• Sonuç bulunamadı

Her siyasi cinayetin ard

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Her siyasi cinayetin ard"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Her siyasi cinayetin ardından ortak bir ses yükseliyor: Katil - katiller bulunsun... Suçlular hesap versin... Bu arada devlet ricalinden ve güdük siyaset erbabından da: En kısa zamanda suçlu veya suçluların yakalanıp adalete teslim edileceği söyleniyor. Ve hiçbir zaman suçlular yakalanmıyor...Muhalif tepkileri yatıştırmak ve dosyayı kapatmak için de ekseri ilgisiz kişiler yakalanıp yargılanıyor veya yargılanıyormuş gibi yapılıyor. Ve siyasi cinayetler peşi sıra sürüp gidiyor. Neden? Neden yaklaşık yüzyıllık bir dönemde işlenen onlarca siyasi cinayet onlarca katliam açığa çıkartılıp bir türlü gereği yapılmıyor? Neden bu ülkede bir siyasi cinayet ve katliam geleneği’ var? Neden bir hesap sorma- hesap verme geleneği yok? Ve nedenn siyasi sorumlular bu cinayetleri asla dert etmiyor? Bu soruların cevabını bu ülkede geçerli devlet anlayışından başka yerde aramak beyhudedir. Burada hiçbir zaman bildik anlamda yurttaş olmadı, hak, hukuk, adalet bilinci de yerleşemedi... Burada memleketin sahipleri’ var ve memleket için neyin iyi neyin kötü, neyin gerekli neyin gereksiz olduğuna onlar karar veriyor. Burada devlet kutsaldır ve onun için, onun adına yapılan her şey mubah, gerekli ve sorgulanmaktan muaftır. Her halde moderniteye ve aydınlanmaya bu kadar çok gönderme yapılan ama bu kavramlarla ilgisi laf kalabalığından ibaret olan başka bir ülke yoktur. Eğer ‘kutsal devlet’ anlayışı geçerliyse, orada hukuk bir görüntüden ibarettir ve bir kıymet- harbiyesi olması da mümkün değildir. Bu yüzden, siyasi cinayet geleneğiyle hesaplaşmanın yolu, geçerli siyasi kültür ve devlet zihniyetiyle hesaplaşmaktan geçiyor. Eğer devlet kutsal’ sayılırsa, orada bildik anlamda yurttaş da olmaz ve olamıyor... Türkiye’de hiçbir zaman Eski Rejimden’, eski devlet anlayışından bir kopuş yaşanmadı. Bir aydınlama ve modernite devrimi yaşanmadı. Modern kurumsal yapılar, mekanizmalar ve söylemler yeninin değil, eskinin hizmetindeydi. Mesela bizdeki

parlamento halk çoğunluğunun kazandığı bir mevzi olmak yerine, iktidarı güçlendirmenin, rejimi meşrulaştırmanın bir aracıydı. Bilinen anlamda bir “parlamento” değildi ve hiçbir zaman da olmadı... Demokratikleşmenin önünü kesmek için bizzat devlet tarafından gündeme getirildi... Rejime modernlik görüntüsü veren diğer bir dizi kurum, mekanizma ve söylem için de aynı şey geçerlidir. Bu terslik anlaşılmadığı sürece, yapılan tartışmaların da bir kıymet-i harbiyesi olması mümkün değildir. Öyleyse bu tuzaktan kurtulmanın bir tek yolu var: Yakın tarihimize kutsal devletin adamlarının gözüyle bakma aymazlığından yakayı kurtarlak ve tarihi devletin belleği” olmaktan çıkarmak... Bize ilericilik olarak sunulan modern kurumlar, mekanizmalar ve söylemler gerçekten kimin için ne anlama geliyordu? Söylemle gerçek durum arasında nasıl bir uyumsuzluk var? Eğer Türkiye’de resmi ideolojinin ısrarla iddia ettiği gibi, Cumhuriyet,Eski Rejimi tasfiye etmiş olsaydı, bugün ne Ermeni Faciasıyla ilgili ısrar edilir, ne de Hrank Dink hunharca bir cinayete kurban giderdi. Sadece bu siyasi cinayet bile, yakın tarihimizi saran sis

perdesinin neleri nasıl örttüğünü göstermeye yeter. Bu ülkede geçerli devlet anlayışı ve siyasi gelenek, modern değil gelenekseldir, Eskiye aittir! Devlet çıkarı için cinayet işlemek vaka-i adiyedendir...Devlet için silah çekmek

özendirilen bir şeydir. Ve bu kökleri yüzyıl kadar gerilere giden utandırıcı bir gelenektir... İşte bu gelenektir ki, toplumu her alanda tam bir çözümsüzlük sarmalına hapsediyor ve rejimi rehin alarak, onu hiçbir sorunu çözemez hale getiriyor. Her türlü demokratikleşme girişimini boşa çıkarıyor... Her hamlede batağa saplanması da bu yüzdendir. İstedikleri kadar modern bir dil kullansınlar, istedikleri kadar çağdaşlıktan çağ atlamaktan’ söz etsinler, Türkiye’yi yöneten zihniyet İttihatçı zihniyetidir ve bu zihniyet halkı yok sayan, halkı dışlayan, sözü sakınmamak gerekirse halk düşmanı bir zihniyettir. Kutsal devlet” anlayışının geçerli olduğu bir toplumda hukuktan, adaletten, hukukun üstünlüğünden, demokratikleşmeden, vb. söz etmek abestir... İttihatçı gelenek vatan dediği zaman bir coğrafya ve o coğrafyada yaşayan bir halkı değil, devleti, yani kendini kasteder... Bu yüzden vatana ihanetin’ ne olduğuna da, nasıl cezalandırılması gerektiğine de kendi karar verir. Orada siyasi cinayet son derecede olağan bir şey sayılır ve hesap sormak diye bir şey de yoktur... Cumhuriyet bu geleneğin devamı olarak var oldu ve varolmaya da devam ediyor. Sözünü ettiğim bu durum bilince çıkarılıp gereği yapılmazsa, siyasi cinayetler kaldığı yerden devam edecektir. Tabii bugüne kadarki ah- vahlar da... Bir şeyi olmadığı yerde aramak boşunadır. Eğer bu cinayet ve tüm cinayetler

aydınlatılmak isteniyorsa ki asla öyle bir niyet yoktur- sadece cinayete değil, gerisindeki sisli arka plana da projektör tutmak gerekir... İkircikli olmayan bir tarzda yakın tarihimizle hesaplaşamaz, resmi gerçeği sorgulayıp gereğini yapamaz isek, bu yeni siyasi cinayetlere hazır olduğumuz anlamına gelir.... Bunu yapmanın yolu, resmi tarihin ve resmi ideolojinin sunduğundan farklı bir tarih ve toplum anlayışına ulaşmaktan geçiyor. Unutmamak gerekir ki, TC geleneğinde siyasi cinayet, rejime içerilmiş bir olgu veya ‘gelenektir’. Başka yerlerde olduğu gibi bir istisna’ değil, kuraldır. Ebette başka ülkelerde de siyasi cinayetler işleniyor ama orada bizdeki gibi yüzlerle ifade edilmediği gibi, faillerin yakalanıp adalete teslim edildiği de oluyor. Türkiye’de faili meçhul’ söylemiyle, devlet kaynaklı, devlet destekli siyasi cinayetler tartışılır ve sorgulanır olmaktan çıkarılıyor... Sadece tekil siyasi cinayetler değil, bizde sayısız kitle katliamlarının da sorgulanmaktan, yargılanmaktan muaf olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Eğer bir sorunu gerçekten anlaşılır kılmak istiyorsanız, soruyu gerektiği gibi sorma basiretine sahip olmanız gerekir... Öyle bağnaz bir resmi ideoloji geçerli ki, daha baştan insanların düşünme yetisini dumura uğratıyor ve soru sorma, cevap arama yolunu velhasıl verimli tartışmanın önünü kapatıyor. Artık şu iflah olmaz genel tekrara son verilmek

(2)

isteniyorsa, geçerli aymazlıktan kurtulmak, rejimin niteliğini tartışabilmek ve yakın tarihimize resmi’ olmayan bir gözle bakabilme basiretini ortaya koymak gerekiyor... Unutmamak gerekir ki, devletin kutsal sayıldığı yerde, insanın bir kıymet-i harbiyesi yoktur... Tabii hukukun ve adaletin de... Hrank Dink’in vurulmasının duyulması üzerine

insanların hemen Taksim Meydanı’nda toplanıp oradan akın akın cinayet mahalline yürümesi ve özellikle de yürüyüş sırasında atılan sloganlar,Hepimiz Hrant Dink’iz hepimiz Ermeniyiz... galiba ve ilk defa bir şeylerin değişmekte olduğunun habercisi... Umalım ki, Sevgili Hrant Dink’in yaşamının sonu olan bu alçakça cinayet, rejimi sorgulamanın, rejimin sayısız tabularıyla hesaplaşmanın başlangıcı olsun...Her siyasi cinayetin ardından ortak bir ses yükseliyor: Katil - katiller bulunsun... Suçlular hesap versin... Bu arada devlet ricalinden ve güdük siyaset erbabından da: En kısa zamanda suçlu veya suçluların yakalanıp adalete teslim edileceği söyleniyor. Ve hiçbir zaman suçlular yakalanmıyor...

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu sezginli- ğinden gelen, aldığı izlenimleri sanat­ çı Akkuyu şöyle tanımlıyor: "Parça­ lanmış mermer sütunlar, otlar ve in­ cirlerle örtülü ören

Yirm i sene- denberi orta tedrisatta tarih muallimliği yapan Abdürrahim Şerif, bir taraftan da gerek kendi öz şehri, gerek civarındaki şehir ve ka­ sabalar

Bu çalışmada belirlenen doğum sonu dönemde yeni doğan sağlığı ile ilgili geleneksel uygulamaların genel olarak, sağlığa zararlı olmayan uygulamalar olması

Yabancı askerler geçiyordu sokaklardan Tümen, tümen.... Operanın rejisörü Aydın Gün, orkestra şefi de Dr. Baş rolleri eski tem­ sillerde olduğu gibi Belkıs

Beş dakika sonra iki eski dost gibi konuşuyorduk Muamme­ rin üzerinde bıraktığım ilk te­ sirin ne olduğunu bilmiyorum, fakat ben onu hemen çok sev­

ruck Derin baskr) ve of'set teknikleri kullanrlmalitadu. Bu yOntemlerin yanr- sua. biikiilebilir laslik kahplarla yaprlan ve bir tiir tipo bask olan flekso baskr, su

We analyzed the hypervariable region of the displacement loop (D-loop) in a family with five individuals, i.e., grandmother, mother, one son and two daughters.. The result showed

pompalar› yerlefltirmek için yap›lan ameliyatlarla k›yasland›¤›nda, derinin hemen alt›na yerlefltirilebildi¤i için vücuda verdi¤i hasar çok daha az.. Bu