Türk resmi
Gül Derman ı
GUI Derman, kimseden
destek almadan kendi
resminin yanısıra Türk
resminin de yurtdışında
tanıtılması için büyük
çaba harcamıştı.
Anadolu'nun çeşitli
şehirlerinde sergiler
açarak resim sanatının
yaygınlaştırılmasına da
katkıları olmuştu.
Eleştirmenler,
kişiliğini yansıttığı
içtenlikli resimleriyle
Gül Derman ın
Batı teknik ve akımlarıyla
öz kaynaklarımızın,
geleneksel sanatlarımızın
bileşkesini yarattığını
belirtirler. Gül Derman ile
yapılan son söyleşiyi
yayınlıyoruz
yitirdi
Fatma Batukan
G ül Derm an
Sanat dünyası geçtiğimiz gün lerde korkunç bir trafik kazasın
da eşi Prof. Dr. Uğur Derm an'la
birlikte yaşamını yitiren ressam
Gül D erm an 'ı hiç unutmayacak. Anadolu'da sergi açan ender ressamlarımızdan biri olan ve Anadolu insanına götsel sanatla- n sevdirmek için önemli adımlar atan, bir çok şehirde sadece dişlerinin sergilendiği salonlara
resimlerini taşıyan Gül Derm an,
bu ülkede “sanatçıyım” diyerek Don Kişot'lük yaptığını söylerdi. Aldığı çok sayıda ödülle, yurtdı şı ve yurtiçinde açtığı ilginç ser gileriyle adını duyuran sanatçı
çalışmalarını hocası Bedri Rahmi
Eyüboğlüdan kazandığı gelenek sel sanatlara ve yerel özelliklere ağırlık veren bir sanat anlayışıy la sürdürüyordu.
Gül Derman'ın açtığı pek çok serginin içinde ilk sergilerinin ayn bir yeri vardı. Çünkü plastik sanatlardan uzak kalmış Anado lu'da ilk sergi açan sanatçıları- mızdandı. Bunların hikayesini kendisi şöyle anlatıyordu:
“ tik sergilerim i Türkan Ra- dor'la birlikte açtım. Evli Ve sa natın içinde olan iki kadın olma mızın getirdiği ortak yanlanınız vardı, tik sergilerimizi Eskişehir, Balıkesir, Bursa gibi Anadolu şe hirlerinde gerçekleştirdik. Epey ce ilginç olaylar yaşadık. Sergi açabileceğim iz salonlar daha çok okul sergileri ve elişleri ser gileri açmak için kullanılıyordu. Önceleri çok yadırgandık. Ama daha sonra halk kabul etti. Mar maris'te arkamızdan koşup, 'Ab la, bu akşam nerede oynuyorsu nuz?' diye sorduklannı hatırlıyo rum. Bugün 'yapar mısın' dese ler, çok zor...Herhalde yapa mam... O zaman gençlik de var dı. 80'lerin başına kadar hemen hemen on yıl resimlerin çerçe velenmesinden, taşınmasına ka dar maddi manevi herşeyi yük lenerek çalıştık. Ama büyük bir sevecenlikle... Şimdi çok mem nunum. Çünkü çorbada tuzu muz var, hatta çorbayı biz baş lattık. Bizden sonra o yörelerde sanat etkinlikleri de arttı. 'Şimdi ye kadar ne yaptın?' diye sorsa- lar 'Anadolu'da ilk sergi açanlar dan biriyim' diye rahatlıkla söy leyebilirim . Eskişehir'deki ilk sergimden 17 yıl sonra aynı ga leride bir sergi açtım. Ve ne ka dar değişmiş olduğunu gördüm. Bu beni çok mutlu etti.”
Sanatçı deyince akla sadece sahne sanatçıları gelen bir or tamdan, plastik sanat etkinlikle rinin sayılamayacak kadar çoğal dığı bu günlere hoşnutlukla uza nan Gül Derman'ın zaman za man da olsa bu konuda bazı endişeleri vardı. Basının da kat kıda bulunduğu sanatta yaşanan enflasyona tem elde iyimser bir
bakış açısıyla baktığı
38 GÖSTERİ
lefon konuşması v e bu konuş ma hakkında düşünceleri:
Alo, Gül Derman siz misiniz? Sizden bir resim almak istiyo rum.
- Resimlerimi gördünüz mü? - Hayır, a m a ....'ler almış. Bu tür konuşmaları çok yaşa dım. Ö zellik le sa
natçı belirli bir sa nat anlayışını ka zandıktan, kişili ğini bulduktan sonra basında haber olarak daha çok çıkı yor. O haberi
gören de sanatçının bir eserini almak istiyor. Basında çıktıktan sonra çok yakın arkadaşlarım dan bile 'senden birşey almak istiyorum' diye arayanlar oldu. Yani, sanatçı basına aksetti diye değerleniyor. Bunu normal kar şılıyorum. Çünkü bizde plastik sanatların geçm işi 100 senelik yok. Hatta gelen ek bile değil. Onun için bu tip davranışla
rı yadırgamamak
l a z ı m .
Bakır Gemi' tuval üzerine yağlıboya 91X 91 cm 1991konuşmasında, imalı bir şekilde şunları demişti:
“ Daha m ezun bile olmamış meslektaşlanmızla suni bir sanat ortamı yaratıldı. Bir kaç yıl önce ortaya çıkan bu durum bence iyi ve sağlıklı bir gelişme. Bir za man sonra bunlardan çoğu ele necek. G eriye az sayıda belli çizgisi olanlar kalacak. Ayrıca halk bunu istiyor diye yalnızca halkın istediği türde eserler orta ya koymak yanlış. Halka isteme diğini de göstermek lazım. Göz, kulak, duyarlılık alışkanlığı edin mesi gerekiyor” .
H er geçen gün sayısı artan sanat galerileri, çok kısa aralık larla devam lı sergiler açan sa natçılar... Çok sık sergi açma ta raftan değildi. “Bizler gibi sanat çılar için sergi açmak, söyleye cek bir sözüm var, demektir. Eğer söyleyecek bir sözüm, ve recek bir mesajım yoksa, yalnız ca sergi açmış olmak için sergi açmak doğru d eğ il.” diyordu. Çoğunlukla m aviler ve grilerin yeraldığı paletindeki renklerle, birikimlerini ve söyleyecek söz lerini boyayan Derman, resmini gerçekten seven birini buldu ğunda rahatlıkla resmini veriyor, “satmak” amaç olmuyordu. Sa nattan anlamayan, ama sanat pi yasasında prim yapıyor diye res mini bile görm ediği bir sanatçı nın eserlerini satın almaya kal kan yeni zenginler ona da rastlı yordu. Am a Gül Derman, her zamanki, iyim serliği içinde bu durumdan da memnun kalması nı biliyordu. İşte aktardığı bir
te-GÜL DERMAN
1942 yılında Ankara'da doğdu. 1971 yılın da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademi- si'nde Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi'ni bi tirdi. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Sa nat Tarihi Bölümü'nde 'Resimli Taş Baskı Halk Hikayeleri' konulu tezi ile doktor ol du. İlk sergisini 1971 yılında açtı. 1970, 1975, 1980 yıllannda Salzburg Yaz Aka dem isin d e çalışmalar yaptı. 1981 ile 1991 yıllan arasında yine Salzburg Yaz Akadem isinde iki yılda bir çağnlı sanatçı ola
rak çalıştı. Yaklaşık 25 kişisel sergi açan sanatçı yurtiçi ve yurt dışında çok sayıda karma sergiye katıldı.
GÖSTERİ 39 F o to ğ ra fl a r: F a tm a B a tu k a n
Ayşeler bir manzara posteri alıp asabilirlerdi. Tabii o zaman Fat- malar da onlarda görüp aynı şe yi yaparlardı. Resimlerimi yeter ki seven alsm. Sevmese bile du- vannda hergün göre göre seve cek.”
H er zaman “ sanatçı alkışla yaşar, beğen ilm ek ister” diyen Gül Derman, Avrupa ve Ameri ka'da açtığı sergilerle, yabancı akadem ilerde misafir sanatçı olarak yaptığı çalışmalarla da ün yapmış ve beğenilmişti. Sanatçı yurtdışında kendisini çok etkile yen iki önem li olayın ilki için şöyle diyordu:
“ A ldığım reaksiyonlar beni sevince sürükledi. Ama ilk za manlar konulanm onlara egzotik geldiği için mi beğeniyorlar aca ba diye düşündüm. Sonra gö r düm ki, resmi sevdiren sevgi olayını taşıması. Yabancılar biz de olduğu gibi sevgiyle kenet lenm ediklerinden b ö y le birşey görünce hemen farkediyorlar.”
Gül Derm an1 ın mutlulukla
anlattığı bu olay dışında diğeri ise belli ki onu çok üzmüştü:
“ABD'de Türk Plastik Sanatlar sergisinde komiserlik yaptım. D iğer arkadaşlarımın eserlerini tanıtıyor, sergiyle ilgili soruları yanıtlıyordum. 'Bu eserler bizim çok kötü birer taklidiniz. Niye böyle yapıyorsunuz? Kendinize özgü sanatınız yok mu sizin' so- ■ rulaıı altında ezildim.” Bu ezik lik, geleneksel sanatı sevm eyi, saygı göstenneyi öğreten bir us tanın, Bedri Rahmi Eyüboğ- lu'nun öğrencisi olmasından kaynaklanıyordu.
Çağdaş Türk Resmi'nde
önemli bir yeri bulunan ve yaşıt larıyla birlikte Akademi’nin altın çağında yetiştiğini söyleyen Gül Derman'ın en büyük üzüntüsü
ise, Akadem ilerim izin zaten
plastik sanat geleneği olmayan toplumumuza artık yararlı ola mamaya başlamasıydı. “ Akade miye yazık ettiler” diyordu, “Akademi kendi evlatlarını yiyi- yor, biz bir de 'kol kırılır, yen içinde kalır' sözüne inanırdık. Şimdi en yakın dost bildiklerim dergilerde birbirlerine küfür do
lu yazılar yazıyorlar.” ■
40 GÖSTERİ
t
M erak lı', tuval ü zerin e yağlıboya, 100 X 75 cm ., 1985
Kişisel’Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi