Yeni kapitalizmin küresel kent stratejisinin adı 'Kentsel dönüşüm projeleridir.'
Kentsel dönüşüm projeleri, kentleri küresel sermayenin çekim merkezi yapmak için, allayıp pullayıp pazarlamayı amaçlar.
İstanbul da küresel sermayeye hizmet vermek, küresel metropol olabilmek hevesiyle binlerce yıllık tarihiyle 'görücüye' çıkartıldı.
Böylece spekülatif kar/rant amaçlı kentsel alan düzenlemesinden fazlasıyla nasibini aldı.
İstanbul 1990'lar ve sonrasında 'kamusal alanların ve mekanların' özelleştirilmesi üzerine yeniden bina edildi. Amaçlanan ekonomik canlılık kamusal olanın hızla satışından elde edilecekti.
Kent mekanı parçalanarak kentlilerin 'ortak kamusal alanı' olmaktan çıkarıldı. Emlak ve finans sektörü İstanbul'un boşaltılmış sahalarını kapattı.
Küresel finansa hizmet sunacak cazip 'yeni iş ve finans merkezleri' olarak parsellendi. İstanbul'un göklere yükselen plazalardan oluşan finans silüeti bu hattın haritasını verir.
Bunun yanında kentin tarihi, kültürel, mimari mekanları da 'turistik değer' olarak yenilenip sadece turizme yönelik olarak 'insansızlaştırıldı'.
İstanbul'un orman, içme su havzaları ve Boğaz sırtları güvenlikli özel refah siteleriyle boydan boya kaplandı. Üst gelir grubunun 'iş ve yaşam mekanları' düzenlenmişti.
Yüksek ofis blokları, rezidanslar, kapalı alışveriş merkezleri tüketim kültürünün mecraları olarak kente yerleştirildi. 'Kamusal'dan temizlenmiş steril muhitler oldular.
Özelleşen mekanlar 'özel güvenlik sistemiyle' tahkim edildi. Büyük vitrin çalışmasının gerisinde ise başka bir İstanbul vardı.
Düşük gelir grubu şehrin dışına 'yine bir şehir büyüklüğündeki' varoş yerleşimlere sürgün edilmişti.
Yol, su, kanalizasyon, eğitim ve sağlık hizmetlerini alamayan, şehir kültürüne değemeyen milyonlar ise küresel kentin ürettiği yeni tipololoji kentlilerdi.
Kültürel, sosyal bloklardan oluşan bu varoşlar günbegün yoksullaşırken, marjinalleşmekten başka çareleri yoktu. Kalınlaşan varoş çeperleri, görücüye çıkarılan İstanbul'u çepeçevre sarıyor.
Bu ayrışmanın eşitsizliğinin yaratacağı çatışma ve gerilim kapıda bekliyor. Ama İstanbul'un kentsel bölüşüm projesi tüm çevikliğiyle işbaşında.
Geçen hafta da İstanbul yeni çevre düzen planında Marmara Denizi'ne Dubai'deki denizin ortasında yapay ada benzeri projesi ortaya çıktı.
Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi plana tepki göstererek aynı çevre planında İstanbul'un tarihi, kültürel dokusuna zarar verecek birçok düzenlemeye dikkat çekti.
Bu yapay adada 'sosyal etkinlik adası' olarak denizin de ranta açılacağı belirtiliyor.
Projenin ilham kaynağı olan Dubai yapay adalarının neden olduğu eko-biyolojik tahribat hala tartışılıyor.
Deniz altındaki yaşamı yok eden ve su akıntılarının yönünü değiştirerek, kumsalları bozarak, binlerce millik deniz yatağının çamurla kaplandığına işaret ediliyor.
Ayrıca yeni çevre düzeni planında tarım arazisine havaalanı, su havzasına ticaret merkezleri, orman alanına turizm merkezi uygun görülmüş.
Bu arada uzmanlar 3. köprünün güzergahı nereden geçerse geçsin kaba hesapla 5 bin hektar ormanlık alana zarar vereceğini söylüyor.
Avrupa yakasının çöp depolama alanının kapasitesinin dolması üzerine Göktürk civarındaki ormanlık alandan 50 bin meşe ağacı kesilerek ek saha sağlandı.
Artık İstanbul kentsel dönüşüm projelerinin iştahını sosyal ve ekolojik düzeyde kaldıramayacak derecede tükenmiş. Önümüzdeki yıllarda nüfusu 16 milyon olacak İstanbul'un küresel bir metropol mü yoksa küresel varoş mu olacağını göreceğiz.
Nihal KEMALOĞLU 27.08.2009 www.aksam.com.tr