• Sonuç bulunamadı

Geleneksel 10. MEVLÂNÂ ŞİİR ŞÖLENİ nin -şiir seçkisi kitabı da dahil olmak üzere- hazırlıkları salgının etkisini yitireceği öngörülen Ağustos ayında

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Geleneksel 10. MEVLÂNÂ ŞİİR ŞÖLENİ nin -şiir seçkisi kitabı da dahil olmak üzere- hazırlıkları salgının etkisini yitireceği öngörülen Ağustos ayında"

Copied!
121
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

Geleneksel 10. MEVLÂNÂ ŞİİR ŞÖLENİ’nin -şiir seçkisi kitabı da dahil olmak üzere- hazırlıkları salgının etkisini yitireceği öngörülen Ağustos ayında

Mevlânâ Dergâhı Gül Bahçesinde yapılacak şekilde tamamlanmıştı. Ancak, salgının daha da artması nedeniyle şöleni ekim ayı sonunda dijital ortamda

yapmaya karar verdik.

(3)

KARATAY BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI

10’UNCU GELENEKSEL MEVLÂNÂ ŞIIR ŞÖLENI

ŞIIR SEÇKISI

ISBN: 978-605-7813-48-0

EDİTÖR AHMET AKA

BASKI

ÇIMKE YAYINLARI BASKI TESISLERI Fevzi Çakmak Mahallesi Yeni Matbaacılar Sitesi

Yazar Cd. 10453. Sk. No: 25 Karatay | KONYA Tel: 0332 342 52 82

KTB Sertifika No: 44399

EKİM 2020 | KONYA

Bu kitap, Karatay Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nince düzenlenen 10. Mevlânâ Şiir Şölenine katılan şairlerin eserlerinden oluşuyor. Kitaptaki şiirler ve

özgeçmiş bilgileri şairlerin kendilerince belirlendi ve alfabetik sırayla yayımlandı..

(4)

KARATAY BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINLARI

(5)

İ Ç İ N D E K İ L E R

HASAN KILCA

TAKDİM 7

AHMET KÖSEOĞLU

ÖNSÖZ / Şehir, Şiir ve Şair 11

A. ALİ URAL 15

Teşbih 17

Okuma Biçimleri 19

ABDURRAHMAN EKİNCİ 21

Servikal Distoni 22

İnsanın Bulduğu 23

AHMET AKA 25

Yürek Talaşı... 26

Konya’nın Gönül Prensesi Karatay 28

AHMET KOT 29

Aşkın Dört Hali 31

Eski Köleden Yeni Danslar 33

ALİ K. METİN 35

Ömer’in Taşları Kime Yeter? 36

Şeyhin Bitmeyen Hikayesi 37

ATİLLA YARAMIŞ 39

Geriye Kalan 40

Dünya 40

En Güzel Şey 41

EMRE ÖZTÜRK 43

Kollarımda Uyu 44

İdeal Beklentiler ve Yorgun Atlar 45

(6)

HAKAN ŞARKDEMİR 47

Hoyrat Neşe 49

HÜSEYİN AKIN 53

Ben Yaşarkern Olanlar 55

Denize Denizi Anlatmak 56

İBRAHİM DEMİRCİ 57

Ağustos 59

Demli Yaz Gecesi 61

KÂMİL UĞURLU 63

Muhacir Pazarı 65

İkindi Üstü Şarkıları 67

KENAN ÇAĞAN 69

Salname 70

Adil Yargılanmanın

Gerekliliği Üzerine Bir Tez 71

M. ALİ KÖSEOĞLU 73

Kimsenin Yüreği Değil Benim Yüreğim 75 Kırgınlıkları Kuşlar Taşır 77

MEHMET SOLAK 79

Hiç 80

Nerelere Çalsam Yüzümü 82

MEVLÂNA İDRİS 87

Tarih Bitti 88

MUSTAFA UÇURUM 93

Ansızın Bir Melek 94

Bayramdan Bir Gün Önce 96

OSMAN ÖZBAHÇE 97

Düşmanlık 99

Park 102

(7)

SÜMEYYE BETÜL 105

Çarpışma 106

Çaresi Bulunur 107

VURAL KAYA 109

Bülent Keçeli Şiiri 113

İptila 115

YAVUZ ALTINIŞIK 117

Ölülerin Arabası 118

Pıhtı 119

(8)

TAKDİM

HASAN KILCA

Karatay Belediye Başkanı

B

ir değerler bütünü olarak kültür, toplumlara kimlikler kazandıran en önemli etmenlerden biridir.

Aziz ecdadımız şanlı tarihi boyunca dünya üze- rinde çok geniş bir coğrafyaya derin kültürel izler işlemiş ve bugün bizler için kıymetli olan yazılı ve sözlü birçok değeri miras olarak bırakmıştır.

Bu kıymetli mirasın içerisinde öyle bir öğe var ki, mutluluğu, acıyı, geçmişi, duyguları ve düşüncele- ri yüzlerce yıl sonrasına taşıyabiliyor. İşte bu özel unsur şiirdir.

Şiir, hiçbir zaman durduk yere ortaya çıkmaz ve her zaman bir kültür birikimine ihtiyaç duyar.

Bu yönüyle kültürel birikim şiirin en önemli ham maddesi, şiir ise kültürün vazgeçilmez bir parçasını oluşturmaktadır.

(9)

Şiir; dün ve bugün arasında, kalp ve dil arasın- da, söz ile kalem arasında uzanan gönülden gönüle bir köprüdür.

Şiir, kültürümüzün, değerlerimizin, tarih boyunca değişmeyen öz duygularımızın bugüne taşınmasında asla vazgeçemeyeceğimiz bir değerimizdir.

Değerlerinden kopmamış, tarihi miraslarını ve kültürel hazinelerini yaşatan bir toplum olarak şi- irin bu coğrafyada her dönem başköşede olmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.

Türk şiirinin, Karacaoğlan ve Köroğlu’ndan Er- cişli Emrah ve Gevheri’ye; Ahmet Yesevi’den Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal ve Kay- gusuz Abdal’a; miladı 13’üncü yüzyıla denk düşen Divan şiirinin temsilcileri Kadı Burhanettin’den Nedim’e, Şeyh Galib’e; Tanzimat öncesi dönemin temsilcilerinden Şinasi ve Namık Kemal’e; Ahmet Haşim’den Ziya Gökalp’e uzanan köklü bir geçmişi bulunmaktadır.

Oldukça derin ve zengin bir kaynağa sahip Türk şiiri, insanı bir duygu eğitimine sokarak dünyamızı imgenin merceğinden algılamaya ve anlatmaya da- vet etmektedir. Ülkemizin dört bir yanı bu bakım- dan oldukça zengin bir membaa sahibidir.

Sultan Veled’in;

“Sen Anadolu kıt’asının baş şehrisin.

Her küçük şehir bir kumandan gibidir.

Sen onların başında padişah gibisin.

Her kale parlayan bir yıldız gibidir.

(10)

Sen o yıldızların başında ay gibisin.

Ey Konya! Sen devlet ve yüceliksin”

mısralarındaki eşsiz ifadelerindeki gibi Konya ise sıradan bir şehir değildir. Konya; bir tarih, kültür, turizm ve sanat şehridir. Konya, bu yönüyle köklü geçmişinden günümüze kadar birçok önemli edebiyat adamı yetiştiren, birbirinden kıymetli eserlerin ortaya çıkmasına şahitlik eden aziz bir şehirdir.

İşte Konyalı olarak her birimize düşen görev ise bu değerler ışığında; okuyan, düşünen ve üreten bireylerin oluşturduğu ve kendi değerleriyle tanışık topluma kavuşmaktır. Kendi kültürel, sanatsal ve edebi mirasımızı koruyarak evrensel kültürün bir parçası haline getirme bu noktadaki temel gayemiz olmalıdır.

Her yıl şehrimizde düzenlenen “Mevlâna Şiir Şölenleri”ni de Konya’mıza ve insanımıza çok önemli değerler katması bakımından oldukça önemsiyoruz. Bu kapsamda da köklü geçmişimi- zin emanetleri olan sanat adamlarını ve onların eserlerini hem korumak hem de gelecek nesillere aktarmak adına geçtiğimiz yıl Karatay Belediyesi olarak 9. Mevâna Şiir Şöleni’ne ev sahipliği yap- tık. Bu eşsiz dil ve kültür üstatları, coğrafyamız- daki yeni bir edebi dirilişin zemininin oluşmasına katkı sağladılar. Göz nuru ve akıl terleriyle vücuda gelen birbirinden kıymetli eserleriyle söz üstatla- rımız, bizleri ziyadesiyle heyecanlandırdı ve mutlu etti.

(11)

Anadolu’nun evlatları ve yüzlerce yıllık zengin bir medeniyetin mirasçıları olarak bizler şairlerimi- zin, yazarlarımızın sanatçılarımızın değerini çok iyi bilmek zorundayız. Kadim coğrafyamızı bir ilim ve irfan yuvasına çeviren erenlerimizi, velilerimizi ve mürşitlerimizi unutmamalıyız.

Ne mutlu her defasında iç dünyamızı daha bir anlamlandıran söz üstatları şairlerimize. Eserle- riyle sevgi ve merhameti toplumun tamamına su- nan üstatlarımıza ne mutlu.

Bu duygu ve düşüncelerle; önemli ve kalıcı bir eser olan bu kıymetli çalışmada katkıları bulunan herkesi kutluyorum.

Medeniyetimizin özü olan ve kalpten çıkan söz ile kelamın şiire dönüştüğü bu eserde bizlere lez- zetlerini sunan bütün kültür ve sanat adamlarımı- za, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’ne ve elbette şiir deryasına dalan bütün hemşehrilerime şükranlarımı sunuyorum.

Ekim 2020

(12)

ÖNSÖZ

AHMET KÖSEOĞLU

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şube Başkanı

Şehir, Şiir ve Şair

Ş

ehir, şiir ve şair kavramlarının anlam bulduğu, derinden hissedildiği bir zaman ve zeminin ar- zusunu hep diri tuttuk ve Konya’dan dünyaya şi- irleriyle hakikati evrenselleştiren Mevlânâ’nın “gel”

çağrısına icabet ederek gülbahçesinde yine cem ol- duk. Kubbe-i Hadrâ’nın eteğindeyiz. Şiir şöleninde- yiz. Şehr-i Konya’dayız. Şehirdeyiz. Şehrâyindeyiz.

Şehir, şiir ve şair denince Konya ve Mevlânâ hemen zihinlerde yinelenir, yenilenir.

Şehir bir değerler ve inançlar diyarıdır. Hafıza ve düşüncedir; sembolik ve şiirseldir. Diğer taraftan ise şehir bütün imla yanlışları, yalanları ve yırtık sayfa- larıyla antropolojik kitap gibidir. Titus da Calvino da bize bunları teyit eder. Max Weber de “Doğu’da Ba- tı’daki gibi kent yoktur.” der. Gariptir ki bizim insanı-

(13)

mız yerliyken yersizliğe, şehirliyken kentliliğe özendi- rilmiştir. Şehir bizim, kent onların olsun!

“Nagihân ol şâr’a vardım ol şârı yapılır gördüm Ben dahi bile yapıldım tâş’u toprak arasında”

Şehrin şiirle ilişkisini nadide üslubuyla aktaran ve gönlün de şehir gibi yapılırlığını metaforik bir dil- le ifade eden Hacı Bayram Veli, şehirleri inşa eden- lerin gönülleri de inşa etmelerini, şiir gibi şehirler kurmalarını salık veriyor.

Tanpınar, “Beş Şehir” eserinde “Cetlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş elle- rinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu.” diyor.

Yolu, büyük şair gönüller sultanı Mevlânâ’dan ge- çen Hüdai Salih Dede, Şâhidi, Fevrî, Bursalı Rahmi, Arifî, Cevrî, Neşatî, Nabî, Nef’î, Sakıp Dede, Şeyh Galip, Esrar Dede, Yenişehirli Avni, Leyla Hanım, Şe- ref Hanım ve gönül coğrafyamızı ilmek ilmek işleyip medeniyetimizin inşasında büyük rol alan daha nice şairlere selâm olsun, ruhları şâd olsun.

Çocuk denecek yaşlarda Mesnevi ile tanışıp “Çok erken bir uyanmasıydı bu zihnimin.” sözünü hatıra- larından okuduğumuz ve yine “Şair, milletine kafa- sıyla, gönlüyle ve ruhuyla yapışıktır. Alın yazısı, mil- letin alın yazısıdır.” diyen, Hızır’la Kırk Saat eserinde özellikle Konya’mız için büyük mâna ifade eden Mevlânâ, Şems ve İbn-i Arabi’yi buluşturan üstat Se- zai Karakoç’a selâm gönderiyoruz. Milletimizin alın- yazısıyla bütünleşmiş, gönlüyle, ruhuyla milletine yapışık olan şairlerimize selâm ediyor ve bu müstes-

(14)

na programa iştirak eden A. Ali Ural, Abdurrahman Ekinci, Ahmet Aka, Ahmet Kot, Ali K. Metin, Atilla Yaramış, Emre Öztürk, Hakan Şarkdemir, Hicabi Kır- langıç, Hüseyin Akın, İbrahim Demirci, Kamil Uğurlu, Kenan Çağan, M.Ali Köseoğlu, Mehmet Solak, Mev- lâna İdris, Mustafa Uçurum, Osman Özbahçe, Sü- meyye Betül, Vural Kaya, Yavuz Altınışık’a hoş geldi- niz, hoş’a geldiniz, koşa geldiniz, GELdiniz diyoruz.

Konya’da şiire ve şölenlerine ezelden aşina- yız. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, Meram bağlarında Mesnevi’sini Hüsamettin Çelebi’ye yazdırırken bül- büllerin de cûş-u hurûşa gelerek şiirine mukabele ettiklerini biliyoruz. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhu- riyet döneminde de şiir Konya’nın vazgeçilmezi olmuş, şuarâ Konya’da buluşup huzur-u Pir’de şi- irler okumuşlardır. Yakın tarihimizde de Konya’da 1990’lı yılların başından günümüze değin hemen her yıl şiir şölenleri düzenlenmiştir. Bugün bura- da onuncusunu yapacağımız Mevlâna Şiir Şöleni, Karatay Belediyesi, İl Kültür Müdürlüğü ve Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi ile birlikte tertiplenmiş olup Karatay Belediye Başkanına, İl Kültür Müdürü- müze ve emeği geçen bütün arkadaşlarımıza şük- ranlarımı sunuyorum.

Her şiir şölenine katılan şairlerimizin şölende okuduğu şiirlerinden güldeste oluşturup Mevlânâ Şiir Şöleni kitapçığı haline getirme geleneğimizi bu yıl da sürdürdük. Bu çalışmanın oluşturulmasında emeği geçen şair Ahmet Aka kardeşimize teşekkür ediyorum.

(15)
(16)

A. ALİ URAL

1

959’da Samsun Ladik’te doğdu. İlk ve ortaöğre- nimini Ankara’da tamamladı. İlk şiiri Mavera der- gisinde çıktı (1982). Yükseköğreniminin ardından bir süre editörlük yaptıktan sonra Şûle Yayınları’nı kurdu. 1989’da Merdiven Sanat isimli aylık bir sanat dergisi çıkardı. 24 sayı çıkan bu derginin yanı sıra Kitaphaber isimli iki aylık bir kitap-kültür dergisi ya- yınladı. Yayın yönetmenliğini de yaptığı bu dergiler- de şiir, öykü ve makalelerini yayınladı. Ural’ın yayın- layıp yönettiği dergiler arasında bir şiir ve poetika dergisi olan MerdivenŞiir de bulunuyor (2005–2007).

2006-2012 yılları arasında Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul şube başkanlığını yapmış olan A. Ali Ural, bir dönem de Şehir Tiyatroları Repertuar Kurulu üyeliğinde bulundu. 2011 yı- lından itibaren FSMVÜ’de “Özgün Yazarlık” ve

“Yazılı ve Sözlü Anlatım”; 2017’den itibaren İs- tinye Üniversitesi’nde “Yazılı ve Sözlü Anlatım”

dersleri vermektedir. 2012 yılının şubat ayında birinci sayısı çıkan ve edebiyat ağırlıklı bir sanat

(17)

dergisi olan Karabatak’ın genel yayın yönetmen- liğini yapan Ural’ın “Hızırla Kırk Saatin Kurgusal Yapısı” konulu bir yüksek lisans ve “Sabahattin Ali, Sait Faik ve Mustafa Kutlu Hikâyelerinde An- latıcı Okur İlişkileri” başlıklı bir doktora tezi bu- lunuyor.

ESERLERİ Şiir:

Körün Parmak Uçları (1998) Kuduz Aşısı (2006)

Gizli Buzlanma (2013) Mara ve Öteki Şiirler (2017) Öykü:

Yangın Merdiveni (2000)

Fener Bekçisinin Rüyaları (2011) Deneme:

Posta Kutusundaki Mızıka (1999) Makyaj Yapan Ölüler (2004) Resimde Görünmeyen (2006) Güneşi- min Önünden Çekil (2007) Satranç Oynayan Derviş

(2008) Tek Kelimelik Sözlük (2009) Ejderha ve Kelebek

(2010) Bostancı Bahane (2010) Peygamber’in Aynaları

(2015) Bisiklet Dersleri (2017) Ay Tiradı (2018) Raf Ömrü

(2019)

Tercüme-Araştırma:

Divan / İmam Şâfiî’nin Şiirleri (2002) ÖDÜLLERİ

Ejderha ve Kelebek

(2010 TYB DENEME ÖDÜLÜ) Gizli Buzlanma (2013 TYB ŞİİR ÖDÜLÜ) Uluslararası Abdullah Tukay Büyük Şiir Ödülü (2015 TATARİSTAN- KAZAN)

(18)

TEŞBİH

ben bu şehri

tekmelenen bir konserve kutusuna benzetiyorum

benzeme yönünden kaçırdığım bakışlarımla benzetiyorum ne konservesi olduğunu ayakkabımın ucundaki

kırmızılığın ele verdiği ben bu şehri

ben bu trenleri

sürünen yılanlara benzetmiyorum hayır trenleri yılanlara benzetme modası geçti

ayakları yerden kesilerek geçti yanımdan çok oluyor çok oluyor unuttum tıkırtılarını topuklarının

ben bu trenleri

ben bu uçakları

kuşlara benzetenlere hayret ederim hayret ettiğim kadar kuşlara yemezler önlerine attığım yemi bulutlar penceremde

pırr diye uçamazlar bak bu da var bu da var son çağrı kapım değişti ben bu uçakları

ben bu kitapları

horozlara benzetirdim uyandırsalardı beni her sabah

(19)

tavuklar gibi tüneyen raflarında kitaplığımın gözleri yumuk benzemezler yine de tavuğa çorbaları olmaz

karıştırırlar kafamı çorbaları olmaz ben bu kitapları

ben bu gelinleri

beyaz şemsiyelere benzeten bir şaire rastlasam yaz günü başına güneş geçtiğini düşünürüm

duvakların süpürdüğü bir gölge görürüm kır düğünü kır ve kaç dağlara şenlensin alıcı kuşlar

ben bu gelinleri

ben bu gözyaşlarını

yağmura benzetenlere kahkahayla gülerim gök gürültüsü sağnak gülerim kesilmez günlerce neşe akar yollardan ağlamak mı neye benzese teşbihte hata olur

benzetileni kaybolmuştur peşine bin merak takıp ben bu gözyaşlarını

ben bu çocukları

ölü yapraklar gibi yüzen ırmaklarda ölü yapraklara benzetemem dilim kurur

(20)

tavuklar gibi tüneyen raflarında kitaplığımın gözleri yumuk benzemezler yine de tavuğa çorbaları olmaz

karıştırırlar kafamı çorbaları olmaz ben bu kitapları

ben bu gelinleri

beyaz şemsiyelere benzeten bir şaire rastlasam yaz günü başına güneş geçtiğini düşünürüm

duvakların süpürdüğü bir gölge görürüm kır düğünü kır ve kaç dağlara şenlensin alıcı kuşlar

ben bu gelinleri

ben bu gözyaşlarını

yağmura benzetenlere kahkahayla gülerim gök gürültüsü sağnak gülerim kesilmez günlerce neşe akar yollardan ağlamak mı neye benzese teşbihte hata olur

benzetileni kaybolmuştur peşine bin merak takıp ben bu gözyaşlarını

ben bu çocukları

ölü yapraklar gibi yüzen ırmaklarda ölü yapraklara benzetemem dilim kurur

OKUMA BİÇİMLERİ

dağı okumanın yolu yoktur tırmanacaksın eksiltili bir cümlenin noktaları düşerken bir bir bol oksijen şiire dahildir nefes darlığı da sürülerin süt gibi akması bayır aşağı sen okuma bilirsin

bak şu kaya hangi harfe benziyor

A’ysa korkma kendi başına bir dağdır A

düşmez ya ola ki koptu yardan yankılar bırakarak

düştüğü yerde kapital bir A olarak yükselir, bir dağ olarak kapitalist bir A olarak değil az enerjiyle çok çalışan

okumak bir heyelandır, desem kimse altında kalmaz

(21)

yükseklere dikip gözlerini Turgut’un durağından göğe bakanlar vardır bir de

bakıp dururlar

burs alabilseydiler durmayıp okuyacaklardı bulutları yalnız çocuklar okuyabilir oysa dur durak bilmezler durakları yoktur arabaları avuçlarına sığar

bir kâğıdı tekne yapıp okuyabilirsin ırmağı yeter ki peşinde sürüklensin bir çift filika battığı yerde duracaksın noktadır çünkü olur da kavuşursa denize

alkışlar romancılar patlatarak avuçlarını ne uzun cümle

bir dalgakıranı kitap ayracı yaparak denizi okuyabilirsin

hangi balığın pulu yapıştı ellerine hangi taş hâlâ dibe doğru iniyor hangi dalgada kaldığını kim bilsin

(22)

ABDURRAHMAN EKİNCİ

1

964 yılında Adıyaman’da doğdu. İlk ve Orta öğ- renimini Malatya’da tamamladı. Gazi Üniversite- si G.E.F. Kırşehir Eğitim Yüksekokulu’nu bitirdi (1990). Lisansını Anadolu Üniversitesi Lisans Tamamlama Programı Türkçe Bölümünde tamamladı (2000). Şiirle- ri Yedi İklim, Kertenkele, Kargış ve Başka Dünyalar dergilerinde yayımlandı. Sekmeleri Durmak (Yedi İklim,

2017) adlı bir şiir kitabı ve Münzevi Mütefekkir Üstat

Hüsamettin Yıldırım (Malatya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2018) adlı bir de söyleşi-biyografi kitabı var.1991 yılında başladığı öğretmenlik görevine Malatya’da devam etmektedir.

(23)

SERVİKAL DİSTONİ

elini başından çekemiyor servikal distoni para dolu çantası bulununca karakolda secde küba’ya düşen göktaşı böyle görüntülendi artık önemli olan sadece kazanmak olacak en yüksek radyasyon seviyesine sahip akıllı telefonlar açıklandı

bu muazzam miktarda çelik ve çimento her ay yeni bir new york inşa etmek dünyanın zengin insanları orada yaşıyor yemeye çalıştığı ahtapot yüzüne yapıştı filipinler ile kanada arasında çöp krizi halen soruyorum komik durum önce durağan sonra egzotik hepsi denizden çıktı

ölüm bir tık uzağımızda

provokasyonlar ve diplomasi sürüyor

bütün satırlarımı suç ortaklığı gibi düşünüyorum toplu başlıklar altında tören halinde söylenirken diyecektim vazgeçtim bunu söyleyebilmek insanlar geçilmez tapınaklarından

işte buraya bu eşiğe düşüyorum kapaklanarak abuk sabuk iniyorum sonra

boşuna diyorum telaş işte yani pürtelaş değil ölüm grafiklerde daha temizlenmiş olur madem kurtulmak ister miyiz

düşün bil sonra yaparsın şimdi sırası değil baston bu sen de oturan fil değilsin

(24)

İNSANIN BULDUĞU

başkalarını giderelim toprağından

soğuk bir şekil yaşadığımıza ikna edebiliriz ölmenin zor ve çok olduğunu

bilmenin renk körlüğü yaşadığını mümkün olmadığını yakınlıktan lambaların tek aydınlattığını yüzün veya her aydınlattığını

hangisini ikna olacağı kendilerin vereceği karar dinleşebileceğimizi ve demokrasiyi umuyorum bozulmayan bir başkalığın mensubu oldukları ben olsam kabul ederdim öyle veya böyle olmayı suların her an kesilebileceğini

elmasın kömüre dönüşebileceğini böyle bir şeylerin

bizim de kısa müddet oyalanacağımızı zaten hatta tanrı katında şahitçi bile olacağımızı bu hususların

kabul etmezlerse

kabul etmek zorunda olduklarını bilmenin farklı zorluklar olduğunu ağırlaştığını dünyanın

birimizin yapmamız gerektiği - bulduğunu başkaların düzelmeye alışkın olduklarını

toplumun ve bilimin toplaşarak konuları yardıma hazır yeni düzelmelerin kapıda

kapıların da açık olduğunu

(25)

dünyayı gemiye benzetebiliriz söz arasında -rica edebiliriz yani son kez benzerliği için- ağrıyarak ağırlaştığını

kendilerin ağır ve çok olduklarını da hangi rengi sevdiklerini ve

sevmedikleri rengi sormasak da olurdu toplu resim bırakabilirlerdi arkalarında

en arkalarında doğdukları günün takvim sayıları unutmaya hazır hafızanın toplamı

gözlerinde son kez baktıkları

suların kesilebileceğini tekrarlayarak elmas şeylerin yeniden dönüşeceğini

-yeni itikatların toplamından daha hafif çünkü-

bilimden kasıt bir dille satın alabilirdik bütün mevzuları sonrasını sonra düşünmek üzere ayrılırdık

her işin kolayına kaçmış olurduk

(26)

AHMET AKA

H

adim (Balcılar) / Konya doğumlu. İlköğrenimini Balcılar İlkokulunda, İskenderun İmam Hatip Lisesinde başladığı ortaöğrenimini Çumra İmam Hatip Lisesinde tamamladı. Bazı gazetelerde mu- habirlik, haber müdürlüğü, sanat yönetmenliği ve Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. Şiirlerini Eylül, Güneysu, Sur, Cuma, Bizim Okul, Çalı, Çerağ, Büşra ve Jurnal dergileri ile Yeni Ufuk, Türkiye’de Yarın, Dönüşüm, Mer- haba ve Hakimiyet gazetelerinde yayımladı. İmam Hatip Liselerinin 40. Kuruluş Yıldönümü dolayısıyla açılan şiir yarışmasında Türkiye birincisi oldu. Çim- ke Yayınları kurucuları arasında yer alan Aka, halen arkadaşlarıyla birlikte haftalık ‘Anadolu GÜNLÜK’

gazetesi ve edebiyat dergisi EYLÜL’ü çıkarıyor.

ESERLERİ

Şiir: Sevinç Gözyaşları (1990) Bir Gönül Fethetmek

(1991) Devrim Şarkıları (1993) İnce Düşler (2012) Roman:

Sevgi Rüzgarı (1996) Çocuk Hikayesi: Ardıçkuşu ile Ağaç- kakan (2018)

(27)

yürek talaşı...

ı

o susunca üşüyor kuşlarım

altı üstüne yapışmış bir kafese düşüyor hacer-i muallâk değilim rabbim

kâle almazsan yok olmaz yokuşlarım

seni kudüs gibi yaşıyorum ey mescid-i aksa gibi kuşanıyorum

ıı

rüzgâr! sen de bekleme beni

asil bir iğde kokusu sinmiş üstüme..

benden uyanmalı levhi mahfuza eğerli yarımdan eksilmez tüme…

essen, dökülecek hanımelleri esmesen, iğdemizin kokusu ölecek

ııı

bütün dünyaları önüne sersem ne bir yüz bulurum ne söz alırım o hep Züleyha’dır ben ise sersem yorgun bir düş gibi kalakalırım

mülteci bağrıdır göğüs kafesim bağırsam, kendime çarpıyor sesim

(28)

ıv

göbek bağıymışım gibi... sancı sapağı bir ince acı sızı/p kesmeden soluğumu /gönlümü bir gökyüzü kıl rabbim/

mermi merhem olmaz bu yaraya...

ben bir kara deliğim aslında...

kara leke değil insanlığın alnında!

v

‘örsü bile örseleme’ derdi babam:

toprak olmayı öğrendiğinde çok geç oluyor /o ölünce herkesin babası öldü sandım/

mezar taşları müzesi gibi, ziyarete kapalı

yitik rüzgârları beklemekten usandım

“inne-l-insâne lefî husr”

(29)

Konya’nın Gönül Prensesi Karatay

/Eski üzüm bağları, Araplar’da yok şimdi Uluırmak’tan gayrı bir düzümüz kalmadı Maziye bakan gözler zehirli bir ok şimdi İçli içli gülecek bir yüzümüz kalmadı/

diyen şaire Mührümüzü vurmuşuz tarihe ferman gibi Sedirler’de göklere yükselen bir çınarız Topraklık bizde şiir; Mengene bizde divan Hangisini okusak ondan bin haz duyarız Ah bir anlayabilsek, duyabilsek sesini Gözlerimiz yol bulsa İshak Bey Türbesi’nde Yakalarız bu şehrin gönül prensesini Şerafettin Camiin kurşunî kubbesinde Sırçalı Medrese’den Mevlâna Dergâhı’na Karatay’ı yaşatan her köşe başında biz Sevinç gözyaşlarıyla akşamdan sabahına Ağlasak rahatlarız, huzur bulur kalbimiz Sahip Ata’da çini, İnce Minare’de sır

Nakiboğlu’ndan öte yürüsek kervan kervan İşte medeniyet bu, işte biziz muasır

Her duada haykırır Konevi destan destan Bir çağın efsanesi, Karatay Medresesi Tezgâhımızda onun halısını dokuruz...

Aziziye’den gelir beş vakit ezan sesi Dergâhımızda Şems’in yazısını okuruz.

(30)

AHMET KOT

1

953 Eskişehir doğumlu. Eskişehir Maarif Koleji

(1972) ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölü-

mü’nü (1980) bitirdi. AB Kültür Politikaları üzerine Master yaptı. 1975 Yılından itibaren Kültür Bakan- lığı, TRT İstanbul Televizyonu ve Milli Eğitim Ba- kanlığı Kültür Danışmanlığı görevlerinde bulundu.

1978’de 1 yıl süreyle İngiltere’de gazetecilik yaptı.

1979’dan itibaren yayıncılık, çevirmenlik, fotoğraf- çılık, tasarımcılık yaptı. 1983’te kendi ajansını kur- du ve yönetti.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesin- de Edebiyat Direktörlüğü yaptı. Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti projesini hazırladı ve yö- netiminde bulundu. 2015’te Türk Dünyası Vakfı’nın kuruluşunda bulundu ve halen mütevelli heyetinde görev yapıyor. 2017-2020 arasında Timaş Yayınla- rı’nda Genel Yayın Danışmanlığı yaptı. Yine 2018’de Sofya’da kuruluşunda bulunduğu Balkan Kültür Vak- fı ile Balkanlar’da başta kitap ve kütüphane hizmet- lerini yaygınlaştırma çalışmaları olmak üzere kültürel etkinliklerin planlanmasında aktif olarak yer alıyor.

(31)

İlk şiirleri Hareket, Deneme ve Yeni Sanat der- gilerinde yayınlandı. Arkadaşlarıyla birlikte Eskişe- hir’de Deneme adlı bir kültür-sanat dergisi çıkardı

(1971-72, 14 sayı). Daha sonra Ankara’da arkadaşları ile birlikte Gelişme dergisini yayınladı (1973-74, 8 sayı). Daha sonra Edebiyat, Diriliş, Mavera dergilerinde şiir, yazı ve çevirileri yayınlandı. 1988 yılında kurduğu Yazı Yayıncılık’ta yayınladığı şiir kitapları dizisiyle de Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 1988’de yılın yayıncısı seçildi.

1985’ten itibaren başta Balkanlar olmak üzere 30’a yakın ülkeden çektiği fotoğraflarıyla geniş bir dia arşivi oluşturdu. Fotoğraflarını yurt içinde Kon- ya ve İstanbul’da, yurtdışında ise Londra, Stras- bourg, Berlin ve Chicago’da sergiledi; dergi, kitap, afiş, kartpostal ve takvimlerde yayınladı. Fotoğraf- larından oluşan birçok saydam gösterisi düzenle- di. Birçok fotoğraf yarışmasında jüri üyeliği yaptı.

Şiir kitapları: Sirkeler ve Sular (1988) ve Hasbah- çe (1989).

Çevirileri: Köklerimiz (Malcolm X), Hz. Ömer Döneminde Ekonomik Yapı (İrfan Mahmut Rana), Şenlikli Toplum (Ivan Illıch), Yeşil ve Yaşanabilir Bir Dünya İçin (Muhammed İdris), Ayetlerden İşaretler (Abdülkadir Essufi), Yüz Basamak (Abdülkadir Essufi),

Fotoğraf albümü: Medeniyetler Kavşağında Konya

Ayrıca, çeşitli yerli ve yabancı dergi ve gazeteler- de yer almış fakat kitaplaşmamış makale, röportaj ve tercümeleri bulunuyor. Uzunca bir ara verdiği edebiyat dünyasına 2020 başında Muhit dergisin- de yayınlamaya başladığı şiirleriyle yeniden döndü.

(32)

AŞKIN DÖRT HALİ

Şiirin aşkın dervişi İbrahim Tenekeci‘ye

CEYLAN VE ÜRKEK Aşkın en yalın hali Bir masa dört ayak Dokunsan uçacak Bir yanında hüzün Bir yanında aşk gerek Sahifeler arasından sekerek Konar omzuma birdenbire Dünyayı dolduran yürek Ceylan ve ürkek

ÇİĞ

Uykunun en derin yerinde Dağların uğultusuna karışıp Sessizce yaklaşan bir rüzgar Öpücükler serpiştirecek rüyalarına Sabah uyandığında

Çiğ düşmüş yine Bu gece de Diyeceksin.

(33)

ÖZGÜR VE LEYLAK Çık dışarı ins ve cins

Nefes al, solu gökyüzünü bir an

Göreceksin leylaklar gelip dizilecek kapına Ve binbir iklimden gelen

Yusuf’lar açılacak derinden Leylak ve felak

İkiz kardeşleri aşkın

Binlerce yıllık yolculuklardan Bize kalan

İMHA

Bir çift gözden Birdenbire düşen İki damla gözyaşı

ki o Adem’in de serüveni Karışır birbirine

Çekemez ağırlığını Düşer yüreğime İmha olur evren İmha olur yüreğim

(34)

Eski köleden yeni danslar

Kimse kalmış mıydı zeytin ağaçlarının altında İşitin, bu iyi bir haber,

/gelmemiştir bunun haberi daha önce Televizyon programlarının ve alüminyum tozlarının Gözgözügörmez bir bilmemhangi günde

Birbirini dansa kaldırmışçasına içiçe İnsanlara saldırdıklarının

Ve hiç kimsenin kalmadığının Zeytin ağaçlarının altında Sığınakları yoktur bu işin ki araya kaçışmış olsunlar

Yine şehre inmişlerdir karayollarından Bazı uluslararası havalimanlarından Gökdelenlerin son katından merakla Şehri seyreden turistlerin gözleri önünde Mutlaka şehre indiler

/başka bir ihtimal düşünemiyorum Zeytini ve hurmayı bile unutmuşlardır Eski köleler halindedirler

Yeni bir dansın ilk figürlerine Zenciliklerini alıştırıyorlardır İşte, günün ilk ışıklarıyla birlikte Biri geliyor, içimize işliyor Eski kölenin yeni dansı Başlıyor.

(35)
(36)

ALİ K. METİN

1

964 söğüt doğumlu. Gazetecilik bölümü mezunu. Şiir, eleştiri ve düşünce yazıları yazmaya devam ediyor. Batbar şiir adını verdigi poetikasıyla Türk şiiri içinde özgün bir çıkışa imza atan Ali K.

Metin, muhtelif dergilerin yanı sıra, fikircografyasi.

com sitesinde ve Star Açık Görüş’te yayımlanan çalışmalarıyla da bilinmektedir. Şairin yayımlanmış şiir ve eleştiri kitapları vardır.

(37)

ÖMER’İN TAŞLARI KİME YETER?

Bütün şairler intikam peşindedir Salvo yapmak dahil

Buna şiirin çekim kanunu gibi bir şey Tanrı’yı şizofren sandıysalar

Savaşmak her zaman güzeldir denebilir

Her çağın bir sikleti var

Mertlik meydanında post giyen tilki olmaz Yürek kaynayınca bordroları taşlamak ister Ömer’in varsa herşey mümkün

Kibre karşı kibir ne güzel dedim

Siperlerimde öyle inanılmaz bir buldozer Zalimlere gerçek kurşun sanırım olabilir Hayır, buna mutlaka inanırım

Köstebeklere fakat dikkat etmemek olmaz Ey şair, çığırtkanlar sınıfa dahil

Tarih baba ve avanesi Şükret ki açık alın, giderayak

İntikam halkımıza Allah’ın bir lütfudur.

(38)

ŞEYHİN BİTMEYEN HİKAYESİ

Bazı olur öfkemize sarılır yürürüz Gerekirse hiç durmadan yürürüz

İnadımız, nerden çoğaldığımız kolay anlaşılmaz Azar azar büyüdüğümüzü çok iyi biliriz

Mavice gürleyen yaralarımız bir daha kapanmadı İşçilerle gelecek arasında gider geliriz

Yılgınların sofrasında ne var ne yok

Ateşimize engin bir gökyüzü oluyor andıkça hepsi

Öyle ki nasırlaşan eli, sırtımızda gümrah teri unutmadık Bakışıyla bir çocuk durmadan söylenir yanımızda

Bir dirim, ağır aksak dolanan bir celali belki Hürriyetin sonunda bize doğru büyüdüğünü biliriz

Türkü vakti yüzümüze söyledikçe kan gelir

Kimin kaldığını uçurumlarda sadece halk çocukları bilir

Bir açlık kokmaya başlamışsa akıl kötüdür Tarihi ve tümsekleri her türlü hatırlamak gerekir

Gün doğar, devran yürür, kaçamazsak kötüdür.

(39)
(40)

ATİLLA YARAMIŞ

1

986 Konya, Emirgazi doğumlu. İlk ve orta öğreni- mini Emirgazi’de tamamladı. Yükseköğreniminin ilk yılını Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde okudu.

Daha sonra Konya Selçuk Üniversitesi’ne geçiş yaptı.

2007’de buradan mezun oldu. İlk şiiri, Hece dergisinin Eylül 2004 tarihli sayısında yayınlandı. Gözardı dergi- sini çıkaran ekipte yer aldı. Şiir ve yazılarıyla Hece, Yedi İklim, Derkenar, Gözardı, Memleket Dergi, 40ikindi, Kitap Postası, Millî Gazete, Mahalle Mektebi ve İtibar’da oldu.

Anadolu Mektebi öğrencileri tarafından gerçekleşti- rilen program sonrasında, Necmettin Erbakan Üni- versitesi tarafından basımı yapılan “Hikâyemizin Yarım Asırlık Yerli Sesi Mustafa Kutlu” kitabının editörlüğünü üstlendi. Denize Atılan Mektup ve Göl Efsanesi adlı iki masal kitabı var.

(41)

GERİYE KALAN

ellerim terledi bir mihenk doğurdu sonra üst üste koyduğum ayazlar kâr etmedi bacaların ardında sallanan rüzgara ömrümden bir parça verdim bunu kimse bilmedi

kitapların ve savaşların arasından geçti kadınların merhameti kısıldı şiirlerin sesi

bu yüzden göçtü şairler

bu yüzden bir anne kaldı kadından geri

DÜNYA

Saat yönünde kıvrıldı yaşadığım ne varsa Uzun tutmadı sinevizyon bu günahı seküler ya da global bilemem ne anlatırım bilmediğim üstüne

bilmiyorum efendim bilmiyorum dünya nedir bir oyun ve eğlenceden başka

şehrin bağrında bir çıban gibi türedi ne yana baksam küçülürüm bu yüzden ne yana baksam mozaik yapılı bina ne denir buna ne denir efendim?

Yücelere el uzatan minareden Boyu daha uzun şu betonlara…

(42)

EN GÜZEL ŞEY

Yaşamanın bu şehirde yok bir düşüncesi Kadınların feryatları yok

“musluklarından hayal gibi akan şey bazı insanların koynuna

dolmaktan ibarettir”

Bu şehrin yaşamından öğrendiğim şey

Oysa küskün bir insanın gittiği yer

“savaş meydanlarından daha ağır yenilmiş ordudan daha kinli yenenden daha vakur”

Bu şehre gelmeden bildiğim şey

Belki dargınlığımın da yok düşüncesi Dilimin kemiğini kırdı bu şehir Ondandır her kime sövdümse Ağzımı bir kapatan olmadı Çünkü kemiksiz bir dilin Ona da diyeceği vardı

Düşünmenin bu şehirde yok bir anlamı Bunu böyle bildim. Şöyle dedi insanlar:

kadınlar ağlamaz bu şehirde Tanrı işine karışır erkekler Susmak güzel iştir;

Düşünmemek en güzel…

(43)
(44)

EMRE ÖZTÜRK

1

991 yılında Konya’da doğdu. İlk şiirini 2008 yılında Varlık Dergisinde yayımladı. Hece, Karagöz, Aşkar, Mahalle Mektebi ve çeşitli dergilerde şiir ve eleştiri yazıları yayınlandı. İlk kitabı ‘Kemik Yasası’

2012 yılında, ikinci kitabı ‘Kapanış Konuşması’

2019 yılında Ebabil yayınlarından çıktı.

(45)

Kollarımda Uyu

hiç iyileşmeyecek böyle anlatsam, böyle bir boşluktan aşağı

böyle karanlığı çağıran orman, say ki büyük çiçekler oydum

yitirdim hepsini, büyük taşlar biriktirdim kırgın eşit kırgın ve eşit parçalara bölmek için günleri,

yoktu bir şey konuşacak başka ne vardı?

gidememenin soğuk boşluğunda bir uzay gitmenin bir ağrısı varsa elbet kalmanın sızısı vardı makas seslerinden teşkil ağızlardan geçmenin zayıfa duyulan açlıkla ilgisi

başka nasıl söylesem

yürümek yüzünde üzgün bir ormanı,

kendini bulmak, evine dönmek sonra yine kendini nasıl söylesem

içimde kirli çiçekler sergisi dalgınlığa soyunması bir akşamın yine de uyu kollarımda

taştan çıkardığım bu uykunun insanı çağıran kıvrımlarında

bir yok oluş kıvrımlarında ölçülerin, bezginlik bir uzunca

artık eşyada rahat bozan bir ritim bırak öylece kalsın

(46)

İdeal Beklentiler ve Yorgun Atlar

bir yere gidememesi suyun nehir, bir nehre binip gidemem oysa, yenilmiş bir takım gibi

ve oradan geçmenin her ne anlamı varsa bir sıyrık kadar ince bazen

ve senle ben arasında ya da yerle gök, varla yok dedimse ben,

ikimiz arasında ya da bazen hiç

bazen böylece mükerrer ve bazense ikimiz, ve belki de bütün bunların dışında

ve belki çok şey ve hiç şey aslında

bir güzel orman mesela, uzun bir kış bazen ilk aşk gibi mazruf, ilk meyve kadar gök şarkının şarktan gelmesi kadar çiçek sonra

duvarlara çarparak ve belki böylece devrilmesi atların yalnızlık üstüne yalnızlığın

canhıraş bir köpek gibi uluması belki,

ve bir kere daha şiir kadar uzun ve varlık kadar kısa, oluşun incelen bir anlama açılışın, koşup gelişin hep sonra uzağa, hep uzağa ve bir kere daha

dudaklarını kanat böylece incelen bir bardağın başa dön, inkar getir,

başa dön, nedamet getir, bağışla, bir nehre binip gidemem,

kendime bir nehir edinemem, kendimi bir nehre böyle bir anlam, annesi sessizlik halinde bir çiçek pencere önlerinde başak tanesi ve zeytine aralanan

(47)

ve uzanışı, taze bir dal olan uzanışı yalnızlığa, düşünmezdim böyle şeyler aslında uçup gitti, dağılgan bir gökyüzü geçip gitti üstümden eve döndüm, ahenksiz geçit bir akşamdı, kornişlere yeni rüzgârlar astığım,

renklilerle yıkadığım geçmişimi, üzerime yeni bir gül işledim, geçti, bir portakalı ortasından kestim,

bembeyaz ovalara yayılışı gibi tayların, geçtim düşünmezdim böyle şeyler, bir dağ suladım, bir harita daha tamamladım böylece

kuş ölüsü bir sürüyle aydınlandı dağ,

ve dağın uykusunu ve evin uykusunu bölerek uykuları korkulu bir hayale dönüştürmeden, sulara ve terli pazartesinin koridorlarına karışarak aslında uçup gitti.

(48)

HAKAN ŞARKDEMİR

(D. 20 Ağustos, 1971, İstanbul)

Çocukluğu Maraş’ın Pazarcık ilçesinde geçen Hakan Şarkdemir, ilk ve ortaokulu Balıkesir’de okudu. 1989’da Kuleli Askeri Lisesinden, 1995’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun oldu. İlk şiiri 1994’te Mülkiye Mektebi’nde yayımlandı. Şiirleri, eleştiri yazıları, çevirileri Şeh- rengiz, Yedi İklim, Atlılar, Dergâh, Ülke, Kırklar, Kök- ler, Hece, Heves, Karagöz, Kargış, Kafagöz ve Başka Dünyalar’da yayımlandı. Atlılar dergisinin ilk dö- neminin şiir editörlüğünü üstlendi. Bazı edebiyat dergilerine illüstrasyonlarıyla da katkıda bulundu.

Yayın yönetmenliğini üstlendiği Karagöz’ü (2008-2013) Osman Özbahçe ve Serkan Işın ile birlikte çıkardı.

Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümünde yüksek lisansını tamamlayan ve aynı bölümde sanatta yeterlik kapsamında ça- lışmalarına devam eden Hakan Şarkdemir, evli ve tek çocuk babasıdır.

(49)

ŞİİR

Batık Değirmenler (1997) Tadat (2006)

Yerçekimi Bilgisi (2007)

Kul Hakkı Kulak Arkası (2011) Fiten (2019)

Büyük Mukavva (2020)

TEORİ

Kahramanın Dönüşü:

Modern Epik Şiir Üzerine (2008) Poetik Hikem (2018)

Sanatta Kurucu Bir Güç Olarak Parodi. (2019).

(Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversitesi.

Güzel Sanatlar Enstitüsü, Resim Anabilim Dalı.

Ankara.

(50)

I.

Bağladık kürekleri Deriden kirişlere Diktik direkleri de Zephryr’in nefesiyle Şişirdik yelkenleri Kara gemiye serdik…

Gül parmaklı şafakla Açıldık enginlere

Geride düşenlere Tasalandı kalbimiz Ağlasak da nafile Bir işe yaramadı…

Kiklopları devirip Ejderleri püskürttük Ün salmaksa denedik Bir işe yaramadı…

Kırık camlar üstünden Geçtik aç karınlarla Bataklıkta süründük Kızgın sağnak altında

Dedik ne gelir elden İşe yaramadıysa Dönemeyiz geriye Bir işe yaramadı…

Debelendik günlerce Ekin bitmez denizde Acımadı bize hiç O hasatsız gök bile

Lodosa döndü poyraz Alıç yedik uyuduk Kandık peri sözüne:

pericolo niente*

Yolu kaybettikse de Güzel belikli ece Kirke gösterdi bize Bir işe yaramadı…

Truva’da yitirdik O binlerce yiğidi Okeanosa vardık Kimmerlerin eline İndik dehlizlerden kör Yeraltı sarayına Hortlaklarla çarpıştık Bir işe yaramadı…

Yol ne kadar sürecek Hangi yoldan gidelim Sorduk Teiresias’a

HOYRAT NEŞE

(51)

Ölüler ülkesinde Tek düşünen o imiş Düşünmedik nedense Akıl başa gelse de Artık bugün nafile Güzel dizlikleriyle Yeddi bizi Athene Varsak da İthake’ye Bir işe yaramadı…

O yüzsüz taliplere Türlü tuzaklar düzdük Şölen kurduk komşuya Baldan şaraptan tatlı İçkiler sunduk ona Armağanlar da verdik Gümüş sağrak altın tas Tunç kargılar ve yaylar Tütsü yaktık ıtırlı Çok adaklar adadık Çok yakardık Tanrı’ya Bir işe yaramadı…

Nice ekinler ektik Evler dikip yükselttik Davarlar semizledi Güçlendi bineğimiz Ağarsa da gür sakal Pes etmedik didindik Yokluk aldı nihayet Bir işe yaramadı…

Düşmesek de ağına Sirenlerin sesinin Varlık avladı bizi Bir işe yaramadı…

II.

Tüneller kaza kaza Geçitleri kapattık Kefen giyer gibi hep Zırhımızı kuşandık Bir özgürlük türküsü Ölümsüzlük ülküsü Yazmış kışmış fark etmez Vaz geçmeyiz davadan Bütün dünya birleşse Korku bize işlemez Ölüp ölüp dirildik Bir işe yaramadı…

Kula kulluk etmedik Eğmedik zorbaya baş Benlik kırdı da bizi Bir işe yaramadı…

Ok ile kılıç ile Kötülerle cenk ettik Tüfek icat oldu da Bir işe yaramadı…

Yıksak yalçın surları Aşsak sarp yokuşları Alsak tüm sokakları Bir işe yaramadı…

(52)

Sakallı ve üstüste Ölüler… kıyısında Her şeyleri bıraktık Bırakırız yeniden Hınca hınç meydanlara Akan kanla damarda Kazısak da adını Bir işe yaramadı…

III.

Açarak pankartları Söküp barikatları Bozarız ilanları Yutsak da biber gazı Yakarız dükkânları İteriz vagonları Alırız meydanları İşe yaramadı mı…

Bize işten söz etme Eros etkisini ver Kızgın kitle ve montaj Bir işe yaramadı…

Altmışlar böyle geçti Hayal imiş hippiler Savaşmadık seviştik Bir işe yaramadı…

Kurutsaydık kökünü Kendir yakan maddenin

Gelecekti sonu da O soysuz kapitalin Hoplamıştı yüreği Tutuşmuştu eteği Bitecekti tahakküm Ölecekti makine Çalsaydık geleneği Kılsaydık şehri sanat Doğacaktı küllerden Dada Zaum ve CoBrA Soylu entarnasyonel Anarşist manifesto Bir işe yarasaydı Hiç işe yaramadı…

Herkes kendinin kendi Ayaktopu değil mi?

Dada dada değilse Bir işe yaramaz ki!

Söyle bize Hakim Bey Hangimiz daha güzel?

Serbest müstezat mıydı Alexandrinlerin…

Sonsuz başkaldırması Gizli isyancı asi Bir palyaço ordusu Ya da kent gerillası Varoşların ablası Retro dinleyen kızlar Mütebessim sevimli Kapı gibi devrimci?

(53)

Bu uyumsuz çadırda Duygusal habitusta Hoyrat türkü ve neşe Bir işe yaramadı…

Kör şaire inanma Kov onu va’zederse Yalandır çoğu sözü İşte budur söylence Gökten inse zembille Çıksa zembille göğe Şiir işe yaramaz Yaramadı hiç işe…

*tehlike yok

(54)

HÜSEYİN AKIN

1

965 Sinop (Türkeli) doğumlu. Öğrenim hayatı İstanbul’da geçti. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İstanbul’un değişik okullarında öğretmenlik yaptı. Lise yıllarından itibaren çeşitli dergilerde şiir ve yazıları yayımlandı. Özülke dergi- sini kurdu ve yönetti. Kırknar dergisinin yayın yö- netmenliğini yaptı. İkindi Yazıları, Ünlem, Yansıma, Derkenar, Kardelen, Düşçınarı, Kırklar, Lamure, Yedi İklim, Hece, Hece Öykü, Dergâh, Karabatak, Türk Dili, Türk Edebiyatı, Mahalle Mektebi, Edebiyat Ortamı, Var- lık, Deve, Çeto gibi dergilerde yazdı. Çeşitli radyo ve televizyonlarda kültür-sanat programları yaptı. Bir- çok gazetede düşünce, kültür yazıları yazdı. Köşe yazarlığı yaptı. Şifahi kültür alanında “sokak sosyo- lojisi” adını verdiği çalışmalar yaptı. Şiir, deneme, hikâye, biyografi ve inceleme alanlarında kitapları bulunan Akın’ın bazı şiirleri Farsçaya çevrilip ya- yımlandı. Hu Dönüşü kitabıyla Türkiye Yazarlar Bir- liği 2014 deneme ödülünü, Yan Tesir kitabıyla 2017 ESKADER şiir ödülünü aldı.

(55)

ESERLERİNDEN BAZILARI:

Şiir: Sevmek Karanfil ve Kiraz (Şiir/1997)

Ay Tanığım Olsun (şiir / 1998)

Çöl Vaazları (şiir / 2001)

Kumaştan Çalan Terzi (şiir / 2003)

Ömrümün Kısa Günü (şiir / 2011)

Yan Tesir (şiir / 2017)

Toplu Şiirler (1988-2011) (2014)

Babam İle Mersedes (2020)

Deneme: Deneme Yanılma (2003) Kitabım Çıktı Alınmayın (2006) Geçmiş Günler Matinesi (2007) Canlı Renkler (2010)

Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli (2014) Yalan Dünyanın Yanlış İşleri (2014) Hu Dönüşü (2014)

Bana Öğretmenini Söyle (2019) Tespitçi Dükkânı (2017)

Menkul Kanaatler Borsası (2019) Unutmanın Sildiği Resimler (2020) Hikâye: Hepsi Hikâye (2007)

Şehir-Anı: Ayağımda Kırk Numara Kâğıthane (2010) Kastamonu’nun Çanakkale Kahramanları (2007) İyi Kalpli Üvey Ana: Ankara (2016)

Sokak Sosyolojisi: Ateistler İçin Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi (2005)

Biyografi: Bir İnanç Adamı: Mehmet Âkif İnan (2016) Röportaj: Benden Söylemesi. (Hazırlayan: Osman Özbahçe) (2019)

(56)

BEN YAŞARKEN OLANLAR

Topu topu kaç kişi kaldık bu aralıkta

Herkes gitse kim toplar bu dünyanın çöpünü Baktığın taraflara hep mezarlık ekmişler Ölüm bile önünü görmüyor karanlıkta Geçinip üstümüzden dolduruyor küpünü

Şu tablet şu parşömen hepsi benim sırtımdan Gök boşluğuna doğru fırlattığım yeminler Onlar naylon ve beton tarihin takma dişi Bırakıyor bir gemi kendisini rıhtımdan Gidenin tarihini kim anlatır kim dinler.

Yol bilmez İbn-i Haldun “coğrafya kaderdir” der

“Seninki bir düşüştür, ölümü üstüne al”

Burda geceler soğuk, böyle söyler Haydeger Ya burayı kendin kıl ya da kendin burda kal Ne coğrafya ne tarih, insandır büyük kader Dağların zirvesinde terin kurumaz dendi Kalmaya niyet ettim bu dünyadan ev tuttum Bütün masraflarımı düşmanlarım üstlendi Kapadım gözlerimi, dört bir yanım kamera Tam bir şey diyecektim, gelir gelmez unuttum Gülüp geçmiştim ona şehitliği gezerken Nasıl da sırıtıyor cümle içinde ölüm Boy aynası önünde bakıp bakıp yüzüne Kendinden geçip öyle gidenleri süzerken

“İnanmam” diyor hayat hiç kimsenin sözüne

(57)

denize denizi anlatmak

diyor ki minyatür kız sen ordan ak ben burdan nasıl olsa birleşir deniz ile gökyüzü

ses gelir mi bilmem bu kırık tamburadan atınca peçesini hayatın gerçek yüzü dünya herkese kalsa, ben sıyrılsam aradan evet herkes değilim, sesime ses beğendim o ses bana dedi ki dünya değil yuvarlak ne zaman ki yanımda taşısam ben bu hali gerçeği bilir bilmez kalbimden zehirlendim anladım ki geceler gündüzden daha parlak eskiden olsaydı o gecikirdi her şeye kimsesiz satırların altlarını çizerdi uzakta otururdu yol bilmeyen elleri dilinde gül biterdi söylemezdi kimseye soran olursa şayet ben hep böyleyim derdi

ormanda bir ağacı itekledi kör kuşlar

minyatürde her bir renk aktı başka zamandan gülüşü korku dolu ters çevrilmiş yokuşlar çok eskiden burada belki de bir bedesten kapıya kilit vurmuş boş dönmüştü ormandan lâ lâ lâ lâ lâ lâ lâ şimdi yüz üstü gece

bu deniz son damlası akan gözyaşımızın açacaktır yağmurlar yüzündeki duvağı sonrası koç katımı sonrası bir bilmece âh görklü yalnızlık, âh çaresi başımızın

(58)

İBRAHİM DEMİRCİ

1

956 yılında Konya’da doğdu. İlköğrenimini Konya’da, ortaöğrenimini Konya, İzmir ve Balı- kesir’de; lisans dönemini Erzurum’da Türk Dili ve Edebiyatı alanında tamamladı. Yüksek lisansını Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde, “Behçet Necatigil’in Şiir Dünyası”, doktorasını Konya Sel- çuk Üniversitesinde “Muhteva ve Şekil Hususiyet- leriyle Ahmet Hâşim’in Nesir Dünyası” üzerinde çalışarak bitirdi.

Hatay-Kırıkhan, Konya-Ilgın ve Amasya’da lise- lerde öğretmenlik yaptı. Konya Meram Fen Lise- sinde çalışırken Suriye’de Halep Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde misafir öğretim üyesi olarak görevlendirildi (2008-2009). Artvin Çoruh Üniver- sitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı öğre- tim üyesiyken 2012 Mart ayında Millî Eğitim Bakan- lığı Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atandı. 2019 yılında emekli oldu.

(59)

Edebiyat dergisinde başladığı yazı hayatı bo- yunca şiir, oyun, deneme ve eleştiriler yazdı. Arap- ça ve Fransızcadan çeviriler, Osmanlı Türkçesinden aktarmalar yaptı. Yeni Şafak gazetesinde haftada bir Dil Burcu köşesinde İbrahim Kardeş müstearıyla yazdı. Hece dergisi yazı kurulu üyesidir. Evli ve dört çocuk babasıdır.

Yanıklar (şiir), Ay Burcu (şiir), Bu Camı Kim Kır- dı (oyun), Yaralı Yazılar (deneme), Hay Hay Hayat (deneme), Dillerin Dili (deneme). Ahmet Hâşim’in Nesirleri (İnceleme), Kiralık Konak Romanında Ba- tılılaşma ve Dil Sorunları (İncelenme), Güneşin Ayetine Uyarak Düş Görüyorum / Kör Kâhin / Ku- düs Konçertosu (Adonis’ten), Ben Beyrut (Nizar Kabbani’den), Gazaba Uğramış Şiirler ve Diğerleri (Nizar Kabbani’den, Turan Koç ile birlikte) Ağaçlar ve Merzuk Cinayeti (Abdurrahman Münif’ten çeviri, Hasan Harmancı ile birlikte). Çocuklar için Arap- çadan çevirdiği kitaplar: Ellerim, Ayaklarım, Nefise Nine.

(60)

AĞUSTOS

Ağustos benim ayım Bu ayın yirmisindeymiş Güneşin altına çıkışım ...

Ağustosun ipi uzun Bir ucundan Roma tutmuş Bir ucundan Hiroşima Ağustosun tuzu kaya Orada Caligula ufalar Nagazaki kavrulur burada Ağustosun karnı büyük O çeperinde Spartaküs uyur Bu duvarında Rosa Luxemburg Ağustosun tası geniş

Bir yanına Neron yapışmış Bir yanına Alpaslan Ağustosun aklı duru Ne Sezar’a boyun eğmiş Ne kollamış Brutus’u Ağustosun göğü temiz Meryem’in gözleri gibi Sözleri gibi İsa’nın

(61)

Ağustosun taşı sıcak Arabistan’ın çölleri gibi Yankısı gibi Hıra’nın

Ağustosun ağacı incir Gün gelir forumu yıkar Çökertir Panteon’u.

(62)

DEMLİ YAZ GECESİ

Ey ağustos böceği Ey kalbimin yoldaşı Sarmış da dağı taşı Sazının gür emeği Ne diyor senin sesin?

Gün batar ay doğarken Asmalardan salkımlar Hevenk hevenk yıldızlar Altın gümüş yağarken Kesilmez mi nefesin?

Yerin abâ döşeği Göğün atlas kumaşı Varken bu ne savaşı?

Çin’in yumuşak ipeği Mi diyor senin sesin?

Ne ağıt ne şikâyet Ne hayretten eser var Bu esen ılık rüzgâr Sonsuz bir dansa dâvet Mi diyor senin sesin?

(63)

Varsın uyusun göller Akar ırmak deli dolu Kamışların neydir yolu Kıpırdanın ey güller Mi diyor senin sesin?

Nedir bu fren sesi Geceyi bıçakça kesen Çalsa da bin bir siren Susturamazlar beni Mi diyor senin sesin?

Yaz geçiyor yaz haydi Nar ağlar ayva güler Dinmesin bu türküler Bastırmadan güz haydi Mi diyor senin sesin?

Dün ne yarın ne bilmem Benim gönlüm şimdide Şimdi her şey sevgide

‘Dem bu demdir dem bu dem’

Mi diyor senin sesin?

(64)

KÂMİL UĞURLU

1

942 yılında Konya’da (Hadim-Aladağ) doğdu.

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde (şimdi Mi- mar Sinan Üniversitesi) mimarlık eğitimi aldı. Türk Mimarlık Sanatı konusunda doktor oldu. Selçuk Üniversitesi’nde proje, sanat tarihi ve estetik ders- leri verdi. Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı. Yurt içinde ve dışında önemli projeler yönetti. TİKA’nın danışmanı olarak Orhun Anıtları Projesinde yer aldı ve Moğolistan’da Ötüken Va- disindeki müzelerin proje ve uygulamalarını yap- tı. 1998 yılında Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’na getirildi. Başbakanlık Müşaviri oldu. 2009 Yerel Se- çimlerinde Karaman Belediye Başkanlığına seçildi.

Kâmil Uğurlu mimarlık ve sanat tarihi kitapla- rının yanında “Şehrengizler” yazdı. Yayınlanmış Karaman, Konya, Eskişehir Şehrengizleri, şehir ki- tapları konusunda yeni bir akım başlattı. Konya Şehrengizi Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından

“Yılın Şehir Kitabı” olarak değerlendirildi.

(65)

Farklı bir üslûpla yazdığı “destan-şiir” dene- meleri de vardır. Bunlardan “Ötüşün Kuşlar Ötü- şün” Türk Dünyası Yazarlar Birliği tarafından ödül- lendirildi. Yurt dışında iki kitabı yayımlandı. Ulus- lararası Struga Şiir Toplantısında Türkiye’yi temsil etti.

Uğurlu, Türk Ocakları Türk Kültürüne Hizmet Büyük Ödülü, Kırgızistan ve Kazakistan Devlet Nişanları, Türk Dünyası Mimarlar ve Mühendisler Birliği Büyük ödüllerinin sahibidir.

Türk Dünyası Sanatçıları Vakfı (TÜRKSAV) kurucu üyesi, üç dönem Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Bilim Kurulları üyesi, v.b.

üyelikleri vardır.

ESERLERİ

Mimarlık ve Sanat Tarihi: Türkistan Tasvirleri, Orhun Anıtları, Selçuklu Evi.

Şiir: Yemenimde Hâre Var, Yüreğimde Yâre Var, Gölgeli Sokağın Şiirleri, Nil Nehrinde Nilüfer.

Şehir Kitapları: Konya Şehrengizi, Karaman Şehrengizi, Eskişehir Şehrengizi.

Deneme ve Biyografiler: İşte Biz Böyleyiz, Kelebek Kanadındaki Hayatlar, Âşkan Yolu (Basımda).

Destanlar: Mir Ali ile Gül Hanım’ın Destanı, Ötüşün Kuşlar Ötüşün, Cehennemde Aşk Çiçekleri, Asiye’nin Ayları

(66)

MUHACİR PAZARI

İstasyondan şehre giden yol var ya, Hani heykelin yanından sağa saparsın, İşte orada Muhacir Pazarı var.

Orası benim dost memleketim,

Orada zurnayı ekmeğe katık yaparlar..

Daracık sokaklarda hergün bir cümbüş, Ve her köşebaşı bir çigan bardı.

Sençalar Kadri udun üstünde üveyik kuşu Uzayıp giderdi esmer klârnet.

Ve ucundaki Şükrü Tunar’dı..

Kapıların önünde halkalanmış kadınlar Gelip-geçenlere bakardı

Aralarında kimi herifler de vardı.

Ve tütün kokulu güldüler..

Hasan da, Salih de iyi çocuklardı, öldüler,

Sabahları pabuç boyar,

akşama Teksas pavyonda çalarlardı, Aç gözlü de değildiler..

(67)

Zaman su gibi akıp geçerdi, Kızların kavgası başladığı an.

Uçuşan tavalar-tencereler-küfürler, pencereler, Sanırsın kıyametin koptuğu zaman

Karakolda ayna var, ayna, Oraya varınca herşey süt liman..

Daha güneş inmeden sandığını kapardı, Nafakayı çıkardı mı gerisine kim bakar.

Eve dönerken iki tek atar, Hüznün anasını satardı..

Canlarım benim, yalandan ağlayanlarım Fena halde esmer vatandaşlardı..

(68)

İKİNDİ ÜSTÜ ŞARKILARI

Cevizin dibinde güneş dinlenir, Benimle birlikte, ayağını uzatmış.

Çimenler, çiçekler, hattâ sinekler..

Tanrım, ne güzel günlerin varmış..

Oğlan telefon etmiş öğleden önce, Dersleri iyiymiş, parası da bitmemiş, Sincaplar yuva kurmuş yanımızdaki parka.

Komşudan aşure gelmiş, sıcacık, Üstü fındık, nar tanesi, hârika..

Geçen kış kısa sürdü, pek üşümedik.

Ağaçlar uyandı, hemen yaz geldi, Ev sahibi zam istemiyormuş.

Su parası da umduğumdan az geldi.

Sabahın seherinde kapı çalındı, Nişanlısı çıkageldi kızımın, Güler yüzlü, yakışıklı bir oğlan.

İlâçlar da iyi geldi, doktor iyiymiş Romatizmaları dindi dizimin..

Akşama dizi var, çorbadan sonra, Ben o kadar değilim de,

Bizim hanım tiryakisi Gerçi çoğu zaman karıştırır Esas kızla esas oğlan hangisi

(69)

Başım sağ, sevdiklerim yanımda Üstelik borcum da yok,

Daha ne olsun?..

Güneş doğar, güneş batar üstümde, Memleket kadar büyür yüreğim, Allah’ım, sana şükürler olsun..

(70)

KENAN ÇAĞAN

1

970 Ankara doğumlu. Sosyolog. Hâlen Samsun Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesi.

Çalışma alanları: Sanat Sosyolojisi, Kültür Sosyo- lojisi, Türk Modernleşmesi vb.’dir. Bu konularda çeşitli kitap, makale ve bildirileri yayımlanmıştır.

İnceleme Kitapları: Popüler Kültür ve Sanat

(2003), Entelektüel ve İktidar (Edt.)(2005), İdeoloji (Edt.)

(2008), Münevverden Entelektüele (2015), Postmodernizm ve

Mahremiyetin Dönüşümü (2019).

Şiir Kitapları: Kendi ve Siyah (2006), Ölü Diller Arşivi (2012), Bıçkın (2018).

(71)

SALNAME

gemilerin köpüklü sesini duydun mu sahillerin umarsız bekleyeni

sokaklarımda beliren silueti krizantemler örttü saldırgan tacirleri arsız öğütücüleri gördün mü inkarcı çırakları ütülü uyumluları

salnamelerde adım geçti diye nice kayba düştüm kimselere aşina değilim

durmadan çevgenlerden arza doğru bir intizam yürüyor zabitan gelse de suçumu ikrar etsem

kırçıl dillerini inkarda kendime bir itikat buldum bu yüzden durmadan eksiliyor gök

bu yüzden alev alev saf ibrişim elini denize dokun

inci gerdanlıklı deniz kızları serilsin göğsüne ve kalbin hışırtısıyla yürü ırmağa yüzüm düşsün niçin batıda hiç güney yok

ama değirmili şapkalı çocuklar taş kaldırımı yağmurla birlikte dinliyor gece çan sesi uzaklaşıyor ve ardından arsız bir saksafon bütün girintili kıyılara sokuluyor

italya niçin tanıdık bütün akdenizler niçin sarsak o çiçek demetini yere bırak onikilik revolveri de nal seslerini uzaklaşan ıslık sesine ek yap hatasız doğurgan kadınları fahişlere hesap kabarık günahlarsa çok ortaklı

(72)

ADİL YARGILAMANIN

GEREKLİLİĞİ ÜZERİNE BİR TEZ

burası sevinçli bir akşam meleklerin şehrindeyiz

nehirlerin aktığı yönden geliyoruz içe doğru kırgınlardan bir ordumuz çabuk tükenenlerden tanışlarımız var

burası sevinçli bir akşam esmer çocukların şehrindeyiz

cesetleri taşıyan bulanık suları aşarak geliyoruz bütün olasılıkları tatmışlardan şenliğimiz

uzaklara bakarken gözleri yırtılan dostlarımız var

burası sevinçli bir akşam meleklerin şehrindeyiz

ellerimizin üşümesinde sonsuza doğru bir bahar:

kasnak kırılınca içinde küçücük dev bir serçe…

(73)
(74)

M. ALİ KÖSEOĞLU

S

üleyman ve Raziye Köseoğlu’nun üç çocuğunun sonuncusu olarak Konya’da doğdu. Genç yaşta gazetecilik ve yayımcılığa başladı. Hasan Kuvvet ve Ahmet Aka ile birlikte çıkardıkları Eylül dergisinin altı sayısının editörlüğünü yaptı. Bülent Sönmez yönetimindeki Âşiyan dergisinin sahipliği ve yazı işleri müdürlüğü görevinde bulundu. Köseoğlu’nun yazı, söyleşi ve şiirleri Çerağ, Eylül, Aşiyan, Mavi Kuş, Düş Çınarı, Yedi İklim, Dergâh, Hece, MinikaGo, Diyanet Çocuk gibi dergilerde yayımlandı.

Bir süre İlkkitap Yayınları’nın şiir editörlüğünü yürüten Köseoğlu’nun ilk kitabı Her Ayrılık Bir Aşk da aynı yayınevince yayımlandı. Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan İyilik Yap İyilik Bul kitabının yayın yönetmenliğini, KOSKİ yayını Konya Çeşmeleri adlı kitabın da ortak metin yazarlığını üstlendi.

Son yıllarda çocuk edebiyatı sahasında da masal ve şiirler kaleme alan Köseoğlu’nun çocuk şiirleri

(75)

Dört Mevsim Dört Yaprak adıyla, “Muğla’yı anlama denemeleri”nden oluşan yazıları da Menteşe’deki Muğla adıyla kitaplaştı. Menteşe’deki Muğla, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “2019 Yılının Şehir Kitabı” seçildi.

TYB Konya Şubesine 3 dönem başkanlık eden Köseoğlu’nun, Gülşah Hanım ile evliliğinden Süleyman Süheyl ile Muhammet Vefa adlarında iki oğlu vardır.

(76)

Kimsenin yüreği değil benim yüreğim

Kaçıncı kez uğurluyorsun el sallıyorsun birbiri ardınca kopup giden kelebekler gibi mütemadiyen her otobüsün camından el sallıyorum mütebessim bir suretle kimsenin yüreği sızlamıyor

kimsenin yüreği değil ki benim yüreğim

göremiyorlarsa da aynı anda

kuşlar çırpınıyor gökyüzünü acıtmadan bulutlar alınyazısını yağıyor sanki asırlardır yanağında bir damla bir damla daha

yol olup uzuyor uzuyor uzuyor

bakışlarında gökyüzünün siyahı kalıyor

başka şeyleri konuşuyoruz bir aradayken Varka ve Gülşah’ı Mem u Zin’i

Leyla ile Mecnun’u Tahir ile Zühre’yi

-lale mi gül mü leylak mı yasemin mi

çiçeklerin isimlerini soruyorsun

-benim için rahmetli annemin menekşesi bir de sen ama aman konuşmayalım bunları

da gökyüzü kapanmasın yeniden

(77)

-iyi o zaman şiir oku diyorsun

“Erzurum garında banklar üstünde uyku tutmuyor karanlıkları”…

içinin motiflerini çiziyorsun

/narçiçeğiyle boyadığın kâğıda bana yol oluyor bağlar bahçeler

ah güzelim nazlı yârim ıhlamur çiçeğim bana yol oluyor

parmaklarınla masallaşan dağlar tepeler

kollarını açıyorsun rüzgârgülleri gibi rüzgâr gibi sıvışıyorum aradan

tohum bilip toprağına basıyorsun yine de kim bilir hangi çiçeği umut ederek

/ismini söyletemediğin

hangi güzel duygunun annesi oluyorsun yeniden yeniden umut ederek vedalaşıyoruz

el sallıyorum el sallıyorsun

kimsenin yüreği sızlamıyor

kimsenin yüreği değil ki benim yüreğim.

(78)

Kırgınlıkları kuşlar taşır

bir ağaç gibi efkarlı ve sessiz

ayaktadır baktığınızda karşı boşlukta kırgınlıkları kuşlar taşır kanatlarında yorgun gövdelerine dal olur neşesiz

ne kimseye sırrını söyler, ne gökyüzüne fısıldar yapraklarını yolan rüzgarın haylazlıklarını baharla yepyeni biri olur çıkar acılarından güneş anlar onu, yağmur ve toprak anlar.

(79)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bitkilerin yetişmesinde etkili olan iklim, toprak, topografya, ana metaryal- jeolojik yapı gibi etkenlere bağlı olarak Türkiye ekolojik açıdan bölge ve

1823 den 1891 yılın a kadar süren 78 y ıllık inişli çıkışlı hayatın­ da birçok önemli m evkilere “getirilen A hm et V e fik Paşa iki defa da

Bir haftada 20’ye yakın seramik meydana geldi. Böylece Türkiye’de 1950’de başlamış bir serüven yenilenmiş oldu. Bu küçük kentte dünyanın en büyük seramik

Kadirin güzel türkçelerile başucu kitablarım «Aya öfkelenip türlü üzüntülerle kapkaranlık bir gece olduğum, sultana kızıp çırçıp- lak bir fakir haline

E konomimizin gereklerini aşan bu has- mane uygulamaya Hürriyet gazetesi sa­ hibi Erol Simavi karşı çıktı ve gazetesinde kendi imzasıyla sert bir makale yayınladı.. Ama

Bu çalışmada, aynı ekstrüzyon oranına sahip kalıplarla gerçekleştirilen ekstrüzyonda, kalıp giriş çapı, kalıp açısı ve kalıp kanal uzunluğu gibi kalıp

Bu çalışmada Türiye’yi çevreleyen denizlerden (Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz) elde edilen Gadidae türleri (Merlangius merlangus euxinus

“Mektebli” dergisinde yer alan şiir ve manzûmelerin çocuklar için uygunluğu, çocuk edebiyatındaki yeri, çocuk eğitimine katkıları, dönemin zihniyetinin