Mehmet Sevigen’in CHP’deki görevlerinden istifası hâlâ konuşuluyor ama şu soru kimsenin umurunda değil; “Ya Beşiktaş’taki kazık ne olacak?”
Öyle ya; 12 katlık arsaya 23 kat sağlamak, siyasî ahlaka karşı “suç” oluyor da aynı ahlaksızlıkla dikilen kule neden “kente karşı suç” sayılmıyor? İstifayla “kurtarılan ne”yse, aynı duyarlılığın “İstanbul’a da” gösterilmesi gerekiyor.. Kaldı ki siyaset “geçici”, kente saplanan kazık “kalıcı”dır.
“İmar kayırması”yla yükselen rezidans, toplumun sağlıklı ve planlı kentte yaşama hakkını “kuşaktan kuşağa” ihlâl ediyor; İstanbul’un peyzajını, siluetini daha da zedeliyor.. ortaklarından birinin parti görevlerini bırakması tüm bu suçları ortadan kaldırıyor mu?
Giderilmesi olanaksız zararlara yol açan bir “kent suçu”, tüm şımarıklığıyla sürerken; dahası suç ortaklarına para kazandırmaya devam ederken; Sevigen’in istifasıyla “rahatlayanlar”a sormalı;
“Peki, İstanbul ne zaman rahatlayacak?” ‘Organize suç’...
Beşiktaş’taki kazık sadece Sevigen’le dikilmedi!
İmar değişikliğini “siyasi ittifak”la yaparak, kente karşı “organize suç”a imza atan tüm -ilçe ve büyükşehir- meclis üyeleri ise istifa etmeleri şöyle dursun, partilerince pek başarılı bulunmuş olacaklar ki yeniden “aday”lar! Bu gibi imar ulufelerine karşı çıkan az sayıdaki meclis üyesi ise kutlamaları değil, geçmiş olsun dileklerini kabul ediyorlar; çünkü “liste dışı” kaldılar!
Hele, o imar değişikliğini “veto” yetkileri olmasına rağmen “onay”layan belediye başkanlarına ne demeli? “Rica”cı Sevigen istifa ederken; “ricasını kırmayan” ilçe ve büyükşehir başkanları da yeniden “aday”lar.
Genel Başkanları ise mitinglerde, birbirlerinin yolsuzluk dosyaları peşinde… oysa asıl yolsuzluk Beşiktaş’taki imar dosyasında, hem de “adaylarının ortak imzası”yla...
Kılıçdaroğlu dedi ki; “Sevigen istifa ederek, ‘Türk demokrasisi’ne önemli bir hizmette bulundu...” (Kanal B-21 Şubat 2009)
Doğru, ama eksik… Demeliydi ki: “Şimdi de sıra, istifasına neden olan suçun gerçekleşmesini sağlayanlarda...” 13 kat 23 kata çıkmasaydı, ortada ne suç olacaktı, ne de suçlu. Ama “çıkartıldı”. İmar ve şehircilik hukukunun temel ilkeleri çiğnendi. Kenti ağır yaralayan “hançer”, bağrından çıkartılmadan, saplanmasını onaylayanların tümü topluma hesap vermeden, Sevigen’in istifası Türk demokrasisine değil, “rant demokrasisi”ne hizmet etmiş olacak?
Çünkü “suçu yaratan sözde demokratik yetkiler”le kim bilir daha nice rant hançerleri İstanbul’a saplanacak... Ya ‘ideoloji’ler?
İşin bir de “ideolojik” boyutu var. Aslında hem “sosyal demokrat” düşüncedekilerin, hem de şu “adalet ve kalkınma” peşindekilerin, “ayrıcalıklı imar”la yükselen bir “rezidans”ı aynı ittifakla engellemeleri gerekirdi... Çünkü rezidans, kent kültürü ve konut politikasında “sosyal”liğin tam “karşıt”ıdır; “demok-rat”lığın ise “bittiği yer”dir. En kapitalist ülkelerde bile kentsel ve toplumsal değerleri böylesine tahrip eden örnekleri yoktur.
Kente “tepeden bakma”yı pazarlayabilmek için imardaki “adalet”in şımarıkça çiğnenmesini; hele sadece “kayırılan yatırımcı”nın haksız kazançla “kalkındırılma”sını sağlayan bir “adalet ve kalkınma anlayışı” da herhalde sadece bizde olmalı...
“Olağan imarlı komşuları”yla alay edercesine yükselen rezidanslar ise eğer dile gelselerdi ne sosyal, ne de muhafazakâr demokrat olurlardı; eminim ki “faşizm”i savunurlardı.
Çünkü hiçbir demokratik ülkenin “kent hukuku”, şehirciliğin ayaklar altına alınmasına izin vermez; yerel yöneticilerin kent planını rant uğruna delik deşik etmelerine de demokrasi denemez...
Sevigen’i istifaya çağıranların ve alkışlayanların, hem kente karşı suçları ve suçluları, hem de “suç unsuru kule”yi aynı duyarlılıkla sorgulamaları gerekiyor.
Tabii amaçları İstanbul’u kurtarmak yerine sadece CHP’yi yıpratmak değilse... Oktay EKİNCİ
ekinci@cumhuriyet.com.tr Cumhuriyet 01.03.2009