• Sonuç bulunamadı

(1)On yıllardan bu yana Türkiye’de hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimin çiftçiler tarafından birlikte yapılamadığını biliyoruz

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "(1)On yıllardan bu yana Türkiye’de hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimin çiftçiler tarafından birlikte yapılamadığını biliyoruz"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

On yıllardan bu yana Türkiye’de hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimin çiftçiler tarafından birlikte yapılamadığını biliyoruz. Dolayısıyla ottan süt, sütten ot üretemeyen bir ülkeyiz.

Hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimin birlikte yapıldığı işin adının tarım olduğunu biliyoruz, böyle değerlendirdiğimizde Türkiye bir tarım ülkesi olmaktan önemli ölçüde çıkmıştır/çıkarılmıştır artık!

Fakat yazımızın konusu bu değil. Konumuz bakliyat üretilmesi ile bitkilerinin yetiştirilmesinde uygulanan politikalar.

Baklagillerin ürünleri insanlar, bitkileri ise hayvanlar için gerekli yaşamsal gıdadır. Çünkü baklagiller bitkisel protein bakımından çok zengindir.

Ayrıca baklagillerin bitkileri toprağa doğal azot temin eder, kendisinden sonra üretilecek ürün üretimi esnasında daha az kimyasal gübre kullanımını sağlar.

Baklagillerin insan, hayvan, gıda ve çevresel etki bakımından gerekliliği özet olarak şöyle açıklanabilir: Baklagiller bünyesinde bulundurduğu yüksek orandaki proteinle insanın ihtiyacı olan bitkisel proteini karşılar. İçerdiği yüksek proteinli gıda bakımından ise hayvan yemi karışımında kullanılır.

Toprağa atılan tohumun sürmesinden sonra yeşil aksamının oluşması ve gelişimini sürdürebilmesi diğer minerallerle birlikte en çok azota bağlıdır. İşte baklagillerin bitkileri havadaki serbest azotu doğal yollardan sağlayan toprağın yapısını bozmadan toprakla buluşturan oradan bitkilerin yararlanmasını sağlayan zincirin ilk halkasıdır. Baklagiller bitkisinin münavebede kullanılması ile topraklarımız, yer altı ve yerüstü sularımız nitritle zehirlenmemiş olur.

ürünlerimiz sağlıklı, doğamız temiz kalır.

Baklagil bitkilerinin böylesine doğal toprak besleyiciliğine bakıldığında Türkiye topraklarının azot fakirliğini giderecek, hala birçok bölgemizde sürdürülen nadaslı üretim uygulaması yerine toprağı nadasa bırakmadan bakliyat ekerek hem ülke olarak ekonomik kazanç hem toprağın doğal yoldan azotla buluşturulmasıyla çiftçilerimiz bol ürün ve bol kazanç elde edebilir.

Peki, Türkiye tarım politikalarına yön verenler bunun ne kadar farkında? Bunu anlamak için Türkiye’de üretilen baklagillerin miktarına bakmak gerekir. Ayrıca baklagillerin üretimine verilen desteğe, bakliyat piyasasını düzenleyen bir müdahale kurumunun olup olmamasına varsa söz konusu kurumun ne kadar etkili yöneltildiğine bakmakta yarar var.

Avrupa XVI. Yüzyılda nadası terk etmiş, münavebeli ekime geçmişti. Türkiye’de bu durum 1980’lerde hatırlanacaktır.

Tarımın politikalarına yön verenlerden bir kesim 1980’lere geldiğinde bunun farkına varmış ve Nadas Alanlarını Daraltma Projesi adı altında bir projeyi devreye sokmuş ve baklagillerin üretilmesi politikalarına ağırlık vermişlerdir.

Bunun sonucunda baklagillerin üretimi ve miktarı artmıştır. Bakliyat piyasasını düzenleme amacıyla Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) devreye sokulmuştur. Tarım politikalarına yöne verenler 1990’lara gelindiğinde baklagil üretimine gerekli önemi vermeyi terk etmiş, bunun sonucu olarak baklagillerin üretimi ve miktarı hızla azalmış, TMO düzenleyici kurum olmaktan tedricen uzaklaştırılmıştır.

İsterseniz yakın tarihimizdeki baklagil politikalarına TUİK verilerinin ışığında bir göz atalım.

Mercimek üretimimiz 1988 yılında 1 milyon 40 bin ton olarak gerçekleşmekteyken 2009’larda mercimek üretimimiz 302 bin tona gerilemiş.

Nohut üretimimiz 1988 yılında 778 bin ton iken 2009’lara geldiğimizde 563 bin ton olarak gerçekleşmiş.

Kuru fasulye 1988 yılında 211 bin ton olarak gerçekleşirken 2009’larda 181 bin ton seviyelerine inmiş.

(2)

Bakla 1988 yılında 78 bin ton üretilirken, 2009’larda üçte bir seviyesinden daha azına gerilemiş 21 bin ton üretilir olmuş.

Bezelye 1988 yılında 4,5 bin ton üretilmiş, 2009’larda 3,8 bin ton civarına az bir düşüş yaşamış.

Börülce 1988 yılında 4 bin ton üretilirken, 2009’larda üretim 3 bin ton olmuş.

TUİK’in verilerine baktığımızda Türkiye, bakliyat üretimine 1980’li yıllardan itibaren Nadas Alanlarını Daraltma Projesi’ni devreye almışız bunun sonucunda baklagil üretimimizi arttırmış, üretim miktarı bakımından dünya

birinciliğine kadar yükselmişiz. Bu sayede dünyanın belli başlı bakliyat ihracatçıları arasına girmişiz. Üretim miktarı bakımından dünya birinciliğine kadar yükselmişiz. Veriler bize 1990’lı yıllardan itibaren baklagillere verilen önemin azaldığını gösteriyor. Bunun sonucu olarak da önce üretim yavaşlamış, 2000’li yıllara gelindiğinde ise üretimde gerileme başlamış, üretimin gerilemesine bağlı olarak üretim miktarının da azaldığını görüyoruz.

Uygulanan bu iki faklı politika doğal olarak farklı sonuçlar ortaya çıkarıyor, buna da bir bakalım.

Baklagil bitkisi yetiştirmedeki iki farklı politikadan birincisi bizi dünya birincisi yapıyor, ikincisi dünya sonuncusu yapıyor. Ülke olarak bakliyat ihracatçısı iken Hindistan’dan sonra dünyanın ikinci ithalatçısı ülke konumuna geriletiliyoruz.

Peki, bundan çıkaracağımız ders ne olmalıdır? Baklagil bitkisi yetiştirmede uygulanan yani birinci politika doğru, ikinci politika yanlış. çünkü yanlış olan ikinci politika nedeniyle baklagillerin gen merkezi ülkemizin ekonomisi zarar görmüş, insanlarımızın beslenmesinde baklagillerin ürünleri daha az kullanılır olmaya başlamıştır.

Yine TUİK verilerine göre 1988 yılında 2 milyon hektar arazide baklagil üretimi gerçekleştirilirken 2008 yılı itibarıyla baklagillerin ekim alanları yarıdan daha fazla azalmış 970 bin hektara kadar gerilemiştir.

Bu veriler de bize topraklarımızın doğal azot bakımından yoksullaştığı oranda kimyasal gübre kullanımının arttığını, kimyasal gübre kullanımın arttığı oranda ise toprak ve suyumuzun kirlendiğini düşünebiliriz.

Gelin bir de, hayvan yetiştiriciliğinde yem olarak kullanılan baklagillerin önemine özet olarak bakalım isterseniz.

Türkiye yem konusunda yüzde 40 oranında dışa bağımlı bir ülke. Son zamanlarda baklagiller familyasından olan yonca ve fiğe destek verilmekte ve hayvanların kaliteli yem ile buluşturulması desteklenmeye çalışılmaktadır. Bu desteğin verilmesi doğru, ancak hayvan yetiştiriciliğinde uygulanan yanlış politikalar gereği destek çiftçiden çok şirket hayvancılığı yapanlara gittiğinden dolayı adresi yanlış.

Türkiye’de tarım yapılması yani hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretimin birlikte yapılması bunların çıktılarının birbirine kullanılarak aile çiftçiliğinin yeniden oluşturulması gerekmektedir. Tarımın yeniden tesisine paralel olarak bakliyat bitkisi yetiştirilmesinin ele alınması gerekmektedir. Destekler bu amacı gerçekleştirme doğrultusunda kullanılmalı. Toprağın nadasa bırakılması yerine baklagillerin ekimine geçilmesi toprağı, insanı ve hayvanı doğal yollarla beslemeye katkıda bulunur. Aksi halde sadece toprağı aç, hayvanı aç, insanı aç bir ülke olmakla

kalmayacağız, doğamıza zehir boca etmeye devam edeceğiz.

KARASABAN-26-10-10

Referanslar

Benzer Belgeler

refah ile ilgili bir indeks değeri elde etmek için hangi parametreler

Bu grup karakterler bakımından bir ırk içindeki bireylerin benzer olması için genetik yapılarının benzer olması ve çevre faktörlerinden aynı şekilde etkilenmeleri

 Retroviral gen transferi yöntemi kullanılarak, sığır, koyun, tavuk, balık ve laboratuar hayvanlarında başarılı gen transferi çalışmalarının yapıldığı

İkamecilik ise, gıda maddelerinin sanayi sektörü tarafından üretilmesi sonucu tarımsal girdiler yerine suni girdilerin kullanımının yaygınlaşmasıdır (aktaran Yenal

 Malzemelerin deneysel olarak belirlenmiş özellikleri, dış yükler etkisi altındaki şekil değiştirme durumunda göz önüne alınır..  Elastisite kuramı mukavemete

Atmosfer azotu toprak havasından nodüllere geçer ve burada nitrogenaz enzimi tarafından redükte edilerek amonyağa çevrilir, bu amonyak daha sonra amino asit ve

• 1994 yılına kadar dışalımın yaklaşık tamamını kuru fasulye oluştururken, bu yıldan itibaren yeşil mercimek, 1997 yılından sonra da nohut ve kırmızı

Yerli ırklarda bazı istisnalar olmakla birlikte, genel bir esas olarak Akdeniz ırklarının yumurtacı, İngiliz ve Asya ırklarının etçi, Amerikan ırklarının