• Sonuç bulunamadı

Resim sanatının ilk "harika çocuk"u Bedri Baykam büyüyünce neler oldu?:ölümü en makbul insanlarız

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Resim sanatının ilk "harika çocuk"u Bedri Baykam büyüyünce neler oldu?:ölümü en makbul insanlarız"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

•77 s

CVMHUKlYET/9

M J Y M J K /G Ö H M J K

Y A L Ç IH PEKŞEDI___________________

Bedri Baykam, “ resimde harika çocuk olm az" savına karşı: “ Mozart'tan önce müzikte de yoktu” diye karşılık veriyor. (Fotoğraflar: UYGAR GÜRKAN)

Resim sanatının ilk uharika çocuk”u Bedri Baykam

“büyüyünce” neler oldu?

“ Ölümü en makbul insanlarız..”

B i r ressam, hiçbir zaman başka bir

ressamı kopya edemez. Çünkü egosu

büyüktür. Yani bugün dünyada

binlerce genç ressam en İyisi kendi

olduğuna İnanarak resim

yapmaktadır. Mesela ben, kendime

‘‘Şu senden daha İyi resim yapıyor”

dersem, bırakırım resmi, hakikaten

yapamam.”

Bir zamanların “ harika çocuk” u ressam Bedri Baykam, son günlerde sanat dünyasın­ da ilginç tartışmalara konu oluyor.. Baraz Ga- leri’de açılan son sergisi öncesinde Baykam’- la resim sanatının sorunları üzerine konuştuk..

— Sayın Bedri Baykam, siz.“ harika çocuk” olarak resme başladınız. Bu öykü nasıl başla­ dı. Yani kaç yaşında başladınız?.

— Ben iki yaşında resim yapmaya başlamı­ şım.. 3-4 yaşlarında yaptığım resimler annemin dikkatini çekmiş. Annem mimar - mühendis ol­ duğu için resimlerimde perspektif falan gibi şeyler olduğunu fark etmiş., iyi bir ressam olan Kayhan Keskinoğlu’na göstermiş bunları.. O da çok beğenmiş.. Sonra babamlara “ Avrupa'ya çıktığınızda bu resimleri oradaki profesörlere gösterin" demiş.. Peder de öyle yapmış.. İs­ viçre’de bazı profesörler çok ilgilenmişler.. Bern ve Cenevre'de iki tane sergi organize et­ mişler..

— Kaç yaşındaydınız o sıralar?.

— 6 yaşındaydım.. Ve bu sergilerdeki resim­ ler hem İsviçre basınında hem dünya basının­ da yer almış. Washington Post’un ilk sayfası­ na kadar çıkmış olay..

— Bedri Bey, resimde “ harika çocuk" olayı yoktur deniyor. Müzikte oluyor dâ resimde ga­ liba ilk siz oluyorsunuz..

— Müzikte de Mozart’tan önce böyle bir sı­ fat yok.. Mozart çıkıyor ve bundan sonra buna olabilir gözüyle bakılıyor. Resimde bir Mozart olmadığı için “ demek ki olamaz" gibi bir ba­ kışla, bazen üstü kapalı bir soruyla karşılaşı­ yorum.. Ben diyorum ki, bu benim problemim değil.. Bu işin üzerinden 150 yıl geçmesi lazım ki, bu olay yargılansın, algılansın.. Şu anda

ya-R e s lm

yapmak şu

açıdan zor:

Yapacağım

şeyin

bugüne

kadar

geçmişte

yapılanlardan

farklı

olması lazım.

Yani yeni

bir şey yapmaya

mahkûmsunuz.”

şarken bu olaya daima şüphecilikle bakılacak­ tır..

— Bu acabanın bir nedeni de var. Babanı­ zın (Suphi Baykam) çok başarılı bir kişi oluşu.. Gerek politikada, gerek iş adamlığında.. Onun çabalarıyla böyle bir imaj yaratıldığı gibi bir id­ dia var..

— Şimdi Yalçın Bey işin başında bu olabi­ lir.. Tabii ben 6 yaşındayım... Babam konuyla ilgilenmese, resimlerimi alıp sergiler düzenle­ mese, bunlar olamazdı. Ama bugün ben hâlâ resim yapıyorum. İnsan babasının gücüyle bir işi bu kadar götürebilir m i° Gerçekten ortada bir şey olmasa, bütün dünya kandırılabilir mi?

— Sizin resimlerinizin özelliği nedir? Hangi akıma giriyor örneğin..

— Buna kısaca yeni dışavurumculuk denili­ yor.. Bir tek adı var. Ama her ressamın tarzı ay­ rıdır.. Ortak özellikleri belki şöyle sayılabilir: Ağır boyayla, figürle soyutlama arasında gidip gelen, büyük boy serbest boyalı resimler.. Bu resimler - ister Amerika’da, ister Avrupa'daki resimler olsun - insana ilk bakışta herhangi bi­ rinin yapmış olduğu izlenimi verebilir. Hani meşhur bir laf vardır; “ Bunu ben de yaparım” . Öyle. Oysa anlayan biri için, bu Bedri'den baş­ kası olamaz. Bu bilmem kimden başkası ola­ mazdır.. Bunu şöyle izah edeyim. Bir mağara adamını getirip bir otoparka soksak, çevrede­ ki arabalara, demir yığını gözüyle bakacak, bel­ ki hepsini aynı araba sanacaktır. Ama bizim için, bu arabalar bir Mercedes'tir. bir 80 mo­ del Ferrari’dir.. Buna benziyor yani.. Ben bir resmi gördüğüm zaman bu şuna aittir diyebili­ rim. Anlayan herkes bunu söyleyebilir.. Ama anlamayan biri birbirine benziyor, der geçer..

— Bir yerde okumuştum, siz resim yapmak dünyanın en zor işidir demiştiniz.. Neden bu kadar zor bir iş..

— Şu açıdan zor.. Mesela yıl 1987. Bugün resim yapacağım.. Yapacağım şeyin, bugüne kadar geçmişte yapılanlardan farklı olması la­ zım.. Yani yeni bir şey yapmaya mahkûmsu­ nuz.. Yeni bir şey derken, öyle bir yere gelin­ miş ki, ne yaparsan yap sana diyecekler ki, bunlar daha önce yapıldı.. Yıl 1910 değil, 1987, kompütürde resim yapılmış, günlük ihtiyaç maddeleri resme entegre edilip pop sanat ya­ pılmış, fotoğraf taklit edilip foto-gerçekçilik ya­ pılmış, klasik resmi tekrar taklit etmişiz, arada

izlenimcilik olmuş. Yani olmuş oğlu olmuş.. Ya da kavramsal sanat yapılmış, minimal sanat ya­ pılmış, salt soyut sanat yapılmış, figürsüz, ko­ nusuz sırf renkleri kullanarak.. Ve bunlar ara­ sında siz yeni bir şey yapmaya mecbursunuz.. Ve diyelim bunu yaptınız.. Yeni bir şey yarattı­ nız.. Bunu satmaya mecbursunuz..

Öte yandan resim alıcısı, genelde çok tutu­ cu. Resim almanın çeşitli nedenleri vardır. Bir adamın ismini alır.. Hava atmak için.. Kimisi pa­ rasını plase etmek için.. Kimisi hakikaten o sa­ natçının resmini çok beğendiği için. Bizim mavi kanepenin üstüne çok iyi gider diye resim alan­ lar da var.. Bana şu resmin yarısı boyunda ay­ nısını yapar mısınız gibi laflardan tutun da, bu resme bayıldım, bizim kanepeye çok uyacak diyenler de var..

—■ Galiba bu yüzden ressamlar yaşarken pek anlaşılmıyor.

— Ölümü en makbul insanlarız biz.. — Yani sizin resminizi alanlar ölsün diye dua mı eder?.

— Dua etmese bile, belirli bir miktar topla­ dıktan sonra ölseniz, oldukça sevinir., diyeyim.. — Bedri bey, sanıyorum ressamların duru­ mu 50-60 sene öncesine göre daha iyi.. Eski ressamlar hep sefalet içinde yaşamış.. Şimdi para kazanma olayı da başladı galiba..

— Tabii bugün benim yaşımda ressamlar arasında, bir resimden 100 bin dolar kazanan­ lar var. Belki adam 2 günde yaptığı bir resim­ den bunu alıyor.. Ama resim için harcanan za­ man önemli değildir. Çünkü emek satmıyorsun, saatle çalışan bir boyacı gibi değilsin.. Fikir, sa­ tıyorsun, tavır veriyorsun. Mesela bir ressam hiçbir zaman başka bir ressamı kopya edemez, çünkü egosu büyüktür.. Yani bugün dünyada binlerce genç ressam en iyinin kendi olduğu­ na inanarak resim yapmaktadır. Mesela ben kendime “ şu senden iyi resim yapıyor” desem bırakırım resmi, hakikaten yapmam..

— Yani siz kendinizin dünyanın en iyi res­ samı olduğunuza inanıyorsunuz.

— Evet, inanmasam da yapamam. — Bütün ressamlar böyle mi düşünür? — Kendine güvenen çoğu ressam böyledir. Mütevazılık başka şeydir, bu başka şey..

—- Sizin şu anda resimlerinizin değeri nedir, para olarak?.

— Amerika’da sattığım resimlerin piyasası 5-10 bin dolar arasındadır.

— Kolayca her resminizi satabiliyor musu­ nuz?.

— Resim satmak en zor iştir.. Bu sanat tari­ hine ne kadar girdiğinize bağlı.. Behim için her resmim satılır diye bir şey yok., ama satılıyor..

— Türk olmak bu alanda bir dezavantaj mı­ dır?..

— Tabii Türklüğümüzü yadsıyacak değiliz ama bence bir dezavantajdır. Mesela bir Fran­ sız olsanız, piyasanız çok daha geniş olurdu.. Şimdi ben size Zambiya’nın en ünlü ressam­ larından birini getirsem “ Yahu kim bu?” der­ siniz.. Birinci zorluk olayın okeyinin New York’- tan geçmesi.. Merkezin orada olması.. Ve si­ zinle konuşmak bile istemez oradaki herhan­ gi bir kollektör.. Zambiya’nın en iyi ressamı bi­ le olsa onu görmeye vakti yoktur.. Çünkü olay para olayı.. Milyonlar dönüyor.. Mesela o an­ da bankasını arıyordur. Sonra bir sergi açılır­ ken, Almanı alalım, Fransızı alalım, İtalyanı ala­ lım derler de “ Bir de Türk alalım” diye kimse­ nin aklına gelmez. Bir eksiklik hissedilmez.. Tabii o sergiye davet edilmediğiniz için, bir baş­ ka galerinin ilgi alanına giremiyorsunuz. Dola­ yısıyla o sergiye giren Alman, İtalyan ressamın­ dan size göre 10 kere daha çok bahsediliyor. Ve ona karşı olan talep de bin kere daha çok artıyor. Bu fasit daireyi kırmak kolay değil.. Ben onu kırmaya uğraşıyorum işte.. O kapıdan ör­ neğin ben geçersem, başkaları da geçebilir. Bir Türk, değerini kabul ettirmişse, “ Demek baş­ ka Türkler de olabilir” diye düşünülür. Kimse­ nin anlamadığı işte bu. Beni sadece reklam meraklısı sanmalarının nedeni bu..

—- Son olarak Bedri Bey, şu milyarlık resim­ leri soracağım size.. Duyuyoruz, bir kaç milyara resim satılıyor. Nedir buradaki faktör? Bir re­ sim bu kadar eder mi?

— Şimdi bunu Türkiye’de anlatmak zor.. Türkiye’de biz prestij vasıtaları olarak hâlâ “ adamın iki Mercedesi, bir Jaguarı var” diyo­ ruz. Villasından, katından bahsediyoruz. Bun­ lar Avrupa’da, Amerika’da prestij seviyesi için bir referans değil.. Ne olabilir bu? Sanat eseri bir referans olabilir. Orada bir adamdan bah­ sederken işte üç tane Picasso’su var denir.. Bir adamın duvarında Picasso görüyorsanız o ada­ ma başka gözle bakıyorsunuz.. Biz Türkiye’­ de neden bir resim bir dolar, ya da bir milyon dolar edeceğini bilmiyoruz..

— Evet ben de bilmiyorum. Niye mesela Van Gogh’un ay çiçekleri tablosu anormal bir fiya­ ta satıldı. Nedenini bilmiyorum gerçekten..

— Şimdi bu resimde neler var bakalım.. Ön­ ce bir efsane var, Van Gogh efsanesi. İmza var, tarih var, yatırım var. Ve sanat tarihi var.. Siz Van Gogh’u aldığınız zaman çağdaş sanatın en ünlü yapıtlarından birini alıyorsunuz.. Yani sanat tarihinin kilit dama taşlarından bir par­ çasını satın alıyorsunuz.. Bir yerde sürekli akıp giden tarih içinde durmuş, oturmuş bir zaman parçası sizin oluyor.. Bunu anlayabilmemiz için bir yerde materyal değerleri aşmamız gereki­ yor. Kültüre değer veren bir topluma geçişte oluyor bu..

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Cenub doğudan şimal batıya doğru en dibde büyük kurşun kubbeli izzet Mehmedpaşa camii, onun üstünde ki- remid kubbeli Köprülü Melvmed Paşa camü, onun

Terapi süresince; Yağmur ve Zeki arasında hiçbir iletişim/etkileşim davranışı gözlenmezken; en çok sosyal etkileşim ve iletişim ise Ahmet ve Leyla arasında (8

[r]

Çalışmamızda yeni tanı almış hipertansif hastalarda karotid-femoral nabız yayılma hızını Ortalama Trombosit Hacmi (OTH)’nin de dahil olduğu kardiyovasküler risk

Fakat ümitsiz aşkı tasvir e- den (Werther) i yazınca o ümit­ siz aşktan lıalâs olan Goethe gi­ bi, Mahmut Yesarî engin sefaleti tasvir eden romanla o

Bir gün konuşulurken Enver Pa­ şa için “ Germanofl!!” demişler, ya­ ni Alman yanlısı, Maliye Nazırı Ca- vit Bey için “ Francöfil” demişler,

Şen, S.M., 1980, Kuzey Doğu Anadolu Ve Doğu Karadeniz Bolgesi Cevizlerinin (Juglans regia L.) Seleksiyon Yolu İle Islahı Üzerinde Araştırmalar, Doçentlik Tezi, Atatürk

Çalışmanın sonucunda, klasik gitar alanında yapılan tezlerin yarısından fazlasının yüksek lisans tezi olduğu, en çok tezin 2010 yılında yapıldığı, yılda ortalama