r S a y f a
6
* *a. vf '
îV
Akademiye ateş püsküren genç yazar Daniel Oleik... [IL H A N D EM IREL]
Bir Fransız eleştiricisi
Akademiye savaş açtı...
Jean Cocteau'nun «manevî» evlâdı «Akademi
Müdürünün dışında Fikret Muallâ'nın dehasından
bahseden bir tek öğretim üyesine rastlamadım»
d i y o r -
/».7
ZEYNEP ORAL
B
ÎR süreden beri İstan bul’un san’at çevrelerinde sık sık genç bir Fransız’a E rastlanıyor; Daniel Oleik. YazarE sanat eleştiricisi, gazeteci gibi I sıfatların yanısıra, ünlü Fransız E yazarı Jean Cocteau’nun «Mâne-E vî evlâdı» olma özeliğin i de E kendinde birleştiriyor.
Daniel Olcik’in Türkiye'ye gel- E me nedeni, yazmakta olduğu ve E ileride yazacağı iki kitap: Bun-E lardan ilki «Voyage de l.uınie-î re» (Işık Yolculuğu), Akdeniz E ülkelerinin sanat tarihini
kapsa-E yan bir eser. Diğeri ise ünlü res-I sam Fikret Mualla’nm Türkiye’-E de geçirdiği yıllara ait bir kitap.
5 Nitekim genç yazarın Güzel Sa-I natlar Akademisi öğretim
üyele-E rine ateş püskürmesinin nedeni | bu ikinci kitap. Neden? Nasıl? E Niçin? Bu soruların cevabım E Daniel 01cik” ten dinleyelim.
e
ŞİİR, IŞIK VE RENK
\
DÜNYASI
«Fikret Mualla’yı ölümünden E sonra eserleriyle tanıdım. Paris’-E te gördüğüm her tablosu, hak li kında duyduğum her söylenti ile E sanatçı daha bir değerlendi, da-E ha bir yüceleşti. Yaşantısını E adım adım izledikçe, eserlerine E daha başka bir anlam vermeye ; başladım. Fikret’in «deliliği»ne E dair çeşitli anılar dinledim.
An-E cak bu coşkunluk, bu çılgınlık, E bir rüyayı, bir özlemi, sevinci, E ölümü veya içinde bulunduğu
ce-\
hennemi, özgür bir şekilde tab-: lolarına aktarmaya yaramış ve j eserlerindeki şür, ışık ve renk\
dünyasım yaratmıştır.»Fikret Mualla’yı daha da İyi
tanımak için Türkiye’deki ya şantısına eğilmek istediğinde, Dinel Oleik önce Güzel Sanatlar Akademisine başvurmuş. îste al dığı sonuç: «Türkiye’de Fikret Mualla, Akademinin hatâsı yü zünden yanlış tanınıyor. Onun dehasını, büyüklüğünü hakkıyla kabul eden ve tanıtan tek insan Akademi Müdürü Hüseyin Ge zer.
Konuştuğum bazı öğretim üye lerinden aldığım cevaplar beni şaşırttı. Örneğin Sabri Berker’in ilk söylediği şey; «Neden Fikret Mualla üzerinde kitap yazıyor sunuz da benim veva başka bir Türk ressamı hakkmda yazmı yorsunuz?» oldu. Sanatı hakkın da ise «iyi bir ressamdı» demek le yetindi. Oysa, Fikret Mualla hakkında bunun yanısıra söyle necek çok şey vardı.
Yine akademi öğretim üyelerin den ressam Bedri Rahmi Eyüb- oğlu bana şunları söyledi: «F ik ret Mualla’nın IX. Dünya Sava
şında nazilerle işbirliği yaptığı söylentileri ortada dolaştı. O günden sonra kendisiyle her türlü ilişkiyi kestim.»
Bunları duyduktan sonra Da niel Oleik şu sonuca varıyor:
«Kısacası, Hüseyin Gezer dı şında, Fikret’in dehasından bah seden bir tek öğretim üyesine rastlamadım. Ya bıı konuda be nimle konuşmaktan kaçındılar, ya da sanatçıya değer verme diklerini belirttiler. Fikret Mual- la’ya gereken ilginin verilmediği ni gördüm ve utanç duydum. Bence bunun başlıca nedeni po litik inanç farkları veya sanatçı çekememezliği. tşin acı tarafı, öğrenciler de öğretmenlerinin et kisi altında kalarak sanatçıyı hakkıyla tanımıyorlar \ma bü tün bunlar onun dehasını vW- remez. Fikret’i söylentilerle yer meye çalışırsak, bir Van Gogh’- un, bir Gaugin’in bir Soutine’in o «enfes deliliklerini» de lanet lememiz gerekir.»
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi