• Sonuç bulunamadı

16'ncı asırda İstanbul'da gösterilen bale pantomimler

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "16'ncı asırda İstanbul'da gösterilen bale pantomimler"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

16

i n c i A s ı r d a İ s t a n b u l ’ da

Gösterilen Bale Pantomimler

Yazan : R. A h m e t S E V E N G Î L

Jstanbul’da Şehir Tiyatrosunun vardığı ileri ■merhale, Ankara'da Devlet Konservatuvarı tatbikat sahnesi değerli temsilleri, muhtelif şehirlerdeki çeşitli tiyatro hareketleri ve Halk- evlerindeki çalışmalar gösteriyor kı dramatik sanat memleketimizde son zamanlarda verimli bir gelişme ve ilerleme kazanmıştır. Gerçıi Türk’le rin fiili hayatında pek eski çağlardan- beni hemen hemen din ve oyun tarihi ile yaşıt bir dram sanatı vardı; bu sanat cemiyetin bünyesinden çıkmıştır ve zaman zaman ce­ miyet havaimin türlü görünüşlerimi hazan tak­ lit, hazan komedi, hazan hiciv şeklinde akset- tinmiştir. Cemiyetin yaşayışındaki yerlili'k ve m illilik ondokuzuncu yüzyılda garplılaşma hareketleri arasında bir sarsıntı geçirmiş ve bir aralık zayıflamış olduğu için lürkler ara­ sında ötedeıiberi sürüp gelen dramatik sanat da sarsılmış, zaafa uğramış, tekâmül ve iler­ leme yollarını kaybetmiştir. Bugünkü sahne sanatımız ise eski Türkler arasında mevcut dramatik sanatla ilgisiz, tamamiyle garp ör neğlnde ve garp yolundadır. Bugünkü anla­ yışımıza göre musikili ve musikisiz tiyatronun kuruluşuna memleketimizde ondokuzuncu asırda başlanılmış olmakla beraber daha ön­ ceki çağlarda da zaman zaman seyirci olarak garp dram sanatı ile temasa geçilmiş olduğu­ nu görüyoruz.

Türkler’ in Avrupa fikir ve sanat dünyası ile oldukça yakından temasa geldikleri onbe- şinci asrın büyük adamı Fatili Sultan Meh med’i daima hatırlamak lazımdır. Bilindiği gibi, onbeşinci asırda Fatih, Italyan ressam­ lara kendi portresini yaptırmıştı; daha son­ raki padişahlardan pek çoğu da bu geleneğe devam ettiler. Nitekim onaltıncı asırda İngiliz kraliçesi hususî surette kendisi için Kanunî Sultan Süleyman’ ın bir resminin yapılmasını istemiş, gönderdiği ressam İstanbul da padi­ şahın resmini yaptıktan sonra memleketine dönerken yolda ölmüştü. Resim, sonraları İn­ giltere’ye götürüldü. Yine onaltıncı asırda Fransa kralı bilinci Fransova da Türk - Fran­ sız muahedesinin yapılmasından sonra o za­ mana kadar kendisine birçok yardımlarda bu­ lunmuş olan Kanuni Sultan Süleyman a karşı bir borçluluk ve teşekkür eseri olarak özel orkestrasını İstanbul’a göndermiş, Fransız mu- sikicdleri Osmanlı sarayında üç büyük konser vermişler, birçok ihsanlar alarak memleket­ lerine dönmüşlerdi. Garp sanatının türlü kol- lariyle başlamış olan bu temasın dram saba­ sında görünüşü de yıine onaltıncı asırdadır.

Padişah üçüncü Murat 1582 yılında İs­ tanbul’da Atmeydanında çocukları için muh­ teşem bir sünnet düğünü düzenlemişti. O za­ manlar böyle umumî meydanlarda çadırlar kurulup haftalarca süren şenlikler yapılması âdetti. Üçüncü Murad’ ın çocuklarını sünnet ettirmesi vesilesiyle tertibedilen bu düğünde de yerli, yabancı birçok dâvetliler bulunmuş, ziyafetler verilmiş, günlerce süren eğlenceler gösterilmiştir. Bugünkü konuşmamızın konu- siyle ilgili cihet bu eğlencelerde bir de tam garp anlamına uygun bir Ballet-pan- tomime gösterilmiş olmasıdır. Eski kaynakla­ rın bize verdiği malûmata göre 1582 yılı Ha­ ziranının 14 üncii günü İstanbul’da Atmeyda-

nındaki şenliklerde Solkullu’ dan dul kalan

sultanın dokuz yüz kadar lnristivan kölesi l ’ lrüs raksları arasında Ayayorgi’nin ejderle kavgasını temsil etmişlerdir. Atmeydanı şim­ diki Sultan Ahmet meydanıdır; Piriis raksları bilinç ve kalkan oyunlarıdır. Memleketimizde galiba Rumlardan alışılarak Ayayorgi denilen aziz, Saint Georges'dur. Bu adamın dördüncü asırda hiristiyan dininin yayılması uğrundaki savaşlarda hizmeti geçmişti; düşmanlan ta­ rafında kendisine zulüm yapılan ve Niıkomedi- ya sarayının kapısına asılmış olan Kapadok- yalı Jorj hıristiyanların mukaddes saydıkları din adamlarmdandır. Adı etrafında kısa za­ manda birçok hikâyeler teşekkül etmiş ve bü­ yük mazlum dive anılmağa başlamıştı. Onal- tmet asırda İstanbul'da temsil edilmiş olan Sen Jorj’un Dragon’la cengi hikâyesi öteden- beri garp memleketlerinde birçok sanat eser­ lerine konu yapılmıştır. Resim ve sanat tari­ hiyle ilgili dinleyicilerim hatırlıyacaklardır, Raphaël tarafından yapılmış olan meşhur tablo Fransa’nın Louvre müzesindedir, muzaf­ fer ve kahraman Jorj’un ayakta, kendisine sal­ dıran koıkunç ejderi mızrakla yaralayıp yere sermesini tasvir eder Ermitage müze­ sinde yine Raphaël tarafından yapılmış baş­ ka bir Sen Jorj tablosu daha vardır ve 1506 yılında yapılmıştır. Eski İngiltere, kendisini Sen Jorj’ un manevî himayesi altında sayardı; onun içindir ki Sen Jorj’un ejderi mızrakla mağlûp etmesi sahnesini gösteren b ir resim İngiliz parasının üstüne basılmıştır.

Sen Jorjün ejderi yenmesi hikâyesi onun paganisme, puta tapanlara, birden fazla Allah tanıyanlara karşı kazanmış olduğu zaferin bir sembolü sayılmaktadır.

Onaltıncı asırda İstanbul’da koyu İslâm düşüncelerinin hâkim olduğu bir muhitte pa­ dişah, vezirleri, birçok sarıklılar ve halk önünde bu mevzuun temsil edilmesi elbette hıristlyan azizine karşı bir saygı göstermek düşüncesiyle olmamıştır; böyle bir şey asla hatıra gelemez; Sen Jorj’un Dragonla cengi geniş ölçüde şahıslarla temsil edilen efsanevî bir oyun olarak gösterilmiştir. Bu hikâyenin teşekkülünde eski Yunan mitolojisinden Persée ve Andromède hikâyesinden kalma iz­ ler vardır. Onun için de dokuz yüze yakın hiristiyan kölenin temsil ettiği oyun macera dolu, hareketli, şiirli ve heyecanlı bir mevzn- dur.

Konuyu daha fazla açıklamak için sizinle beraber sanat, din ve insanlık tarihinin yarı loş dehlizlerinden yürüyüp biraz gerilere doğru gidelim. Persée Yunanca söylenişle Perseos mitolojiye göre hava ilâhı Zevs’in Argoslu Dama ile evlenmesinden vücude gel­ miş oğlu idi. -Argoliada çevrelerinde teşekkül etmiş mitlerde sevilip beğenilmiş, övülmüş genç bir kahramandır. Andromède, yahut Yu- naıılılar’ın söyleyişiyle Andromeda ise Eti- opia kralı Kefeos’un kızıdır. Etiopia, yâni bu­ günkü adı ile Habeşistan’da o zamanlar Y u ­ nan toplulukları oturuyordu. Kralın karısı kendi güzelliğine pek güveniyor ve onun bu hali deniz perilerini kızdırmıyordu. Denizler ilâhı Posedon, öfkelenmiş deniz perilerinin hiddetini yatıştırmak ve intikamlarını almak için Etiopia kıyılarına korkunç bir ejder mu­ sallat etti: bu, insanları da, hayvanları da vivlp yutan korkunç bir ifritti. Ammon tapı­ nağının kâhinleri bu belâdan kurtulmak için tek çare gösterdiler: Kralın güzel ve eşsiz kı­ zı Andromeday’ı kurban etmek. Kral memle­ ketinin kurtuluşunu sağlamak için kızını ej­ dere yedirmeğe razı o bin ; fakat kahraman Perseos o sırada kazandığı bir zaferin neşesi içinde, kanatlı atının üstünde, Etyopi kıyı­ larından geçiyordu: zencire vurulmuş olan güzel kızı gördü, ona asık oldu: ejderi tepe­ ledikten sonra kendisini Andromeda’ya sev­ dirdi. onunla evlendi. Sonraları hıristivan azizlerinden Sen Jorj un fenalıkları mağlup

t

T-eden şahsiyeti Yunan mitolojisinin bu kahra­ man Perseos’u ile ’karıştırılmış, onun yerdiği fenalıklar ve yanlış inanışlar insanlığı kemi­ ren bir ejder olarak düşünülmüş ve bilinen tablolara ve onaltıncı asırda İstanbul da tem­ sil edilen oyuna mevzu olan hikâye de bu suretle teşekkül etmiştir.

Onaltıncı asırda İstanbul'da dokuz yüz hiristiyan kölenin gösterdikleri garp temsil sanatı sahneleri bunlardan ibaret değildir. Ayayorgi ile ejderin cengi temsilinden sonra da zillerin, rübapların, kemanların ahengi arasında kılınç kullanmakta usta bir İtalyan artisti, Romalılar’m aşk ilâhı Küpido’yu tem­ sil eden bir çocuğun yanına gelmiş, önce yal­ taklanarak, sonra zorla çocuğu ele geçirmek istemiş, lâkın Dian mabedinin perisi, yâni Amazon gibi elinde kargı bulunan bir genç kız, mütearrızı önliıyerek ve men ederek çocuğu kurtarmıştır. Yâni bu suretle musikili bir temsil verilmiştir. Bu oyundaki konuyu açık­ lamak için de Yunan ve Roma mitolojisinin bazı îsmilerini, geliniz yine sizinle birlikte hatırlıyalım ı

Eski Romalıların Cupido (Küpido) de­ dikleri ilâh Yunan mitolojisindeki Eros’dır. RomalılarTn Venüs, Yunanlılar’in Afrodit dedikleri kadın aşk ilâhının çocuğudur. Hır­ çın, yaramaz ve zalimdir; ilâhlara da, insan­ lara da eziyet eder, sonra onların çektikle­ riyle eğlenir. Eros yahut Küpido kanatlı ve çok güzel bir çocuk olarak tasvir edilir, elin­ de kalpleri delen oklar bulunur. Romalılar’ın Diana, Yunanlılar’ın Artemis dedikleri kadın ilâh ise büyük ilâh Zevs’in Leto ile evlenme­ sinden doğmuştur; ayın sembolüdür, ışık ilâ ­ hıdır. İlâhların en temizi, en namuslusudur; . ormanlar ve dağlar onun hükmü altındadır; en sevdiği şey avdır. Geceleri yanma dağ ve orman perilerini alıp ağaçlıklarda dolaşır, su başlarında yıkanır; kendisini böyle çırıl çıp­ lak görüp ele geçirmeğe kalkanları müthiş sihirli kuvveti ile mahveder. Dian mabedinin perileri de bu 'kuvvetten pay almışlardır. 1582 de İstanbul’da üçüncü Murad’ın 'karşı­ sında verilen musikili temsilde canlandırıl­ mış olan mitolojik şahıslar bunlardır.

Oyunları tertip ettiren Esma Sultan üçüncü Murad’ın kız kardeşidir; sadrâzam Sdkullu Mehmet Paşa ile evlendirilmişti. So- kullu 1582 deki bu sünnet düğününden çok evvel ölmüş, Esma Sultan dul kalmıştı. So- kullu’ nun dokuz yüz hiristiyan kölesi Osmanlı İmparatorluğu kuvvetlerinin türlü akınlarda garp ülkelerinden toplayıp getirdiği insanlar­ dı; Garp kültürüne bağlı mitolojik konuların onaltıncı asırda İstanbul’da temsil edilmesi bu suretle mümkün olmuştur.

1582 Haziranındaki düğünde tamamen dramatik mahiyette olan bu balelerden başka bale unsurlarından sayılabilecek olan danslar da gösterilmiştir. Bunları oynryanlar da Ya- hudiler ve Zencileridir, Matezina ve Moreska dansları göstermişlerdir.

Matezina bir çeşit savaş dansıdır ve on- altıncl, onyedinci asırlar Fransız balesinin tanınmış bir parçasıdır.

Moreska, Magribliler’in dansıdır. Bilin­ diği gibi Berberiler İspanya’y ı ele geçirmiş olan Araplar’ın birleşmesinden meydana gel­ miş barışık bir İslâm topluluğuna Magripli- ler denilmektedir. Ispanya’da kalmış ve hı- ristiyan dinine girmiş Araplar’a Mariscos adı verilmişti. Bunlar 1609 yılında üçüncü Filip tarafından İspanya’ dan çıkarılmışlardır. Mo- ri.skoslariın dansı onbeşinci, onaltıncı, onye­ dinci asırlarda yapılan ve türlü türlü adlarla anılan danslardan biridir; özelliği kaba bir tabiilik içinde yapılmasmdadır: belli bir rit­ mi yoktur. Monteverdi’nin Orfeo adlı opera­ sının sonunda tam bir courant karakterinde vücude getirilmiş bir moreska dansı vardır.

7

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Göktaşı yağmurları sırasında akanyıldız- lar belli bir noktadan (bu göktaşı yağmurun- da Ejderha Takımyıldızı) geliyor gibi görünse.. de gökyüzünün her

Nak~a adas~~ duka's~~ Francesco III. Tabii ki senelik harac~~ birkaç bin dukaya ç~km~~ t~. 1494 senesinde Giovanni III. öldürüldü~ü zaman, Nak~a adas~~ Venedik yönetimine girdi

Ancak Prawat’ın (1992) belirttiği gibi, öğretmenler aynı zamanda sahip oldukları ve genellikle geleneksel eğitim anlayışıyla tutarlı olan eğitimle ilgili

Hakikaten Cumhuriyetin başladığı günler içinde, dört beş asırlık bir tarih yuvası olan Topkapı Sarayı, derhal' müze haline konuldu, bir müddet sonra

1 9 0 8 ’den ölümüne kadar süren bu 7 yılda Tevfik Fikret, şiirini ülkenin toplumsal / siyasal sorunları içinde geliştirmiştir. Bu döneminde, hele anayasal

Nermin Menemencioğlu, çok yakın oldukları İsmet İnönü ve eşi Mevhibe Hanım'la.. Esir olursak önce hanımları sonra da

Akdeniz, etnik ve başka ba­ kımlardan dünyanın altıncı kı­ tası sayılabilir Akder.izdeki kıyılar Avrupa, Asya ve Afrika değil, Akdenizdir Afrika büyük kum