• Sonuç bulunamadı

Türkiye'deki Suriyeliler Örneğinde Neoklasik Realizm ve Göç Politikaları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'deki Suriyeliler Örneğinde Neoklasik Realizm ve Göç Politikaları"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLER ÖRNEĞİNDE NEOKLASİK REALİZM VE GÖÇ POLİTİKALARI

Ar. Gör. Çağlar Özdemir Ar. Gör. Dr. Armağan Örki

İstanbul Rumeli Üniversitesi 1. Giriş

1930’lu yıllarda realist kuram uluslararası ilişkilerin anlaşılmasına büyük katkı sunmuşken, 1970’li yıllarda yerini neorealizme bırakmış, 1990’lı yıllarda savunmacı ve saldırgan neorealizm fikirleri yazında yerini almaya başlamıştır. Aynı yıllarda neoklasik realizm ortaya çıkmış ve günümüze kadar dış politikaların oluşumunun anlaşılmasına geniş bir bakış açısı sunmuştur.

Göç, insan ve toplum hayatını etkileyen; çok boyutlu ve çeşitli sebeplerden ötürü, yaşanılan yerleşim yerinden, başka bir yerleşim alanına, zorunlu ya da isteğe bağlı olarak yapılan taşınma olaylarını oluşturan olgular bütünüdür. Göç konusu, ülke içinde olan iç göç ve ülke dışına doğru olan dış göç olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Her iki durumda da yaşanan göç olguları, insanlar ve toplumlar üzerinde oldukça büyük bir etkiye sahiptir. Göç ve geniş anlamda göç olgusu, toplumda yaşanan ve yine toplum üzerinde derin etki alanlarına sahip olabilen, zorunlu göç süreçleri ise yüzyıllar boyu yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik, askeri ve toplumsal yansımaları olan bir çalışma konusudur. Ayrıca çoğu zaman zorunlu bir şekilde vatanlarından ayrılmak durumunda kalan insanların; gittikleri bölgelerde ve toplumlarda yaşadıkları zorluklar, onlara karşı uygulanmakta olan siyasi ve kültürel politikalar, göçmenlerin psikolojik tutumlarını, o toplum içerisindeki konumlandırıldıkları statülerini ve sosyal süreçleri daha iyi anlamlandırabilmemiz açısından önem arz etmektedir.

Bu çalışmada, neoklasik realizmin göç konusuna yaklaşımına yer verilmiştir.

Devletlerin göç politikalarını nasıl belirledikleri, göç politikalarının oluşumunda nelerin etkili olduğu sorularına neoklasik realizm açısından yanıtlar aranmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda da Türkiye örneği ele alınmış ve Suriyeli sığınmacılar özelinde bir örnek oluşturulmaya çalışılmıştır.

2. Göç ve Realizm

Göçler, devletlerin nüfus yapılarından kültürlerine, ekonomilerinden politikalarına kadar son derece etkilidir (Meyers, 2000, s. 1245). Bir güvenlik sorunu olarak kabul edilen göç gerçeği, Avrupa Birliği (AB) üyeleri arasında işbirliğini doğurmuş ve AB’nin dış ilişkilerini etkileyen, stratejik öneme sahip bir konu olarak ele alınmıştır (Ceccorulli, 2009, s.

2). Hatta bu durum, 2010 yılında Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde başlayan ve yer yer devam eden kanlı sürecin başlamasından da önce olmuştur. Türkiye’nin de son yıllarda yoğun şekilde maruz kaldığı, toplum içerisinde ve devlet bünyesinde çeşitli sorunlara neden olduğu tespit edilen kitlesel akınlar karşısında uygulama alanları oluşturulmaya çalışılmıştır.

2.1. Göç

Göç olgusunun tanımına dair literatür kaynaklarında pek çok tanıma yer yerilmiştir.

Öyle ki; tarih içerisinde topluma etki yetkisine sahip tarih, coğrafya, tıp, çevre, siyaset gibi bilim türleri göç kavramına farklı bakış açıları ölçüsünde değerlendirmelerde bulunmuştur.

Göç kavramının ülkemizde veya uluslararası yazında ortak bir kanıya varılmış ve genel kabul görmüş net bir tanımı bulunmamaktadır. Farklı kurumların ve kişilerin kabul ettikleri kendi tanımları mevcuttur. Adıgüzel’in (2016, ss. 1-3) yapmış olduğu göç tanımına

(2)

göre insanların, bireysel ya da toplu bir şekilde, aynı zamanda gönüllü veya zorunlu olarak yaşamakta oldukları yerin sınırlarından ayrılarak, başka bölgelere doğru gitmeleri göçü oluşturmaktadır. Göç, sadece fiziksel mekânın yer değiştirilmesi değildir; ülke içindeki sosyal, kültürel ve ekonomik yapıları da revizyona uğratabilen bir olgular bütünüdür (Adıgüzel, 2016, s.2). Göçün birçok tanımı olmakla birlikte, belirli bir zamanda veya mekânda bireylerin ya da sosyal grupların hedefleri veya amaçları olsun ya da olmasın, kısa süreli veya temelli olarak başka bir sosyokültürel alana yerleşmeleri şeklinde de tanımlanabilmektedir (Şen, 2014, s. 232). Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından hazırlanan Göç Terimleri Sözlüğünde (ss. 35-36) ise şu tanıma yer verilmiştir:

“Bir kişinin veya bir grup insanın uluslararası bir sınırı geçerek veya bir Devlet içinde yer değiştirmesi. Süresi, yapısı ve nedeni ne olursa olsun insanların yer değiştirdiği nüfus hareketleridir. Buna, mültecilerin, yerinden edilmiş kişilerin, ekonomik göçmenlerin, aile birleşimi gibi farklı amaçlarla hareket eden kişilerin göçü de dâhildir.”

Göçler, tanımlardan da anlaşılacağı üzere, hem toplumlar hem de bireyler üstünde birçok önemli değişikliğe yol açmaktadır. Toplumların ve bireylerin sosyal ve ekonomik yaşamlarında ciddi değişiklikler göçler neticesinde yaşanmaktadır.

2.1.1. Göç Terimleri

Farklı boyutlarda anlamlar içeren göç olgusu, sığınmacılar, göçmenler, mülteciler, düzensiz göçmenler gibi yerinden edilmiş insan gruplarını çeşitli boyutlarda tanımlayan bir kavramdır. En genel şekliyle bir kişinin yasal çerçevede bir başka ülke topraklarına giriş yapması “düzenli göç” şeklinde tanımlanırken, yasal olmayan yollarla veya izinsiz olarak giriş yapması ise “düzensiz göç” olarak tanımlanmıştır (Bulut ve Akın, 2018, s. 403). Çalışma ve uygulanabilirlik alanları oluşturulabilmesi açısından, İçişleri Bakanlığı tarafından 30/03/2012 tarihinde “Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge” yürürlüğe konulmuştur. Dolayısıyla, kitlesel topluluklara acil koruma alanları oluşturulabilmesi açısından uygulanan ‘Geçici Koruma’ bu yönerge kriterlerine göre belirlenmiştir (T. C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019b).

IOM verileri incelendiğinde, dünya üzerinde yaklaşık bir milyara yakın kişi göçmen statüsünde yer almaktadır ve bu rakam küresel çapta hemen hemen her yedi kişiden birine karşılık gelmektedir (Kamu Denetçiliği Kurumu, 2018, s. 44).

Göç konusundaki bu terimlerin birbirine iç içe geçmiş yapısı, bu terimleri daha iyi tanımlayıp algılayabilmemiz noktasında önem arz etmektedir. Türkiye’deki Suriyeliler konusundan ötürü geçici koruma terimi ve ardından da aralarındaki fark sıkça karıştırılan göçmen, mülteci ve sığınmacı terimleri bu bölümde açıklanmıştır.

a. Geçici Koruma

22.10.2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliğine göre, Türkiye’de bulunan yaklaşık 2 milyon kayıtlı kişinin konumu “Geçici Koruma” kapsamındadır (Palacıoğlu, 2018, s. 19).

Türkiye’deki Suriyelilere karşı uygulanan geçici korumanın ilkeleri ise onları geri göndermeme, temel ihtiyaçları ile gereksinimlerini karşılama ve açık sınır politika doğrultusunda ülke topraklarına kabul etme şeklinde sıralanabilir (T. C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019c). Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun “Geçici Koruma” başlıklı 91nci maddesinde ise geçici koruma rejimi, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (2019b) tarafından şu iki maddede tanımlanmaktadır:

(3)

“(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.

(2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki işbirliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”

İlk madde, kara sınırı olan ülkelerden gelenleri tarif etmiştir. Kitlesel olarak hareket edebilmenin başka bir olanağı bulunmamaktadır. İkinci madde ise iç hukuka işaret etmiş ve uluslararası toplumun (sisteme, düzene veya ilişkilere) da sorumluluklarına atıfta bulunmuştur.

b. Göçmen

Göçmen kavramının uluslararası alanda ve toplumlar nezdinde ortak bir tanımlaması olmamakla beraber, bazı kuruluşlar ve kural koyucular, ‘göçmen’ terimini mültecileri ve sığınmacıları da kapsayan ortak bir terim olarak algılayıp yorumlamıştır. Göçmenlerle ilgili farklı başlık grupları şu şekilde sıralanabilir: çalışma amacıyla gelen düzensiz ve düzenli göçmenler, transit göçmenler, sığınmacılar ve mülteciler. Sıralanan bu statülerdeki göçmenler ise değişen koşullara ve düzenlemelere göre birbirlerine doğru geçişken özellik gösterebilirler (İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, 2015, s. 6).

Göçmen kavramı, 5543 sayılı İskân Kanunu’na göre; Türk kültürüne sahip olup Türkiye’ye yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu halde gelen ve ilgili kanun gereğince ülkede kabul görülenler olarak tanımlanmaktadır. Kanunda tanımlanan bu özelliklerin dışında yer alan kimseler ise göçmen olarak kabul görmemektedir (Çelgin, 2014, s. 86). Kanun itibariyle yakın tarihli olarak en somut göçmenlik örneği, 1989 yılında zirve noktasına ulaşan Bulgaristan Türklerinin göçüdür. Kısacası göçmen kavramı, en genel tanımıyla ekonomik ya da başka nedenlerle yaşadıkları ülkelerden ayrılan kişileri ifade etmek için kullanılmıştır (İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, 2015, s.12).

c. Mülteci

Bireylerin çeşitli olumsuz olaylar sonucunda aidiyet ve kimliği (siyasi, etnik, ekonomik, dinsel vb.) nedeniyle zulüm ve baskılara uğrayacağını haklı sebeplere dayandırarak, yaşamakta olduğu ülkenin kendisini koruyamayacağını düşünüp daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak için göç ettiği yerdeki statüsüne mülteci denir (T. C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019d). Mülteciler aynı zamanda, geldikleri bölgelerde savaş, toplumsal saldırı ve toplumun huzurunu ciddi anlamda bozan diğer olaylar nedeniyle, oldukça güç durumlardan kaçıp başka ülkelere göç ettiği için uluslararası koruma talep etmiş ve bu statüyü edinmiş kişilerdir. Mülteciler geldikleri yörelere tekrar dönüş yapmaları halinde ölümcül vakalarla karşılaşma olasılıkları bulunduğu için hem göç ettikleri devlet içinde hem de uluslararası alanda özel koruma statülerine sahiptir (The UN Refugee Agency 2016).

Mültecilerin uluslararası platformda yasal haklara sahip olmasını sağlayan en önemli gelişme 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü olmuştur. Bunlar, mültecinin tanımlanması, sorumlulukları, hak ve konumlandırılmasını

(4)

belirleyen ve betimleyen hukuki bir belge niteliğindedir (SGDD, 2019). 1950’li ve 60’lı yıllarda imzalanan bu metinlerin günümüzün yeni koşullarına ne kadar uygun olduğu ise bir başka konu olarak vurgulanmak istenmiştir.

d. Sığınmacı

Sığınmacı, uluslararası korumaya muhtaç olup talepte bulunan fakat henüz gittiği ülke ile BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından statüsü kesin karara bağlanmamış kişilerdir.

Sığınmacıların, resmiyette mülteci statüsünde olmasa bile insani haklar ve etik değerlendirmeler gereği hem insanlar hem de devlet nezdinde koruma altında tutulmalarına gayret edilmektedir (Palacıoğlu, 2018, s. 10). Kısaca özetlemek gerekirse, henüz mülteci statüsü edinmemiş olanlar sığınmacı olarak kabul edilmektedir.

Anlaşıldığı üzere, mülteci, sığınmacı ve göçmen statüsüne sahip olan kişilerin hukuki anlamda sahip oldukları haklar farklıdır. İnsani normlar ve değerler düşünüldüğünde, ister göçmen olsun ister mülteci ya da sığınmacı, güvenli bir ortamda yaşamaları için elden gelenin hem birey ve toplum hem devlet olarak yapılması gereği bilinmektedir. Dolayısıyla, göçmen, mülteci veya sığınmacı kimselerin sosyolojik özelliklerinin iyi anlaşılması ve toplumsal uyumu sağlayıcı mekanizmaları üretebilmek ayrıca onları yorumlayıp geliştirebilmek önemli bir çıkış noktası oluşturmaktadır (Kolukırık ve Özcan, 2019, s. 195).

2.1.2. Göç Çeşitleri

İnsanlık tarihi boyunca ve hali hazırda günümüzde toplumu, devletleri ve uluslararası dengeleri derinden etkileyebilen göç olgusu, iç göç, dış göç, bireysel-kitlesel göç, yasal göç, yasadışı göç, beyin göçü, sığınma amaçlı göç ve zorunlu göç gibi çok farklı başlıklar altında değerlendirmeye alınabilmektedir (Kamu Denetçiliği Kurumu, 2018, s. 45). Bununla birlikte bu çalışmada da konu edinilen ‘zorunlu göçler’ kavramı, göç olgusu ve çeşitlerinin üzerinde en çok araştırma alanları oluşturulan göç çeşitlerindendir.

İç göçler, bir ülke içerisinde yapılan bireysel veya kitlesel nüfus hareketlerinin bütününü yansıtmaktadır. Ülke içerisinde bir yaşam bölgesinden, kişinin ya da kitlelerin daha iyi yaşam koşullarına kavuşabilmek için gerçekleştirdikleri nüfus değiştirme süreçlerini;

savaş, doğal afet, kıtlık ve benzer çeşitli dış etkenler etkiliyorsa, yani kişinin ve kitlelerin yaşamış oldukları göç süreçlerinde özgür iradeleri yoksa bu göç türü zorunlu göçtür.

Çiçekli ve Demir’in (2013, s. 41) aktardığı şekliyle dış göç, bir ülkeden başka bir ülkeye doğru yapılan nüfus hareketlerini ifade etmektedir. Bu hareketler kısa veya uzun süreli olabilmektedir. Aynı zamanda, bu göçlere uluslararası göçler de denilmektedir. Dış göçlerin başlıca nedenleriyse, küreselleşmenin etkisiyle artan toplumsal, siyasal ve ekonomik etkenlerdir. Afrika ülkelerinden AB ülkelerine geçmeye çalışan yasadışı göçmenler ile yine Afgan mülteciler, yeşil kart elde edip Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) çalışmak için giden göçmenlerin hareketleri, dış göçe örnek olarak sunulmuştur (Çiçekli ve Demir, 2013, s.

41).

2.2. Neoklasik Realizm

Uluslararası ilişkilerde üç farklı realist kuram bulunmaktadır. Bunlar klasik realizm, neorealizm ve neoklasik realizmdir. Neorealizm, klasik realizmi tamamlayıcı bir rol üstlenirken, aslında neoklasik realizm de neorealizmi tamamlamış ya da bir diğer ifadeyle ona katkı sağlamıştır. Dolayısıyla üç kuramın da birbirleriyle ortak, benzer ve farklı yanları bulunmaktadır.

(5)

Neoklasik realizm, uluslararası sistemin yapısına, yerel unsurlara ve bunların kendi aralarındaki karmaşık etkileşimlerine odaklanmıştır (Firoozabadi ve Ashkezari, 2016, s. 95).

Dış politikanın oluşumunda farklı unsurların belirleyici olduğu savunulmuş ve tek bir unsurun başlı başına dış politikada belirleyici olamayacağı aktarılmıştır.

Neoklasik realizm, çözümleme yönteminde klasik realistlerden farklı olarak neorealistler gibi tümdengelimle hareket ederken, uluslararası sisteme neorealistler kadar önem vermemiş ve bağımlı değişkene klasik realistler gibi devletlerin dış politikalarını yerleştirmiştir (Taliaferro, Lobell, Ripsman, 2009, s. 20). Devletlerin yerel yapıları, neoklasik realistler için önemli görülmüş ve yerel unsurlar, bağımsız değişken olan göreli güç ile bağımlı değişken olan dış politika sonuçları arasında belirleyici bir rol almıştır (Firoozabadi ve Ashkezari, 2016, s. 96). Bağımsız değişkenler olan sistematik güdülerin iç unsurlarla birlikte dış politikayı belirlediği, Gideon Rose (1998, s. 154) tarafından ifade edilmiştir.

Neoklasik realistler, dış politikanın çözümlenmesi noktasında klasik ve yapısal realistlerden farklı olarak, yönetimin düşünce ve beklentilerinin de dış politika oluşumunda etkisi olduğunu savunmuştur. Yönetimin fikirleri ve ideolojileriyle birlikte, bunu öneren ve destekleyenlerin anlaşılması, dış politikayı anlama konusunda önemli bulunmuş, politik fikirler ve öneriler güçlü kişilerce sunulduğunda daha fazla etkileyici (veya yönlendirici) olduğu ifade edilmiştir (Firoozabadi ve Ashkezari, 2016, s. 97). Kitchen (2010, s. 130) hangi fikrin öne geçeceği konusundaysa önce fikrin kalitesinin, yani tutarlılığının ve gerçeklerle uyumunun önemli olduğuna atıf yapmış ve ardından da fikri sunanın entelektüel durumuna işaret etmiştir. Neorealizm, siyasi liderlerin rasyonel olup olmamasına bakmadan, uluslararası sistemin anarşik doğası ve güç dağılımıyla uluslararası sonuçları açıklarken, neoklasik realizmde liderlerin dış politika oluşturma ve uygulama konusundaki rolleri kabul edilmiştir (Devlen ve Özdamar, 2009, ss. 159-160). Kısacası güvenlik tehditleri, devlet politikaları ve uygulamaları ile uluslararası çıktılar üstünde hem iç unsurların hem de uluslararası sistemin birlikte etkisi olduğu sonucuna varılmıştır (Akgül Açıkmeşe, 2011, s 54).

Neoklasik realistler, uluslararası sistemin anarşik olduğunu reddetmemiş ve ayrıca güce de önem vermiştir. Bu doğrultuda, diğer devletlerin de ikna edici olabileceği, yani dış politikaların belirlenmesinde rol alabilecekleri savunulmuştur. Baskı, rüşvet, savaş, ambargo, terör ve benzer araçlar kullanılarak bir devletin kararının değiştirilmesi neoklasik realizm için olası bir durumdur. Uluslararası sistemde, devletleri denetleyip yönetebilecek bir başka güç olmadığından, mevcut anarşik düzende devletlerin birbirlerini ikna etme yöntemleri de farklılık gösterebilmektedir.

Neoklasik realistlerin geliştirdiği bağımsız, ara ve bağımlı değişkenler Tablo 1’de gösterilmiştir. Neoklasik realizmle ele alınan vaka çalışmalarında da bunlara yer verilmiş ve çözümlemeleri yapılmıştır.

Tablo 1: Neoklasik realizmde dış politikanın oluşumu

Bağımsız Değişkenler Ara Değişkenler1 Bağımlı Değişkenler Uluslararası sistem ve bu

sistem içindeki güç dağılımı.

1. Devlet liderlerinin imajları ve algıları, 2. Stratejik kültür, 3. Devlet ve toplum ilişkileri,

4. İç kurumsal

Dış politika.

1 Ripsman, Taliaferro, Lobell, 2016, s. 59.

(6)

düzenlemeler.

Neoklasik realizmde ortaya çıkan Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki dış politikasını neoklasik realizm açısından inceleyen Kiraz (2018, s. 423), Türkiye’nin temel yaklaşımını ve dış politikasında izlediği stratejiyi bağımlı değişken olarak ifade etmiş ve bunu belirleyen bağımsız ve ara değişkenleri incelemiştir. Choi (2007, s. 94) ise çalışmasında güçlü devletlerin zayıflara uygulayabileceği askeri operasyonları ve ekonomik yaptırımları yüksek seviyeli bağımsız değişken olarak göstermiş, diplomatik baskıyı ise düşük seviyeli bağımsız değişkene eklemiştir. Aynı çalışmada, darbe girişimi ve ayaklanma ihtimali ise ara değişken olarak kabul edilmiştir. Sang (2019, s. 239) ise çalışmasında Tayvan sorununda ABD ve Japonya’nın mevcut durumda belirleyici olduğu sonucuna ulaşmıştır. Çalışmasında ulusal çıkarların politik hedefleri etkilediğini aktarmış ve Çinli yöneticilerin daha büyük bir deniz gücü olup küresel ilişkilerde etkinliğini artırmak için Tayvan’ı egemenlik altına almayı istediği, ABD’nin ise Asya Pasifikteki siyasi ve güvenlik çıkarlarına tehdit oluşmaması için politika geliştirdiği, buna rağmen Çin Halk Cumhuriyeti ile askeri bir çatışmaya girmekten kaçınıp mevcut statükoyu korumaya çalıştığı sonucuna varmıştır.

Bu çalışmada da benzer bir çerçeve çizilmiştir. Türkiye’nin, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin2 kuzey bölgesine düzenlemek durumunda kaldığı üç askerî harekât ve güvenliği sağlanan bölgelere geri dönüşlerin yapılması (veya yapılmaya çalışılması) bağımlı değişken olarak düşünülmüştür. Şu açıktır ki söz konusu bölge biri din ve mezhep, diğeri etnik ve ideolojik kökenli iki terör örgütünün konuşlandığı yer olmuştur. Türkiye, 2019 itibariyle üç ayrı askerî harekât düzenlemiş ve terörden temizlenen bölgelere az da olsa Türkiye’de bulunan Suriyeliler yerleştirilmiştir.

2.2.1. Göç Konusuna Yaklaşım

Göç politikalarının farklı belirleyicileri vardır. Göçün oluşumunda da hem ulusal hem uluslararası politikalar etkili olmaktadır (Hollifield, 1992, s. 569). Antik Yunan generallerinden Tukididis’ten Niccolo Machiavelli’ye, Thomas Hobbes’tan Edward Carr’a ve Hans Morgenthau’ya uzanan realizmin de göç yorumu bulunmaktadır ve savları, hem liberal görüşlerden hem de modern kuramların savlarından oldukça farklı bir noktada şekillenmiştir.

Ayrıca neorealizm ile neoklasik realizmin de göç politikalarının oluşumuna bir yaklaşımı olmuş ve realist gelenekten ayrılmayarak olması gerekenle değil, var olanın açıklanmasına odaklanılmıştır.

Realizmin ulusal güvenliğe ve askeri çatışmalara odaklanmış olmasının, göç konusunun ihmal edilmesine neden olduğu Meyers (2000, s. 1264) tarafından ifade edilmiştir.

Klasik realizmin, hükûmetlerin kendi ulusal çıkarları için uluslararası göçü düzenlemeye odaklandığı da belirtilmiştir (Hollifield, 1992, s. 569). Hollifield (2000, s. 154) ayrıca realizmin varsayımlarını iki maddede tarif etmiştir. İlkine göre, göç veya sığınmacı (mülteci) politikası ulusal güvenlik konusudur ve devletler uluslararası sistemdeki yerlerinin ve güçlerinin değişimini dikkate alarak sınırlarını açacak veya kapatacaktır. İkincisine göreyse, göç politikaları, uluslararası sistemdeki gücün dağılımı ve devletlerin göreceli pozisyonları gibi uluslararası sistemik faktörlerin bir işlevidir. Buna göre devletin kararını belirleyecek olan da sistemdeki göreli pozisyonu ve güç dengesi olacaktır.

İşçi göçüne dönük engellerin ülkedeki gerçek maaşların ve sosyal refahın korunmasına dönük olarak hazırlandığına ilişkin tespit, Gilpin (2006, s. 53) tarafından yapılmıştır. Bu

2 Çalışmanın geri kalan kısmında Suriye olarak anılmıştır.

(7)

tespit, realistlerin ekonomik koşulları da göz önünde bulundurarak politika oluşturduğuna ilişkin bir ipucu olarak değerli bulunmuştur. Zira güç, ister amaç ister araç olsun, realistlerin tümü güçlü bir orduya ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır. Donanımlı ve yetkin bir orduya sahip olmanın koşullarından biriyse ekonomidir. Öyleyse göç konusuna yaklaşım ve bu noktada oluşturulan politikalar hem ekonomik hem de askeri temellere sahiptir.

Irak’taki Mısırlı göçmen işçilere, Almanya’daki Türk göçmen işçilere, Birleşik Krallık’taki Leh göçmen işçilere, Arap Yarımadası ülkelerindeki Uzakdoğulu göçmen işçilere belli dönemlerde alışık olunmayan tepki verilmesi, sadece kimlik veya kültürle açıklanmaya elverişsizdir. Göçmenlere dönük tepkilerin içinde ekonomik gerekçeler de bulunmaktadır;

ancak kimi zaman bu güdüler açığa çıkmamaktadır.

3. Türkiye’deki Suriyeliler ve Politikaların Ekonomik Belirleyicileri

Çalışmanın bu bölümünde Türkiye’de bulunan Suriyelilere ve ekonomideki yerlerine kısaca değinilip ardından da Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirilen askerî harekâtlara yer verilmiştir. Sonrasında da geri dönüşler hakkında kamuoyuna yansımış bilgiler derlenerek aktarılmıştır.

3.1. Türkiye’deki Suriyelilerin Türkiye Ekonomisindeki Yerleri

Türkiye’deki Suriyeliler ile ev sahibi konumundaki Türkiye arasındaki ilişkilerin en önemli belirleyicisi olarak ekonomi gösterilmiş ve Türkiye tarafından yapılan yardımların yoksul kesimin sorunlarını gündeme getirdiği belirtilip ayrıca Türkiye’nin ticari ilişkilerini de olumsuz etkilediği tespiti paylaşılmıştır (Öztürk ve Çoltu, 2018, s. 192). Ayrıca belirtmek gerekir ki aynı çalışmada kayıt ve sağlık, eğitim, lisan, güvenlik ve asayiş konuları da ekonomiyi takiben incelenmiştir. Öztürk ve Çoltu’nun (2018, s. 196) sonuç bölümündeyse ticaret, turizm ve emlak gelirlerinin etkilendiği, ekonominin böylelikle olumsuz bir tablo çizdiği üstünde durulmuş, ticaret rotasındaki iç savaş bölgesinin dış ticaret firmalarını da olumsuz etkilediği aktarılmıştır. Devamındaysa ev kiralarının yükselmesi, yerel seviyede bile olsa enflasyonun artması, kayıt dışı istihdam gibi durumlara değinilmiştir (Öztürk ve Çoltu, 2018, s. 197). Sınır bölgelerinde özellikle kaçak mal girişinin en azından yerel ekonomiyi olumsuz yönde etkilediği de bir diğer çalışmada belirlenmiştir (Atasoy ve Demir, 2015, s.

467).

Batalla ve Tolay (2018, s. 17) kaçak çalışma ve işgücüne giriş konusunda genellikle kentlerde yaşayan Suriyelilere odaklanıldığını, ancak tarım sektöründe çalışanların da dikkate alınması gerektiğini aktarmıştır. Bununla ilgili olarak ise işgücü piyasasındaki yabancılarla ilgili bir durum tespiti değerli bulunmuştur. Dedeoğlu (2018, s. 38) bunu iki sınıfa ayırmış, ilk olarak arz sıkıntısı yaşanan işlere eğilim olduğunu ve ikinci olarak ise yerli emekle rekabete konu olan inşaat, tekstil ve tarım gibi ücretlerin de düşebildiği sektörlere eğilim olduğunu aktarmıştır. Örneğin, İstanbul’da tekstil sektörüyle ilgili yapılan bir çalışmada Suriyeli işçilerin 1127 TL aldığı ve Türk çalışanların ise 1410 TL ortalama ücret aldığı aktarılmıştır (Mutlu vd., 2018, s. 82).

İç savaştan kaçan Suriyelilere dönük ilk yasal düzenleme Mart 2012 tarihli Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına İlişkin Yönerge olmuştur. 2016 yılında ise Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik yayınlanmıştır. Bu yönetmeliğin 5nci Maddesinin 4ncü fıkrasının ilk cümlesi “Mevsimlik tarım veya hayvancılık işlerinde çalışacak geçici koruma sağlanan yabancılar, çalışma izni muafiyeti kapsamındadır.” şeklindedir. Aynı maddenin devam eden

(8)

fıkrasındaysa ilgili bakanlık tarafından il ve kota sınırlaması getirilebileceği paylaşılmıştır.

Yani özellikle kentlerde tanık olunan inşaat ve tekstil gibi sektörlerde istihdam edilebilme koşulu çalışma iznine bağlanmıştır. Bununla beraber, kaçak işçi çalıştırma konusunun da az sayıda olmadığı bilinmektedir.

Duruel (2017, s. 209), nüfusun emek arzını etkilediğini; ancak tek başına sayının önemli olmadığını, nüfusun yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi gibi özelliklerinin ana belirleyici olduğunu aktarmıştır. Ek olarak, işgücü piyasasına etkileri incelendiğinde il nüfusuna oranları, işgücü piyasa koşulları, sanayi yatırım düzeyi gibi farklı etkenlerin de belirleyici olduğu aktarılmıştır (Akbaş ve Ünlütürk Ulutaş, 2018, s. 170). Her iki ifadeden de anlaşılan, yerel ölçekte ekonomiye olan etkinin şehirden şehre farklı olacağıdır.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (2019) verilerine göre Kasım 2019 itibariyle Türkiye’de bulunan ve tümü kayıtlı olan Suriyeli sayısı 3744926’dır ve grup içindeki en büyük oran (%29.59) 18 ile 59 yaş arası erkeklerdir. Bununla birlikte, Türkiye’deki Suriyeli kadınlarla yapılan bir araştırmada (Karakaya vd., 2017, s. 420) şu görüşler tespit edilmiştir:

“Suriye’de eski dönemlere göre doğurganlık sayısının azaldığını (ortalama 3- 4), daha çok köylerde 9-10 çocuk doğurduklarını söylediler. Çocuk doğurma nedenleri olarak; erkeğin şanı, toprağın işlenmesi, iş gücü gerekliliği gibi nedenleri sayarken, dini inanışlarının gerekliliğini de vurguladılar. Çocuk sayısında daha çok erkeklerin söz sahibi olduğunu, çocukları erkekler için doğurduklarını ifade ettiler. Çocuk sayısında oğlan çocuğun etkisini; soyun devamı, malların devri, daha sonra onlara bakmaları için gerekli olarak yorumladılar.”

Anlaşıldığı üzere yıllar içinde Türkiye’deki Suriyeli nüfusu hem göçten hem de kültürel yaşamdan ötürü artmıştır. Ayrıca Denizli’de yapılan bir araştırmada, aylık hane gelirinin bir veya iki hane üyesi tarafından sağlandığı, 1 ile 6 arasında çocuk sahibi olmalarından ötürü kadınların istihdama neredeyse hiç katılmadıkları tespit edilmiştir (Akbaş ve Ünlütürk Ulutaş, 2018, s. 188).

Yayınlanan akademik çalışmalar dışında kitle iletişim araçlarına yansıyan çeşitli basın içerikleri de bulunmuştur. Kısaca özetlemek gerekirse, Suriyelilerin ekonomide bulunmaları hakkında şu tespitler yapılabilir: Suriyeliler, bazı iş kollarında istihdam edildikleri için işsizlik oranının yükselmesine neden olmuştur. Kaçak çalıştırılmaları durumunda ülkenin ekonomisindeki kayıt dışılığa neden olmuştur.

3.2. Türkiye’nin Suriye’nin Kuzeyine Gerçekleştirdiği Askerî Operasyonların Belirleyicileri

2010’da Ortadoğu’nun genelinde kendisini hissettiren ve kimi kaynaklarda Arap Baharı olarak anılan süreç, Suriye’de bir iç savaşa dönüşmüştür. Bu iç savaşa, iç savaşa taraf olan terör örgütlerine, olaylara müdahil olan devletlere ve diğer tüm ayrıntılara farklı kaynaklardan ulaşılması mümkün olduğu için söz konusu konuya ayrıntılı olarak girilmemiştir.

Çalışmanın varsayımı, Türkiye’nin gerçekleştirdiği üç askerî operasyonun temel gerekçesinin ulusal güvenliği olduğu ve gücünü pekiştirmeye dönük diğer ayrıntıların da söz konusu olduğudur. Neoklasik realistler, gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) ile yıllık savunma harcamasının GSYİH içindeki oranını, ordunun büyüklüğünü, doğal kaynakları, sınırların genişliğini ve ayrıca nüfus içindeki demografik eğilimleri dikkate almış ve bunları birer gösterge olarak kabul etmiştir. (Ripsman, Taliaferro, Lobell, 2016, s. 44) Öyleyse başarılı

(9)

şekilde gerçekleştirilen üç askerî operasyon, ordunun yeteneklerini göstermekten daha fazlasını sunmuştur. Birincisi, güney sınırında herhangi bir terör örgütüne yer vermemek ve böylece sınır güvenliğini korumaktır. İkincisi ise, ulusal ekonomiye bir yük oluşturan sığınmacıların ivedi şekilde topraklarına dönebilmesine olanak tanımaktır.

Neoklasik realizme göre, bölgesel güçler için, sistematik tehditler büyük güçlerden ve bunların bölgesel dinamikleri üzerindeki etkilerinden kaynaklanmaktadır (Lobell, 2009, s.

48). Terör örgütlerinin birer araç olarak kullanıldığı düşünülürse, Türkiye için Suriye’de konuşlanan her terör örgütünün bir tehdit olduğu kabul edilmelidir. Özellikle de bu terör örgütlerinin hedefleri doğrudan Türkiye’yi etkilediği için, bu tehditlere dönük politika oluşturulması olağandır.

Tablo 2: Suriye’nin kuzeyiyle ilgili dış politikanın oluşumu

Bağımsız Değişkenler Ara Değişkenler Bağımlı Değişkenler

Uluslararası sistem ve bu sistem içindeki güç dağılımı:

ABD ve Rusya

Federasyonu’nun konumu.

Devlet ve toplum ilişkileri, Devlet yöneticileri ve siyasi seçkinler,

Ulusal güvenlik endişesi, Ekonomik gerekçeler.

Üç ayrı askerî harekâtla terör örgütlerinin hedef alınması ve güvenli toprakların yerleşime açılması.

Türkiye, Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Harekâtını, Ocak 2018 tarihinde Zeytin Dalı Harekâtını ve Ekim 2019 tarihinde Barış Pınarı Harekâtını başlatmıştır. Üç harekâta ilişkin, hem yasama hem yürütme erkleri aynı çizgide buluşmuş ve muhalefet partileri ile sivil toplumdan da destek alınmıştır. Bazı istisnalar göz ardı edildiğinde, devlet ve toplum ilişkilerinin üç harekâta da uygun şekillendiği savunulabilir. Bununla birlikte seçilmiş ve atanmış devlet yöneticilerinin ve siyasi seçkinlerin harekâtlara ilişkin söylemleri de benzerlik taşımıştır. Suriye’nin çeşitli yerlerinde konuşlanan ve hem sınır hattında hem de Türkiye’de eylemler gerçekleştiren terör örgütleriyle ulusal güvenlik nedeniyle askerî anlamda mücadele edilmesi konusunda uzlaşı sağlandığı anlaşılmıştır. Bununla ilgili ekonomik endişeler de geniş kapsamlıdır. Terör olaylarının turizm sektörünü olumsuz etkilemesi, Suriye sınırı boyunca tarımsal etkinliklerin sekteye uğraması, sığınmacılar için ayrılan bütçe, sığınmacıların kaçak olarak çalıştırılması ve özellikle bunun istihdama olumsuz yansıması ekonomik gerekçeleri ortaya çıkarmıştır. Ara değişkenlerin iç politikayı belirlemedeki kapsamı ve fazlalığı, bağımsız değişkenlerin de elverişli olmasıyla bağımlı değişkenin, yani dış politika ürününün oluşmasına olanak tanımıştır.

Devletler, önce kendi çıkarlarını düşünmek durumundadır. Bununla birlikte, 1945 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın 51nci maddesine de uygun davranılmıştır. Türkiye, Suriye ile 900 kilometreyi geçkin kara sınırına sahip olduğu için, Suriye’deki otorite boşluğundan yararlanan ve farklı devletlerce açıktan ve gizliden desteklenen terör örgütlerine karşı atması gereken adımları atmak durumunda kalmıştır.

Bölgenin terörden temizlenmesi ve ardından sivillerin bu güvenli bölgelere yerleştirilmesi de önemlidir ve birer amaç olarak bulunmuştur. Zira çalışmaya konu olan ekonomik durumdan ötürü de askerî operasyonların gerçekleştirildiği savunulmuştur. Örneğin İstanbul’da tekstil işçileriyle yapılan bir çalışmada, Türk işçilerin dörtte üçünde Suriyelilerin daha düşük ücret karşılığında çalıştıkları ve işverenlerin de aynı nedenden ötürü onları tercih ettiği yönünde bir algının olduğu tespit edilmiştir (Mutlu vd., 2018, s. 85). Duruel (2017, s.

217) ise kayıt dışı çalıştırıldıklarını ve düşük ücretleri kabul ettikleri için Türk işçiler zararına bir duruma yol açtıklarını kabul etmiş; ancak bunun sorumlusunun Suriyeliler olmadığını

(10)

aktarmıştır. İstanbul’daki bir üniversitenin öğrencileriyle yapılan çalışmanın sonuç kısmında yer alan tespitlerin bir kısmı ise şöyledir (Kabaklı Çimen ve Ersoy Quadir, 2018, s. 1265):

“(…) ülkenin ekonomik yapısı için potansiyel bir tehlike oluşturduğu; (…)iş imkânlarını sınırladığı, (…)yardıma muhtaç çok sayıda yoksul vatandaş varken vergilerinin sığınmacılara harcanmasına karşı olduğu…”

Kilis’te yapılan bir çalışmada da ekonomiyle ilgili olumsuz sonuçlar edinilmiştir, ev kiralarının artması ve aşırı nüfusa sahip olmaları sonucuna ulaşılmıştır (Topkaya ve Akdağ, 2016, s. 782). Gaziantep, Şanlıurfa ve Kilis’te yapılan bir araştırmada ise “Suriyeli göçmenlerin dönmesini ister misiniz?” sorusuna katılımcıların %77,2’si olumlu yanıt vermiştir (Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi, 2019). Türkiye ekonomisindeki yerlerine dönük yapılan araştırmalar ve buna dair oluşan algı göstermiştir ki ekonomik yaşamın sekteye uğramadan sürdürülebilmesi için sığınmacıların kendi topraklarına dönmesi akılcı bir çözüm olarak yorumlanmıştır.

Türkiye’nin Suriye’de yaşanan gelişmelerden en çok etkilenen ülke olduğu, güvenliğinin, ulusal bütünlüğünün ve ekonomisinin ciddi şekilde etkilendiği görülmüştür (Devran ve Özcan, 2016, s. 36). Bu noktada Türkiye’nin kendi çıkarlarına uygun hareket etmesi kaçınılmazdır.

3.3. Bölgeye Sivillerin Dönüşü

Geçici koruma statüsünde olan Suriyelilerin ortalama 63,000’i geçici barınma merkezlerinde ve 3.610.000’i ise bu merkezlerin dışında kalmaktadır (T. C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, 2019). Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (2019) verilerine göre yarım milyonu geçkin geçici koruma kapsamındaki Suriyeli İstanbul’da bulunmaktadır ve il nüfusuna oranı %3.65 olsa da, en fazla kişi sayısı gözetildiğinde İstanbul ilk sırada yer almıştır.

Süreç, devlet tarafından bir düzene sokulmaya çalışılmıştır. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne yapılan başvurularla talep oluşturulmakta ve çıkışı takiben geçici koruma statüsü sona erdirilmektedir.

Aralık 2018’de, Fırat Kalkanı (2016) ve Zeytin Dalı (2018) sonrasında Türkiye’den ülkesine dönen Suriyeli sayısının 290,000 civarında olduğu açıklanmıştır (Anadolu Ajansı, 2018). Bir yıl sonra Aralık 2019’da ise, Suriye’ye dönenlerin toplam sayısının Şam tarafından bir milyon civarında olduğu açıklanırken, Türkiye’den de 370,000 civarında Suriyelinin ülkesine dönüş yaptığı Türk yetkililerce kamuoyuna aktarılmıştır (Independent, 2019). Her iki veri birlikte gözetildiğinde ve açıklamaların tarihleri dikkate alındığında toplam dönenlerin

%40’ına yakınının Türkiye’den olduğu anlaşılmaktadır. Toplam oran her ne kadar yüksek olsa da, Türkiye’deki sığınmacılar özelinde dört milyon kişinin yaklaşık %10’u dönmüştür.

BM tarafından Mart 2019’da yayınlanan bir araştırmaya göre, Lübnan, Ürdün ve Mısır’daki Suriyelilerin %75.2’si bir gün ülkesine dönmeyi istediğini, ancak %69.3’ü takip eden bir yıl içinde dönmeyi düşünmediğini aktarmıştır (The UN Refugee Agency, 2019, s. 1).

Gaziantep, Şanlıurfa ve Kilis’te de bir araştırma yapılmış, katılımcıların %70’inden fazlası göç ettiği kente az veya çok alışmış olduğunu belirtirken %56.1’i ülkesine dönmek istediğini paylaşmıştır (Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi, 2019). Suriyeli mültecileri barındıran Lübnan, Ürdün ve Mısır’da da, en çok Suriyeli mülteciyi barındıran Türkiye’de de Suriyelilerin dönme olasılıkları olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşın geri dönüşlerini teşvik etmek ve daha cazip kılmak gerektiği düşünülmektedir.

(11)

4. Sonuç ve Öneriler

Çalışmada benimsenen kuram gereği, Türkiye’nin askerî anlamda gücünü sürdürebilmesi ve ulusal güvenliğini sağlayabilmesi için bölge ülkeleriyle uzlaşı yollarını araması ve aynı zamanda ordusunu (savunma harcamalarını) güçlendirmesi önerilmiştir.

Türkiye, güney sınırında bir terör bölgesi veya başka devletlerin güdümündeki özerk ya da bağımsız bir otorite istememektedir. Dolayısıyla Suriye’nin toprak bütünlüğüne önem vermektedir. Suriye’nin iç savaş boyunca içine düştüğü durumdan faydalanan ve uluslararası bazı aktörlerin desteklerini de alan çeşitli terör örgütlerinin olumsuz etkileri ve hatta doğrudan Türkiye’ye saldırıları göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin sınır güvenliği ve ulusal güvenliği için askerî harekât gerçekleştirmesi olağan bir sonuçtur.

Batalla ve Tolay (2018, s. 17) hazırlamış oldukları raporda iş kurma süreçlerinin teşvik edilmesinin ve yatırım ortamının kolaylaştırılmasının, mülteciler için de istihdam olanaklarını genişletmeye yardımcı olabileceği tespitinde bulunmuştur. İstihdama dönük olarak, öncelikle vatandaşların çıkarlarının gözetilmesi ele alınan neoklasik realizm gereği zorunludur. Şu da bir diğer gerçektir ki Türkiye’de istihdam edilen sığınmacıların yeniden toparlanma arayışına giren topraklarına dönmesi pek muhtemel değildir. Ayrıca Suriyeli nüfusun istihdam oranı arttıkça, ülkedeki istihdam edilemeyen nüfusun bu duruma tepki göstermesi ve ülke içindeki demografik ve kültürel dengelerin bozulması da çıkarılan tespitlerdendir.

Sığınmacıların ülkelerine dönüşleri gerek devlet eliyle gerek sivil toplum kuruluşları çabasıyla teşvik edilmelidir. İstanbul’daki bir ilçe belediyesinin Suriye’ye dönenlere yardım etmesi bu noktada etkin bir örnek olmuştur. Ayrıca Kızılay ve diğer yardım kuruluşlarının Suriye’ye dönenlerin genel ihtiyaçları konusunda yardımlarda bulunması da önemli bir ayrıntıdır. Dönenlerin tarım başta olmak üzere üretime geçmeleri, yerelde bile olsa ekonomiyi canlandıracak ve söz konusu bölgenin cazibesini artırmaya yardımcı olacaktır. Ek olarak bölgenin güvenliğinin sağlanması ve hem terör örgütlerinden hem de farklı devletlerin askeri harekât ve denetiminden korunabilmesi yeniden nüfus hareketliliğin de önüne geçecektir.

Hem ulusal hem de dış politikalar, göçler yaşanmadan önce nüfus hareketliliğinin önüne geçebilme potansiyelinde olabildiği ölçüde daha olumlu sonuçlarla karşılaşılacaktır.

Yani devletlerin kendi çıkarlarını da dikkate alarak uygulayacakları dış politikaları önleyici olabilir.

Kaynakça

Adıgüzel, Y. (2016). Göç Sosyolojisi, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.

Akbaş S. ve Ünlütürk Ulutaş, Ç. (2018). Küresel Fabrika Kentinin Görünmeyen İşçileri:

Denizli İşgücü Piyasasında Suriyeli Göçmenler, Çalışma ve Toplum, Sayı: 56, 167- 192.

Akgül Açıkmeşe, S. (2011). Algı mı, Söylem mi? Kopenhag Okulu ve Yeni Klasik Gerçekçilikte Güvenlik Tehditleri, Uluslararası İlişkiler, 8(30), 43-73.

Anadolu Ajansı, (2018). İçişleri Bakanı Soylu: 291 Bin 790 Suriyeli Ülkesine Döndü, https://www.aa.com.tr/tr/gunun-basliklari/icisleri-bakani-soylu-291-bin-790- suriyeli- ulkesine-dondu/1345829 (erişim: 10.12.2019)

Atasoy A. ve Demir, H. (2015). Suriyeli Sığınmacıların Kırıkhan’a (Hatay) Etkileri, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8(38), 457-470.

Batalla, L. ve Tolay, J. (2018). Toward Long-Term Solidarity with Syrian Refugees?

Turkey’s Policy Response and Challenges, Atlantic Council in Turkey.

Bulut, Y. ve Akın, S. (2018). Suriyeli Göçmenlerin Geri Dönüşü, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dağı Operasyonlarını Farklı Okuma. Göç Mültecilik ve İnsanlık Uluslararası Akademik Tebliğler Kitabı, (ss. 401-414) Cilt: 1, Kocaeli.

(12)

Ceccorulli, M. (2009). Migration as a security threat: internal and external dynamics in the European Union, GARNET Working Paper No: 65/09.

Choi, J. K. (2007). A Neo-Classical Realist Account on External Security Behaviors of Weak Power towards Great Power: The US-Libya from 1977 to 1992, Korean Journal of International Relations, 47(5), 81-112.

Çelgin, D. (2014). Göçmenlik ve Göçmen İşçi Kavramları ile Dış Göç Yapmış İşçilerin Çalışma Hayatında Karşılaştıkları Sorunlar, ÇSGB Çalışma Dünyası Dergisi, 2(2), 84- 92.

Çınar, S. (2018). İnşaat İşgücü Piyasasında Yeni Aktörler ve Yeni Çatışmalar: Türkiyeli İşçilerin Gözünden Suriyeli İnşaat İşçileri, Çalışma ve Toplum, Sayı: 56, 121- 137.

Çiçekli, B. - Demir, O. Ö. (2013). Türkiye Koridorunda Yasadışı Göçmenler, Ankara.

Dedeoğlu, S. (2018). Tarımsal Üretimde Göçmen İşçiler: Yoksulluk Nöbetinden Yoksulların Rekabetine, Çalışma ve Toplum, Sayı: 56, 37-67.

Devlen, B. – Özdamar, Ö. (2009). Neoclassical Realism and Foreign Policy Crises. A.

Freyberg-Inan, E. Harrison, P. James (Der.), Rethinking Realism in International Relations, (ss. 136-163) The Johns Hopkins University Press.

Devran, Y. - Özcan, Ö. F. (2016). Söylemlerin Dilinden Suriye Sorunu, Marmara İletişim Dergisi, Sayı: 25, 35-52.

Duruel, M. (2017). Suriyeli Sığınmacıların Türk Emek Piyasasına Etkileri Fırsatlar ve Tehditler, Uluslararası Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 3(2), 207-222.

Firoozabadi, J. D. ve Ashkezari, M. Z. (2016). Neo-classical Realism in International Relations, Asian Social Science, 12(6), 95-99.

Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalışma İzinlerine Dair Yönetmelik (2016, 15 Ocak).

Resmi Gazete (Sayı: 29594). Erişim:

https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/3.5.20168375.pdf

Gilpin, R. (2006). The Nation-State in the Global Economy. R. Little ve M. Smith (Der.), Perspectives on World Politics, (3. bs. ss. 50-59), Routledge.

Hollifield, James F. (1992). Migration and International Relations: Cooperation and Control in the European Community, The International Migration Review, 26(2), 568- 595.

Hollifield, J. F. (2000). The Politics of International Migration. C. Brettell ve J. F. Hollifield (Der.), Migration Theory: Talking Across Disciplines, (ss. 137-186) Routledge.

Independent Türkçe, (2019). Suriye’ye Geri Dönen Mülteci Sayısı Bir Milyona Ulaştı: Suriye,

“Ülkeye Dönün” Çağrısı Yaptı.

https://www.independentturkish.com/node/99886/d%C3%BCnya/suriyeye- geri- d%C3%B6nen-m%C3%BClteci-say%C4%B1s%C4%B1-bir-milyona-

ula%C5%9Ft%C4%B1-suriye-%C3%BClkeye-d%C3%B6n%C3%BCn-

%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1, (erişim: 10.12.2019)

İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı, (2015). Türkiye’de Göçmen Olmak: Göçmen İşçiler Araştırması, İstanbul.

Kabaklı Çimen, L. ve Ersoy Quadir, S. (2018). Üniversite Öğrencilerinin Suriyeli Sığınmacılarla İlgili Tutumlarının Sivil Katılımları Bağlamında İncelenmesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 7(2), 1251-1273.

Karakaya, E., Margırıt Coşkun, A., Özerdoğan, N. ve Yakıt, E. (2017). Suriyeli Mülteci Kadınların Doğurganlık Özellikleri ve Etkileyen Faktörler: Kalitatif Bir Çalışma, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10(48), 417-428.

Kiraz, S. (2018). Dış Politika Analizi Modeli Olarak Neoklasik Realizm: İkinci Dünya Savaşı Sırasındaki Türk Dış Politikasının Analizi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 20(2), 417-440.

(13)

Kitchen, N. (2010). Systemic pressures and domestic ideas: a neoclassical realist model of grand strategy formation. Review of International Studies, 36(1), 117-143.

Kolukırık, S. ve Özcan, N. (2019). Farklılık ve Farkındalık Ekseninde Suriyeli Göçmen Nüfusun Sosyolojik Özellikleri: Payas İlçesi Örneği, Göç Dergisi, 6(2), 191- 212.

Lobell, S. E. (2009). Threat assessment, the state, and foreign policy: a neoclassical realist model. S. E. Lobell, N. M. Ripsman, J. W. Taliaferro (Der.), Neoclassical Realism, the State, and Foreign Policy, (ss. 42-74) Cambridge University Press.

Meyers, E. (2000). Theories of International Immigration Policy-A Comparative Analysis, The International Migration Review, 34(4), 1245-1282.

Mutlu, P., Mısırlı, K. Y., Kahveci, M. vd. (2018). Suriyeli Göçmen İşçilerin İstanbul Ölçeğinde Tekstil Sektörü Emek Piyasasına Eklemlenmeleri ve Etkiler, Çalışma ve Toplum, Sayı: 56, 69-92.

Öztürk, S. ve Çoltu, S. (2018). Suriyeli Mültecilerin Türkiye Ekonomisine Etkileri, Balkan Sosyal Bilimler Dergisi, 7(13), 188-198.

Palacıoğlu, T. (2018). Suriyeliler, AB ve Türkiye Özelinde Mülteciler, İstanbul.

Ripsman, N. M., Taliaferro, J. W. ve Lobell, S. E. (2016). Neoclassical Realist Theory of International Politics, Oxford University Press.

Rose, G. (1998). Neoclassical Realism and Theories of Foreign Policy, World Politics, 51(1), 144-172.

Sang, X. (2019). Power, Interests, and Interna Factors, Palgrave Macmillan.

SGDD. (2019). Türkiye’de İltica Süreci, http://sgdd.org.tr/wp- content/uploads/2017/05/Turkiye-de- Iltica-Sureci.pdf, (erişim:

01.11.2019)

Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi. (2019). Sınır Kentlerinde Mülteciler ve Yerleşik Halk Arasındaki İlişki Uyum ve Kabul Problemleri Araştırma Raporu, https://sahamerkezi.org/wp-content/uploads/2019/05/SINIR-

KENTLER%C4%B0NDE-M%C3%9CLTEC%C4%B0LER-VE- YERLE%C5%9E%C4%B0K-HALK-ARASINDAK%C4%B0-

%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0-UYUM-VE-KABUL-

PROBLEMLER%C4%B0-ARA%C5%9ETIRMA-RAPORU-SON-OCAK- 2019- pdf.pdf, (erişim: 12.12.2019)

Şen, M. (2014). Türkiye’de İç Göçlerin Neden ve Sonuç Kapsamında İncelenmesi, Çalışma ve Toplum, Sayı: 40, 232-256.

T. C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. Geçici Koruma, https://www.goc.gov.tr/gecici- koruma5638, 2019. (erişim: 31.10.2019) T. C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. Türkiye’de Geçici Koruma,

https://www.goc.gov.tr/turkiye-de-gecici-koruma, 2019. (erişim: 31.10.2019) T. C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. Geçici Korumanın Unsurları,

https://www.goc.gov.tr/gecici-korumanin-unsurlari, 2019. (erişim:

31.10.2019)

T. C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. Mülteci, https://www.goc.gov.tr/multeci, 2019. (erişim: 01.11.2019)

T. C. Kamu Denetçiliği Kurumu. (2018). Türkiye’deki Suriyeliler Özel Rapor, Ankara.

Taliaferro, J. W. – Lobell, S. E. – Ripsman, N. M. (2009). Introduction: Neoclassical Realism, the State, and Foreign Policy. S. E. Lobell, N. M. Ripsman, J. W. Taliaferro (Der.), Neoclassical Realizm, the State, and Foreign Policy, (ss.1-41) Cambridge University Press.

(14)

Topkaya, Y. ve Akdağ, H. (2016). Sosyal Bilgiler Öğretmen Adaylarının Suriyeli Sığınmacılar Hakkındaki Görüşleri (Kilis 7 Aralık Üniversitesi Örneği), Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 7(1), 767-786.

The UN Refugee Agency, (2016). Mülteci ve Göçmen?, https://www.unhcr.org/cy/wp- content/uploads/sites/41/2018/02/UNHCR_Refugee_or_Migrant_TR.pdf, (erişim: 01.11.2019)

The UN Refugee Agency. (2019). Fifth Regional Survey on Syrian Refugees’ Perceptions and

Intentions on Return to Syria,

https://reliefweb.int/sites/reliefweb.int/files/resources/68443.pdf, (erişim:

11.12.2019)

The UN Refugee Agency. (2019). Syria Regional Refugee Response - Turkey, https://data2.unhcr.org/en/situations/syria/location/113, (erişim: 21.11.2019)

Uluslararası Göç Örgütü. Göç Terimleri Sözlüğü,

https://publications.iom.int/system/files/pdf/iml31_turkish_2ndedition.pdf, (erişim: 30.10.2019)

Referanslar

Benzer Belgeler

Göç edilen yere ilişkin çekici faktörler ise, içinde bulunulması durumunda bir önceki yaşam şartlarına göre daha iyi koşullara ulaşılacağı beklentisine neden olarak

[9-10] For the ‘‘arms first’’ method, the terminally reactive linear arms are synthesized first and then the core is produced either by the reaction of the arms using

2050’ye kadar bir “göç krizine” dönüşeceği uyarısında da bulunan Christian Aid, büyük kalkınma projelerine bağlı olarak yıllık mevcut 15 milyon göçe karşı 645

Depolar:-Genel depolar, Geniş depolar, Demiryolu/karayolu aktarmalı depolar, Gemilerin yak- laşabileceği yükseklikte depolar, Gemilerin yanaşabileceği yükseklikte koyların

▼Türkiye’deki nüfus planlamasına kat­ kıları nedeniyle Birleşmiş Milletler Ö- dülü’ne layık görülen Vehbi Koç, dün ödülünü Genel Sekreter Butros

Bu çalışmanın sonuçlan; gelecek umutsuzluğu, işsizlik, geliri daha yüksek bir iş, eğitim kariyerden sonra kendi ülkesine dönmeme gibi nedenlere bağlı olarak görece

Benim eşim operacı. İstanbul'da başka bir çevrem var. Tasavvuf müziğine merak sarmıştım. Öyle bir çevrem oldu. Fuat'ın karısı da öyle, çok basma çıkmazlar. Bir de

In the present study, ia tramadol and bupivacaine either applied preoperatively or postoperatively provided better pain control without any signifi- cant side effects, compared to