• Sonuç bulunamadı

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ. AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ. AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ"

Copied!
23
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

AÇIK ve UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

Tüm yayın ve kullanım hakları İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesine aittir. Hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. Ancak kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Ders notlarının içeriğinden yazarları sorumludur.

(2)

BÖLÜM: ORTAK DERS

DÖNEM (GÜZ / BAHAR): GÜZ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI: 2013-2014

DERSİN ADI: ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

DERS NOTU YAZARININ ADI-SOYADI:

PROF. DR. ALİ ARSLAN

YRD. DOÇ. DR. ABDURRAHMAN BOZKURT

(3)

2. HAFTA

DERS NOTU

(4)

İÇİNDEKİLER

3. TANZİMAT DÖNEMİ REFORMLARI (1839-1876) Ek 2: Tanzimat Fermanı’nın Orijinal Tam Metni Ek 3: Islahat Fermanı’nın Orijinal Tam Metni

(5)

ÖZET

Batılılaşma hareketleri kapsamında Tanzimat dönemi reformları iç ve dış nedenleri, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla beraber değerlendirilecektir.

(6)

3. TANZİMAT DÖNEMİ REFORMLARI (1839-1876)

Türk tarih literatüründe 1839 Tanzimat Fermanı’ndan 1876 Kanun-ı Esasi’ne kadar olan ve temelde Tanzimat (1839) ve Islahat (1856) fermanlarının şekillendirdiği dönem “Tanzimat Dönemi” olarak adlandırılmaktadır.

Bu süreç, en temelde Osmanlı Devleti içinde yaşayan gayrimüslimlerin hukuki statülerinde ciddi değişimlere sebep olmuştur. Özellikle 18. yüzyıl sonlarından itibaren ülkedeki gayrimüslim tebeanın çoğunlukla ticari ilişkiler sebebiyle Batı ile daha yakın münasebette bulunması dolayısıyla gayrimüslimler arasında batı sistemine duyulmaya başlanan ilgi, Avrupa’da gelişen milliyetçilik anlayışının Osmanlı ülkesine de yansıması ve buna karşılık her anlamda eski gücünü sürdüremeyen Osmanlı Devleti’nin yönetimde yeniden toparlanma hedefi gibi birçok iç ve dış etkene bağlı olarak gelişen süreç, çok net bir şekilde klasik Osmanlı sisteminden uzaklaşarak ülkede yeni bir yönetim anlayışı ve dünya görüşünü hâkim kılmayı hedefliyordu. Osmanlı bürokratlarınca “Osmanlıcılık” düşüncesi olarak tarif edilen ve en genel tabirle “ülkedeki tüm vatandaşlar için can, mal ve namus garantisi ile hukuk önünde herkesin eşitliği ve vergilendirme ile askerlik gibi hususlarda yeni düzenlemeler” getirmeyi hedefleyen sürecin destekçileri, ülkede birlik duygusunun sağlamlaştırmasının ana hedef olduğunu ifade ediyorlardı. Ancak yaşanan hadiseler,istenen sonuçların pek alınmadığını ve bundan ziyade giderek daha net ayrımların oluşmasına zemin hazırladığını gösterecektir.

Osmanlı Devleti’nin dağılma süreci karşısında pragmatik bir önlem olarak tasarlanan Tanzimat reformları ve Osmanlıcılık fikrinin uygulayıcılarına göre, Osmanlı klasik sistemi artık işlemekte zorlanıyordu. Batı ile girdikleri kültürel temas neticesi daha laik ve millî bir kültürel gelişme gösteren gayrimüslim tebaanın ruhani liderlerinin hâkimiyet ve kontrolünde tutulması artık çok zordu. Bu kontrolü sağlayabilmenin çözümü olarak da her dinî cemaati kendi dinî merkezine bağlayan anlayışın yerine, Osmanlı vatandaşlığı düşüncesiyle doğrudan merkezî bir yönetimin egemen kılınması hedefleniyordu. Fakat ülkede bu hedefin gerçekleşmesini sağlayacak idari ve fikrî bir altyapı bulunduğunu söylemek zordur. Osmanlı aydınının ve bürokrasisinin yaptıkları en kısa anlatımla, devleti kurtarmak için kısa vadeli, pratik ve o anki şartlar için geçerli çözüm yolları aramaktan ibarettir.

II. Mahmut’un ardından tahta geçen oğlu Abdülmecit, “Mısır Meselesi” ve Rusya ile yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması’na bağlı olarak ortaya çıkan “Boğazlar Sorunu” dolayısıyla Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’nin içişlerine daha yoğun müdahaleleri ile karşı karşıya

(7)

bulunmakta idi. Bu açıdan Tanzimat Fermanı’nın ilanını tetikleyen etkenleri, yine Osmanlı Devleti’nin güya Batı’nın ülkeye müdahalesini önleyebilmek adına yaptığı çabalar oluşturuyordu. Kendi zaaflarını bu şekilde kapatmayı ve bazı yeni düzenlemelerle Batı’ya karşı kendince bazı hamleler yapmayı tasarlayan yönetim, giderek tam anlamıyla Batı’nın isteklerini yerine getiren bir kurum görüntüsü veriyordu.

Sultan Abdülmecit’in tahta çıkmasından sonra Osmanlı Devleti’nin Londra Elçisi Mustafa Reşit Paşa, İstanbul’a gelerek İngiltere Hükûmeti’nin Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini yeni padişaha anlatmıştı. Mustafa Reşit Paşa’ya göre İngiltere, Osmanlı Devleti’nde birtakım ıslahatlar yapılması gerektiğini düşünüyordu. Bu ıslahatların yapılması hâlinde de Osmanlı Devleti’ne dış meselelerinde destekçi olmayı vaat ediyordu. Paşa ayrıca bu konuda Fransa Kralı ile de yararlı görüşmeler yaptığını iddia ediyordu. Rusya ile yaşadığı problemler vesilesiyle Osmanlı Devleti böyle bir dış desteğe gereksinim de duymaktaydı.

Mustafa Reşit Paşa’nın bu gerekçeler çerçevesinde padişahı da ikna etmesi üzerine 3 Kasım 1839 günü Gülhane Parkı’nda yabancı ülke temsilcilerinin de hazır bulunduğu bir törenle ilan edilen “Tanzimat Fermanı” ile tebaanın can ve mal güvenliği ile vergiden askerliğe birçok konuda yapılacak düzenlemeler açıklanıyordu. Fermanın vurgu yaptığı en temel nokta, “din farkı gözetilmeksizin bütün Osmanlı vatandaşlarının eşit olduğu” idi. Bu hükme özellikle vurgu yapılarak yine Avrupa devletleri ve Rusya’nın ülke içindeki gayrimüslimlerin haklarını gözetmek bahanesiyle ülkenin iç işlerine müdahalesi engellenmek isteniyordu.

Fakat yönetim algısında ciddi bir değişime neden olmayan Tanzimat Fermanı, hem yabancı devletlerin hem de artık millî kimliklerini ön plana çıkarmakta olan yurt içindeki azınlıkların yeni taleplerini engellemediği gibi Osmanlı Devleti’nin daha ısrarcı taleplerle karşı karşıya kalmasına sebep oldu. Tanzimat dönemi Osmanlı dış politikasına etki eden en ciddi unsurların başında, bir süre önce Avrupa’da açılmaya başlanan elçilikler geliyordu. Avrupa’daki idari ve siyasi gelişmeleri bu sayede daha yakından takip eden Osmanlı Devleti, uygulayacağı politikaları da bu elçiliklerden gelen raporlara göre belirliyordu. Ayrıca yine Batılı bir kuruma dönüştürülen Hariciye Nezareti benzer çalışmalar içindeydi. Hariciye Nezaretine bağlı olarak kurulan “Tercüme Odası”, Avrupa basınından ve Avrupa’da yayınlanan çeşitli eserlerden yaptığı tercümelerle batıdaki gelişmeler hakkında sürekli Osmanlı bürokrasisini bilgilendiriyordu. Ancak bu şekilde belirlenen politikalar, daha önce de aktarıldığı gibi, Osmanlı’nın tamamen Batılı bir zihniyete bürünmesine sebebiyet verecektir.

(8)

Avrupa’da açılan Osmanlı elçilikleriyle birlikte Osmanlı başkentinde de Avrupa elçilikleri açılmıştı. Bu elçilerin İstanbul’da bulunması ve zaman zaman hükûmete bazı müdahalelerde bulunmaları da yine Osmanlı dış politikasına etki eden unsurlardandı.

Bu gayretlere rağmen Avrupalı devletler, Tanzimat’la vaat edilen uygulamaların Osmanlı Devleti tarafından tam anlamıyla yerine getirilmediğini düşünüyorlardı. Bir yandan bu taleplerle uğraşan Osmanlı ise diğer taraftan da askerî mücadelelerle boğuşmaya devam ediyordu. Kudüs’teki “kutsal yerler sorunu” yüzünden Rusya ile karşı karşıya gelen Osmanlı Devleti, bu olay yüzünden Rusya ile savaşa girmek zorunda kalmış ve iki ülke arasında 1853- 1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı yaşanmıştı. Rusya’nın esas hedefi, Osmanlı ülkesi içinde yaşayan tüm Ortodoksları kendi nüfuzuna alarak onlar üzerinden Osmanlı hakkında söz sahibi olabilmekti. Rusya’nın bu şekilde boğazlar bölgesi ve Osmanlı Devleti üzerindeki baskısının kendi küresel politikalarına zarar vereceğini düşünen İngiltere bu duruma karşıydı. Mustafa Reşit Paşa devletler arası dengeden yararlanmak istedi ve Rusya’nın bu savaşı kazanması hâlinde Osmanlı toprakları üzerinde ciddi bir güç elde edeceğini ifade ederek İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti ile aynı cephede yer almasını sağlamayı başardı. Bu müdahale sayesinde Osmanlı Devleti, Rusya’ya karşı savaşı kazanmakla beraber bu kez de İngiltere ve Fransa’nın Batı kamuoyuna karşı haklılıklarını ispatlayacak bazı taleplerine karşılamak durumunda kalmıştı. Ayrıca savaş sırasında 1854 yılında İngiltere’den ilk dış borcunu da almış olan Osmanlı Devleti hem mali hem de siyasi olarak İngiltere’nin güdümünde gibiydi.

Osmanlı 1840’lardaki mali bozukluk nedeniyle ilk borç alma teşebbüsünü 1850’de yapmış ancak gerçekleştirememişti. Neticede başta İngiltere olmak üzere Avrupalıların taleplerini görüşmek üzere savaş sonunda Sadrazam Âli Paşa, İngiltere, Fransa ve Avusturya elçileri ile bir araya gelmiş ve görüşmeler sonunda “Islahat Fermanı” olarak bilinen metin hazırlanmıştı.

Görüldüğü gibi metnin hazırlanması dahi Avrupalıların gözetiminde olmuştu. Ayrıca yine imzalanan Paris Antlaşması’nda da Avrupalı devletler, fermanın uygulamalarını denetleme hakkında sahip olmuşlardı.

18 Şubat 1856 günü ilan edilen Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı’nda yer alan birçok hükmü de barındırıyordu. Islahat Fermanı’na egemen olan ana düşünce de yine din ve ırk farkı gözetmeksizin kaynaşmış bir Osmanlı toplumu oluşturmaktı. İltizam usulünün kaldırılarak verginin doğrudan alınması gibi merkezî otoriteyi kuvvetlendirmeye yönelik yeni hükümler yanında, vergiler ve mahkemelerdeki şahitlik hususlarında eşitlik sağlanması ve vilayet-nahiye meclislerinde gayrimüslimlerin de Müslümanlarla eşit sayıda üye

(9)

bulundurabilmeleri gibi “Osmanlıcılık” fikrini uygulamaya yönelik hükümler de fermanın içeriği arasındaydı.

Tanzimat döneminde “Osmanlıcılık” düşüncesi olarak ortaya atılan fikirler ve uygulamalar ülkede istenen birlik duygusunu sağlamada yeterli olamamıştı. Özellikle “Islahat Fermanı” ile birlikte gayr-ı Müslim azınlıklarda başlayan millileşme ve laikleşme süreci, Osmanlı tebaası arasındaki ayrışmayı kesin çizgilerle belirlemişti. 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın ilanı sonrası Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı ilk ciddi mesele Rusya ile karşı karşıya gelmesine sebep olan “Boğazlar Meselesi”ydi. Ardından yine Rusya merkezli diğer bir sorun Kudüs’teki

“kutsal yerler meselesi”ydi. Her iki sorunda da Osmanlı sınırlarındaki Ortodoksların hamiliğini üstlenmeye çalışan Rusya, gelişen bu millî kimlikler üzerinden siyaset belirliyordu.

Birçok farklı etnik ve dinî kimliğin bir arada yaşadığı Lübnan’da yaşanan etnik kavgalar, diğer bir dış politika sorunu hâline gelmişti. Lübnan’daki Katoliklerin hakkını korumak bahanesiyle Osmanlı Devleti’ne baskı uygulamak isteyen Fransa, dış politikadaki sorunların diğer bir ayağını oluşturuyordu. Fransa da buna benzer müdahalelerle sürekli Osmanlı siyasetine müdahalelerinde ülkedeki Katolikleri bahane ediyordu. İngiltere ise hem devletler arası dengeyi kendi lehine kullanmak hem de Rusya ve Fransa gibi bir Hristiyan mezhebi (Protestanları) savunmak bahanesiyle Osmanlı politikalarına müdahil oluyordu. Bu gelişmelere paralel olarak 1862 yılında Rum Patrikliği Nizamnamesi’nin ilanı, 1863 yılında Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin ilanı ile 1870 yılında Bulgarların millî kiliselerinin tanınması (Bulgar Eksarhlığı), gayrimüslim azınlıklara bir anlamda kendi kendilerini idare hakkı vermiş oluyordu. Bu millî kiliseler bünyesinde parlamento yapısını andıran teşkilatlanmalara gidilmesi, ruhani ve sivil meclisler oluşturulması, buna bağlı olarak da tüm bu azınlıkların kendi hukuki salahiyetlerine sahip olmaları, merkezî otoriteyi kuvvetlendirmek hedefinde olan Tanzimat reformlarının bunun tam aksi sonuçlar doğurmasına sebep olacaktır.

Merkezî yönetimin sağlamlaştırılmasını hedefleyen bu faaliyetler, tam tersine merkezî yönetimin otoritesini tam anlamıyla sarstığı gibi yine temel hedeflerden biri olan Batı’nın ülkenin iç işlerine karışmasını engelleyebilmekte de başarılı olamamış, benzer olarak Avrupa devletlerinin daha sert bir şekilde Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahalelerine sebep olmuştu. Osmanlı Devleti artık himayesinde yaşayan tebaasını dinî tanımlarla belirlemekten vazgeçiyor ve kendi içindeki millî oluşumları tanımak mecburiyetinde kalıyordu. Bu gelişmeler, ilerleyen zamanlarda Osmanlı Devleti’nden ayrılarak kendi bağımsız devletlerini kuracak olan milletlerin bu hedefe yönelik attıkları en ciddi adımlardı. Aynı süreç benzer

(10)

olarak 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı sınırlarında yaşanacak olan birçok isyan ve çatışma hareketinin de temelini oluşturmuştur.

Bunlar dışında tüm Tanzimat dönemi boyunca ülke genelinde idari manada yeni gelişmeler de yaşanmıştı. Bu açıdan en dikkate değer faaliyet, klasik Osmanlı hâkimiyet anlayışı yerine II.

Mahmut döneminde oluşturulmaya başlanan Batı tipi nezaretlere yenilerinin eklenmesi olmuştu. 1846 yılında Ziraat Nezareti, 1848 yılında Nafia Nezareti ve 1857 yılında da Maarif Nezareti kurulmuştu. Bunun devamı olarak üyelerini padişahın tayin ettiği “Meclis-i Vükela”

yani bugünkü anlamıyla Bakanlar Kurulu oluşturularak idarede merkezîleşmeyi kuvvetlendirme yönünde yeni adımlar atılmıştı. Ticaret, eğitim ve hukuk alanlarında birçok kanun ve nizamname yayınlandı. 1869 yılında “Maarif-i Umumiye Nizamnamesi” yayınlandı.

Eğitim sistemi Batı tarzında düzenlenerek ahalinin eğitimi yükseltilmeye çalışıldı. İlk defa bir yüksek öğrenim kurulu (Darülfünun) açma teşebbüsü yine bu dönemde oldu. Bu teşebbüs başarıya ulaşmasa da ilerleyen yıllarda açılacak yeni eğitim kurumlarının temeli atılmış oldu.

Müslümanlara yönelik bu eğitim kurumları açma teşebbüslerine karşılık, çoğunluğu Batılı Hristiyan misyonerlerin öncülüğünde olmak üzere ülkenin dört bir tarafında gayrimüslimlere yönelik okullar açıldığını da zikretmek gerekir.

Sultan Abdülmecit’in 1861 yılında vefatı üzerine yerine Sultan Abdülaziz geçmişti. Tanzimat reformları, tamamen bu iki padişah tarafından hayata geçirilmişti. Fakat Batılılaşma taraftarlıklarıyla tanınan Âli ve Fuat Paşalar, reformların esas takipçi ve uygulayıcıları idiler ve iki padişah tarafından da sürekli görevde tutulmuşlardı. Âli ve Fuat Paşalar, Tanzimat Fermanı’nın mimarı Mustafa Reşit Paşa ile de birlikte çalışmışlardı. Mustafa Reşit Paşa, her iki devlet adamının da yetişmelerinde ciddi katkıda bulunmuştu.

(11)

Ek 2: Tanzimat Fermanı’nın Orijinal Tam Metni

Cümleye malûm olduğu üzere Devlet-i Âliyye’mizin bidayet-i zuhûrundan beru ahkâm-ı celîle-i Kur’âniye ve kavânîn-i şer’iyyeye kemaliyle riayet olunduğundan saltanat-ı seniyemizin kuvvet ve miknet ve bil-cümle tebaasının refah ve memuriyeti rütbe-i gayete vâsıl olmuş iken yüz elli sene vardır ki gavail-i müteakibe ve esbâb-ı mütenevviaya mebni ne Şer’î Şerif’e ve ne kavânîn-i münifeye inkiyat ve imtisal olunmamak hasebiyle evvelki kuvvet ve mamuriyet bil-akis zaaf ve fakre mubaddel olmuş ve halbuki kavânîn-i şer’iyye tahtında idare olunmıyan memâlikin payidâr olamıyacağı vazıhâttan bulunmuş olup cülûs-ı hümâyûnumuz rûz-ı firûzundan beru efkâr-ı hayriyet âsâr-ı mülûkanemiz dahi mücerret imar-ı memâlik-i Devlet-i Âliye’mizin mevki-i cografîsine ve arazi-i münbitesine ve halkın kabiliyet ve istidâtlarına nazaran esbâb-ı lâzimesine teşebbüs olunduğu halde beş on sene zarfında bi-l- tevfikihi taâlâ suver-i matlûba hâsıl olacağı zâhir olmağla avn ü inayet-i Hazret-i Bârî’ye itimâd ve imdâd-ı rûhaniyet-i Cenab-ı Peygamberî’ye tevessül ve istinat birle bundan böyle Devlet-i Âliye ve memâlik-i mahrusâmızın hüsn-i idaresi zımnında bazı kavânîn-i cedîde vaz’

ve tesisi lâzım ve mühim görünerek işbu kavânîn-i mukteziyenin mevâdd-ı esâsiyesi dahi emniyet-i can ve mahfûziyet-i ırz ve nâmus ve mal tâyin-i vergi ve asâkir-i mukteziyenin sûret- i celp ve müddet-i istihdamı kaziyelerinden ibaret olup şöyle ki dünyada candan ve ırz u nâmustan eazz bir şey olmadığından bir âdem anları tehlikede gördükçe hilkat-i zâtiye ve cibiliyet-i fıtriyesinde hıyanete meyil olmasa bile muhafaza-i can ve nâmusu için elbette bazı sûretlere teşebbüs edeceği ve bu dahi devlet ve memlekete mûzır olageldiği müsellem olduğu misillû bil-akis can ve nâmusundan emin olduğu halde dahi sıdk ü istikâmetten ayrılmıyacağı ve işi ve gücü hemen devlet ve hizmetine hüsn-i hizmetten ibaret olacağı dahi bedihî ve zâhirdir ve emniyet-i mal kaziyyesinin fıkdanı halinde ise herkes ne devlet ve ne milletine ısınamayıp ve ne imar-ı mülke bakamayıp daima endişe ve ıztıraptan hâli olmadığı misillû aksi takdirinde yâni emvâl ve emlâkinden emniyet-i kâmilesi olduğu halde dahi hemen kendü işi ile ve tevsi-i daire-i taayyüşiyle uğraşıp ve kendisinde gün be gün devlet ve millet gayreti ve vatan muhabbeti artıp ana göre hüsn-i harekete çalışacağı şüpheden azâdedir. Ve tâyin-i vergi maddesi dahi çünkü bir devlet muhafaza-i memâliki için elbette asker ve leşkere vesair masârif-i mukteziyeye muhtaç olarak bu ise akçe ile idare olunacağına ve akçe dahi tebaanın vergisiyle hâsıl olacağına binâen bunun dahi bir hüsn-i sûretine bakılmak ehem olup eğerçi mukaddemlerde vâridât zannolunmuş olan yedi vahit beliyyesinden lehü-l-hamd memâlik-i mahrusâmız ahalisi bundan evvelce kurtulmuş ise de âlât-ı tahribiyyeden olup hiçbir vakitte semere-i nafiâsı görülmiyen iltizamât usûlü muzırrası el-yevm câri olarak bu ise bir memleketin mesâlih-i siyasiye ve umûr-ı mâliyesini bir âdemin yed-i ihtiyarına ve belki pençe-

(12)

i cebr ü kahrına teslim demek olarak ol dahi eğer zaten bir iyice âdem değilse hemen kendi çıkarına bakıp cem-i harekât ve sekenât-ı gadir ve zulümden ibaret olmasıyla ba’de-zîn ahali- i memâlikten her ferdin emlâk ve kudretine göre bir vergi-i münasip tâyin olunarak kimseden ziyade şey alınamaması ve Devlet-i Âliye’mizin berren ve bahren masârif-i askeriye vesairesi dahi kavânîn-i icabiye ile tahdit ve tebyîn olunup ana göre icrâ olunması lâzimedendir ve asker maddesi dahi ber-minval-i muharrer mevâdd-ı mühimmeden olarak eğerçi muhafaza-i vatan için asker vermek ahalinin farize-i zimmeti ise de şimdiye kadar câri olduğu vechile bir memleketin aded-i nüfus-ı mevcûdiyesine bakılmıyarak kiminden rütbe-i tahammülünden ziyade ve kiminden noksan asker istenilmek hem nizâmsızlığı ve hem ziraat ve ticaret mevâdd- ı nafiâsının ihlâlini mûcib olduğu misillû askerliğe gelenlerin ilâ-nihayet-ül ömür istihdamları dahi füturu ve kat-ı tenasülü müstelzim olmakta olmasiyle her memleketten lüzumu takdirinde talep olunacak neferât-ı askeriye için bazı usûl-i hasene ve dört veyahut beş sene müddet istihdam zımnında dahi bir tarik-i münavebe vaz’ ve tesis olunması icab-ı hâldendir.

Ve-l-hâsıl bu kavânîn-i nizâmiye hâsıl olmadıkça tahsil-i kuvvet ve memuriyet ve asayiş ve istirahât mümkün olmayıp cümlesinin esâsı dahi mevâdd-ı meşruhâdan ibaret olduğundan fî- mâba’d eshab-ı cünhanın dâvâları kavânîn-i şer’iyye iktizasınca alenen ber-vech-i tetkîk görülüp hükmolunmadıkça hiç kimse hakkında hafî ve celi idam ve tesmim muamelesi icrâsı câiz olmamak ve hiç kimse tarafından diğerinin ırz ve nâmusuna tasallût vukû bulmamak ve herkes emvâl ve emlâkine kemâl-i serbestiyetle mâlik ve mutasarrıf olarak ana bir taraftan müdahale olunmamak ve firarda birinin töhmet ve kabahati vukûunda anın veresesi ol töhmet ve kabahatten beri-üz-zimme olacaklarından anın malını müsadere ile veresesi hukuk-ı irsiyyelerinden mahrûm kılınmamak ve saltanat-ı seniyemizden olan ehl-i İslâm ve milel-i saire bu müsaadât-ı şâhânemize bilâ-istisna mazhar olmak üzere can ve ırz ve nâmus ve mal maddelerinden hükm-i şer’î iktizasınca kâffe-i memâlik-i mahrusâmız ahalisine taraf-ı şâhânemizden emniyet-i kâmile verilmiş ve diğer hususlara dahi ittifâk-ı ârâ ile karar verilmesi lâzım gelmiş olmakla Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye âzâsı dahil lüzumu mertebe tekris olunarak ve vükelâ ve ricâl-i Devlet-i Âliye’miz dahi bazı tâyin olunacak eyyamda orada içtima’ edecek ve cümlesi efkâr ve mütalâatını hiç çekinmeyip serbestçe söyliyerek işbu emniyet-i can ve mal ve tâyin-i vergi hususlarına dair kavânîn-i mukteziye bir taraftan kararlaştırılıp ve tanzîmât-ı askeriye maddesi dahi Bâb-ı Ser-askerî Dâr-ı Şûrâsı’nda söyleşilip herbir kanûn karargîr oldukça ilâ-maşallahu taâlâ düstûr-ül-amel tutulmak üzere bâlası Hatt-ı Hümâyûnumuz ile tasdik ve tevşih olunmak için taraf-ı Hümâyûnumuza arz olunsun ve işbu kavânîn-i şer’iyye mücerret din ve devlet ve milleti ihya için vaz’ olunacak olduğundan cânib-i Hümâyûnumuzdan hilâfına hareket vukû bulmıyacağına ahd ü misak

(13)

olunup Hırka-i Şerife odasında cem-i ulemâ ve vükelâ hazır oldukları halde kasem bi-llâh dahi olunarak ulemâ ve vükelâ dahil tahlif olunacağından ana göre ulemâ ve vüzerâdan ve-l- hâsıl her kim olur ise olsun kavânîn-i şer’iyyeye muhalif hareket edenlerin kabahat-i sabitelerine göre tedibât-ı lâyıklarının hiç rütbeye ve hatır ve gönüle bakılmıyarak icrâsı zımnında mahsûsen ceza kanûnnâmesi dahi tanzîm ettirilsin ve cümle memurînin el-haletü hâzihi mikdar-ı vafi maaşları olarak şayet henüz olmıyanları var ise onlar dahi tanzîm olunacağından şer’an menfur olup harabiyet-i mülkün sebeb-i âzâmı olan rüşvet madde-i kerihasının fî-mâbâ’d adem-i vukuu maddesinin dahi bir kanûn-ı kavi ile tekidine bakılsın.

Ve keyfiyet-i meşrûha usûl-i atikayı bütün bütün tagyir ve tecdit demek olacağından işbu irade-i şâhânemiz Der-saâdet ve bil-cümle memâlik-i mahrusâmız ahalisine ilân ve iaşe olunacağı misillû düvel-i mütehabbe dahi bu usûlün inşallâhı Taâlâ ile-l-ebed bekâsına şahid olmak üzere Der-saâdet’imizde mukim bil-cümle süferâya dahi resmen bildirilsin.

Hemen Rabbimiz Taâlâ Hazretleri cümlemizi muvaffak buyursun ve bu kavânîn-i müessesenin hilâfına hareket edenler Allah-u Taâla Hazretlerinin lânetine mazhar olsunlar ve ile-l-ebed felâh bulmasınlar. Âmîn.

(14)

Ek 3: Islahat Fermanı’nın Orijinal Tam Metni

Islâhâta Dair Taraf-ı Vekâlet-i Mutlaka’ya Hitaben Bâlâsı Hatt-ı Hümâyûn ile Muvaşşah Şeref-sâdır Olan Fermân-ı Âlî’nin Sûretidir.

Ba’de-l-elkab,

Malûm ola ki yed-i müeyyed-i mülûkâneme vedia-i cenab-ı bârî olan kâffe-i sunûf-ı tebea-i şâhânemin her cihetle temami-i husûl-i saâdeti hâli akdem-i efkâr-ı hayriyet disar-ı pâdişâhânem olarak cülûs-i meymenet men’us-ı Hümâyûnum gününden beri bu bâbda zuhûra gelen himem-i mahsusa-i şâhânemin hamdolsun pek çok semer-i nafiâsı meşhûr olup mülk ü milletimizin mamuriyet ve serveti an be an tezeyyüd etmekte ise de Devlet-i Âliye’mizin şânına muvafık ve milel-i mütemeddine arasında bi-hakkın hâiz olduğu mevki-i âlî ve mühimme lâyık olan hâlin kemale îsâli için şimdiye kadar vaz’ ve tesisine muvaffak olduğum nizamât-ı cedîde-i hayriyenin ezseri-nev tekit ve tevsii matlûb-ı madelet mahsub-ı pâdişâhânem olduğu halde umûm tebea-i şâhânemizin mesai-yi cemile-i hamiyetkârâneleri ve müttefik-i hâss-ı bahir-ül ihlâsımız olan düvel-i mufahhamanın himmet ü muavenet-i hayırhahâneleri eseri olmak üzere Devlet-i Âliye’mizin bu kerre biinayet-u-llâhi taâlâ hâricen hukuk-ı seniyesi bir kat daha teekküt eylediğine ve bu cihetle şu asr Devlet-i Âliye’miz için bir zamanı hayriyet iktiranın mebdei olacağından dâhiline dahi saltanat-ı seniyemizin tezyid-i kuvvet ve miknetini ve revabıt-ı kabiliyeyi vatandaşî ile birbirine merbut olan ve nazar-ı madelet eseri müşfikânemde müsavî bulunan kâffe-i sunûf-ı tebea-i şâhânemin her yüzden husûl-i temam-i saâdet-i hal ve memâlik-i şâhânemizin mamûriyetini müstelzim olacak esbâb ve vesailin an be an ilerlemesi murad-ı merhamet itiyad-ı mülûkânem iktizasından bulunduğuna binâen husûsât-ı âtiyet-üz-zikrin icrâsına irade-i madelet ifade-i pâdişâhânem şeref-sâdır olmuştur.

Şöyle ki: Gülhâne’de kırâat olunan Hatt-ı Hümâyûnum ile ve Tanzîmât-ı Hayriyem mûcibince her din ve mezhepte bulunan kâffe-i tebea-i şâhânem hakkında bilâ-istisna emniyet-i can ve mal mahfûziyet-i nâmus için taraf-ı eşref-i pâdişâhanemden va’d ve ihsan olunmuş olan teminat bu kerre dahi tekit ve teyit kılındığından bunun kâmilen fiile çıkarılması için tedabir-i müessirenin ittihaz olunması ve zîr-i cenah-ı atıfet seniye-i pâdişâhânemde olarak memâlik-i mahrusâ-i şâhânemde bulunan Hıristiyan ve sair tebea-i gayr-i müslime cemaatlerine ecdad-ı izâmım taraflarından verilmiş ve sinin-i ahirede itâ ve ihsan kılınmış olan bil-cümle imtiyazât ve muafiyet-ı rûhaniye bu kerre dahi takrîr ve ibkâ kılınıp fakat Hıristiyan ve tebea-i gayr-i müslime-i sairenin her bir cemaati bir mehl-i muayyen içinde imtiyazât ve muafiyet-ı

(15)

hazırâlarının rü’yet ve muayenesine ibtidar ile ol bâbda vaktin ve gerek âsâr-ı medeniyet ve malûmat-ı müktesibenin icab ettirdiği ıslâhât-ı irade ve tensib-i şâhânem ile ve Bâb-ı Âlî’mizin nezareti tahtında olarak mahsûsan patrikhânelerde teşkil olunacak meclisler marifetiyle bi-l-müzakere cânib-i Bâb-ı Âlî’mize arz ve ifade eylemeğe mecbûr olarak cennet- mekân Ebu-l-feth Sultan Mehmet Hân-ı Sânî Hazretleri ve gerek ahlâf-ı izamları taraflarından patrikler ile Hıristiyan piskoposlarına itâ buyurulmuş olan ruhsat ve iktidar niyat-ı fütüvvetkârane-i pâdişâhânemden nâşi işbu cemaatlere temin olunmuş olan hal ve mevki-i cedîd ile tevfik olunup ve patriklerin el-hâletü hâzihi câri olan usûl-i intihâbiyeleri ıslâh olunduktan sonra patriklik berat-ı âlîsinin ahkâmına tatbiken kayd-ı hayat ile nasb ve tâyin olunmaları usûlünün tamamen ve sahihen icrâ ve Bâb-ı Âlî’mizle cemaat-ı muhtelifenin rüesa-yı rûhaniyesi beyninde karargîr olacak bir sûrette tatbiken patrik ve metropolit ve murahhasa ve piskopos ve hahamların hîn-i nasbında usûl-i tahlifiyenin ifâ kılınması ve her ne sûret ve nâm ile olursa olsun rahiplere verilmekte olan cevaiz ve avaidât cümleten men’olunarak yerine patriklere ve cemaatbaşılarına vâridât-ı muayyene tahsis ve rühbân-ı sairenin dahi rütbe ve mansıblarının ehemmiyetlerine ve bundan sonra verilecek karara göre kendilerine ber-vech-i hakkaniyet maaşlar tâyin olunup, fakat Hıristiyan rahiplerinin emvâl-i menkûle ve gayr-i menkûlelerine bir gûna sekte iras olunmıyarak Hıristiyan vesair tebea-i gayr-i müslime cemaatlerine milletçe olan maslahâtlarının idaresi her bir cemaatin rühbân ve avâmı beyninde müntehib âzâdan mürekkep bir meclisin hüsn-i muhafazasına havale kılınması ve ahalisi cümleten bir mezhebde bulunan şehir ve kasaba ve karyelerde icrâ-yı âyine mahsûs olan ebniyenin ve gerek mektep ve hastahâne ve mezarlık misillû sair mahallerin hey’et-i asliyeleri üzere tamir ve termimlerine bir gûna mevani ika olunmayıp böyle mahallerin müceddeden inşası lâzım geldikçe patrik veya rüesa-yı milletin tasvibi halinde bunların resm ve sûret-i inşası bir kerre cânib-i Bâb-ı Âlî’mize arzolunmak iktiza edeceğinden ya suver-i maruza kabûl ile müteallik olacak irade-i seniye-i mülûkânem mûcibince iktizası icrâ veya bir müddet-i muayyene zarfında ol bâbda olan itirazât beyân olunup bir mezhebin cemaati yalnız olarak sairiyle karışık olmayarak bir mahalde bulunur ise o yerde âyine müteallik husûsâtı zâhiren ve alenen icrâda bir türlü kuyûda düçar olmayıp ahalisi edyân-ı muhtelifede bulunan cemaatlerden mürekkep olan şehir ve kasaba ve karyelerde ise her bir cemaatin takımı sakin olduğu ayrıca mahalde bâlâda bast ü beyan olunan usûle ittibaen kendi kilise ve hastahâne ve mektep ve mezarlıklarını tamir ve termime muktedir olabilmesi ve müceddeden inşa olunması iktiza eyleyen ebniyeye gelince bunlar için ruhsat-ı lâzimeyi patrikler veyahut cemaat metropolitleri cânib-i Bâb-ı Âlî’mizden istida edüp Devlet-i Âliye’mizce bunda bir gûna mevani-i mülkiye olmadığı halde ruhsat-ı seniyem erzan

(16)

kılınması ve bu makûle işlerde Hükûmet tarafından vukû bulacak muamelât külliyyen hasbî olması ve bir mezhebe tâbi olanların adedi ne miktar olursa olsun ol mezhebin kemal-i serbesti ile icrâ olunmasını temin için tedabir-i lâzime ve kaviyyenin ittihaz kılınması ve mezhep ve lisan veyahut cinsiyet cihetleriyle sunûf-ı tebea-i saltanat-ı seniyemden bir sınıfın aher sınıfından aşağı tutulmasını mutazammın olan kâffe-i ta’birat ve alfaz ve temyizât muharrerât-ı divâniyyeden ile-l-ebed mahv ü izale kılınması ve ahad-ı nâs beyninde veyahut memurîn taraflarından dahi mûcib-i şin ve ar olacak veya nâmusa dokunacak her türlü tarif ve tavsifin istimali kanûnen men’olunması ve çünkü memâlik-i mahrusâmda bulunan her din ve mezhebin âyini ber-vech-i serbesti icrâ olunduğundan tebea-i şâhânemden hiçbir kimesne bulunduğu dinin âyinini icrâdan men’olunmaması ve bundan dolayı cevr ü ezâ görmemesi ve tebdîl-i din ve mezhep etmek üzere kimse icbâr olunmaması ve saltanat-ı seniyemizin memurîn hademesinin intihâb ve nasbı tensip ve irade-i şâhâneme menut olarak tebea-i Devlet-i Âliyye’min cümlesi herhangi milletten olursa olsun devletin hizmet ve memuriyetlerine kabûl olunacaklarından bunlar ehliyet ve kabiliyetlerine göre umûm hakkında mer’iyy-ül-icrâ olacak nizamâta imtisalen memuriyetlerde istihdam olunmaları ve saltanat-ı seniyem tebaasından bulunanlar mekatib-i şâhânemin nizamât-ı mevzualarında gerek since ve gerek imtihanca mukarrer olan şeraiti ifâ eyledikleri takdirde cümlesi bilâ-fark ve temyiz Devlet-i Âliyye’min mekatib-i askeriye ve mülkiyesine kabûl olunması ve bundan başka her bir cemaati maarif ve hiref ve sanayie dair milletçe mektepler yapmağa mezûn olup, fakat bu makûle mekatib-i umûmîyenin usûl-i tedrisi ve muallimlerinin intihâbı âzâsı taraf-ı şâhânemden mansûb muhtelit bir meclis-i maarifin nezaret ve teftişi tahtında olması ve ehl-i İslâm ile Hıristiyan vesair tebea-i gayr-i müslime meyanesinde veyahut tebea-i Îseviyye vesair tebea-i gayr-i müslimden mezahib-i muhtelifeye tâbi olanların birbiri beyninde ticaret veyahut cinayâta müteallik zuhûra gelecek cem’i deâvî muhtelit divânlara havale olunup istima-ı dâvâ için işbu divânlar tarafından akdolunacak meclisler alenî olacağından müddei ile müddeialeyh muvacehe olunarak bunların ikâme edecekleri şahitler tekarir-i vakıalarını daima kendi âyin ve mezhepleri üzerine icda edeceklerini birer yemîn ile tasdik eylemeleri ve hukuk-ı âliyeye ait olan deâvî dahi eyalât ve elviye muhtelif meclislerinde vali ve kadı-i memleket hazır oldukları halde şer’an veya nizamen rü’yet olunup işbu mehâkim ve mecâliste muhakemât-ı vakıa alenî icrâ olunması ve Hıristiyan vesair tebea-i gayr-i müslimeden iki kimse beyninde hukuk-ı ırsiyye gibi deâvî-i mahsûsa sahibi dâvâ olanlar istedikleri halde patrik veya rüesa ve mecâlis marifetiyle rü’yet olunmak üzere havale kılınması ve mücazaât ve ticaret kanûnlariyle muhtelif divânlarında icrâ olunacak usûl ve nizamât-ı mürafaat mümkün mertebe sür’atle ikmâl olunarak ve zapt ü tedvîn kılınarak memâlik-i mahrusâ-i

(17)

şâhânemde müstamel olan elsine-i muhtelifeye tercüme ile neşr ü ilân olunması ve hukuk-ı insaniyyeyi hukuk-ı adâlet ile tevfik etmek için mazanne-i sû’ olanların veyahut tedibât-ı cezaiyyeye müstahak bulunanların haps ve tevkifine mahsûs olan kâffe-i mahbes ve mahalli sairede usûl-i hapsiyenin mümkün mertebe müddet-i kalile zarfında ıslâhına mübaşeret olunması ve herhalde hapishânelerde bile cânib-i saltanat-ı seniyemden vaz’ı kılınan nizamât-ı inzibatiyeye muvafık olan muamelâttan maada hiçbir gûna mücazaât-ı cismaniye ve eziyet ve işkenceye müşabih kâffe-i muamele dahi kâmilen lağv ve iptal kılınması ve bunun hilâfında vukû bulacak hareket şediden men’ ve zecrolunacağından maada bunun icrâsını emreden memurîn ile bi-l-fiil icrâ eyleyen kesanın dahi ceza kanûnnâmesi iktizasınca tekdir ve tedip olunması ve Dâr-üs Saltanat-ı seniyem ve eyalet ve bilâd ve kurada umûr-ı zaptiyenin tanzîmi maddesi asude-i hal olan kâffe-i tebea-i mülûkâneme kendi mal ve canlarının muhafazasına sahihen ve kaviyyen emniyet verecek sûrette tanzîm kılınması ve verginin müsavâtı tekâlif-i sairenin müsavâtını mûcib olduğu misillû hukukça olan müsavât dahi vezaifçe olan müsavâtı müstelzim olduğundan Hıristiyan vesair tebea-i gayr-i müslime dahi ehal-i İslâm misillû hısse-i askeriye itâsı hakkında muahharan verilen karara inkiyat mecbûriyetinde bulunması ve bu hususta bedel vermek veya nakden akçe itâsiyle hizmet-i fi’liyeden muaf olmak usûlünün icrâ olunması ve İslâm’dan maada tebeanın sunûfı içinde sûret-i istihdamları hakkında nizamât-ı lâzime yapılıp müddet-i kalile-i mümkine zarfında neşr ü ilân kılınması ve eyalât ve elviye meclislerinde tebea-i Müslime ve Îseviyye ve saireden bulunan âzânın emr-i intihâblarını bir sûret-i sahihaya koymak ve ârânın doğruca zuhûrunu temin eylemek için işbu meclislerin sûret-i tertip ve teşkilleri hakkında olan nizamâtın ıslâhına teşebbüs ile Devlet-i Âliyye’m netice-i ârâyı ve verilen hüküm ve kararı sahihen bilmek ve buna nezaret etmek esbâb ve vesail-i müessiresinin istihsalini mütalâa eylemesi ve çünkü bey’ ve füruht ve tasarrufu emlâk ve akar maddeleri hakkında olan kavânîn kâffe-i tebea-i mülûkânem hakkında müsavî olduğundan kavânîn-i Devlet-i Âliyye’me ve nizamât-ı zabıta-i belediyeye ittiba ve imtisâl eylemek ve asıl yerli ehalinin verdikleri tekâlifi vermek üzere saltanat-ı seniyem ile düvel-i ecnebiye beyninden yapılacak suver-i tanzîmiyeden sonra ecnebiyeye dahi tasarruf-ı emlâk müsaadesinin itâ olunması ve tebea-i saltanat-ı seniyemin kâffesi üzerinde tarh olunacak vergi ve tekâlif sınıf ve mezheplerine bakılmıyarak bir sûrette ahzolunmakta idiğünden işbu tekâlif ve ale-l-husus aşarın ahz u ıstıfasında vukû bulmakta olan sû-i istimalâtın ıslâhı tedabir-i seriası mütalâa ve müzakere olunup doğrudan doğruya ahz-i vergi etmek usûlünün pey-der-pey icrâsı kabil oldukça vâridâtı Devlet-i Âliyye’min ilzam olunması usûlünün yerine bu sûret ittihaz kılınıp usûl-i haliye câri oldukça memurîn-i Devlet-i Âliyye’m ve mecâlis âzâlarının müzayedeleri alenen icrâ olunacak olan iltizamâttan

(18)

birini deruhte ettirmeleri veya bir gûna hisse almaları mücazaât-ı şedide ile men’ kılınması ve tekâlif-i mahalliye dahi meh-mâ-emken mahsulâta halel vermiyecek ve ticaret-i dahiliyeye mâni olmıyacak sûrette vaz’ ve tâyin olunması ve umûr-ı nafiâ için tâyin ve tahsis olunacağı mebaliğ-i münasibeye berren ve bahren inşa ve ihdas olunacak turûk ve mesalikden istifade edecek olan eyalet ve sancaklarda vaz’ ve tesis kılınacak vergiyi mahsurlar dahi ilâve edilmesi ve saltanat-ı seniyemin beher sene için vâridât ve masarifât defterinin tanzîm ve iraesi hakkında muahharen bir nizâm-ı mahsûs yapılmış olduğundan bunun temam-ı icrâ-yı ahkâmına itina olunması ve her bir memurîne tahsis kılınmış olan maaşların hüsn-i tesviyesine mübaşeret kılınması ve her bir cemaatin rüesasiyle taraf-ı eşref-î şâhânemden tâyin olunacak birer memurları tebea-i saltanat-ı seniyemin umûmuna ait ve râci olan maddelerin müzakerâtına Meclis-i Vâlâ’da bulunmak üzere Makam-ı Celîl-i Vekâlet-i Mutlakamdan mahsusen celp olunup ve işbu memurlar birer sene için tâyin kılınıp bunlar memuriyetlerine başladıkları gibi tahlîf olunmaları ve Meclis-i Vâlâ’nın âzâsı gerek adî ve gerek fevk-al-âde vukû bulan içtimâlarında rey ve mütalâalarını doğruca beyân ve ifade etmeleri ve bundan dolayı aslâ rencide olunmamaları ve ifsad ve irtikâp ve itisafa dair olan kavânînin ahkâm-ı kâffe-i tebea-i saltanat-ı seniyem haklarında herhangi sınıfta ve ne türlü memuriyette bulunurlarsa bulunsunlar usûl-i meşruasına tevfikân icrâ olunması ve Devlet-i Âliyye’min tashih-i usûl-i sikke ile umûr-ı mâliyesine itibar verecek banka misillû şeyler yapılıp memâlik-i mahrusâ-i şâhânemin menba-ı servet-i maddiyesi olan husûsâta iktiza eden sermayelerin tâyiniyle ve mahsulât-ı memâlik-i şâhânemin nakli için icap eden turûk ve ecedavilin küşadiyle emr-i ziraat ve ticaretin tevessüüne hail olan esbâbın men’iyle teshilât-ı sahihanın icrâ olunması ve bunun maarif ve ulûm ve sermaye-i Avrupa’dan istifadeye bakılması esbâbının bi-l-etraf mütalâasiyle pey-der-pey mevki-i icrâya konulması maddelerinden ibaret olmakla siz ki Sadr-ı A’zam-ı sütudeşiyemi müşârün-ileyhsiz işbu fermânı celîl-ül-ünvanı mülûkânemi usûlü üzere gerek Der-saâdet’imde ve gerek memâlik-i şâhânemin her bir tarafında ilân ve işaatle husûsât-ı meşrûhanın balâda beyan olunduğu vechile icrâ-yı iktizalarına ve bundan böyle ahkâm-ı celîlesinin daima ve müstemirren mer’iyy-ül-icrâ tutulması esbâb-ı lâzime ve vesail-i kaviyyesinin istihsal ve istikmali hususuna bezli cell-i himmet eyliyesiz şöyle bilesiz alâmet-i şerifeme itimad kılasız tahrîren fi evail-i şehri cemâzi-yel-uhra sene isna ve sebîn mieteyn ve elf.

(11 Cemâzi-yel-âhir 1272 – 28 Şubat 1856)

(19)

ÇALIŞMA SORULARI

1. “Tanzimat Dönemi” ifadesiyle kastedilen zaman aralığı aşağıdakilerden hangisidir?

a) Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği 1839 yılı

b) Tanzimat Fermanı’nın ilanından Islahat Fermanı’na (1856) kadar olan süreç c) Tanzimat Fermanı’nın ilanından I. Meşrutiyet’in ilanına (1876) kadar olan süreç d) Osmanlı Devleti’nin son dönemi

e) Tanzimat’tan Cumhuriyet reformlarına kadar olan süreç

2. Aşağıdakilerden hangisi Tanzimat reformlarının hedeflerinden değildir?

a) Merkezî otoriteyi kuvvetlendirmek

b) Ülkede Batı tarzı kurumlar teşkilini tamamlamak

c) Azınlıkların Osmanlı Devleti’nden ayrılış sürecini hızlandırmak d) Halkın eğitim seviyesini yükseltmek

e) Osmanlıcılık düşüncesiyle bütünleşmeyi kuvvetlendirmek

3. Tanzimat Fermanı hangi padişah döneminde ilan edilmiştir?

a) II. Mahmut b) III. Selim c) Abdülaziz d) I. Abdülmecid e) II. Abdülhamid

4. Tanzimat Fermanı’nın ilanında etkili olan dönemin ve fermanın asıl hazırlayıcısı olarak bilinen devlet adamı kimdir?

a) Âlî Paşa

b) Mustafa Reşid Paşa c) Fuad Paşa

d) Alemdar Mustafa Paşa e) Kabakçı Mustafa

(20)

5. Aşağıdakilerden hangisi Tanzimat Fermanı’nın özelliklerinden değildir?

a) Batılılaşmayı sistemleştirmeye çalışmıştır.

b) Yayınlanışı itibarıyla padişahın tek taraflı arzusuyla meydana gelmiştir.

c)Fermanın ilanında halkın bir etkisi olmamıştır.

d) Ferman ile devleti eski gücüne kavuşturmak amaçlanmıştır

e) Ferman özellikle gayrimüslimlerin isteklerini karşılamak amacıyla ilan edilmiştir.

6. Islahat Fermanı aşağıdakilerden hangi olayla bağlantılı olarak ilan edilmiştir?

a) Balkan Savaşı b) I. Dünya Savaşı c) Trablusgarb Savaşı d) Kırım Savaşı e) Berlin Antlaşması

7. “Osmanlıcılık” düşüncesinin ana hedefi nedir?

a) Gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti’nden ayrılmalarını sağlamak b) Tüm Osmanlı tebaasının eşit olarak bir arada yaşamasını sağlamak c) Millî devletlerin kuruluş sürecini hızlandırmak

d) Bağımsız bir Türk Devleti kurulmasını sağlamak d) Meşrutiyet’in ilan edilmesini sağlamak

8. Birçok alanda Batılılaşmayı başlatan Tanzimat Fermanı ile aşağıdaki alanların hangisinde herhangi bir değişime gidilmemiştir?

a) Tarım b) Askerlik c) Hukuk d) Maliye e) Eğitim

(21)

CEVAPLAR

1. C 2. C 3. D 4. B 5. E 6. D 7. B 8. A

(22)

KAYNAKÇA

AKYILDIZ, Ali. (2004). Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme. İstanbul: İletişim Yayınları.

ARSLAN, Ali. (2010). Efendi ve Uşak, Avrupa Birliği – Türkiye İlişkileri. İstanbul: Paraf Yayınları.

BERKES, Niyazi. (2002). Türkiye’de Çağdaşlaşma (Yayına Hazırlayan: Ahmet Kuyaş).

İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

GÖZÜBÜYÜK, A. Şerif ve KİLİ, Suna. (2006). Türk Anayasa Metinleri – Sened-i İttifak’tan Günümüze. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

KARAL, Enver Ziya. (1983). Osmanlı Tarihi, Cilt: V. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Koçi Bey Risalesi, Sadeleştiren: Zuhuri Danışman. (1985). Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

KURAN, Ahmet Bedevî. (2000). İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler. İstanbul: Kaynak Yayınları.

KURAN, Ahmet Bedevî. (2012). Osmanlı İmparatorluğu’nda İnkılap Hareketleri ve Millî Mücadele. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

KURAN, Ahmet Bedevî. (1997). Türkiye’nin Batılılaşması ve Millî Meseleler. Ankara:

Diyanet Vakfı Yayınları.

KURAN, Ercüment. (1968). Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faaliyetleri 1793-1821. Ankara: Ay Yıldız Matbaası.

LEWİS, Bernard. (2007). Modern Türkiye’nin Doğuşu. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

ORTAYLI, İlber. (2005). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İstanbul: İletişim Yayınları.

(23)

SHAW, Stanford J. ve SHAW, Ezel Kural. (2004). Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt: 1, Gaziler İmparatorluğu: Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselişi ve Çöküşü 1280-1808, (Çeviren: Mehmet Harmancı). İstanbul: e Yayınları.

SHAW, Stanford J. ve SHAW, Ezel Kural. (2006). Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Cilt: 2, Reform, Devrim ve Cumhuriyet: Modern Türkiye’nin Doğuşu 1808-1975, (Çeviren: Mehmet Harmancı). İstanbul: e Yayınları.

ŞİŞMAN, Adnan. (2006). XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları.

Referanslar

Benzer Belgeler

lamalar düzeyinde istatistiksel düzenlilikler gösterir, istatistik, bir ekonomik birimin pazar içerisindeki yaşantısını düzenlemesinde olduğu gibi, daha büyük ölçekte,

Dobutamin çocuklarda da inotropik etki göstermektedir, ancak yetişkinlere kıyasla hemodinamik etkisi biraz daha farklıdır. Çocuklarda kardiyak debi artmasına

23rd World Congress of the International Asso- ciation for Child and Adolescent Psychiatry and Allied Professions ( IACAPAP 2018), 23-27 Tem- muz 2018, Prag, Çek

— Ben de onu görmek için Anka- ra'dan İzmir'e gittim; bu onunla son ko- Izmir için birkaç gökdelen çizmiş.. Bahri Babada

Mimar Uğur Gündeş ortak projesinde, Şam şehrinin gelişmekte olan bir bölgesinde, önemli dairesel bir kavşak alanı üzerinde yer ala- cak olan kütüphane binasının

Amerikanın nüfus başına en çok otomobil isabet eden bir şehri olduğu için müşterilerin yarısının oto- mobille gelecekleri düşünülerek mağazanın önünde büyük

;; 'd;;;;;;İİ İ; v-İöl,ıleRİoına üniverslte hesabına yatırııdığ|na daır belge, (2) Formlar YTÖMER Müdürlüğünden veya internet sayfas|ndan temin edilir, (3)

hur Pamir yaylaları üzerinden yürüyerek 120 gün sonra Afganistan'a iltica ettiler. Afganistan ' da iken İstanbul'daki Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti'ne müracaat eden