• Sonuç bulunamadı

Türkiye reformlarımız ile krizden korundu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Türkiye reformlarımız ile krizden korundu"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Türkiye reformlarımız ile krizden korundu

Eylül 13, 2012 - 6:09:56

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, gerçekleştirdikleri reformların, Türkiye'nin 2008-2009 krizinden çok iyi bir şekilde korunmasını sağladığını vurguladı.

17. Uluslararası Bankacılık Denetim Otoriteleri Konferansı'nda konuşan Babacan, finansal sistemin dünyadaki finansal istikrar açısından son derece belirleyici olduğunu söyledi. 


Adımların zamanında atılmayınca ülkelerin, bankaların başına neler geldiğinin görüldüğünü belirten Babacan, bunun kötü bir tecrübe olduğunu kaydetti. 


Artık ne yapılması gerektiği konusunda bir fikir birliğinin oluşmuş olması gerektiğini ifade eden Babacan, ''Ama nasıl ve ne zaman, buradaki kilit sorular. Hangi adımı, nasıl atmalıyız ve ne zaman atmalıyız- Zamansız atılan adımlar, olması gerekenlerden önce atılmış adımlar, pek çok ülkeye baktığımızda büyük sıkıntılar meydana getiriyor'' ifadelerini kullandı. 


2002 kasım ayından itibaren Türkiye ekonomisinin geneli ile ilgili bir kabine üyesi olduğunu anımsatan Babacan, bankacılık ile ilgili sıkılaştırma yönündeki adımların mutlaka iyi zamanlarda atılması

gerektiğini vurguladı. 


İşler iyi iken, herkes mutlu iken birilerinin adım atarak kötü günleri düşünerek karar vermesi gerektiğine işaret eden Babacan, sözlerine şöyle devam etti: 


''Dünyaya baktığımız zaman kötü örnekler görüyoruz. Hızlı genişleme dönemlerinde bankalar mutlu, para kazanıyorlar. Banka yöneticileri mutlu, ona göre bonuslar, maaşlar. Kredi alanlar mutlu, çünkü imkanların olmadığı, güçlerinin yetmediği işleri yapabiliyorlar. Hükümetler mutlu, çünkü ekonomi belki büyüyor. İş adamlarından güzel haberler geliyor 'işimizi büyütüyoruz' diye. Bankalar iyi para kazanıyor.

Ama eğer ileriye doğru risk biriktirerek bir büyüme ise bu, ileriye doğru riskler barındıran bir durum ise bu, birilerinin gelip de 'Artık bu mutluluk oyununu gözden geçirmeniz gerekiyor' demesi gerekiyor.

Böyle baktığımızda 2008-2009 krizi öncesinde özellikle bazı gelişmiş ülkelerde dış denetimin eksik olduğunu görüyoruz. Biz 2002 krizinden sonra bankacılık reformlarını gerçekleştirdik ve daha sonra

(2)

FSAP çalışması yaptık.

Ben o zaman dedim ki FSAP çalışması yapılan ülkelerin listesini görelim, kim ne zaman yapmış? Sonra baktım ki dünyanın en büyük ekonomisi o listede yok. Neden dedim? Yeterince mekanizmaları olduğu için dış denetime ihtiyaçları yokmuş. İşte bizim Basel Komitesi'nde temsil edilen bir ülke olarak her ülkenin dış denetime açık hale gelmesini sağlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Artık G-20 ülkesi olup da 'Ben dışardan bir göze izin vermem, baktırmam' demek pek kolay değil. Kapalı sistemler hep beraber yanlışa sürüklenebilir.'' 
 


''Krizden sonraki döneme bakıldığı zaman bazı adımlar aceleci atıldı'' 



Krizden önce gerekenlerin zamanında yapılmadığını bildiren Babacan, krizden sonraki döneme bakıldığı zaman da bazı adımların aceleci atıldığının görüldüğünü söyledi. 


Bankacılık düzenlemeleri açısından zamansız yere ve erken sıkılaştırmanın krizden çıkış önlemlerinde pek fayda etmediğine vurgulayan Babacan, ''Problemlerin üzerine giderken problem yükleyen bir tablo görüyoruz. Dolayısıyla bizim bankacılıkla ilgili ve düzenlemeyle ilgili politikalarımızın iyi zamanlarda sıkılaştırma, kötü zamanlarda da biraz durağan perspektifinden bakılması gerektiğini düşünüyorum'' ifadelerini kullandı. 


Yangın çıktığında önceliğin o yangını söndürmek olduğunu ifade eden Babacan, binada yangın

çıkmasın diye nasıl tedbirler alınacağının yangını söndürdükten sonra ele alınması gerektiğini anlattı. 


Bir yandan yangınla mücadele ederken, bir yandan da tekrar yangına dayanıklı bina inşa edeyim demenin öncelikler konusunda pek zor bir adım olmadığına dikkati çeken Babacan, ''Öncelikle yangını söndürmek, daha sonra ortam sakinleştikten sonra geleceğe yönelik daha sürdürülebilir bir

düzenleme çerçevesi oluşturmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Aslında bu krizden sonra ülkeler arasındaki diyalog, işbirliği daha iyi bir noktaya geldi. Eskiden kendi iç meselelerimi konuşmam diyen ülkeler, artık daha rahat konuşmaya, paylaşmaya başladılar'' şeklinde konuştu. 


En son 2001'de çok ciddi bir bankacılık krizi yaşadıklarını anımsatan Babacan, denetim otoritelerinin gevşekliği, bütün bunların göz göre göre bir finans krizini de beraberinde getirdiğini bildirdi. 


O krizden sonra gerçekleştirdikleri reformların, Türkiye'nin 2008-2009 krizinden çok iyi bir şekilde korunmasını sağladığını vurgulayan Babacan, konuşmasına şöyle devam etti: 


''O dönemde yeni bir banka yasası, mortgage yasası çıkarttık. Kart yasası çıkardık. Bir Tasarruf Mevduatı Sigortası ile ilgili yasa çıkarttık. Bunları çıkartırken Avrupa standartlarında hatta Basel standartlarından daha ileri düzeyde şeyler gördük. Örneğin bankacılık yasamıza şahsi sorumluluk koyduk ortaklar ve yöneticiler için. Çünkü şunu gördük. Banka sermayedarları sermayesini koymuş, sınırlı sorumlu. Kazanırsam kazanıyorum, kaybedersem sermayenin sınırlı bir kısmı diyordu. Bunu değiştirdik. Salonda şaşkın bakışlar görüyorum ama bunu gerçekleştirdik. Çünkü siz finansal sistemin önemli bir kurumusunuz. O kurumun başarısızlığı sistemin tümünü etkileyecek boyutlara sahipse, sorumluluğunuz sadece aldığınız maaşla olmasın. Tamam kazanalım ama ölçülü bir şekilde.

2006'da çıkardığımız mortgage yasasına yüzde 25 peşin ödeme hükmü koyduk. Türkiye'de bir konut alacaksanız, önce o konutun yüzde 25'ini cebinize peşin olarak koyacaksınız. Ancak yüzde 75'i kadar borçlanacaksınız. Ben bunu parlamentoda söylerken çok fazla itiraz gelmişti. 'Bu işi en büyük çapta yapan, 100 yıldır yapan ülkelerde bile böyle bir kural yok' dediler. Siz niye böyle yapıyorsunuz dediler.

Biz de 'Hane halkının çok borçlanması ileriye dönük hem finansal, hem de sosyal problemler getirir.

Hem bankaların bilançosunu korumak açısından da bu önemli' dedik. Çünkü 20-30 yıllık kredilerden bahsedeceksek, 20-30 yılda konut fiyatlarının sabit ya da yukarı yönlü gideceğinin hiç bir garantisi yok.

(3)

Konut fiyatları sabit ya da yukarı yönlü giderse iyi de gün gelip de piyasa aşağı doğru inerse? 'Konut fiyatlarının aşağı doğru indiği bir dönemde bankaların bilançosu ne olacak' dedik. En son yaşanan mortgage krizi de bu.'' 


Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2008-2009 krizinde, bankacılık sistemiyle ilgili ilave hiçbir adım atmak zorunda kalmayan tek OECD üyesi ülkenin Türkiye olduğunu belirtti. 


The Marmara Taksim Otel'de gerçekleşen 17. Uluslararası Bankacılık Denetim Otoriteleri

Konferansı'nın açılışında konuşan Ali Babacan, 2001 krizinden sonra gerçekleştirdikleri reformların 2008-2009 krizinde sistemi koruduğunu kaydetti. 


Babacan, ''Zaten sermaye yeterlilik rasyomuzu biz fiilen yüzde 8'den yüzde 12'ye çıkartmıştık ve bunu krizden çok önce yaptık. Dolayısıyla kriz gelip vurduğunda hiçbir Türk bankasının sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 12'nin altında değildi. Bugün dahi ortalamamız yüzde 16 civarında ve hiçbir banka yüzde 12'nin altında değil'' diye konuştu. 


Avrupa'da bunun yeni yüzde 9 yapıldığını hatırlatan Babacan, ''Bana göre bu da biraz zamansız oldu.

Çünkü işler toparlanmadan kimden ne sermaye bekliyorsunuz- Banka ya gidip sermaye bulmaya çalışacak ya da bilanço küçültecek. İkisi de bugün için belki çok uygun değil. Avrupa bankacılık

otoritesinin kendi kararıdır, saygı duyarız. Ama çok zamanlı bir adım olduğunu düşünmüyoruz açıkçası.

İyi zamanlarda sıkalım ama, kötü zamanlarda biraz sistemi yakından izleyerek takip edelim ama fazla sıkıştırmayalım'' değerlendirmesinde bulundu. 


Babacan, OECD'nin yayınladığı bankacılık raporunda, 2008-2009 krizinde, bankacılık sistemiyle ilgili ilave hiçbir adım atmak zorunda kalmayan tek OECD üyesi ülkenin Türkiye olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: 


''Biz hiçbir bankaya devlet müdahalesinde bulunmadık. Hiçbir bankaya likidite aktarmak zorunda kalmadık. Garanti sistemimizi dahi değiştirmedik. 5 Temmuz 2004'te, yüzde 100 garantiden sınırlı garantiye geçmiştik ve devlet garantisini tasarruf mevduatları için kişi başına ve banka başına 50 bin lira ile sınırladık, kabaca 20 bin Avro. 


Kriz döneminde Avrupa Birliği (AB) bunu 100 bine çıkardı biliyorsunuz. Hatta bazı ülkeler yüzde 100 dediler, tamamını garanti ettiler. Biz 5 Temmuz 2004'ten bu yana garanti sistemimize dokunmadık.

Çünkü gerek olmadı. Tek tek bankalarımız, sahipleri ve yöneticileri daha önce sorumluluğu hissederek zaten işlerini yapıyorlar. Biz de denetim ve düzenleme konusunda işi sıkı tutunca, bu dönemi çok şükür problemsiz bir şekilde atlatmış olduk.''

''İyi zamanda sıkıştırma, kötü zamanda gevşetme'' 
 


Bu sağlam bankacılık sisteminin ve işleyen kredi mekanizmalarının 2010 yılında Türkiye'de yüzde 9,2'lik, 2011 yılında da yüzde 8,5'luk bir büyümeyi getirdiğini anımsatan Babacan, şöyle konuştu: 


''Fakat baktık ki riskler birikiyor. Dedim ya, iyi zamanda sıkıştırma, kötü zamanda gevşetme...

Bankaların kredi hacminin biraz fazla hızlı arttığını gördük. İlk adımı Merkez Bankamız attı, 2010'un sonunda. Zorunlu karşılıkları artırdı. Arkasından Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), bankacılık otoritemiz devreye girdi ve mikro bazda ilave adımlar attı. Ve biz 2011 yılında kredi hacmi genişlemesini belli bir noktada tuttuk. 


Kolay değil, ekonominin yüzde 9,2 büyüdüğü bir dönemde, diyeceksiniz ki 'Bankaların kredi hacmine sınırlama getirmek zorundayız'. Biz çıktık bunu hükümet olarak açıkladık. Bazıları kolaycılık yapıyor.

İşte 'Merkez Bankası bağımsız, bankacılık otoritesi bağımsız, kötü haberleri onlar versin, ben sadece iyi haberleri vereyim'. Öyle yok. Biz çıktık, 'Bizim hükümet olarak da bakışımız budur ve hükümet

(4)

olarak da biz bunları destekleyici adımları ayrıca atacağız' dedik ve gerçekleştirdik.'' 
 
''Bu yıl büyüme oranı yüzde 4, belki de biraz altında olacak'' 
 


Bu yıl büyüme oranın yüzde 4, belki de yüzde 4'ün biraz altında olacağını anlatan Babacan, ''Ama Türkiye'nin tasarruf oranlarıyla, dış dengesiyle, hepsini paket olarak düşündüğümüzde çok daha sürdürülebilir ve çok daha sağlam bir büyüme oranı'' dedi. 


Finansal istikrar açısından da makro ekonomik istikrar açısından da atılan adımın önemli olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti: 


''Fakat bu dediklerim her ülkede her zaman bu kadar kolay olmuyor. Ükelerin seçim dönemleri oluyor.

Popülizm rüzgarları esiyor. Dolayısıyla doğru kararları erteleme, doğru kararları alamama ya da 'Şimdi zamanı değil biraz sonra bakalım' deniyor. Ondan sonra iş işten geçiyor. Bu, aynı zamanda hem hükümete hem Merkez Bankasına hem de bankacılık otoritesine de geniş bir hareket alanı sağlıyor. 


Çünkü kötü zamanlar geldiğinde elinizde çok sayıda enstrüman oluyor. Yani cephaneyi tüketip de her şeyi kullanıp kötü zaman geldiğinde 'Ne yapalım' diye birbirinize bakma değil tam tersine, iyi

zamanlarda cephane biriktirip bu birikimi kötü zamanlarda kullanmak gibi de önemli bir alan oluşturuyor. 


Şimdi bizim Merkez Bankamızın da bankacılık otoritemizin de elinde sayısız enstrüman var. Yani eğer genel gidişata farklı bir yönde, farklı bir istikamet vermeye çalışsak bu çok kolay. Hemen yapılabilecek kadar çok sayıda elde enstrümanlar hazır, yedekte duruyor. Ama şöyle bir kafamızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda da çok dikkatli olmamız gerektiğini görüyoruz.'' 
 


"Avro bölgesinden çıkan ilk ülke son ülke olmayacak'' 
 


Avrupa Birliği'nde Avro bölgesinde olup bitenlerin çok kaygı verici olduğunu belirten Babacan, şu uyarılarda bulundu: 


''Avrupa Birliği'nin ortak ekonomik çıkarlar üzerine kurulduğunu hiç unutmamamız lazım. Eğer AB varsa bu AB'nin ilk başlangıcı ortak ekonomik çıkarlardır. Bu ortak ekonomik çıkar zemini gevşiyor.

Hatta çatışma alanı haline geliyor. O zaman bu siyasi birlik nasıl korunacak- İleride siyasi istikrar hatta güvenlik nasıl gelişecek- Bunlara çok dikkat etmek gerekiyor. 


Dolayısıyla bizim Avrupalı dostlarımıza tavsiyemiz, mutlaka sıkı bir dayanışma içinde olmaları. Avro bölgesinde olan her ülkenin mutlaka hem kendisinin, kendi iç reformlarına önem vermesi lazım ama diğer ortakların da o ülkenin çöküşüne, iflasına, Avro bölgesinden çıkmasına izin vermemesi lazım.

Çünkü Avro bölgesinden çıkmak ya da çıkarmak dile kolay. 


Pratikte nasıl yapılacağını, hangi adımlarla bunun gerçekleşeceğini, sonuçlarını sadece o ülke için değil Avro bölgesinin tümü için değerlendirilmesi lazım. Bir ülkeye siz 'Avro bölgesinden çıktı' dediğinizde ya da kendi haline bıraktığınızda bir bakıma fişini çektiğinizde o ülke muhtemelen son ülke olmayacaktır. Çünkü bir kapı açıyorsunuz. Yani Avro para birimi kuruldu kurulalı hiç açılmayan bir kapıyı açıyorsunuz. O kapı bir kere açıldıktan sonra başka ülkelerin de o kapıdan çıkma ihtimalini mutlaka piyasalar fiyatlamalara yansıtacaktır. Mutlaka risk primleri yükselecektir. İşte daha çok dayanışma son derece önemli.'' 


''AB üyeliğimiz belki çok uzun zaman alacak, belki de hiç olmayacak'' 
 


Avrupa Merkez Bankasının attığı son adımın isabetli bir adım olduğunu vurgulayan Babacan, ''Ama şu unutulmamalı. Merkez bankalarının yaptığı sadece hükümetlere bir fırsat penceresi açmak, zaman kazandırmak. O zamanı hükümetlerin, parlamentoların doğru kullanması lazım. İlelebet sırtını merkez bankasına dayayarak bir makro ekonomi yönetimi, bir finansal sistem yönetimi mümkün değil. Eninde

(5)

sonunda mutlaka problem çıkacak'' dedi. 


Türkiye'nin henüz AB'ye üye olmasa da, AB sürecindeki bir ülke olduğunu dile getiren Babacan, ''Üyeliğimiz belki çok uzun zaman alacak, belki de hiç olmayacak. Ama o sürece giren bir ülke olarak bizim hemen yanıbaşımızdaki bu komşu bölgede, yani AB ülkelerinin olduğu bölgede siyasi istikrarın, ekonomik istikrarın ve güvenliğin korunması da bizim milli çıkarlarımız açısında son derece önemli'' şeklinde konuştu. 



''2013 yılı Amerikan ekonomisi için önemli bir sınav yılı olacak'' 



''2012 yılında ne zaman makro ekonomi konuşulsa, ne zaman küresel ekonomi konuşulsa Avrupa bu işin tam odağındadır, en büyük problemlerin olduğu alandır'' diyen Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü: 


''2012'de Avrupa'yı konuştuk ama 2013 yılı da Amerika Birleşik Devletleri'nin sıkça konuşulacağı bir yıl olacak. Çünkü özellikle bu Kasım ayındaki seçimlerden sonra ya ikinci Obama yönetimi ya da Romney yönetimi ki seçimlerde ne olduğunu hep beraber göreceğiz, önünde çok kalabalık bir ekonomik dosya görecek ve kararlar vermesi gerekecek. Dünyanın 1 numaralı ekonomisinin ne yapacağını, nasıl yapacağını ortaya koyması lazım ve mutlaka orta vadeli bir programla, ki biz bunu G20 sonuç bildirgesine de yazdığımız için açık açık söylüyorum, biz ve bizim gibi birkaç ülkenin ısrarıyla o

cümleler girmiştir G20 sonuç bildirgesine, gelişmiş ekonomilerin en kısa zamanda güvenilir orta vadeli programlarını ortaya koyması lazım. 


Biz henüz 2013'te ABD'de nasıl bir maliye politikası uygulanacağını bilmiyoruz. Peki finans sistemi, bankacılık sektörü neye göre, nasıl hareket edecek- Şirketler neye göre, nasıl karar verecek- Mutlaka öngörülebilirlik getirmek gerekiyor. 2013 yılı Amerikan ekonomisi için önemli bir sınav yılı olacak, verilecek kararlar ve açıklanacak politikalar açısından. Dünya finansal istikrarı açısından 2013 için 2014 için 2015 için ne yapılacak, bunları bilmek gerekiyor.'' 



''Gelişmekte olan ekonomilerden de iyi haberler gelmiyor" 
 


Gelişmiş ekonomilerin yanı sıra gelişmekte olan ekonomilerde de özellikle son aylarda iyi haberler gelmediğine işaret eden Babacan, ''Çin'de büyüme hızı düşüyor, aşağıya doğru revize ediliyor.

Hindistan'da benzer bir tablo var. Üstelik Hindistan'ın bütçesi ve altyapı eksiklikleri gerçekten büyümesi üzerinde bir sıkıntı oluşturuyor. Brezilya'da da benzer bir tablo var, büyüme beklentileri aşağıya doğru revize ediliyor. Dolayısıyla geçen yıl bu zamanlarda baktığımızda 2012'de ve 2013'te dünya ne kadar büyüyecekti, bu rakamları koyun, bir de bu sene ve gelecek sene dünya ekonomisinin ne kadar büyüyeceğine bakın. Hep aşağıya doğru revizyonlar yapıldı. Demek ki 2012 yılı dünyada 2011 yılına göre daha olumsuz bir yıl oldu'' yorumunu yaptı. 


Babacan, 2013 yılında da bu olumsuzlukların devam etmemesi gerektiğini vurguladı. 


Babacan, Basel 3 konusunda Türk bankacılık sisteminin tek tek her bankanın kaldıraç rasyoları açısından bugün hazır olduğunu ve en kısa zamanda Basel 3'ün Türkiye'de de her boyutuyla

uygulanmasını sağlamak için hükümet olarak ilgili kurumlara her türlü desteği vereceklerini ifade etti.

Referanslar

Benzer Belgeler

Kriz ortamından başarıyla çıkabilmek için işletmelerin liderlik özellikleri gelişmiş, hızlı karar verebilen, kriz sinyallerini önceden alabilen, gerekli önlemleri

Gelişmekte olan ülkelerin de sera gazı salımlarında 2020 yılına kadar yüzde 15-30 arasında azaltım yapmaları gerekiyor.. Bunun mümkün olmas ı için gelişmiş

Aynı şekilde Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) 1996 ve 2003 yıllarına ait eğitim, alt yapı, sağlık gibi faktörleri içeren Gelişmişlik Endeksi’ne göre gerileyen

Dünyada olduğu gibi Türkiye için de stratejik bir ürün olan buğday konusunda yapılan çalışmalar daha çok yetiştiricilik konusuna yönelmiş bulunmaktadır.. Bununla

Ülkemizin en eşsiz doğal güzelliklerine sahip bölgesi Kapadokya’da bulunan Ihlara Vadisi, aynı zamanda en güzel doğa yürüyüşü parkurlarına da ev sahipliği yapıyor..

İlerici Parti, 8 ve Sosyal Demokratlar 7, Merkez Parti 7, Korsan Parti 6, Halkın Partisi 4, Reform Partisi 4 sandalye ile meclise girmiştir.. Kriz sonrası siyasal süreç, merkez

Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü, Fen İşleri Müdürlüğü, Sağlık İşleri Müdürlüğü, Park ve Bahçeler Müdürlüğü, Çevre Koruma ve Kontrol

Kamu varlıklarının hoyratça elden çıkarılıp; Türk Telekom, Erdemir, TÜP- RAŞ ve PETKİM başta gelmek üzere birçok stratejik kamu işletmesinin satılmasının