_____ _ _ _ _ _ _ _
Tarih Kurultayı i n mesaisini bitirdi
Profesör A fe t kıymetli tezini
ı
ı
^
| '^11
i
i
okudu ve çok alkışlandı
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşile yükselme ve
inhitat sebeblerini anlatan güzide Profesör,
«T ürk
milleti ilerlemek için hiçbir
engel
tanımaz»
dedi
Atatürk, Millî Müdafaa Vekili General Kâzım Özalpla görüşüyor , __ r_
İkinci Türk Tarih Kurultayı, dün olan raporunu, profesör Fettich, Seket te Babil dili üzerine tesiri, profesör K op - son toplantısını yaparak faaliyetini bü - bulunan bir prens mezarı hakkındaki pers etnolojik ilim ışığı altında aslî İndo-yük bir muvaffakiyet içinde bitirdi. tebliğini. Hüsnü Hâmid, riyaziye tara - Cermenlik ve aslî Türklük, profesör H .
Seksiyonlardaki mesai
hinde Türk okulu, profesör Przeworki, Vallois ön Asyanm ilk tarihi mevzultSabahleyin Kurultayın A seksiyonu u-j Anadoluda tunç (bronz) buluntuları - tezlerini irad ettiler,
mumî toplantı salonunda, B seksiyonu nın ehemmiyetini, Salih Murad, iki Türk B. seksiyonunda da profesör W itte da sarayın yukarı kat salonunda toplan - âliminin medeniyet hizmetleri, doçent more, A yasofya mozaiklan hakkmd' maştı. Besim Darkot, yurdumuzda iklim tari - i zahat verdi. Doçent Mükrimin Y ir
A seksiyonunda profesör Kerim, Sü- binin son safhalarına dair bazı görüşler, mer riyaziyesinin esas ve mahiyetine dair doktor Şükrü Akkaya Sümer dilinin
( I j <£)
X I I inci asır tarihçileri ve müverrih A zimi, doktor Şevki U ludağ, tıb ilmi vt Osmanlı Türkleri, profesör Şerefeddir, Yaltkaya da eski Türk an’ anelerinin bazı tarihî müesseselere tesiri, doktor Süheyl Ünver de Ortaçağda türkçe takrir mev zulu tebliğlerini irad ettiler. Bu seksiyon da profesör H âm id Sadi tarafından 12 nci asırda yapılmış A nadolu Atlası mevzulu tez okundu. Hâm id Sadi bu te zinde ezcümle şunları söyledi:
« — Şimdiye kadar bu devre aid yal nız Piri Reisin deniz haritaları biliniyor du. Halbuki kara yollarına ve menzil yerlerine aid 2 0 0 kadar paftayı ihtiva eden bu Atlas sayesinde A n adolu ve İran tarihi coğrafyasına aid yeni bir kaynak elde edilmiştir. Yeryüzünde Türkten başka hiçbir millet kendi ülkesinin Onal- tıneı asır başlarına aid'bir atlası şimdiye kadar ortaya koyamamıştır. Üniversite kütübhanesinde bulunan bu eser Türk Tarih Kurumu tarafından yakında bas tırılacaktır.»
Kurultay umumî heyeti
Kurultay umumî heyeti tam saat on dörtte M aarif Vekili Saffet Arıkanın ri yasetinde toplandı. Sekreterler meb’ us Fakihe Öymenle M aarif Vekâleti Neş riyat müdürü Faik Reşiddi .
Evvelki günkü toplantı zaptı okuna - rak kabul edildi.
İlk sözü Alm an profesörü Hartmann aldı. Alm an profesörünün mevzuu « Y e ni Türkiye» idi. Umumî Türk tarihi çer çevesi içinde Cumhuriyet Türkiyesini an latan ve bu arada 1919 dan itibaren memlekette olan işleri mevzuu bahseden profesör, ezcümle şunları söylemiştir:
« — Yeni Türkiyeyi anlamağa medar olacak olan, onun esasım teşkil eden nok ta Türk nasyonalizmidir. Türkler millî bir devlettirler. Bu şekilde Osmanlı dev- letile olan fark da tebarüz ettirilmiş olur. M illî bir devletse, ancak bir millet millî şuuruna sahib olunca kabili tasavvurdur. Tarihte bir Osmanlı milleti asla mevcud olmamıştır. Şu halde bir Osmanlı millî şuuru da, bir müddet böyle birşey te - vehhüm edilmiş olsa dahi, mevcud ola - mazdı.
Türk milletinin hali hazırı bana 400 enelik bir fasıladan sonra Osmanlı ta- ihinin en parlak olmasa da hakikatte efı mik ve en mes’ ud devrine doğrudan
uya bağlanmış görünüyor.»
Alm an profesörün çok alkışlanan bu nutkundan sonra celse 15 dakika için ta til edildi.
Atatürk Kurultayda
Kurultayın ikinci celsesi Atatürkün yüksek huzurile ve gene Saffet A rıka - mn riyasetinde açıldı. Salon, çok kalaba lıktı. Bu son toplantıda şehrimizde bu - lrnıan Vekiller, ecnebi âlimler ve bütün profesör ve muallimler hazır bulunuyor du.
Bu celsede profesör A fe t «T ü rk - Osmanlı tarihinin karakteristik noktaları na bir bakış» mevzulu tezini büyük bir belâgat ve muvaffakiyetle okudu ve sık sık, uzun uzun alkışlandı.
Profesör A fetin mühim tebliği
En Büyük Türk, Baylar, Bayanlar,
Tarih hâdiseleri aynen tekerrür etmez. Çünkü zaman ve mekân kültür üzerin - deki faaliyeti ile her cemiyetin tekâmü - lüne tâbidir. Bir milleti anlamak için o- nun tarihinin derinliklerine nüfuz etmek ve muhtelif devirlerdeki gidişini takib et mek lüzumu karşısında kalınır. Türk mil letinin tarilhi en çok bilinmeğe lâyık olan kısımlardan biridir. Bu tarih o kadar de rin ve cihan kültür bağlarile perçinlidir ki onun içinde Türk cevherlerini bulmak onları anlamak ayrıca insanlık için bir derstir. Bu geniş ve derin tarih içinde yalnız parlak ve iyi şeyleri görmekle ka lamayız, onun hatalan da yeni nesilleri müteyakkız tutacak vasıtalardan biridir.
Ben biraz da bu mevzuumla, bu nok talan araştırmak için söz almış bulunu - yorum. Tarihten alacağım başlangıç çok eski değildir. Yakın tarihimizin bize ver diği ilhamlar çerçevesi içinde kalmak istiyorum.
Osmanlı imparatorluğunun
kuruluşu
Y ıl 1299, tarihte bir devir başlangıcı nın menşeidir.
Hayatlarının sonunu yaşıyan iki im * paratorluk enkazı üzerinde yepyeni ve ufacık devletin kökü Anadolu yaylâları içinde Söğüt mıntakasıdir, Bizans artık büyük sarsıntılara tahammülü kalmamış çöküntülerinin altında eziliyor. Selçuk imparatorluğu kudretten düşmüş parça - lanmak mukadderatı karşısmda boyun eğiyor.
Anadoluda kurulan birçok beylikler içinde Osmanlı Beyliği çok mütevazi ye rini aldıktan sonra büyümek ve kuvvet lenebilmek istidadını en çok gösteriyor.
X I I I üncü asrın sonunda iki imparator luk harabesi üzerinde mamureler kuran bir mevcudiyet oluyor. Bu devletin ku
ruluşu, zamanı içinde en ileri teşkilâtın yapılma teşebbüsü, ve bundaki muvaffa kiyetle tamam olur.
X I I I üncü asır A nadolu tarihinin en hararetli devirlerindendir. Bundan tam yedi yüz yıl önce 1237 tarihi Selçuk Hükümdarı Büyük Alâeddinin ölümünü kaydederken bu devletin mukadderatı - nın ters çevrilişine de bir başlangıç olur. Selçuk adı ve hanedanı siyasî mevcudi yet olarak 1300 e kadar yaşıyacaktır. Fakat şarktan gelen yeni istilânın, îl- hanlılann zebunu olarak.
H er şeyden evvel şunu kaydetmek is terim ki A nadolu bir çoklarının zannettiği gibi X I inci asırdan itibaren Türkleşmeğe başlamış değildir. A nadolu ayni etnik mevcudiyetine yeni elemanların, ayni kökten kopan dalgalarla X I inci asırda tazelemiştir. 1071 tarihi İslâm olan Türk- lerin A nadolu kardeşlerine kavuşmala - rını gösterir.
işte Osmanlı Devleti bu ezelî Türk yurdunda kökünü salmakla bahtiyardır.
Bu devletin üzerinde siyaseten yayı lacağı yerlerde de bu etnik zemin ha - zırdır.
Coğrafî durumu Osmanlı Beyliğine büyümek fırsatını veriyor; Avruaya adım atış, orada ilerlemek için bir başlangıç tır. Çünkü bu ilerliyen askerî ve siyasî kuvvet gene orada kendi ırkdaşlarına te sadüf etmiş ve beraberce yeni binaya malzeme vermişlerdir.
Bir devlet kurulurken onun temelleri nekadar sağlam atılırsa ömrü o kadar u- zun olur. Bu temeller, yalnız siyasî var lıkta değil, o varlığı da tutacak olan fikir ve ekonomi hayatının tanzimi ile müm - kün olur, işte onun içindir ki biz tarihin yalnız siyasî çephesinde kalmıyoruz. Ce miyet hayatının her türlü safhalardaki gidişi, bizim eski ve yeni tarihimizin etüd zeminini teşkil ediyor. Osmanlı Impara * torluğu tarihteki bütün imparatorluklar gibi büyüme, yükselme devirleri ve on ları takib eden bir inhitat devrini yaşar.
Fakat tarihin bu umumî kanunu, Os- manlı imparatorluğu için kendine ve za manına has olan hususiyetlerde faaliye - tini göstermiştir. Osmanlı imparatorluğu tarihi dört devre taksim edilebilir.
1 — imparatorluğun kurulması 1299- 1453.
2 — Büyük fütuhat, imparatorluğun genişlemesi 1453*1579.
(
3 ;
( + )
3 — Tevakkuf ve ric’ at 1579-1792. 4 ,— İnhitat 1792 - 1 9 1 9 .
İmparatorluğun itilâ devri
İkinci Mahra e d Fatih unvanım İstan- bula sahih olmakla alırken, O Bizans İmparatorluğunun da varisi olmuştu. Haleflerinden Y avuz Selim Mısırın fa tihi oldu. (1 5 1 7 ) de ecdadının İmpara torluk mirasına H alife lâkabını taktı. Bu hâdise Osmanlı İmparatorluğunu teok ratik bir devlet yaptı ve siyasî devlet şef leri din kitabının değişmez metinlerdi nazarî olarak bağlı kalmağa mecbur ol dular.
İmparatorlukta İçtimaî teşkilât
Osmanlı devleti iki İmparatorluğun mirasına konarken, onların parçalanma - smdan doğan beyliklerin de dağılmış ida resi üzerinde evvelâ askerî zaferler temin ederek X V I mcı asırda en büyük impa ratorluk arazisi üzerinde yerleşti. İdare sistemi Avrupanın feodalite hayatı yaşı - yan siyasî mevcudiyetlerine, yeni bir ör nek verecek tarzda ortaya çıkmıştı. «M e r keziyetçi bir monarşi» tipi gösteren bu teşkilât X I V üncü asır sonlarında çok iyi işliyen ve zamanın ihtiyacına tekabül eder bir halde idi; X V - X V I inci asır-, Iarda ise, devletin siyasî inkişafile beraber yürümüş genişlemiş, kuvvetlenmiş ve ye ni zamanların mühim karakterlerinden biri olmuştur. Bu devlet tipinin, Avrupa kavimleri, Osmanlılarda ilk örneğini, bul muşlardır. ___ .
X V inci asrın ilk yarısında Anadolu ve Rumelinde seyahat etmiş olan garb seyyahları Osmanlı İmparatorluğundaki idarenin intizamına, ticarî ve askerî yollar daki kervansaraylar teşkilâtına ordunun kuvvetine, memleketin refah ve asayişi ne hayret ve takdirlerini yazmışlardır.
X V , X V I inci asırlarda Osmanlı İm paratorluğunun şarkta ve garbda üstün - lüğü ve «dünyanın en büyük askerî ve siyasî kudreti haline gelmiş, teş kilâtının intizamında ve iyi işliyen bir dev let makinesile verimli bir kültür faaliye - tinde aramak lâzımdır.
İdarî askerî malî, ekonomik işler ka - nunlar ve nizamlarla tesbit edilmiştir. Devlet otoritesini şahsında toplıyan hü - kümdar mutlak gayrimes’ ul olmakla be raber hükümet teşkilâtı merkezde, vilâ - ! yetlerde en ufak teferruatına kadar ku
rulmuş, vazifeler ve mes’ uliyetler taksim edilmiştir. Vergi sistemleri icabında en uygun tarzda tanzim edilmiş olduğu ar şiv vesikalarında görülmektedir.
Merkez-I deki idare bütün İmparatorluk dahilinde en küçük köylerine kadar varidat mem - balarını bilmekte ve onların sarfedilecek- leri yerleri nizamlarile tesbit etmektedir.
İçtimaî muavenet Türk milletinin en güzel karakterlerinden birini tebarüz et tirir. Osmanlı devrinde dahi bu halin hususiyetleri hususî vakıflara aid arşiv - deki istatistiklerde görülmektedir.
Ordunun ve donanmanın kuruluşu ve işlemesi muayyen kaidelere göre teşkilât lanmıştı. H arb vesaiti ve tekniği, şark ve garbın bütün devletlerine faikti.
1590-1616 yılları arasında Venedikli ler gemilerinin bir kısmını Türkiye tersa nelerinde yaptırdıklarını kaydedersem, Türk Osmanlı denizcilik tekniğinin şöh retine bir misal vermiş olurum. Bütün bunların kökünü teşkil eden fikir hayatı, Osmanlı devletinin kuruluş ve yükseliş devirlerinde en verimli bir mevkidedir. Maamafih inkişafı zamanın ihtiyaçlarına uygun gödünüyordu. X V I mcı asırda imparatorluk topraklarında gezmiş olan bir Fransız seyyahı, her köyde mektebe tesadüf etmiş ve iptidaî maarifin Türk - ler arasında garb memleketlerde muka yese edemiyecek derecede yayılmış ol - masını büyük bir hayretle karşılamıştı.
Bizim arşivimiz dahi bu asra ait ista tistiklerde İmparatorluktaki ilim müesse- selerinin yayılışını gösteren sarih ve mü him rakamlar verir. A ncak o sırada bütün
İslâm âlemi hayatında büyük bir gerileme hareketi, bu Osmanlı medrese teşkilâtın da da kendini göstermiş ve çerçeveyi aşa cak kudretlerin yetişmesine engeller çı - karmıştır.
Türk kültürünün inkişafı
Türk edebiyatı. İslâm zihniyetine u - yarken gene kendi aslî karakterlerinden mülhem olmuştur. O tarihinden ve asker lik menkıbelerinden bahseder. Türkün ilim ve san’ atı, idare etmek kudretinde de tecelli eder. V e onu terennüm etmekle bahtiyardır. Coğrafya ilmi Piri Reisin şahsında ve eserlerinde X V I mcı asır ilim âlemine yeni bilgiler kazandırmıştır.
K oca Sinan, İmparatorluğun haşme - tini asırlar içinde yaşatmak için dünya - nın en büyük mimarlık kudretini yeryü zünde yükselterek perçinler. Güzel san - atların ilerlemiven ve Avrupa eserlerile kıyasta bizi, bu asırlarda geri bırakan kı sımları da vardır. Resim ve heykeltraşlık, din taassubunun menettiği bu san’ atlar Türk dehalarına maalesef kapalı kal - mıştır. Vakıa birçok hattalar,
müzehhip-C4-)
( 5 3
ler nakkaşların ince eserleri san’at âle - minin yüksek değerleri arasındadır. Fa kat bu asırda Avrupanın Rönesans hare ketine uymamak, Türk milletine çok şey kaybettirmiştir.
Ekonomik teşkilât
Ekonomi teşkilâtı, X V I mcı asra ka dar Osmanlı İmparatorluğunu yükselten bir mevcudiyet olmuştur. Osmanlı devleti Ortazaman garb devletle - rinden büsbütün farklıdır. Onun ekono mi kayatmda devletin yüksek elile tan -. zimi vardır. Ziraat devletin iç ve dış ih tiyaçlarına göre merkezden idare edilen bir haldedir. H er yerde hangi iskelelerde ne gibi ve ne miktar hububat, et, meyva, mahrukat, yağ ve saire gibi maddeler geleceği onların nakliye, tahmil ve tah liye masrafları ne fiatla satılacağı muay yendi. İç piyasadaki ihtiyaç bu suretle temin edildikten sonra ihracata da müsa ade edilecek şeylerin de miktarı ve fiatı tesbit edilirdi.
Emniyet ve asayişe verilen ehemmiyet köylü sınıfının çalışmalarının verimini arttırmak bakımından çok faydalı idi. sanayi hayatı teşkilâtlanmış bir haldedir. H er san’ at erbabı, hususî teşkilâtında yer alır, ve devletin bunlar için kurduğu ni zamlara uygun hareket etmeğe mecbur kalırdı.
Ticaret ve sanayi
Bazı büyük merkezlerde muayyen san’ atların adeta temerküz ettiği görü lüyor. H arb sanayii büyük bir inkişaf göstermiştir. Lüks sanayii Avrupa mo - dasında yer alacak kadar kuvvetlidir. Meselâ Edirnenin deri işleri gibi.
Osmanlı imparatorluğunda iç ve dış ticareti devletin hakimiyeti ve nizamı içindedir. X V I inci asırda Avrupa ile ticarî münasebet ehemmiyetli bir yer al mıştır.
Müverrih Yorga, daha X V inci asır da Osmanlı devletinin takib ettiği ticaret siyasetinin, o zamanın büyük Avrupa devleti olan İspanyadan çok daha akilâ- ne olduğunu itiraf etmektedir.
Fatihten başlıyarak Kanunî Süleyma- na kadar Osmanlı padişahlarının haricî ticaret için verdikleri müsaadeler ancak teşvik edici mahiyettedir. Bu müsaadele rin X V , X V I , X V I I inci asırlardaki tatbikatı, devletin inkıraz azamanların - daki kapitülâsyonlardan farkı, muahede lerin tetkikinden çıkan netice ile anlaşı lır. Maamafih kuruluşun iyi teşkilâtı
ara-smda fena neticeler doğurabilenleri de çok olmuştur.
Bu umumî çizgilerle anlatmağa çalış tığım Osmanlı devletinin kuruluş ve yük seliş devrindeki kültür hayatı, Türk mil letinin, teşkilât kudretini göstermesi iti - barile ehemmyeti vardır. O millet ki şere fini ve yüksek idarecilerini bulduğu za - man en kudretli mevcudiyet olur. Bir de bu kültür yüksekliğidir ki ona büyük, geniş ülkeleri idare etmek talihini vermiş tir. Eğer o kültürün her sahasında zama nın en yüksek derecesinde olmamış olsay dı, medeniyetin türlü çemberlerinden geç miş olan ülkelerde hâkim olabilir miydi? O , bu ülkelerdeki medeniyete yabancı değildi.
Kendi ırkının birliğini taşıyan mevcu diyetlere yeni bir devlet ismi ve yeni bir idare tarzı getitrmiştir.
Avrupa, A sya, Afrika kıt’alarında 6 milyon kilometre murabbaı genişliği kay deden Osmanlı imparatorluğu X V I ncı asrın büyük bir siyasî ve kültürel mev - pudiyetidir. (H atib haritalarda işaret ve izahat verdi).
İmparatorluğun azamî tevessüü
Fakat 1683 tarihi ona Viyana kapı larında attığı ileri adımı geri aldırır. A - caba bu yalnız bir askerî muvaffakiyet- sizlik midir? Bir kumandan hatası stra - tcjik veya bir tetkik yanlışlığı mıdır?
Bunlar askerî hayatta olabilen hâdise lerdir. Fakat asıl mühim olan bu muvaf- fakiyetsizliği de hazırlıyan umumî haya tın gidişidir. Osmanlı imparatorluğu
1683 - 1792 tarihleri arasında geriye o- lan adımlarını çok sıklaştırmıştır. Bu zâ- hirde askerî bozgunluklarla kaydedilir. Fakat bizim tarihte araştıracağımız asıl başka sebebler vardır.
Osmanlı imparatorluğundaki durgun - luk ve gerileme hâdiseleri dağılmağa se- beb olan bozgunluklara başlangıç ol - muştur.
İnhitatın sehehleri
Büyük devlet adamı olan Sokullunun ölümü (1 5 7 9 ) hükümet işlerinde ehem miyetli bir sarsıntı yapmıştı. Hükümdar mevkiinde olan III üncü Murad, muh telif tesirler altında kalarak kanunlarda lüzumsuz ve zararlı değişiklikler yapmış ve onun zamanındadır kı devletin sağlam bünyesinde inkıraz mikrobları belirmeğe başlamıştı. Bu sıralarda İran ve Nemçe ile yapılan harbler, devletin askerî ma lî, İdarî hayatında bozukluklara sebeb
C b )
oluyordu. Askerin disiplinden ayrılışı vergilerin cinsen ve miktaren artması aha liye yük derecesine gelmiş asayişsizlik sebebile hükümet nüfuz ve otoritesi vi lâyetlerde yürümez olmuştu. Bunlarn te-
j
sirile memleket içinde yer yer Celâli denilen zümrelerin isyanı Anadoluyu sarmıştı. Hatta bunlar içinde hükümdar lığını ilân edenler bile görülmüştü (1 6 2 3 ) I V üncü Muradın A nadoluda asayişi iade etmesi, ifratlı bir şiddetle ortalığa ancak korku ve dehşet içinde bir sükûnet verebilmişti. 1656 Köprülülerin işbaşına gelişleridir. Sokulludanberi, büyük sar sıntılara uğrıyan Osmanlı binası, K öp - rülülerin yirmi senelik hizmetlerile yeni bir sağlamlık bulmuştur.Köprülülerin devlet işlerini
idaresi
Bu devir seksen yıl süren çöküntü e- : marelerini ortadan kaldırmak teşebbüsile, I hesaplaşma ve tasfiye zamanıdır. 1683
Viyana bozgunluğu ise devletin haricî ve dahilî siyasetinde müthiş bir buhrana se- beb oldu. Hazine gelir temin etmek için devlete aid mukataalar, malikâne suretile servet sahibi eyalet eşraf ve ayanına ve rildi. Bununla mütegallibe denilen D e * rebeyleri zuhûr ediyordu.
inhitat gene devam etm ektedir
Ordu teşkilâtı olan Yeniçeri O caği ilk devirlerin sağlam bünyesinden çok u- zaklaşmıştı. Hükümdarın ordu başların dan ayrılması ve onlara vekâlet eden bir kısım serdar ve seraskerlerin elhliyet ve kifayetsizliği ordudaki sağlam disiplini zâfa uğratmıştı. Bunda bilhassa haris vezirlerin orduyu tahrik etmeleri Kapı * kulu isyanlarına sebeb olmuştu. Bu asır daki daimî harbler ise, ordunun bozulma sında en büyük âmildir.
1699 K arlofçe muahedesi X V I I I inci asrı, Osmanlı İmparatorluğu için orta Avrupadaki yerleşmesini sökmekle kapar.
Bütün X V I I I inci asırda devletin da hilî idaresinde ıslahat yapılması, merkezî idarenin kuvvetlenmesi, ordunun siya • setten kurtarılarak itimad olunur bir ordu vücude getirilmesi, mâliyenin tanzimi, de nizde ticaret ve kudretin tesisi için hiçbir ciddî hareket görülmez.
Devlet idaresi ordusuz entrikacı ulema ile, mağlûp ve cahil kumandanlardan iba ret, âciz ve kendilerinden başka birşey düşünmiyen padişahların elinde istika * metsiz bocalamaktadır.
H ezim etler tevali ediyor
Bu şartlar içinde Osmanlı imparator luğu Ruslarla Prut muahedesi, Vene*
(
ö )
dikle ve AvusturyalIlarla M ora harbleri, İran harbi, tekrar 1736 da Avusturya - Rusya harbi ve 1768 den itibaren ikinci Katerina ile hemen fasılasız 30 seneden fazla süren seferler devam eder. Bu za ferler Osmanlı devletinin zarurî olarak kabul etmeğe ve düşmanın inisyativine tâbi olarak . yapmağa mecbur olduğu harblerdir.
Bu asrın sonlarında, Osmanlı ordula « rının mütemadî mağlûbiyetleri askerlik sahasında ıslahat yapılması fikrini uyan - dırdı. III üncü Selim 1792 de ıslahat hakkında devlet adamlarından lâyihalar istedi. Cevdet tarihi bu hususta yazılmış 21 lâyihadan bahsetmektedir.
Islahat teşebbüsleri
Fakat bu lâyiha sahihleri ıslahattan çok korkarlar. Ö yle ki müzakere esna sında bazıları devletin ihtiyarlık devrinde olduğunu, harb peşinde koymaktansa sulh halini uzatmanın ve bu suretle ta - limli asker ihtiyacından uzak kalmanın Islahatçılar içinde esaslı bir teklif yapan yoktu. Bütün lâyihalar «şimdilik tedbir leri» saymaktadır.
X V I I I inci asır Avrupası fennî keşif lerin ve yeni endüstrinin ortaya çıktığı bir devirdir.
Siyasette, orduda, ilimde fevkalâde istidadlar yetişiyordu. Rusya gartb me - deniyetine giriyordu.
1800 senesine kadar Çarlık Karade * nız şimal kıyısında teessüs etmiş ve Os- manlı İmparatorluğu ise filen Tuna öte
sine çekilmişti.
X I X uncu asır başında Osmanlı dev * devletini, kapısında Çarlık Rusyası, A - vusturya imparatorluğu; Avrupada Fransa ihtilâli ve' N apolyon seferlerde Beliren milliyet idareleri ve Akdenizde bütün ihtirasların şahlanması karşısında X V I I I inci asır nihayeti içinde görüyo - ruz.
Din siyasete âlet, ordu disiplinsiz, yeni sevkülceyşten habersiz ve siyasete hâkim, maliyesiz, merkezî idarede haysiyetsiz
i
bir orta çağ teşekkülü halindedir. İlk kurulduğu devirlerde iyi verimli işliyen müesseseler ile makûs bir tekâmül ve ci han vaziyetine uygun yürümedikleri için fayda yerine cemiyet hayatı içinde en zararlı olmuşlardı.X I X uncu asır, Osmanlı imparatorlu ğuna her nevi buhran ve;
1 — Dejenere olmuş bir hanedan, 2 — Fena idare,
4 — Haricî düşmanların istilâ ve is - tismar faaliyeti.
Islahatın manası
Bütün bunlar rollerim oynuyorlardı. V akıa bu asırda bazı ıslahat hareket < lerini tarih kaydeder. Fakat bunlar daima ‘ haricî tesir altında ve asla milletin hakikî ihtiyacının karşılığı olarak düşünülme * miştir. Tanzimat adamları ıslahatın bir çok kısımlarını ecnebilerin zorile ve gö - nülsüz yaptıkları için icraatta enerji ve fikri takib göstermemişlerdir. A li Paşa, ıslahat hakkında hükümdara verdiği bir lâyihada ıslahatı, bir fırtınalı havada ge misini kurtarmak istiyen kaptanın safra atması kablinden bir zaruret olarak telâk ki etmektedir.
Tanzimat adamları bir devleti kurta racak, bir milleti yükseltecek tedbirleri kuvvetle tatbik etmek cesaretinden mah - rumdular. Bir taraftan şeriat hükümle - rinin tatbikma devam etmek, öte taraftan da Avrupadan yeni kanunlar almak iste diler. Bu suretle birçok sahalarda zararlı ikilikler oldu. Meselâ yeni tedrisat siste mde eski medrese zihniyeti bir arada yü rüyemezdi. Tazminatçılar fikir hürriyeti nin aleyhinde idiler. Millet, hürriyet ke limeleri en sevilmiyen ve manası anlaşıl- mıyan mefhumlardı.
Umumiyetle liberal zannolunan yeni Osmanlılar dahi, bütün kanunların me - celle gibi hep şeriatten alınmasını istiyor lardı. İşte X I X uncu asır Osmanlı dev leti bu kararsızlık, idaresizlik ve çöküntü içindedir. Bu asır, İmparatorluğu dağıt - mak için ne lâzımsa onu yapmıştır. D a - hilî isyanlar ve haricî istilâlar İmparator luk arazisinde yeni yeni devletlerin or - taya çıkmasına sebeb olmuştur.
Toprakları dağılan ve parçalanan Os- manlı İmparatorluğunun üzerinde bugün şu devletlerin arazisi vardı:
Irak, Suriye, Palestin, Erdün ve H i caz krallıkları, Yemen, Habeş eyaleti, Mısır, Bingazi, Trablusgarb, Tunus, C e zayir. Yunanistanm, Arnavudluk, Bul - garistan, Yugoslavya, Macaristan, R o - manya, Cenubî Lehistan, Ukranya, K ı rım, Kafkasya, Azerbaycan, Türkiye.
Netice
...
Hulâsa ve netice olarak şunu görüyo ruz; X I I I üncü asrın sonunda ufak bir Beylik halinde kurulan Osmanlı devleti X I V , ve X V inci asırlarla büyüdü, yük seldi, tarihte dünya imparatorluklarından biri olarak mühim yer işgal etti. X V I ncı asır bu varlığa en büyük kültür eserlerini verir. İmparatorluk her hususta en yük
(
•6
)
sek şahikasına çıkmıştır. Fakat gene X V I inci asrın sonudur ki bu yükselişin ters inişine başlangıç olmuştur.
X V I I , X V I I I inci asırlardaki Osman- lı devletinin idarecileri cetlerinin koyduk larını zamanın tekâmülüne uyduracak halde değillerdi. H azır miras yerinde soymak için bir âmil oluyor, devletin, te okratik sisteminden doğan bu hâdise ce miyetin tekâmül kanunlarına zıt yürüyor. X V I ncı asırda Avrupaya üstün olan Türk Osmanlı varlığı inkişafını takib e- demediği için X I X uncu asırda «H asta A d a m » lâkabını alacak kadar düşkünlük gösteriyor.
Onun idarecileri ve ileri gelen müte - fekkirleri dahkcihtiyar devletlerini» ol - duğu gibi muhafaza etmek kaygusunda- dırlar. Halbuki ilerlemekten geri konu - lan bir millet iıhtiyarlamağ değil çocuk - laşmağa mahkûmdur.
Devlet ve milletlerin genç ve ihti yar denilmeleri realiteye uymıyan tâbir lerden başka birşey değildir. Milletler kendi tekâmül kaideleri içinde dünya gidişine uymakla daima canlı bir mevcu diyet olmak iktidarındadırlar.
îşte Osmanlı devleti kültürünün her safhasını ihmal ederken inkırazını hazır ladı, 1792-1919 tarihleri arası bütün bu safhaları kaydeder. Onları etüd etmek, düşüncelerimizi o noktalarda teksif et - m ek, yeni hayatımız için elzem bir iştir. Çünkü Osmanlı imparatorluğu son asır larında dini siyasete âlet tutmuş, ordusun da disiplini kalmamış mâliyesi bozuk bir devletti.
Fikir hayatı, Türk milletlerinde uyutul muş bir halde, ekonomi hayatı ise alabil diğine ecnebi ellerine geçmişti. Bu hal bize şu düsturu hatırlattı, devlet hayatı, bütün kültür müesseselerine müsbet veya menfi tesir yapar.
Osmanlı imparatorluğunda bu devlet idaresi hayatı iyi olduğu zaman bütün diğer İçtimaî ve İktisadî müesseseler müs bet sahada ilerlemiş, bilâkis devlet haya tındaki durgunluk ve gerileme inkıraz devirlerinde en fena tesirlerni göstermiş - tir.
X X inci asra girerken Osmanlı ida - resindeki değişiklik cezri olmaktan gene çok uzaktı. Meşrutiyet 1914 harbini en fena şerait içinde neticelendirdi, impara torluğun yıkılışına hep şahidiz. 1919 asır ların zelzelesinden kurtulabilen bir Türk mevcudiyetini bu yıkıntılar içinden sap - sağlam çıkabileceğini daha dört yıllık istiklâl mücadelesile meydana koyar.
C f )
1923 onu asıl adile dünyaya tanıttıran iııkılâb hayatına girişimizi hep yaşadık ve yaşıyoruz. (A lkışlar)
Zararlı olan müesseseler ıslahatla de ğil inkılâpla faydalı hale geleceğini bize, en Büyük Türk yaparak öğretti (Şiddetli alkışlar). Türke istiklâl veren el ona kül tür hayatının her safhasında ileri gitme nin bir zaruret olduğunu öğretiyor. Yeni hayatımızın ileri gidişteki hızını tarihimi zin derinliklerindeki kuvvete dayanarak alıyoruz.
Bu izahlarımla geniş çizgiler ile an - latmağa çalıştığım «T ürk Osmanlı tarihi nin karekteristik noktalarına bir bakış» bize bu hakikati bildirir. Bu devletin si yasî hayatı milletin kültür hayatile en sıkı bir surette alâkadardır.
Kültür hayatının yani, devlet, fikir ve ekonomi sahalarında eser gösteren milletler medeniyette bir mevcudiyet o - lurlar. Bir de milletler daima beşer tekâ mülüne uygun olarak, kendi cemiyetle - rmin hayatını tanzim etmelidirler. Müs - takil siyasî mevcudiyet esastır. Ancak kültür hayatında ilerleyiş bu istiklâli sağ lam olarak tutmağa muktedirdir. Milleti için inkılâplar yapan Büyük Türk ona prensip olarak inkılâpçılık vasfını da verdi.
Bundan şunu anlıyoruz ki Türk mil - leti ilerlemek için hiçbir engel tanımaz.
Dinamik hareketlerle yürüyüş, ona in kılâpçılık vasfını en lâyık kılar. (Sürekli alkışlar).
Profesör Afetin dakikalarca alkışla - nan tezi bittikten sonra reis şunları söy - ledi:
« — Profesör Afetin alkışlarla tasvi - binize mazhar olan beyanatile ruzname- miz bitmiş oluyor. Şimdi, Kurultayın ilk günü seçilmiş olan A ve B seksiyonları nın mesailerine aid zabıtlar okunacak - tır.»
Bu zaıbtlar okundu ve reye konarak kabul olundu.
Ecnebi profesörlerin teşekkürleri
Bundan sonra, Kurultay reisi, son gün münasebetile bazı profesörlerin söz iste diklerini bildirerek bunlara birer birer söz verdi. Sırasile Alman profesörü Hartmann, AvusturyalI profesör M en - gin, Şarl Üniversitesi namına konuşan Çekoslovakyalı profesör Ripka, Fransız profesörü Dölaport, İngiliz profesörü Myres, Polonyalı profesör îzlovsky, î- talyan profesörü Rossi, M acar profesö rü Kont Z iky, İsveç profesörü Person,
Romanyalı profesör Nestor, Yunan pro fesörü Masinatos ve YugoslavyalI pro - fesör Bayrakdaroviç kürsüye gelerek, Türk milletine, Atatürke karşı duyduk - ları şükran ve hayranlık hislerini bildire rek kendilerine gösterilen misafirperver liğe teşekkür ve Kurultayı tebrik etti - ler.
Hepsi ayrı ayrı alkışlanan ecnebi â - limlerden İtalyan profesörü Rossi, Türk- İtalyan kültürel münasebetlerinin inkişafı için çalışılması temennisinde bulunarak iki memleket kültürü hakkında müşterek bir biblografya hazırlanmasını teklif etti ve türkçe olarak «Yaşasın Atatürk Tür- kiyesi» diye bağırdı.
M acar profesörü Kont Z ik y de türk çe olarak söylediği nutkunda ezcümle şunları söyledi:
« — Bir kardeş ulusun sevgisini ve se lâmını elimden geldiği kadar türkçe ifa de etmekliğime müsaade buyurunuz. Türk milletinin yeniden yükselişinin bü yük neticelerini gören biz Macarlar se - vinç ve gurur duyuyoruz. A yn i menşe - den gelen ve düşünüş tarzı ayni olan iki milletin müşterek çalışma ile dünya me - deniyetine çok faydalı hizmetler yapaca ğı kanaatindeyim.»
Dil bayramım kutlulama
Reis, ecnebi alimlere, güzel sözlerin - den sonra teşekkür ettikten sonra profe - sör M uzaffer kürsüye gelerek dil bayra mının beşinci yıldönümünün Türk Tarih Kurumu namına kutlulanmasını teklif et ti.
Reis tarafından reye konan bu teklif j alkışlar arasında kabul olundu.
Bundan sonra son toplantının zabıtları okunarak kabul edildi.
Bu suretle Kurultay mesaisini bitirmiş oluyordu. Kurultay reisi Saffet Arıkan ayağa kalkarak kapanış nutkunu okudu.
,
Maarif Vekilinin nutku
« — Kongrenin sayın üyeleri,
Türk Tarih Kurumu ikinci kongre çalışmalarını şu anda sona erdirmiş bulunuyor. Bir çok emeklerle ve derin etüdlerle hazırlanmış olan bu cihanşü - mul İlmî mevzuları, büyük bir vukuf ve vuzuhla, teşrih edenlere ve bunları en yüksek bir alâka ile dinliyenlere Türk kültür ailesi adına, teşekkür etmek, yapıl ması bana müstesna zevk veren bir ö - devdir.
Kongre başkanlığında, Türk tarih te zinin arkeoloji, antropoloji, lengüstik gi bi en müspet belgelere dayandığını, ar
-zetmiştim. Filhakika bir haftadanberi Tarih Kurumu adına söz söyliyen bilgin lerimiz, Kurumun çalşamalarmda bu e - sasa nekadar kıskançlıkla bağlı oldukla - rım huzurunuza belirttiler. Misafiperver- liklerile bizi şereflendiren ve her biri şah sında medenî âlemin saygısını toplıyan alimler de Türk tarih tezi üzerinde Türk kolleglerile kanatte nekadar birleşik ol duklarını büyük bir isabetle tebarüz ettir diler.
Bu suretle, hangi milletten olursa ol sun, bütün ilim adamlarının beşer saade tine hizmet etmeleri hakkında, ilkin yap - tığım temennimin bu kongrede çok genşi bir sahada tecellisini görmekle cidden bahtiyarım ve İlmî ahlâka bu kadar asil duygular ve İnsanî fikirlerle örnek veren sayın âlimlere şükranlarımızı ve saygıla rımızı sunmakla bahtiyarız.
Söz alan ve dinliyen üyelerinin yük - sek saygıları ve izah edilen mevzuların derinliği itibarile, bu kongrenin, ilim ta rihinde geniş br adım olduğunu söylemek ve bilmek, hepimiz için iftihara değer bir neticedir.
Açılışındanberi, eşsiz varlığile kongre yi şereflendiren ve koruyan Atatürke he piniz ve hepimiz adına sarsılmaz bağlılı ğımızı ve en derin tazim ve minnetlerimi zi sunarak kongreyi kapıyorum.»
Bütün kongre azası ayağa kalkarak vecdü heyecan içinde Ulu Önderi tü - kenmiyen alkışlarla alkışlamış ve kongre bu suretle sona ermiştir.
Saffet Arıkanın nutku bitince salonu bir alkış tufanı kapladı. Kurutayda hazır bulunanlar hep beraber ayağa kalkarak ve locasında ayağa kalkmış bulunan Bü yük Şefe dönerek onu dakikalarca alkış ladılar ve İkinci Türk Tarih Kurultayı, böyie, görülmemiş bir heyecan ve teza - hürat içinde nihayet buldu.
Profesör Afet, diinkü celsede mühim tezini izah ederken
Atatürk, Profesör Afet ve Receb Pekerle görüşüyor