• Sonuç bulunamadı

Okyanusların ölümsüz dili

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Okyanusların ölümsüz dili"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA ALTI:

7

?• 6 /9^ i

CUMHURİYET

OKYANUSLARIN

OLUMSUZ

O

N YIL ÖNCE şöyle yazmı­ şım: «Edebiyatımızda otuz beş yıldır Halikarnas Ba­ lıkçısı, dostları arasında kısaca «Balıkçı» diye anılan Cevat Sa­ bir Kabaağaçlı, nice hikâye, ro­ man, inceleme, çeviri eserinden sonra hayatına anlam veren ken di serüvenini yazdı: Mavi Sür­ gün... Haiikarııas Balıkçısı adı, özellikle genç kuşaklar için, de­ vamlı bir merak konusu olmuş; yarım bilgilerin, söylentilerin, yanlış sanıların ortasında gene de çekici bir efsane görüntüsü almıştır. Bazıları Halikarnas’m, bugünkü Bodrum şehrinin an­ tik çağdaki adı olduğunu; bazı­ ları, orada yaşamayı zevk edi­ nen yazarın adını saklamak için sebepler bulunduğunu; bazıları, soylu bir aileden gelen yazann işlediği siyasî suç yüzünden öm rü boyunca oraya sürgün edil­ diğini... —varım yamalak— bil­ diklerini sanır, edebiyatımızın en renkli deniz ve tabiat hikâ­ yelerinin onun eseri olduğunu söylemekte de birleşirler. Şim­ di inanılmaz serüvenini kendi kaleminden okuyup hayatının ortasında birdenbire yaşama yö nünü değiştiren bu tabiat âşığı­ nın, hangi rüzgârlarla oralara düştüğünü öğrenmek imkânı vardır. Cevat Şakir Kabaağaçlı, 1888 da doğmuş, orta öğrenimi­ ni Robert Kolejde yaptıktan son ra Ingilterede Oxford Ünıversi- fesinin Yeni Çağlar Tarihi Bö­ lümünü 1908 de bitirmiş, 1910 dan sonra Bahıâli piyasasında karikatürcü, ressam, yazar, çe­ virici olarak ün kazanmıştı. Bir hikâyesi yüzünden İstiklâl Mahkemesince kalebentliğe mah kûm edildiği 1925 yılında do­ ğanlar, şimdi kırkma yakındır­ lar. Onun için edebiyatımızın hu yetmiş beş yaşındaki deli­ kanlısının serüvenini geçmişin bulutlu karışıklığında bırakmış­ lardır. Mavi Sürgltn’de kırk yıl öncesinin, şimdi unutulmuş o- lan ilk dünya savaşının son gün­ lerinden işe haşlıyoruz...» (Kim, 10 Ağustos 1961).

0 Üstüne

ışıklar

salınması

gereken

konu

lara da sözcük denemez ya) as­ kerce bir emirden çok öte, de­ rin bir anlam taşır. Çünkü A- nadolu, Asya değildir, Akdeniz- dir.» (9-10).

Bu yüzden Mehmet Doğan’la

Halikarnas Balıkçısı

I

ı AKMA adlar kullanmayı gerektiren zamanlar var­ dır: Bir yazann varlığını tehlikede gördüğü; özgürlüğü­ nün kısıtlandığı, apaçık sınır­ landığı süreler; bazıları İçin de, kişiliği çeşitli alanlarla dallar, da kullanma isteğine cömert­ likle hizmet ettiği dilimler... Ama, çoğunlukla, emeğin geçi­ me yetmediği günlerde gücü­ nün bir bölüğünü hiç istemedi­ ği alanlarda kullanılan dönem­ ler.. Bir şairimizin m ısralany- la : «Benim sıska / benim cılız / benim zavallı çocuğum Orhan Selim / Sen benîm / ne gözüm, ne kulağım, ne kafamsm / Sen, benim / bir kurşun balyası gibi sıska sırtına bindiğim / ve al­ nının teriyle geçindiğim / ilk ve son adamsın !» Yoksa niye Peyami Safa, Cingöz Recai’yi yazsın Server Bedi imzasiyle? Bir çeşit gizlenme, bir çeşit çoğalma, bir çeşit değişim ve hız­ lanmadır takma adlar. Ama bazı takma adlar vardır ki, unut­ turur nüfus kayıtlarındaki asıl sahiplerini: Kim hatırlar Fran- çois-Marie Arouet’nin Voltaire, Henri Beyle’in Stendhal, Emile Chartier’nin Alain, Mehmet Raşit öğütçü’nün Orhan Kemal olduğunu?.. Bu arada Halikarnas Balıkçısı imzasının, Şakir Pa­ şazade Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın kişiliğini gölgelediğini... Ama bu, ay n bir hikâyedir- Ayrı bir hikâye olduğu için de bütün ayrıntıları ile sunmayı uygun bulduk.

Rauf MUTLUAY

Turgay Gönenç’in hazırladıkları DOST dergisinin «Halikarnas Balıkçısı» özel sayısını, vaktinde çıkmış bir emek birikimi say­ mak gerekiyor (Haziran 1971, Cilt 23, sayı 80). Bunca eserine

rağmen, gene de kamu oyunca gizli kalmış her değer gibi, üs­ tüne ışıklar salınması gereken konulardan biridir «Balıkçı». İnsanların o kadar geç yetişti­ ği, o kadar güç yetiştiği, o ka»

Roman denizi

E

NİS BEHİÇ Koryürek’in uydurma korsan hikâyeleri­ ni nazmen okuyan kıraat gençliği, bir yerde Sait Faik’in Burgaz denizlerindeki balıkçıla­ rı o kadar insancılbkla canlan­ dıran hikâyelerine geçince neler duymuşlardı? Ama şiirlerdeki ve hikâyelerdeki deniz izlenim­ lerinden çok başka bir şey olan «roman denizini», hepimiz Ha- likamas Balıkçısı’nın eserlerin­ de tanıdık asıl. Ege Kıyıların­ dan (1939), Merhaba Akdeniz - (1947), Eğenin Dibi (1952) Yaşa­ sın Deniz (1954), Gülen Ada (1957) hikâyelerinden sonra asıl Aganta Borina Burinata (1946), Ötelerin Çocuğu (1956), Uluç Reis (1962), Turgut Reis (1966), özellikle en son romanı Deniz Gurbetçileri (1969) ile...

Daha önce iki mitologya der­ lemesi sunarak (Anadolu Efsa­ neleri, 1954 — Anadolu Tanrıla­ rı, 1955) ana tezinin başlangıcı­ nı vermişti bize. Şimdi Mavi Sürgiin’ün ikinci baskısının ya­ pıldığı günlerde (Remzi Kitab­ eyi, 196 sayfa, 10 lira, 1971), Ak­ deniz uygarlıklarının hep Ana- doluda başladığı, Akdenizin he­ men ayrı bir kıta sayılması ge­ rektiği, Hellenizmin Anadolu kültürünün mirasçısı olduğu i- nancım, yüreğinin coşkusu, ka­ leminin hızı, bilgisinin bütün boyutlariyle açıklıyor: Anadolu­ lum Sesi, Tarih ve Hellenizm — [Yeditepe Yayınlan, 178 sayfa, 10 lira, Mayıs 1971).

Zor ve tatlı

H

I

AYATININ en acı dönemeç­ lerini, bir hikâyesinde as­ kerî ayaklanmaya kışkırttı­ ğı gerekçesiyle tutuklanıp îstik- âl Mahıcemelerindeki duruşma­ sını, idam istekleriyle başlayan soruşturmanın «Bodrum kale- bendliği» ile sonuçlanmasını... Ayaklarım bu sefer yurdunun toprağına basa basa yaptığı o zor ve tatlı yolculuğu, Ege ile karşılaşmasının mutluluğunu... Mavi Sürgün’de okuyunuz bık­ madan. Bu konuda başka yazar larm da anılan var: Zekeriya Sertel’in «Hatırladıklarım» ese­ rinde ayni dönemin başka olay­ ları, Halikarnas Balıkçısı ile ilgili ipucu sayfalar... (özellikle 140—149).

«Anadolunun Sesi», sohbet ra­ hatlığı ve zenginliği içinde ni­ ce bilginin sarmaş dolaş oldu­ ğu bir tarih ve düşünce eseri. Şu başlangıç ilkesiyle; «Türki- yeııin ve Türkiyelilerin (ki bun­ lara kısaca Türk deniliyor) ta­ rihi, Türkiyede gelmiş geçmiş bütün etnik ve kültürel varlık­ ların tarihidir. Bu tarih de A- nadolunun tarih öncesi geçmi­ şinden göbek bağı kesilerek dip diri ele alınır. Türkiye tarihini Selçuk ya da OsmanlI İmpara­ torluğundan, şu sultan bıı sul­ tandan başlatmak, onu göbek bağından değil belinden sepet­ lemesine kesmektir. Türkiye ta­ rihini kendi doğal avakları ü- zerine dikmek gerekir

Akdeniz, etnik ve başka ba­ kımlardan dünyanın altıncı kı­ tası sayılabilir Akder.izdeki kıyılar Avrupa, Asya ve Afrika değil, Akdenizdir Afrika büyük kum sahrasının güneyinde baş­ lar. Yunanistan. Marsilya. İs­ panya. Avrupa değildir, topu da Akdenizdir. Akdeniz, suları gibi akıcı ve masmavi bir in­ sanoğlu tarihidir. Bundan dola­ yı «Ordular! İlk hedefiniz Akde­ nizdir, ileri!» sözleri (artık

bun-i7- yrL/.3'7 5

Sınırsız bir bilgi, çok geniş, çok renkli bir muhayyile ve yorul­ mak nedir bilmeyen bir kalem... «Roman Denizi» denen şeyi, Türk okuyucusuna bütün ayrıntıları ile ve güçlü bir açıdan su­

nan yazar : CEVAT ŞAKİR ya da HALİKARNAS

BALIKÇISI-dar engellenmiş yollarda öyle­ sine imkânsızlıklar İçinde ye­ tiştiği ülkemizde: «Yunus mis­ kin, çiğ idik, piştik ellıamdülil- iâh» örneği... Bu dergide nice kişinin Halikarnas Balıkçısı’m değerlendirmeye çalışan sözleri de derlenmiş; kendi hikâyeleri­ nin bazı örnekleriyle birlikte.

Ben Edip Cansever’in ona a- danmış şiirinin bir iki dizesiy­ le bitireyim sözlerimi: «Ey Gü- neyin büyük ozanı, sen/Ey bü­ tün Okyanusların ölümsüz dili» Çünkü bazan, bir inanmış in­ sanın sevgisi bütün bir dünya olur; Halikarnas Balıkçısının bütün ömrü ve varlığıyla ispat ladığı gibi...

T ah a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

2009 yılında Tanzanya ve Fildişi Sahili’nde, 2010 yılında Kamerun, Gana, Mali, Uganda, Angola ve Madagaskar’da, 2011 yılında Zambiya, Mozambik, Moritanya, Zimbabve,

Etkinliğe katılan Turizm Bakanı Sn. Modero Nsimba Motondo ülkelerinde düzenlenen bu eğitim gününün açılış konuşmasında teşekkürlerini iletti. COJEP

Rus Ordusu, özellikle Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde askerî üsler kurmayı hedefleyerek ve bölge hükûmetleriyle askerî iş birliği anlaşmaları imzalayarak hem Afrika’da hem

Güney Afrika, Zimbabve ve Kenya’da ticari ölçüde sığır yetiştirebilmekle birlikte, sürülerin çoğu Tuareg (Kuzey Afrika), Fulani (Batı Afrika) ve Masai (Doğu

Bu nedenle Afrika ülkelerinin ekonomik kalkınma hızı çok düşüktür (1970-79 arasında ulusal gelirlerin ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 1 'in

Bangladeş bayrağı, Japonya bayrağına çok benzemektedir. Tek farkı zemin renginin yeşil olmasıdır. Yeşil renk, İslamiyet’ten daha çok Bangladeş’in verimli

İberce güneyde bugünkü Endülüs’ün doğusundan, kuzeyde Fransa’nın Akdeniz kıyılarına denk gelen İspanya sınırındaki güney batı ucuna kadar olan bölgede, belirtilen bölgeler

dergisinin naşiri, editörü Celil Memmetkuluzade’nin hem geniş bilgiye,.. hem de ileriyi önceden görme yeteneğine sahip olduğunu gösteriyor. “Molla Nasreddin”