• Sonuç bulunamadı

Ülkemizde ilk kez 2002 yaz aylarında Tokat ilinde benzer klinik tabloya sahip olan ancak bilinen hiç bir hastalığa ait klinik bulgular göstermeyen

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Ülkemizde ilk kez 2002 yaz aylarında Tokat ilinde benzer klinik tabloya sahip olan ancak bilinen hiç bir hastalığa ait klinik bulgular göstermeyen"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

K

ırım Kongo Kanamalı Ateşi, İn- feksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji alanının temel kitapla- rında bile çok az yer tutan bir infeksi- yon hastalığı. Pek çok infeksiyon has-

talığı ile kıyaslanıldığında bu hastalıkla ilgili bilinenler son derece sınırlı. Res- mi olarak ilk kez ikinci dünya savaşı yıllarında Kırım’da, yeni tarıma açılan bölgelerde çalışan Sovyet askerlerinde görülmüş. Tıbbi kaynaklar incelendi- ğinde hastalığın hikayesi yüzyıllar ön- cesine dayanıyor. Tacikistan ve Özbe- kistan’da 12. yüzyıldan itibaren bili- nen hastalık, “Orta Asya”da “kara ölüm” olarak adlandırılmış. İsmail El Cürcani’nin Kitab-ı Harzemşahı’nda

“kara böcekler ile taşınan kara ölüm”

diye bahsettiği hastalık, yüzyıllar sonra ülkemizde de en çok korkulan hasta- lıklar arasına girdi.

Ülkemizde ilk kez 2002 yaz aylarında Tokat ilinde benzer klinik tabloya sa- hip olan ancak bilinen hiç bir hastalı- ğa ait klinik bulgular göstermeyen

hastalar nedeniyle İl Hıfzıssıhha Kuru- lu, konunun incelenmesi ve Sağlık Ba- kanlığı’nın bilgilendirilmesini kararlaş- tırıldı. Bölgede yapılan incelemeler sonrasında bu hastalığın Q humması olabileceği yönünde görüşler oluştu.

Bir kısım bilimsel çevreler bu vakaların Q humması olmadığını savunurken, olayı inceleyen bir başka araştırmacı grubu ise bu vakaların Q humması ol- duğu konusunda ısrarcı oldular. Farklı görüşler, bilimsel ortamlarda ciddi tar- tışmalara neden oldu.

2003 yılı yaz ayları ile birlikte bölgede benzer vakaların sayısı artmaya ve bu vakaların bir kısmı Ankara’ya sevk edilmeye başlandı. 2003 yılı Ağustos ayına gelinmiş olmasına rağmen he- nüz hastalığın adı konulamamıştı.

Sağlık Bakanlığı, Ankara Numune

32 İ N F E K S İ Y O N D Ü N YA S I • 2 0 0 6 / 4

“Yap›flt›”

Kene Gündeme

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı nedeniyle 2002 yılından bu yana başta Tokat, Sivas, Yozgat ve Çorum illerinde olmak üzere

çok sayıda hastanın hayatını kaybetmesi, hastalığa etken olan kenelerle ilgili birçok komplo teorisinin ortaya atılmasına neden oldu.

İnfeksiyon Dünyası, keneleri ve kenelerle ilgili bilinmeyenleri Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji

Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zati Vatansever’e sordu.

Doç. Dr. Zati Vatansever Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi

Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

(2)

Hastanesi’nin öncülü- ğünde bir bilimsel ko- misyon oluşturdu. Bi- limsel komisyon, has- talığın görüldüğü böl- gedeki İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzman- ları ve adı konulama- yan bu hastalığı takip eden merkezlerin temsilcileri ve konu ile ilgili olabilecek bilim adamlarından oluşu- yordu. Bilimsel komis-

yon, vaka tanımları yaptı ve bu hasta- larla ilgili izlenecek tanı, tedavi ve sevk zincirini belirledi. Bu arada hastalara ait serumlar Hıfzıssıhha aracılığı ile Fransa’ya gönderilmişti. Fransa’da Pasteur Enstitüsü’nde yapılan incele- meler sonrasında hastalığın ismi kon- du. Hastalık bugüne kadar ülkemizde resmi olarak hiç bildirilmemiş yeni bir hastalık idi; KIRIM KONGO KANA- MALI ATEŞİ.

Yaz döneminin bitişi ile birlikte hastalık gündemden düştü. 2004 ve 2005 yaz aylarına gelindiğinde zaman zaman ya- zılı ve görsel basında da yer alan has- talık, sadece hastalığın görüldüğü To- kat, Sivas, Amasya, Yozgat ve Ço- rum’da halkın gündeminde idi. Bu yıl yaz ayları ile birlikte arka arkaya Kırım Kongo vakalarının kaybedilmesi ile bir- likte hastalık ulusal basının dikkatini çekti. Kısa süre içerisinde Kırım Kon- go Kanamalı Ateşi ve keneler her yer- de konuşulur oldu. Hastalığın bulaşıcı bir hastalık olması ve kenelerin hastalı- ğın yayılmasındaki rolü nedeniyle yaz boyunca “kene gündeme yapıştı”.

Kene denilen yaratık nedir? Uçar mı?

Zıplar mı? Sayıları arttı ve insanlara mı saldırıyorlar? Nereden geldi bu ke- neler? Bu bir biyolojik terör mü? Kuş gribi nedeniyle öldürülen tavuklar ne- deniyle mi sayıları arttı? Ülkede herke- sin kafası karıştı ve çeşitli komplo te- orileri ortaya atıldı.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği Mer- kez Konseyi Başkanı Dr. Mustafa Al-

tuntaş yaptığı açıklamada, öldüren ke- nenin sorumlusunun DHKP-C olduğu- nu söyledi. Dr. Altuntaş, KKKA’nın Türkiye'de ilk olarak 2002 yılında To- kat'ta tespit edildiğini vurgulayarak şöyle dedi: “Hastalığın giriş şekli fark- lı olabilir; ancak rastlandığı bölgede DHKP-C terörü nedeniyle yaylaya çı- kılamıyor. Av yasağı var. Domuzlar fazla üredi. İnsanların o bölgeye gire- memesinden dolayı doğal dengede bozulmalar olmuş. Dünyadaki çıkış noktası ile Türkiye'deki çıkış noktası benzerlikler gösteriyor. Bu hastalık ilk olarak Kırım’da çıkmış. Çünkü savaş nedeniyle belirli bölgeler boşaltılmış ve bu durum doğal dengenin bozul- masına sebep olmuş.”

Halk arasında en çok kabul gören dü- şünce ise, başlıca gıdaları etraftaki bö- cekler olan köy tavuklarının, kuş gribi nedeniyle itlaf edilmesi sonucu doğa- nın dengesinin bozulması ve buna bağlı olarak da kene sayısının anormal derecede arttığı düşüncesi...

KKKA hastalığından ölenlerin sayısının artmasına paralel olarak keneler, uzun- ca bir süre daha kamuoyunu meşgul edecek gibi gözüküyor. Yaz mevsiminin bitmesi ile birlikte şimdilik gündemden düşmüş gibi gözüken kenelerle ilgili İn- feksiyon Dünyası Dergisi “KKKA’da kenelerin rolü nedir, hangi tür keneler bu virüsü taşır, kenelerden korunmak için alınması gereken bireysel tedbirler nelerdir, vücudunda kene tespit eden bir kişinin neler yapması gerekir” gibi merak edilen soruları Ankara Üniver-

sitesi Veteriner Fakültesi Pa- razitoloji Anabilim Dalı Öğ- retim Üyesi Doç. Dr. Zati Vatansever’e sordu:

Kenelerin yaşam sik- luslarından bahsedebilir misiniz? Kenelerle ilgili genel bir bilgi vermek gerekirse neler söylene- bilir?

Keneler, zorunlu kan emi- ci dış parazitler olup bir- çok yapısal ve biyolojik yönü ile böceklerden ayrılan, örümceklerle birlikte akar sınıfında (Acarina) yer alan eklem bacaklılardır.

Vücutları tek bir parçadan ibaret olup larvaları 6, nimf ve erişkin evreleri ise 8 bacaklıdır. Dünyada bilinen 889 ke- ne türünü barındıran üç aile (Argasi- dae= yumuşak keneler 186 tür; Ixodi- dae= sert keneler, 702 tür; Nuttaliella 1 tür)’de yer alan keneler, insan ve hayvanlara bir çok hastalık etkenini (vi- rüs, bakteri, protozoon, helmint) nak- ledebilmektedirler. Özellikle Ixodidae ailesinde yer alan keneler bu konuda özel bir öneme sahiptir. Günümüze kadar Türkiye’den 21 Ixodidae türü- nün varlığı bildirilmiştir. Ülkemizde, gerek iklim ve coğrafik yapı, gerekse mera hayvancılığının yaygın olması nedeniyle hayvanlarda yoğun kene enfestasyonlarına (kenenin konakta parazitlenmesi) ve buna bağlı hastalık- lara rastlanmaktadır.

Ixodidae ailesindeki keneler mevsim- sel aktivite göstermekte olup halk ara- sında sert kene, mera kenesi, sa- kırga, yavsı ve kuru budak gibi isimlerle de bilinmektedir. Bunlar, yu- murtayı takip eden gelişmeleri boyun- ca 3 değişik şekilde bulunurlar: larva, nimf ve erişkin (cinsel olgunluğa erişmiş erkek ve dişiler). Yaşam dön- güleri boyunca biri larvadan nimfe, di- ğeri de nimften erişkine geçişte olmak üzere, iki defa gömlek değiştirirler.

Bu kenelerin gömlek değiştirmeden önce mutlaka kan emip doymaları ge- rekmektedir. Gömlek değiştirme aşa- ması, kenenin türüne ve tercih ettiği konak sayısına bağlı olarak, konak

(3)

üzerinde veya yerde geçebilir. Ixodi- dae ailesindeki keneler bir, iki veya üç konaklı özellik gösterir. Bir konaklı ke- neler, gömlek değiştirme dâhil bütün gelişimlerini tek bir konak üzerinde ta- mamlar. İki konaklı keneler ise larva ve nimf dönemlerinde aynı konak üze- rinde beslenirken, erişkinleri başka bir konak üzerinde beslenir. Bu tip kene- lerde birinci gömlek değiştirme aşa- ması konak üzerinde tamamlanırken, ikinci gömlek değiştirme aşaması yer- de geçmektedir. Üç konaklı keneler ise her gelişme döneminde farklı bir konaktan kan emmekte, aradaki göm- lek değiştirme aşamaları ise yerde geçmektedir.

Ixodidae ailesinde keneler her gelişme döneminde sadece bir defa kan emer.

Kan emme süresi larvada 3-4 gün ka- dar kısa olabilirken, erişkinlerde 15 günü bulabilmektedir. Bu süre içinde konaklarına ağız organelleri ile sıkı- ca tutunmuş olarak bulunurlar1. Eriş- kin keneler kan emme sırasında çiftle- şirler. Bu ailede yer alan dişi keneler,

özel yapılarından dolayı fazla miktarda kan emebilmekte ve yaklaşık 100 kat ağırlık kazanabilmektedirler. Erişkin keneler kan emip doyduktan sonra konağı bırakıp yere düşer, dişiler yu- murtlar ve ölürler.

Farklı gelişme dönemlerinde değişik konaklardan kan emebilme özelliği, kenelerin hastalık nakillerindeki önemlerini daha da arttırmaktadır.

Larva ve/veya nimf döneminde has- talık taşıyıcısı konaklardan kan emen keneler, bu etkenleri bir sonraki dö- nemlerine geçirebilir (transstadial nakil). Aynı şekilde, bazı hastalık et- kenleri dişi kenelerden yumurtalarına ve dolayısıyla yeni nesil larvalara ge- çer (transovarial nakil). Bu geçiş yolları doğal hastalık odaklarının de- vamlılığının sağlanmasında etkilidir.

Kırım-Kongo kanamalı ateşi virüsü- nün ana vektörü olan Hyalomma marginatum marginatum'u ele alacak olursak; bu kene, yaban haya- tı ile çok yakından ilişkili olup, bozkır ikliminin diğer iklim kuşakları ile ke-

siştiği bölgelerde, özellikle de kuru ta- ban örtüsüne sahip bodur ormanlık (meşe, geven) alanlarda yayılış gös- terir. Hyalomma marginatum mar- ginatum iki konutlu bir yaşam döngü- süne sahiptir. Larva ve nimf evreleri beslenmek için küçük yabani hayvan- lar (özellikle tavşan ve kirpi) ile yer- den beslenen kuşları (karga, kek- lik, sığırcık, vs.) tercih etmektedir.

Larvadan nimfe dönüşüm aşaması (gömlek değiştirme) konak üzerinde gerçekleşir. Bu hayvanlardan 14-26 gün boyunca kan emip beslenirler ve doymuş nimf olarak yere düşerler. Ye- re düşen nimfler, çevre şartlarına bağ- lı olarak 4 ile 20 gün arasında bir sü- rede gömlek değiştirerek aç erişkin haline gelmektedirler (erkek ve dişi erişkin aç keneler). Söz konusu bu erişkin keneler, toprakta veya bodur bitkiler altında gizlenmiş halde etrafla- rından kan emebilecekleri bir büyük konağın (domuz vb. gibi yabani hay- vanlar ile sığır, koyun ve at gibi evcil hayvanlar ile insan) geçmesini bekler- ler. Sıcak kanlı canlıların yaydığı tit- reşimler, ısı ve kokular (CO2, amonyak, laktik asit) kenenin konağı- nı bulmasını sağlar. Uygun konağa tu- tunan erişkin keneler, bu konakların- dan 9-14 gün boyunca kan emer ve bu sırada çiftleşirler. Doyan dişi kene- ler toprağa düşer ve kendilerine yu- murtlamaya uygun bir yer bulup orta- lama 7000 kadar yumurta bırakırlar.

Yumurtlama sonrası dişi keneler ölür- ler. Hyalomma m. marginatum’un yaşam döngüsü, konak hayvan bulabi- lemeleri ve mevsime bağlı olarak (uy- gun ısı, ışık, nem ve diğer bazı ekolo- jik faktörler) 4 ay ile 1.5 yıl arasında değişen bir sürede tamamlanır. Örne- ğin, sonbaharda hastalık taşıyan bir tavşandan kan emdikten sonra doy- muş nimf halinde yere düşen bir kene, ya bu halde ya da gömlek değiştirip aç erişkin olduktan sonra kışı geçirebile- ceği uygun bir korunağa (taş altları, kemirici yuvaları, ağaç kabuklarının al- tı, ot balyaları vb.) girer. Kışı doymuş

İ N F E K S İ Y O N D Ü N YA S I • 2 0 0 6 / 4

34

Hyalomma marginatum marginatum

Kan emip doymuş dişi Aç erkek

Aç dişi

0.5 mm

1Kenelerin ağız organelleri ters yönlü dişçiklere sahip olup, kan emme süresi boyunca konak derisi içinde gömülmüş ve özel bir madde ile sabitlenmiş halde bulunurlar. Halk arasında sıklıkla kullanılan “kene gibi yapıştı” deyimi kenelerin bu özelliğine dayanmaktadır.

(4)

nimf veya aç erişkin olarak inaktif hal- de geçiren keneler, havaların ısınma- sıyla tekrar aktif hâle gelip biyolojik döngülerine buradan devam ederler.

Bu durum, hastalığın bir yıldan diğer yıla geçişini sağlayan en önemli unsur- lardandır.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşin de kenelerin rolü nedir? Hangi tür keneler bu virüsü taşıyor?

Keneler hastalığın doğadaki esas taşı- yıcısı ve rezervuarı (saklayıcı) olarak bilinirler. Evcil ve yabani hayvanlar vi- rüsü ancak 7-10 gün kadar barındıra- bilmelerine karşın virüs, kenelerde ömür boyu (1-1.5 yıl), hatta nesiller boyu (taransovaryal + transstadial ge- çiş) kalmakta ve çoğalabilmektedir.

Hangi kene türlerininin taşıyıcı oldu- ğuna gelecek olursak, bu hayli önemli ve iyi anlaşılması gereken bir konudur.

Virüs 30 kadar kene türünden izole edilmiştir. Ancak bu durum, hiçbir za- man söz konusu 30 türün gerçek vektör olduklarını göstermez. Bir ke-

nenin vektör olduğunu söyleyebilme- miz için bunun larva ve/veya nimf dö- neminde kan emdiği viremik bir ko- naktan virüsü alabilmesi ve gömlek değiştirdikten sonra, erişkin dönemin- de bunu duyarlı konaklara verebilmesi gerekmektedir (transstadial nakil).

Aynı şekilde, erişkin döneminde infek- te konaklardan kan emen bir dişi ke- nenin virüsü yumurtalarına aktarabil- mesi (transovarial nakil) de vektör- lük işareti olarak kabul edilmektedir.

Günümüzde, vektör potansiyeli kanıt- lanmış dördü Hyalomma soyundan olmak üzere, 7 kene türü vardır. Bu türlerden Hyalomma marginatum marginatum ile Hyalomma ana- tolicum anatolicum’un Avras- ya’nın farklı bölgelerinde, Hyalom- ma marginatum rufipes’in ise Afrika’da Kırım-Kongo virüsünün ana vektörleri oldukları kabul edilmektedir.

Vektörlük potansiyeli kanıtlanmış ke- nelerden Hyalomma marginatum marginatum, Hyalomma anatoli-

cum anatolicum ve Dermacentor marginatus ülkemizde de yaygın ola- rak bulunur. Ancak hastalığın Bal- kan’lar, Kırım ve Kafkas’larda olduğu gibi, Anadolu’daki yayılışıyla da ilişkili tek kene türü şimdilik H.m. margi- natum olarak göze çarpmaktadır.

Kenelerden korunmak için bi- reysel olarak alınması gereken önlemler nelerdir? Bu bölgede yaşayan vatandaşlarımıza öneri- leriniz nelerdir?

Dünya’nın her yerinde kenelerle bula- şan hastalıklardan korunmanın en önemli yollarından biri kişisel ko- runmadır. Bu da kenelerin biyolojisi- nin iyi bilinmesini gerektirmektedir.

Örneğin; insanların gereksiz yere pa- niğe kapılmasına yol açan bazı yanlış düşüncelerin ve bilgilerin aksine, ke- neler uçmaz, sıçramaz, havadan düş- mez veya tutundukları bir konağı bıra- kıp başka bir konak (insan) üzerine git- mezler. Hyalomma soyundaki keneler konaklarına yerden veya kısa bitkilerin 9-14 gün

4-20 gün (110-120)

Gömlek değiştirme

14-26 gün Gömlek değiştirme Aç nimf Doymuş larva Erişkin aç

kene Doymuş

nimf

31-90 gün Aç larva Doyumuş dişi kene

Transovarial nakil

Hyalomma marginatum marginatum’un yaşam döngüsü Transtadial nakil

(5)

üzerinden gelir. Kırım-Kongo Kana- malı Ateşi ve H.m. marginatum’u ele alacak olursak, insanların dikkat etme- si gereken iki önemli konu vardır.

Birincisi, doğada bulunan ve konak arayan erişkin aç kenelerin insanla- rı bulup tutunmasını engelleyecek ön- lemleri içermektedir. Bunlar kısaca şöyle sıralanabilir:

• Bu tip kenelerin bulunabileceği alan- lardan uzak durmak. Peki nedir bu alanlar diyecek olursanız;

cevabı, kenenin larva ve nimf aşamasını geçirdiği konaklarda yatmaktadır. Biliyoruz ki bunlar tavşan, kirpi ve benzeri gibi kü- çük hayvanlar ile yerden besle- nen kuşlardır. Bu hayvanların dolaştığı alanlarda potansiyel olarak aç erişkin kenelerle kar- şılaşma riski vardır. Coğrafik açıdan bakacak olursak, Kırım- Kongo Kanamalı Ateşi virüsü- nün vektörlerine genellikle ku- rak veya yarı kurak bozkır ge- çiç alanlarında rastlanır. Topra- ğın ve havanın yüksek oranda nem içerdiği bölgelerde bu ke- neye rastlamak zordur.

• Dietiltoluamid (DEET) içe- ren böceksavar (repellent) ilaçların cilde sürülmesi koruma sağla- yabilmektedir. Bu gibi böceksavar maddeler kan emici dış parazitler için daha çok caydırıcı bir etkiye sahip olup öldürücü etkileri yoktur. Caydırıcı etkileri ve süresi yoğunluklarıyla ilgili- dir. Örneğin %20’lik preparatları sa- dece sineklere karşı etkili olurken,

%30-45’lik formülasyonlar kenelere karşı da etkilidir. Bu etki birkaç saat kadar sürmektedir. Bu arada, özellikle 2 yaşından küçük çocuklara uygulana- cak DEET miktarı düşük yoğunluklar- da olmalı ve günde bir defadan fazla uygulanmamalıdır. Böceksavar prepa- ratların, elbiselerin ve ayakkabıların üzerine sıkılması da çok etkili bir ko- runma yoludur; ancak, bazı sentetik tekstil ürünlerine ve plastik malzeme- lere zarar verebileceği göz önünde bu- lundurulmalıdır.

• Keneden korunmada en etkili yön- temlerden birisi de insektisit/akari- sit (böcek öldürücü) emdirilmiş elbise- lerin giyilmesidir. Sentetik piretroid grubu bir insektisid olan permetrin,

%0,5 yoğunlukta sprey tarzında elbi- selere uygulandığında, kenelere karşı birkaç hafta süren çok etkili bir koru- ma sağlamaktadır. Keneler, insektisitle muamele edilmiş bu gibi elbiselere te- mas ettiklerinde ölürler. Ancak ülke-

mizde, bu amaca yönelik hazırlanmış preparatlar henüz bulunmamaktadır.

• Riskli alanlarda bulunulan zamanlar- da, kenelerin elbiselerimizin altına gi- rebileceği muhtemel açıklıkları kapat- mak çok önemlidir. Örneğin, uzun kollu kapalı elbiseler giymek ve panta- lon paçalarını çorapların içine sok- mak, basit görünse de hayli etkili bir önlemdir. Elbiselerin açık renkte olma- sı, üzerimize gelen kenelerin kolayca görülmesini sağlar.

• Yine riskli alanlarda bulunulması durumunda, her 2 saatte bir üzerimizi kene yönünden gözden geçirmek, ak- şamları eve gelindiğinde vücudumuzu tamamen muayene etmek, kenelerin henüz hastalık etkenini vermeye baş- lamadan bulunması ve uzaklaştırılması bakımından oldukça önemlidir.

Unutulmamalıdır ki, aç keneler sıcak kanlı canlıların yaydığı titreşimler, vü- cut ısısı ve kokular sayesinde aktifleşip konağa yönelirler. Bu nedenle de, özellikle doğada dinlenme ve uyuma sırasında risk daha yüksektir.

İkinci kritik nokta ise evcil hayvanlar üzerinde bulunan kenelere temas et- mekten (ezmekten) kaçınmaktır. Aslın- da hayvanlar üzerinde bulunan kene- lerin bu konağı bırakıp insana gelmesi söz konusu değildir; ancak, özellikle kırsal alanda yaşayan vatandaşlarımız sağım, tımar veya kırkım sırasında hayvan- lar üzerinde bulunan keneleri elle koparıp ezme (kene kır- ma) eğilimindedirler. Bu du- rumda, eğer kenede virüs var- sa eldeki çatlaklardan insana bulaşabilmektedir. Bu sebeple, hayvanların üzerindeki kene- ler kesinlikle elle toplanmama- lı, hayvanların uygun insekti- sit/akarisitlerle ilaçlanması tercih edilmelidir.

Coğrafik ve ekolojik yapıdan dolayı, bölgedeki vatandaşları- mız yaban hayatı ile iç içe ya- şamak zorunda olduklarından sürekli olarak kene enfestas- yonlarına maruz kalmaktadır- lar. Yukarıda değinilen korunma yolla- rı, çiftçilik veya hayvancılıkla uğraşan bölge insanlarına bazen anlaşılmaz gelmekte veya gereksiz eziyet olarak görülmektedir. Bu konuda, özellikle bölgede çalışan hekimlerin ve veteri- ner hekimlerin halkı bilgilendirmeleri ve korunmaya ikna etmeleri çok önemlidir.

Kenelerle mücadele edelim ve bu virüsü taşıyan keneleri yok edelim şeklinde görüşler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Günümüzde, kene eradikasyonun im- kansız olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle izlenen temel strateji, ekolojik dengeleri bozmadan ve hayvan ile in- san sağlığına zarar vermeden, artan kene sayısının kabul edilebilir sınırlara indirilmesi yönündedir. Söz konusu

36 İ N F E K S İ Y O N D Ü N YA S I • 2 0 0 6 / 4

(6)

olan insan sağlığını etkileyen bir epi- demi olduğundan, kene sayısını hızla azaltabilecek önlemlerin acilen alın- ması gerekmektedir. Bunu sağlamak için de çoğunlukla hayvanların ve çev- renin insektisit/akarisit ilaçlarla ilaçlanması yoluna gidilmektedir.

Keneler yaşamlarının büyük bölümü- nü çevrede (toprakta; yumurta, göm- lek değiştirme ve konak arama aşa- maları) geçirmektedirler. Bundan do- layı insektisit/akarisitlerle yapılacak stratejik çevre ilaçlamaları kene sayısı- nı azaltabilmektedir. Bu kontrollü ola- rak, ilgili uzmanların önerileri doğrul- tusunda, park ve mesire yeri gibi dar alanlarda yapılabilir; fakat geniş doğal yaşam alanlarında yapılamaz. Geniş çaplı çevre mücadelesi hem ekonomik olarak imkansızdır hem de kullanılan ilaçların ekolojik sistemi tahrip etmesi, tarım ürünlerine ve yer altı sularına geçmesi nedeniyle, telafi edilemeye- cek başka problemleri de ortaya çıka- rabilmektedir. Bu sebeple, geniş alan- ların ilaçlanmasından kaçınılması ge- rekmektedir.

Uzman görüşleri doğrultusunda park ve mesire yeri gibi dar alanların ilaç- lanmasına gerek duyulursa, bu mutla- ka kontrollü ve yaz boyunca sık aralık- larla yapılmalıdır. Ne yazık ki son gün- lerde bazı yerlerde kene mücadelesi adı altında, kene ile hiç ilgisi olmayan alanlar insektisitlerle ilaçlanmaya baş- lanmıştır. Bunun ekonomik boyutu bir yana, kullanılan ilaçların zehirli mad- deler olmasının toplum sağlığına etki- si göz ardı edilmeyecek kadar önemli- dir. Bu nedenle, çevre ilaçlamasının doğrudan Sağlık ve Tarım Bakanlıkla- rı’nın izinlerine bağlı olmasının uygun olacağını düşünüyorum.

Diğer taraftan meraların ilaçlanması konusunda da görüşler vardır. Bu uy- gulama, klasik yapıda açık meraları olan bölgeler için geçerli olabilir ve ekolojiyi fazla etkilemeyebilir. Ancak, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi’nin ve vektör kenenin gözlendiği bölgeler dikkatle incelenecek olursa, bunların bilinen anlamda meraya sahip olmadı-

ğı görülecektir. Söz konusu bölgelerin neredeyse tamamında hayvanlar or- man veya çalılıklar (yaban hayatı ile iç içe) içinde otlatılmaktadır. Dolayısıyla bu gibi yerlerde ilaçlama yapmak hem sakıncalı, hem de neredeyse olanak- sızdır.

Çiftlik hayvanları, keneler için iyi birer çoğaltıcı konak olduğundan, kene sa- yısının artışına katkıda bulunmaktadır- lar. Bu nedenle, günümüz şartlarında en uygun acil eylem yolu, evcil hay- vanları ilkbahardan sonbahara kadar periyodik olarak akarisitlerle ilaçlaya- rak, kene enfestasyonlarını olabildi- ğince azaltmaktır. Bu durumda karşı- mıza yine önemli bazı problemler çı- kabilmektedir. Birincisi, bir çok ilacın gerçek etki süresi 3-10 gün arasında- dır. Bu da, ilaçlamanın yaz boyunca sık aralıklarla tekrarlanmasını gerek- mektedir ki, bu birçok çiftçi tarafından bir külfet olarak görülmektedir. Durum böyle olunca da çiftlik hayvanlarının ilaçlanması, zorunlu bir kampanya şeklinde uygulanmadığı sürece, başarı- ya ulaşma şansı düşük gibi görünmek- tedir. İkincisi ve daha önemlisi ise uy- gulanan ilaçların seçimidir. Piyasada satılan akarisit ilaçların neredeyse ta- mamı hayvanların et ve sütlerine ge- çebilmektedir ki, bu durum elde edilen hayvansal ürünlerin ortalama 10 gün süre ile insan tüketimine sunulmama- sını gerektirmektedir. Ancak kişisel iz- lenimlerime göre, bu gibi konular ne yazık ki fazla gözetilmemektedir. Özel- likle ilaç seçimi ve uygulanması konu- sunda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve bölgede çalışan Veteriner hekimlere büyük sorumluluklar düşmektedir.

Henüz detaylı bir bilgiye sahip olma- sak da bölgede özellikle tavşan ve ya- ban domuzu gibi hayvanların populas- yonu büyük artış göstermiştir. Büyük olasılıkla, kene sayısındaki artışın te- melinde bu yatmaktadır. Bu nedenle, evcil hayvanları ve yakın çevreyi ne kadar ilaçlarsak ilaçlayalım, doğadaki konak zenginliği sebebiyle, kısa vade- de kene sayısında istenen azalma sağ- lanamayabilir. Gerektiğinde doğadaki hayvanların kendi kendini ilaçlanması-

nı sağlayan düzeneklerin geliştirilmesi yönünde bazı akademik çalışmalar ya- pılabilir. Ancak, bu çalışmalar hayli uzun bir araştırma sürecini gerektir- mektedir. Bunun yanında, sayısal artış görülen yaban hayvanı sayısının azal- tılması da denenebilir. Radikal olarak gözüken, ancak işe yarayabilen bu yöntem, domuzların avlanması şeklin- de denenebilir. Çünkü domuz, erişkin kenelerin doğadaki konağı gibi görün- mektedir. Evcil hayvanların ilaçlanma- sı ile birlikte domuz sayısındaki azal- ma, bereberinde kene sayısını da azal- tacaktır. Ama yine de, bu tip radikal yaklaşımlar geniş çaplı ön araştırmala- rı gerektirmektedir.

Son günlerde, tavukların keneleri ye- diği ve böylelikle kene populasyonunu dengede tuttuğu şeklinde demeçlere rastlanmaktadır. Bu tamamen anekto- dal bir bilgiye dayanmaktadır ve özel- likle virüsün vektörü olan keneler için geçerliliği yoktur. Bu bilgiye dayana- rak bazı bölgelerde doğaya keklik sa- lınmasından söz edilmektedir. Oysa ki bu, yapılabilecek en yanlış işlerden biridir. Unutulmamalıdır ki, H.m. mar- ginatum’un larva ve nimf evreleri için kanatlı hayvanların varlığı, kan eme- cek konak demektir.

Bu hastalık 2002 den itibaren görülmeye başladı. Nereden gel- di bu hastalık? Daha önce var mıydı? Bu konuda sizin düşünce- niz önemli? Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Virüsün coğrafik yayılışına bakacak olursak; Anadolu’da eskiden beri bu- lunduğu ve doğada küçük odaklar şek- linde, kene ile yabani hayvanlar ara- sında döngüsünü devam ettirdiği kanı- sındayım. Neden ortaya çıktığına ge- lince: Balkan’lar, Kırım, Kafkas’lar ve Orta Asya’yı ele aldığımızda, ortaya çıkan en çarpıcı sonuç, epidemilerin ekolojik dengelerin bozulmasına bağlı olarak, artan kene populasyonu ile doğrudan ilgili olduğudur. Anado- lu’daki epideminin de çıkış sebeplerini aramaya başladığımızda, öncelikle ekolojik değişiklikleri sorgulamakla başlamamız gerekir. Bu konuda eli-

(7)

mizde geçmişe yönelik ölçülmüş, elle tutulur veri olmasa da, 2000 öncesin- de Tokat bölgesinde uygulanan uzun süreli yaylaya çıkma ve avlanma ya- saklarının önemli olduğunu düşünüyo- rum. Bu durum, yaban hayvanlarının yaşam alanlarının genişlemesine ve populasyonlarının artmasına, dolayı- sıyla da kene sayısında artışa yol aç- mış olabilir. Böylelikle çok dar odak- larda bulunan virüs, yabani hayvanla- rın hareketleri ile insandan boşalan alanlara yayılmıştır. Yayla yasağının kalkması ile birlikte insanların ve evcil hayvanların bu alanlara tekrar girmesi epidemiyi ortaya çıkarmıştır. Açıkla- maya çalıştığım bu senaryonun doğru- luğunun kanıtlanması veya ek unsurla- rın ortaya konması için geniş çaplı ve ayrıntılı araştırmalara gerek vardır.

Geçen yıl yapılan iki küçük araştırma- da sığırlarda %80 civarında antikor tespit edilmiş ve bazı kenelerden virüs izole edilmiştir. Hayvanlarda çok yük- sek oranda antikor bulunması, bölge- de yoğun bir virüs dolaşımının olduğu- nu göstermektedir.

Başka ilginç bir nokta ise, Kuzey Kaf- kas’larda 2000 yılından beri Türkiye ile eş zamanlı geniş çaplı Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi epidemisi gözlendiği- dir. Bu bölgede hastalığın ortaya çıkışı da yine H. m. marginatum’un artışı ile bağlantılı bulunmuştur. İki bölgede eş zamanlı epidemilerin çıkması tama- men rastlantı olabileceği gibi virüsün veya infekte kenelerin bölgeler arasın- da taşınması ile de ilgili olabilir. Eğer bir taşıma söz konusu ise bunun Kaf- kas’lardan Türkiye’ye mi, yoksa tam tersi yönde mi olduğu konusunda yo- rum yapmak çok güçtür. Aynı şekilde, taşınma aracını da şimdilik ortaya ko- yabilmek zordur. Bu infekte keneleri

taşıyan bir kuş olabileceği gibi, sınırla- rı geçen viremik bir memeli hayvan da olabilir. Örneğin Kırım, Kafkas’lar ve Anadolu arasında göç eden kuşlar in- fekte keneleri bölgeler arasında taşı- mış olabilirler. Hatta virüsün Avrasya ve Afrika arasındaki tarihi yayılışının kuşların infekte keneleri taşıması ile oluştuğu da bilinmektedir2. Ancak, daha önce de belirttiğim gibi hastalık tarihi yayılışını tamamlamış olup gü- nümüzde, taşınma olsa bile, her böl- genin kendine özgü yerleşik odakları- nın olduğu kanısındayım. Yine de, Kafkas’lar ve Anadolu’daki epidemiler arasındaki muhtemel ilişkilerin derin- lemesine araştırılması gerekir.

Bunun yanında küresel ısınma, bitki örtüsündeki değişimler ve benzeri ekolojik faktörlerin de mutlaka araştı- rılması gerekir.

Vücudunda kene tespit eden bir kişi ne yapmalı? Ne yapma- malı?

Kuşkusuz kenenin zaman geçirmeden uzaklaştırılması en öncelikli konudur.

Keneler barındırdıkları hastalık etkenle- rini genellikle konaklarına tutunduktan belirli bir süre sonra (12-24 saat) tükrük salgıları ile vermeye başlamaktadırlar.

Kene ne kadar uzun süre kan emerse, o kadar fazla miktarda etkeni verir.

Bundan dolayı kenelerin fark edilir edil- mez uzaklaştırılması, hastalıktan korun- mayı sağlayacağı gibi muhtemel infek- siyon durumunda alınabilecek virüs yü- künü de düşük tutmada yararlı olur.

Ancak çabuk davranmak adına paniğe kapılmak, çevredeki insanların ve sağ- lık çalışanlarının işini zorlaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Unutul- mamalıdır ki, doğada bulunan kenele- rin birkaç türü gerçek vektördür ve

2Devekuşu ve Afrika’ya özgü iki kuş türü dışındaki kuşların Kırım-Kongo kanamalı ateşi virü- sünü üretmedikleri ve keneler için bir bulaş kaynağı olmadıkları kabul edilmektedir. Ancak yer- den beslenen kuşlar kene larva ve nimfleri için iyi bir besleyici kaynaktırlar. Transovarial olarak infeke olmuş larvalar kuşlarda parazitlenmekte ve doymuş nimf halinde yere düşüp gömlek de- ğiştirdiklerinde infeksiyonu kaybetmeden erişkin dönemlerine geçirebilmektedirler. Bu neden- le, yerden beslenen kuşlar infekte keneleri kısa sürede uzak mesafelere taşımada etkili olabil- mektedir. Bu durumun hastalığın Anadolu’daki çok hızlı yayılışında etkili olup olmadığı araş- tırılmalıdır.

1

2

3

4

5

Kenelerin pensle uzaklaştırılması

38 İ N F E K S İ Y O N D Ü N YA S I • 2 0 0 6 / 4

(8)

bunların da az bir kısmı infektedir. Bun- dan dolayı, her kene ısırığının hastalık- la sonuçlanması beklenmez.

Aslında, kırsal kesimde yaşayan vatan- daşlarımız yüz yıllardır kenelerle iç içe bulunmaktadır. Birçoğu defalarca üze- rinden kene toplamıştır. Yine de, deği- şen koşullar doğrultusunda bazı şeyle- ri açıklamakta/düzeltmekte yarar gö- rüyorum.

Keneyi tutunduğu yerden çıkarmak kolay bir işlem olup paniğe kapılınma- dığı sürece, her birey kendisi ve bir başkası üzerindeki keneyi kolaylıkla çı- karabilir. Keneye dokunmakla hastalı- ğın bulaşması söz konusu değildir; an- cak çıplak el ile ezilmesi virüsün deri- deki çatlaklardan girmesine yol açabi- lir. Bu nedenle, bütün kene uzaklaştır- ma işlemleri sırasında koruyucu eldi- ven giyilmesi gerekir.

Kene tarafından enfeste (üzerine kene tutunan/yapışan) olan kişi, keneyi uzaklaştırma işini kendisi yapmak isti- yorsa, keneyi ezmeden, bir bütün ola- rak çıkarmaya gayret etmelidir. Bu amaçla kullanılbilecek en uygun araç, ince uçlu pens veya cımbızdır. Kene, bu aletlerle olabildiğince deriye en ya- kın yerden tutularak yavaş ve sabit bir kuvvetle ters yönde çekilmelidir. Ge- rekli aletin olmadığı durumlarda, bir pamuk ipliği, deriye tutunduğu en ya- kın noktadan kenenin ağız organelleri etrafına sarılarak kene aynı şekilde çe- kilebilir. Çekme işlemi sırasında, kene- nin sağa sola oynatılmasının veya bü- külmesinin fazla yararı yoktur; hatta bilinçsizce yapıldığında ağız organelle- rinin kopmasına ve deri içinde kalma- sına neden olabilir.

Keneyi çıkarma konusunda çekincele- ri olan kişilerin, yukarıda tarif edilen yöntemleri denemek yerine, yakın bir sağlık kuruluşuna giderek çıkarma işle- mini uzmanlara yaptırmaları daha uy- gun olacaktır.

Bu arada hekimlerimizin de kenenin çıkarılması konusunda bazı tedirginlik- leri var. Özellikle keneyi çıkartırken patlamasından veya ağız organelleri- nin deri içinde kalmasından korkmak-

tadırlar. İster pens, ister iplik, isterse elle olsun, kene çıkartılırken bir miktar dirençle karşılaşılacaktır. Bu direnci yenebilecek kuvvet, yavaşça ve sürek- li olarak uygulandığında, hiç bir za- man kenenin patlamasına sebep ol- maz. İster acemiler, isterse uzmanlar tarafından yapılsın, kenenin çıkarılma- sı işlemi sırasında ağız organellerinin koparak deri içinde kalma olasılığı her zaman vardır; ancak bu durum fazla önemsenmemelidir. Ağız organelleri kitin yapısında olup salgı bezi içerme- diğinden, tek başlarına deri içinde kal- maları hastalık riski oluşturmaz. Bu durumda, deride ufak çaplı yabancı ci- sim reaksiyonları oluşur ve belli bir za- man sonra kalan parçalar yara kabuğu ile atılır.

Kenelerin çıkarılmasını takiben bölge- nin antiseptiklerle temizlenmesinde yarar vardır. Çıkarılan keneler hiç bir şekilde elle ezilmemeli veya doğaya bı- rakılmamalıdır. Bu keneler, içinde al- kol, kolonya, çamaşır suyu veya insek- tisit bulunan küçük kaplar içine kona- rak öldürülebilir. Tür tayini için uz- manlara gönderilmesi düşünülen ör- nekler, en az %70’lik alkolde muhafa- za edilmelidir. Virüs araştırılmasına yönelik moleküler yöntemlerin kullanı- lacağı durumlarda ise keneler, labora- tuvara hiçbir şeyle muamele edilme- den -20°C ve altı soğuk zincirde gön- derilmelidir.

Bu arada halk arasında sıklıkla başvu- rulan bazı yanlış uygulamalar da var.

Tutundukları yeri bırakmaya zorlamak amacıyla bazen kenelerin üzerine de- ğişik kimyasallar (gazyağı, bezin, kolonya, oje vb.) sürülmekte, ısı (yanan sigara veya kibrit basma) işlemleri uygulanmakta veya keneler tırnak makası ile kesilmektedirler.

Bu yöntemler çok yanlış ve riskli yaklaşımlar olup kesinlikle uygulanma- malıdır.

Bazı hekimler keneleri insizyonla çı- kartma taraftarıdır. Pens yardımıyla keneyi çıkartmak bir kaç saniyelik çok basit bir işlem olduğundan, gereksiz ve belki de riskli olabilecek bu tür uygula- malara başvurulmamalıdır. ■

1

2

3

4

5 Kenelerin iplik ile uzaklaştırılması

Referanslar

Benzer Belgeler

Tedavi sonrası damarlardaki parazit ile mikrofiler Emboli, tıkanma, alerjik reaksiyon veya şoka neden olabilir.  Erişkin

Ixodidae keneleri kan emme dönemleri ve buna bağlı olarak larva, nimf ve ergin dönemlerini türlere göre deği- şen sayıda konakta tamamlarlar.. Bu özelliklerine göre bir,

Gereç ve Yöntem: Farkl› yak›nmalarla baflvurup en- feksiyöz mononükleoz tan›s› ile takip edilen ve Epste- in-Barr virüsü seropozitifli¤i olan 21 hastan›n yak›nma-

Akşam üzeri sayıları 15-20 kişiyi bulan şirket çalışanları, tekrar gizlice ölçüm yapmak isteyince durumu gören köylüler tekrar toplanarak, çalışmayı bir kez

Rinolit tipik olarak nazal kavite tabanında, maksil- ler sinüs ile inferior konka veya inferior konka ile nazal septum arası yerleşimlidir (7).. Çevresinde genellikle

Serimizde, arka segment komplikasyonu olarak 6 gözde (%20,68) vitreusta degiflik derecelerde kondansasyon, 5 gözde (%17,24) optik atrofi, 2 gözde (%6,89) kistik makula ödemi, 2

Derginin kapağında dergi adı Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca olarak 4 ayrı dilde belirtilmiştir: "Klinik Radyo- loji", "Clinical Radiology",

Sigara içen, içip bırakmış kaynakçı ve sigara iç- meyen kaynakçılarda kronik bronşit görülme sıklığı karşılaştırıldığında, sigara içen ve içip bı- rakmış