• Sonuç bulunamadı

Þizofreni Nörobiyolojisine Kýsa Bir Bakýþ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Þizofreni Nörobiyolojisine Kýsa Bir Bakýþ"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

31

ÖZET

Bu kýsa gözden geçirmede belki de psikiyatri tarihinin en hýzlý ge-liþen alanlarýndan biri olan þizofreni nörobiyolojisi hakkýnda bir izlenim sunulmaya çalýþýlmýþtýr. Þizofreni kliniðinin ortaya çýký-þýnda rol alan temporal loblar ve prefrontal korteks ile ilgili ana-tomik bulgular kýsaca özetlenmiþ, ardýndan þizofrenide nöro-transmiter sistemleri ile ilgili bulgulardan dopamin, serotonin ve glutamat üzerinde durularak söz edilmiþtir. Bugün bildiklerimiz biraraya getirildiðinde þizofreni patofizyolojisinin anlaþýlmasýn-da uzun, ama umut verici bir yolun baþýnanlaþýlmasýn-da olduðumuz görül-mektedir.

Anahtar Sözcükler: Þizofreni, nöroanatomi, nörotransmiter sis-temler, prefrontal korteks, temporal lob.

KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1998;1:31-34

SUMMARY

Neurobiology of Schizophrenia: A Short Overview

The aim of this short overview is to give a perspective on one of the fastest developing fields of psychiatric history, neurobiology of schizophrenia. A short summary of anatomical findings on prefrontal korteks and temporal lobes in schizophrenia is follo-wed by the findings on neurotransmitter systems, dopamine, se-rotonin and glutamate in particular. When those findings are put together, it seems that we are at the beginning of a long but ho-peful quest for understanding pathophysiology of schizophrenia. Key Words: Schizophrenia, neuroanatomia, neurotransmitter systems, prefrontal cortex, temporal lobe.

GÝRÝÞ

Þizofreni birçok belirtinin biraraya gelmesiyle taným-lanan bir sendromdur. Bu sendromun bileþenleri has-tadan hastaya büyük deðiþiklikler gösterebilirler. Bir-biri ile pek az ortak yaný bulunan iki klinik tablo þizof-reni adýný alabilir. Bunun yanýnda þizofþizof-reni prognozu da büyük ölçüde çeþitlilik gösterir. Bir hastanýn ilk psi-kotik döneminden sonra nasýl bir seyir izleyeceðini kestirmek bugünkü bilgilerimizle olanaklý deðildir. Hasta gitgide kötüleþebilir, tek bir psikotik dönem ge-çirip bütün yaþamýný silik negatif belirtilerle geçirebi-lir ya da nöbetler halinde gelen psikotik dönemler ge-çirip arada göreceli olarak belirtisiz olabilir. Þizofreni-nin hem kliniði hem de seyri bu denli çeþitli olunca ak-la ilk gelen oak-lasýlýk þizofreni kavramý içinde birden çok hastalýðýn biraraya gelmiþ olduðudur. Bu durumda etiyolojik ve fizyopatolojik araþtýrmalarýn çýkmaza gir-mesi doðaldýr. Öncelikle þizofreni kliniði ile ilgili veri-lerin iyi deðerlendirilmesi, farklý sendromlarýn birbi-rinden ayrýlabilmesi gereklidir. Bir baþka güçlük de po-zitif psikotik belirtiler kümesinin þizofreni dýþýnda da sýk karþýlaþýlan belirtiler olmasýdýr. Örneðin varsaný ve sanrýlar, þizofreniden baþka sanrýsal bozukluk, mani, depresyon, deliryum ve demans tanýsý almýþ hastalar-da, ayrýca amfetamin, fensiklidin, LSD gibi psikomi-metik ilaçlarýn kullanýlmasýyla ortaya çýkabilir. Bu ne-denle sanrý ve varsanýlarýn þizofreniye özgü belirtiler olduklarý söylenemez. Bu noktada þizofreni ile epilep-sinin benzerliði düþünülebilir. Tümör, travma, infeksi-yon, metabolik sorunlar vb. gibi birçok etiyolojik

ne-Þizofreni Nörobiyolojisine

Kýsa Bir Bakýþ

Murat REZAKÝ*

* Öðr. Gör. Dr., Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, ANKARA

(2)

den, sonunda ortak bir mekanizma aracýlýðýyla epilep-si nöbetlerine yol açabilirler. Ayný þekilde beyindeki geliþimsel yapýyý ve baðlantýlarý bozan farklý etkenler klinikte þizofreni dediðimiz sendromu ortak bir yolla oluþturabilirler. Bu yazýda þizofreni patofizyolojisin-den kastedilen bu ortak yoldur. Bu konuda elde edil-miþ olan veriler iþlevsel bir bakýþ açýsýyla yorumlan-maya çalýþýlacaktýr.

ÞÝZOFRENÝ NÖROANATOMÝSÝ

Yaklaþýk 100 yýldýr süren yoðun çalýþmalara karþýn, þi-zofreni için özgül yapýsal ya da iþlevsel bir anatomik bozukluk kesin olarak gösterilmiþ deðildir. Örneklem grubu 6 denekten fazla olan hiçbir araþtýrmada þizof-reni hastalarýnýn tümünde var olan bir bozukluk sap-tanmamýþtýr (Stevans 1997). Bununla beraber çalýþ-malarýn çoðunda gösterilen bazý bozukluklar ile þizof-reninin iliþkisi genel olarak kabul edilir. Bu araþtýrma-larda da hasta bireyler ile kontrollere ait deðerler her zaman içiçe geçmiþtir (Örneðin þizofreni hastalarýnýn lateral ventriküllerinin normalden büyük bulunduðu çalýþmalarda, bazý þizofreni hastalarýnýn lateral vent-riküllerinin hacmi, bazý normal kontrollerden küçük-tür). Bu durum inceleme konusu olan insan beyninin bireyden bireye büyük farklýlýklar göstermesiyle açýk-lanabilir. Nitekim, bireysel deðiþkenliði en aza indire-bilmek için tek yumurta ikizlerinde yapýlan bir çalýþ-mada þizofrenisi olan ikiz eþlerindeki anatomik bo-zukluklar çok daha belirgin olarak ortaya konabilmiþ-tir (Suddath ve ark. 1990). Bu güçlüklere karþýn þizof-reni hastalarýnda giderek belirginleþen bir anatomik bozukluk örüntüsü dikkati çekmektedir. Bu anatomik bozukluk örüntüsünün içinde temporal loblar ve pre-frontal korteks öne çýkmaktadýr.

Þizofreni ve temporal loblar: Þizofrenide lateral

ventriküllerin temporal boynuzlarýnýn ve üçüncü vent-rikülün geniþlemiþ olduðu bilgisayarlý tomografi ile hastalarýn yaklaþýk %80’inde saptanan en yaygýn bul-gudur (Shelton ve Weinberger 1986). Bu geniþlemeye yol açan neden henüz saptanmamýþtýr. Hipokampus ve parahipokampus gibi mediyal temporal yapýlarda bu geniþlemeye eþlik eden bir hacim küçülmesi her za-man saptanmamýþtýr. Yukarýda söz edilen biri þizofren olan ikizler üzerine yapýlan çalýþmada (Suddath ve ark. 1990) þizofrenlerde hipokampusta hacim azalma-sýnýn ventrikül geniþlemesiyle birlikte gösterilmiþ ol-masý, diðer çalýþmalarda bu farkýn bireysel farklýlýklar içinde kaybolduðunu düþündürmektedir. Bu bulgu-nun anlamý üzerinde biraz durmak gerekebilir. Bilindi-ði gibi, eriþkin yaþamda epilepsi nedeniyle mediyal

temporal bölgeleri alýnan hastalarda þizofreni belirti-leri görülmemektedir. Bu nedenle bu bölgedeki bir pa-toloji ile þizofreni oluþumu arasýnda doðrudan bir iliþ-ki kurmak güçtür. Büyük olasýlýkla saptanan deðiþik-likler beyni yaygýn olarak etkileyen bir etkenin bu böl-gedeki etkisine baðlýdýr. Mediyal temporal lob yapýla-rýnýn hacimlerindeki küçülmenin, pozitif ve negatif be-lirti þiddetleri ve prefrontal korteksin gerektiðinde et-kinleþebilme yetisiyle iliþkili bulunduðu çalýþmalar yayýnlanmýþtýr (Arnold 1997). Þizofreni hastalarýnýn bellek testlerindeki baþarýsýzlýklarý da mediyal tempo-ral bölgelerindeki bir iþlev bozukluðunun kanýtý ola-rak düþünülmüþtür. Mediyal temporal bölgedeki hipo-kampus, parahipokampus gibi yapýlarýn mikroskopik incelemeleri yöntem güçlükleri nedeniyle tutarlý so-nuçlar vermemiþtir. Hipokampus hacmi, buradaki nö-ronlarýn yönelimleri, þekilleri ve büyüklüklerine iliþkin bozukluklar bildirilmiþse de bu sonuçlar her zaman tekrarlanamamýþtýr (Dwork 1997). Mediyal temporal lob alanlarýnda saptanan küçülme ve diðer mikrosko-pik patolojilere belirgin gliozisin eþlik etmiyor olmasý patolojinin niteliði hakkýnda ipuçlarý vermektedir. Gli-ozis doðum sonrasý beyne yönelik bütün travma ve enflamasyonlara yanýt olarak ortaya çýkacaðýna göre, beyni etkileyen patolojik sürecin ya doðumdan önceki (ilk dört ayda) çevresel etkenlerle baþlatýlmasý gerekir ya da apoptoz gibi enflamasyon olmaksýzýn nöron ölü-müne yol açabilen bir mekanizmanýn varlýðý söz konu-su olabilir. Birinci olasýlýk çevresel etmenlerle tetiði çe-kilen bir geliþimsel bozukluða iþaret etmektedir. Bu çevresel etmen her ne ise, tek yumurta ikizlerinden yalnýz birini etkileyebilmekte ve eriþkin çaðda hasta-lanmasýna yol açmaktadýr.

Ýþitme korteksinin temporal loblarda yerleþmiþ olma-sý, þizofreni kliniði içinde yer alan iþitme varsanýlarý ile bu bölge arasýnda bir iliþkinin varlýðýný akla getirir. Ýþitme korteksine ait yapýsal bir bozukluk güvenilir þe-kilde gösterilmemiþ olmakla beraber, iþitme varsanýla-rý olan hastalarda iþitme korteksinin dýþavarsanýla-rýdan gelen uyarýlarla etkinleþmesinin azaldýðýna iliþkin bir çalýþ-ma vardýr (Woodruff ve ark. 1997). Buna göre iç kay-naklý iþitsel uyaranlar ile dýþ kaykay-naklý uyaranlar ayný anatomik yapýlarý kullanýyor olmalýdýrlar.

Prefrontal Korteks ve Þizofreni: Þizofreni

hastalarýn-da ortaya çýkarýlan bir baþka patolojik bulgu prefron-tal korteks iþleviyle ilgilidir. Genel olarak, þizofrenili hastalarýn gerektiðinde, prefrontal korteksteki bazý alanlarý etkinleþtiremedikleri kabul edilir (Weinberger ve ark. 1994). PET ve iþlevsel MRI ile bazý hastalarda KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1998;1:31-34 REZAKÝ M,

(3)

bu durum gösterilmiþtir. Þizofrenide görülen negatif belirtilerin dorsolateral prefrontal korteks lezyonlarýn-da görülen klinik tabloya benzemesi, bu bölge iþlevi olarak görülen çalýþma belleðine iliþkin testlerin þizof-reni hastalarýnda bozuk bulunmasý da yukarýdaki ka-bulü destekleyen kanýtlardýr. Bazý þizofreni hastalarý-nýn prefrontal loblarýnda yapýlan mikroskopik incele-melerde nöron yerleþimlerine ve yoðunluklarýna iliþ-kin bozukluklar bulunmuþsa da tutarlý sonuçlar elde edilememiþtir. Frontal loblarda glutamat, serotonin, dopamin, GABA gibi nörotransmiterlerin reseptörleri ya da bunlarý içeren akson uçlarýna ait bozukluklar bildiren çalýþmalar vardýr (Goldman-Rakic ve Selemon 1997). Bir hayvan modelinde, temporal-frontal nöron devrelerinin beyin geliþiminin erken dönemlerinde ze-delenmesinin, ergenlik döneminde dopamine aþýrý du-yarlýlýða, strese dayanýksýzlýða ve prefrontal iþlev kay-býna benzer bir tabloya yol açtýðý gösterilmiþtir (Wein-berger 1995). Bu þizofreninin doyurucu bir hayvan modeli oluþturulmasý için önemli bir adým sayýlmalý-dýr.

Prefrontal kortekse komþu olan ve limbik sistemin bir parçasý sayýlan singulat korteksin ön bölgesi de þizof-renide iþlevi bozulan ve özellikle motivasyonla ilgili negatif belirtilerin ortaya çýkmasýna katkýsý olan alan-lardan biri olabilir. Prefrontal korteksin yaný sýra sin-gulat korteksin ön bölümünün de þizofenide iþlev bo-zukluðu gösterdiðine iliþkin yayýnlar vardýr (Haznedar ve ark. 1997).

ÞÝZOFRENÝ VE NÖROTRANSMÝTER SÝSTEMLERÝ

Beyinde nörotransmiter sistemlerinin iþlevlerini iki ana baþlýk altýnda inceleyebiliriz. Bunlardan birincisi nöronlar arasýnda elektriksel bilgi iletimini sinaps aralýðýndan aþýrmaktýr. Akson ucuna gelen aksiyon potansiyeli bazý nörotransmiterlerin salýverilmesini ve sinaps sonrasý nöronun uyarýlarak elektrik akýmýnýn orada devam etmesini saðlar. Böylece beynin deðiþik bölgeleri arasýnda bilgi alýþveriþi, duyulardan gelen bilgilerin kortekse ulaþmasý ve davranýþlarýmýzý orta-ya çýkaran motor komutlarýn beyin dýþýna ulaþtýrýlma-sý gerçekleþir. Bu rolü üstlenen nörotransmiter resep-törleri iyon kanalý içeren reseptörlerdir. Uyarýldýklarýn-da içlerindeki kanal açýlarak bir milisaniyeden kýsa sürede iyon akýþýna izin verir. Beyinde bu amaçla kul-lanýlan nörotransmiterlerin en önemli iki tanesi gluta-mat ve GABA’dýr. Bilindiði gibi amino asit yapýsýnda olan bu moleküllerden glutamat beyindeki uyarýcý si-napslarýn %90 kadarýnda bulunur, GABA ise inhibitör sinapslarýn büyük bölümünde kullanýlýr. Beyni bir

bil-gisayar modelinde olduðu gibi düþünürsek aslýnda bu iki nörotransmiterin beyin iþlevi için yeterli olmasý ge-rekirdi. Ama beyinde bunlar dýþýnda belki yüze yakýn baþka nörotransmiter de iþ görmektedir. Çok büyük bir grubu oluþturan bu nörotransmiter grubunun iþlevi beyindeki bilgi akýþýný düzenlemek, ayarlamaktýr (mo-dülasyon). Dopamin, serotonin, asetilkolin, noradre-nalin gibi monoamin nörotransmiterler ve nöropeptit-ler bu ikinci baþlýk altýnda sayýlabilirnöropeptit-ler. Bu nörotransmiterlerin etkileri milisaniyelerden çok daha uzun sürelidir, bazen dakikalarca hatta saatlerce süre-bilirler. Özellikle monoamin nörotransmiterler beyin ve beyin sapýndaki belirli çekirdek gruplarýndan bütün kortekse, talamus, bazal gangliyonlar ve hipotalamu-sa aksonlar göndererek bu bölgelerin elektriksel etkin-liklerini düzenleyebilirler. Bu sistemlerin þizofreni pa-tofizyolojisi ile iliþkisi uzun yýllardýr araþtýrma konusu olmuþtur.

Amino asit nörotransmiterler: Yukarýda da

deðinil-diði gibi beyindeki uyarýcý (eksitatör) sinapslarýn bü-yük bölümünde glutamat kullanýlýr. Glutamatýn ka-inat ve AMPA reseptörleri sodyum kanalý içerirler, NMDA reseptörleri ise sodyum ve kalsiyuma geçirgen iyon kanalý içerirler. Glutamatýn bir de modülatör iþlev gören metabotropik reseptörleri vardýr. Glutamat ve re-septörleri kaçýnýlmaz olarak her türlü beyin iþlevinin içinde yer alýrlar. Fizyolojik ve patolojik süreçlerin glu-tamat iþe karýþmadan gerçekleþmesi olanaklý deðildir. Bu nedenle þizofreni patofizyolojisi araþtýrýldýðýnda glutamat ile ilgili deðiþiklikler de karþýmýza çýkacaktýr. Özellikle glutamatýn NMDA reseptörlerinin antagonis-ti olan fensiklidinin þizofreniye çok benzeyen bir psi-kotik tabloya yol açabilmesi dikkati glutamat resep-törlerine çekmiþtir. Bu bulgu þizofreni patofizyolojisi-nin oluþumunda glutamatýn birincil rolü olduðunu göstermez ama glutamatýn da müdahale edilebilecek hedef sistemlerden biri olabileceðini gösterir. GABA da glutamat gibi þizofrenide araþtýrýlmýþ ve suçlanmýþ bir nörotransmiterdir. Ancak bugüne dek GABA’nýn þizof-renideki rolüne iliþkin ikna edici bir kanýt bulunma-mýþtýr (Weinberger 1997).

Dopamin: Dopamin þizofrenide en çok suçlanmýþ

nörotransmiterdir. Bunda nöroleptiklerin tedavi etkile-rinin dopamin D2 reseptörlerini bloke edebilmeleriyle orantýlý oluþunun rolü büyüktür. Dopamin sistemi substansiya nigradan sitriyatuma ve ventral tegmen-tal alandaki dopaminerjik çekirdeklerden limbik böl-gelere ve kortekse uzanan yaygýn projeksiyonlardan ve hipotalamustan hipofize uzanan liflerden oluþur. KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1998;1:31-34

ÞÝZOFRENÝ NÖROBÝYOLOJÝSÝNE KISA BÝR BAKIÞ

(4)

KLÝNÝK PSÝKÝYATRÝ 1998;1:31-34 REZAKÝ M,

34

Dopaminin bugüne dek saptanmýþ olan 5 reseptörü vardýr. Bunlardan D1 tipi reseptörler adenilat siklazý uyararak siklik AMP düzeyini arttýrýrken, D2 tipi re-septörler adenilat siklazý inhibe ederek siklik AMP dü-zeyini azaltýrlar. Bunlar sinaps öncesi ve sinaps sonra-sý yerleþim gösterirler. Dopamin sistemi ile þizofreni iliþkisi konusunda elimizdeki verileri þöyle özetleyebi-liriz: 1) Antipsikotik etkinin dopamin reseptör blokajý ile iliþkisi vardýr, 2) Dopaminerjik bir madde olan am-fetamin paranoid özellikleri ön planda olan bir psiko-tik tabloya yol açabilir, 3) Yapýlan araþtýrmalar birara-ya getirildiðinde antipsikotik almamýþ þizofrenlerde dopamin sistemine ait bir bozukluk kanýtlanmamýþtýr (Reynolds 1995).

Serotonin: Serotonin sistemi de beyindeki yaygýn

pro-jeksiyon sistemlerinden biridir. Rafe çekirdeklerindeki nöron gövdelerinden çýkan aksonlar bütün kortekse ve birçok subkortikal yapýya ulaþýrlar. Serotonin resep-törlerinin çokluðu, serotoninin iþlevlerinin anlaþýlma-sýný güçleþtirmektedir. Bugüne dek deðiþik ve bazen birbirine zýt etkileri olan 15’e yakýn serotonin reseptö-rü bulunmuþtur. Klozapin ve yeni atipik antipsikotik-lerin serotonin reseptörantipsikotik-lerine olan ilgisi ve halüsinojen bir madde olan LSD’nin serotonin ile benzerliði bu nörotransmiteri de þizofreni patofizyolojisinin sanýk-larý arasýna sokmuþtur. Ne var ki LSD ile oluþan halü-sinasyonlar görseldir ve þizofreninin diðer belirtileri tabloya eþlik etmez. Serotoninin þizofreni ve tedavi-sindeki rolü belki de dopamin sisteminin etkinliðini

düzenlemesi ile iliþkili olabilir (Abi Dargham ve ark. 1997).

Eldeki bilgiler dopamin ve serotoninin þizofreniyi or-taya çýkaran patolojiyi barýndýrdýðýna dair bir kanýt sunmamýþtýr. Beyin iþlevini düzenleyen dopamin ve serotoninin, þizofreniyi ortaya çýkaran birincil patolo-jiyi gidermeye yönelik deðiþikliklere uðramýþ olmasý daha büyük olasýlýktýr.

Asetilkolin ve noradrenalin de þizofrenide araþtýrýlmýþ ama suçlu olduklarý gösterilmemiþ sistemlerdir. Bir dönem nöropeptitlerin birbiri ardýna keþfedilmesiyle þizofrenideki rolleri de araþtýrýlmýþtýr. Þizofreni hasta-larýnda özellikle nörotensin, kolesistokinin, somatos-tatin ve endojen opioid peptitlerle ilgili bazý deðiþiklik-ler bulunmuþsa da (özellikle antipsikotik kullanýmýna baðlý) bunlarýn þizofreni oluþumu ile iliþkisi kurula-mamýþtýr (Reynolds 1995).

SONUÇ

Nörotransmiter sistemleri ve anatomi ile ilgili bütün verileri bir araya getirirsek henüz þizofreniyi açýklaya-bilecek özgül bir patofizyolojik bulguya ulaþýlamadýðý görülmektedir. Son yýllarda geliþen moleküler biyoloji teknikleri ile ve heterojen bir sendrom yerine daha öz-gül belirti kümelerine sahip hastalarýn incelenmesiyle yakýn gelecekte daha olumlu sonuçlar elde edilmesi beklenmelidir. Böylece hastalýðýn önüne geçmek naklý olmasa bile, belirtilere daha doðrudan etkili ola-bilecek ve yan etkisi daha az tedaviler geliþtirilebile-cektir.

Abi-Dargham A, Laruelle M, Aghaljanian HK ve ark. (1997) The ro-le of serotonin in the pathophysiology and treatment of schizoph-renia. J Neuropsych Clin Neurosci, 9:1-7.

Arnold S (1997) The medial temporal lobe in schizophrenia. J Ne-uropsychiatry Clin Neurosci, 9:460-470.

Dwork AJ (1997) Postmortem studies of the hippocampal formati-on in schizophrenia. Schiz Bull, 23:385-402.

Godman-Rakic PS, Selemon LD (1997) Functional and anatomical aspects of prefrontal pathology in schizophrenia. Schizophrenia Bull, 23: 437-458.

Haznedar MM, Buchsbaum MS, Luu C ve ark. (1997) Decreased anterior cingulate gyrus metabolic rate in Schiophrenia. Am J Psychiatry, 154: 682-684.

Reynolds GP (1995) Neurotransmitter systems in schizophrenia. Int Rev Neurobiol, 38: 305-339.

Shelton RC ve Weinberger DR (1986) X-ray computerized tomog-raphy studies in schizophrenia: a review and synthesis. Handbo-ok of Schizophrenia, Cilt 1, HA Nasrallah, DR Weinberger (Ed), Amsterdam, Elsevier, s:207-250.

Stevans J. (1997) Anatomy of schizophrenia revisited, Scizophr Bull, 23:373-383.

Suddath RL, Christison GW, Torrey F ve ark. (1990) Anatomical ab-normalities in the brains of monozygotic twins discordant for schi-zophrenia. N Engl J Med, 322: 789-794.

Weinberger DR, Aloia MS, Goldberg TE ve ark. (1994) The frontal lobes and schizophrenia. J Neuropsychi Clin Neurosci, 6:419-427. Weinberger DR (1995) Neurodevelopmental perspectives in schi-zophrenia. Psychopharmacology: The Fourth Generation of Prog-ress, FE Bloom, DJ Kupfer (Ed), New York, Raven PProg-ress, s.1171-1183.

Weinberger DR (1997) The biological basis of schizophrenia. J Clin Psychiatry, 58(suppl 10) 22-27.

Woodruff PWR, Wright IC, Bullmore ET ve ark. (1997) Auditory hallucinations and the temporal cortical response to speech in schizophrenia. Am J Psychiatry, 154:1676-1682.

Referanslar

Benzer Belgeler

Bartter sendromu normal kan bas›nc›, hipokloremi, hi- pokalemi, metabolik alkaloz, renal potasyum kayb›, prostaglandinüri, hiperreninemi ve hiperaldosteronizm ile karakterize

Þeyh-i Ekber (Muhyi'd-dîn ibn Arabî'nin Futûhat'ýndaki ifadesinden de Âdem'den kýrkbin yýl önce baþka bir Âdem'in yaþamýþ olduðu anlaþýlmaktadýr." Bize göre bu

Beyin sap› tutulumu, hemisferik bulgular, omurilik lez- yonlar› ve meningoensefalit bulgular› parankimal tutu- lum olarak, dural sinus trombozu ve arteriyel t›kan›kl›k

--temel gösterge sıradan insanlar ve iktidar sahibi insanlar arasındaki mücadeledir --çekişmenin nedeni iktidar ve üstünlük için duyulan şehvettir—bazılarının

kınlık göstermekte iken TC rnast hücreleri deri ve in- testinal subrnukozada daha çok bulunarak sıçan bağ dokusu mast hücre analoğu olarak kabul cdil-

aktivitelerini sürdürmek için hücre zarında bulunan ve mitojenik sinyalleri tanıyan büyüme faktörü reseptörlerinin (GFR) yanında hücre içinde iletimi sağlayan

birbirlerine dahil Fıkın oldukları gö riil müştü r (Şekil J<ı. medıılla spina1isden 0.25 cm IIZ,1kllkla spinal si niri n kökü üzcrinde ~'erleşti ği ve

Biz burada, tekrar eden pnömoni ön tanýlarýyla medikal olarak tedavi edilmeye çalýºýlan, bu sebeple geç dönemde taný alabilen KDH’li olguyu sunarak; tedaviye