Xu\
H A F T A K O N U Ş M A S I
Boğaziçi’nin can daman
Pendiğe kadar koca bir bölgeyi şenlendirerek Boğaziçini büsbütün ölüme
mahkûm eden adam Hügnen adında bir Alman iş ajanıydı. Fakat sırasını
getirdi, gene o adam Boğaziçini de kurtarmağa kalkıştı, muhakkak kur
taracaktı,, Aksi tesadüf, dayandığı rejiminömrü vefa etmedi Boğaz
tekrar ümitsiz, öksüz kaldı
S
ıcakların bastığı bugün lerde, daha doğrusu önü müzdeki iki aylık yaz mevsimin de insan pek bunaldı mı Boğazi çini düşünür, Boğaziçini özler. Fakat burnunun dibindeki o ger çek mânada yazlık semte gide mez,,, Olsa olsa gittiği zaman dan kalma hâtıralarına dalar, hâtıralarile hayal yolundan se rinlemeğe gayret eder.Zaten çoktan beri, artık yaşı- yan bir Boğaziçi hemen hemen yok gibidir. Hattâ daha feriye vararak diyeceğim ki nice za mandır biz Boğaziçinden eski tarihin izsiz, esersiz, hayatsız kalmış bir şehri ve bir bölgesiy miş gibi hep «mazi» sile bahse deriz; sönen saltanatlı çağlarını anar, eğlence âlemlerini över, şiirini söyleşir, hikâyelerini ya zarız Şimdiki Boğaziçinden ko nuşana çokluk raslanmaz ve ede biyatta Boğaziçi bir realite sayıl maz; efsanedir. Sanki orada ya- şıyânlar ve jki kıyıyı şenlendi- renler bizim dedelerimizle nine lerimiz değildi... Bir takım İlâh lar veya su perileriydi.
Şehir bir yandan Pendiğe uza nıyor. Dünyanın her yerindeki deniz kıyısına benzeyen bir dar hat üstüne insanlar üşüşüyor, servetler harcanıyor. Öte yan dan uzun ve sıkıntılı mesafeler göze alınarak Meşrutiyetten ön ce ve sonra bir Yeşilköy vucut buluyor ve bir Bakırköy genişli yor. Fakat Boğaziçinden el ayak büsbütün çekilmiyorsa bile ge lişme de olamıyor. O, iki keçeli kilometrelerce uzanmış güzellik ülkesinin genel nüfusu daha dün kurulmuş bir Bostancı — Sua- diye çevr sinden fazla değildir Ve bu çevreye akan servetin an cak yüzde biri Boğazlçine ya damlamış, ya damlıyamamıştır.
Şaştığım bir nokta da şudur: Şairler ve edipler Boğaziçinden birer birer kaçmışlardır; yahut hiç yanaşmamışlardır. Meselâ Recai zade Ekrem, Boğaziçi ço cuğu olduğu halde bir kere ay rıldıktan sonra semtine uğra mamıştır. (Aşkı memnu) unda Boğaziçini romanın sahnesi yapan Halit Ziya gidip Ayastafanosa yerleşmiş, bir Boğaziçi yalısında ve köşkünde yaşamağa heveslen- memiştir. Geceler, gölgeler ve mevsimler şairi ve ince nakışlar, renkli oyalar nâsiri Cenab Şa- habeddin ise tabiatın bir çok güzelliklerinden mahrum yay van bir köyde pineklemiştir. Tevfik Fikretten başka Boğazda ftşiyan kuran ve ölümüne kadar barınan kimse, galiba, yoktur. Fakat onu da Boğaziçine bir mektep ve inziva ihtiyacı bağ lamıştı; Fikret bir Boğaziçi şai ri olmamıştır.
* * *
■* erveti Fünun edebiyatm- J dan sonraki nesiller de böy- r: Yazılarında Boğoziçini az övmüşler, hasretle üzülür inmüşler, lâkin orada doğ- lan, büyüdükleri halde bile irşatta piliyi pırtıyı toplamış ıktan ötürü aşın üzüntü mamışlardır. Meselâ ben lerbeyinde doğmuşum; sanı- hececilerden bir şair de ora- ; biri de Çengelköyü çocuğu- Kendi hesabıma söylüyo- : İstanbulun her semtinde, larda, Yeşilköyde, Erenkö- de, Caddebostanında, Fener nda, Kadıköyünde oturdu- ı halde daha bir yaz, bir yaz- olsun Boğaziçinde ömür sür- imkâmnı — ne eskiden, ne !efer — bulamadım. Koyun sürüye katılmış, çoğunluğun ğı tarafa gidiyorum... gidi
şte sebepleri vardır ve bu erin bir değil bir çok ol-
âzımdır.
iğime göre Boğaziçine inen sersemletici darbe demir- •; yani demiryolu dur; Ru- e hele Anadolu şimendifer- Son yıkıcı yumruk da 5y - Bostancı tramvayla- ı gelmiştir. Pek iyi hatır
lanın, Anadolu hattı üzerinde banliyö trenleri tertemiz vagon larla ve düzenle işlemeğe koyu lunca bu bölgeye Boğaziçinden bir muhacirettir başladı... Pro pagandası da beraber işliyordu: — «Efendim, diye vapurların yan kamaralarında sakallı zat lar birbirine anlatırdı, hamdol- sun köşke taşınalı bacaklarım daki sızılardan eser kalmadı. Boğaziçindeki yalıda üniforma mın durduğu sandığı havalan dırmak işin açtıkları zaman sır malarını küflenmiş bulurduk... Şimdi koyduğumuz gibi çıkıyor!» Bir başkası ukalâca söze karışır dı: «— Dikkat buyurdunuzsa görmüşsünüzdür, Boğaziçi küfü yemyeşildir, zehirli bir küftür, kazımakla çıkmaz. Bu havalide de bazı defa küfe tesadüf olunu yor ama rengi gülkurusu... şöyle dokundunuz mu uçup gider, za rar vermez!»
Tek alete ve bilgiye ihtiyaç göstermeden yapılan bu küf ana lizi Boğaziçinin kûhîleşmesinde büyük rol oynamıştır. Alman de- miryollar şirketinin o propagan dayı sezdirmeden körüklemesi ihtimali de akla gelmiyor değil.. Zira müdür Hügnen yaman bir teşkilâtçı idi; âdeta yeni bölge nin umumî valisi gibi bir şeydi; sanki yeni bir sömürge kuruyor du. Haydarpaşa - Pendik hattı nın etrafı köşklerle, bağlar ve bahçelerle şenlenip nüfus art tıkça, hele vezir vüzera çoğalıp trenler vardakosta hanımlarla doldukça çapkın ve kurumlu iş adamı böbürleniyor, kabına sığa- mıyordu. Hiç unutmam, bir gün vagon penceresine dayanıp yeni gardan taşan refahla temiz hal ka yüksekten bir bakışı vardı âdeta: «Bu küçük dünyayı ben yarattım! Bir çölü şehir ettim!» diyordu.
Hügnen, Boğaziçini ölüme mahkûm eden adamdı.
S
ırasını getirdi, gene o adam Boğaziçini de kur tarmağa kalkıştı; muhakkak kurtaracaktı Aksi tesadüf, da yandığı rejimin ömrü vefa etme di. Zavallı Boğaz tekrar ümitsiz, öksüz kaldı.Hürriyetin ilânından az öncey di,Abdülham it Boğaziçinin Ru meli yakasını yamaçlardan aş mak ve denizi seyrede ede git mek üzere bir tramvay yahut şe hir treni imtiyazı vermişti. Ki me? Hügnenin temsil ettiğ bir şirkete...
Hat kurulabilseydi — köprü ler, setler aşarak kıvrıla dolana, Boğazı hâkim noktalarından gez- dire seyrettire ve boşlukları be zeye süsleye giden — bu modem nakil vasıtası yüzünden Boğazi çi tepesinde bir sıra mamûre ku rulmuş olacaktı. Boşluklar dola caktı; sıhhate uygun, çok güzel manzaralı bir yükseklikte şim dikinden bin kat değerli bir Fe- neryolu - Bostancı bayındırlığı vücuda gelecekti ve zamanla ya maçlardaki mamûrluk kıyılara, kıyılardaki de yamaçlara ine tır- mana buraları — içinde ecinni lerin top oynadığı — ıssız dağ başları olmaktan kurtulacaktı.
Zira Boğüziçinin yalnız kıyı dan işleyen nakil vasıtalarile bir şerit halinde şenlenmesine im kân yoktur. Deniz kenarlan çok tan dolmuştur; sırtlar ise yolsuz luk ve taşıtsızlık yüzünden bil dik bileli boştur. Eskiden yamaç lar büyük yalılara bağlı malikâ ne topraklanydı. Şimdi değişmiş, daralmış olan hayat tarzı öyle geniş araziyi kupkuru elde tut mağa elverişli değildir.
Yeni nesiller yalnızlığı ve ten halığı sevmiyor; evinde vakit ge çirmeği ise hiç bilmiyor. Yazlık ta bile kalabalık caddeler, kolay ca doluveren gazinolar, yanyana köşkler, değişen, çehreler, kır si nemaları ve tiyatroları, plâjlar, dans yerleri istiyor. Boğaziçi, köylerinin arasında * boşluklar bulunan dar bir korniş şeklinde yalnız kıyı boyu kaldıkça ve aha lisini meselâ Büyükadadaki gibi belli bir noktaya, iskele baş.-' yahut Bağdat caddesindeki gm iki yandan akarak bir geçit üze rine toplıyamadıkca, kısacası sırtlardan aşağı ve kıyılardan yukarıya dolmadıkça ıssızlığa mahkûmdur. Issızlığa mahkûm dur, zira ev yoktur; ev kuracak yerlerin nakil vasıtası yoktur. O bölge ancak küçük bir azınlığın dam altı bulduğu ve bir çoğunlu ğun da nihayet gündüz uğrayıp geceleyin bin zorlukla döneceği bir gezinti yeri olmaktan ileri gidemez
* * *
Ş
işli - Maslak asfaltından, hiç de zevk verici olmıyan uzun uzun boşlukları aşarak neden sonra Boğaziçinin ortası na inmek bir yolsuzluk demek ti r.Düşününiiz ki siz o yolda düm düz tarlaların genişliğine kapıl mış kupkuru giderken biraz öte de dünyanın sayılı manzarala rından biri çukura gömülü yat maktadır. Gene aşağı yoldan duvarlar, saray heyülâlan, an trepolar, kömür depolan arası s yüzü görmeden kilometrelere sürüklenirken yanınızda Boğaz.- çi gizlenmektedir ve üstünüzde Boğaziçi yamaçlarının güzelliği serilmektedir.Bunların ikisi de Boğaziçine yakışır yollar değildir. Boğaziçi nin asıl yolu sırttan, aşağıları seyrettire ettire geçecek olan yol dur; ancak öyle bir yol Boğaziçi, ni şenlendirecektir. Görülüyor ki Hügnen de aynı şeyi düşünmüştü; icabeden yerlere köprüler, sütun- lu setler kurarak Boğaziçinin — başlangıç olarak — Rumel yakasından bir kuşak yol geçire cek ve bu yolda modern bir na kil vasıtası işletecekti. Meşrut yet idaresi istibdat devrinin o değerli projesine kıymet vere medi; daha doğrusu ardı arası kesilmeyen karışıklıklar yüzün den tatbik fırsatını bulamadı. İstanbulu İstanbul yapan eşsiz Boğaziçi ümitsizliğe düştü.
Sonradan, daha ucuza, kolaya maledildiği için Kadıköy - Bos tancı tarmvaylan — iki yandan yabani otlar fışkırmış, yaya kal dırmışız, şiddetle dar ve acayip bir cadde ortasından — vızır v? zır işlemeğe koyuldı1 - Boğ*5- aleyhine yepyeni bir semt kurul muş oldu.
Artık bugün Hügnen projesi nin bir tramvay veya tren hattı olarak yürütülmesine lüzum yok tur. Fakat şayet Boğaziçini kur tarmak lâzım gelirse ve İstanbul çoktan beri hak ettiği çok geniş, zengin bir imar plânından fay dalanacağı devre kavuşacaksa —- otobüslerin bekletmeden işli- yeceği — o can damarı yol mu hakkak yapılacaktır
Yapılınca da sanırım zaten bir özelliği, güzelliği olmıyan plân sız kurulmuş kübik ve komik Suadiye semtinin pabucu az za manda dama atılacaktır.
Göreceklere, keyfini sürecekle re ne mutlu!
Refik Halid Karay
H A L İ D E E D İ B A D I V A R
I MASKE VE RUH
Bu eserde felsefe ile fantezi, büyük edibimizin kalemile ve en canlı terkibini bulmuştur. Flati 1 liradır.
V h H B B M M İ REMZİ KİTABEYİ
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi