4
T T
% ° l l
BBNÎM
M
| Ü H
c
/
j t
mm
~
M©cıı
HâmîtVi
tmutuverdih l
J 2 'r zamanlar yalnız doğduğu günü değil, hayatının hemen hergüııkii tebciller - tâzim'ı Ie doldurduğumuz, edebiyatı mızın baş tacı yaktığımız Abdulhak Hâmidin bu sefer ne gün doğduğunu bile şaşırdık. 5 şubatta doğduğunu yıllarca yanlış öğrendiğimiz halde bu defa doğrultmaya, hakkında doğrudü- rıist neşriyat yapmaya bile lüzum görmedik. Zamanındaki hay ranlarının. köprü altından su bağışlarcasına, "Şairi azimiişşân» ve «Dâhiyi âzam» gibi unvanlarla pohpohlamaları yersiz olma sına yersizdi amma, Hâmid, koca Hâmid, hiç de öyle yabana atılacak şair doğıldi. Kalabalık eserleri üzerine sabırla eğilen ler, onda mükemmellik bulamasalar da, bol bol yenilik ve derinlik bulacaklardır; hem şimdiye kadar bir başkasının far kında olmadığı yenilikler ve derinlikler...
Belki arka girememiş, belki umulduğu kadar arazi sula mamış, amma, coşkun, hoyrat, sel gibi bir nehir. Onda, ku yumcu!-k "öyle dursun, rasgele şiir işçiliği bile bulamayanla ra haydi bak verelim fakat gafn edebiyatının kapısını bize ilk aralı’-layrun o olduğunu da inkâr etmeyelim!
Kır ! Hamit, koca Hâmidi hem itibarda hem sürgünde tuttu. Vatandan uzak olmak, birçok memleket hâdiselerine yukarıdan selâmetle bakmasını sağladı amma yurt gerçekleri nin derinine inmesine de engel oldu. Hoş, memlekette iken de, tünediği Çamlıca tepesi, oldukça kenar bir yerdi, yurdun göbeğinde sayılamazdı. Üstelik, yabancı diyarlarda konakladı ğı tümseklerin yüksek uzaklığı, onu, o zamanki ölçüler ve im kânlar içinde bile, memleketle kaynaşmaktan; kaynaşmak şöyle dursun, koklaşmaktan mahrum bıraktı..
Bırakalım. Hâmidin metafizikle karışmış, felsefeye bulan mış, şark ölçüleriyle bir vakitler makbul sayılan söz cambaz lıklarına kavmış taraflarını.. Veremden ölen genç karısının başıucunda hertiirlü kayıttan sıyrılmış ruh çığlıklarına kulak verelim:
Yıldızlar! Onu siz ettiniz defn Durmuş ne bakarsınız uzakta? Cemşidi de kor bu iş merakta: Meyhane yıkıldı mest ayakta!
Hâmit, Makberi yazdıran derde ve şüpheye düşmeden önce, şark ve garbın sanat ve zevk sofralarından bol bol çim lenmiş. gün görüp dem sürmüş, hoyrat ve kibar bir hovarda, lıirfet ve marifet sahibi bir sairdi. «Makber» eserinde, onu birdenbire, cehennemi bir şüphe kuyusunun içinden boğuk boğuk, derin derin, gerçek şiir edasıyle seslenir buluyoruz:
İsterse bana cihanı versin Çoktan geberirdim, ey ecel, ben, Allah senin belânı versin!