizi ve öznel hislerimizi ifade edebilmemizi sağlar (Şahin, 1998).

Renk dili gizemlidir. Bazı renk sözcüklerinin çeşitli anlamlar, ruh halleri ve çağrışımlar taşıdığına inanılır. Helson, rengin bazı özelliklerini açıklayıcı, zor, samimi olarak ifade etmiştir. Yıllardır sanatçılar, mimarlar ve iç mimarların ruh halleri ve hisleri renk düzenleri ve kullanımlarıyla yorumlanmıştır.

2.4.1. Kırmızı

Kırmızı, sıcak renkler grubunda yer alır. Aynı zamanda ana renktir. Sınırsız coşkunluğu ile kabına sığmayan heyecanlandırıcı bir renktir. Bu renk dinamik ve tahrik edicidir. Aynı zamanda şiddet, nefret ve işkence gibi duygularında sembolüdür (Yılmaz, 1991).

(29)

Açık değerdeki kırmızı güven, hakimiyet ve sevgi duygusu uyandırır. Orta değerdeki bir kırmızı ise, düzenlilik duygusu verir. Kan rengindeki kırmızı ise insandaki iç tepkisel duyguları ortaya çıkaran bir etki bırakır. Bu kırmızı insanın iç dünyasına hüzün etkisi verir. Yapılan araştırmalara göre en çok kırmızı renk sevilir ama tonlarından en çok beğenilen pembedir (Güngör, 1983).

2.4.2. Sarı

Ana renk grubunda yer alan ikinci sıcak renk sarıdır. Bu renk uçarılığı bakımından çok sevilir. Psikolojik olarak incelenirse çılgınca duyguların görüntüsü olarak nitelendirilebilir. Yapılan araştırmalara göre “sarının ferahlık, sevinç, temizlik, aydınlık, mutluluk kavramları ile çağrışım yapan etkiler doğurduğu sonucu elde edilirken, bir başka araştırma sarı rengin zayıflık, hastalık, fakirlik ve mutsuzluk gibi kavramlarda çağrışım yaptığı ileri sürülmektedir (Yılmaz, 1991). Bu bakımdan sarının her zaman ele avuca sığmaz hırçınlığı ile karşı karşıyayızdır. Bütün bu özelliklerinin yanı sıra; sağduyunun, güzel düşüncelerin ve mantığın rengidir.

2.4.3. Mavi

Üçlü ana renk grubunda yer alan tek soğuk renk mavidir. Mavinin tonları açıldıkça uzaklığı ve sonsuzluğu temsil eder. Koyulaştığında ise çekicilik fonksiyonları görülür. Mavi, insanda temizlik, rahatlık, sükunet ve dinlendirici bir etki yaratır. Mavi, ruh gibi uçucu bir renk, nihayetsiz ve sınırsız atmosferi ifade eder. Ayrıca mavi, insanda düşünme, karar verme ve yaratıcı fikirlerin doğmasına yardımcı olur (Kalmık, 1950).

Türkler içinde bu rengin önemi büyüktür. Hatta Türkuaz mavisi Türklere hitaben isimlendirilmiş bir mavidir.

Açık mavinin insan sağlığı üzerinde de olumlu etkileri bulunmaktadır. Bu nedenle genellikle denize ya da durgun bir gökyüzüne bakarak sakinleşiriz (Kabacalı, 1991).

(30)

2.4.4. Mor

Mor, ara renkler içerisinde soğuk ve mat etkili bir renktir. Bu renk, soğuk etkili mavi ile sıcak etkili kırmızının belirli oranlarda karıştırılmasıyla elde edilir. Bundan dolayı karışım oranlarına göre insan psikolojisinde sıcak ya da soğuk bir etki yaratabilir.

Kandisky’e göre mor, kelimenin fiziki ve ruhi anlamında soğuk bir kırmızıdır. Morda hastalık, sönmüş, hüzünlü bir yan vardır. Morun içerisinde, maceraya dönük esrarengiz bir hava sezilir. Bu renk melankolik karakterlidir. Keder ve hüzün ifade edebilir (Turgut, 1990).

Yapılan araştırmalara göre, toplumlardaki yaşlıların en çok morun tonları ile kahverenginin tonlarını seçtikleri gözlenir. Bunun içinde çeşitli toplumlarda bu renkler yaşlılığın sembolü haline gelmiştir. Genç nesli oluşturan bireyler arasında en az seçilen renklerden biridir (Yılmaz, 1991).

2.4.5. Yeşil

Yeşil, ara renkler içinde en ilginç özelliğe sahip olan renktir. Çünkü içinde kendini oluşturan ne mavinin nede sarının özelliklerini taşır. Gözle elde edilen algı bakımından başlı başına saf bir renktir.

Yeşil, temiz bir doğayı, alabildiğine uzanan kırları ve insan psikolojisinde ferahlığın çağrışımlarını uyandırır. Bu renk, tüm renklerin en sessizi ve en sakini olmakla beraber duygusal bir gizemliliği de vardır. Yeşil, ne insan psikolojisindeki ulaşılması gereken tutkulara eşlik eder, ne de ulaşamamanın verdiği üzüntüyü teselli eder. Hiçbir duygu için etkinlik göstermez. Yeşil, insan psikolojisine rahatlık, huzur ve sakinlik verir ama insan duyguları bir süre sonra bu ilgisizlikten rahatsız olur (Tunalı, 1978).

Yeşil, toplumların manevi duyguları ile en çok etkileşimde bulunan renktir. Bu rengin en çok dini konularda ön plana çıktığı görülmektedir.

(31)

2.4.6. Turuncu

Turuncu, insan psikolojisini ısıtan bir renktir. Bu özelliği, kendisini oluşturan sıcak kırmızının ya da sıcak sarının, belirli oranlarda birbiri ile karıştırılmasından doğan etkileşimin sonucudur.

Turuncu, sıcak renkler sınıfından olmakla beraber, kırmızı kadar dinamik değildir. Güneşi, rahatlığı ve parlaklığı hatırlatır. Fakat turuncuda; kırmızı gibi uzun süre seyredilemez bir renktir. Turuncunun kendi iç dünyasında çok aktif bir etkinliği vardır. Bu özelliğini insanın psikolojisine tatlı bir sıcaklık vererek gösterir. Bu rengin iç çağrışımları arasında kabına sığmayan bir insanın coşkunluğunu, neşeliliğini ve gösterişini sezebiliriz (San, 1977). 2.4.7. Siyah

Siyah, bir ışık noktasından gelen ışınların, çarptığı nesne tarafından tamamen emilmesi ile oluşur. Bunun içinde çarptığı nesnede bir ısınma olayı meydana gelir. Fiziki açıdan bakıldığında, siyah ışıklı etkenlerden tamamen yoksundur. Buna rağmen siyah tıpkı diğer renkler gibi kendi başına bir varlık olarak kendini duyurur (Yılmaz, 1991).

Sonsuz karanlıklar, insanoğlunun üzerinde hep bilinmezliğin verdiği korkuyu yaratır. Bunun için siyahta her zaman korkunun, kötülüklerin, sonsuz derinliklerin ve paniğin izlerini sezeriz. Siyahta, ölümün çağrışımı her zaman hissedilebilir. Siyahta garip bir sessizlik vardır. Bu rengin olumsuz etkileri, insan psikolojisi üstünde yoğundur. Bu nedenle siyah, üzüntü, sıkıntı, keder ve matem rengidir.

2.4.8. Beyaz

Beyaz fiziksel olarak incelendiğinde güneş ışınlarının tümünün, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor gibi ışınların birleşmesinden oluştuğu görülür. Bu ışınların boşlukta birleşimleri renksizdir. Fakat bu ışınlar yüzeye çarptırılırsa beyaz rengin oluştuğu gözlemlenir.

(32)

Beyazda daima neşe ve sevinç öncesinin bir sessizliği mevcuttur. Bundan dolayı da insan psikolojisinde beyaz, ferahlık, soğukkanlılık, samimiyet ve aydınlık hisleri uyandırır. Beyaz, toplumsal değerlerde ise, masumiyeti, temizliği ve asaleti temsil eder (İlter, ?).

Her renkte olduğu gibi beyazında olumsuz etkileri vardır. Beyaz parlaklığı nedeniyle gözü çabuk yorar. Toplumsal olarak da beyaz yenilginin sembolüdür (Kabacalı, 1991).

2.4.9. Gri

Gri, siyahla beyazın belirli oranlarda karıştırılmasından elde edilir. Bunun içinde ne beyaz ne siyahtır, ya da beyaz olduğu oranda siyahtır. Gri her iki renkten de özellikler taşımaktadır. Siyahın insan psikolojisine sıkıntı veren huzursuz etkisi gride yoktur. Buna karşın beyazın göz kamaştıran parlaklığı gride tatlı bir tebessüme dönüşür. Bu nedenle her iki renkten de daha çok tutulur (Yılmaz, 1991).

Gri olgun, dikkatli ve huzurlu bir insanın sembolüdür. Bundan dolayı hareketsiz, durgun ve tarafsız bir renk olarak kabul edilir. Bu hareketsizliğin içinde bir sır gibi saklı ümitsizlik vardır. Aynı zamanda bu renkte bir masumiyet ve tarafsızlık hissedilir. Bunun içinde genellikle bürokratlar gri renkleri tercih ederler. Ayrıca uzlaştırıcı, denge unsuru olan gri renk, alçak gönüllülüğü temsil eder. Hassas ve çabuk etkilenen kişiler için sıkıntılı ve ümitsiz bir hava yaratabilir (İlter, ?).

2.4.10.Sıcak Renkler

Bilim adamları ve sanatçılar, insan psikolojisinde sıcaklık ve canlılık uyandıran renklere “sıcak renkler” demektedir. Genelde bu grubu oluşturan renkler sarı, kırmızı ve turuncudur. Ayrıca bu renklerin değişik tonlarda karışımlarından ortaya çıkan; altın sarısı, kayısı rengi, bal rengi, şarap kırmızısı, pembe, vişneçürüğü, zeytin yeşili, kahverengi sıcak renklerdendir (İlter, ?).

Sıcak renkler; aktif olup, canlı, tahrik edici ve gösterişli bir özelliğe sahiptirler. Delacroix’e göre sıcak renkler zenginlik ve sevinci temsil ederler.

(33)

Sıcak renklerin parlaklık, aydınlık ve göz alıcı etkileri soğuk renklerden daha fazladır. Bilim adamları bu özellikleri en çok psikolojik alanlarda kullanırlar. Örneğin; ağırkanlılara en çok sıcak renkleri tavsiye ederler. Hiçbir zaman sıcak renklerin kullanımında aşırıya kaçılmamalıdır. Çünkü aşırı sıcak renkler insan psikolojisinde bir bunalma duygusu yaratabilir. Ayrıca yapılan araştırmalara göre bolca kullanılan sıcak renkler, insan psikolojisinde bir işkence duygusu oluşturur (Yılmaz, 1991).

2.4.11. Soğuk Renkler

Araştırmacılara göre insan psikolojisinde durgunluk ya da serinlik etkisi yaratan renkler, “soğuk renkler” dir. Genelde bu grubu mavi, mor ve yeşilin tonları oluşturur. Gök mavisi, Türk mavisi, nefti menekşe rengi ve leylak rengi bu gruptan sayılabilir (İlter, ?).

Soğuk renklerin insan üzerindeki etkileri hoş, serin, dinlendirici ve tazelik vericidir. Dolayısıyla istirahat ve sakinlik ihtiyacımızı karşılar. Yazın sıcakta kullanılırsa serinlik ve rahatlık hissi yaratırlar. Örneğin; bu renkler psikolojimizde huzur veren bir gök, sonsuzluğa çeken bir deniz, hisli bir çiçek gibi duygular uyandırır. Günümüz psikolojisinde soğuk renklerin sakinleştirici özellikleri bolca kullanılır (Gürer, 1990).

2.5. ALGILAMA

Çevreden kaynaklanan uyarıcı etkilerin duyu organları ve zihinsel sürece ilişkin olgular yardımıyla kavranması, anlaşılması algı olarak tanımlamaktadır.

Algı, duyular yoluyla alınan bilgilerin anlamlandırılması, yorumlanması sürecidir. Bu anlamlandırmanın bir bölümü önceden alınan nesnel bilgilere, bir bölümü ise önceden sahip olduğumuz öznel bilgilere dayanmaktadır (Senemoğlu, 2000). Nesne ve olayların kendilerine ait özellikleriyle kavranması için yapılan bir organizasyondur. Duyu organlarının beyne ilettiği uyarıcılar yorumlanır ve farkına varılır (Ülgen, 1988).

2.5.1. Görme

Işığın ve rengin algılanması, göz adını verdiğimiz alıcı organ ile beyin arasındaki mükemmel iletişim sonucunda oluşur. Bir ışık kaynağından veya nesneden yansıyan ışık

(34)

demeti, ilk önce gözün en önündeki tabaka olan kornea adı verilen saydam yapıdaki kısmi mercek tarafından gözün iç kısmında bulunan lens üzerine yönlendirilir. Lensin en önemli görevi çevresinde bulunan kaslar yardımı ile genişleyip daralarak üzerine gelen ışın demetini gözün en arka kısmında bulunan, renkli görmenin oluştuğu makülaya odaklamaktır (Guyton, 1978). Maküla adını verdiğimiz ağ tabaka birçok katmandan oluşur. Bu katmanların en alt kısmında görme ile ilgili basil ve koni adı verilen yapılar bulunur. Koniler renkli görme ile basiller ise karanlık görme ile sorumludur.

2.5.2. Görme ve Algılama İlişkisi

Bakmak ile görmek arsında belirgin farklılıklar vardır. Her gün aynı yolda yürürüz ve etrafımıza bakarız ama çevremizdeki her dükkanın ismini veya ne sattığını bilemeyebiliriz, çünkü o dükkanlara sadece bakmışızdır. Eğer dikkat ettiysek, onlarla ilgilendiysek kısacası onları gördüysek mutlaka hatırlarız. Algılamanın temeli görmektir. Görme olmadan algılama olmaz. Çünkü görme olayı direkt olarak beyinle ilgilidir. Verileri beynimize göndermeliyiz ki onları algılayabilelim.

İlk bakışta kesin ve net olarak göz rengi hisseder. Göz rengin özelliğini saptar ve güzelliğinden hoşnut olur ya da sevmez ve irkilir. Göz, tıpkı damağın yemekten tat aldığı gibi renklerden o denli uyarılır (Erim, 1999).

2.5.3. Renk Algılamaları

Birey doğduğu zaman, zihinsel gücünün hiçbir etkisi yoktur. Bireyin yaşı büyüdükçe çevreye bağlı olarak düşünme, anlama, yargılama ve ezberleme gibi yetenekleri gelişmeye başlar. Sağlıklı bir algılama için çevre koşullarının çok iyi düzenlenmesi gerekir. Bu açıdan bakıldığında psikolojik ve çevre şartlarına göre kişisel algılama farklılıkları ortaya çıkar. Çünkü bireyin rengi algılamasında, duyu organlarının geliştirdiği çevrede rengin özellikleri ve insan psikolojisi önemli bir yer tutar (Yılmaz, 1991).

Herkes her zaman komşusunun da belli bir rengi aynen kendisinin gibi gördüğünden emin olmaktadır. Sadece renk ilişkilerinin kıyaslanabilmesi bile sorunlara yol açmaktadır. Deneklere birlikte bulunan renkleri gruplamaları veya belli bir ayrımı bir örnekle eleştirmeleri söylenebilir. Böyle işlemler renk adlarına başvurmayı önleyebildiği gibi, değişik kişilerin,

(35)

“benzer” veya “aynı” ya da “farklı” gördükleri şeylerde, standartlarının aynı olduğu sonucuna varamayız. Bu sınırlar dahilinde, yinede değişik yaş, değişik geçmiş veya değişik kültürdeki kişiler için renk algılamasının aynı olduğunu belirlemek mümkün olmaktadır. Renk körlüğü gibi kişisel patolojilerin dışında, hepimizde aynı çeşit retina ve aynı sinir sistemi vardır. Yine de gözlemcilere spektrumda belli renkleri göstermeleri söylendiğinde, sonuçlar bir ölçüde farklılık göstermektedir. Bunun nedeni spektrumda değişebilen değerlendirme oranı, sürekli bir sıralamayla insanların farklı renk adlarıyla farklı duyumları anlatmak istemiş olmalarıdır (Yazıcıoğlu, 1990).

Rengi algılamak, görme metodunun heyecanla ilgili tek ve güçlü kısmıdır. Renge karşı tepkimiz çoğu zaman kesin ve anidir. Bazı renklerin bizde heyecan uyandırdığı daha başka deneyimleri de hatırlarız. Aynı renkler kişilere, şartlara ve bulunduğu ortama göre farklı anlamlar taşıyabilir. Örneğin kırmızı hem sıcaklık hem de şiddet hisleri verir. Kimisine göre aşk ve sevgi, kimisine göre ise kan ve nefreti çağrıştırır (Erim, 1999).

Renklerle tonların sayısı, çeşitlenme ve birleşme imkanları sonsuz olduğundan renklerden yararlanarak yaratılabilecek izlenimler dizisi de aynı derecede geniştir. Rengi zengin bir ifade haline koyan sebep ve tesirlerdeki çeşitlilik aynı zamanda bizim renk alışkanlığımızı da, gördüğümüzü kesinlikle tanımlamamızı da güçleştirir. Böyle olduğu için rengin değişik niteliklerini bir sisteme bağlamak üzere yapmış olduğumuz algılama deneyleri ve algılanan tonlar arasında kurduğumuz bağlantılar belli aşamalar halinde ifadelendirilmiştir. Renk yapısı ve algılama hakkındaki bilgimiz, tepkilerimizin gözlemlenmesinden elde edilen bilgilerin toplamını aşmaz (Lowry, 1972).

2.5.3.1. Yaş Gruplarına Göre Renk Algılamaları

Renk algılaması, farklı yaşlardaki kişiler üzerinde irdelendiğinde belli yaş grupları arasında belirgin farklılıklar olduğu gözlemlenmektedir. Küçük yaş grubu (0-6 yaş) çocukların oyuncak ve giysileri genellikle canlı renklerdir. Küçük yaş grubu çocuklarının dikkatleri kısa sürelidir. Yani bir objeye yada olaya kısa süre dikkatini verir. Saf ve ışık değeri bakımından katışıksız renklerdeki objeler onların dikkatlerini daha uzun süreye çıkartmaya yarar. Özellikle en canlı ve sıcak renk kırmızı çoğu küçük yaş grubu çocuğunun tercih ettiği bir renktir (Erbaş, 1996).

(36)

Yeni doğmuş bebeklerin görme duyuları da tam gelişmemiştir. Canlı renklerin seçimindeki bir başka etkende bu renkleri görmelerinin daha kolay olmasıdır.

Çocuklar 4,5 yaşlarına kadar hiçbir ayrım yapmaksızın ve önceden kararlaştırmaksızın renkleri kullanırlar. Renklerin, özellikle üç ana rengin adlarının öğrenilmesi de 4 ile 5 yaşlarına rastlamaktadır. Karalama aşamasında renge pek önem vermeyen çocuk, 4-5 yaşlarından sonra parlak ve açık renklerden başlayarak yavaş yavaş bol renk kullanmaya doğru gidecektir. İlk renk kullanımlarında, çocuk rengi renk olduğu için kullanır. Üç ana renkle kırmızı, sarı ve mavi ile bol bol yetinir. 5 yaşlarında çocuk artık siyah, beyaz, turuncu, yeşil, mor gibi renkleri de ister (Yılmaz, 1991).

Conrad’a göre, ancak çocukta kavramların tam yerleşmesinden sonra renge ve rengin, simge ve anlatım genel karakterine olan bağlantısına karşı daha yoğun bir doygunluk belirtmektedir (San, 1977). Yine 5-6 yaş grubu çocuklar için renk kimi zaman bir genelleme sonucu eşyanın rengine benzetilir. Kimi zaman da, kendi ruhsal yapısına uygun olarak değişir. Sevmedikleri kişileri, olumsuz konuları boyarken koyu renkleri, sevdikleri kişileri ya da konuları boyarken kırmızı, turuncu gibi sıcak renkleri kullanırlar. Karamsar, içe dönük, mutsuz çocukların resimlerinde koyu renkler egemendir (Darıca, 2000).

Bluğ çağlarında kişiler ruhsal olarak çeşitli çelişkilerle dolu olduğu için pastel renkleri tercih edebilirler. Fakat bu çağ kişilik bulma çağıdır ve canlı renklerde seçilebilir.

Daha ileriki yıllarda kişiler yavaş yavaş daha pastel renklere meyilli olurlar. Bu yaşlarda bazen kişiler canlı renkleri özler ve tercih ederler, ama bu canlılık genelde gençlikteki kadar olmaz. Yaş ilerledikçe gerek çevre koşulları gerekse yaşın getirdiği özelliklerden dolayı genel olarak tercih edilen kahverengi, siyah, lacivert ve gri tonları gibi koyu renklerdir (Erim, 1999).

Her yaşın kendine göre güzelliği olduğu gibi her renginde ayrı bir güzelliği vardır. Renkleri yaşa göre düşünmeden özgürce kullanabilmek ve o renkleri yaşayabilmek gerekmektedir.

(37)

2.6. KAVRAMLAR

“Biliş”, dünyamızı öğrenmeyi ve anlamayı içeren zihinsel faaliyetler anlamına gelir (Şahin, 1994).

Kavram öğrenme ise bilişsel gelişime bağlıdır ve akıl yürütmeyi gerektirir.

Kavram, “cisimlerin bazı ortak ve genel özelliğini ya da niteliğini temsil eden simgesel bir yapıdır” şeklinde tanımlanmaktadır (Şahin, 1994).

İçinde bulunduğumuz dünyada çeşitli nesneler, olaylar bulunmaktadır. Bunları tüm özellikleri ile öğrenmek mümkün değildir. Bu nedenle benzer özellikleri olan nesne ve olaylara değişik isimler vererek gruplandırılmıştır (Erdem ve Akman, 1995).

Kavram, aralarında belli özellikleri paylaşan bir grup nesne veya olaya verilen semboldür. Kavramlar, bireyin düşünmesini sağlayan zihinsel araçlardır. İçinde bulunduğumuz fiziksel ve sosyal çevreyi anlamamızı, onlarla iletişim kurmamızı sağlar, kavramlar bireyin varlıklar, olaylar, fikir ve süreçlerle ilişkiler kurmasına da yardım eder (Senemoğlu, 2003).

Kavram, bir nesneyi veya bir olayı gösteren zihinsel imajdır. Kavramlar daha karmaşık hale geldikçe, ortak özellikleri paylaşan nesneleri veya olayları gruplamaya başlarlar. Kavramlar günlük deneyimleri sınıflayıp, grupladıkları için bir bütün olarak zihnin temelini oluştururlar (Arı ve Arkadaşları, 1995).

Kavramlar somut değil, soyut düşüncelerdir. Dış dünyada değil, insanın düşünce sisteminde yer alırlar. Kavramlar eşyaları, olayları ve insanları benzerliklerine göre gruplandırdığında gruba verilen adlardır. Kavramlar gerçek dünyada değil düşüncelerimizde vardır. Gerçek dünyada kavramların ancak örnekleri bulunabilir (Cantekinler ve Arkadaşları, 2002).

Şekil

Tablo  1  araştırmaya  katılan  çocukların  yaş  ve  cinsiyete  göre  dağılımını,  tablo  2-7  grupların Renk Değerlendirme Çizelgesi sonuçlarını göstermektedir
Tablo 2 Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ana renk  kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı gösteren tablo
Tablo 3 Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ana renk  kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı yaşa göre gösteren tablo
Tablo 4 Çalışma grubunu oluşturan deney ve kontrol grubundaki çocukların ana renk  kavramını kazanma düzeyleri arasındaki farkı cinsiyete göre gösteren tablo
+4

Referanslar

Benzer Belgeler

İncelediğimiz Hanefî mezhebi usûl kitaplarında kıyâsta asl’ın illeti olarak tespit edilen vasfın, asıl dışında da bulunabilmesi gerektiği; sadece asıl’da

Bu çalışmada, içerisinde EÜAŞ (Elektrik Üretim Anonim Şirketi) tarafından işletilen 8 tane termik santral bulunan Türkiye'deki 22 baralı 380 kV'luk güç

AB’nin Orta ve Doğu Avrupa ülkesini kapsayan genişlemesi ile birlik- te sınırların genişlemesi ve komşu ülke sayısının artması, AB’yi gü- venlik açısından

Araştırma sonuçları okul öncesi eğitim alan çocukların öğrenime hazır oluş düzeylerinin cinsiyet değişkenine göre farklılaşmadığını, okul öncesi eğitim

Tablo 13: Bakü Devlet Üniversitesi 2014-2015 Öğretim Yılında Açık Öğretim Azerbaycan Türkçesi ve Edebiyat’ı Bölümünde Okutulan Farsça dersinin yıllık ders

Bu çalı ma ile Derebucak (Konya) ilçesinde yeti en makrofungus türleri ve yayılı alanları belirlenerek bölgenin makrofungus da ılımının çıkarılması, halk

Sonuç olarak, üç farklı ligand ve bu üç ligandın Fe(III), Cr(III) saldeta ve salpy kompleksleri izole edildi, ayrıca elde edilen bileşiklerin elementel