Her geçen yıl daha " yas" lı kutladığımız "5 Haziran-Dünya çevre Günü" nü bu kez yürek ferahlatan bir kararla karşılıyoruz.
Turizm tesislerine "orman tahsisi" ni sağlayan yasanın Anayasa Mahkemesi'nce "iptal" edilmesi, sadece çevre açısından değil, "ulusal çıkarlar" ve "demokrasi" açısından da önem taşıyor.
çünkü "durdurulan" aslında bir "12 Eylül" düzenlemesidir...
Yüksek mahkeme, siyasilerin yıllardır değiştirmedikleri bir "dikta yasası" nı ulus adına "yargılamış" tır. 'Anayasasız yasa'lar...
12 Eylül 1980 darbesi, aslında "anarşiye karşı huzur ve güveni sağlamak" için değildi. Ekonomiyi her yönüyle "küresel sömürgecilik "e teslim etmeyi hedefleyen; "ücretlerin kısıtlanarak kâr oranlarının yükseltilmesi" ni öngören ve tüm kamu mallarının satışını amaçlayan 24 Ocak 1980 kararlarının "muhalefetsiz" uygulanabilmesi için yapıldı. Şimdi unutulmuş görünen bu gerçeğin en açık kanıtı, 27 Mayıs 1960 devriminin mirası olan, "sosyal adalet" e dayalı dünyanın en "özgürlükçü " anayasasının lağv edilmesidir.
Darbeciler, özellikle ulusal çıkarları savunan tüm sol kadroları "Anayasayı çiğnediniz" diyerek "etkisiz" kılarlar, aynı çıkarların güvencesi bir anayasayı da hemen yok ettiler...
Böylece, demokratik ve ekonomik hakların askıya alınmasıyla birlikte "ulusal değerlerin pazarlanması" na başlandı. Aynı politikayla turistik tesislere "kamu ve orman arazisi tahsisi" ile "ayrıcalıklı imar izinleri" verilmesi de 12 Mart 1982 tarihinde çıkartılan Turizmi Teşvik Yasası' yla düzenlendi...
İstanbul'daki Gökkafes ve Parkotel gibi "öncü" rant azmanlarını yaratan; Ege ve Akdeniz'deki ormanlık koyların dev otel ve tatil köylerince işgalini başlatan bu yasa, "Anayasanın olmadığı" , hukuksuz bir "dönem" de darbeci
generallerin imzasıyla yürürlüğe girmişti...
Ardından aynı yılın (1982) Kasım ayında onaylanan "12 Eylül Anayasası" nın geçici 15. maddesi; darbecilerin tüm düzenlemelerine dava açma yasağı getirdiğinden, Turizmi Teşvik Yasası da bugüne dek yargılanamadı.
Hiç değilse "yağmayı durduracak" değişiklikler yapılması mümkünken, hemen tüm iktidarlar için "yandaşlara imar kıyağı" olarak 25 yıldır "aynen" korundu.
Başta "kıyı" lar olmak üzere, ülkenin doğal zenginliklerini oluşturan "Hazine ve orman arazileri" sözde 49 yıllığına kiraya verilerek talan edildi ve ediliyor. "Sözde" diyorum, çünkü son yasal düzenlemelerle, aynı arazilerin "kiracı" lara satışı da hedefleniyor...
Yağmada "gelişim"...
İşte böylesine bir sömürgeci anlayışla çeyrek yüzyıldır yürürlükte tutulan yasadaki son değişiklik, daha önce Turizm Bakanlığı'nca "turizm bölgeleri" adıyla belirlenen yağma alanlarını " kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri" ne dönüştürdü.
Amacın sadece kültür ve turizm bakanlıklarının birleşmesine uyumlu bir isim değişikliği olmadığı ise yeni uygulamalarla anlaşıldı...
Eskiden "parsel ölçeği" nde ya da belli arazilerle "sınırlı" kalınırken bu kez örneğin Bodrum Yarımadası'nın
tamamında; Çeşme Yarımadası'nın geniş bir kesimindeki imar yetkileri, üstelik çok sayıda belediyeyi de içine alacak şekilde bakanlığa bağlandı.
kıyıları, yaylaları, kentlerin en değerli yerlerini ve aslında her yeri kendine bağlayabilir... Tek ölçü, oraya ait imar kurallarının, şehircilik ilkeleriyle değil, "rant ve pazarlama hedefleri" ne göre belirlenmesinin "gerekli"( !) görülmesi... Şimdi Anayasa Mahkemesi, işte böylesi bir "imar faşizmi" ne karşı tarihsel bir karar aldı. Ormanların yatırımcılara tahsisini sağlayan maddeleri iptal etti. TBMM'nin "anayasaya uygun" yeni bir düzenleme yapması için de kararın bir yıl sonra yürürlüğe girmesini öngördü...
Öyle görünüyor ki bu görevi de artık yeni TBMM yerine getirecek. Seçimlerden sonra oluşacak parlamentonun ve hükümetin, 12 Eylül faşizmine "söz" de mi, "öz" de mi "karşı" olacağını, Turizmi Teşvik Yasası'ndaki yeni düzenleme gösterecek...
Oktay EKİNCİ
[email protected] Cumhuriyet 30.05.2007