Bilim ve Diyet
Röportaj: Mücahit Muslu
Nutrigenetik ve Obezite
Etiket Okuma
Gestasyonel Diyabette Tıbbi Beslenme Tedavisi Mikro Besin Ögeleri ve Spor Performansı
Tereyağı Kalbe Zararlı Mı?
Disfaji ve Beslenme Tedavisi
Erkeklerde İnfertilite
Hindistan Cevizi Yağı - Tereyağı
Antiinflamatuar Beslenme
Çocukluk Çağı Obezitesi
Duygusal Yeme
Gece Yeme Sendromu Gıda Katkı Maddeleri
Beslenme ve Sağlık Dergisi
sayı
02
temmuz
2020
Bilim ve Diyet
Editör
Zeyneb YILDIRIM
y ld r mzeyneb@gma l.com
Yazarlar Aslıhan KOÇ Ayşe OKUR Burcu ÜNAL
Büşra ÖZKANOĞLU Ebrunur YILMAZ Elif YILDIZ
Emine Merve TURGUT Esra TOPAY
Fazilet KURT Feyza YILDIRIM Gamze ALTINTAŞ
Kübra Feray ÖZTÜRKAN Kübra KÜÇÜKÇERÇİ Kübra ZEYDANLI
Rabia Betül KARAHAN Zeyneb YILDIRIM
Tasarım
Zeyneb YILDIRIM Feyza YILDIRIM Kübra KÜÇÜKÇERÇİ
Kapak Resmi Zeyneb YILDIRIM
b l m.ve.d yet@gma l.com nstagram/b l mved yetderg s nstagram/b l mved yet
nstagram/b l mved yetkayser facebook/b l mved yett
Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
© Her hakkı saklıdır.
B l m v e D ye t / B e sl e n m e v e S a ğ lı k D e rg s / T e m m u z- A ğ u st o s- E yl ü l 2 0 2 0
İlk sayımıza öyle güzel dönüşlerde bulundunuz ki bir kez daha "İyi ki bu güzel adımı atmışız." dedik ve ikinci sayımızla karşınızdayız. Yine bilimsel ve güncel bilgilerle dolu "Bilim ve Diyet" çizgisinde bir sayımızı daha sizlere sunmanın, mesleğimize katkı sağlamanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Sağlık haberleri köşemizde yeni bir cihazın da piyasada tanıtılması ile "Diyetisyenlerin yerini alabilir mi?" söylemleri çıkınca sağlık alanındaki teknolojik gelişmeleri pozitif ve negatif yönleri ile sizler için inceledik.
Röportaj köşemizde çok keyifli bir yazı, bakış açısıyla ufkumuzu genişleten bir diyetisyen var, Mücahit Muslu.
İkinci sayımızdan itibaren "Gıda Katkı Maddeleri"ni ele alalım dedik ve bu sayımızda onları tanıttık, diğer sayılarımızda da etkilerini inceleyeceğiz. Gıda katkı maddesi demişken
"Etiket Okuma"ya değinmeden olmazdı onu da ele aldık.
Makale başlıklarımızda en güncel konular var;
"Nutrigenetik ve Obezite", çağımızın sorunu
"Erkeklerde İnfertilite", "Gestasyonel Diyabette Tıbbi Beslenme Tedavisi", "Disfaji ve Beslenme Tedavisi" ve "Gece Yeme Sendromu" yazılarını derledik.
Tarifler köşemizde özellikle yaz aylarında çok ihtiyacımız olan birbirinden lezzetli tarifler var.
Yöreselcilik kazanacak, dedik ve tariflerimizden birini yöresel lezzetlerimizden seçtik, içeriklerini inceledik.
Beslenme ve psikoloji arasında çok kuvvetli bir ilişki var, bakış açımızı genişletmek için dergimizde Psikoloğun Köşesi bölümüne yer veriyoruz ve bu sayımızda "Duygusal Yeme" başlığı ele alınıyor. Yine tabii ki sizler için seçtiğimiz bir kitap ve belgeseli de inceledik. Doğru Bilinen Yanlışlar köşemizde "Tereyağı Kalbe Zararlı Mı?"
yer alırken, cevabı diğer başlıklarımız ile birlikte birkaç sayfa ileride.
Bilim ve Diyet olarak bizi destekleyen herkese teşekkür eder, keyifli okumalar dileriz. Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle...
Dyt. Zeyneb YILDIRIM
Editörden
iç in d ek ik er B l m v e D ye t / B e sle n m e v e S a ğ lık D e rg s / T e m m u z- A ğ u st o s- E yl ü l 2 0 2 0
05 07 12 15 18
19
21 23 26 29
33 35 37
39 42 43 46
47 49 51
53
SAĞLIK HABERLERİ
RÖPORTAJ: MÜCAHİT MUSLU GIDA KATKI MADDELERİ
MAKALE: NUTRİGENETİK VE OBEZİTE YÖRESEL LEZZETLER: YEŞİL MERCİMEKLİ BULGUR PİLAVI
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR: TEREYAĞI KALBE ZARARLI MI?
SAĞLIKTA ÖNEMLİ GÜN VE HAFTALAR MAKALE: ERKEKLERDE İNFERTİLİTE ANTİİNFLAMATUAR BESLENME
MAKALE: GESTASYONEL DİYABETTE TIBBİ BESLENME TEDAVİSİ
DONDURMA TARİFLERİ
HİNDİSTAN CEVİZİ YAĞI - TEREYAĞI KİTAP İNCELEME: YARIN DİYETE BAŞLIYORUM
MAKALE: DİSFAJİ VE BESLENME TEDAVİSİ MUCİZE BESİNLER: KARPUZ
ETİKET OKUMA
FİLM/BELGESEL İNCELEME: FORKS OVER KNIVES
PSİKOLOĞUN KÖŞESİ: DUYGUSAL YEME MAKALE: GECE YEME SENDROMU
MİKRO BESİN ÖGELERİ VE SPOR PERFORMANSI
ÇOCUKLUK ÇAĞI OBEZİTESİNE GENEL BAKIŞ
Çizim: Dyt. Zeyneb YILDIRIM
Gıda Katkı Maddesi
Disfaji
Yutma, yiyecek ve içeceklerin ağız boşluğu, yutak ve yemek borusu yoluyla mideye uygun hız ve oranda iletilmesidir. Bu iletim
sırasında meydana gelen bozukluklara disfaji (yutma
bozukluğu) denir.
Tek başına gıda olarak
tüketilmeyen, besleyici değeri olan veya olmayan, üretim, işleme gibi aşamalarda koruma, stabilize etme
gibi teknolojik amaçlarla gıdaya ilave edilen, doğrudan ya da dolaylı
olarak o gıdanın bileşeni haline gelen maddelerdir.
B ili m v e D iy et S öz lü ğü
Lumen metabolizmayı doğru şekilde ölçmek iddiasıyla üretilmiş ilk elde taşınabilir cihazdır. Cihaz, iki Ironman koşucusu ve fizyoloji alanında doktora yapan ikiz kız kardeşler Merav ve Michal’in fikri olarak ortaya çıkmıştır.
Nasıl Çalışır?
Cihazın sisteminin, metabolik hız ölçümünde altın standart olan indirekt kalorimetre yöntemine benzer şekilde, solunum değişim oranına (RER) dayandığı söylenmektedir. RER, canlı bir organizma ve çevredeki atmosfer arasındaki gaz alışverişinin ölçülmesidir. Bu cihazda, kullanılan gazın konsantrasyonunu belirlemek için CO₂ sensörü ve akış ölçer kullanılmaktadır. Bu bilgilerle, vücudun belirli bir zamanda metabolize etmek için kullandığı yakıtın türünü ve verimliliğini tahmin ettiği söylenmektedir. Cihazı kullanırken, cihazdan sabit miktarda hava solunması istenir. Kullanıcıdan 10 saniye boyunca nefesini tutması ve tam olarak nefes alması istenir. Sonuçta bir kişinin solunan nefesinde nispeten yüksek miktarda CO₂ gösterilirse, cihaz bunu karbonhidratları yaktığının bir göstergesi olarak değerlendirmektedir. Nispeten düşük ise, bunu da şu anda yağları kullandıkları şeklinde değerlendirmektedir. Lumen, kendi cihazlarının altın standarta göre doğru bir ölçüm yaptığını, kendi yaptıkları hakemsiz iki çalışmada ispatladıklarını ve bunu daha kısa sürede ve az maliyetli şekilde ölçtüklerini iddia etmektedir.
Egzersiz
Lumen, egzersizden önce de bir ölçüm yapılmasını istemekte böylece egzersiz sırasında kullanılacak yeterli yakıt olup olmadığına bakarak kişilere bir öğün tüketip tüketmemesiyle ilgili öneride bulunmaktadır. Aynı zamanda egzersizden sonra da vücutta nasıl bir değişiklik olduğunu bildirmektedir. Bu özelliğinden ötürü cihaz, özellikle koşucuların dikkatini çekmektedir.
Diyetisyenin Yerini Alabilir mi?
Cihaz iddia edildiği gibi metabolizma hakkında altın standarta yakın derecede doğru bilgi veriyorsa kolay kullanılabilir ve taşınabilir olması açısından avantaj sağlayabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, diyet yazmak kişinin hastalık/sağlık durumu, kan bulguları, antropometrik ölçümleri, yaşı, beslenme tercihleri, ekonomik durumu, psikolojisi, dini inançları gibi birçok faktörü kapsayan karmaşık bir süreçtir. Sadece kişinin CO₂ kullanma durumuna göre belirlenebilecek basit bir olay değildir. Yine kişilerde vücudun yağ kullanımını arttırmak için ketojenik diyete eğilim gösterme gibi yanlış bir anlaşılmaya sebebiyet verebilir. Bu sebeple cihaz kullanılacaksa mutlaka bir diyetisyen kontrolünde olmalıdır. Ayrıca cihaz çalışmalarında her yaş grubu ve hastalık durumunun dikkate alınmadığı ve çalışmaların şirketin kendisine ait olduğu da akıldan çıkarılmamalıdır.
Sağlıkta Teknolojik Gelişmeler
Dyt. Gamze Altıntaş
Lumen
Mobil Uygulama Özellikleri
Lumen’in bu cihazla birlikte “Cep boyutunda bir beslenme uzmanı” iddiasıyla geliştirilmiş bir uygulaması mevcuttur. Bu uygulamada ölçüme göre
“kişiselleştirilmiş” beslenme, uyku ve egzersiz önerileri bulunmaktadır.
Uygulamada her bir makro besin ögesi için ne kadar alınması gerektiğini gösteren bir döküm ve yemek tarifi önerileri de vardır. Lumen, metabolizmayı yağ kullanmaya doğru kaydırmak için genellikle düşük karbonhidratlı bir diyet önerdiğini söylemektedir. Ve bazen de “aralıklı açlık günü” uygulatmaktadır.
Bunun yanında ek ücrete tabi olarak, Lumen kişilere gerçek beslenme uzmanlarıyla görüşme de sağlayabilmektedir.
Sağlık Haberleri
S E P T E M B E R 2 0 2 0 , I S S U E 1 T H E V O İ C E
Adımlar insan hareketinin temel bir birimidir. Aynı zamanda kolay ve doğru şekilde ölçülmesi mümkün olan bir değerdir. Bu nedenle fiziksel aktiviteyi ölçmek için tercih edilmektedir. <5000 adım hareketsiz yaşam tarzı,
>12.500 adım ise çok aktif yaşam tarzı olarak kabul edilmektedir. Çalışmalar günlük adım sayısının beden kitle indeksi (BKİ), hipertansiyon ve diyabet ile ters orantılı olduğunu göstermiştir. Yapılan çalışmalarda fiziksel aktivite müdahalelerinde adımsayar kullanmanın davranış değişikliğini kolaylaştırdığı söylenmektedir. Kişilerde motivasyona sebep olarak aktivite düzeylerini yaklaşık 2500 adım arttırabilmektedir. Adımsayarlar bel, cep, bilek, uyluk, ayak bileği ve ayağa takılabilenler olmak üzere ayrılmaktadır. Adımları doğru bir şekilde ölçmek için ideal yerin ayak bileği veya ayak olduğu düşünülmektedir.
Adımsayarların en büyük hatası yavaş yürüyen ya da obez bireylerde adımların eksik sayılmasıdır. Çoğu cihaz 26,8 m/dk (1mph) hızındaki adımların sadece %50-75'ini kaydedebilmektedir. Düşük hızdaki adımları doğru kaydedebilen cihazların ise maliyetleri yüksektir. Daha ucuz olan ve yaylı adım sayaçlarındaki hata ise adımların
Akıllı telefona erişimin artmasıyla birlikte “uygulama” kullanımı da artış göstermiştir. Peki, bu sağlık uygulamaları davranış değişikliği sağlamada etkili midir? Aslında sağlık teknolojisi alanı giderek gelişmekte, buna rağmen etkinliğinin ölçülmesiyle ilgili yapılan çalışmalar sınırlı kalmaktadır. Sigara bırakma, egzersiz, obezite, diyabet, etiket okuma, motivasyon sağlama, ilaç kullanımı, kadın sağlığı, baş ağrısı hatta EKG ölçümü gibi birçok alanda uygulamalar mevcuttur. Çalışmalara göre, sağlık uygulaması kullanımı ya da kısa mesaj müdahalesi davranış değişikliğinde etkili gibi görünmektedir. Çok bileşenli müdahalelerle birlikte kullanıldığında, tek başına kullanıma kıyasla bu etki daha da artmaktadır. Sağlık uygulamalarının erişimi kolaydır, ucuzdur, herkes tarafından kullanılabilir. Bu sebeple de kronik hastalıkların önlenmesi veya tedavisi, sağlığın geliştirilmesinde etkin rol alabileceği düşünülmektedir. Fakat yapılan çalışmalara göre bu uygulamaların çoğunda bilgilerin kanıta dayalı olmaması, güvenilirlik, sağlık profesyonelleri görüşüne dayanmama, ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) onaylı olmaması, kullanımının zorluğu, yanlış anlaşılabilir olması gibi sorunlar mevcuttur.
Bu teknolojinin kişilerin yararına kullanılabilmesi için hedef grupları, psikososyal, sosyo-demografik faktörleri de göz önüne alarak müdahalelerin optimum süresi ve yoğunluğunu belirleyen çalışmalar yapılmalıdır. Aynı zamanda bilgi kirliliğinin önlenmesi için sağlık profesyonellerinin bu alanda da etkin olması gerektiği unutulmamalıdır.
Davranış Değişikliğinde Mobil Sağlık Uygulamaları Adımsayarlar
iki kez sayılmasıdır. Bu sorun özellikle bileklik şeklindeki cihazlarda yaygındır, günlük aktiviteler ya da konuşurken meydana gelen bilek hareketleri fazladan adım sayılmasına sebep olmaktadır. Bunu engellemek için cihazın daha az kullanılan bileğe takılması önerilmektedir.
Adım sayaçları henüz klinik uygulamada yaygın hale gelmemiştir, ancak gelecekte adım/gün önemli sağlık bilgilerini ileten hayati bir işaret olarak kabul edilebilir ve giyilebilir tıbbi cihazlar, bazı hastalıkların tedavisi için standartlara entegre edilebilir.
KAYNAKLAR:
1- Erişim adresi: www.lumen.me Erişim tarihi: 08.06.2020
2 -Lorenz KA, Yeshurun S, Aziz R, Delatorre JO et al. Validity of the Lumen® hand-held metabolic device to measure fuel utilization in healthy young adults, 2020
3- Mor MT, Mor M. A Novel Approach Identifying Changes in Metabolic Fuel Usage by the Lumen Device, 2020
4- Bassett DR, Toth LP, LaMunion SR, Crouter SE. Step Counting: A Review of Measurement Considerations and Health-Related Applications, Sports Med (2017) 47:1303–1315.
5- Redfern J. Smart health and innovation: facilitating health-related behaviour change, Proceedings of the Nutrition Society (2017), 76, 328–332.
6- Schoeppe S, Alley S, Lippevelde WV, Bray NA et al. Efficacy of interventions that use apps to improve diet, physical activity and sedentary behaviour: a systematic review, International Journal of Behavioral Nutrition and Physical Activity (2016) 13:127.
Röportaj
Çok Yönlü B r D yet syen MÜCAHİT MUSLU
İstanbul Arel Üniversitesi'nde Araştırma Görevlisi ve Yeşilay kurumsal beslenme
danışmanı Uzman Diyetisyen Mücahit MUSLU ile yaptığı çalışmalar ve araştırmalar üzerine bir konuşma gerçekleştirdik.
Röportaj: Dyt. Feyza YILDIRIM, Dyt. Kübra ZEYDANLI
Sizi çok yönlü araştırmaları olan bir diyetisyen olarak biliyoruz. Bize biraz
kendinizden, çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Merhaba, öncelikle bu röportajı bana ayırdığınız için teşekkür ederim. Ben Mücahit MUSLU, uzman diyetisyenim. Eğitimime 2010 yılında Marmara
Üniversitesi Makine Bölümü’nde başladım. İngilizce bir bölüm olduğu için bir yıl hazırlık ve bir yıl da bölüm okuduktan sonra bu mesleğin bana uygun olmadığını düşünerek bıraktım. 2012 yılında Marmara Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’ne yeniden başladım. Öğrencilik hayatım kulüpler ile çok aktif bir şekilde geçti. Üniversite 2. sınıfta Beslenme ve Diyetetik Kulübü başkanlığını üstlendim. Daha sonra Yeşilay ile tanışıp Marmara Genç Yeşilay Kulübü’nü kurdum.
Yeşilay ile tanışmam bana çok şey kazandırdı.
antropolojisi ve arkeolojisi çalışıyorum. Dört yıldır okuma ve gezme ile edindiğim bilgileri şu an kitaplaştırıyorum. İstanbul’da bu alanda geziler ve eğitimler düzenlemeye devam ediyorum.
Şu an Arel, Çapa, dernekler ve özel hayatım ile yaşama devam ediyorum.
Beslenmenin tarihsel ve kültürel değişimleriyle
ilgileniyorsunuz. Bu bağlamda öğrendiğimde çok etkilenmiştim dediğiniz bir bilgiyi bizimle paylaşır mısınız?
Aslında beslenmeye sadece fizyolojik bir süreç olarak bakıyordum. Daha doğrusu bize öyle öğretildi ama okumaya başlayınca bakış açım çok değişti.
O kadar çok şaşırdım ki ne söylesem bilemedim. Trende kitap okurken ‘yuh’ diye
bağırdığımı bilirim. Öğrenmenin zevkini çok geç fark etmiş gibi hissediyorum. Basit bir örnek, Sümer taş tabletleri beni çok etkiledi. İçinde beslenmeyle ilgili çok güzel atasözleri var.
Günümüzden 5000 yıl önce beslenmenin önemini aktarıyor.
Anlatmayacağım, isteyen okuyabilir.
İnsan fizyolojisine en uygun beslenme şekli sizce nedir? Bize düşüncenizin nedenlerini kısaca anlatabilir misiniz?
Dünyada yaklaşık 7,2 milyar farklı insan fizyolojisi vardır.
Kısaca hiçbiri aynı değil. Bu nedenle genel beslenme önerileri verebilsek de muhteşeme
ulaşamayız. Bir örnek vereyim.
Eskimolar zamanı geldiğinde Yeşilay Genel Merkez’de Genç
Yeşilay Etkinlik Komisyonu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerini üstlendim. Bu süreçte ülkenin birçok yerinde yüze yakın Genç Yeşilay kulübü kuruldu. Benim de çok geniş bir tanıdık kitlem oluştu. Aynı zamanda ulusal ve uluslararası birçok projeyi yazıp yönetebildim. Tüm üniversite hayatım boyunca fabrikalardan özel derslere kadar birçok alanda çalıştım. Kendi ekonomik kazancım ile eğitimime devam ettim. Mezun olduktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları A.B.D. Beslenme Programı’nda yüksek lisansa kabul aldım. Hem klinik hem teorik çok yoğun bir eğitime başladım. Daha sonra İstanbul Arel Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak işe başladım. Hem çalışıp hem de çok
yoğun bir şekilde okumak beni bayağı yordu diyebilirim. Bu süreçte Yeşilay, Genç Rota ve Geleceğin Bilimi gibi sivil toplum örgütlerinde
çalışmalarıma devam ettim. 2019 yılında ilk defa Yeşilay Kurumsal Beslenme Danışmanlığı
sürecini başlattık. Bu Yeşilay’da bir ilkti. Benim için de çok heyecanlı bir süreç oldu. Bu süreçte birçok stajyer öğrenci kabul ederek bu alanı tanıtmak için çalıştım. 2019 yılında yüksek lisansım bitti ve hemen aynı bölümde doktora kaydımı
gerçekleştirdim. Gebze’de oturup Cevizlibağ’da çalışınca günde 4,5 saat yol gidiyorum. Böylece çok fazla okumaya vaktim oluyor.
%95’e kadar hayvansal kaynak tüketebilir. Japonya Okinawa yerlileri ise vejetaryendir. İki toplumda kalp hastalıklarını neredeyse bilmez. Şimdi kalp hastalıkları ve beslenme için ne diyeceğiz? Şunu diyebiliriz binlerce yıldır yaşadığınız
coğrafya, iklim, ülkenizde yetişen ürünler, yediğiniz yemekler, yaşam standartlarınız, dininiz gibi birçok faktör beslenmenizi etkiler. Hepsini değerlendirdikten sonra ancak öneride bulunabiliriz.
Söylediklerimiz hiçbir zaman mutlak doğru olamaz. Çünkü daha o kadar çok şey bilmiyoruz ki neredeyse hiçbir şeyi… Bizim için en doğrusu Akdeniz usülü beslenmedir. O bile ille de olacak diye kaide yok. Doğu mutfağı ile gayet sağlıklı yaşayanlar da mevcut. Artık batı tarzı diyet arttığı ve toksik öğeler her yerde olduğu için ben Akdeniz Diyeti derim.
Gelecekte beslenmemizde ne gibi değişikliklerin olacağı ön görülüyor? Sizin bu
konulardaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Beni eleştiren bazı
meslektaşlarım "Sürekli tarihsel konuları çalışıyorsun günümüze ne faydası var?" gibi eleştirilerde bulunuyorlar.
SÜMER TAŞ TABLETLERİ BENİ ÇOK ETKİLEDİ. İÇİNDE BESLENMEYLE İLGİLİ ÇOK GÜZEL ATASÖZLERİ VAR. GÜNÜMÜZDEN 5000 YIL ÖNCE BESLENMENİN
ÖNEMİNİ AKTARIYOR.
ÇOK OKUMALI, DÜŞÜNMELİ VE YAZMALIYIZ. ÖĞRENDİKLERİMİZİ
MESLEKTAŞLARIMIZLA PAYLAŞMALIYIZ. SÜREKLİ YENİ
BİLGİLERİ TARTIŞMALI VE BİLGİYİ HALKA İNDİRMELİYİZ.
YAPTIĞIMIZ İŞLERDE KANUNLARA VE BİLİMSEL ETİĞE
UYMALIYIZ.
Bir örnek vereyim. Zeytinyağı muhteşem bir besin, öneriyoruz.
Lakin ona dünyanın en muhteşem besini gibi yaklaşanlara soralım
‘Kırgızistan’daki insan hiç zeytin gördü mü?’. Et yemeyelim diyene soralım ‘Sizce tüm insanları otla besleyecek tarım alanı var mı?’.
Çok yönlü düşünme ve dünyayı takip etme özelliği olmayan bu insanlar uçları yaşasın biz işimizi yapalım. Yalnız yapmak için çok iyi bilmek lazım ya gerçekten bildiğinizde konuşun ya da susun.
Farklı ülke mutfakları hakkında güzel
araştırmalarınız var. Türk mutfak kültürünün diğer mutfak kültürleri ile karşılaştırıldığında ne gibi avantajları ve dezavantajları vardır?
Türk mutfağını anlatmak için Türk tarihi bilmek lazım.
Dünyanın neredeyse yarısına yayılmış, güçlü ülkeler kurmuş, ticaret yollarına sahip olmuş, farklı ülkelere yelken açmış, halifeliği almış kısaca tarih sayfalarında her an olan bir milletin mutfağı da doğal olarak geniş oluyor. Yabancı
gastronomlar "Osmanlı Mutfak İmparatorluğu" der. Bazen ben bile tarifleri okurken şok olurum.
Bu nasıl bir fantezi derim.
Özellikle Osmanlı döneminde elde edilen zenginlik mutfağı dünyanın en büyük mutfağı haline getirmiş. Ama bu mutfağa Türk mutfağı demek ne kadar doğru bilemem. Tarih boyunca her milletle etkileşimin bir ürünüdür bu mutfak. İran, Arap, Canım bunu çalışmak istiyor ve
çalışıyorum. Lakin her eleştiriyi de değerlendiririm. Bu nedenle şu an "Sürdürülebilir Beslenme"
çalışıyorum. Yani "Artık gelecek de çalışıyorum." diyebiliyorum.
İklim gitgide kötüleşiyor.
Kaynaklar azalıyor. Su sıkıntısı çoğu yerde var. Nüfus sürekli artıyor. 2050'de 9 milyarı geçecek. Bu nedenle bu kadar insanı besleyecek ama şu anki kaynakları azaltmayacak ve çevreye zarar vermeyecek bir yöntem aranıyor. İnsanlığın daha tam sömürmeye başlamadığı okyanuslardaki yosunlar ve biyokütlesi insanlardan yüksek olan böcekler bence geleceğin kaynakları. Bunları illa kızartıp yemek gerekmiyor. Özellikle bu ürünlerden elde edilecek tozlar (protein tozu gibi) geniş alanlarda kullanılacak diye düşünüyorum.
Dünyada zaten 2 milyar insan böcek yiyor, yosunlar da birçok ülkede kullanılıyor. Sizce ülkemizde bu kaynaklar az mı?
Son zamanlarda bazı uzmanlar süt, buğday, yumurta gibi önemli besinlere savaş açmış durumda, bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Ben de onlara savaş açtım.
Dediğim gibi hiçbir besin muhteşem değil ama hepsine ihtiyacımız var. Mevzu ‘o kötü, bu kötü’ demek değil.
Sürdürülebilir bir şekilde yerine kaynak önermek. Ekmek yeme, et yeme, süt içme o zaman ne yiyecek bu insanlar. Televizyonu açınca tek bir mesaj var
"Zıkkımın kökönü yiyin.".
İnsanlara söylenen aynen bu.
Avrupa, Asya hatta Amerika mutfağından bile etkilenmiş.
Örneğin Hindistan üzerinden (nararanga) İran’a (nar-ı renç) oradan Anadolu’ya (narenciye) giren asıl vatanı Çin olan
turunçgiller ya da Karadeniz çayı denilen (camellia sinensis) Çin kamelyası veya Farsça kökenli çorba (şor: tuzlu, ba: aş,yemek).
Örnek vermeye devam etsem günlerce sürer. Bu kadar geniş mutfakta avantaj dezavantaj arayamayacağım. Bizim dünyaca ünlü şerbetli tatlıları veya ot yemeklerimizi tercih etmenize göre değişir.
Tütün endüstrisi ve açlık arasındaki ilişkiyi kısaca açıklayabilir misiniz?
Tütünün zararları artık tartışılamaz derecede açık ve nettir. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerde tütün pazarı zayıflamaktadır. Endüstri gözünü bu nedenle fakir ülkelere
dikmiştir. Özellikle şu an için Afrika kıtası endüstrinin hedefindedir. Peki açlık ile ne alakası var derseniz. Tütün doğal olarak zehirli olduğu gibi tarımı sırasında da çok fazla ilaç kullanılmaktadır. Yani tütün tarımı çevreye zarar veren bir
şekilde olmalıyız. Mesleğimizin hak ettiği değeri görmesi için çok okumalı, düşünmeli ve
yazmalıyız. Öğrendiklerimizi meslektaşlarımızla paylaşmalıyız.
Sürekli yeni bilgileri tartışmalı ve bilgiyi halka indirmeliyiz.
Yaptığımız işlerde kanunlara ve bilimsel etiğe uymalıyız.
Kendimizi bir kaynaktan değil pek çok kaynaktan beslemeli olabildiğince çok yönlü
olmalıyız. Tüm bunlar yazılır ve okunurken kolay olan lakin uygulamada zor olan şeyler.
Farkında olmalıyız. Şunu unutmamak gerekir ki
yaptıklarımız ve söylediklerimiz ismimizin yanındaki ünvanı ve o ünvana sahip kişileri
etkilemektedir. Kendi
hatalarımızı başkalarının üzerine yüklememeliyiz.
tarımdır. Afrika ve Güneydoğu Asya’da zaten birçok ülke açlık ile mücadele etmektedir. Tütün tarımının en fazla yapıldığı 10 ülkeden 5’i açlığın en fazla olduğu ülkelerdendir. Bu
ülkelerde ekilebilir alanlara tütün ekilmesi normal ekilecek
besinleri iyice azaltarak açlığı arttırmaktadır. Hatta bu ülkelerde birçok orman kesilip tarım için arazi açılmaktadır. İnsanlar da karınlarını doyurabilmek için buralarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Kısaca çevre ve insan hakları katledilmektedir.
Alınan her paket sigara dünya üzerinde birilerinin aç kalması demektir.
Tütün ile beslenme arasındaki ilişkide diyetisyenin rolü nedir?
Diyetisyen bir halk sağlığı
çalışanıdır. Beslenmenin dışında birçok konuya da hakim
olmalıdır. Örneğin uyku düzeni kötü olan birisi zaten diyetinde başarı sağlayamaz. Aynı şekilde tütün kullanan birisinin de sağlık algısı hiçbir zaman tam oturmaz.
Bu nedenle her zaman
sorgulamalı ve bırakılması için teşvik edilmelidir. Ben bir diyetisyen ve sivil toplum temsilcisi olarak tütünle
mücadelemi ölünceye kadar aktif bir şekilde sürdüreceğim.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Mesleğimizi çok sevmemiz gerekir ama sevgi emek ister.
Nasıl ki bir anne çocuğunu çok sever ama hem gebelik hem doğum hem de sonrasında birçok sıkıntısına katlanır biz de aynı
PAKETTEN
ÇIKANI DAHA
AZ, TOPRAKTAN GELENI DAHA
ÇOK YE.
.
GIDA KATKI MADDELERİ
Dyt. Büşra ÖZKANOĞLU - Dyt. Esra TOPAY
Gıda Katkı Maddesi Nedir ve Ne İçin Kullanılır?
Günümüzde nüfusun artması ile birlikte canlıların besin ihtiyaçlarının karşılanması yönünde çalışmalar gerekmektedir. Azalan tarım arazilerine oranla besin ihtiyacının karşılanabilmesi için gıdaların daha uzun süre bozulmadan korunması ve üretim maliyetlerinin düşürülmesi dikkate alınmaktadır. Bu çalışmaların büyük bir kısmı gıda katkı maddeleri üzerine yapılmaktadır.
Tüketime sunulan veya sunulacak olan gıdaların görünüm ve lezzetlerini tüketicinin arzu ettiği duruma getirmek, bozulmalarını önleyerek raf ömrünü uzatmak amacıyla tüketime sunulmadan önce bilinçli ve belirli bir amaç doğrultusunda gıdalara ilave edilen tek başına gıda olarak tüketilmeyen, tek başına besleyici değeri olan veya olmayan maddelere Gıda Katkı Maddeleri (GKM) denmektedir.
"E Kodu" Nedir?
Bu katkı maddelerini düzenlemek ve tüketicileri bilgilendirmek için, her katkı maddesine Avrupa'da onaylanmış tüm katkı maddeleri için kullanılan "E numaraları" adı verilen bir numara verilir. Numaranın başındaki E harfi Avrupa (Europe) kelimesinin ilk harfini simgelemektedir.
Yanındaki 3 basamaklı sayı ise gıda katkı maddesinin kimyasal adı yerine kullanılan kodlama sistemidir. Katkı maddesinin; No Adverse Effect Level (NOEL-Hiçbir yan etkinin görülmediği konsantrasyon) ya da Acceptable Daily Intake (ADI- Kabul edilebilir günlük alım) değerlerinin belirlendiğini ve güvenli kullanım koşullarının bilindiğini göstermektedir.
E numaraların önüne gelir, ancak Avrupa dışındaki ülkeler, katkı maddesinin Avrupa'da onaylanmış olsa da olmasa da yalnızca numarayı kullanabilmektedir. Örneğin, Avrupa'da satılan ürünlere asetik asit E260 olarak yazılır, ancak bazı ülkelerde 260 katkısı olarak bilinir.
Ayrıca katkı maddelerinden sadece aroma maddelerine E kodu veya numarası verilmemiştir.
Çünkü bu grup oldukça geniştir. Türk Gıda Kodeksi’nde izin verilen yaklaşık 340 gıda katkı maddesi bulunurken, aroma verici maddelerin sayısı 1700 civarındadır.
NS (Not Specified): ADI sınırlaması yoktur. Kullanımı en güvenli katkılardır. Teknoloji gereği kullanılan miktarlarıyla ADI değeri aşılmamaktadır.
QS (Quantum Satis): Katkı maddesinin besine katılacağı maksimum düzey belirtilmemiştir. Kullanımı en güvenli katkılardır.
TE (Temporary ADI): Geçici ADI değeri, yapılan araştırma sonuçlarına göre ADI değeri değişebilir.
NO (No ADI allocated): ADI değeri saptanmamıştır.
GMP (Good Manifacturing Practice): İyi bir işleme tekniğinin gerektirdiği miktar. Besinlerde kullanımı GMP olarak belirtilen katkıların, teknoloji gereği kullanılan miktarlarıyla ADI değeri aşılmamaktadır.
ML (Maximum Level): Katkı maddesinin besine katılmasına izin verilen en yüksek miktardır.
Katkı maddesinin günlük alınabilecek miktarı (ADI (mg / kg) değeri)
Gıdanın üretim teknolojisinin gerektirdiği miktar (GMP-İyi İmalat Uygulamaları) Katkı maddesinin kaç besine katılacağı
Katkı maddesinin katılacağı besinlerin ortalama günlük tüketim miktarlarının bilinmesi gerekir.
Gıda Katkı Maddelerine Dair Diğer Tanımlar
Gıdalara Katılacak Gıda Katkı Maddeleri Miktarlarının Belirlenmesi Gıdaya katılacak katkı maddesinin maksimum miktarının belirlenmesi için:
Gıda Katkı Maddesi
Renklendiriciler Koruyucular Antioksidanlar Jelleştiriciler Tatlandırıcılar
E Kodu
E100-E180 E200-285,E330 E300-E321 E400-E495 E950-E959
Bazı Gıda Katkı Maddelerinin E Kodları
Polioller için “aşırı tüketimi laksatif etkiye neden olabilir”,
Aspartam/aspartam-asesülfam tuzu için “fenilalanin kaynağı içerir” şeklinde uyarıların ürün paketinde bulunması zorunludur.
Gıda Katkı Maddelerinin Sınıflandırılması
Türk Gıda Kodeksi’ne Göre Gıda Katkı Maddelerinin Kullanımı
Resmî Gazete’de 2013 yılında yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliği hem tüketiciler hem de üreticiler için yol gösterici olacaktır. Yönetmelik kapsamında kullanılabilecek gıda katkı maddeleri, bunların kullanımına izin verilen ve gıda içinde bulunmasına izin verilmeyen katkı maddeleri belirlenmiştir. Katkı maddelerinin kullanılabileceği maksimum miktar (mg/l veya mg/kg) ve quantum satis olarak belirtilmektedir. Ayrıca yönetmelikte kullanılan gıda katkı maddesine dair bir yan etki veya o katkı maddesi kullanımı nedeniyle bazı hastalık grupları için sakıncalı olacak bir bileşen belirtilmişse üreticinin bunu ürün paketinde ibraz etmesi gerekmektedir. Örneğin, polioller ve/veya aspartam ve/veya aspartam- asesülfam tuzu içeren bir sofralık tatlandırıcının etiketinde aşağıdaki uyarılar yer alır:
KAYNAKLAR:
1- Pandey, R. & Upadhyay, Santosh. (2012). Food Additive. 10.5772/34455 2- Turkiye Klinikleri J Food Hyg Technol-Special Topics 2016;2(2):1-10
3- Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliği (2013, 30 Haziran). Resmi Gazete (Sayı: 28693) Erişim adresi: https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=18532&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5
4- Yurttagül, M., & Ayaz, A. (2008). Katkı Maddeleri: Yanlışlar ve Doğrular. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü. Birinci Basım. Klasmat Matbaacılık. Ankara. Sağlık Bakanlığı Yayın, (727).
Gıda Katkı Maddeleri
Tatlandırıcılar
Nem Tutucular
Kıvam Artırıcılar
Aroma Vericiler
Koruyucular
Hacim Artırıcılar
Emülgatörler
Antioksidanlar
Renklendiriciler
NUTRİGENETİK OBEZİTE VE
Beslenme genomiği, genetik, beslenme ve çevresel faktörlerin etkileşimli doğasını ve bu
faktörlerin sağlık çıktıları ile nasıl etkileşim kurduğunu ve etkilerini açıklayan bir araştırma alanıdır (3).
Çoğu karmaşık hastalık gibi obezite de, vücut ağırlığını kontrol eden fizyolojik sistemde uygun homeostazın eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Obezite, genetik düzeydeki (örn., Gen transkripsiyonu veya değişmiş protein fonksiyonu) veya çevresel maruziyetteki (örn., Diyet, fiziksel aktivite, vb.) düzensizlikten kaynaklanabilir (4). Genetik faktörler obezite için bir başlangıç aşamasına gelmiş olsa da; diyet, egzersiz ve yaşam tarzı sorunun büyüklüğünü belirler.
Dyt. Zeyneb YILDIRIM
Beslenme genomiği, sağlığı etkileyen genom-besin ögesi ilişkilerini inceleyen bir bilim dalıdır, nutrigenetik ve
nutrigenomik kavramlarını kapsar.
Nutrigenetik; genetik
varyasyonların sağlık ve hastalık durumlarında besin ögelerinin kullanılmasını, besin toleransını ve besin ögesi gereksinmelerini inceler. Nutrigenomik ise besin ögelerinin gen evrimini; mutasyon hızını, anne karnındaki genom yaşamını, programlamayı ve gen ekpirasyonunu inceler (1,2).
Genetik faktörler çevresel sorunlara biyolojik tepki verebilmekte; yani genetik, beslenme ve çevresel faktörler etkileşime girmekte ve bu etkileşimler sağlık üzerinde etkili olabilmektedir.
Obeziteye yatkınlık kısmen genetik faktörler tarafından belirlenir, ancak fenotipik ifade için
"obezojenik" bir ortam gereklidir.
Bu nedenle, her gün yeni genetik etki ve nöroendokrin dengesizlik kanıtları ortaya çıkmasına rağmen;
biyolojik ve psikososyal faktörlerin karmaşık bir biçimde etkileşimde bulunduğu bütünsel bir model üzerinde düşünmek gereklidir.
Dolayısıyla, beslenme biliminde gen ifadesi, obezite riskini ve gelişimini etkileyen önemli bir faktör olan "gen-besin etkileşimi"
kavramını oluşturmuştur (5).
Obezitenin Genetik Sınıflandırılması
Vücut ağırlığı açısından uyuşmayan nadir monozigotik ikiz çiftlerin
Obezite şüphe edilen etiyolojiye bağlı olarak alt gruplara ayrılır:
monogenik obezite (gelişimsel gecikmeler yokluğunda aşırı derecede şiddetli obezite), sendromik obezite (klinik olarak obez kişiler zeka geriliği, dismorfik özellikler ve organa spesifik
gelişimsel anormalliklerle ayırt edilir) ve poligenik ya da genel nüfusu etkileyen (ancak
kardiyovasküler hastalık riskinde artış gibi ilişkili sağlık risklerine sahip olabilen) yaygın obezite (9).
melanokortin yolağı en iyi tanımlanmış olanıdır (10). Genel olarak, bu tip obezite ile ilişkili olan 11 gen tespit edilmiştir (11).
Bugüne kadar, yaklaşık 200 insan obezitesi vakası, tek gen mutasyonu ile ilişkilendirilmiştir ve bu mutasyonların hepsi 11 genden birinde bulunmuştur. Bu vakalar, kendilerini çocuklukta gösteren ve çoğunlukla ek davranışsal, gelişimsel ve endokrin bozukluklarla ilişkili olan aşırı şiddetli fenotiplerle karakterizedirler (12).
"İkiz çalışmaları, aile ve evlat edinme
çalışmalarıyla karşılaştırıldığında,
bir popülasyondaki BKİ varyansının
%60 ila %90'ının genetik etkilerle açıklanabileceğini ortaya koymuştur.”
edinilen obezitenin etkilerini keşfetmek için eşsiz bir fırsat sağlar çünkü bu bireyler sadece aynı genetik zemini değil aynı zamanda erken yaşam olaylarını ve aile ortamını da paylaşır (7).
İkiz çalışmaları, aile ve evlat edinme çalışmalarıyla karşılaştırıldığında, bir popülasyondaki Beden Kitle İndesksi (BKİ) varyansının %60 ila %90'ının genetik etkilerle açıklanabileceğini ortaya koymuştur (8).
1. Monogenik Obezite
Etiyolojide tek gen bozukluğuyla gelişen obezitelerdir. Periferdeki enerji depo bilgilerinin tokluk merkezinin yer aldığı
hipotalamusa iletilip gıda alımının düzenlendiği yolaktaki tek gen bozuklukları sonucu ortaya çıkmaktadır. İlk 1 yaşta ciddi obeziteyle ve eşlik edebilen başka problemler ile (hipotiroidi, adrenal yetmezlik vb.) kendini gösterir. Bilinen en sık
monogenik obezite nedeni otozomal dominant geçen MC4R mutasyonudur ve leptin
"Genetik faktörler obezite için bir
başlangıç aşamasına gelmiş
olsa da; diyet, egzersiz ve yaşam
tarzı sorunun büyüklüğünü
belirler.”
Çizim: Dyt. Zeyneb YILDIRIM
KAYNAKLAR
1- Simopoulos AP. Nutrigenetics/
Nutrigenomics. Annu. Rev. Public Health 2010.31:53-68
2- Rimbach G, Minihane AM. Nutrition Society Silver Medal Lecture Nutrigenetics and personalised nutrition: how far have we progressed and are we likely to get there. Proceedings of the Nutrition Society (2009), 68, 162–172.
3- Mazzattı D, Ouderaa F, Brown L. The Future Of Food: Nutrigenomics and Nutrigenetics. AgroFOOD Industry hi-tech 2007; Anno 18 - No. 2
4- Alfredo Martínez J, Enríquez L, MorenoAliaga MJ, Martí A. Genetics of obesity. Public Health Nutr. 2009 Jan;12(1):136.
5- Peña-Romero AC, Navas-Carrillo D, Marín F, Orenes-Piñero E. The future of nutrition: Nutrigenomics and nutrigenetics in obesity and cardiovascular diseases.
2017, Jul
6- Rankinen T, Zuberi A, Chagnon YC, Weisnagel SJ, Argyropoulos G, Walts B at al. The Human Obesity Gene Map: The 2005 Update. OBESITY Vol. 14 No. 4 April 2006;529-644
7- Pietiläinen KH, Naukkarinen J, Rissanen A, Saharinen J, Ellonen P, Keränen H at al. Global Transcript Profiles of Fat in Monozygotic Twins Discordant for BMI: Pathways behind Acquired Obesity. PLoS Med. 2008 Mar; 5(3): e51.
8- Hinney A, Vogel CIG, Hebebrand J.
From monogenic to polygenic obesity:
recent advances. European Child &
Adolescent Psychiatry.
2010;19(3):297310.
9- Herrera BM, Lindgren CM. The Genetics of Obesity. Curr Diab Rep (2010) 10:498–505
10- Darcan Ş. 15. Ulusal Pediatrik Endokrin ve Diyabet Kongresi Bildiri Kitabı, Kasım 2011
11- Sheikh AB, Nasrullah A, Haq S, Akhtar A, Ghazanfar H, Nasir A at al. The Interplay of Genetics and Environmental Factors in the Development of Obesity.
Cureus. 2017 Jul; 9(7): e1435.
12- Mutch DM, Clément K. Unraveling the Genetics of Human Obesity. PLoS Genet. 2006 Dec; 2(12): e188.
13- Kılınç F, Gözel N. Obezite ve Genetik.
Fırat Tıp Dergisi, 2018; 23:9-13 14- Hinney A, Hebebrand J. Polygenic Obesity in Humans. Obes Facts.
2008;1(1):35-42.
15- İnanç M. Obez hastalarda MC4R (ekzon) ve FTO (1.intron) geninde mutasyon ve polimorfizm araştırması. Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi. Temmuz 2014 16- Wendy K. Chung. An Overview of Mongenic and Syndromic Obesities in Humans. Pediatr Blood Cancer.2012 January;58(1):122–128.
17- Srivastava A, Srivastava N, Mittal B. Genetics of Obesity. Ind J Clin Biochem (Oct-Dec 2016) 31(4):361–
371
içinde olduğu bir dizi fiziksel ve gelişimsel anomalileri ifade eden klinik kompleks sendromlardır.
Obezitenin de beraberinde görüldüğü, çeşitli klinik
özelliklerin rapor edildiği yaklaşık 30 Mendel genetiği ile kalıtılan hastalık bulunmaktadır (15).
Sendromik obezite, ilişkili klinik fenotiplerin bağlamında ortaya çıkan obezitedir. Sendromik obezitenin 25'den fazla sendromik formu belirlenmiştir (16).
Bu sendromlardan bazılarının isimleri; PraderWilli, Bardet- Biedel, Cohen sendromu, Borjson- Forssman-Lehman, Wilson-Turner sendromu (17)
2. Poligenik Obezite
Poligenik obezite, birden fazla genin DNA varyasyonunda bazı özelliklerin eş zamanlı varlığı nedeniyle olabilir. Kantitatif bir fenotipin kalıtımını topluca kontrol eden veya nitel bir karakterin ekspresyonunu modifıye eden farklı gen lokusundaki allel gruplarından herhangi biri
"poligenik" varyant olarak adlandırılır. Bir birey, vücut ağırlığını arttıran birçok poligenik varyant barındırıyorsa, obezite ortaya çıkabilir (14).
3. Sendromik Obezite
Sendromik obezite, obezitenin de
Hazırlanışı
Yeşil mercimeği 3 bardak su ile hafif haşlayın (kaynamaya başlayınca altı kısık olarak 5 dakika kadar haşlamanız yeterli, çok haşlanırsa bulgur ile de pişeceğinden pilavın içinde dağılır).
Tereyağı ve sıvı yağı karıştırıp ince doğranmış soğanı ekleyip biraz pembeleştirin. Soğanlara bulgur ve tuz ekleyip karıştırın. Üzerine kaynattığınız mercimekleri suyu ile birlikte ekleyip karıştırın. Suyu üzerine 1 parmak çıkacak kadar ekleyin ve orta ateşte suyu çekene kadar pişirin.
Tencerenin ağzına kağıt havlu serip sıkıca kapatıp 15 dk dinlendirin. Dinlendikten sonra pilavınız servise hazır.
Kurubaklagil ve tahılın muhteşem buluşmasıyla ortaya çıkan lezzet, yeşil mercimekli bulgur pilavına sofralarınızda yer açın. Neden mi?
Kurubaklagiller kalsiyum, demir gibi mineraller ile B12 dışındaki diğer B vitaminlerinden tiamin, riboflavin, niasin, folik asit ve E vitamininden zengindir. Baklagiller, esansiyel bir aminoasit olan
metiyoninden düşüktür. Tahıllar ise bu açığı kapatır. Bu sebepten kurubaklagillerin tahıllarla birlikte pişirilmesi protein kalitesini arttırır. Mercimek ve bulgur ayrıca bol miktarda posa sağlar.
Bu da hem bağırsak sağlığımızı hem de kolesterol seviyelerimizi korur.
Servis önerisi: Yanında bol limonlu yeşil salata (c vitamini sayesinde) ile demir emilimini arttırabilirsiniz, ayran/cacık/yoğurt ile de dört besin grubunu da aynı öğünde kullanarak dengeli
bir tabak oluşturabilirsiniz.
YÖRESEL LEZZETLER
Y E Ş İ L M E R C İ M E K L İ B U L G U R P İ L A V I
Malzemeler 1,5 su bardağı bulgur 1 su bardağı yeş l merc mek
3 su bardağı su (merc meğ haşlamak ç n)
1 adet büyük kuru soğan 2 yemek kaşığı tereyağı
2 yemek kaşığı sıvı yağ Sıcak su (bulgurların üzer n b raz geçecek kadar)
Tuz Tar f:
Dyt. Em ne Merve TURGUT
Tereyağı eski zamanlardan beri mutfaklarımızdan eksik olmayan bir gıda olarak bilinmekte ve et yemeklerinden özel soslara kadar her tür yemeğe katılarak ayrı bir lezzet vermektedir. Sabah kahvaltılarında ekmek üstüne sürdüğümüz, kurabiyelere ve pastalara kattığımız, yemeklerimize ayrı bir tat ve aroma veren tereyağı vazgeçemediğimiz gıdalar arasındadır.
Türk Gıda Kodeksi-Tereyağı, Diğer Süt Yağı Esaslı Sürülebilir Ürünler ve Sadeyağ Tebliği’ne göre; ağırlıkça %80- %90 oranında süt yağı, en fazla %2 oranında yağsız süt kuru maddesi ve en fazla %16 oranında su içeriğine sahip ürün olarak ifade edilmektedir.
Türk Standartları Enstitüsü TS 1331-Tereyağı standardına göre yapılan tanımda ise tereyağı; krema (kaymak) ve yoğurdun tekniğine uygun metot ve aletlerle işlenmesi sonucunda elde edilen, gerektiğinde Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğinde izin verilen katkı maddeleri de katılabilen kendine has tat, koku ve kıvama sahip süt ürünüdür.
Tereyağı üretimi temelde süt yağının konsantrasyon işlemine dayanmaktadır. Tereyağı bileşiminde, süt kuru maddesini oluşturan öğelerinin tümünü içermektedir. Fakat oranları arasında farklılıklar mevcuttur. Aslında tereyağı üretiminde yağ içeriği konsantre edilirken, yağ dışındaki maddelerde azalmalar meydana gelebilmektedir.
Süt yağı beslenme fizyolojimiz açısından önemli özelliklere sahiptir.
Bu önem sağlamış olduğu enerjiden ziyade bünyesinde bulundurduğu esansiyel yağ asitlerinden kaynaklanmaktadır. Beslenme uzmanları günlük enerji gereksiniminin % 25’inin yağlardan ve bunun % 35-45’inin de süt yağından karşılanmasını önermektedirler. Ayrıca süt yağı;
içerisinde yaşamsal öneme sahip yağ asitlerini bulundurması, sindirilmesinin kolay olması, yağda çözünen vitaminleri içermesi ve vücut ısısında çözünmüş halde bulunması sebebiyle de önemli bir süt bileşenidir. Süt yağının sayılan tüm bu özellikleri tereyağının besin değerini artırmaktadır.
DOĞRU BİLİNEN
YANLIŞLAR
TEREYAĞI KALBE ZARARLI MI?
Dyt. Fazilet KURT
Diyetle alınan doymuş yağda meydana gelen azalmanın genellikle kardiyovasküler sağlığı iyileştirdiği düşünülmektedir. Bu konuyla ilgili yapılan bir meta- analizde prospektif epidemiyolojik çalışmalarda diyetle doymuş yağın koroner kalp hastalığı, inme ve kardiyovasküler hastalık (KVH;
inme dahil koroner kap hastalığı) riski ile ilişkili kanıtları özetlemek amaçlanmıştır.
Meta-analizin sonucu diyetle alınan doymuş yağın, artmış koroner kalp hastalığı veya kardiyovasküler hastalık riski ile ilişkili olduğu sonucuna varmak için önemli bir kanıt olmadığını göstermiştir.
Kardiyovasküler hastalık riskinin doymuş yağ yerine kullanılan spesifik besinlerden etkilenip etkilenmeyeceğini açıklamak için daha fazla veriye ihtiyaç duyulduğu sonucuna varılmıştır.
Yine aynı meta-analizde kardiyovasküler hastalık ile yapılan 16 çalışma ve inme ile ilgili yapılan 8 çalışmadan elde edilen veriler, mümkün olan diğer
besin maddelerinin
ayarlanmasından sonra, diyetle alınan doymuş yağın hastalık prevalansı ile ilişkisi olmadığını göstermiştir. Başka bir çalışmanın sonuçları da tereyağı ile mortalite, kardiyovasküler hastalık ve diyabet arasında görece küçük veya nötr bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Sonuçlar tereyağının sağlık üzerine etkilerinin alternatif seçime göre değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.
Süt yağı, sütün görünüm, tat, lezzet ve dayanıklılığını etkilemektedir.
Ayrıca elzem yağ asitleri, yağda eriyen vitaminler ve enerji için kaynak oluşturmaktadır.
Yağ, su emülsiyonu içerisinde mikroskobik globüller halinde bulunmaktadır. Süt trigliseritler (%97–98), fosfolipitler (%0.2–1.0), serbest steroller (%0.22- 0.41:
kolesterol, mumlar v.b), serbest yağ asitleri, yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K), 400’den fazla farklı yağ asidi ve yağ asit türevi içeriğine sahip bir besin maddesidir. Süt yağı %5 oranında doymuş yağ içermesinin yanında kronik hastalıklar için olumlu etkileri olan konjuge linoleik asit, sifingomiyelin, bütirik asit, miristik asit gibi özel bileşenler içerdiği için sağlık açısından önemlidir.
Her ne kadar kanıtlar diyetle doymuş yağ tüketimini, artmış LDL seviyelerine ve artmış kardiyovasküler hastalık riskine bağlamış olsa da, son bulgular kardiyovasküler hastalık ve doymuş yağ arasındaki bağlantının aslında düşünülenden daha az ve basit olabileceğini göstermiştir.
Bunun nedeni ise doymuş yağdan yüksek bazı gıda kaynaklarının, her biri lipoprotein metabolizmasını farklı şekilde etkileyebilecek ve aynı zamanda kardiyovasküler hastalık riskini değiştirebilecek önemli miktarlarda diğer besin maddelerine katkıda bulunabilecek bir dizi doymuş ve doymamış yağ asidi içermesinden kaynaklanabilir.
Örneğin, tereyağı, yaygın olarak kullanılan beyaz ekmek veya patatesten daha sağlıklı bir seçim olabilirken buna karşılık, soya fasulyesi, kanola, keten tohumu ve sızma zeytinyağı gibi yağların;
tereyağı veya rafine edilmiş tahıllar, nişastalar ve şekerlerden daha sağlıklı seçimler olduğu görülmektedir. Herhangi bir yiyeceğin sağlığa olan etkisi, kişinin arka plan diyeti, genetiği veya risk faktörü profili ile değiştirilebilir.
Sağlığımız için hiçbir besin tek başına mucizevi değilken yine hiçbir besin tek başına suçlu da değildir. Besinlere iyi ya da kötü olarak damga vurmamız doğru olmayacaktır. Doğada bulunan tüm besinlerin farklı etkilerini bilimsel kaynaklardan öğrenmek ve beslenme uzmanı desteğiyle beslenmemizde bu besinlere yer vermek en doğru seçim olacaktır.
Ne yediğimiz kadar, ne sıklıkta ve ne miktarda yediğimiz de çok önemlidir. Beslenmeye bakış açımız bu şekilde olmalıdır.
KAYNAKLAR
1- Huth, P. J., & M Park, K. (2012).
Influence of Dairy Product and Milk Fat Consumption on Cardiovascular Disease Risk: A Review of the Evidence. Advances in nutrition.
2- Milli Eğitim Bakanlığı. (2013). Tereyağı.
Gıda Teknolojisi. Ankara.
3- Pimpin, L., Wu, J., Haskelberg, H., Gobbo, L., & Mozaffarian, D. (2016). Is Butter Back? A
Systematic Review and Meta-Analysis of Butter Consumption and Risk of
Cardiovascular Disease, Diabetes, and Total Mortality.
4- Siri-Tarino, P. W., Sun,, Q., Hu, F., &
Krauss, R. (2010). Meta-analysis of prospective cohort
studies evaluating the association of saturated fat with cardiovascular disease. The American Journal of Clinical Nutrition.
5- Unal, R. N., & Besler, T. (2008, Şubat).
Beslenmede Sütün Önemi. Ankara.
Hepatit karaciğer inflamasyonudur ve
uzun dönemde karaciğer kanseri ve
siroza yol açabilir.
Dünyada 325 milyon insan Hepatit B ve C ile
enfektedir. Global bir sağlık sorunu olan hepatitin farkında ol,
bilgilen ve korun!
28 Temmuz
dünya hepat t günü
Hastalık ortaya çıkmadan önce bireylerin sağlığını korumak ve önlemek halk sağlığının amacıdır.
Yeterli ve dengeli beslenmek ve uygun
fiziksel aktivite yapmak birçok kronik
hastalığın oluşmasını engeller. Halk sağlığının
amacı, sağlıklı toplum ve sağlıklı gelecektir.
Fizyoterapist, üniversitelerin 4 yıllık Fizyoterapi ve
Rehabilitasyon bölümünden ya da
yüksekokulundan mezun olup hekim
tarafından tanısı konmuş hastalığa uygun
tedavi programı çizen ve uygulayan kişidir.
Lenfoma, erken teşhis ve uygun tedaviyle
tamamen iyileşme sağlanabilen kanser türüdür. Kalıcı kilo kaybı lenfoma gelişme
riskini azaltmaktadır.
Diyabet lenfoma gelişiminde risk teşkil
etmektedir. Kilo kontrolü sağlama, düzenli ve sağlıklı yaşam koşulları lenfomadan korunmada
önemlidir.
Dünyada her 5 saniyede 1 kişi yaralanmaktadır.
Herhangi bir kaza ya da yaşamı tehlikeye düşüren bir durumda, ilk
yardım uygulaması ile hayati tehlikede olan
kişinin yaşamsal fonksiyonlarının sürdürülmesi ve
durumunun kötüleşmesinin engellenmesi sağlanır.
Bilinçli ilk yardım hayat kurtarır.
halk sağlığı
haftası dünya
lk yardım günü dünya
f zyoterap günü dünya lenfoma
farkındalık günü
12 Eylül
8 Eylül 3-9 Eylül
15 Eylül
SAĞLIKTA ÖNEMLİ GÜN VE HAFTALAR
29 Eylül 21 Eylül
Alzheimer hastalığı, yaşlanmayla beraber ortaya çıkar. Dünyada
ve ülkemizde nüfus giderek yaşlanmaktadır.
Hastalığı engellemek mümkün değildir ancak Akdeniz tipi beslenme, balık ve sebze-meyve tüketimi hastalığın başlamasını
ve ilerlemesini yavaşlatır.
dünya alzhe mer günü
Eczacılar, Eczacılık fakültelerinde 5 yıllık lisans eğitimini başarı ile tamamlayan; ilacın üretiminden hastaya ulaştırılmasına kadar her aşamada yetkinlik sahibi olan kişilerdir.
Süt ve ürünleri yüksek kalitede protein, birçok vitamin ve minerali içerisinde barındırır.
Okul döneminde çocuklar günlük 3
porsiyon süt ve ürünlerini tüketmelidir.
Süt ve ürünleri tüketiminin okullarda teşvik edilmesi yaşam boyu sağlığın korunması
ve geliştirilmesinde önemlidir.
Sağlıksız beslenme, yetersiz fiziksel aktivite, tütün ve alkol kullanımı
kardiyovasküler hastalıkların %80’inden
sorumludur. Kalp sağlığımızı korumak için; yeterli ve dengeli
beslenmeli, hazır işlenmiş gıdalardan ve
aşırı tuz, şeker ve yağ tüketiminden kaçınmalı,
düzenli fiziksel aktivite yapmalı, sigara ve alkol
tüketmemeliyiz.
Kuduz ölümle sonuçlanabilen zoonotik bir enfeksiyondur. Riskli
temas sonrası ilk önlem iyi bir yara bakımıdır,
aşı yapılması gerekli görülürse zamanında ve
eksiksiz olarak yaptırılmalıdır.
Beslediğimiz hayvanların da kuduz
aşılarını yaptırarak onları, kendimizi ve
toplumumuzu korumalıyız.
dünya
eczacılık günü dünya
kuduz günü dünya okul
sütü günü dünya
kalp günü
28 Eylül 27 Eylül
25 Eylül
Dyt. Elif YILDIZ
"Omega-3 erkek fertilitesinde önemli
rol oynar. Balık ve deniz ürünleri tüketen erkeklerde infertiliteye daha az
rastlanır.”
ERKEKLERDE İNFERTİLİTE
zengin beslenen erkeklerde semen kalitesi daha yüksektir. Enerjisi yüksek, trans yağ ve doymuş yağdan zengin batı tarzı diyet ise semen kalitesini azaltır (4).
Yağ Asitleri
Trans yağlar, palmitik asit ve stearik asit gibi doymuş yağ asitleri astenozoospermi riskini artırır.
Çoklu doymamış yağ asitleri ise sperm hareketliliğini artırır.
Omega-3 erkek fertilitesinde önemli rol oynar. Balık ve deniz ürünleri tüketen erkeklerde infertiliteye daha az rastlanır (5).
Ayrıca yüksek miktarda kırmızı et ve işlenmiş et ürünlerinin tüketimi infertilite riskini artırır. Bu etki hem doymuş yağ hem de oksidatif stres ile ilişkilendirilebilir (4).
Dyt. Kübra ZEYDANLI
İnfertilite en az 1 yıl süren
korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebeliğin oluşmaması durumudur.
Kimyasal atıklar, hava kirliliği, ağır metaller, radyasyon, kozmetik ürünler, stres, obezite veya zayıflık, sigara alkol ve madde bağımlılık- ları, yanlış beslenme alışkanlıkları infertilite nedenleri arasındadır (1).
Tahminlere göre dünyada yaklaşık 72,4 milyon çift infertilite sorunu yaşamaktadır (2). İnferitilite vakalarının yaklaşık %30-40’ı erkek faktörlerden kaynaklıdır (3).
Erkeklerde semen kalitesi ve doğurganlık oranları beslenmeyle ilişkilidir. Antioksidanlar (E vitamini, C vitamini, β-karoten, selenyum, çinko, kriptoksantin, likopen), omega-3 yağ asitleri, D vitamini ve folik asit yönünden
çalışmada gebelik ve canlı doğum oranları üzerinde olumlu etkisi gözlenememiştir (6).Takviye olarak uygulanan koenzim Q10 semen parametrelerinde
düzelmelere yol açarken besinlerle alınan koenzim Q10’un böyle bir etkisi gözlenmemiştir (7).
Çinko
Vücutta eser element olarak bulunan çinko, seminal plazmada diğer dokulara göre oldukça yüksek düzeyde bulunur ve moleküler aktiviteleri nedeniyle erkek üreme sürecinde önemli bir rol oynar.
Dünya Sağlık Örgütü her 3 kişiden 1’inde çinko eksikliği olduğunu tahmin etmektedir. Birçok çalışma infertil erkeklerde çinko
seviyesinin anlamlı olarak daha düşük olduğunu göstermektedir.
Çinko sperm membranının akışkanlığını ve sperm
kromatininin stabilitesini etkiler.
Antioksidan etki gösterir, kapasitasyon ve akrozom reaksiyonunda düzenleyici rolü vardır. Çinko takviyesi uygulanan infertil erkeklerde normal sperm morfolojisi, sperm motilitesi ve meni hacmi önemli ölçülerde artmıştır (3).
B12 Vitamini
B12 vitamini, homosisteinin metionine ve metilmalonilKoA’nın süksinil KoA’ya dönüşümünde rol alır. Ayrıca B12 DNA sentezi için gereken tetrahidrofolat üretimi için gereklidir. Erkeklerde B12
eksikliği etiyolojisi net olarak bilinmese de impotans, sperm sayısında azalma ve infertiliteyle ilişkilidir. Kanda B12 seviyesi düşmeden önce dokularda B12 eksikliğine bağlı sorunlar ortaya çıkabilir ve infertilite de bunlardan
"Şeker, patates gibi yüksek glisemik
indekse sahip besinler semen parametrelerini olumsuz etkiler..”
Karbonhidratlar
Şeker, patates gibi yüksek glisemik indekse sahip besinler semen parametrelerini olumsuz etkiler. Bu etki oksidatif stres, inflamasyon, insülin direnci ve tip 2 diyabet gibi sağlık sorunları ile
ilişkilendirilmektedir. Sebzeler, meyveler, baklagiller ve tam tahıllar içerdikleri lif, vitamin ve mineraller sayesinde semen kalitesini olumlu etkilemektedir.
Özellikle antioksidan olan A, C, E vitaminlerinden zengin sebze ve meyveler erkek infertilitesiyle yakından ilişkilidir. Domates, portakal ve yeşil yapraklı sebzelerin az tüketilmesi düşük semen
kalitesiyle ilişkilendirilmektedir(4).
Antioksidanlar
Spermin dölleme yeteneği kazanması için reaktif oksijen türleri gereklidir. Ancak ROS’un artması sperm işlevi üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Bu nedenle erkek infertil hastalarda ROS’un azaltılması için
antioksidanlar önerilmektedir. C ve E vitamini, β-karoten, selenyum, folik asit, çinko, koenzim Q10 gibi antioksidan besin öğelerinin diyetle veya takviye olarak alınması erkek fertilitesiyle ilişkilidir.
Antioksidanlar sperm morfolojisi, yapısı ve hareketliliği üzerinde önemli olumlu değişikliklere neden olmaktadır. Ancak hangi infertilite tipine hangi antioksidan besin öğesinin ne kadar uygulanacağı henüz net bir şekilde
bilinmemektedir (1).
Koenzim Q10
İnfertil erkeklere koenzim Q10 takviyesi uygulandığında sperm konsantrasyonu ve motilitesi artmaktadır. Ancak birçok
"Günde 10 adet ve üzeri sigara içenlerde sperm
konsantrasyonu içmeyenlere göre
%13-17 oranında daha az
bulunmuştur.
Sigara testiküler fonksiyonu olumsuz
etkilemektedir.”
Probiyotik
Yüksek yağlı diyetlerin,
obezitenin, yüksek kolesterol ve trigliserid düzeylerinin kötü sperm kalitesine neden olduğu
bilinmektedir.
Probiyotiklerin bu durumları düzeltici etkisinin olabileceği, böylece sperm kalitesine de olumlu etkide bulunabileceği
düşünülmektedir. Ayrıca probiyotiklerin oksidatif stresi azaltarak erkek infertilitesinde olumlu etkide bulunduğunu gösteren çalışmalar da mevcuttur.
Lactobacillus paracasei B21060, Lactobacillus rhamnosus
CECT8361 ve Bacteriodes longum CECT7347 türleri kullanılan probiyotiklerden bazılarıdır (10).
Sigara
Sigaranın içinde bulunan
kadminyum ve kurşun başta olmak üzere pek çok bileşiğin erkeklerde sperm kalitesini etkilediği
düşünülmektedir.
Günde 10 adet ve üzeri sigara içenlerde sperm konsantrasyonu içmeyenlere göre %13-17 oranında daha az bulunmuştur. Sigara total antioksidan kapasiteyi azaltmakta, spermde oksidatif DNA hasarına yol açmakta ve oksijen
yetmezliğine sebep olarak testiküler fonksiyonu olumsuz etkilemektedir (11).
biri olabilir. Bu nedenle sebebi bilinmeyen infertilite durumlarında kanda metilmelonik asit ve
homosistein seviyeleri incelenmelidir (8).
Kahve ve Kafein
Kafein (1,3,7-trimetilksantin) kahve, çay, alkolsüz içecekler (özellikle kola içeren içecekler ve enerji içecekleri) ve çikolatada bulunur. Kafein molekülü insanlar tarafından kolayca emilir, oral yoldan alındığında yaklaşık %100 biyoyararlılığı vardır ve
tüketildikten sonra 15-45 dakika içinde kandaki düzeyi zirveye ulaşır. Kafein, merkezi sinir sistemi stimülasyonu, katekolamin
salgısının artması, düz kasların gevşemesi ve kalp hızının uyarılması gibi biyolojik etkilere sahiptir. Sağlık üzerinde hem olumlu hem de olumsuz etkilerinin olduğu bilinmektedir. Erkeklerde kafein alımının semen
parametrelerini ve sperm DNA bütünlüğünü etkileyeceği düşünülmektedir. Ancak konu üzerinde yapılan çalışmalarda kahve kaynaklı kafeinin erkek kısırlığı üzerinde tutarlı bir etkisinin olduğu gözlenmemiştir.
Kola tüketiminin ise meni hacminde ve sperm
konsantrasyonunda azalmaya neden olduğu gösterilmiştir (9).
KAYNAKLAR
1- Arslan S, Ayaz A, Erkek İnfertilitesinde Antioksidanların Rolü, Beslenme ve Diyet Dergisi, 2018;46(2):201-207
2- Boivin J, Bunting L, Collins JA, Nygren KG. International estimates of
infertility prevalence and treatment- seeking: Potential need and demand for infertility medical care. Hum Reprod 2007;22:1506–12
3- Zhao J, Dong X, Hu X, Long Z, Wang L, Liu Q, Sun B, Wang Q, Wu Q, Li L, Zinc levels in seminal plasma and their correlation with male infertility: A systematic review and meta-analysis, Scientefic Reports, 2016 Mart 2;6:22386 4- Huetos A, Bullo M, Salvado J, Dietary patterns, foods and nutrients in male fertility parameters and
fecundability: a systematic review of observational studies, Human Reproduction Update, Cilt 23, Konu 4, Temmuz-Ağustos 2017, Sayfa 371–389 5- Eslamian G ve Arkadaşları, Dietary fatty acid intakes and asthenozoospermia:
a case-control study, Fertility and Sterility, Cilt 103, Konu 1, Ocak 2015, Sayfa 190- 198
6- Lafuente R, González-Comadrán M, Solà I, López G, Brassesco M, Carreras R, Checa MA, Coenzyme Q10 and male infertility: a meta-analysis.
J Assist Reprod Genet. 2013 Eylül, 30(9):1147-56
7- Tiseo BC, Gaskins AJ, Hauser R, Chavarro JE, Tanrikut C Coenzyme Q10 Intake From Food and Semen Parameters in a Subfertile Population.
Urology, 2017 Nisan, 102:100-105 8- Avşar A, Taş E, Akçay G, B-12 Vitamini ve İnfertilite, Ankara Medical Journal, 2013; 13(2):82-84
9- Ricci E., Vigano P., Cipriani S., Somigliana E., Chiaffarino F., Bulfoni A., Parazzini F., Coffee and caffeine intake and male infertility: a systematic review, Nutr J., 2017.
10- Akgül T, Doğantekin E, Ağras K, İdiyopatik Erkek İnfertilitesinde Probiyotiklerin Yeri, Androloji Bülteni, 2019;21:67-71
11- Doğantekin E, Sigara ve Erkek İnfertilitesi, Androloji Bülteni, 2016;
18(64): 44–47
İnflamasyon (iltihaplanma) denince çoğu kişinin aklında kötü bir durum olarak canlanmaktadır. İnflamasyon aslında vücudumuzda bir problem olduğunu anlatma biçimidir. Yani vücudun kendini korumak için verdiği tepkidir. Akut (kısa süreli) inflamasyonun klasik bulguları kızarıklık, ağrı, şişme vb. durumlardır ve tedavi edildiğinde ortadan kalkmaktadır. Fakat kronik (uzun süreli) inflamasyon genellikle sessizdir ve gözle görünür bir belirti vermeden de ilerleyebilir. Kronik inflamasyonda bağışıklık hücreleri sağlıklı dokulara sürekli saldırarak diyabet, kalp hastalığı, kanser ve otoimmün hastalıklar gibi bazı hastalıklarla sonuçlanmaktadır.
Her alanda olduğu gibi beslenmemiz bu konuda da önemli rol oynamaktadır. Beslenmede yer alan bazı besinler inflamasyona neden olurken bazıları da antiinflamatuar etki göstererek inflamasyonu azaltmaktadır. Rafine nişastalar, şeker, doymuş ve trans-yağ asitleri yüksek olan ve doğal antioksidanlar ve meyvelerden, sebzelerden ve tam tahıllardan elde edilen liflerden zayıf olan diyet düzenleri, büyük olasılıkla aşırı inflamatuar sitokinlerin üretilmesi nedeniyle doğal immün sistemin aktivasyonuna neden olabilir. Akdeniz tipi beslenme; işlenmemiş tahıllar, kurubaklagiller, yağlı tohumlar, meyve, sebze, balık ve yoğurdun orta/yüksek tüketimi ile kırmızı ve işlenmiş et tüketiminin azaltılması da antiinflamatuar etki göstermektedir. Buna ek olarak besinlerin inflamasyon indeksleri hesaplanarak inflamasyonu artıran ve azaltan besinler şeklinde gruplandırılmıştır. Bu besinler tabloda yer almaktadır.
Dyt. Büşra ÖZKANOĞLU
ANTİİNFLAMATUAR BESLENME
İNFLAMASYONU AZALTAN BESİNLER
Brokoli - Yağlı tohumlar (ceviz, badem vb.) - Yaban mersini - Zencefil - Zerdeçal - Yağlı Deniz Balıkları - Soğan - Sarımsak - Yeşil Yapraklı Sebzeler
İNFLAMASYONU ARTIRAN BESİNLER
Şeker - Yüksek fruktozlu mısır şurubu - Tatlandırıcılar - Alkol - Salam, sosis vb.
işlenmiş et ürünleri - Yer fıstığı - Kızartmalar - Rafine edilmiş unlar - Bitkisel yağlar KAYNAKLAR:
1- Galland L. (2010). Diet and inflammation. Nutrition in clinical practice: official publication of the American Society for Parenteral and Enteral Nutrition, 25(6), 634–640.
https://doi.org/10.1177/0884533610385703
2- Yıldız F. (2018). Kanıta Dayalı Stratejik İnflamasyon Beslenmesi