K Â ZIM KARABEKİR PAŞA'DAN
"İK İ DAMLA GÖZ Y A ŞI"
Yatmiş lira ile bir mütekait adam İken, iki kızım da doğdu olduk tamam Evet, tamam, çünkü herkes kaçıyor benden Ve ben sabahları erken
Yavruların hazırlıyorum sütlerini Kaçıp gitti evdekiler
Parasız kim kimi bekler?
Tam bu sırada hastalık saldırdı bize iki yavrumla anneleri diz dize, Sancılar altında kıvranıyorlardı Kalmamıştı elimde hiç satacak Peki, ya bu hastalara kim bakacak? Vejetalin eritmek için sarılmıştım kepçeye Fakat doktor parası sığmıyordu bütçeye. Satmıştım elimde olanı
Yemiştik maziden kalanı Dalmışım bunalmışım Seslendi refikam: — Paşam, Paşam. Nedir bu ye’sin,
Nerede her günkü neş’en?
Hastalığım artar seni böyle görürsem Bugünler de geçer üzülme sakın, Nerede ise gelir, doktorlar vakit yakın — Doktorlar mı gelecek dedin? Acı acı pek acı, bir şey söyledin Söylemeye bulamıyorum mecâl
Verecek vizite param yok Iclâl (eşinin adı) Borç felakettir şuna buna
Giremem ben tehlikeli oyuna. Yanıyordu ellerimde başım Cevap verdi yüksek arkadaşım: — Dedelerimden katma yadigâr Bir pırlanta ile bir saatim var Gönderin Bedesten'e, sattırın Bu ağır yükü benden attırın Bu yüksek ruhlu bir Türk kızıydı Türk varlığının bir yıldızıydı Taşı, saati uzattı bana
Ben de gönderdim “ sat" salonuna Birkaç yüz lira geldi geriye Sıkıntıyı attık biz ileriye Fakat refikam,
Döndürürken duvara başını Gördüm iki damla göz yaşını Dedim, lanet olsun böyle geçime! Artık, düştüm ben de kendi içime Kalbimi deldi o iki damla yaş Haksız yere idi bu çetin savaş.
Bu şiir, İstiklal Savaşı kahramanlarından Atatürk'ün silah ar kadaşı Kâzım Karabekir Paşa’nın!.. 15 Ocak 1928’de siyasi ne denlerle emekli olduğunda eşi hasta iken yazmış... Ve geçim sı kıntısını tüm ıstırabıyla yaşayan bahçesinde domates yetiştiren Paşa hatırlayacaksınız yıllar sonra milletvekili ve Büyük Millet Meclisi Başkanı oldu... +
TEREDEN geldik buraya, anlatalım... Geçen gün Sahaflar Çarşısı'nda bir dost meclisinde emekli büyükelçi, profesör ve birkaç aydın okuyucumuzu gördük... Onlarla konuştuk... İstanbul’un eski Emniyet Müdürü Şükrü Balâ'nın başına ge len felaketi... 2.5 yıldır maaş alamayışını... Ailesinin perişan du rumunu ve ortada kalışını üzülerek okumuşlar.
Onlar bize hatırlattılar Kâzım Karabekir Paşa'nın “ İki Damla
Göz Yaşı” şiirini... Bu ve bu gibi olaylara bağladılar!.. Sağolsun-
lar...
Bu arada söyleyelim gazeteye telefonlar yağdı vatandaşlar dan... Kimi teşekkür ediyor, kimi ağlıyordu... Devlet babaya gü ven sorunuydu herkesin üzerinde durduğu!.. Hak ve hukuktu!.. Göz yaşlarını tutamayan, İftiraya uğramış bir polis memurunun eşi, ayların değil, yılların stresi içinde;
—“Yalnız İşkence yapan polisler mi var bu ülkede... Hayır on lar azınlığın azınlığı... Ama asıl polis memuruna maddi manevi İşkence yapılıyor... 2 saat, 3 saat değil iki yıl, üç yıl... Aileler peri şan ediliyor” diyordu... ^ ^
I UYURUN bir örnek daha... Baro başkanı büyük hukukçu rahmetli Orhan Apaydın’a iki yıl koruma polisliği yapan Siyasi Şube’den Lütfü Çolak... Genç, tığ gibi bir komiser muavini olmuş... 23 arkadaşıyla beraber mahkemeye verilmiş... Bunlardan 7’si hemen ihraç edilmiş görevden... Diğerleriyle bir likte tutuksuz 3 yıl süren dava sonucu iki hafta önce aklanmış lar...
Ee şimdi ne olacak?.. İyi ki hapis yatmadılar amma geçen yıl ların yokluğun, yoksulluğun, ıstırapların zararını kim ödeyecek?.. Hiç değilse devlet babanın bu gençlerin yaralarını sarması, mağ duriyetlerini telafi etmesi gerekmez mi?.. Hak hukuk vefa bu de ğil midir?.. * ★
--- 1 AKINIZ sayın büyükler, bakınız muhteremler!.. 40 yıla yaklaşan basın yaşamımızda gördüğümüz şudur: Hiçbir anarşist, hiçbir terörist veya siyasi sanık (birkaç is tisna olabilir) güvenlik güçlerinin kendilerinden para istediği, on larla ortak oldukları şeklinde iftira etmez... Bu da herhalde onla rın raconudur!
Ama, gangsterler, büyük hırsız şebekeleri, kaçakçılar, uyuş turucu madde satanlar, üretenler, kaçıranlar... Randevuevi işle tenler, kadın satanlar, hepsi polisi, polis şeflerini, valileri, devlet adamlarını rahatça karalarlar!.. Onların ortakları olduğu imajını mutlaka yaratmak isterler... 40 yıldır, bu çetelerin bu yöntemini hep dinlemiş, duymuşuzdur!.. Üç-beş sütü bozuk polis çıkmamış mıdır?.. Çıkmıştır elbet... Onlarda cezalarını bulmuşlardır..
Ama gangster çetelerinin attıkları çamurlara karşı; dizi dizi yetişmiş polislere güvenlik görevlilerine ve ailelerine bir tekme de devlet baba vurursa bir daha adi olaylara ve teröre, anarşiye karşı böyle fisebilillah vuruşacak adam bulabilir misiniz?..
„
★ ★ ★
R
~ IAUF Tamer dostumun cuma günü köşesinde dile getirdl-—“Ne yapsın Şükrü Balcı?.. Strasbourg’daki İnsan Hak ları Komlsyonu’na mı başvursun?..’
Ve diğerleri... iftiraya uğramış, masum, fakat yüce mahkeme de beraat etmiş, aklanmış ve ne gariptir ki, ortada kalmış polis ler, memurlar hepsi sıraya mı girsinler?..
Devlete, millete canı pahasına hizmet veren eski emniyet mü dürünün, kayınpederinin arsası satılıyor, bugüne kadar çoluk ço cuğunu aç kalmıyor... Diğer polislerin eşleri yıllarca en ağır iş lerde çalışıyor, çoluk çoğunu yedirip giydiriyor... Oyunun kuralı gereği, gangsterlerin iftirasına uğrayan ve sonunda aklanan ko calarının yerini alıyor aile içinde... Kazancı yetmediği zaman elin- dekini avucundakinl satıyor!... Sağolsun böyle Türk kadınları!..
Tıpkı, Kâzım Karabekir Paşa’nın fedakâr eşi Iclâl Hanım’ın de de yadigârı pırlantısını, saatini sattırması gibi!..
Ama, hepsinin arkalarını döndüklerinde yanaklarından süzü len İki damla gözyaşını görmemek mümkün mü?..