• Sonuç bulunamadı

. Ýstanbul’daki Paranormal Etkinlikler . .

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share ". Ýstanbul’daki Paranormal Etkinlikler . ."

Copied!
51
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

. Evrende Etken Olan Görevliler

. O Vardýr, O Birdir, O’nun Þaný Yücedir

. Ýstanbul’daki Paranormal Etkinlikler

(2)

ÝÇÝNDEKÝLER

Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi

Onur Baþkaný:

Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna

Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:

Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü:

Özenç Kayserilioðlu Yayýn Kurulu:

Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar

Hale Ürkmezgil Haberleþme Sorumlusu ve

Okur/Abone Ýliþkileri:

Kazým Erdemoðlu 0212 252 85 85 0542 676 83 47 Faks: 0212 249 18 28 P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul

Yönetim Yeri:

Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul

Baský:

Inkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.

Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.

Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul Fiyatý: 3.5 TL Yýllýk Abone: 40 TL

Yurt Dýþý: 50 TL

Þuur Maddeden Gelmez ... 2

Dr. Refet Kayserilioðlu

Evrende Rabbimiz de Etken

Görevliler de ... 6

Ahmet Kayserilioðlu

O Vardýr, O Birdir,

O’nun Þani Yücedir ... 14

Güngör Özyiðit

Eðitimde Hasan Âli Yücel

Dönemi ... 21

Yalçýn Kaya

Hayvanlarla Konuþmak - 7 ... 29

(Angelika Guldenstein)

Zuhal Voigt

Hayatta Kalmanýn

Planlarýný Yapan Ülke: Çin

(Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri)

... 39

Thom Hartman/Arýn Ýnan

Ýstanbul Önemli Etkinliklere Ev Sahipliði Yaptý

Rengin Özer

... 43

Cilt: 41 Sayý:487 Temmuz 2009

(3)

Sevgili Dostlar

Sizler de farkýnda mýsýnýz bilemeyiz, bir gün yine 24 saat, ama sanki eski 24 saat deðil. Çok ama çok hýzlý geçiyor zaman, geceler, gündüzler birbirini çýlgýnca kovalýyor. Olaylara biraz daha dýþarý- dan bakmaya alýþmýþ olan spritüeller bunun daha çok farkýna varýyor. Bu hýzlý gidiþte günlük iþler, çözümsüz problemler, kýsýr döngüler tamamen anlamýný yitiriyor. Ýnsan zamanýný ve enerjisini en gerekli olanlara, daha çok sevgiye, daha çok farkýndalýða, daha derin anlamlara vermeyi diliyor.

Ülkemizde bitmez tükenmez tartýþmalar bütün tv kanallarýný sar- mýþken, ince bir þerit içinde bir haber geçiþtirildi. Bizim kanal- larýmýzýn dýþýnda bütün dünya televizyonlarýnda ilk haber olarak verilen ve durmadan verilen haber, gelmiþ geçmiþ en büyük yýldýz- lardan belki de ilk sýralarda sayýlabilecek olanýnýn bu dünyadan ayrýldýðýný bildiriyordu. Normal yaþamamak için gelmiþti bu dünyaya sanki. En yoðun sevgiye, bunun yanýnda en yoðun nefrete maruz kalarak yaþamak, çok geniþ bir hayal gücü ve yaratýcýlýkla, ayný zamanda müthiþ bir kýrýlganlýkla baþa çýkmaya çalýþmak, hem erkek gibi hem kadýn gibi hissedebildiði için her tür örselenmeye daha açýk olmak... ve alabildiðine þöhret ve zenginlikle dünyanýn nazarýný üzerinde toplamak. Zor bir hayatý, planý geride býraktý Michael Jakson, eserlerini bizlere hediye ederek. Epey üzdü bu dünya onu. O ise aldýðýndan çok daha fazlasýný vermeye uðraþtý hep, týpký tüm sanatçýlar gibi. Boyutlararasý sevgiyi, enerjiyi her türlü sýkýntýya seve seve razý olarak bizlere indiren hem yaþayan hem yaþamayan tüm sanatçýlara sevgiler, saygýlar bizden...

Ýyi ki varlar...

En Derin Sevgilerimizle SEVGÝ DÜNYASI

(4)

Dr. Refet Kayserilioðlu

Þuur Maddeden Gelmez

ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR

Bu yazýda

inkârcý bir materyalistin fikirleri tartýþýlmaktadýr.

Bu fikirler

materyalistlerin (sosyalistlerin) kitabýndan alýnmýþ

bulunmaktadýr.

(5)

Erdem - Dediniz ki asýrlar boyu bir taþý bir yere koysak ondan bir þuur meydana gelmez.

Taþ maddenin en kaba ve en katý halidir. Belki ondan bir þuur meydana gelmez, ama beyin gibi ince ve üstün bir cevher- den bir þuur pekâla mey- dana gelebilir. Nitekim meydana gelmektedir de.

O halde þuurun

yaratýldýðýný iddia etmek zoraki bir gayeciliktir.

Çeþitli ve karþýlýklý madde, enerji etkilen- meleriyle üstün tertipte maddeler oluþmuþ, bun- lardan da þuur meydana çýkmýþtýr.

Özden - Bu bir fikir spekülasyonu veya oyu- nudur, dostum. Maddede þuur yok, enerjide þuur yok, bunlar asýrlar boyu birbirine tesir etseler kendilerinde olmayan bir þeyi nasýl meydana getirecekler. Yok'un yok'a tesiri yok olur.

Matematikten biliyoruz.

0 x 0 = 0 dýr. Sýfýr çarpý sýfýr eþit bir olmaz.

Böyle bir iddia mantýða aykýrýdýr, matematiðe de aykýrýdýr, öyleyse ilme de aykýrýdýr. Olabilir,

gelebilir gibi ihtimali ve

spekülatif iddialarla gerçekler çürütülemez.

Erdem - Peki beyni- mizde þuur yok mu?

Beyin þuur göstermiyor mu ve madde deðil mi?

Özden - Evet, beyin maddedir ve beyin þuuru gösteriyor. Ama beynin gösterdiði þuur ruhtan gelen þuurun sadece aksettiriliþidir. O da tam olarak deðil. Bunu ayna- nýn güneþten gelen ýþýn- larý aksettirmesine ben- zetebiliriz. Aynadan bize akseden (yansýyan) ýþýn- lar, güneþ ýþýnlarýdýr. Bu durumda ayna güneþtir, güneþ ýþýnlarýnýn kaynaðý aynadýr diyebilir miyiz?

Ama aynada güneþ ýþýn- larýný aksettirme

kabiliyeti vardýr.

Beyin maddesi de böyledir. Þuuru aksettirme kudretinde veya yapýsýndadýr. Fakat bizzat þuuru imâl edecek kudrette deðildir. Bunun böyle olduðunu ispat çok kolaydýr.

Ama bugün mevzuu- muz bu deðildir. Bir teki- ni söyleyeyim: Hipnotiz- manýn çeþitli safhalarýn- da deðiþik þuur dere- celeri vardýr. Bunu hangi madde ile izah edersiniz?

Diðer taraftan þuuru bugün ilim adamlarý da- ha kaba, demirden yapýl- mýþ makinelerden de aksettirebilmektedirler.

"Elektronik beyinler veya robotlar" denen bu makineler þuuru bizzat imâl etmemekte bizatihi bir þuur göstermemekte, sadece kendisine öðreti- len, depo edilen þuuru ve bilgiyi aksettirmektedir- ler. Kendine öðretilenden fazla bir tek þeyi bile yapmak kudretinde de- ðildirler. Onlar da insan- daki bizatihiliðin ve yeni durumlar karþýsýnda yeni kararlar alma kabiliye- tinin zerresi bile yoktur.

Erdem - Güzel ama bir makine, kaba bir demir maddesi bunu yaparsa, sonsuz zaman süresi içinde madde ve enerji dönüþümlerinden ve karþýlýklý tesir alýþ veriþ- lerinden de bir þuur imâl eden maddenin çýkýþý neden mümkün olmasýn?

Esasen tekâmül

(6)

dediðimiz þey de mad- delerin karþýlýklý tesir alýþ veriþlerinin en ideal þekle giriþi demek deðil midir?

Ýþte sonsuz zaman süresi içinde çeþitli tekâmül kademelerinden geçe geçe bugünkü düzen, yýldýzlarýn hareketindeki düzgünlük, cisimlerin çeþitli parçalarý arasýnda- ki uygunluk meydana gelmiþtir. Nihayet þuur dediðimiz bilgi gösterisi de maddelerde depo edilen çeþitli bilgilerin karþýlýklý tesirleriyle zamanla bir sýnýflanmaya girmesi demektir.

Özden - Dostum, siz benim söylediklerimi ya iyi dinlemiyorsunuz ya da kasten anlamaz görünüyorsunuz.

Diyorsunuz ki: "Madem ki bir robot, yani bir demir parçasý bir þuur gösterebiliyor, o halde sonsuz zaman süresi içinde madde ve ener- jinin karþýlýklý tesir- lerinden þuurlu bir mad- denin çýkýþý neden mümkün olmasýn?" Ben de size karþýt soruyu soruyorum: Neden mümkün olsun ve nasýl mümkün olabilir? Bunu

gösterebilir misiniz?

Robotlar ve elektronik beyinler söylediðimiz gibi ancak kendisine öðretilen bir iki þeyi otomatik olarak tekrar eden idraksiz aletlerdir.

Ýdrak denilen, þuur denilen þeyi maddede görebiliyor musunuz? Bir þeyin imkânýndan veya mümkün

olabilmesinden bahsetmek için onun delillerinin elde bulunmasý icap eder.

Ýdrak eden, düþünen, kendi kendine icabý hale göre en uygun davranýþý gösteren ve yeni icatlarda bulunan bir maddeyi veya enerjiyi

göstermek asla mümkün deðildir.

Sonra "þuur" dediniz

"maddelerde uzun zaman süresince depo edilen çeþitli bilgilerin karþýlýklý tesir ede ede zamanla bir sýnýflanmaya girmesidir."

Peki bilgi maddeye nasýl

depo edilmiþtir? Bilgi enerji veya ýþýk gibi bir þey midir ki maddeye gele gele ona depo edilmiþ olsun?!.. Bilgi, madde, enerji ve canlý münasebetlerini gösteren kanunlarýn ve düzenlerin ifadesidir. O düzen ve kanunlarýn bu söyleniþi veya formüle ediliþi maddede nasýl depo edilir? Ve bilgiler madde içinde nasýl birbirine tesir eder? Bilgileri analiz ve sentez yapan bir idrak olmadan onlardan yeni neticeler nasýl çýkar, onlar nasýl sýnýflanýr, sýnýflandýktan sonra da þuurlu ve idrakli bir müessir (etken, yani ruh) olmadan onlar nasýl icap ettiði yerde ve zamanda ortaya çýkarlar?

Erdem - Siz her þeyi ruha baðlýyorsunuz.

Ruhu da madde dýþýnda bir baþka yaratýk, Tanrý'nýn kuvvet verdiði bir cevher olarak kabul ediyorsunuz. Peki siz etrafýnýzda madde dýþý bir þeyin etkisiyle (tesiriyle) hareketsiz bir cismin harekete geçtiðini hiç gördünüz mü? Her hareket bir maddenin

(7)

diðer maddeye tesiriyle olmaktadýr.

Özden - Ýki þeyin bir- birine tesirini göre- bilmemiz için o iki þeyin de bizce görülmesi lâzýmdýr, bu bir. Ýki þeyin biribirine tesir edebilmesi için aralarýnda az çok bir sempati ve yakýnlýk olmasý lâzýmdýr, bu iki.

Çok yüksek frekanslý cereyaný elinizle

tutarsýnýz da size bir þey olmaz. Ama alçak frekanslý þehir cereyanýný tutarsanýz hapý

yutarsýnýz. Bunun sebebi bedenimizin alçak frekanslý cereyanla uyuþabilmesi, yüksek frekanslý cereyanla arasýnda hiçbir anlaþma olamamasýdýr. Yani daha ilmi söylemek gerekirse, ancak aralarýnda bir yakýnlýk ve sempati olan titreþimler birbirine tesir edebilirler. Ruhun da kaba maddeye doðrudan tesiri olamaz; ancak araya maþa veya iletken rolünü gören, ayný zamanda tesirleri trans- forme eden (transfor- matörde olduðu gibi) çeþitli madde

kademelerinin konmasýy- la olur. Ruhla madde

arasýndaki bu "aracý maddeler" beden, asabi seyyale ve perispiri denen üç ana kademede- ki maddelerdir. Bazen ruh bu araçlarýnda deðiþiklik yapabilir.

Nitekim Telekinezi dediðimiz olayda uzak- tan, hiç el dokunulmadan eþyalar hareket ettiri- lebilir. Ýþte bunu size madde dýþý bir þeyin tesiriyle bir cismin hareket ettirdiðine misal olarak gösterebilirim.

Kaldý ki söylediðim gibi burada da doðrudan ruh deðil, ruhun kullandýðý maddeler aracýlýk yap- maktadýr. Size þunu söyleyebilirim ki kâinatta gördüðünüz her hareket doðrudan veya dolayýsýy- la bir þuurlu varlýðýn, veya ruhun tesiriyle olmaktadýr.

Erdem - Her hareketin bir ruhun tesiriyle olduðunu nereden

çýkardýnýz? Hareket ener- jinin tesiriyle olmaktadýr.

Enerjinin maddeye tesiri hareketi meydana getirmektedir.

Özden - Enerjilere yön veren, onlarý çeþitli mad- delere doðru yönlendirip,

sevkeden þuurlu etken- lerdir, yani ruhlardýr.

Meselâ ampulü yakan elektriktir, fakat elektriði uygun bir kablo ile ampule ulaþtýran ve düðmeyi açarak ona kumanda eden insan þuu- rudur. Öyle olmasaydý, çeþitli enerjilerin rasgele maddelere tesiriyle bir korkunç karýþýklýk, bir kaos (maddelerin, unsurlarýn karmaþýklýðý) meydana gelirdi. Halbuki etrafýmýzdaki dünyada hiçbir karýþýklýk yoktur.

Maddelerin, enerjilerin ve bunlarýn tesir alýþ veriþlerinin belki, deðiþmeyen kanunlarý var.

O halde bunlara

devamlý tesir eden,

bunlarý devamlý bir

düzenle tutan þuurlu

etkenler, yani ruhlar

vardýr. Bütün bu

düzenleri ve

kanunlarý koruyan

da bir Büyük Tanrý

mevcuttur.

(8)

Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog

Evrende

Rabbimiz de Etken,

Görevliler de...

(9)

ÖMER HAYYAM'IN HAYRANLIÐI...

Ýslâm kültürünün altýn çaðýnda yaþamýþ olan Niþabur'lu Ömer Hayyamdan (1048-1131) eski yazýlarýmda da söz etmiþtim. Biz onu daha ziyade rûbai- leriyle tanýrýz. A.Kadir'in "Bugünün Diliyle Hayyam" kitabýnda o keskin zekânýn yaþama, o ironik, o mizahi bakýþ açýsýndan ne büyük keyif almýþtýk:

Düþe düþe sarhoþluk düþtü benim payýma Ýnsanlar, neden kýnarsýnýz beni?

Ya bütün haram þeyler sarhoþ etseydi, Ortada bir tek ayýk zor görürdünüz.

Hele onun sevgi dolu, sýmsýcak yüre- ðindeki gerçek inancý; Yunus Emre'den çok önceki yýllarda, ne cennetteki huri- lere, ne de cehennem azabý dehþetine aldýrýþ etmeyen hayat görüþü; pek çoðu- muzda dinler üstü bir insanlýk duygusu uyandýrmýþtý:

Ýster Müslüman olsun, ister gâvur olsun bana ne

Sýmsýcak olsun yürek dediðin, Sevgiyle dolu olsun aðzýna dek.

Bizim deftere adýn hele bir yazýlsýn kardeþ O zaman cennet de výz gelecek sana, Göreceksin, cehennem de výz gelecek.

Ama gerçekte þiir, Hayyam'ýn bir yan uðraþýsý. Onun uygarlýða esas katkýsý cebir ve astronomi ile ilgili kitaplarýdýr.

Müslüman bilginlerin 9. ve 11. yüzyýl arasýndaki altýn çaðda pozitif bilimlerde- ki özgün buluþlarý, nice sonra Latince'ye

çevrilmiþ ve batý dünyasýndaki büyük atýlýmýn mayasý olmuþtu. Örneðin Hayyam'ýn cebirde üçüncü derece poli- nom denklemlerin köklerini bulmak için,

"Apollonios'un konik kesitleri" gibi kavranmasý çok zor bir konuyu iyice sindirerek, konik kesitleri kesiþtirme yöntemini ortaya koymasý, ileriki yüzyýl- larda batý matematikçilerine temel taþý olmuþtu. Edebiyat dahil her dalda at koþ- turmuþ ve özgün yapýtlar üretmiþ koca Hayyam'dan, yaþlýlýk yýllarýnda, bunca çalýþmasýndan sonra evrene bakýþ açýsýný özetlemesini istediklerinde, bir kelimeyle , en içten en duygusal bir tek kelime ile cevap vermiþti: "HAYRANLIK!.."

... VE BÝZLERÝN

EVRENE BÖN BAKIÞI!..

Onlar günümüze göre çok daha az bil- giyle evrene hayranlýkla bakmýþlar. Peki bugün okullarda pozitif bilimleri en yeni buluþlarýn ýþýðýnda öðrenirken kaçýmýz bu hayranlýðýn zerresini duyuyoruz?

Okul kitaplarýnda ya da öðretmenlerde böyle bir konuya teðet geçmek bile söz konusu deðil. Halbuki buluþlarýyla fen kitaplarýna temel olan Newton, Kepler, Crooks... gibi geçmiþ yüzyýllarýn pek çok bilgini, manevi çalýþmalar da yapmýþ, inancý bütün kiþilerdi. Gelmiþ geçmiþ en büyük fizikçi kabul edilen Newton'un, Ýncil'in "Vahiy" bölümü üzerinde 20 yýlý aþkýn çalýþmalar yaptýðýný söylememiz bunun yeterli bir kanýtýdýr. Ne var ki, geçtiðimiz 20. yüzyýlda her þey tersine döndü. Geçmiþte her þeyi dinle açýkla- maya çalýþan ortaçað kilisesi baðnaz-

(10)

lýðýnýn tersine, þimdi de her þeyi madde ile açýklamaya çalýþma baðnazlýðýna gi- rildi. Maneviyat, düþünce dünyasýndan kovuldu. Pozitif bilimleri, kendi metodolojisine saygý duyarak kabul- lenebiliriz. Ama baðýmsýz düþüncenin kalesi, her olasýlýða kapýlarý sonuna kadar açýk felsefeye ne demeli?!..

Sanki görünmez bir el, evrendeki olaðanüstü düzeni, bu düzeni kurup iþleten büyük zekâyý ve onun emrindeki görevli yüce manevi varlýklarý insanlara düþündürmemek için türlü hüner ve çabayla "Çin Setleri" inþa edip duruyor...

ÝLK ÇAÐ ÝNSANI DA OLSAK...

Çaðýmýzý, Hayyam devrini býrakýn, ilk çaðda yaþayan düþünen bir insan bile olsak vücudumuzun, organlarýmýzýn bir bakýþta fark ettiðimiz mükemmelliði, yapýlýþýndaki ustalýðý, yine de bizleri hayran býrakmaya yeter de artardý.

Ýskelet yapýmýzdaki düzen, ayak tabanýmýzda ufak bir kavisle bizleri düz tabanlýktan kurtaran ustalýk, en kýymetli organýmýz beynimizin kafatasýmýzla korunmasý; hassas kalbimizin göðüs kafesi arkasýna yerleþtirilip midemizin serbest býrakýlmasý; dýþ tesirlerden kolay etkilenen gözümüzün burnumuz gibi dýþarýda býrakýlmayýp içeri doðru çekil- mesi; ayrýca kaþ, göz kapaðý, kirpik, gözyaþý gibi desteklerle iyice güvence altýna alýnmasý; tam duyma merkezimizin baþýna sesleri toplayan kulak

kepçelerinin konmasý gibi düzenekler bir ilk çað insanýnýn bakýþ açýsýyla bile ne çok hayranlýk uyandýrýr.

Hele bir de biraz bilgimizi artýrýp organlarýmýza dikkatli gözlerle bakýnca;

týp öðrencisi iken onu derin düþüncelere götüren bir dostumun þu gözlemine nasýl katýlamayýz:

Nefes ve yemek borusunun birleþtiði yere konan küçük dil yutarken nefes borusunu kapatarak yemekleri mideye gönderir. Aksilik bu ya, yutarken konuþ- mayý sürdürürsek küçük dil devre dýþý kalýr diye de yeni bir önlem alýnmýþ.

Nefes borusu baþýndaki duyarlý tüyler hemen kasýlmayý saðlar ve öksürterek yemekleri dýþarý püskürtür. Eðer akciðer- lere gitseydi zatürree olmamýz hattâ ölmemiz iþten bile deðildi. Gerçekten bedenimizin yapýsý o kadar karmaþýk, o kadar mükemmel olmasaydý bunca týp kitabý kütüphaneleri böyle alabildiðine doldurup taþar mýydý hiç?!..

ARILAR YÜKSEK MATEMATÝKTE BÝRÝNCÝ

Geçen sayýlarýmýzda ünlü týp profesör- lerinin, felsefeci ve din adamlarýnýn Tanrý inançlarýyla ilgili düþüncelerini kendi aðýzlarýndan dinlemiþtik. Çaðýmýzda materyalist, maddeci hayat görüþü pek çoðumuzun düþünce ve davranýþýmýzda hakim rol oynamasýna raðmen; derin- liðine düþünen kimseleri etkisi altýna ala- madýðýný sevinçle görmüþtük. Röporta- jýmda Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ý en çok etkileyen soru, yabani arý Ammophile'in üzerine yumurtlayacaðý týrtýlýn 9 hareket merkezine tam isabetle dokuz iðne batý- rarak, onu öldürmeden hareketsiz býrakan büyük ustalýðýydý. Hayvanlar dünyasýnda

(11)

nereye bakarsak bakalým bizim "içgüdü"

diyerek geçiþtiriverdiðimiz nice hayran- lýk sahneleriyle karþýlaþýrýz. Yabani arý Ammophile bu hüneri gösterir de bal arýlarýmýz hiç geri kalýr mý? Ýþte bu defa onlarýn peteklerini inþa ederken kul- landýklarý, yüksek matematikçileri hayran býrakan, hayretten hayrete düþüren büyük trigonometri ve türev bilgileri:

Bilindiði gibi arýlar binbir hünerle oluþ- turduklarý ballarý, balmumundan büyük zahmetlerle yaptýklarý peteklere doldu- rurlar. Aslýnda petekler tek deðil iki yüzlüdür.

Her iki taraftan da baksak ufak ufak hücrelerin hiçbir boþluk býrakmadan yan yana sýralandýðýný görürüz. Bal deposu olarak kullanýlan bu hücreler her iki yüzde de düzgün altýgen þeklindedir. Bu düzgün altýgenlerin her bir kenarýndan inen ince balmumu perdelerle bir prizma þekli oluþturulur. Ancak bu prizma þekli ortalara doðru bozulur. Diðer taraftaki üç prizmanýn içe doðru sivri bir tepesi olan eðik üç eþkenar dörtgen oluþturmasýndan

dolayý prizma þekli bu eðik eþkenar dört- genlerin oluþturduðu bir çukur tabanla sonlanýr.

Matematikçiler önce kapaklarýn neden düzgün altýgen þeklinde olduðunu merak etmiþler. Ýlk bakýþta görülmüþ ki, düzgün altýgenin köþelerindeki iç açýlarý 120 de- rece olduðundan üç köþenin hiçbir boþ- luk býrakmadan yan yana gelmesi ve böylece peteðin her yerinden yararlanýl- masý saðlanýyor. Çünkü her köþedeki üç açýnýn toplamý 360 derece olmaktadýr.

Fakat böyle boþluksuz bir yüzey eþke- nar üçgen veya karelerle de elde

edilebilirdi. Neden altýgen seçilmiþ?

Arýlar o kadar yaman ki, bunun da sebebi var, hem de matematiksel bir sebep. Herhalde arýlar elektronik hesap yapmasýný biliyorlar ki üçgen, kare ve altýgen þekilleri karþýlaþtýrmýþlar ve arýlarýn içeri girebileceði bir boyuttaki bu üç þekilden en küçük çevrelisinin altýgen olduðunu bulup bunda karar kýlmýþlar.

Böylece en az balmumu kullanarak hücreler oluþturuluyor.

Bütün bunlardan daha þaþýrtýcýsý yazýnýn baþýnda tarif edilen hücre þekilleri incelenince ortaya çýk- mýþtýr. Hücrelerin dip tarafýnýn üç eþkenar dört- genin bir tepe oluþtura- cak þekilde tertibi 18.

yüzyýlda Paris Observa- tuar Astronomlarýndan Maraldi'nin dikkatini çek- miþtir. Büyük bir dikkatle bu eþkenar dörtgenlerin prizmadan eðim açýsýný

(12)

ölçmüþ ve 70 derece 32 dakika bulmuþ- tur. Bir baþka Bilgin Reomür bu açýnýn bir balmumu ekonomisi olduðunu düþünerek açýdan hiç bahsetmeden zamanýn büyük Alman matematikçisi König'e bir soru sormuþtur. Soru þudur:

Arýlarýn hücrelerine benzer bir hacmi en az yüzeyle oluþturabilmek için eþkenar dörtgenlerin eðim açýsý ne kadar olmalýdýr?

Maraldi'nin ölçümünden 25 sene sonra büyük matematikçi König, geometrik, trigonometrik ve türev derin hesaplarý sonucunda bu açýnýn 70 derece 34 dakika olmasý gerektiðini buldu. Bu sonuç arýlarýnkinden 2 dakika fazla idi.

Herkes bu çok küçük fazlalýðý arýlara baðýþlamaya hazýrken Ýskoç matema- tikçisi Colin Maclaurin (1698-1746) ayný hesabý yeniden yaptý. Gerçekten König'in bir hesap hatasý yaptýðýný, bu açýnýn arýlarýn yaptýðýnýn týpatýp ayný, yani 70 derece 32 dakika olduðunu hayretle ortaya koydu.

Balmumunu en az kullanmak için arýlarýn yaptýðý bu olaðanüstü matematik- sel davranýþlarý tesadüf diye kaldýrýp ata- cak mýyýz? Sadece bir isim takmakla

"içgüdü" deyip geçmekle neyi halledi- yoruz? Ufacýk bir arýya bunca hüneri baðýþlayan Yüce Yaratýcýya inanmak deðil, inanmamak ne kadar zor.

Nitekim âlemleri ince düzenle yaratýp yöneten Rabbimiz arýlardaki bu ve ben- zeri hünerleri onlarýn ruhlarýnda Tanrýsal bir vahiyle içgüdü þeklinde güdümlü bir þekilde oluþturduðunu Kuran'ýn Nahl Suresi 68-69 uncu âyetlerinde açýkça söylemektedir.

Canlýlarýn ruhlarýnda böyle bir yetinin varolduðunu, bu içgüdü mekanizmasýnýn aslýnda ruhsal bir telkinle, bir vahiyle genlerimize iþlenmesinin bir analojik örneðini bizler hipnoz sonrasý (post hip- notik) telkinlerde de görmekteyiz.

Bizzat katýldýðým hipnoz deneylerinde derin uyumakta olan süjeye uyandýktan belli bir zaman sonra yapmasý istenen hareketlerin, dakikasý dakikasýna aynen uygulandýðýna kaç defa tanýk oldum.

Nobel ödüllü ünlü fizik bilgini Feynman Princeton Üniversitesinde lisansüstü eðitim esnasýnda kalabalýðýn önünde sahnede nasýl hipnoza girdiðini ve kendi- sine hipnoz sonrasý yapmasý istenen mantýk dýþý buyruða, istemeye istemeye nasýl uymak zorunda kaldýðýný kitabýnda þöyle anlatýr:

"... Normal olarak yapamayacaðým þey- leri yaptýrdý ve sonunda bana hipnozdan çýktýktan sonra, yerime doðrudan dön- mek yerine - ki tabii olarak bu yoldan gidilirdi- odanýn tüm çevresini dolanýp yerime arka taraftan yürümemi söyledi.

Tüm gösteri süresince neler olduðunun hayal meyal farkýndaydým ve hipnozcu- nun söylediði þeylere uyuyordum, ama bu defa karar verdim: 'Allah kahretsin artýk yeter doðrudan doðruya yerime gideceðim.' Ayaða kalkýp sahneyi ter- ketme zamaný gelince, doðrudan yerime doðru yürümeye baþladým. Ama sonra beni sýkýntýlý bir duygu kapladý. O kadar rahatsýz hissettim ki, devam edemedim.

Salonun tüm çevresini yürüyerek dolandým.

(13)

SADECE O DEÐÝL, O'NUN KANUNLARINI UYGULAYAN

MANEVÝ VARLIKLAR, MELEKLER DE VAR.

Doðadaki muhteþem düzeni gözlem- lerken ilâhi kanunlarý büyük bir bilgi ve hünerle uygulayan Yüce Melekler ordusunun etkilerini de hesaba kat- malýyýz

Yaratanýn ilk hücreyi meydana

getirmesinden sonra ince gen mühendis- liði bilgilerini kullanarak türden türe geçiþlerde ve karmaþýk organizmalarýn oluþmasýnda onlarýn görünmeyen ellerinin yapýp ettiklerini de hesaba kat- mamýz doðada olup bitenleri anlamamýzý kolaylaþtýracaktýr. Yaratma bir defada olup bitmiþ deðildir. Mucize her an olmaktadýr. Parapsikoloji

incelemelerinden ruhsal varlýklarýn maddeye nasýl hükmettiðini, fizik ve kimya kanunlarýný uygulayarak olaylarý nasýl yönlendirdiklerini apaçýk görmek- teyiz. Ýleriki yazýlarýmda Nobel ödüllü doða bilginlerinin gerçekleþtirdiklerini parapsikoloji deneylerinden uzunca söz edeceðim. Ayaðýmýza çarpýp havalanan bir taþ parçasý da, hýnzýrlýðýna bile bile düþmanýnýn kafasýný yarmak için atýlan taþ da Newton'un hareket kanunlarýna uyar. Ama biri tesadüfî biri maksatlý.

Arkada yatan niyeti görmezsek farký anlayamayýz.

Doðayý da kendi kendine iþleyen bir makine deðil, arka planda maksatlý ve bilgili görünmez ellerin bir icraat alaný olarak görürsek olanlarý anlamamýz

kolaylaþýr. Uzaktan kumandalý arabasýný saða sola çarptýrmadan yöneten çocuðu hesaba katmazsak, gözümüzü sadece iþleyen arabanýn davranýþ kanunlarýna dikersek, bu düzenli hareketin gerçek nedeni olan çocuktaki zekâ ve hüneri ýskalamamýz iþden bile olmaz.

Bunun baþka bir alandaki tezahürlerini 30 yýldan fazla zamandýr uzaktan etkiler- le ekin tarlalarýnda bir gecede oluþturulu- veren son derece karmaþýk geometrik þekillerde görmekteyiz. Ýngiliz fizik ve matematikçisi Boston Üniversitesi Astronomi profesörü Gerald Hawkins'in (1928- 2003) bu þekillerden yararlanarak Öklid'in 5. teoremini nasýl bulduðunu geçmiþ yazýlarýmda uzunca anlatmýþtým.

Rehber varlýk Kryon tarlalardaki bu olaðanüstü karmaþýk þekillerin, öte âlemdeki insanlýk dostu ruhsal varlýk- larýn, ileride barýþ elçisi olacak yeryüzün- deki gönülerlerini evrenin ortak dili geometriye alýþtýrmak için bir þifre olarak oluþturduklarýný söylemektedir. Profesör Hawkins'in bu buluþu da Kryon'ýn sözünün tam bir doðrulamasý olmuþtur.

ÇOK ÝRÝ KUÞLARIN ARI KUÞUNA DÖNÜÞMESÝ Türden türe geçilmek suretiyle yeryüzünde canlýlarýn tek hücreden en karmaþýk organizmalara doðru

geliþmesinde, Yaratanýn emrindeki üstün bilgi ve kudretlerle donanmýþ ruhsal var- lýklarýn bilinçli genetik müdahaleleri olmak zorunda. Yeni oluþan türlerde, geçmiþtekilerle çok ortak özellikler bulunmasýna raðmen, eskidekilerin

(14)

hiçbirinde olmayan bam- baþka organ ve içgüdü- lerin de belirdiðini görüp durmaktayýz. Þimdi dünyamýzda gen mühendislerimizin de bilinçli kimyasal müda- halelerle yeni gen kom- binasyonlarý yaparak ayný tür içinde kalmakla beraber, örneðin meyve sineklerinin kanatlarýnda bazý þekil deðiþiklikleri yaptýklarýný biliyoruz.

Bilgimiz arttýkça belki türden türe geçiþ- leri bile gerçekleþtirebileceðiz. "Bizim Celselerimizde" çok iri kuþlarýn arý kuþu- na dönüþmesinde Yaratanýn emrindeki akýl sahiplerinin rolleri þöyle anlatýlýr:

“Hani þimdi üzerinde rahatça dolaþtýðýnýz varedildikten öyle bir zaman sonra, öyle kendi kendine dönüp dururken, hani bildiðiniz ya da bilmediðiniz öyle çok canlýlar vardý da, hani yine bugün bildiðiniz ya da bilemediðiniz öyle çoklarý eksik- ti ya... Hani ARI KUÞU bile yoktu o zaman. Sadece çok iri, çok büyük kuþlar vardý ya...

“Ve o kuþlarýn, yavaþ yavaþ bir çiçeðin özünden gereðini almak için ARI KUÞUNA dönüþmesi için kim emir verdi dersiniz?!.. Hangi akýl bunu

bildi yaptý dersiniz? Siz, size O'NUN varlýðýný soranlara deyiniz ki: Gözlerini en basit ARI KUÞUNA çevir ona bak, onda O'NU göreceksin.”

MÝDYENÝN ARKASINDA BU SAHTE BALIK NASIL OLUÞTU?

Harvard Üniversitesi Jeoloji ve Zooloji profesörü fosil bilim ve evrim biyologu Stephen Jay Gould'ýn Tübitak tarafýndan Türkçeleþtirilmiþ "Darwin ve Sonrasý"

kitabýndan o kadar çok yeni þeyler öðrendik ki, yazarýna da, onu dilimize kazandýranlara da ne kadar teþekkür etsek azdýr.

Örneðin, kitabýn 54. sayfasýndaki bebeklerin kafatasýndaki býngýldaðýn sýrf insanlara özgü olduðu diðer hiçbir canlý- da bulunmadýðý bilgisi... Ama sadece bil- gisi deðil bunun altýnda yatan çok önemli amaç ve hikmet. Ýnsanlar diðer hayvan-

(15)

larýn aksine, beyinlerinin gerçek boyutu- nun dörtte birinden bile küçük doðduk- larýndan, geliþecek olan beyin sýkýþýp kalmasýn diye kafatasý kemiklerinin arasýndaki boþluklarýn yanýsýra, býngýldak yumuþak dokusu bebeklerde uzun süre varlýðýný sürdürür.

Ve böylece de çocuðun geliþmesi esnasýnda beyninin içinde yaþadýðý ortamýn fiziksel ve sosyal þartlarýna uygun bilgilerle donanmasý saðlanýr.

Alýcý gözle bakýlýnca doðanýn neresinde bir hikmet görmüyoruz ki?

Yazar canlýlarda doðaya uyum konusunu anlatýrken 103. sayfada ken- disinin çok önem verip hayranlýk duy- duðu bir gözdesinden bahseder.

"Lampsilis" adlý tatlý su midyesi...

Çoðu midye gibi dip çökeltilerine kýs- men gömülmüþ ama arkasý dýþta kalacak þekilde yaþayan bu midyenin; dýþta kalan kýsmýnýn tepesinde küçük bir balýk görünümüne sahip bir yapý bulunmak- tadýr.

Bu balýðýn aerodinamik bir gövdesi, iyi tasarýmlý kanatçýklarý, kuyruðu ve göz deliði de vardýr. Ve yazar heyecanla aynen þunu söyler:

"... Ve ister inanýn, ister inanmayýn kanatçýklar ritmik bir hareketle dalgala- narak yüzme taklidi yapar."

Gerçekte arkada balýk falan yok.

Tamamen bir balýk taklidi var. Bir midye niçin arka kýsmýnda böyle bir sahte balýk oluþtursun ki?!.. Yazar bunun da çok mantýklý bir gerekçesi olduðunu söyler.

Bu midyenin alýþýlmadýk bir üreme bi- yolojisi vardýr.

Larvalar, büyümelerinin ilk evresinde balýklarýn içinde bir yolculuða çýkmadan geliþememektedir. Yaþayabilmek için bir balýðýn aðzýndan içeri girmeleri ve solun- gaçlara ulaþmalarý gerekir. Ýþte sahte balýðýn rolü burada devreye girmektedir.

Aslýnda o hareketli bir tuzaktýr, midyeye yaklaþmasý gereken balýðýn hem biçimini hem de hareketlerini taklit ederek bir nevi davetiye gönderir. Ve bir balýk yak- laþýr yaklaþmaz midye larvalarýný kese- ciðinden dýþarý boþaltarak önemli bir kýs- mýnýn balýk tarafýndan yutularak solun- gaçlarýndaki yerlerine ulaþmalarýný saðlar.

Böylece annelik görevini hakkýyla ye- rine getirmiþ olur.

Bu midyenin hangi canlýnýn genetik deðiþiminden oluþtuðunu bilmi- yoruz ama, yavrularý geliþsin diye arkasýna hiçbir canlýda bulunmayan sahte balýk ekleyen üstün zekâ ve ustalýða þapka çýkarmak ve o zekâyý eðitip geliþtiren Yüce Rabbimize þükretmek kalýyor sadece bizlere...

(Gelecek sayýda doðadaki diðer harika düzenlerden ve olaðanüstü parapsikolojik deneylerden söz edeceðiz.)

(16)

Geçmiþte bir gün, maddeci bir düþünür, ünlü filozof Sokrat'a "Evrenin baþý sonu maddedir. Ben gözümle görmediðim, elimle tutmadýðým bir tanrýya inanmam"

der. Sokrat, bilgiyle inanmýþ insanýn sakin emin tavrýyla, maddeci filozofa,

eðer aklý varsa ona Tanrý'yý gösterebile- ceðini söyler. Filozofun kendisini savunurcasýna "Bu nasýl söz, aklým olmasaydý filozof olabilir miydim?"

demesi üzerine, Sokrat taþý gediðine koyar; "O zaman madem ki aklýn

olduðunu ileri sürüyorsun ve yine sen, bir þeyin var- lýðýna inanmak için onu gözle görmek, elle yakalamak gerektiðini söylüyorsun, hadi göster aklýný da görelim, elimiz- le tutalým, bakalým niceymiþ?" der.

Böylece filozof, kendi kurduðu mantýk tuzaðýna kendi düþer. Bu soru karþýsýnda köþeye sýkýþýr.

Bunun üzerine Sokrat, sözü býraktýðý yerden

O Vardýr, O Birdir,

O’nun Þaný Yücedir...

O var mýdýr ve nerededir diyenler,

kendilerine ve olduklarý yere baksýnlar, bulacaklardýr.

Güngör Özyiðit, Psikolog

(Mart 1985, sayý 195’den alýnmýþtýr)

(17)

alarak, filozofu ustaca gerçeðe çeker. Ve

"Dostum, gösteremediðin halde, aklýn olduðunu ileri sürüyorsun. Çünkü akla, mantýða uygun iþler yapýyorsun ve buradan bir aklýn olduðu sonucuna varý- yorsun. Ayný þekilde, evrendeki düzeni görür, onun üzerinde derin düþünürsen, buradan da bu düzenin ve evrenin bir yaratýcýsý olmasý gerektiði düþüncesine kolaylýkla varýr, Tanrý'yý akýl gözüyle görmüþ olursun" der.

ÝNANMANIN ERDEMÝ

Ýnanmak, beþ duyu organýmýza çarp- mayan, açýkça görülüp bilinemeyen, gizlide ve derinde duran manevi nitelikli þeyler için söz konusudur. Yoksa beþ duyu organý ile algýladýðýmýz þeylere inanýlmaz, onlarý biliriz zaten. Öyleyse manevi gerçeklerin en yücesi olan Tanrý'ya da, akýl ve mantýðýmýzý iþleterek, düþünerek, o yolla, görünenin arkasýnda- ki görünmeyeni anlamaya ve sezmeye çalýþarak, inanabiliriz. O nedenle yýllar önce bir büyük ruh "Tanrý'yý

düþüncelerinizde arayýnýz" demiþtir.

AKIL VE GÖNÜL YOLU

Böylece insan, önce evrene, oradaki düzene bakarak, Tanrý'yý eserinde taný- maya çalýþýyor. Buna akýl yolu ya da objektif araþtýrma yolu diyebiliriz. Daha sonra insan, Sevgisinden Varedenin en yetkin eseri olarak kendine dönüp baký- yor. Ve gönlünü aklýyla yýkayýp arýtarak, kendindeki Tanrýsal hikmetleri görmeye, sezmeye baþlýyor. Buna da gönül yolu ya da subjektif araþtýrma yolu diyebiliriz.

Tabiî burada vahiy yoluyla Tanrý katýn- dan gelen bilgiler insana büyük yardýmcý

oluyor. Çünkü o bilgilerde Tanrý, hem kendini tanýtýyor, hem de insana dünyada nasýl yaþanmasý gerektiðinin bilgilerini veriyor. Ýnsan o bilgiler üzerinde akýl ve mantýkla düþündükçe ve o bilgileri ruhu- na benimsettikçe, daha hýzlý yol alýyor.

Ve insan Tanrý'nýn evrendeki kanunlarýný görüp bildikçe, O'ndan doðrudan gelen bilgileri düþünüp derin anlamýna erdikçe, O'na gidip geliyor adeta. Ýþte düþünme, insaný Tanrý'ya yaklaþtýran bir faaliyet olduðundan, bilgi edinmemizde ve aldýðýmýz bilgileri ruhumuza sindirerek yükselmemizde doðrudan iliþkisi bulun- duðundan en büyük ibadet sayýlmýþtýr.

Düþünce ancak Tanrý'yý bulunca tam amacýna eriþir, aradýðýný bulur ve yalnýz O'nda huzur bulup dinlenir. O yüzden bazý erenler Tanrý'ya "Dilârâ", yani

"gönül dinlendiren" demiþlerdir.

TANRI ÝNANCININ TEMEL ÝLKELERÝ

Aklýmýzý asýl amacý olan Tanrý'yý bil- meye yöneltip, düþündüðümüzde, inancýmýza temel olan akýl, mantýk ve bilgi delilleri olarak þunlarý görüyoruz:

1- Üstün Güç Ýlkesi: Ýnsanlar ta ilk çaðlardan bu yana, bazý olaylarýn kendi istek ve iradelerine baðlý olmadýðýný, onlarý aþan bir gücün, onlara ve her þeye hükmettiðini anlamýþlar. Doðumlarýnýn, ölümlerinin, diðer doða olaylarýnýn üstün bir gücün etkisiyle olduðunu

gözlemiþlerdir. Soðuktan etkilenmiþler, yýldýrýmlardan korkmuþlar, bütün bunlarý yaþamýþ, tecrübe etmiþler. Sonunda bütün bu olaylarý üstün bir varlýðýn etkisiyle olduðuna inanmýþlar. O'nu hoþnut etmek ve gazabýndan korunmak için de türlü

(18)

ibadet ve törenler uygulamýþlardýr.

Böylece bir üstün gücün varlýðý bilgisi, gittikçe geliþen inançlarýn ve dinlerin doðmasýna yol açmýþtýr.

2- Nedensellik Ýlkesi:Dünyadaki her þeyin ve her olayýn bir sebebi vardýr. Bu nedenler zincirinde iyice geriye

gidildiðinde "ilk nedene" varýlýr. Ýþte bu

"ilk neden" Tanrý'dýr. Ve O, sebeplerin sebebidir. Her sebebin bir diðer sebebi olmasý gerekir. Sonsuza kadar tükenmez sebepler bulmak ise abestir. Öyleyse bir ilk ve etken sebebin varlýðýný kabul etmek zorunludur.

Örneðin biz enerjimizi yediðimiz gýdalardan alýyoruz. Gýda topraktan, toprak güneþten, güneþ Büyük Parlaktan, o da Tanrý'dan alýyor. Demek ki varlýðý için baþka bir sebebe gerek duymayan bu ilk sebep, Tanrý'dýr.

3- Sonradan Olma Ýlkesi (Hudûs):

Evrenin ezeli ve ebedi olmadýðýna, son- radan olduðu kanýtýna dayanýr. Evrende gördüðümüz ve bildiðimiz her þey sonlu ve sýnýrlýdýr. Sýnýrlý ve sonlu þeylerin toplamý ise sonsuz olamaz. Diðer yan- dan, cisimlerin hareket ederek yer deðiþtirmesi ile zaman ortaya çýkar.

Zaman hareketin sayýsýdýr. Cisim ve hareket olmazsa, zaman da olamaz. O halde cisim, hareket ve zaman, varolma bakýmýndan birbirlerinden önce ve sonra olamazlar, yani hemzamandýrlar. Öyleyse cisimler sonlu ve sýnýrlý olduðuna göre, hareket ve zaman da sonludur. Zaten evren ezeli olsaydý, termodinamiðin ikin- ci kanunu olan entropi gereði, ezeli zaman içinde düzenin düzensizliðe, hareketin sükûnete dönüþmesi gerekirdi.

Ayrýca bugün, karbon testleriyle yapýlan

bilimsel araþtýrmalar da maddenin birkaç milyarlýk yaþý olduðunu doðrulamýþtýr.

(Dünya için 3, evren için 20 milyar) Buna göre baþlangýcý ve sonu olan, sonradan varedilen bir þeyin, bir

yaratýcýsý ve varedicisi de olmak gerekir.

4- Hareket Ýlkesi:Evrende her þey hareket halindedir. Üstelik bu hareket genelde saat istikametinde, düzenli daire- sel harekettir. Üçüncü maddede hareketin ezeli olmayacaðýný gördük. O nedenle her þeyin düzenli bir þekilde hareketini saðlayan bir ilk hareket ettiricinin varlýðý gereklidir.

5- Düzen Delili:Evren, kozmoz dediðimiz düzenli bir oluþumdur. Bu düzenin tesadüfen olmasý imkânsýzdýr.

Her düzen bir düzenleyiciyi ve düzeni yürütücüyü akla getirir ki, o da Tanrý'dýr.

6- Uygunluk Delili:Her þeyin bir- birine uygun bir konumda ve uyumda olmasý. Bu bir yandan dünyadaki her þeyin insan varlýðýna uygun oluþu, diðer yandan her þeyin birbiriyle mantýklý bir bütünlük ve anlamlý bir iþbirliði içinde olmasý þeklinde görülüyor.

Örneðin bedendeki her organýn tam yerli yerinde ve birbiriyle anlamlý bir iliþki içinde oluþu gibi.

7- Amaçlýlýk Ýlkesi:Hiçbir þey boþu boþuna yaratýlmýþ deðildir. Her þey bir amaç için vardýr. Gözün görmek, kulaðýn iþitmek için yaratýlmadýðýný söylemek abestir.

Her þey bir amaca yönelikse, onlarý bu amaçla plânlayan ve belirli bir gayeye doðru yönelten bir maksatlý güç var demektir.

(19)

8- Yapýttan Yapana (eserden mües- sire) Ýlkesi:Ortaya konulan her eser, onu meydana getiren birinin varlýðýna

delildir. Gördüðümüz bir resim bize onu yapan ressamý hatýrlatýr. Evren ve insan, Tanrý'nýn varlýðýna iki büyük kanýttýr.

9- Yararlýlýk Ýlkesi:Gördüðümüz her þeyin bildiðimiz veya henüz bildiðimiz bir yararý vardýr. Derin düþündüðümüzde, þer gibi görünenlerin bile sonuçta yine bir hayra hizmet ettiðini görüyoruz.

Örneðin mikroplar zararlý görünseler ve hastalýða sebep olsalar bile, bedenin kuvvetlenmesini ve kendini savunmasýný öðrenmesi bakýmýndan yararlýdýrlar. Her þeyin yarar için yaratýlmasý da koruyan ve seven bir Tanrý'nýn varlýðýný göster- mektedir.

10- Olabilirlik (imkân) Delili:

Gördüðümüz varlýklar gelip geçici ve sýnýrlý varlýklardýr. Sonradan olmuþlardýr.

Olabildikleri gibi olmayabilirlerdi de.

Varlýklarý mümkün, fakat zorunlu deðildir. Öyleyse bütün varlýklar, varola- bilmek için, onlarý vareden ve varedilme- den vareden, zorunlu varlýk (vacib-ül vücud) olarak Tanrý'ya muhtaçtýr.

11- Genel Onay Ýlkesi:Ýnsanlýk varo- lalý hep bir Tanrý'ya inanmýþ ve tapmýþtýr.

Niteliði deðiþik de olsa, hepsi de bir Tan- rý düþüncesine sahip olmuþtur. Herkes birden yanýlamayacaðýna göre, bu da Tanrý'nýn varlýðýný gösteren bir delildir.

12- Kendi Varlýðýndan Tanrý'ya Varma Ýlkesi:Ýnsanýn kendi varlýðý Tanrý'nýn varlýðýna kanýttýr. Þöyle ki, insan bir an düþünceye dalsa, kendi var- lýðýný anlar ve "Düþünüyorum, o halde

varým" der. Ýnsan varolunca, onu yaratan bir Tanrý'nýn da varolmasý gerekir.

13- Mükemmelik Ýlkesi:Gördüðümüz her þey eksikli ve kusurludur. Öyle oldu- ðu halde bizdeki mükemmellik fikri nereden geliyor. Bu kavram bize tek mükemmel olan Tanrý'dan gelmiþ olsa gerek.

14- Ýyiliðin En Üstünü (Hayr-ý Âla):

Her þeyin en üstünü bir þey

düþünülebilir. Örneðin ateþ, en yüksek sýcaklýktýr. En yüksek iyilik de ancak Tanrý adýný verdiðimiz varlýkta buluna- bilir. Bir bildirinin dediði gibi "O iyidir, O iyiliktir þüphesiz."

15- Kavramsal Analiz Ýlkesi:

Tanrý'nýn varlýðýný, Tanrý kavramýnýn analizinden de çýkarabiliriz. Tanrý en yetkin varlýktýr. Þimdi Tanrý'nýn varol- madýðýný düþünürsek, Tanrý en yetkin varlýk olmaz artýk. Çünkü kendisinden

"bir þey" yani "varolmak" niteliði eksilmiþtir. Böylece eksik bir varlýk olmuþtur Tanrý ve mükemmelliði zede- lenmiþtir. Bu da Tanrý kavramý ile çeliþir.

Öyle ise "en yetkin varlýk" olan Tanrý'nýn varolmasý mantýken gerekir.

16- Doðruluk Kanýtý:Bilgi doðru yargýlarla gerçekleþir ve geliþir. Bir yargýnýn, ileri sürdüðü bir þey varsa ve varolana uygunsa doðrudur. Doðruluðun olmasý için, ileri sürdüðü þeyin de doðru olduðunu varsaymak gerekir. Bunun gibi mutlak bir varlýk olmalý ki, varolan þeyler de ona katýlsýnlar. O'ndan pay alýp varlýk kazanabilsinler. Yine bunun gibi bir "mutlak iyi" bir "mutlak deðer" yoksa

"iyi olan", "deðerli olan" bir þey de ola-

(20)

maz. Demek ki bu düþünce dizisine göre, bir "mutlak iyi" bir "mutlak varlýk" yani Tanrý vardýr.

17- Evrim Ýlkesi:Her þey deðiþmekte, daha iyiye doðru geliþmektedir, tekâmü1 etmektedir. Öyleyse böyle her þeyin hedef aldýðý mükemmel bir varlýk vardýr.

18- Öncesiz ve Sonrasýzlýk Ýlkesi (ezeli ve ebedi):Rehber bir varlýk þöyle der: "O baþlamadý ve bitmeyecek" Bizim bildiðimiz ve gördüðümüz þeyler, baþlan- gýcý ve sonu olan sýnýrlý varlýklardýr.

19- Öncesiz ve Sonrasýz Zorunlu Gerçekler (verite ilkesi):Evrende her zaman geçerli olan, öncesiz ve sonrasýz zorunlu gerçekler, bozulmayan esaslar (verite) vardýr. Öncesiz ve sonrasýz zorunlu gerçekler ise, ancak öncesiz ve sonrasýz, zorunlu olan bir varlýkta bulu- nabilir. Bu ise Allah dediðimiz varlýktýr.

20- Psikolojik Kanýt: Ýnsan sýnýrsýz bir iyiyi ve hep yeniyi özler. Yani içimizde sonsuz ve sýnýrsýz arzular vardýr. Ýnsan varolmayan þeylere karþý bir özlem duy- maz. Öyle ise sonsuz ve sýnýrsýz bir var- lýk vardýr.

21- Sýðýnma Ýhtiyacý:Ýnsan zor gün- lerde, dara düþtüðünde, köksüz bir aðaç gibi devrilmemek için, benliðinin derin- liklerinde bir güce sýðýnmak ve O'ndan yardým dilemek ihtiyacýndadýr. Sanki içten içe böyle bir sahibinin ve koruyu- cusunun bulunduðu sezgisi içindedir.

22- Þükran Duygusu:Ýnsanýn içi se- vinçle dolduðu ve mutlu olduðunda ise, kendisine bu imkâný bahþeden yüce bir

varlýða þükran duyar. Ve O'ndan bu mut- luluðun devamýný diler. Ve mutluluðun- dan dolayý, içinden iyilik yapma isteði gelir.

23- Güzellik Ýlkesi: Etrafýmýzdaki var- lýklarda gördüðümüz güzellikler gelip- geçicidir. O halde gördüklerimiz gerçek güzelliðin kendisi deðildir. O'nun görün- tüleridir. Nasýl ki ýþýk da güneþin kendi deðildir. Ama ýþýkta biz güneþin güzel- liðini görürüz. Bu bize bütün güzellik- lerin pay aldýðý ve kendisinden kay- naklandýðý "Güzeller güzeli" bir Yaratan'ýn varlýðýný gösterir.

24- Anlam Delili: Her þeyin bir anlamý olmasý, onu bir anlam için vareden Tanrý sayesindedir. Yoksa tesadüflerden, her satýrý ve sayfasý hikmet ve bilgilerle dolu bir kâinat kitabý ortaya çýkamazdý.

25- Bilim Delili:Bilim, bize olaylarýn geliþigüzel, rasgele olmadýðýný, belli yasa ve formüllere dayandýðýný gösteriyor. Bir protein molekülündeki aminoasitlerin atomlarýnýn bir araya gelerek hayat için elveriþli olan zincirleme baðlantýyý kura- bilmesi için mevcut ihtimal 1048dir. Bu sadece canlý hücre içinde bulunan sayýsýz proteinlerden birinin meydana gelebilme- si için gerekli rakamdýr. Yine bir protein molekülünün tesadüfen meydana gelebilmesi için gerekli zaman 10243 yýldýr. Ve bu zaman en çok yirmi milyar biçilen kâinatýn yaþýnýn çok çok

üstündedir. Yani zaman olarak bile bunun olmasý imkânsýzdýr.

Bilim de bizi, yüce bir akýl ve güçle karþý karþýya býrakýyor. Ve bir mükem- meli özlemekte, O'na doðru yol almak- tadýr. Bir bildiride dendiði gibi "Bütün

(21)

varlýklar eksiklidir, onun için yönleri O'na doðrudur hep." Ýnsan düþündükçe O Eriþilmez Olan güce hayranlýk duyuyor.

26- Kutsal Kitaplar Delili: Verildiði zamanýn ve verilmesine vasýta olan peygamberlerin güçlerinin çok üstünde bilgilerin ve 19 mührü gibi özel iþaret- lerin bulunduðu kutsal kitaplar da Tanrý'nýn varlýðýna bir delildir.

27- Peygamberlerde Görülen Mucizeler: Gülyüzlülerde görülen ve insanlarýn gücünü aþan olaðanüstü haller ve Tanrýsal kudretler de, Tanrýnýn varlýðý- na ve üstün gücüne birer kanýttýr.

28- Diriltme Delili: Kur'an'da Ýbrahim Peygamber'in, inancýnýn artmasý için Tanrý'dan delil istediði bildirilir. Ve þöyle denir: "Ýbrahim, "Rabbim, ölüleri nasýl dirilttiðini bana göster" demiþti de "inan- mýyor musun?" deyince "hayýr, öyle deðil, ama kalbim iyice yatýþsýn diye"

demiþti." (Bakara 260) Bunun üzerine Ýbrahim'e Tanrý dört kuþ almasýný, her birini, kesip birer tepeye koymasýný söyler, sonra da onlarý çaðýrmasýný ve her birinin canlanacaðýný bildirir. Gerçekten öyle olur. Ve Ýbrahim'in inancý daha da pekiþir.

29- Çokluktaki Birlik Ýlkesi:Evrende gördüðünüz her þey bir sebebe dayanýr ve her þey bir þeyden oluþur. Örneðin çok çeþitli olarak gördüðümüz mad- delerin hepsi de atomlardan meydana gelir. Eðer otorite olarak Tanrý tek olmasaydý, otoriteler arasýnda ayrýlýk ve çatýþma olur ve düzen bozulurdu. Ayrýca Tanrý dediðimiz her þeyi bilen ve her þeye gücü yeten mükemmel varlýðýn,

baþka bir varlýða gereksinme duymasý Tanrý'lýk kavramýyla uzlaþmaz. Öyleyse Tanrý'nýn bir tek olmasý gerekir.

30-Gönül Ýlkesi: Tanrý'nýn yeri gönüllerdir þüphesiz. Tanrý akýlla bilinir, gönülle sevilir. Dilin tada, burnun kokuya hassas olmasý gibi, gönül de Tanrý'ya duyarlýdýr. Ne var ki dil paslanýnca yediklerinin tadýný alamaz.

Burun nezle olduðunda koku almaz.

Gönül de kirli ve paslý iken Tanrý'yý duy- maz. Ancak gönüllerini akýllarýyla yýkayýp arýtabilenler, gönüllerinde Tanrý'yý duyabilirler. Ve öylece Tanrý'yý yaþayarak, tecrübe ederek, vecde gelip kendilerinden geçerek tanýyabilirler.

Daha ötesi, yeryüzünde O'nun eli ve dili olurlar.

31- Ahlâkî Kanýt:Ahlâkýn varoluþu Tanrý'nýn varlýðýný gerektirir. Adaletin varlýðý Tanrý'nýn varlýðý ile mümkün olur.

Dostoyevski'nin dediði gibi "Tanrý yoksa her þey mubahtýr." Ýnsandaki vicdan, hak duygusu ve haklýdan yana olma eðilimi de, Tanrý'nýn varlýðýný gösterir. Ýnsanýn yaþamýnda ve evriminde ahlâklýlýða yönelmiþ bir amaç görülmektedir.

Öyleyse akýlla birlikte bize sorumluluk ve ödev yükümlülüðü veren, iyiliði ödül- lendirip, kötülüðü cezalandýran, yaptýrým gücüne sahip bir otoritenin, yani Tanrýnýn varlýðý gerekir.

32- Ya varsa (risk) Ýlkesi:Tanrý'ya inanýp, O'nun buyruklarýna uygun yaþarsak, hem bu dünyadaki, hem de öte dünyadaki saadetimizi hazýrlamýþ oluruz.

Ama inanmadan yaþarsak ve sonra varolduðunu görürsek, kaybýmýz ve piþ- manlýðýmýz büyük olur.

(22)

33- Ýnkâr Ýlkesi:Tanrý'yý inkâr edenler bile, üstü örtülü bir þekilde O'nu kabul etmektedirler. Çünkü olmayan bir þeye yoktur demek zaten abestir. Onlarýn inkârlarý çocuklarýn baba otoritesine kafa tutmalarý, o yolla kendi kiþiliklerini güya ispat etmek istemelerine benzetilebilir.

Bir gün Tolstoy, ansýzýn sorar Gorki'ye "Sen neden Tanrý'ya inanmýyorsun?" Gorki "Ýnançsýzým da ondan" der. Bunun üzerine Tolstoy, sanatçý sezgisiyle

Gorki'nin iç dünyasýnýn röntgenini çekercesine þöyle söyler: "Yalan söylüyorsun, doðuþtan inançlýsýn sen. Tanrýsýz yaþayamazsýn. Neden inanmýyorsun biliyor musun? Dik

kafalýlýðýndan, inatçýsýn ve küskün- sün. Dünya senin dilediðin gibi kurulmamýþ diye kafan kýzgýn.

Kimi insanlar utangaçlýklarýndan inançsýz olurlar. Gençler böyledir.

Bir kadýna taparlar, ama duygu- larýný belli etmeyi göze alamazlar, çünkü yanlýþ anlaþýlmaktan kor- karlar. Hem de yürekli deðillerdir.

Ýnanç da, sevgi gibi yüreklilik ister.

Kendine inanýyorum demelisin, bak göreceksin, her þey yoluna girecek. Sevdiðin çok þey var deðil mi? Ýþte inanç, sevginin yoðunlaþ- masýndan baþka bir þey deðildir.

Daha da çok sevmelisin, sevginin inanca dönüþtüðünü göreceksin.

Güzellik, güzellik der durursun.

Güzellik nedir peki? En üstün ve kusursuz þeye güzel denir, deðil mi? O da

Tanrý'dýr iþte..."

Gorki gerçeðin projek- törüne yakalanmýþ gibi susar, kalýr öylece. Bu kez Tolstoy "Susmakla paçayý kurtaramayacaksýn deðil mi?" diye gider üstüne. Ve konuþmanýn sonucunu Gorki þöyle baðlar.

- Ve ben, Tanrý'ya inan- mayan ben, gözümün ucuyla kaçamak ve neredeyse sakýn- gan bir bakýþla baktým ona,

"Bu adam Tanrý gibi" dedim

kendi kendime...

(23)

Eðitimde

Hasan Âli Yücel Dönemi

Yalçýn Kaya

CUMHURÝYETÝN ÝLK YILLARINDA EÐÝTÝM - VI

10 Kasým 1938 günü Büyük Önder Atatürk'ün ölümü Türk Siyasi tarihinde büyük deðiþimlerin yaþanmasýna neden olur.

TBMM'nin büyük çoðunluðuyla

Cumhurbaþkaný seçilen Ýsmet Ýnönü'ye Milli Þef unvaný lâyýk görülür.

Atatürk'ün yakýn çevresini etkin devlet görevlerinden uzaklaþtýran, duruma göre saylav olarak TBMM'nde bile bulunmalarýný istemeyen Milli Þef'in, Hükümet kurulurken en yararlý seçimi Hasan Âli Yücel'i Milli Eðitim Bakanlýðýna atamasý olur.

28 Aralýk 1938'de Celâl Bayar

Hükümetinde bazý deðiþiklikler yapýlýr. 1959 yýlýnda Demet Dergisindeki yazýsýnda Tonguç'un "Atatürk'ün ölümünden sonra Arýkan, Bakanlýk yapmak istemediði için görevden ayrýldý" biçiminde yaptýðý sapta- maya karþýn gerçekte, Ýnönü'nün Atatürk'ün yakýn çevresini yeni dönemde iþ baþýnda tut- mama eðiliminde olduðu bilinmektedir.

Saffet Arýkan'ýn M.E.Bakanlýðýndan ayrýl- masý -ki o bu ayrýlýþý saðlýk nedenleriyle istemiþti- üzerine Bakanlýða Hasan Âli Yücel

(24)

atanýr. Bu atamayý yakýndan izleyen Tonguç ve ülküdaþý eðitimciler açýsýndan, Yücel'in daha önce yazdýðý "Köye Doðru" baþlýklý yazýsý onun da köy eðitimi konusunda olumlu düþünceler taþýdýðýnýn bir göstergesi sayýla- bilirdi.

Cumhuriyet eðitiminin 1938-1950 dönemi- nin büyük bir bölümüne damgasýný vuran Hasan Âli Yücel'den söz etmeden bu dönemi anlatmak olanaksýzdýr. Birçok hükümet deðiþikliklerine karþýn Milli Þef Ýnönü'ye olan yakýnlýðý, eðitim konusundaki ortak

anlayýþlarý nedeniyle yaklaþýk 8 yýl görevde kalmýþ (1938-1946), ne Osmanlý Maarif Nazýrlarý ne de Cumhuriyet döneminde kendinden önce ve sonra görev almýþ bakan- lardan hiçbiri Yücel kadar uzun ve ilkeli gi- riþimlere önayak olmamýþlardýr.

Eðitimci kökenli oluþu, öðretmenlikten genel müdürlüðe, denetçiliðe (müfettiþ) kadar tüm eðitim basamaklarýnda görev almasý, ozanlýðý, yazarlýðý onu ötekilerden ayýran baþlýca özellikleridir. Hasan Âli Yücel'in Milli Eðitim Bakanlýðýna atanmasý 28 Aralýk 1938'de gerçekleþir. Bu atanmanýn yapýl- masýnda o dönemde dünyada tek parti-tek þef dizgelerinin revaçta olmasýnýn da etkisi vardýr. Dönemin, Milli Þefe yakýnlýðý ile taný- nan bir yazarý þöyle der: "Altýn saçlý zafer kartalý Ebedi Þef'in bir masal kiþiliði ile aðýt- lara terkedilmesi, akýllarýn, duygularýn yeni ve ulaþýlmaz bir Þef'in çevresinde kenetlen- mesi doðal ve doðru bir siyasetti. Ne basýn ne de radyonun etkili olmadýðý o yýllarda, bu yeni siyasetin propagandasý ancak eðitim yoluyla olanaklýydý. Köy okullarýnda bile Yusuf Ziya Ortaç'ýn Bir dað baþýsýn ak saçýn

alnýnda bulutlar diye baþlayan þiiri ezber- letiliyordu."

Özetle Ýsmet Paþa'ya "Sivil Milli Þef" üni- formasýnýn giydirilmesinde bir, belki de baþ usta yeni "Maarif Vekili" olacaktý. CHP'nin önde gelenleri, partilerinin propagandasýnýn eðitim yoluyla geniþ halk kitlelerine iletile- ceði bilincindedirler. Eðitimin önemini çok iyi bilen Milli Þef, Milli Eðitim Bakaný olarak Yücel'i seçerken bunu amaçlamýþtýr.

Yücel, Cumhuriyet eðitimine, bakanlýk yaptýðý yaklaþýk 7.5 yýlda hiçbir bakan ile kýyaslanamayacak ölçüde damgasýný vurmuþ, emeðini vermiþ bir eðitim bakaný olacaktýr.

Birçok eðitimcinin ortak düþünceleri olarak Yücel dönemine Yücelme Dönemi adýný ver- meleri boþuna deðildir.

Atatürk'ün devrimlerini en iyi anlayan ve yazgýsý adeta Atatürk ile özdeþleþmiþ bir kiþidir Yücel. Çok partili düzene geçilirken, Atatürk devrimlerinin getirileri göz ardý edilirken en çok saldýrýya uðrayan o olacaktýr.

Hayri Alpar, Bize Göre adlý köþe yazýsýnda þöyle diyordu: "Atatürk'ü ve eserlerini yýk- mak için, önce bizim gibi Atatürkçü devrim- cileri adi iftiralarla yýkmaya çalýþtýlar."

Yerine geçtiði deðerli eðitimci Saffet Arýkan'ýn emeklerini boþa atmadan, onun kaldýðý yerden eðitim meþalesini daha ileri götürmek üzere çalýþmalar yapmýþ bu deðerli eðitimciyi þükranla anmak gerek.

Hasan Âli Yücel'in yedi yýl, yedi ay, yedi gün süren eðitim dönemini, bazý sayýbilimsel bilgilerle vermeye çalýþalým. (*)

Köy Enstitülerinin kuruluþunun Milli Eðitim Bakaný Hasan Âli Yücel döneminde gerçekleþmesi bir rastlantý deðildir. Milli

Yýl Ýlkokul Öðretmen Eðitmen Öðrenci Meslek okulu

1938 6700 13500 546 865 bin 43

1946 13655 19658 8751 11460 bin 227

Artýþ Oraný

% 100 % 50 % 1500 % 70 % 500

(*)

(25)

Þefin "Ýlköðretim ve okuma yazma mese- lelerini kökünden hallediniz" yönergesi doðrultusunda çalýþmalar baþlatýldý. Müsteþar Ýhsan Sungu ile birlikte Yücel ilk saptamalarý yaparlar. Sonuç: Acilen 20 bin öðretmene gereksinim vardýr. Bu saptamalar yapýlýrken Ýlköðretim Genel Müdürü Ý. Hakký Tonguç, yeni Bakan'a kendi çalýþma arkadaþlarýný seçme olanaðý vermenin bir saygý gereði olduðunu düþünerek kendini bu görevden affetmesini ister. Bu konuyla ilgili olarak Hasan Âli Yücel'in anýlarýndaki þu satýrlara bir göz atalým:

"28 Aralýk 1938 tarihinde Ýnönü ile yap- týðým görüþmede bana bilhassa ilköðretim sorununa verdiði önemden bahisle Saffet Arýkan zamanýnda baþlamýþ olan eðitmen yetiþtirilmesi iþine öncelik vermemi istedi. O zamanlar Ýlköðretim Genel Müdürü olan Ýsmail Hakký Tonguç odama gelip "bulun- duðum vazifeden ben affediniz ve dilediðiniz arkadaþý benim yerime tayin ediniz" dedi.

Kendisiyle birlikte çalýþma arzumu belirttim.

Ýlk iþimiz o zamana kadar yerli, yabancý uz- manlar tarafýndan hazýrlanmýþ tüm ilköðretim raporlarýný tozlu dosyalardan çýkarmak oldu.

6 aylýk çalýþmadan sonra tümünü özetleyen gerekçeli bir rapor hazýrladýk. 17 Temmuz 1939'da toplanan Maarif Þûrasýnda rapor incelemeye alýndý. TBMM'ne verilen 24 mad- delik 3803 sayýlý kanun teklifi mevcut 278 üyenin tamamýnýn onayý ile yürürlüðe girdi."

Bakan olur olmaz 9 Ocak 1939 tarihinden itibaren yayýnlatmaya baþladýðý "T.C. Maarif Vekilliði Tebliðler Dergisi" günümüze deðin devam etmiþ, Resmi Gazeteden sonra en uzun ömürlü resmi yayýn olmuþtur.

H. Âli Yücel'in, derginin ilk sayýda yayýn- lanan göreve baþlama yazýsý ilginçtir:

"Milli Þefimiz Cumhurreisi Ýsmet Ýnönü'nün yüksek teveccühleri ve Sayýn Baþvekil Celâl Bayar'ýn deðerli itimatlarý ile çaðrýldýðým Maarif Vekilliði vazifesine baþladým.

Ýrfanýmýza, kuvvetli hamlelerle yeni bir hayat

veren Atatürk'ün ve Büyük Türk Milletinin þuur ve iradesini temsil eden Milli Þefin direktiflerine uyarak; hükümet programýnda yazýlý esaslara dayanarak muhterem selefim Saffet Arýkan'ýn býraktýðý faaliyet noktasýndan hareketle mesaide bulunacaðým. Aralarýndan yetiþmiþ olmakla büyük iftihar duyduðum meslektaþlarýmýn üstlerine aldýklarý iþleri, memlekette her gün biraz daha yükselen kültür ihtiyacýna uyan bir dikkat ve itina ile yapmalarý, aldýðým bu mühim vazifenin baþarýlmasýnda bana büyük güven olacaktýr.

Maarif teþkilatýmýzýn bütün mensuplarýna, emeklerinin karþýlýðý olacak büyük muvaf- fakiyetler dilerim."

Maarif Vekili Hasan Âli Yücel Yücel döneminin eðitimle ilgili çalýþ- malarýnýn bazýlarýna deðinirsek:

1. Yayýn seferberliði: Klasik yapýtlarýn batý dillerinden çevrilmesi iþine giriþildi. O zamanki adýyla ak kitaplar'dan tam 496 tanesi Türkçe ye çevrildi. Ayrýca geniþ hacimli 6 ansiklopedi 8 adet deðiþik ve uzun süreli dergi çýkarýldý.

2. Halk eðitimi atýlýmý 3. Ýlköðretim atýlýmý 4. Köy eðitimi atýlýmý

5. Baþýnda Rüþtü Uzel'in bulunduðu teknik eðitim atýlýmý.

6. Sanat alanýndaki atýlýmlar. Resim, müzik, opera, tiyatro gibi.

7. Tarým Bakaný Þevket Raþit Hatipoðlu ile birlikte giriþilip açýlan Teknik Tarýn Okullarý, Devlet Üretim Çiftlikleri'nin kurulmasý.

Yücel, Tonguç'un tüm çalýþmalarýný yakýn- dan izlemiþti. Onun hiçbir siyasi art düþünce taþýmaksýzýn ne Partiye ne de Parti liderine ya da önde gelenlerine yaranmak gibi bir amaç taþýmaksýzýn sýrf ülkesi ve köylüsü için çalýþ- malar yapan biri olduðunu gözlemiþtir. Bu nedenle onun Ýlköðretim Genel

Müdürlüðündeki vekâleten süregelen görevi- ni 1940 yýlýnda asaletene çevirtecektir.

(26)

Hasan Âli Yücel 1897 Ýstanbul doðum- ludur. Yüksek öðrenimini Ýstanbul Üniversite- si Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde 1921 yýlýnda tamamlamýþtýr. 1921-1927 yýllarý arasýnda Ýzmir Erkek Öðretmen Okulu, Ýstan- bul Kuleli Askeri Lisesi ve Ýstanbul Erkek Liselerinde Türkçe, edebiyat, felsefe ve toplumbilim öðretmenlikleri yapmýþtýr. 1927- 1930 yýllarý arasýnda Milli Eðitim Bakanlýðý Müfettiþliði, 1930-1932 yýllarý arasýnda Fransa'da öðrenci Müfettiþliði, 1932-1933 yýl- larý arasýnda Ankara Gazi Eðitim Enstitüsü Müdürlüðü, 1933-1935 yýllarý arasýnda M.E.Bakanlýðý Ortaöðretim Genel Müdürlüðü görevlerinde bulunmuþtur. 1935 yýlýnda yapýlan seçimde Ýzmir milletvekili seçilerek TBMM'ne giren Yücel 1938 yýlýnda Celâl Bayar hükümetinin Milli Eðitim Bakanlýðý görevine getirilmiþ, 1946 seçimlerinden sonra M.E.Bakanlýðý görevini R.Þemsettin Sirer'e devretmiþ, 1950 yýlýndan sonra Ýstanbul'a yer- leþmiþtir. 1955-1960 yýllarý arasýnda Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarýný yönetmiþ, 1958 yýlýnda UNESCO Türkiye Milli Komisyonu üyeliði yapmýþ, 26 þubat 1961 günü de bir kalp krizi sonunda yaþama gözlerini kapamýþtýr. Iþýklar içinde yatsýn.

Milli eðitimimize kendinden önceki ve son- raki hiçbir Milli Eðitim Bakaný ile kýyaslana- mayacak kadar damgasýný vuran bu bakaný saygý ve minnetle anmak gerekir. Yedi yýl, yedi ay, yedi gün süren Bakanlýðý döneminde baþardýðý iþleri sýralamak bile sayfalar tutar.

Çalýþmalarýný kýsaca özetlersek:

* Ýlköðretim Dergisinin yayýnlanmasý (Þubat 1939)

* Birinci Türk Yayýn (Neþriyat) Kongresi (Mayýs 1939)

* I. Maarif Þurasý (17 Temmuz 1939)

* Devlet Resim ve Heykel sergilerinin açýl- masý (Ekim 1939)

* Köy Enstitüleri kurulmasý hakkýndaki 3803 sayýlý yasanýn çýkartýlmasý (17 Nisan 1940)

* Tercüme Dergisinin yayýnlanmaya baþlanmasý (Mayýs 1940)

* Müzik ve Sahne Sanatlarý okulunun 1940 yýlýnda çýkarýlan 3829 sayýlý yasa ile

Konservatuvar adýný almasý.

* 4274 sayýlý Köy Okullarý ve Enstitüleri Teþkilatý Yasasýnýn TBMM'nden çýkartýlmasý (Haziran 1942)

* Hasanoðlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsünün açýlmasý (Aralýk 1942)

* Yeni Mesleki ve Teknik Öðretim

Okullarýnýn açýlmasý, mevcutlarýn büyütülme- si hakkýndaki yasanýn TBMM'nden çýkartýl- masý ve Teknik Öðretim Müsteþarlýðýnýn kurulmasý (Aðustos 1942)

* Türk Devrim Tarihi Enstitüsünün kurul- masý (Kasým 1942)

* Ýlkokul Öðretmenleri Saðlýk ve Sosyal Yardým Sandýðý ile Yapý Sandýðýnýn kurulmasý (1943)

* Eski Eserler ve Müzeler Danýþma Komisyonu kurulmasý (Þubat 1945)

* Ankara Üniversitesi yapýlanmasýnda Fen Fakültesi kurulmasý hakkýnda TBMM'nden yasa çýkarýlmasý (Eylül 1945)

* Ankara Üniversitesi yapýlanmasýnda Týp Fakültesi kurulmasý hakkýnda yasa çýkartýl- masý (Aðustos 1945)

* Edebiyat-ý Cedide Müzesinin açýlmasý (Aðustos 1945). Bu müze dýþýnda adlarýný sayamayacaðýmýz kadar çok müze açýlmýþtýr.

* Türkiye'nin UNESCO'ya katýlmasýnýn saðlanmasý (Kasým 1945)

* Üniversiteler Yasasýnýn TBMM'nden çýkartýlarak Bakanlýða ait tüm yetkilerin Üniversitelere devredilmesi, eþdeyiþle Üniversitelerin özerk duruma getirilmesi.

* Bakanlýk içerisinde Tercüme Bürosu kurularak soy yapýtlardan 496 tanesinin Türkçe ye çevrilerek yayýnlanmasý.

* Devlet Opera ve Tiyatrosunun kurulmasý, çok sayýda Ansiklopedi yayýnlanmasý.

Eðitim kökenli bir kiþi olup, Milli Eðitim

(27)

Bakanlýðý yapmak yanýnda Yücel bir düþün ve sanat adamýdýr da. 1921-1928 yýllarý arasýnda yazdýðý þiirlerini Dergâh, Yeni Mecmua ve Hayat dergilerinde, kültürel ve toplumsal konularda yazdýðý makale ve de- nemelerini Akþam, Cumhuriyet, Dünya gazetelerinde yayýnlamýþtýr.

Baþlýca yapýtlarý:

Felsefe Elifbasý(Eklemelerle Cuivier'den çeviri 1923), Türk Edebiyatý Nümuneleri (Hýfzý ve Tevfik Gönensay ile birlikte 1926), Mantýk ve Metodoloji (1928), Goethe-Bir Dehanýn Romaný(1932), Türk Edebiyatýna Toplu Bir Bakýþ(1932), Mevlâna'nýn Rübaileri(1932), Dönen Ses(þiirler-1933), Askerlik ve Ýdare Ýçin Istýlah Olabilecek Türkçe Sözler(1933), Pazartesi Konuþmalarý (makaleler-1937), Fazýl Ahmet Aykaç ve Eserleri(1937), Bir Türk Hekimi ve Týbba Dair (manzum-1937), Sizin Ýçin(çocuk þiir- leri-1938), Ýçten Dýþa(makaleler-1938), Türkiye'de Ortaöðretim(1938), Davam (1947), Davalar ve Neticeleri(1950), Hürriyete Doðru (makaleler-1955), Ýyi Vatandaþ Ýyi Ýnsan(1956), Kýbrýs Mektuplarý (1957), Edebiyat Tarihimizden(1957), Ýngiltere Mektuplarý(1958), Hürriyet Gene Hürriyet(2 cilt, 1960-1966), Dinle Bendan (þiirler-1960), Allah Bir(þiirler-1961), Kültür Üstüne Düþünceler(ölümünden sonra, 1974'te yayýnlanmýþtýr),Geçtiðim Günlerden (1991'de yayýnlandý).

Hasan Âli Yücel, gerek özel yaþamýnda gerekse politik yaþamýnda doðru bildiðinden þaþmayan, yeri geldiðinde doðru bildiðini hiçbir yapmacýða kaçmadan söyleyen, eþde- yiþle sözünü sakýnmayan bir kiþiliðe sahipti.

1946 yýlýndaki seçimlerden sonra CHP içinde sað kanadýn egemen olmasýyla birlikte Ýnönü tarafýndan seçilen Recep Peker kabinesinde görev almayýþý (verilmeyiþi) eðitim sistemi- mizin yeni bir yöne kaymaya baþladýðýnýn ilk

göstergesi olmuþ, DP Ýstanbul Ýl Baþkaný ve Ýnsan Haklarý Derneði Baþkaný Avukat Kenan Öner için açtýðý hakaret davasý yýllarca sürüncemede býraktýrýlmýþtýr. CHP, Hasan Âli Yücel'in yýpratýlarak gözden çýkarýlmasýný adeta istemiþtir. Bu davanýn kýsa bir özetini Ek IV'de sunacaðýz. Davanýn en önemli yönü, dava nedeniyle Yücel'in dünya görüþünün, eðitim dahil tüm konulardaki yaklaþýmlarýnýn kamuoyunca öðrenilmesi olacaktýr.

Yaþadýðý yýllarda deðeri bilinmeyen, Türk Eðitim tarihine altýn harflerle adýný yazdýran bir kiþidir Hasan Âli Yücel. Türk Eðitim Derneði (TED) her yýl, yýlýn eðitimcilerini seçer. Tam 13 yýldýr seçilenler arasýnda ne Tonguç ne de Hasan Âli vardý. Ýlk kez 1992 yýlýnda Hasan Âli seçildi. Bizim zor aným- sayabildiðimiz bu deðerli eðitimciyi UNESCO 1997 yýlýnda anýmsadý ve o yýlý Hasan Âli Yücel yýlý ilân etti. Eðitimimize yaptýðý katkýlarýn tümü bir yana býrakýlsa bile yalnýzca Köy Enstitülerinin kurulmasý ve yaygýnlaþmasý için gösterdiði çabalar bile onun adýný ölümsüz kýlmaya yeter. Köy Enstitülerinin düþün iþçisi Tonguç'tu ama onlarý benimseyip devlete mal eden, yasalaþtýrýp yurdun yararýna sunan da Hasan Âli Yücel oldu. Kenan Öner davasý

görülürken mahkemede söylediði þu sözlerle tüm köy çocuklarýnýn yüreðinde yer etmiþtir:

"Köy Enstitülerinin eðer varsa tüm günahýný ben üstleniyorum. Sevabý

baþkalarýnýn olsun, o kurumlarýn günahý bile bana yeter."

Hasan Âli Yücel bir yazýsýnda þöyle diyor- du:

"El koyduðumuz ilköðretim davasýný gerçekleþtirerek Türk vatanýnýn daðlarýnda bayýrlarýnda ve kýrlarýnda hâttâ en ücra yer- lerinde kendi kendine açýp solan çiçek býrak- mayacaðýz."

Köylerimizde yine açýp solan çiçekler var.

Bu çiçekler büyük kentlerimizin varoþlarýna taþýndýlar. Köy Enstitüleri deneyiminden

(28)

yararlanarak günümüz eðitimine daha saðlýklý çýkýþ yollarý bulunabileceðini öne süren eðitimcilerimizin söylemlerine kulak vermek gerekir.

1946 yýllarýnda baþlayýp kapatýlana kadar hattâ kapatýldýktan sonra bile sürecek Köy Enstitüleri düþmanlýðý Hasan Âli Yücel düþ- manlýðýyla özdeþ duruma getirildi. Yücel þanslý bir adamdý çünkü yaþama veda etmeden önce yapýtlarýndan övgü ile söz edildiðini, düþmanlarýnýn o yapýtlarýnýn aðýr- lýðý altýnda un ufak olduklarýný gördü.

Hasan Âli Yücel, Türk kültürüne, Türk'ün geleneksel kültürel deðerlerine gönülden baðlý olmasýna karþýn Batý ekininin, ülke- mizde tüm kurumlarýyla geliþmesi için de büyük emekler harcamýþtýr. Bu yolda zaman zaman eleþtirilere de uðramýþtýr. Uðradýðý eleþtirileri kendi kendisi ile baþ baþa kaldýðý zamanlarda Fuzuli'ye benzeþ niteliðinde bir divanla cevaplandýrmýþtýr. Yücel, Osmanlý'dan sýyrýlýp çaðdaþlýða çýkma çabalarý göster- diðimiz yýllarda, öz deðerlerimizi koruyarak uygarlaþmaya yönelmenin gerekli olduðunu çok iyi sezmiþ bir düþünür ve felsefecidir.

Bunun bir sonucu olarak da hem Mevlâna'yý hem de Geothe'yi gönülden benimsemiþ, bu görüþü tüm çalýþmalarýna egemen olmuþtur.

Yücel'in Mevlâna'ya karþý olan gönül baðýn- da, babasýnýn aydýn görüþlü bir mevlevi ve usta bir neyzen olmasýnýn da etkisi olmasý söz konusu olabilir.

Hasan Âli Yücel'in Köy Enstitüleri Dergisinde çýkmýþ olan þu yazýsýný sadece Enstitülüler deðil dönemin tüm aydýnlarý bir kutsal kitap âyeti gibi ezberlemiþlerdi:

"Bütün düþünceler þu ana fikirde toplanýr:

Ne için yaþadýðýmýzý bilmek, fikirlerin en güçlüsü, baþý ve sonu. Ýþte ülkü budur, gerçek sevgi budur. Ýyi yaþayarak, yaþamýmýzýn ama- cýný iyi bilerek ve ona yaklaþmanýn saadetini duyarak, kaderimizin bizi getireceði son ana, güler yüzle gözümüz arkada kalmaksýzýn var-

mak... Hayatý, vazifenin bittiði anda bitirmek.

Ne aldanmak, ne aldatmak ne avunmak, ne avutmak. Gözü pek, yüreði yumuþak olmak.

Doðruyu kuþun ötmesi gibi sakýncasýz söyle- yebilmek. Tabiatýn yok ettiði anda toplumdaki varlýðýnýn en yükseðine varmak. Ýnanmayan- larý inandýrmak. Küsmeden, kýzmadan sapýk- larý yola getirmek, uyuyanlarý uyandýrmak, iðrenmeden kirlileri temizlemek."

Hasan Âli Yücel, yoðun bakanlýk iþlerinin elverdiði oranda, olanak buldukça Köy Enstitülerine gider ve yapýlan çalýþmalarýný denetleme yanýnda öðrencilerle de yakýndan ilgilenirdi. Örneðin 4 Temmuz 1942 günü Kayseri-Pazarören Köy Enstitüsüne yaptýklarý ziyareti Tonguç þöyle anlatýyor:

"...Gece talebeler ve öðretmenlerle yemek yenildi. Sonra çocuklarýn tertip ettikleri eðlentide bulunduk. Salon yüzlerce köylü çocuðu ve Pazarören köylüleriyle iyice doldu.

Köylüler evlatlarýnýn gösterecekleri oyunlarý, söyleyecekleri þarkýlarý merakla bekliyorlar.

Eðlentiye üçüncü sýnýf talebesinden Tufan Doðan'ýn yazdýðý Hoþ Geldin adlý þiir ile baþ- landý. Bütün arkadaþlarýnýn tahassüslerini anlatmaya çalýþan talebe, aþaðýdaki þiirini çok samimi bir eda ile köylüce, tok tok okudu:

HOÞ GELDÝN

Paslanan dimaðlara ateþ saçan hoþ geldin Bozkýrlarýn baþlarýnda okul açan hoþ geldin.

Elimize kazma verdin, çekiç verdin, örs verdin

Dilimize þive verdin, bize hayat, hars verdin Köy davasýnýn halli için bu gençliðe ders verdin

Enstitüler sýr babasý þanlý Yücel, hoþ geldin.

Biz enstitü evlâtlarýn köyde doðduk yaþarýz Hiçbir engel dinlemeyiz, yýpratýrýz aþarýz Zamantý'ylan çaðlayanýz Seyhan ile coþarýz Ankara'dan ziyarete gelen Yücel hoþ geldin.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayný günlerden birinde, çocuklar okuldan eve gelmeden önce bitirmem gereken bazý iþlerim nedeniyle büyük bir alýþveriþ merkezine git- miþ ve her zaman yap- týðým gibi

A) Birleşik zamanlı çekimlerde birden fazla kip bulunur. B) Birleşik çekimlerin ikinci kipi ek fiil olarak adlandırılır. C) Birleşik çekimler isim soylu sözcükleri yüklem

“Maden Hayır” oturma eylemleri devam ediyor bu haftaki ilk nöbet Artvin Kazım Karabekir Lisesi öğrencileri taraf ından gerçekleşti.. Artvin’in hemen üzerinde bulunan

GDO'ya Hayır Platfotmu, GDO'lu tohum pazarının lideri Monsanto firmasına karşı başlatılan uluslararası mücadeleye kat ıldı.. Monsanto'nun 100 yıllık

Toplant ıda genetiği değiştirilmiş gıdalarla beslenen hayvanlar üzerinde yapılan bilimsel deneylerde hayvanlar ın iç organlarında küçülme, karaciğer ve

Yazılı bir açıklama yapan platform, Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Derneği İktisadi İşletmesi ile Beyaz Et Sanayicileri ve Dam ızlıkçıları Birliği Derneği

Ayn ı şekilde TBMM Dilekçe Komisyonu'nun konu ile ilgili düzenlediği toplantıya, platform temsilcileri olarak katılıp görü ş ve düşüncelerimiz anlatılmıştır..

Bakanl ık tarafından GDO Yönetmeliği‘nde 20 Kasım 2009 tarihinde yapılan değişiklikle "26.10.2009 tarihinden önce kontrol belgesi almış" ürünler ithalat