• Sonuç bulunamadı

CİLT II. ULUSLARARASI ipstf!:ktt:*!r Kasım 2016

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "CİLT II. ULUSLARARASI ipstf!:ktt:*!r Kasım 2016"

Copied!
13
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

iPstf!:ktt:*!r

02-05

Kasım

2016

CİLT II

Editörler

Yard. Doç. Dr. Ufuk BİRCAN

Yard. Doç. Dr. Aytaç COŞKUN

Mustafa TEMEL

Pınar GÜRHAN KILIÇ

T.C.

oıv.--ıııv~ı

Diyarbakır 2017

(2)

KARAKOÇ'UN BİR KÜLTÜR ŞEHRi

OLARAK GÖRDÜ GÜ

DİYARBAKIR

[DlYARBAKIR, CITY OF CULTURE IN THE VIEW OFKARAKOÇ]

ÖZET

Tarih boyunca bazı şehirler pek çok bilgin, şair

ve sanatkarın yetişmesinde rol almışlardır. Böyle- ce tarihte kültür, bilim ve fikir merkezi olarak çok önemli bir yer tutmuşlardır.

Sağlam ve dayanıklı surları, yer yer göklere

uzanmış minareleri, adım başında rastlanan ki tabe- leriyle her biri tarihten bir yaprak, her çizgisi soylu bir medeniyelin izlerinden bir parça olan eserleriyle

Diyarbakır, mistik ve metafizik bir dokuya sahiptir.

Diyarbakır'ın bağrından nice değerler yetişmiş,

pek çok güzide insan bu topraklarda neşvünema bulmuştur. Bunlardan biri olan Sezai Karakoç, Ha- tıralarında: "öyle birçok şair, yazar gibi İstanbul'da doğmadım, Anadoluluyum" derken bu mürnbit

toprakların eviadı olduğunu ifade eder.

Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin büyük üsta-

Yahya Kemal, "Diyarbakır' Ali Emirf ye Gazel"

isimli şiirinde:

"Amid o şehr-i nur, öğünsün ile'! e-bed Fazl ü faziletiyle bu necl-i bülendinin"

Şeklinde tavsif ettiği "Nur Şehri Diyarbakır':

hala dolup taşan camileriyle, kendine özgü adet ve gelenekleriyle yeryüzünde anılmaya değer bilim, kültür ve sanat merkezlerinden biridir.

İçindeki zengin tarihi eser ve kitabeleriyle bir- çok medeniyelin kalıntılarını taşıyan, önemli bir ilim ve irfan beldesi olan Diyarbakır'ın Sezai Kara- koç'un sanatçı kimliğindeki rolünü, öncelikle ka- leme aldığı hatıralarından yola çıkarak ineeledik Karakoç'un şiirlerindeki Diyarbakır yansımalarını

derleyip sanatçının gözünde bu kültür şehrinin an- lam ve önemini ortaya koymaya çalıştık.

Anahtar Kelimeler: Şür, Sanat, Karakoç,

Diyarbakır, Kültür

Hül.ya Mert, Milli E!illm Bakanlı~ı, Sarıyer Hatemo~lu Ortaokulu, Istanbul, Tılrkiye, humeyralale@hoımail.com Şakir Dıclehan, Araştırmacı Yazar, Istanbul, sdiclehan@yahoo.com

=:::::>

>-

r-J c::>

CL

L:

l.J...J C/.)

0::::

::::.::::::

<C

c:ı:::ı

0::::

~

c:l

( / ' )

<C 0::::

<C 0::::

<C

( / ' ) --'

=:::::>

=:::::> --'

en

ı...r.>

en

(3)

ABSTRACT

Some cities have had a role that contributed the education process of poets, scholar and arti- sap.s throughout history. Thereby, they had im- portant position as becoming center of culture, science and thoughts in the history.

Diyarbakir has mystical and metaphysi- cal patterns with its strong city wall, its mina- rets which reached the sky, its epitaphs which were faced at every step and its artifacts which each of them was a page of the history and was the part of the ancient civilizations.

Many treasures grew up in Diyarbakir. Lots of distinguished people benefitted from atmosphere of this old city. Sezai Karakoç was one of them.' He accepted he was the son of this generous lan d in his sentences which taken from his memories:

"Unlike many poets and authors, I was not born in Istanbul. I am from Anatolia:'

Yahya Kemal, who was the great poet in the Republican period, expressed his emotions to Di-

yarbakir in poetry of "Gazelle for Ali Emiri" with these sentences:

'1\rnid, city oflights, praise till forever With its magnanimity, with its exaltedness"

Diyarbakir which was expressed as "city of lights" in the Yahya Kemal's verse, is center of culture, science and art stili with its indigenous traditions and it' s

full

of mosques.

We analyzed effects of Diyarbakir which has marks of several ancient civilizations and im por- tant centre of science and wisdom, on Sezai Kara- koç's intellectual position with exarnining his me- mories. W e collected reflections of Diyarbakir in the Sezai Karakoç's poetries and tried to express meaning of this cultural city and its importance from his poems.

Key Words: Poetry, Art, Karakoç, Diyarbakir, Culture,

(4)

GİRİŞ

Diyarbakır, Mezopotamya'nın en m ün bit top- raklan üzerinde kurulmuş bir kent olarak tarih boyunca haklı bir şöhrete sahip olmuş ve birçok özellikleriyle anıla gelmiştir. Bağrından çıkıp ye-

tişen değerler, insanlıkta yaşayan nice evrensel gerçekleri dile getirmiş ve sırtlarında taşıdıkları

toplum sorumluluğunu yerine getirmenin doyul- maz hazzını tatmışlardır.

Said Paşa, Ali Emiri, Hattat Harnit Aytaç, Ah- med Arif'ten Celal Güzelses, Cahit Sıtkı Taran-

cı'dan Sezai Karakoç'a kadar birçok seçkin insan bu topraklarda neşvüneva bulmuş, yetenek ve

imkanlarıyla insanlığa ışık tutmuşlardır. Kaleme

aldığı Hatırat'ta Sezai Karakoç:

"Öyle birçok şair yazar gibi İstanbul& doğ­

madım, Anadoluluyum"

Derken, bu verimli toprakların bir eviadı ol-

duğunu ifade etmeye çalışmıştır. (Mert, 2016:191) Türk.iyeöe bazı bölge ve şehirler vardır ki bun- lar toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel yön- den büyük önem taşırlar. Aslında lirik gibi görünen

Doğu ve Güneydoğu Anadolu kentleri, mistik ve metafizik bir dokuya sahiptirler. Diyarbakır, Gü- neydoğunun efsunlu topraklarıdır. İbrahim Sad- ri'nin ifadesiyle:

"Aslan gibi durdum, Diyarbakır gibi

Alnımda derin çizgiler, ellerim nasır

Diyarbakır, seni sevmek adamda yara bırakır Surların içinden geçen kentirı adı

Diyarbakır, seni sevmek adamda iz bırakır"

Bizde de derin iz bırakan, Sezai Kara- koç'un şahsını, eserlerini tanımak, şiirlerini oku- mak olmuştur. 2016 yılında Sezai Karakoç'un

Poetikası'nda Metafizik Unsurlar isirnli yüksek lisans tezimizi tamamladık. Bu çalışma kapsa-

mında Sezai Karakoç'la tanışma fırsatı bulduk.

Hakkında söylenen sözlere aldırış etmeden 2014

yılında Cağaloğlu'ndaki Diriliş Yayınevinin ka-

pısını çaldık. Kendisi bizi 81 yaşında olmasına rağmen bir Diyarbakırlıya yakışan asaletle ayakta

karşıladı ve ayakta uğurladı. Kendisiyle dört kez mülakat yaptık; Her seferinde aynı nezaketi gör- dük ve son derece müteessir olduk.

Diyarbakır'dan geldiğimizi söylediğimizde

bize yönelttiği ilk soru şuydu: "Hz. Süleyman Camiinin avlusundaki sular hala akıyor mu?"

(Mert,2016:195) İlk sorusundan bile Sezai Kara- koç'un memleketine olan sevgisi ve özlemi ortaya

çıkmaktay dı.

Diyarbekiröen İstanbul'a giderken elbet- te eli boş gidemezdik. Onun memleketine olan

düşkünlüğünü bildiğimiz için, zıtlıklar şairi olan Karakoç'a Diyarbakır bakırcılar çarşısından aldı­

ğımız bakır bir kandilin içine memleket toprağı

doldurup götürdük. Bir sorıraki ziyaretimizde kandilin masasını süslediğini görüp onore olduk.

(Mert, 2016: 194)

Bizim de kendisine soracak sorularırnız var-

dı. Bir Güneydoğulu olarak sanat camiasında ha-

tırı sayılır bir yer edinmiş olan şaire, sağcısından

solcusuna herkesin kendisini saygıyla anmasının

sebebini sorduk. Yüzünde tatlı bir gülümsemey- le " Bu onların alicenaplığından değil. Siz güçlü

olursanız, gücünüzden dolayı mecburen kabul ederler" demiş ve "güçten kastıruz nedir?" suali- mize ise:

" Edebi yönden güçlü olunca mecburen ka- bul ettiler. Çünkü güneş balçıkla sıvanmaz:' Ce-

vabını vermiştir.(Mert, 2016:194)

İlk mülakatta kendisinin İstanbul'a gelirken yüce bir amaç için, topluma faydalı olmak için gel-

diğini hatırlattık Tayf isimli yazısında bahsettiği

gibi Dicle nehrinin kenarından İstanbul'a, bir tayf gibi indiğini dile getirdik Eskiden ülkemizde bir hareket ve diriliş başlatırken bunun Anadoluaan

başlayıp bütün ülkeye yayıldığını ifade etti. Fakat

c.o en

(5)

şimdi tam tersi; Bir hareketin İstanbulCla başlayıp Anadolu'ya yayılacağını ve oradan desteklenece-

ğini anlattı. (Mert,ıOı6: 195)

Karakoç'un memleketine ve kültürüne bağ­

lılığını Hatıralarında ayrıntılı olarak anlattığını

,görmekteyiz. Yazılarında ve şiirlerinde de kültüre

bağlılığı öne çıkarır. Doğu aşağılık kompleksine kapılmıştır. insanımızın içinden çıktığı köklü ge-

leneği kabullenip onu içselleştirip onunla kendini

inşa edip daha sorıra çağa yönelip çağı yakalama-

gerekir. Kendi kültürünü bağrına basıp işte bu benim özüm demeli ki bu aşağılık ko1ppleksine düşmesin. Özünden utanmasın. İnsanı insan ya- pan kendi kültürüdür. Ona sahip çıkarsa yükselir ve yücelir. O zaman özgür ve biricik olur. Belki de çağa bile hükmedecek güç kazanır. Masal şii­

rinde doğunun yedinci oğlu tam da bunu anlatır.

Karakoç'un sanat ve düşünce dünyasında yüks.el- mesi ve öne çıkması kültürüne bağlılığı ile doğru orantılı dır.

Tarihi bir görünüm içinde Doğu ve Batının

önemli merkezlerini birbirine bağlamada önemli bir konumda bulunan Diyarbakır'ın, demir kapıla­

rına adeta büyük bir mazinin olanca azarnet ve me- habeti sinmiştir.

Sağlam ve dayanıklı surları, yer yer göklere uza- nan minareleri, adım başında rastlanan kitabeleriy- le her biri tarihten bir yaprak, her çizgisi soylu bir medeniyelin izlerinden bir parça olan eserleriyle bu

şehir, bin bir tarihi olay içinde çalkalanıp durmuş­

tur hep.

Çok uzun bir geçmişe sahip olan Diyarbakır, kurulduğu günden beri, hemen hemen yeri hiç de-

ğişmemiş, fakat tarih boyunca birçok devlet adamı

ve kumandanın gözünde, bir ticaret ve kültür mer- kezi halinde tütmüştür daima.

Şehrin ilk adı '1ı.mid" tir. Süryani kaynaklar- da ve Arapça yazılmış eserlerde hep bu adla anılır.

Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri'nin büyük üsta-

Yahya Kemal "Diyarbakır'lı Ali Emiri'ye Gazel"

isimli şiirinde

'ı.mid o şehr-i nur, öğünsün ile'le-bed

Fazl ü faziletiyle bu necl-i bülendinin"

Şeklinde tavsif ettiği "Nur Şehri Diyarbakır':

hala dolup taşan carnileriyle, kendine özgü adet ve gelenekleriyle anılmaya değer bilim, kültür ve sanat

ocaklarımızdan biridir.

İçinde saklı zengin tarihi eser ve kitabeleriyle

bin bir medeniyelin kalıntılarını taşıyan ve birçok büyük insanın yetişmesi bakımından önemli bir bi- lim ve kültür şehri olan Diyarbakır'dan bahseden R.

Cevat Ulunay, Milliyet Gazetesinde:

"insanların dimağını bazen deha mertebesine varan bir kabiliyetle yoğuran bu memleketten nice büyük insanlar yetişmiştir. Fuzuli için nasıl,

"Gözünde şu'le-nüma mihr-i ateşin-i Irak"

Derıiliyorsa, burası da yani eski adı ile '1ı.mid"

de mernlekete zeka ve deha güneşleri vermiştir:'

(Ulunay, ı 96 ı)

13.yüzyıldan sonra bazı kaynaklarda özellikle Artuklu ve Akkoyunlular'a ait eserlerde bu şehre,

"Kara Arnid" dendiği görülür. Büyük bir ihtimalle

şehri baştanbaşa kuşatan surların bazalt taşından yapılmış olmasından ötürü bu adla anılınıştır. Bazı

eserlerde "Harnid': bazılarında da "Kara Harnid"

şeklinde geçtiği de görülmektedir.

ı6.asrın sonuna kadar yazılmış eserlerde

'1ı.mid" şeklinde geçen şehrin adı, 1 7.asırdan itiba- ren merkezi bulunduğu eyaletlerin adına izafeten

"Diyarbekir'e çevrilmiş ve '1ı.mid" yavaş yavaş unu- tulmaya bırakılmıştır.

Halife Hz. Ömer zamanında Bekir bin Vail ka- bilesine mensup kabileler Dicle ile kollarının ara-

sında yayılmak suretiyle bu bölgeye yerleşmiş, Ha- life Hazret-i Osman zamanında (Miladi:634-644) ise el-Cezire (Mezopotamya)ya yerleşen kabilele- rm adına izafeten Diyar-İ Mudar, Diyar-i Bekir ve Diyar-i Rabia adlarıyla üç amilliğe (valiliğe) ayrıl­

mıştır. İslam fütuhatından sonra Bekir kabilesine mensup çeşitli kollar, özellikle Şeyhanlar, Dicle ile

etrafına daha fazla yayılmış, böylece şehir, kasaba ve kalelere yerleşmeye başlamışları dır. Daha sonra Be-

(6)

kir kabilesinin işgal ettiği bu yerler, kabilenin men- sup olduğu Rabia ve Mudar adlarından ayırmak

için Bilad-i Bekir veya Diyar-İ Bekir ismini almıştır.

Diyarbekir tabirinin bu bölgeye kesin olarak hangi tarihten itibaren verildiğini söylemek müm- kün değilse de, Amid ile birlikte Miladi: VIII. asır­

dan itibaren kullanmaya başlanmış olduğu söylene-

bilir.Nınanç,l963: 606)

Mervanoğulları, X.-XI. yy' larda Diyarbekir<ie hüküm sürmüş olan meşhur bir Kürt aşiretidir.

Yüz yıl civarında bağımsız olarak yaşayan Merva- ni Kürtleri, 1086 tarihinde Selçuklular la yapılan çarpışmalarda yenilgiye uğrayarak bu tarihten itibaren Selçukluların tabiiyetine girmişlerdir.

(İbn'ül Ezrak, 1975)

Mtrvanotullon zamanında Diyarbekir bölgesi muhtelif, alim, şair ve sanatkarın ikametgahı olmuş, Amid şehri, İslam dünyasının dördüncü derecede gelen ilim ve edebiyat merkezlerinden biri haline gelmiş­

tir.

Osmanlı İmparatorluğunun en büyük ve en önemli eyaJetlerinden birinin merkezi konumunda ve İran'a sefer yapan orduların hareket kışiağı olan Amid, böylece Beylerbeyterin karargahı olmuş ve

Osmanlılar zamanında kültür bakımından kıymetli

bir merkez ve bölgenin en büyük bir ilim şehri ha- line gelmiştir.

Savaştan yeni dönmüş, yüzü ve gözü kavruk- su bir çeri gibi, dizi dizi sıralanarak yer yer burç ve barulardan meydana gelen, sarp ve çetin surlarla örülü Diyarbekir'den uzun uzadıya bahseden Evli- ya Çelebi'nin ifadelerinde mübalağa payı bulundu-

ğu kabul edilse bile, büyük bir gerçeği yansıttığı da

muhakkaktır.

"Bu Diyarbekir<ie nice yüz fesili ü beliğ şu ara-yi kamiller vardır ki, her biri Fuzuli ve Ruhi misaldir.

Birçoğu ile hem enis ü celis olduk. Hakka ki emsal- leri na-mevcut birer zat-i fazail-nümuddurlar:' (Evı;y..

Çelebi,1314: 228)

Yüz yıllar boyunca gelip geçen zaman içinde her soydan orduların ardı ardınca vuku bulan saldırı ve

hücumJarına karşı olduğu gibi, korunaklı ve uzun

surlarıyla dikkati çeken ve soy milletierin akıniarına

bir uğrak yeri olan Diyarbakır<ian bahseden Sezai Karakoç 'l\nadolu ve Zamanı" başlıklı yazısında şöyle der:

"Diyarbekir'in etrafını çevirmiş taştan Asur

tanklarını andıran surlarını bir boydan bir boya kat eden Kufi yazılı Kur'an ayetleri, güneş taçlı aslan kabartmalan, Ulu Cami'nin avlusunda insana san- ki zamanla birlikte gelmiş duygusunu veren güneş

saati, ağzından billur bir su akıtan İç Kale kapısın­

daki Aslanlı Çeşme, İlk Çağ'ı ve Orta Çağ ve Yeni

Çağ'lardan toprağın üzerine demir su verilmiş çelik bir zamanı yerleştirmiştir. Bu zamana eklenmek is- tenen Batı zamanı. Cam üstünden kayan su damla-

ları gibi akıp kayboluyordu.

Bu cam-zaman Bağdat'a ve Şam'a uzanıyor. Ma- latya'ya ve Ankara'ya uzanıyor. Bu zamanın eşi bir başka zamanda Konya<ian İstanbul'a şavk vuruyor.

Günlük siyaset tartışmaları, bu zamanın sıcakta buharlaşmasından doğan bir takım uçucu hayaller- dir. Batıdan gelen ve Kuzey'den gelen ecinni düşün­

celeri bu zamanın mermer kabuğunu kıramaz.

Urfa'da Hazret-i İbrahim'in mağarasından bu- gün içtiğimiz bir tas su, binlerce yıl önceki bir za- mandan, insan vücuduna yayılan bir zamandan bir haberdir. Ve bu Ehram taşlarından örülü zamanın

üstünden Nemrut'un mancınıkları bir inkar kulesi gibi yükselmekte.

Bu zaman Anadolu zamanı, peri hacalarının külahlarının içinde ortak koşucuların tasvirlerini ürperten bir kudretle uğulduyor:' <Karakoç,l969:

651)

Mezopotamya'daki büyük sulama düzen ve

kanallarıyla, baraj ve göletleriyle bir örümcek ağı

halinde birbirine bağlamak mümkün olan Fırat ve Dicle Nehirleri arasında muhteşem yaz gecelerinin

serirıliği, yıldıziarta süslü ve Kehkeşanlarla örülü bir

dünyanın baş döndürücü mevsimlerinde hep eski- nin izleri dolup taşar.

(7)

Bunun içind.ir ki bu şiir ve sanat beldesinin efsunlu geçmişini anlatan, şarkın bu incisini en ince nüanslarla işleyen şair, kelimeleri güçlü bir silah şeklinde görerek ve onların yardımıyla

Diyarbekir'den bahseder.

DiyarbekirCl.e

Kemerler kırılmış sıcaktan

Gündüzler bile

Bir toz var yaz yarasalarında

Bir akrep kabartması surlarda AsurCl.an

Güneşi bir taş gibi fırlatan

Dicle'nin köpüklü dudaklarından

'

Dicle saralarından

Aslan başlı çeşmelerden

Taçlı güneşli aslan heykellerinden Latin harfleriyle yazılmış

Kaç kitap gelmişse Bizans'tan Eriyecektir bakır gibi mahzenlerde

Yükselen bir duman zamanı bodrumlardan

Karartacaktır yapraklarını

(Karakoç,l967: 34)

Karakoç, kend.ine özgü bir duyarlılıkla, doğduğu kentin tarihten gelen konumunu dile getirirken, bazı gerçekiere değinmeden de geçemez.

"Çünkü Anadolu kadar Doğu'yla Batı'nın kapıştığı, Küfürle İslam'ın çarpıştığı bir başka toprak yoktu sanki bu dünyada.

İslam'ın doğuşundan kısa bir süre sonra başlayan ve Hazret-i Ömer zamanında Kürdistan coğrafyasına kadar uzanan akınlar,

bu topraklarda uzun süre devam etti. Bizans, her fırsatta gelip yerleşen İslam'ı, hile ile katliamla kovmak isted.iyse de bunda başarılı olduğu söylenemez. Çünkü her seferinde İslam orada(Anadolu'da) yeniden yeşerdi, fılizlendi,

büyüdü, koskoca ağaç oldu.

Diyarbekir (Amid) Malatya ve daha nice irili ufaklı şehir, Bizans'la İslam arasında gidip

geld.i alınıp verildi, Müslümanlar, sayısız denecek kadar katlıama uğradılar fakat Anadolu'da tutundular, yavaş yavaş geliştiler. İslam'ın ezeli ve ebed.i düşmanını fark etti ki Doğu'nun Batı'nın kaderi Anadolu'da düğümlenmiş. Bir

kördüğüm var burada. Batı, yüzyıllar süren

akınına başladı. İslam'ı yeryüzünden silmek için.

Kendini İskender sanıp Gourdium'a gelmek için

akın akın geldiler.

Avrupa köylülerinden, kasabalarından, şehirlerinden ve ülkelerinden .. Hazret-i İsa'nın adını sömüren ruhlar, karanlık papazlarıyla.

Sel gibi, kasırga gibi, yangın gibi, gulyabaniler sürüsü gibi. Tarih öncesi kazma d.işli canavar sürüsü halinde yakarak, yıkarak, öldürerek, silip, süpürerek Anadolu'yu ezip geçmeye çalıştılar.

Onlara göre kutsal Kudüse varmanın yolu buralardan geçecekti. Anadolu dirend.i, karşı

koydu o birkaç yüzyıl süren kanlı çağa karşı:'

(Karakoç,2006: 10)

Karakoç'un şiirlerinde dile getird.iği ve öve öve bitiremed.iği Di yar bekir, Mekke, Medine, Kudüs ve Şam Cl an sonra İslam'ın beşinci Harem-i

Şerif' i kabul ed.ilmiştir. Kentlerde zamanla oluşan

kültür ve yaşam biçimi, kolay kolay meydana gelmiyor. Zamana karşı direnerek insanlıkla ilgili gelenek ve görenekieri sürdürmekteki kararlılığı

göstermek için hayli mücadele gerekiyor, çünkü kentlerin işi ebed.ilikle uğraşmak ve bu yönde bir metafizik atmosfer oluşturmaktır. Ya da

oluşmuş ve oluşmakta olan e bedilik metafıziğini yansıtmaktır. Bir ebed.i metafiziği türetmek ve insana onu bir soluk alınır iklim ve mevsim yapmak. Bunun da ötesinde uygarlığın bu

açıdan prizması olmak, iç göz bebeği, gönül göz

bebeği olmaktır.

Karakoç, Dicle ve Diyarbekir'i daima

özdeşleştirerek ele alır. Şiirlerinde bir sarayın

hem de görkemli bir sarayın taşlarını örer gibi dizeleri üst üste ve alt alta sıralayarak insanı

melankoliye düşmekten koruyacak tarzda ve kainatı yeniden yaşanınaya değer bir hale

(8)

getirmek

amacıyla sevdiği

kentleri övmekten büyük bir mutluluk duyarak

anlatır.

"B ir nehrin

şehri

ki bizi

yıkamıştır

ruh ve beden

İçimizde akmıştır gece ve gündüz demeden

Gövdesinde izler benekler

taşır

Kara Amid Kalesi'nden

Yaralar kaplan derisi cam gibi süsleyen Gönül

yaraları

fizikötesin den"

(Karakoç,l989: 13)

Karakoç'un bütün

şiirlerini topladığı

"Gün

Doğmadan" adlı

eserinde Diyarbekir kelimesi geçen

mısraları incelediğimizde

gördük ki

şair

bu

şehri, "İslam'ın şehirleri,

Gönlümün çiçekleri" olarak

nitelendirdiği

özel

şehirler

olarak

gördüğü

Konya, Bursa,

İstanbul,

Erzurum, Semerkant,

Bağdat, Şam,

Mekke ve Medine

arasında zikretmiştir.

((ŞEHİRLERİM

Gördüm Diyarbekir'i

Konya'yı Bursa'yı İstanbul'

u

Görmediğim şehirlere karşılık Şiraz

Isfahan Semerkant

B

asra

Bağdat Şam kaybolmuş

ve

karanlık.

Bir

anının uzak

akisleri

Kurumuş ağacın sararmış

çiçekleri

Aydınlığı çalınmış lambanın

pervanelen

Sönrnüş

bir deniz gibi

batık Sürmüş

bir mezar kökü

Ölümün ötesindeki toza

işlemiş Çarpılmışlar

tarihinin maketi Gibi

sarhoş

gibi

yıkık

gibi

derviş"

(Karakoç,2012:616)

"ALINYAZlSI SAATi

Bağdat'tan

dal

Şam>

dan yaprak Diyarbekir' den çizgi

Hep

İstanbul>

da

kırık

dökük

Parçalanmış silinmiş sönmüş

Hayaletler gibi

kaçmış

gizliliklere

Çalıda

setlerde ufuk çizgisinin

olduğu

her yerde Her Müslümangönüldeve yüzde

Bin bir yol gider bir yola

varır

Orda kalbirnizin

fidanı göğetir

Orda gönlümüzün

çiçeği

açar

Açar bir

gün

elbet yeniden gönlümüzün çiçekleri

Görülmemiş

fizikötesine ait çiçekler Mesnevi'nin Manevinin

İhya'nın

Mektubat'

ın İstanbul>

un Bursa>

nın

Diyarbekir'in

Konya'nın

Erzurum'un

Bağdat'ın Şam'ın

Kahire'nin ve bütün

Afrika'nın

Mekke'nin ve Medine'nin gülleri Ne tükenmezdir

İslam'ın şehirleri

En

büyüğünden

en

küçüğüne

Hangisini ansam eksik

kalır Sayılmaz

güzellikleri iyilikleri

Kuala Lumpur' dan Dar'üsselam> a kadar Ve

ayrıntılar ayrıntılar ayrıntılar

Merzifon'da sen gördün mü Kara Mustafa

Paşa

Cami'inde

Kesik insan

başı

gibi

ağlayan yaşlı çınar

köklerini - Gövdeyi geçen kökler-

Hamamlarını

ve bedestenini

Gümüşhacı

köyün camilerini

Mardin'in kaleyi

andıran

iç içe ve üst üste evleri

Ben hep o

güzelliği

söylüyorum Dokuz

şehir

kurtulsun,

(9)

:::::>

>-

r-.J

CJ CL

2:::

L..ı...J ( / )

0::::

::::c::

<C

cı:::ı 0::::

<C

>-

c:::::ı ( / )

<C 0::::

<C 0::::

<C

___J ( / )

:::::>

___J

:::::>

c..c:>

c..c:>

OJ

Kurtulacaktır Müslümanlar.

İnsanlık kurtulacaktır,

Diriliş fikri gitmelidir bu dokuz şehre ak ırmak gibi

Doğrulukla deldur doğumumuzu

Peygamberin zamanından bir ...

Zaman düşür üstüroüze Hakikat içimizde göğersin

Yeniden o gümüş sükUnet gelsin İkindilerirnizin saatine

Bütün başkaldırışları eskitip değersizleştiren başkal dırışı

Bir başkaldırı ötesi medeniyetini taşıyan karnında

o at Ve o atlı

Nereden geliyor o atlı

Tarırı aşkından doğan o atlı

Yunus izli Mevlana çizgili

Muhyiddin-i Arabi gölgeli Gazali hacirnli Develerin hörgücünde saklı hazineler

Moğol atlılarının Dicle'ye döktükleri O hazinelerin

gizli

şifreleri

Ve bin bir Bağdat mitolojisi

En büyük acı şu: insanlık hadım edildi

Hakiki düşünceden gerçek duyarlıktan ve öz bilgiden

Bayrakların ve sancakların gerisindeki sancak söndürüldü

Karanlıktan suni ışık yapıldı ve gerçek ışık öldü Hayat dediğiniz ölüm, ölüm sandığınız gerçek hayat

Diyarbekir'in yaz sıcağında meyankökü

şerhetindeki tatla

Koka-kola zehri arasındaki fark bu

Benim yazlarırn ebedilik yelpazesinin kat kat açılışı Çarnlı ahşap köşklerin panjurlarının aralanışı

Dupduru denizin sonsuzluğa kardeş kabul edilişi

Gidersin yorgunluğunu gecelerin ve gündüzlerin Yeniden özgürlüğe ve özgürlüğe çıkmak

Bize mahsus görüntüler Bursa İstanbul Konya Edirne

Bize mahsus görüntüler Diyarbekir

Ulu Cami Peygamber Camii Süleyman Camii İçkale Aslanlı Çeşrne

Dar sokaklar kapı içinde kapı uygarlık bu Kendi uygarlığımiz

Yenilememiz gereken Ve diriitmemiz

Kopyadan taklitten dönmek Ölümden dönmekten daha zor ama Var olmanın tek şartı"

( Karakoç, 2012: 678)

Karakoç imparatorluğun dağılması

sonucu Müslümanların kopuk bir hayat sürmek zorunda kaldığını ifade ederek uygarlıkların kenarında yaşandığı başkentlere karşı büyük bir özlem içindedir.

«Görmedim Bağdat'ı ne kadar görmek

istemişken.

Bizi mahrum bırakmışlar birbirimizden"

diyor.

Büyük sanatçılar, büyüklükleri ölçüsünde

sıkıntıları ve dağılmışlıkları hertaraf etmek ve gönüller birliği etrafında kenetlemeyi amaç edinrnişlerdir. İnsan ve kent ilişkilerinde dengeyi kurmak için yola çıkmışlardır. Cennet ve şehir,

Cehennem ve şehir ... Aşkıyla ve nefretiyle en çok

yaklaşılabilecek dünya gerçeği olarak yeniden ruh kazanmak isteyenlerin önünde duruyor.

Dünya, bir olabilirlikler yumağıdır.

Özellikle içinde insanların yaşamlarını sürdürmek zorunda oldukları büyük şehirlerde

Cennete ya da Cehenneme yaklaşmak, adeta insana verilmiştir bir olabilirler ya da bir

yapılabilirlikler halidir.

(10)

"Senin şehrin, benim şehr im ve hepimizin

şehri" diye nitelenen Anadolu şehirleri. Tarihin üst planiarına çıkması yakın yepyeni bir Anadolu, bir takım yer altı suları akıyor bir takım kimya

şişelerinde. Bir takım madenler billurlaşıyor

porselenler kırılıyor, mavi bir çini buğusu, bir

çaydanlığın ağzından tütüyor. Antik bir taş

sütun, yine antik bir hayvan başının üstüne devriliyorve bu seslerden, yer altı Anadolu'sunda,

şuur altı Anadolu'sunda kalıntıları ile torun

çığlıklarından, ağaç hışırtılarından bir Temmuz

öğlesi olan bir Van sabahından, bir Diyarbekir

kuşluğundan, bir Malatya öğlesinden, bir

Maraş, Kayseri, bir Konya ikindisinden bir İstanbul akşamından ve bir Edirne gecesinden bir ~lkü örüyor. Kulağımızı, Anadolu toprağına koyalım. Bakalım bu toprağın yüreği ne diyor?

"(Karakoç,l967: 4)

Şairlerin, edebiyatçıların ve aydınların

topluma karşı görev ve sorumlulukları vardır.

Bir halkın ruhunda gizli olan ve o ülkeye yeni bir

aşk, coşku, heyecan getirecek söylem ve şiirlerle

ortaya çıkan şairlerin, bazen farkında olmasalar da aynı noktaya vardıkları ve aynı hedef için uğraştıkları görülmektedir. İdeoloji olarak ayrı dünyaların insanı olsalar da Ahmet Arif ve Sezai Karakoç, doğdukları şehre karşı taşıdıkları

özlem ve sevgi hevesiyle öreder şiirlerini.

Diyarbakır, Karakoç'un şiirlerinde metafizik bir örgüye bürünerek yer alır.

Karakoç'un Hatıralarında Diyarbakır

Birçok sanatçı kendi doğdu şehirden çocukluğunun geçirdiği yöreden kopmaz, kopamaz. İlgisinirı sürdüğü ve yeri geldikçe özlemini dile getirdiği görülür. B u tür sanatçıların konuşmalarını dinlediğİnizde veya şiirlerini okuduğunuzda kendi şehirlerini şiirlerinde,

sözlerinde, batıralarında hep taşıdıklarını anlarsınız.

Karakoç da ilkokulu Ergani'de bitirip,

parasız yatılı sınavına girmek için gittiği

Diyarbakır'ı ilerleyen zamanlarda şiirine taşıyarak ve adeta yağmur altında sarımtırak bir sokak fenerinin dibinde oturup hayal dünyasını

harekete geçirerek içli bir şair edasıyla şiirler yazacaktır. Lirizmi dar kalıplardan kurtarmış

ve güçlü soluklar kazandırmıştır ona. Eski

şair lerimizin {Klasik Şiirin) enliriği Fuzuli, kendi

toprakları için kaleme aldığı şiirler yanında, 20.yüzyılın şairi Sezai Karakoç da duygusal

bağlamda doğduğu yörenin güzelliklerini ve tarihini şiir kalıplarına dökmeyi ihmal

etmemiştir ve bir görev bilinciyle yapmıştır

bunu.

Diyarbakır'la ilgili ilk intiba ve gözlemleri içine çektiği hava gibi değil, geleceğin taze

soluğunu yeni kuşaklara taşımak için ve evrensel ufuklara doğru yol alınalarım sağlamak için

oluşan bir heyecan ve coşkuyla dile getirme

başarısını göstermiştir Karakoç.

Bu kadim şehri ilk gördüğünde Karakoç:

"Diyarbakır, Surları, Surlardaki yazıları,

iç Kalesi, yüksek kapıları, ağzından su akan

Arslanlı Çeşmesi ile arkaik büyük bir şehir gibi gözüktü bana. Çocukken babam kış geceleri Siyer-i Nebi'den Ebu Müslim-i Horasani, Battal Gazi gibi kitaplar okurken kaleler ve sudara

aşina idim. Diyarbakır bana o eski şehirleri hatırlattı korkunç bir sıcak vardı. Rivayete göre Timurlenk (Aksak Timur) Diyarbakır

yöresine geldiğinde şehrin sıcağını görünce

"Cehennem ya bu şehrin altındadır ya da bu

şehrin üstündedir durmayın" demiş. Askerine ileri doğru hareket em rini vermiştir.

Aslında Sur içindeki eski tip evlerde havuz başında oturulursa Cehennem gibi

sıcak olan hava Cennet havasına bürünür ve serinlik oluşur, seriniemiş olur insan. Çünkü pürtüklü siyah taştan yapılmış Diyarbakır evleri ve havuzlu ağaçlıklı avlu ve eyvanları sıcak

iklim göz önünde bulundurularak yapılmıştır:'

(Diclehan, 2016: 235)

(11)

"Fakat bu gün bu evierden artık eser kalmamış­

tır. Apartman hayatının sağlıklı olmayan yapısıyla

ve insan sağlığına aykırı olarak inşa edilmişliğiyle artık o eski nostaljik yaşam resimlerde kalmıştır.

Karakoç, yatılı sınaviarına girmek için arkadaş­

larıyla (Erganililerle) gittiği Diyarbakır intibaları,

taptazedir zihninde ve sanki dün yaşanmış gibidir bu anılar.

Çarşıları, hanları, hamamları ve evleri eski taş

aviulu evlerdi. Kara ve pürüzlü bir taştan yapılmıştı

bu ev ler. Tırtıkb yüzeyinde akreplerin barındığı his- sini veren taşlardan. Minarelerin birçoğu, yuvarlak

değil dört köşeydi. Urfa Kapısı, Dağ Kapısı, Mardin

kapısı, gibi çıkış noktaları vardı şehrin. Dicle, şehrin doğusunda aşağıda akıyordu. Sokaklarında şerbet­

çiler, çıngıraklı kaselerle meyan şerheti satıyordu.

İlk sıralar biraz tuhaf gelen bu şerhete alışırsanız bir nevi tiryakisi olı.İrdunuz. Coca Cola onun suni- si, sentetiği ve zararlısı. Sarıırım Amerikalılar Coca

Cola'yı meyan şerhetinden buldular.

Geceleri otelin damında yatıyorduk içerde yatmak mümkün değildi. Diyarbakır'ın karpuz ve kavunlan çok büyüktü. Bir devenin iki tarafına iki

·karpuz ya da iki kavun yüklenmiş götürülürken

çok gördüm. Çarşıya gidersiniz orada size bir di- lim karpuz ya da kavun yanında da ekmek verirler- di. Onunla karın doyurmanız mümkündü. Bakkal

dükkanlarının gerisinde iskemieli alçak masalı bir yer olurdu. Orada da peynir, üzüm, helva, ekmek yemeniz mümkündü. Diyarbakır'ın ekmeği de açık

büyük pideler şeklindeydi. Sabah vakti kahveye otu- rursamz kahveci gidip bakkaldan sizin için peynir, ekmek alır çayla kahvaltıyı yapabilirdiniz. Orada dev karpuzların Dicle içindeki adacıklarda güvercin gübresi kullanılarak yetiştirildi.kleri süylenirdi.

Dicle'ye de gittik. Orada yüzdük yazın su çok

azalıyordu. Diyarbakır'a ısınrnıştım, Diyarbakır'ı sevmiştim. Diyarbakır sanki ruhumun şehri gibiy- di daha sonra gittiğim her sefer daha çok tanıdım

ve sevdim. Ulu Carnisi, bir taşı siyah bir taşı beyaz Peygamber Camii, gürül gürül sulan akan Hazreti

Süleyman Camii (ki burada birçok sahabinin, bu arada Halit İbn-i Velid'in, Süleyman ve Velid adlı

iki oğlunun şehit düştüğü söylenirdi. Thrbeleri ve

mezarları ordadır hatta çıkmaz bir şekilde taşa iş­

lemiş bir kan var ki bunu da o zatların kanı olduğu

söylenirdi)

Ulu Cami'nin avlusundaki Güneş Saati, Deva Hamarnı ( şehir kuşatıldığında Halid İbn-i Velit'in

yaralandığı bu harnarnda yaralarına merhem sü-

rüldüğü için hamamın bu adı aldığı söyleniyordu.

Ama halk Deva Hamarnı diyemediği için Deve

Hamarnı'na çevirmişti ismini) gibi anıt eserleriyle

Diyarbakır, eski büyük kişiliğinin işaretlerini somut bir şekilde yer yer ifşa ediyordu:' (Diclehan, 2016:

236)

Karakoç, Diyarbakır'la ilgili batıralarında yer

verdiği bilgiler arasında ünlü Diyarbakır Ulu Ca- mii (Camii Kebir) de vardır eskiden bir cenaze ol-

duğunda bu camiinin minaresinden sala verilirdi.

Cahit Sıtkı Tarandnın dile getirdiği:

Sala verildiğine göre Camii Kebir minaresinde

Günlerden Cuma olmadığı halde Muhakkak ölü var mahallede

!şte!

Olup olacağımız bu cenaze Geçiyor caddeden vakCır ve sade Dalgalar misali omuzlar üzerinde

Gibi dizelerde bu güzel adetten bahseder. Fakat bu güzel adetten bu gün eser yok. Çünkü şehir nü- fusu iki milyona dayanmış ve kimse kimseyi tanı­

maz hale gelmiştir. Karakoç, yine anılarında sözü dini yaşantıya getirerek şöyle kalem oynatır;

Diyarbakır, dört mezhebin bulunduğu yer Ulu Cami'nin avlusuna bakan namaz yerlerinin her biri bir mezhebe aitmiş. Diyarbakır'da Hambeli Mezhe- bi mensupları hala vardır. Temizlikte aşırı denecek kadar titizlikleriyle meşhurdurlar. Bir kabı ya da bir

eşyayı çok fazla yıkarsan "Hambeli" diye şaka edilir- di. Ailemiz de Diyarbakır'a Hambeli bir aileye gelin

(12)

verilmişti. Zahmet çektiğine inanırlar, ona acırlardı.

Sonra yıllar geçti bizimki kendisine Ergani<len gelin götürünce bu kere o, kayınvalidesi gibi davranmış

derlerdi gelinine. Sözü toplumsal yaşantıya getiren Karakoç iyi bir gözlem olarak şehrin fotoğrafını

çekmekte başarılıdır.

Gelirler Kontrolörü olarak hayatının ilerleyen zamanlarda (1959) bu kentte olan tutkunluğunu ve

hayranlığını bir kere daha dile getirmenin özlemi ile kalem oynatır Karakoç:

'1\slanlı Çeşme, İç Kale Kapısı, gürül gürül su-

ları olan Hazreti Süleyman Canıii, Ulu Camii Pey- gamber Canıii (Camii ün Nebi) Hasan Paşa Ham,

Hamamları, Surları, dört köşeli bir sıra beyaz bir

sıra siyah taştan örülmüş minareleri, Urfa Kapısı,

Mardin kapısı vesaire adlarıyla anılan kapılarıyla doğusunda aşağıdan akan nehri (Dicle) ile kendine mahsus kişilikli tarihi şehirlerimizden biridir der~'

(Diclehan,20 16:238)

Tarihi bir dokuya ve manevi zengin bir kültüre sahip olan Diyarbakır bu zenginliğiyle Karakoç gibi

sanatçıların yetişmesinde büyük rol oynamıştır. Bu kültür şehri, sanatçısına kutlu bir asalet katarak top-

rağının mümbitliğini adeta sanatçısına ve eselerine yansıtrnıştır. İnsanın karakterini iklim ve coğrafya­

nın etkilediği bilinen bir gerçektir. Bunun en güzel örneklerini bir kültür şehri olan Diyarbakır(la yeti-

şen güzide şahsiyetlerde görmekteyiz.

(13)

SONUÇ

Türkiye'nin kadim kentlerinden olan Diyar-

bakır, tarihi dokusu ve kültürüyle eşsiz bir değere

sahiptir. Bu köklü kültür ve medeniyet bağrında ya-

şayan insanları da zengin manevi mirasıyla etkile-

miş ve birçok değerli şahsiyetin yetişmesine imkan ve zemin hazırlamıştır. Bu değerlerden biri de Sezai Karakoç'tur. Diyarbakır'ın manevi ve metafizik ay-

rıcalığını da öne çıkaran Karakoç, yazdığı şiirlerde

ve yazılarda Diyarbakır'ın zengin tarjhi mirasıyla

beraber metafizik yönüne de vurgu yapar.

İslam'ın kalesi olarak görülen kentler arasında zikredilen Diyarbakır'ın öz eviadı olan Karakoç, şi­

irlerinde, yazılarında ne hatıralarında derin ifade- lerle şehrin e yer vermiştir. Bildirimizde bu ifadelere yer verirken, şehrin tüm dokusuyla sanatçıyı inşa

eden ve besleyen bir can damarı olduğu kanaatine

vardık.

KAYNAKLAR

Çelebi, Evliya (1314). Seyahatname. C.4, İstanbul:

Üçdal

Diclehan, Şakir. (2016). Sanat Ve Düşünce Dünyasında Sezai Karakoç. İstanbul: Lirn Yayınları Ezrak, İbn'ül. (1975). Mervani Kürtleri Tarihi.

İstanbul: Koral Yayınları

Karakoç, Sezai. (1969). Anadolu ve Zaman. C.2.

İstanbul: Diriliş Yayınevi

Karakoç, Sezai. (1967). Hızır'la Kırk Saat. İstanbul:

Diriliş Yayınevi.

Karakoç, Sezai. (2006). Mevlana. İstanbul: Diriliş

Yayınevi

Karakoç, Sezai. (1989). Alınyazısı Saati. İstanbul:

Diriliş Yayınevi.

Karakoç, Sezai. (1967).Yazılar IL İstanbul: Diriliş Yayınevi

Karakoç, Sezai.(2012). Gündoğmadan: Diriliş Yayınevi

Mert, Hülya. (20 1 6). Sezai Karakoç'un Poetikası'nda

Metafizik Unsurlar. Diyarbakır: Basılınarınş Yliksek Lisans Tezi.

Ulunay, R. Cevat. (1961). Milliyet. İstanbul

Yınanç, M. Halil. (1963). İslam Ansiklopedisi. C.3, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi Neşriyat

Referanslar

Benzer Belgeler

Önümüzdeki hafta Çarşamba açıklanacak ABD 4Ç büyüme verisi FOMC toplantı tutanaklarına paralel (GSYH tahminleri vergi indirimlerinden kaynaklı yukarı

Meryem ve İsa’nın Sarkis Usta ile aralarında hem çeken hem iten bir kuvvet olduğunu yıllar sonra anlayacaktı. İşte yine

10.05-10.25 Konferans 2: Nursoloji gelişiminde Florence Nightingale’in etkisi Prof.. İnci

Nahçıvan Devlet Üniversitesi ve Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü iş birliği ile düzenlenen. “Tarih ve Kültür Ekseninde Orta Aras Havzası

Uygur Mimarlık tarafından tasarlanan Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Hizmet Binası insan ölçeğine ve deneyime duyarlı ama aynı zamanda kendi tektonik varlığını da

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının büyük şahsiyetlerinden biri de Necip Fazıl Kısakürek olmuştur.. Esasen şiirleyle ün kazanan Necip Fazıl, aynı zamanda

2 Ekmeleddin İhsanoğlu’na armağan olarak, iki ciltlik bir kitap (Essays in Honour of Ekmeleddin İhsanoğlu: Biography, Bibliography, and Recollections about İhsanoğlu, 2006)

Because of this, we identified the scholars from Diyarbakır as Ali Emiri Amidi, İbrahim Amidi, Muhammed Efendi Amidi, Molla Çelebi Amidi, Ömer b.. Hüseyn Amidi,