Bundan elli sene evvelki îs- tanbulun atlı tram vayları!... O ne âlemdi yarabbi!... Yo - kuşlarda beygirler dörtleştiri- lir, buna rağmen zavallı hay vanlar o koca iendûhayı sü- riikliyemezler, ayaklan kayar, kaldırım taşlarından nallar kıvılcımlar çıkarır, bazen yol cular dahi inerek arabaya da yanmak suretile beygirlerle sürücüye yardım mecburiye tinde kaldıkları olurdu. Gala tasaray - Beşiktaş arası yolu düz olduğundan bu hatta işle yen arabalar iki katlı idi. Bun lar tramvay değil, âdeta birer seyyar köşktü...
Bugün kırk kırkbeş yaşına gelmiş çoluk çocuk sahibi ol - muş kimselerin dahi görmedik leri eski İstanbul tramvaylan- nı Üstad Ahmet Rasim mer - hum kendisine has o canlı us- lûbile bakın ne güzel tasvir e- diyor. Bu yazıları, o devre ye tişmiş olanların tatlı bir hü zünle, eski Istanbulun atlı tramvaylarını hiç görmemiş bulunanların da taaccüplü bir alâka ve merakla okuyacakla rına şüphe yoktur.
Zaman olur ki, hayali... «Bundan evvelki atlı tram vaylar ne kadar iyi idi!.. Y e rine göre sükûn ve tevakkuf gösterirler, yerine göre sürat ve istical üz e giderlerdi. Kâh dört atlı olurlar, insana gu - rur ve ihtişam namına birşey- ler gelir; kâh yokuşun ortasın da dururlar, akla ve fikre ik bal ve saadetin yarısında kala kalmanın ne kadar acı olaca ğı vârlt olurdu. Hele freni kav dırıp da yokuş aşağı alabildiğ; ne kaydığı zamanlarda rakip lerinde husule getirdiği t a 0 dönmeleri, yürek oynamalan kadın cığhkları ile köpek ava veleri, dışardakilerin:
— Makineyi sıkıştır! — Dizginleri çek, be herif!. — Atlama!. Parçalanırsın!..
da görülen o düşüklükler, ara bayı çekerken oklava gibi ka baran fersude adalelerin man zaralan, iple bağlı dizginler, hnyvanlann başlarına dekolte süsü veren başlıklar şimdi bi rer hayal oldu kaldı.
Sürücülerin mahareti Sürücüleri içinde öyle ma haretli kamçı şaklatanlar var dı ki, acemi polisleri:
—• Rüvelver atıldı!..
Diye dört döndürürlerdi. O devirde ise rövolver atmak ga yet tehlikeli bir cür’et fakat saray mensuplarına has bir imtiyazdı.
O zamanlar gazetelerin lisa nında, muhavere sırasında be- taat ve atalete iki şey misâl olarak gösterilirdi: Karada tramvaylar, denizde Eyüp va purları.
(Hayal), (çaylak), (Kara göz) gibi mizah gazeteleri, her hangi nüshada bunlardan bah sedecek olsalar sürücü veya kaptanın:
— Sakallı çekil! — Kayıkçı sağını al!
Diye, vehimle, attığı nârala-ra:
— Yetiş de çiğne!.. Cevab-ı müstehziyanesini mukabil gös terirlerdi.
• Zavallı Karabaş!.. Vakit olurdu ki, gözleri ya şarmış, zenbili sırtında bir çar şilinin, yanmdakine:
— Bizim evin önünde yatan karabaş yok mu, hani sen se versin...
— E y...
— Dün tramvay çenesini i- kiye biçmesin m i?
— Deme... Sonra?... -— Sonrası zavallı hayvan .. Bağıra bağıra gitti!...
—- V ah!. O kadar acıdım ki...
Muhaveresine canlar dayan mazdı. Muhsin merhum Beşik taş tramvaylarını gördükçe:
50
y
UEW£IKİ
İSTANBUL
Derleyen; Ulgaç Aras
Atfı
Tramvaylar
A A A A / W W W ^ A W V A A / W W
• Dizginleri çek be herif!.. — «Bizimkiler dün sokağa çıkmışlardı, sakın içinde bulunma -< ; smlar!..» — Eski bir derdimiz: Sokakta yürümeyi bilmemek. — Pırpırı kıyafet var-, • dacı — «Kurban tlseb’in ottan kostümleri ve tramvay beygirleri — Acemi polisleri dört< [döndüren kamçı şaklatmaları— «Sakallı çekil!..» — Zavallı tramvay beygirleri — Ka
rabaşın acıklı hikâyesi — Tehlikeli mıntıka!
vVSAAAA/WVV\A/WVVVVSAA/ NAAAAAAAA/VsAAAAAAAAAAA
rız olan hicap, İstasyonlarda dakikalarca bekledikçe geç kalmış olanların dûçar olduk ları ızdırap, seyislerin öttür - dükleri borulardan dalgın yü rüyenlere gelen intibah, yağ - munjp havalarda beygir ayak larından, tekerlek altlarından fırlayan çamurların bais oldu ğu zifos alayları, bütün bun - lar, bu haller, bu ihtisaslar dehrin inkılâpları içinde mah voldu gitti.
Yürümeyi bilmemek hastalığı Henüz yolda, yolunda ve yo lunca yürüyemediğimiz, her i- niş yokuşta hatırlatan kâh e- li bayraklı, kân borulu, köşk lü (1) mukallidi, pırpırı kiya- fet vardacılar, şehrin manza rasına az mı letafet katarlar dı?
Mütevaffa (Kurban Useb) in (Iştavn) (2 ) den yeni al dığı elbisenin savurduğu ot ko kuşuna açlık sevkile, dayana mayıp saldıran beygirlerin göz lerindeki o ölgün lem’alar, bel ve sırtlarındaki o kadit zayıf lık, sağrılarında, kuskunların-— Eyvah! Hurdu hâş ol
cular!..
Feryatîarile el ayak sallayıp tepinmeleri arasında koca ara banın zınk! dlve durması, er tesi gün gazetelerin vakayı yazmaları üzerine bazı safdil - lerin:
— Bizimkiler dün sokağa çıkmışlardı sakın içinde bulun masuılar!... tarzında verine - r'ek bir daha izin verme - meğe ahd-ü-r?yman etmeleri de ne kadar ibret verici man zaralardı.
Geri kaldıkça içindekilere
â-— Ekmek kadayıfının iki katlısına ak'un eriyor da tram vayın iki katlısına bir türlü erm iyor!... derdi.
Evet bunlar nakil vasıtala rının istirahati umumiyeye hiz met ettiklerini isbat eden nü- munelerdi. Şimdikiler öyle mi ya! İnsan biner binmez nefes alamıyor. Onlarda ise uzun müddet oturur, dinlenir, istas yonlarda su, hattâ eli çabuk i se sahlep, şerbet gibi şeyler i- çer, rahat rahat sigarasını ya nar, kolunu pencere kenarı na dayar, dumanını savurur, çıkın içinde peynir, ekmek, ü- züm mü, lâkerda oıı, yoksa si mit mi Allah ne verdi ise afi yetle yer; vaktine göre yarım, bir saat kadar uyku kestirir, adetâ bir seyyar aşiyan için de gidip gelirdi. Hatırımda kal dığma göre yalnız nargile içil mez, Karaköy köprüsü geçil mezdi.
Maamafih Azapkapısı yoluy la Unkapanı köprüsünden geç meleri hakkında Belçikalı mü hendisin projesi vardı. Hattâ bu projeye o zamanki Haliç komodorluğu:
— Altından Eyüp vapurla rının geçtiği bir köprünün ü zerinden tramvay geçmesi fen nen, tabiafen caiz olamaz! yo lunda itiraz etmişti!..
«Geçmiş zaman olur ki ha yali cihan değer»
Şimdi ise (Şirketi Hayriye) vapurları yanaştığı için kıble tarafı, korkunç demir tertibat la fevkalâde inzibat ve emni yet altına alınarak tavuk ka fesine çevrilmiş olan köprünün üzerinden geçiyor! Siz artık is tediğiniz kadar:
— Fes'tbhAnaltah!
Deyin, bu böyle. Ve daima bövla olacak!..
Elhasıl bunca iyiliklerile be
raber eski tramvayların güzer gâhında air (eiılıke mmtakası vardı. Bu mıntaka Beşiklaş- la Orta köy aras.nda idi. Bu ta rafa gelen, giden her araba ya Haşan Paşa karakolundan, bu hususa m em' ı edilmiş me murlardan biri biner, rniiş1 en leri Cennetmekân Sultan Mu radın ikamet ettiği rivayet e- dilen Çıraktan saray önünden mutebassırâne geçirirdi...»
(
1
) Eskiden yangını haber ve- 'en eli m-: akit, kırınızı ceketli vangın kulesi memuru. Bunlar bekçilere, resmî dairelere yangı nın nerede niduf-ımu bildirirlerdi. «Vangın nerede" diye sorulursa bek müstsncsn bit cevap verir lerdi. Haber almak için «Uğur o- la!» demek ı lı m c ı ,(2) Usuz, fakat çürük mal sa tan Avustıırvab hczirgânların İe- îanbulda açtıkları mağazalarda« biri.