• Sonuç bulunamadı

GDO’ya Hay

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GDO’ya Hay"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GDO’ya Hayır Platformu, 2004′ten bu güne seksenden fazla kurumsal üyesiyle çevre, ekoloji, biyoçeçitlilik, insan ve hayvan sağlığını koruma mücadelesini sürdürüyor. Platform bu alanda bilgilendirme ve bilinçlendirme çalıçmasını önemli bir mücadele olarak görüyor. Platformun bileçenlerinden Çiftçi-Sen, çiftçi hakları, tarımsal üretim sistemleri, tarımda kendine yeterlilik alanında katkı verirken, Greenpeace üretici ve tüketici açısından konuyu irdeleyerek, ses getiren kampanyalarla halkın sesini Bakanlığa duyurmaya çalışıyor. Ziraat Mühendisleri Odası, Gıda Mühendisleri Odası, tüketici örgütleri yıllardır süren mücadelenin önemli seslerinden. Platform içinde yer alan bileçenler, bilimsel komiteler, hukuk komiteleri ve birçok çalışma grubu aracılığıyla konuyu derinlemesine ve çok yönlü olarak inceliyor, takip ediyor ve bilgilendirme çalıçmalarını sürdürüyor.

Bu nedenle en son Biyogüvenlik Kurulu’nun 13 GDO’lu mısırın ithaline izin vermesiyle alevlenen tartıçmalardan sonra konuyu ‘GDO’ya Hayır Platformu’na sorduk. Platform adına Olcay Bingöl, GDO hakkında merak edilenleri yanıtladı.

Biyogüvenlik Kurulu 13 GDO’lu Mısır’ın İthaline Onay Verdi. İthalat Talebi Kimden Geldi. İthalata Verilen Onay Ne Anlama Geliyor?

Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Derneği İktisadi İşletmesi, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği Derneği İktisadi İşletmesi ile Yumurta Üreticileri Merkez Birliği’nin başvurusu üzerine Biyogüvenlik Kurulu, GDO’lu 13 mısır çeşidine yem amaçlı kullanılmak üzere izin verdiğini açıkladı.

Bu kararı okuduğumuzda dikkat çeken noktaları sırasıyla görüyoruz. Öncelikle, dikkatimizi çeken, başvurunun yem sanayicileri, hayvan yetiştiricileri ve yumurta üreticilerini temsil eden derneklerin iktisadi işletmeleri tarafından yapılmış olması. Bu GDO’lu yemleri kullanacak şirketleri halkın gözünden gizleme, tercih ve izleme olanağımızın elimizden alınması demek oluyor. Et, süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi hayvansal ürünler ile bu ürünlerin içeriğini oluşturduğu binlerce gıda maddesi şüphe duyduğumuz ürünler haline geliyor. Tabii bir de işin GDO’lu yem

kullanmayan üretici tarafı var. Hangi bilgi bu üreticinin ürünüyle, kullanan üreticinin ürününü birbirinden ayırmamızı sağlayacak? Zira hayvansal ürünler söz konusu olduğunda etiket zorunluluğu yok.

"BAKAN KENDİ KENDİNİ TEKZİP ETTİ"

GDO sadece hayvanları mı etkiliyor? Böyle bir söylenti de var?

Bakan Mehdi Eker, bir gazeteye verdiği röportajda önce, “Zarar verirse hayvana verir, buradan besine asla geçmez. İnsana zarar vermez”’ diye bir açıklama yaptıktan sonra, bu açıklamasını tekzip etti ve “ben öyle bir şey söylemedim” diyerek asıl itirafını böylece yaptı açıkçası. Bu tekzibiyle,GDO’nun insana da zarar verdiği bilgisine kendisinin de sahip olduğu inancındayım. Zaten bağımsız biliminsanları tarafından yapılmış araştırmalar ortada şirketlerin kontrolünde, denetiminde ve güdümünde yaptırılan onlarca ‘şirket yanlısı’ araştırmalar ve bunların nedenleri de ortada. Bağımsız biliminsanları, yaptıkları araştırmalarda ve bizim için daha da önemlisi, Biyogüvenlik Kurulu tarafından bilimsel komitelere hazırlattırılan Sosyo-Ekonomik Değerlendirme Raporlarında GDO’ların sindirim sisteminde sindirilemediği ve hücrelere kadar taşınabildiği, marketlerden alınan süt örneklerinde GDO’lu yemlere ait DNA’ya rastlanıldığı, pastörizasyon işleminin dahi bu DNA’yı yok edemediği açık bir şekilde belirtiliyor, GDO’ların sağlık riski yaratabileceği kabul ediliyor. Daha söylenebilecek ne var? Siz GDO içerdiğini bildiğiniz bir sütü içer misiniz? çocuğunuza içirir misiniz?

TARIM POLİTİKALARI DA SEKTEYE UĞRUYOR

GDO’ya ithal onayı kısa sürede ve uzun sürede bizi nasıl etkileyecek?

‘Etkileme’ söz konusu olduğunda sadece sağlık açısından bakmamak gerekiyor. Zira ana sorularımızdan biri, ‘yem ürünlerini neden ithal ediyoruz?’ olmalı. Diğer sorular onu izlemeli: “Hayvanların yemini ülkemizden sağlayacak politikaları neden uygulayamıyoruz? Meralarımızı neden ıslah etmiyoruz? Özgür mera hayvancılığını uygulamayı neden başaramıyoruz?”

(2)

GDO’lu ürünler hem tarımsal sistemlerimizi, kendine yetebilirliğimizi hem de sağlığımızı olumsuz etkiliyor. Hayvan yetiştiriciliğiyle bitkisel üretimin birlikteliğini sağlayacak politikaları tarımsal üretimimizin kendine yeter, insan ve hayvan sağlığını korur şekilde yapılmasından sorumlu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı neden uygulamıyor? GDO’lu ürün ilk olarak nerede, nasıl ortaya çıktı?

GDO’nun tarihine biraz göz atacak olursak, önce Çin’i görüyoruz. Çin, 1988’de, genetiğiyle oynanmış tarımsal üretimi ticari olarak yapan ilk ülke olmuştu. Ürettiği ürün ise tütün mozaik virüsüne dayanıklı genetiğiyle oynanmış tütündü. ABD’de ilk GDO’lu ürün 1994′te piyasaya sürüldü. Fakat 1990‘ların sonuna doğru durum biraz daha karışık bir hal aldı. GDO’lu ürünlerin yayılımı sırasında çok büyük hatalar yapıldı ve dünyanın her yerinde GDO’lu tarımsal ürün ve gıdaya karşı mücadele başladı.

"BİYOÇEŞİTLİLİK YOK OLUYOR"

Bakan Mehdi Eker dünyadaki uygulamaları liberal olarak nitelendirdi. GDO açısından dünyada durum nedir? 90’ların sonunda 6 ülkede 1,7 milyon hektar olan ekim alanı, günümüzde 29 ülkede 148 milyon hektara genişledi. GDO’lu ürünlerin ekim alanlarının yüzde 84?ü ABD, Kanada, Brezilya ve Arjantin’de. Bunlara Paraguay, Güney Afrika, Pakistan, Hindistan ve Çin de dahil. Bu ülkelerdeki tarımsal biyoçeşitliliğe baktığımızda ise ciddi oranda bir azalma, hatta yok olmaya varan kayıplarla karşılaşıyoruz. Çiftçilerin bağımsızlığını, tohumun egemenliğini

kaybetmesi de cabası.

YASA ÇIKINCA GDO OLMAYACAKTI GDO meselesinin Türkiye ayağı nasıl gelişti?

GDO’lu ürünler Türkiye’de ilk olarak 1998′de gündeme geldi. Türkiye, o dönemde soya ve mısır ithalatını, bu ürünleri GDO’lu tohumla yetiştiren Kanada, Meksika ve Arjantin’den yapıyordu. 2003′te Arjantin’den Türkiye’ye soya taşıyan bir gemi, Brezilya açıklarında Greenpeace tarafından durdurulmuş, gemideki ürünler analiz edilmiş ve hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde ürünler GDO’lu çıkmıştı.

Bu olaydan altı yıl sonra, 26 Ekim 2009′da ilk GDO yönetmeliği yürürlüğe girdi. Ama ülkenin bir Biyogüvenlik Yasası olmadan! O dönemde, GDO yönetmeliğiyle beraber Türkiye’ye artık bir gram dahi GDO’lu ürün girmeyeceği ısrarla vurgulandı. Ama ilerleyen süreçte ne yazık ki tam tersi gerçekleşti! Ülkemize bir gram GDO girmemesi için çıkarıldığı söylenen mevzuat çerçevesinde toplam 32 GDO’lu genin girişine izin verildi.

BU NASIL MUHAFAZAKÂRLIK?

GDO’ya Hayır Platformu bu süreçte nasıl tavır aldı?

Biyogüvenlik Yasası, GDO’ya Hayır Platformu’nun yıllarca süren mücadelesi, baskısı ve ısrarları sonucu Meclis tarafından kabul edilerek, 26 Mart 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Mart ayında yasa kabul edilmesine karşın, 26 Eylül 2010’da ancak yürürlüğe girdi. Bu süreç içinde GDO üretimine dayalı hammadde kullanan pek çok şirketin ürünleri halk tarafından tüketildi. Biyogüvenlik Yasası ile GDO içeren gıdalarda bu oran binde dokuzun üzerindeyse etiketlenme şartı konulmuştu. Ancak şirketler bu standarda dahi uymadı. Bu standardı denetleyecek idari mekanizmalar hükümet tarafından oluşturulmadı.

Mevcut uygulamalar mı Tarım Bakanı Mehdi Eker’in kendini ve hükümeti muhafazakâr bulmasındaki sebep? Yineliyorum, ülkemizin GDO’lara değil, kendine yeterliliği hedefleyen bilinçli tarım politikasına ihtiyacı var. Birgün

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca prostetik eklem ve kalp kapakçığı varlığı, sağlık kuruluşuna geç müracaat (>8 saat), diabetes mellitus, aspleni, lenf ödem, sistemik lupus eritematozus, böbrek

İnkomplet Rh antiserumu ile kaplanıp aglütinasyon vermeyen eritrositlerin üzerine bir damla anti-human globulin serum (Coombs serumu) damlatıldığında, anti globulin

‘İnsan ve hayvan sağlığını tehdit eden atıkları boş araziye atmak’ suçundan tutuksuz yargılanan fabrikatör, 4 yıl 2 ay hapse çarptırıldı.. Davadaki diğer

Tarım politikalarına yöne verenler 1990’lara gelindiğinde baklagil üretimine gerekli önemi vermeyi terk etmi ş, bunun sonucu olarak baklagillerin üretimi ve miktarı

DENA-treated group (24 weeks) showed statistically significant variations in all tested parameters (AFP, AFU, liver function tests, total anti-oxidants serum levels),

Kimi İncil pasajlarında İsa’nın Yahudi geleneğine göre küfür sayılan bir iddiada bulunduğu, yani kendisinin Allah’ın oğlu olduğunu söylediği ve bu gerekçeyle teolojik

uygulanmaktadır. Bu uygulamalar genel olarak şunlardır: a) Uygun tür, ırk ve tipteki hayvanların seçimi, b) İyi hayvan yönetimi, c) Yeterli ve.. dengeli besleme,..

Çökmeyen materyal ise daha çok suda yaşayan mikroskobik canlıların (plankton) oluşturduğu organik kitledir. Herhangi bir su ortamında bu canlılar ne kadar yoğun