• Sonuç bulunamadı

FARSÇA, ARAPÇA URDUCA, HİNDOLOJİ VE SİNOLOJİ ARAŞTIRMALARI. III Cilt 4 Sayı ,..- / t J_)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "FARSÇA, ARAPÇA URDUCA, HİNDOLOJİ VE SİNOLOJİ ARAŞTIRMALARI. III Cilt 4 Sayı ,..- / t J_)"

Copied!
15
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

FARSÇA, ARAPÇA URDUCA, HİNDOLOJİ VE SİNOLOJİ ARAŞTIRMALARI

III Cilt · 4

Sayı

/ t ,..- J_)

(2)

MEVLANA'DA AŞK KA VRAMl

. -

Doç. Dr. Saadettin KOCATÜRK

ll

"0 yüce kişi hakkında ben ne· söyleyebi~irim,

9'nun her beyitinde bir gül kokusu bir esans var.

O. bir peygamber değildir fakat vardır kitabı İnsani ve irfani aşkta O' dur ruhun kapısı"

İslam· dünyasının bütfuı. mutasavvıfları gibi, göıiül erJ~ri_ gibi, veli·

leri, arifleri gibi Mevlana da aşka büyük önem· verir. Herşeyi sever o.

Eşyayı, güzellikleri, tabiatı, insanı, diğer bütiln canlıları sever. Çünkü sevmek, Tanrı'nın bir görüntüsünden başka bir şey olmayan bu dünya·

daki güzellikleri sevme~ Allah'ı sevmektir, O'na .ulaşmaya çalışmaktır.

V arolduğuııdan bu. yana, insanoğlu, her geçen gün iıklım duy.

gularını biraz daha· geliştinniş. Zamanla dünyaya hakim olmuş. Gü·

nümüz t~knolojisinin harikaları olan ya~tığı uydularla aya gitmeyi ha·

şarabilmiş. Güneş sistemindeki diğer gezegenleri de. tek tek fetbedecek belki de yakın bir gelecekte. Tarih öncesinden, yazının bulunuşundan

çok önceler~den bugüne kadar insanlığın geçirdiği evrim, evrenin sır·

larım bulma çabalarıyla geçen yüzbinlerce yıllık uğraş,, insanui öz yapı·

(3)

94 SAADE'ITlN KOCArtiRK

sında pek fazla birşey değiştirmemiş ve insanoğlu sadece çok tanrılı din- lerden tek tanrılı diniere doğru bir evrim geçiriı·ken, bu arayışın kaynağı·

nı oluşturan inanmaya, inanca, bağlanmaya, sevmeye ve aşka olan ruh·

sal ihtiyaçlanndan bir türlü vazgeçmemiştir.

Sözlük anlamı yoğunlaşmış sevgi ve bağWık olarak tanmilanan aşk,

Yunan felsefesinde "phila", "eros", "agape" ve Latince' de "amÖr" :ve

"cari tas" kelimeleriyle dile getirilir.

Bütün mitolojilerde aşk unsuru önemli bir rol oynamıştır. Yunan mitol~jisi baş_ta tanrılar tanrısı Zeus olmak üzere, tanrı ve tanrıçaların

·aşk serüvenleriyle doludur. Bundan başka hemen hemen bütün Batı ve

Doğu destanlarının temel konusu aşktır.

Aşk teması insanlığın geçirdiği evrimler doğrultusunda, edebiyatta ve çeşitli felsefe sistemleı·inde değişik değer ve yorumlar kazanarak süre-

gelmiştir. Genelde karşı cinse duyulan aşırı sevgi ve ilgi şeklinde önem

kazanırken, İslam ve özellikle tasavvuf edebiyatında Tanrı sevgisi an-

lamına gelir. Bu anlamda cinsel aşk ve amaç edilen Tanrı sevgisine ulaşa­

bilmek için, Taıırr'nın yarattığı geçici varlıklara karşı duyulan sevgi olarak yorumlanır. İslam terminolojisinde buna "hakiki aşk"a ulaşmak

için benimsenen "mecazi aŞk" denir.

Felsefede, aşk temasının asıl kaynağının Sokrat~s, Platon, Aristo·

teles, Stoacılar ve Plutarkhos ile başladığı kabul eailir. Onlara göre,

aşk, en yüce ve en ince duygu demektir. Aşk, güzelliğin doğurduğu bir çekiciliktir. Yeryüzünde bulunan duyguyla ilgili güzellikler, geı·çek gü- zclliğin sadece kaba birer taslağı, solgun bir yansımasıdır.

Platon veya Pascal gibi mistiklerde her çeşit aşk Tanrı sevgisine

dönüşür ve herşeyin son nedeni olan bir tek sevgi vardır.

Platon, "En yukarıda ışık vardır; bu ışık içinde, yeryüzünde yalnız

gölgelerini gördüğümüz kavramlar gözükür; bunlara idea, biçim, fon:i::ı.

denir. Herşeyde bir amaç vardır. Maddeyi, caniıyı amaca doğru iten bir güç vardır: Amaç, her maddenin daha mükemmel, daha güzel şeklidir.

Biçimsiz maddeden, en biçimli salt forma doğru gidiş, süı·ekli bir gelişme·

dir. Salt form, Tanrı'nın kendisidir. Ön~esiz, sonrasız, sonsuz, ölümsüz

varlık, yani Tanrı'dır". der.

İşte, Mevlana' da göreceğimiz ·aşk teması da, daha sonraları İslam dünyası ve özellikle mutasavvıflar tarafından beni~senmiş olan inancın çoşkusuyla doludur.

(4)

~~VLArfA.'DA AŞK KAVRAMI 95

İslam mutasavvıfhirına, irfan ehline göre aşk ikidir; mecazt, yani geçici, hakild, yani gerçek aşk. Geçici ~k, bir güzele gönül vermek, ona vurulmaktır. Bir bakşa deyişle, bütün özlem duygularınm, ihtiras ve şehvetle bir kişiye ayrılmasıdır. Aşık, sevgilinin ayıplarını, kusurlarını görmez; yaptığı kötülükleri iyilik sayar; zulmünii. iltifat kabul eder;· onu kendisinden bile kıskanır. Mevlana'~m dediği ve eski hekimlerin ka- bul ettiği gibi aşk, insanı karasevdaya, intiliara kadar siirÜ.kler. Esküer,

aşk hastalığının ilacını, sevenin bir başka aşka düşmesi veya seyabate

·çıkması olarak kabul etmişlerdir.

İrfan ehli, geçici aşkı da, tatmin düşüncesi olmadıkça hoşgörmüştür.

Çünkü onlara göre a~k, aşıkın gö:r.ünden bütün varlıkları, gönlünden bü- tün istekleri sürer, çıkarıı·; a~ıkın gözünde sevgiliden başka bir varlık,

gönlünde ondan başka bir istek bırakmaz. Bu, mecazi olmakla beraber

birliğe bir hazırlıktır. Bu yüzden de "Mecaz, hakikatİn köprüsüdür".

demişlerdir. Aşk, şarap gibi insanın duygularını dışa vurdurur. Kö- tü duygulu kişi, engelleı·inc düşman olur, cinayetlere kadar sürükle- nir. İyj yetişmiş, iyi huylu.kişi ise, insanlara, bayvanJara karşı merha- met, csirgeme duygularıyla duygulanır; sevgilinin baktığı, gördüğü, dur-

duğu, konuştuğu, gezdiği herşeyi, herkesi sevmeye başlar. Her yerde, herkeste, her varlıkta onu görür, onu izler. Bu duygu tekemmül edince, güzelden güzellere, güzellerden güzelliğe, insanlığa ve dünyaya yayıl­

ınağa başlar. Böyleı:.e de sevgili, aşıkın gözünde, gönlünde bir sembol kesilir. Yaratılanları, yaratılanlardaki gizli güçleri, kudretleri görmeye,

yaratılanı sevmeye ,onda fani olmaya y.önelir. İşte bu yöneliş, geçici aşk­

tan, gerçek aşka ulaşmaktır. Geçici aşk, burada bir köprü mahiyetinde- dir. Nizami ve Fuzu.Ii, "Leyla-name"lerindc, bu aşkın safhalarını çok güzel belirtmişlerdir. Mevlana'nın,

"Aşk ister bu yandan olsun, ister o yandan;

sonunda o yana kılavuzdur bize"J, ·

beyti bu inancı, bu telaliliyi dile getirmektedir. "Kim aşık olur, aşkını

gider, temizlikten ayrılmaz, kötülük etmezse, ölünce şahadet mertebe·

sine erişir". mealinde İbn Abbas'tan bir hadis de rivayet edilmiştir2.

Geçici aşkı bile gerçek aşka, yani mutlak güzelliğe ,gerçek varlığa karşı, fakat sonunda sevgiliyle buluşarak, "0" olarak duyulan başka bir köprü olduğu için kabul eden, yerıneyen mutasavvıflar gibi her türlü aş-

1- Abdülhaki Gölpmarlı; Mesnevi Şerhi, c. ı, s. 57.

Z-Aynı eeer; c. ı, s. 83.

(5)

96 SAADETTİN KOCATORK

·kı hoş gören Mevlana, Divan-ı Kebir'inde de söylediği beyitlerle bu dü-

şüncelerini şöyle belirtir:

"Aşk nedir derler? De ki: Dileği, isteği, yapıp yapmamak arzusunu, iradeyi,·

ilıtiyarı terketmektir aşk.

İbtiyarı terketmeyende hayır yoktur3".

"Aşkla sarhoş .ol, ne varsa aşktan ibarettir.

·Aşka koyulmaktan başka Dost'a layilc bir iş, güç yoktur4" . heyti, Mevlana'nın çağdaşı olan ünlü Türk mutasavvıfı Yunus Eıme'nin şu iki beyitini hatırlatmaktadır:

"Aşukların sözünden kan yaş akar gözünden, Her kim aşık olmadı benzer ku.ru ağaca.

Kur'ağacı niderler kesip oda yakarlar;

Bülbüller ötüceğiz, nöbet değmez dürraca.s"

. Y eryüzüıı.deki herşeyin ilahi aşkla ayakta durduğunu, güneşin, yıl­

dızların aş~a parladığını, ışık saçtığııu, göklerin Tanrı aşkıyJa döndüğü­

nü Mevlana şu beyideriyle dile getirir:

"Gök, aşkJa uzlaşıp dönüyor aşktan mahrum olunca, ;

yıldız bile tutulup sönüyoıı. Beli bükük 'dal' bile, aşkla •elif' gibi doğrulup yücelmede;

fakat aşksız kalınca, •elif' bile dallara dönme.6''

Mevlana, aşkı bir bütün olarak görmekte, onu engin denizlere benzetmektedir:

"Aşk tüm bir iş, bizse bir parçasıyız onun.

O uçsuz bucaksJZ bir deniz, biz ise katrecik.

O yüzlerce delil getirmede, hiz ise, o delillerle doğruyu bulahiliyoruz ancak7".

Gerçek aşka tutulmayan bir varlığın boş yere yaşadığını, bu duygu- yu tanımayan, içinde hissetmeyen kişinin ancak utat?-ç duyması gerek-

tiğini de şöyle dile getirir:

3-A. Gölpınar lı; 'Divan-ı Kebir, c. II., b. 2562.

4-- Aynı eser; c. II, b. 2561.

5- A. Gölpmarlı; Xnnus Em,re ve Tasavvuf, s. 133.

6-A. Gölpmarlı; D.K., c.I., b. 14.

7-Aynı eser; c.l, b. 13.

(6)

MEVLANA'DA AŞK KA VR.UU

"Gerçek aşka tutulmainış, o sevgiyi edinmemiş canın yok olması· daha iyi. ç.ünkü

varlığı ancak ayıptır onun, ardır ancakS".

97

Mec'azi aşkın eninde sonunda geç)p gideceğini, fakat mecaz! aşkı gerçek..aşka dönüştürmeyi başarabilenin Mutlak Varlık'a ·kavuşup onun·

la bütünleşeceğini, aşıkın iki sevgilisi olmaması gerektiğini, olamayaca-

ğını da Mevlana ~öyle ~eliitir:

"Bir aşık var mıdır ki iki ~evgilisi olsun?

Öyle birisine aşık ol ki, o aşkla bütün tutsaklıktan kurtulasın9".

Gerçek aşkın ruhumuzun ışığı olduğunu, sevginin akşamdan kalan

biı:inin sabah müthiş bir başağrısıyla kalktıktan sonra kendisine gele- bilmek için içtiği sabuh gibi ı:>lduğı.ınu, herşeyin anahtarının aşk ümi- dinde buhınduğunu da şu beyitle anlatır: ~

"Aşk ruhumun nur.udur, sevgi sabah şarambıdır benim;

Aşk öyle ümittir ki, bütün ümitler onda toplanu:•<ı". '

Aşkı yine kendisi tarif eder. "Ben", "biz" g~bi sözlerin gereksiz ol- . duğunu, birliğin yanında ikilikten sözetmenin anlamsızliğını Mev1ana

şöyle açıklar: ·

"Aşk nedir bilir misin? .Ben'i, biz'i.

varJ,ık. davasını bırakmaktır, güzellikleri, güzellikleri yaratanda her dileği, ·her isteği yok etmektiı·ıı".

Aşk ateşiyle yanan; d uma b ur am buram tüten, her geçen gün

· Dost'un aşkıyla kavnııup durandu o.

"Şu sözler, şu tüten duman, beniın dumanınıdır;

ateşim ise gönüllerdedir, o dumanın ard,ındadır.

Aşkım her gün durmadan artmadadır12".·

Mevlana'nın Mesnevi'sine ve Divan-ı Kebiı-'ine baktığıınııda kor gibi yanan bir aşıkıu yüreğinden yükselen dumanları görmemek müm·

kün değildir.

8-Aynı eser; c. II, b .. 2560.

9-.Ayıu eser; c. I, b. 3418.

10- A. Gölpina.rlı; D.K., c. I. b. 3419.

ll-Aynı eser; c.I. b. 3420.

12-Aynı eser; c. I., b. 342~.

(7)

98 SAADETTİN KOCATÜRK

"Mavilikler içinde oynayan ilk yaz yapraklarıyla kalbimiz arasında

gizli bir konuşma vardır; dilsiz rüzgarın gerçekte açık bir dili, kaynak

sulaLının ve onu çevreleyen kamışlaı-m hışırtısmda bir ezgi vardır. Bu ezgi, ruhumuzla sular ve kamışlar arasındaki anlaşılmaz bir ilişkiden do- ·

ğar . Yalnızca sizin için söylenen sevilmiş bir türkünün ezgisi gibi, göz- leri gizli bir sevgi ile yaşartır". diyen Percy Bysshe Shelley gibi d<ı;ha bir- çok düşünür ve edebiyatçı, tabiatla insan arasmda varolan bu kaçınıl­

maz ilişkinin sırrını bulmaya çalışmış ve ancak "Anlaşılmaz bir ilişki"

olarak açıklayabilmiştir.

Aşkın herşeye kadir olduğunu, onun tılsımlı gücüne sahip olan kişi­

nin neler yapabileceğini; sevgiliden ayrı olan bii-insanın aşkla, Dost'un yüzünü görmek için nasıl bir heyecan ve istekle yanıp tutuştuğunu; se- vilenden ayrı kalmanın verdiği a~ıları şu heyitlerle dile getirir Mevlana:_

"Ey aşıklar, ey aşıklar! Ben toprağı cevhere döndüri.irüm.

Ey çalgıcılar, ey çalgıcılar! Tefinizi altıula doldururum13".

Yine şöyle söyler:

"Ölüydüm, dirildim; ağlıyordum, gülmeye başlad~.

Aşkın devleti geldi ve hen sonsuz bir devlete kavuştum14".

Diğer İslam mutas~vvıflaı-ı gibi Mevlana da insanoğlunun, kaderin bir garip cilvesiyle aslından ayrı düşerek yeryüzüne geldiğini, ancak tek- l'ar aslına döneceğini söyler. Bu dünyada varolan herşey Tanrı'nın bir görüntüsüdür ve O'ndan birtakım izler taşır. Ne varsa, herşey aslına,

yani Taı:ı.rı'ya dönecektir. Bu nedenletüm canlıların türküsü aynı türkü- dür aslında, aynı şarkıdır. Bir gün aslına kavuşmaözleminin şarkısıdır.

Dünyadaki herşey, canlıların, insanların dışında kalan eşya, tabiat, tabiattaki .bitkiler bile Tanrı'dan ayrı olmanın üzüntüsü içindedirler.

özlem üstüne· söylenınemiş midir?

"Dinle, bu ney neler anlatıyor;

Ayrılıklardan nasıl yakınıp duruyor".

"Diyor ki: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri,

Feryadımla erkek de ağlayıp inlemiştir, kadın da15" .

Burada ney biı- bakıma insan-ı kamil, yani olgun insan, ermiştir.

İşte insan da, kamışlıktan koparılıp ney yapılan kaıİı.ış gibidir. Ney na-

13-Dr. Rıza-zade Şnfak; Tarih-i Edebiyat-ı İran' ş. 461.

14- Dr. Rıza-dde Şafak; Tarilı-i Edcbiyat-l İran, s. 462.

15-Mesnevi, ı. ve 2. beyiller.

(8)

MEVLANA'DA AŞK KA VRA.i\U 99

sıl ki aslına, asıl yurduna özlem türküleri yakıyor, nasıl feryat, figan edi- yorsa, insan da aslına dönmek için yanıp tutuşuyor, ayrılık şarkılan dök- türüyor. Mevlana burada yana yakıla ezgiler söylenen neyle birleştiriyor

kendini. Ne yaptığını bilen inançlı bir Tanrı aşıkının sesiyle bütünleşiyor.

Mevlana'ya göre mecazf aşk, yani dünyaya aşık olanlar, "'Üzel'ine

güneş ışıkları düşmüş duvara aşık olan .kimseler gidir. Oıılar bu ışığın,

duvarm kendisinden olmayıp, belki dördüncü kat gökte bulunan güne-

şin ışığı olduğunu fark edemeyenlerdir. Bu sebepten de güneşe değil,

duvara gönül vermişlerdir. Fakat bu ışık, bu nur, yine güne~e dönüp de duvardan ayrılınca, ·~ıkTı duvara aşık olanlar, bir gece karanlığı içinde her türlü ışıktan mahrum kalırlar~6".

Yine Mevlana için mecazi aşk, insanın sosyal bir huzura, gelecekten güvenli bir yaşayışa, bağlardan kurtulmuş manevi bir zevke, hırstan a- rınmış sonsuz bir neşeye ulaşamadığı bir aşktır. İnsanın ruhl özelliklerini bozan, insaıı.ı insanlıktan çıkararak, yalnız kendi şahsi varlığını düşün­

düren hırs ve tamahın hüküm süt"düğü bir aşktır dünya §şıklarıı~a.

Karşı cinsc aşık olan bir insanın, gerçekte Tanrı'ya aşık olduğunu, aşık olduğu kişinin şahsiyetinde Mutlak Varlık'ın bir yansımasma vurul-

duğunun bilincinde olmayanlar için şöyle der:

"Aşk birdir ;fakat türlü türlü şekillerde, çeşit çeşit göı:ünmccJedir de, şu aşağılık ş aşıların gözüne, iki dört görünür17".

Mecazt aş~ görünüşte çok geniş ,ama anlamda dar oluş~nu uyku- ya benzetir; çünkü uykuda her türlü sıkıntıdan kurtuluş vardır.

Mevlana mecazi aşkı, ancak gerçeğe ulaşınada bir araç olduğu için

hoş görür. Çünkü mecazi aşkla yanıp tutuşmak, insanı gittikçe geliştirip olguıılaştımrak gerçek aşka ulaştırır. Bu görüşünü aşağıdaki iki beyitle dile getiriı·:

"İnsana aşık oluş da o tahta kılıca benzer, belalara uğrayış sona erdi mi, aşk, rahmet sahibi Tann'yzdır artık. Önle Yusufyı1larca

Zeliha'ya tutuldu, sonunda Tanrı'ya aşık oldıı

da, bu sefer Zelilıa Yusuf'a gönül ver~i1B".

16:-Mesncvi, c. 1.., 2903-2906 sayılı beyitlerin açıkl.aması.

17- A. Gölpınarlı; D.K., c. I, b. 2485.

18-Aynı eser; c. 1., b. 41-42.

(9)

100 SAADETTİN KOCATÜRK

Nitekim kendis.inin .de zamanında mecazi aşkla yanıp tutuştuğunu,

fakat duygu.dünyası..n:da geçirdiği aş~alardan sonra gerçek aşka eriş- tiğini şu beyiderden anlamaktayız: ·

"ÖyJe bir aşka boğulınuşum ki, önce gelenlerin

aşkları da benim bu aşkıma hatıp yok olmuştur,

sonra gelenlerin aşkları da ... ı9"

Dini görüşteki Tanrı korkusu ve müminin korkuyla ümit arasındaki

hali yerine, Mevlana Taıll-ı aşkını getirerek bu aşkla kulu Tanrı'y~ yak-

laşt~mak iste~iştir.

Mevlana'de gerçek aşk, olgun insana karşı duyulan bağlılık, veya kendi olgunluğunu onda görüştür; ·cezbe hali geçince, bu sevgi dünyaya

yayılır, bütün insanlara, hatta bütün canlılara yayı]ır; bayrı, güzeli, iyiyi, olgunluğu ve birliği hedef alır ki, Mevlana bu yüksek neşeye erişmiştir:

"Alemin b.al şerhetinden bana ne!

İşte önümde benim ayran t.asım.

Ne malıJn, mülküm var, ne azığım.

Ben gene de senin azığın olsun diye çalışırım, senin başını s~kacak

bir yerin olsun diye, senin dikiJi bir

ağacın; ama hür!iyeti kulluğa taş çatiasa satmam2°".

Bazen de şöyle seslenir:

· "Seni. bildim hileli, ey balçık dünya,

başıma nice belalar geldi, nice mihnet;

nice dert.

Seni sırf beladan ibaret gördüm, seni

sırf mihnetten, .dertten ibaret.

İsa'nın yurdu değilsin sen,

yayıldığı yersin eşeklerin.

Nerden tanıdım seni bilmem ki, Nerden parçası oldum bu yerin ?21 ... "

Herşeyin, dünyadaki tüm varlıklarm Mutlak Varlığ'ın birer görün- tüsü olduğunu, .asıllarına dönmek için bütün yaratıklarin nasıl bir aşk­

la yanıp tutuştuklarını da şöyle dile getirir:

19- Mesnev1, c. I, b. 1825

20-A. Kadir; Bugünün Diliyle Mevlana, s. llS.

21-Aynı eser; s. 73. ·

(10)

?t!EVLANA'DA AŞK KAVRAMI

"Bırak da bir ağaç gibi yerin altuıdan çıkartıp ellerimi, sevgilinin havasıyla sarmaş dolaş olayım, uzayıp ~deyim bari.

Ey çiçek, dedim, çj.çeğe, dedim bu küçük yaşta sen, neden ihtiyar oldun bu kadar, ·dedim, nasıl oldu böyle?

Çocukluktan kurtuldum, dedi çiçek, sabah rüzgaruıı tanıyalı,

hep-yukarılara doğru çıkar, yukarıdan gelmiş bir ağaç dalı.

Şunu da söyledi çiçek:

Madem asıımı tanıdım,

Madem yersizlik alemi aslım artık bana tek birşey düşecek,

Yücelip asiıma gitmek ... "22

101.

Yeryüzündeki tüm canlılarm Tanrı'ya aşık olduklarını, yaşayanın yalnızca Mutlak Varlık olduğunu, yaratılanların ise ölüden farksız ol-

duğunu da şu heyide dile getirir:

"Herşey sevgiliden iba.rettir, işıksa perde;

Yaşayan ancak sevgilidir, aşıksa bir ölüW'.

İnsaıu insan yapan, hırstan, kibirden kısacası huzur bozan herşey·

· deı:i antan, insanı karanliklıı.rdan Jıuzur dolu bir aydınlığa kavuşturan şey bu aşktır.

Herşeye rağmen )fevlana, Tanrı aşkını savunup, her fırsatta insan·

ları bu aşka çağırırken, yanlış anlaşılınaması gereken konu, as1uıda ama-

cının hiç biı· zaman terkedilecek bir dünya, kötüleneeek bir yeryüzü inan·

cı olınadığıdı:r insanlara. ·

Böyle bir düşünce, yani dünya nimet1erine bütünüyle yüz çevirme fikri, MevHina'nuı esas inancına aykırıdır. Çünkü onun i~ in yeryüzündeki tüm g~rüntüleriyle, yani yarattığı herşey ve bize sunduğu bu dünya ile birlikte bir bütün olarak sevmek ve onlarla getirdiği yüce delillerle J?er geçen gün bira:~; daha yok olup gitmektiı- Tanrı'nıu o erişilmez büyüklü-

ğüude. ·

22- A. Kndir; Bugünün Diliyle Mevlana, s. 74.

23- Mesncvf, b. 30.

(11)

102 SAADETTİN KOCATÜRK

Mevlana bu görüşünü aşağıdaki beyide daha güzel açıklar:

"Nedir dünya? Tann'nın var1ığmdan habersiz olmak değil mi?

Geçim sıkıntısı, para, pul, kadın, çocuk derdi değil mi ?"24 Mevlana, karşılıksız bir Tanrı sevgisinden ibaret saydığı sıl.fiyane aşkı, Tanrı'ya doğru bir maneviyat bütünü haline getirdiği ins~ ruhu- nun tam bir cezbe ve teslimiyet içinde koşmasını, güzel sanatların üç kolu olan şür, .müzik ve daıısı f~vkalade bir ahenk ile kaynaştıran sema ile sağlanıayı başarabilmiştir.

Zaman zaman aşkla kendinden geçer. Bir gün Mevlana Konya'da kuyumcular çaı·şısında yürürken Salahaddin'in dükkanı önünden geçer .. Salahaddin'in çekicinin ahengiyle aşka gelerek sema'a başlar ve şu mat-

Ia'ı okur:

"Bir hazine çıktı ortaya, bu kuyumcu dükkanmda;

Bazen sul'et, ~a:zen mana, ne güzel, ne güz.e1F5 ... "

Tanrı'yı başka yerlerde, ta dünyanın öbür u(.;unda arayan kişileri

yerer; çünkü Tanrı her yerde hazırdır. Herşey O'nun bir görüntüsü de- ğil midir? Mevlana için Tanrı ) evi gönüldüı. Şöyle seslenir kimileri- ne:

"Ey Hacca giden insanlar! Neredesiniz, ııeredesiniz?

İşte, Sevgili burada, geliniz, geliniz!26" ....

Aşık olan ,meeazi aşkı gerçelt aşka dönüştürebilen her zaman mutlu olur. Herşeye gücü yeter ilahi aşkın. Gizli, kapaklı birşey kalmaz Hak

aşıkı için, herşey a:paçıktır artık. Yine şöyle seslenir yüzyıllarm ötesin·

den:

"Ey herkesi mutlu eden aşk!

Aşıklar· senin. nurundan doğmadılar ını?

Sen p:ıdişabsın, başka kim varsa senin aşıkındır.

Padişah soyundaııdır seninle aynı renkte alanlar.

Gözleri ve başı olan herkes, seni görünce yoluna baş koyar.

Sen güneşsin, bizsesenin zenecikleı·in.;

o zerrecikler nura geri dön_erler.

24.-Mesnevi, c. I, b. 1024.

25- Prof. Dr. Fuad Köprülü; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 224.

26- A. Gö!pınnrlı; Yunus Emre ve Tassavvuf, s. 70.

(12)

:tıiEVLANA'DA AŞK KAVRAl\U

Senin yardımın olunca, bütün Zal'lar Rüstem olur.

Ey gönül, kalk da bir hak! Ayyüzlüler,

gizledikleı·i yüzlerini açtılar;

Sarhoştular, ama gen~ de evin yolunu buldular;

Çünkü onlar fesatlıklann sarhoş u :leğildirlerı?''.

103

Büyüleyici bir şarkıdır aşk Mevlana için. Aşka tutulan insan konuşur duruı-; yanip yakılır; dur~ durak hilmeı. İşte, onun aşkın sihirli gücü için

söylediği beyitler:

"Sevgi, vehim, yüzlerce Yusuf dolusu; aşk, Harut'tan, Marut'tan daha da üstün büyü yapar.

İnsan, sevgiliyi anar da bir şekil düzer;

O şeklin, seni alışı da seni söze getirir.

O şekle yönelir, yüzlerc•e sn· söylersin;

tıpkı sevgilinin sevgiliye söylediği gibi hani.

Oysa ki, o alemde ne bir şekil vardır,

ne

bir heykel; ama gene de:' yüzlerce defa

ondan "Ben Rabbiniz değil miyim?" sözü gelir;

'Evet' gerçeklernesi duyultır.

Gönlü yaralı arı gibi hani; yeni. ölmüş

yavrusunun mezarına karşı,

Ca}ldan, gönülden sırlar söyler; o cansız mezar,

ona diri görünür. .

O toprağı diri, tam canlı beller; onca, o toprak yığınının gözü, kulağı vardır.

Ama çoştu mu, onca o mezar toprağının

her yöresinde kulak da "Vardır, akıl-filiz de.

Canla, gönülle o toprağı duyuyor.

Şu büyülü aşka bir hoşça hak hele.

O yeni mezara, soluktan soluğa gözyaşlarıyla

yüzünü kor ona.

Hem de öyle kor ki, ölüyken canlı gibi;

oğlunun yüzüne hiç bir vakit bu çeşit yüz sürmeıniştir.

Ama o yasa battıktan sonra, birkaç gün geçiııce, aşkının ateşi yatışmaya başlar.

ÖlüyJc beslenen aşk, oJduğu gibi k:Jlmaz;

·Sen cana canlar katan diziye aşık ol.

Ondan sonra o mezar, uykusunu getirir

27-M. Dervit; Külliyat-ı şems-i Tehrizi, s. 275.

(13)

104 SAADETTİN KOCATtlRK

onun; çünkü cansızdan cansız şey doğar.

Çünkü aşk geçip gitmiştir; okuduğu. efsunu da

beraber götürmüştür; ateş sönüverdi mi, kül kalır ancak28'':

Karşılık1ı sevgiden yanadtr Mevlana. Aşk karşılıklı olunca, daha güzel, daha yücedir. Sevgiliyle aşık birleşince, asıl mutluluk, sonsuz sa- adet başlar o zaman. Bu düşüncesini de şu beyitlerle açıklar:

"Ke~d.isini aramadığı süı-ece, hiçbir aşık,

sevgilisine kavuşmayı dilemez.

Fakat aşk; aşıkların hedenleriııi zayıflatır, eri tir;

Sevgilileri ise daha da güzelleştirir.

Şu gönülde sevgi şimşeği çaktı mı, bil ki, o gönülde de sevgi vardu.

Gönülde Taf!rı sevgisi iki kat oldu mu,

şüphe yok ki, Tanrı da seni seviyor.

İki el olmadıkça, bir elle el çırpılmaz;

bir

elden el çıprma sesi çıkmaz29".

Uçsuz hucaksız bir deniz, alabildiğine uzanan bir gök sonsuzluğudur aşk Mevlana.'ya göre. Aşk olmazsa, lıiçhir şey olmaz; bitkiler, ağaçlar bile

yeşermezdi. Bu dünyada her~ey, ama herşey bir aşkla yaşamaktadır.

Bu düşünt:elerini de şu nıısralarda görürüz: ·

"Aşk bir denizdir, gökyüzü hile bir köpüğüdür onun;

Aşk, Yusuf'un kararına kapılan Zeliha gibi

şaşutır gider insanı.

Göklerin döııüşünü aşk dalgalarından bil;

aşk olmasaydı, dönmezdi düııya.

Aşk olmasaydı, cansızlar, bitkiler de yok olur muydu? Boy' atıp gelişen hi tkiler

canlarını feda ederler miydi ?W' .

Aşık olan kişinin hiçbir şeyden çekinmesine gerek kalmayacağını;

aşka düşen insan için korku kavramının ortadan kaJkac.ağını söyler Mev·

lana. Çünkü aşk Tanrı sıfatıdır; Tanrı" sıfaytıyla yüeelen kişi, Tanrı'ya yaklaşır ve O'ndan başka bireşey tanımaz. Aşk öylesine uçsuz, bucaksız-.

·dır ki, anlatılın az. Aşkın ne olduğu aniatılmaya kalkışılırsa, yüzlerce

kıyamet kopar da, söz gene tamamlanmaz.

28-Mesnevi; c. V, b. 3261 v.d.

29 Mesnevt, c. III, b. 4395 v.d.

30-'Mesnevt, c. IV, b. 3555 v.d.

(14)

l\IEVLANA'DA AŞK KA VRAM:I

Bu görüşünü de şöyle ~elirtir:

"Aşka düşen kişide zerre kadar korku yoktur;

aşk nezd.inde herşey aşka kurbandır.

Aşk Tanrı sıfatıdır; koı·kuysa, karnına,

alt yanma müptela olmuş kulun sıfatı ...

Kur' an' da, "Onlar severler" sözünü okudun ya;

'O da onl2r~ sever' sözÜyle eşitir bu söz. · Öyleyse muhal:ıbeti de Tanrı sıfatı bil, aşkı da;

Korku Tanrı sıfatı olamaz azizim.

Ta~rı sıfatı nerede, bir .avuç toprağın sıfatı nerede?

Sonradan meydana gelenin sıfatı nerede, tertemiz, önü-sonu olmayan· Tanrı'nın sıfatı n~rede?

Aşkı anlatmaya kalkışır da, boyuna söylersen, yüz kıyamet kopar, gene de söz tamaınlanmaz.

Çünkü kıyametili kopacağı bir zaman vardı-ı;, bu dünyaıııil bir gün sonu gelecektir; fakat Tanrı sıfatının

sonu ,sınırı nerede?

Aşkın beşyüz kanadı vaıdır; her kanadı, Aı-şın yüc~sinden yer altına dek. her yanı kaplarll''.

105

Aşk bir yerde rahatsızhkiır MevHin~'ya .göre. Ama bir g~nill rahatsJt·

sızlığı, hir gönüJ hastalığıdır. Bu hastalık diğ~r hastalıklara henzemez.

Taıırı aşkı gene Tanrı sırlarının anaht<!rı, yol gösteı:icisidir. M.evlana, aşkı güneşe henzetir. Güneşin varlığına delil nasıl güneşse, aşkın da aşka. delil olduğunu vurgular. Bu düşüncelerini ôe şu beyitlerle dile getirir:

"Aşıklar gönül iniltİsinden belli olur;

gönül hastalığı gibi hic;,bir hastalık oyk.

Aşıkın hastalığı, hastalıklardan apayrıdır;

aşk, Tanrı sırlarının usturülabıdır.

_Aşk ister bu yandan .o] sun, ister o yandan;

sonunda. o yaıia kıİavuzdur bize.

Aşkı anlatmak, bildi:mek için ne dersem diyeyim,

asıl aşka geldim mi, o sözlerden ·utanir kalırım.

Dilin anlatışı aydmlatır, aydınlatır ama, dile düşmeyen, söze gelmeyen aşk, daha da aydındır.

Kalem yazarak koşar gider,

ama aşka geldi ~i, çatlar da kalakalır.

31-Mesnevf, C. V, v. 2184 v.d.

(15)

106 SAADETTİN KOCATÜRK

AkıJ, aşkı anlatmada, eşek gibi balçığa saplandı da

yattı gitti; aşkı da, aşıldığı da gene aşk anlattı.

Güneşe delil gene güneştir; sana delil gerekse, ondan yüz çevirme."32

Mevltma'nm aşk dolu yüreğini ,aşka olan sonsuz bağlılığını, bütün mısralarında, bütün şijrlerinde açıkça görürüz. MevHina'nın aşkında hu- zur dolu, mutlu bir hayat vardır. Tanrı aşkıyla chedi mutluluğu bulmak, Tann'ya yaklaşmak ve hatta onunla heraber olmak istemiştir Me"Hlna.

BİBLİYOGRAFYA

A .. Kadir; Bugünün Diliyle Mevlana, Ankara, 1976.

Çelebioğlu, Amil; Mesnevi-i Şerif: Manzum Nahifi Tercümesi, İstanbul,

1967. . .

Derviş, M.; Külliyat-ı Şems-i Tehrlzj, Tabı·an, H.Ş. 1341.

Gölprnarh, Abdülbaki; Mesnevi Şerhi: C. I-V. M:.E.B., İstanbul, 1973.

Gölpm.arlı, Abdülhaki; Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul, 1961.

Gölpınar h, Abd~aki;Divan-ı K eb ir, C.I-V İstanbul, 1957.

Gölpınarlı. Abdülhaki: l\1evl8,na Celaleddin: Hayatı, Felsefesi, Eserleri, Eserlermdcn Seçmeler; İsta'nbul, 1959.

Hançcrlioğlu, Orhan; Fclıoefe Sözlüğü, İstanbul, 1979.

Hançerlioğlu, Orhan; İnanç Sözlüğü, İstanbul, 1979.

HançerlioğJu, Orhan; Felsefe Ansiklopedisi, İstanbul, 1980.

Köprülü, Prof. Dr. Fuad; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, T.T.

K., Ankara, 1976.

Kocatürk, Doç. Dr. Saadettin; Hafız'a Göre Aşk, Doğu Dilleri Dergisi, C. II, s. 4, Ankara, 1981.

Şafak, Dr. Rıza-zade; Tarih-i Edebiyat-i İran, Tahran, 2523.

Ünlü, Mahir; Kavraı;nliı.r ve Boyutlar, İstanbul, 1980.

32-Meanevi, C. I, b. 109 v.d.

Referanslar

Benzer Belgeler

KESK, TTB ve TMMOB’nin çağrısı ve 40’ı aşkın örgütün desteği ile düzenlenen &#34;Özgür, Demokratik, Eşitlikçi Türkiye&#34; Mitingi, Ankara’da bugün binlerce ki

Saddam gaddar bir diktatördü, ama Irak halk ının yüzde 90'ı, Saddam'ın infazından bir gün önce yayımlanan bir Irak Stratejik Araştırmalar Merkezi araştırmasına göre,

İnsanın vejetaryen olduğuna dair görüş ve kanıt bildirilirken en büyük yanılma biyolojik sınıflandırma bilimi (taxonomy) ile beslenme tipine göre yapılan

l~yların sakinleşmesine ramen yine de evden pek fazla çıkmak 1emiyorduk. 1974'de Rumlar tarafından esir alındık. Bütün köyde aşayanları camiye topladılar. Daha sonra

1969 tarihinde, Kırıkkale Köyü'nde, gece saat 23:00'te nöbette olduğum sırada, köyün içinden geçmekte olan Rum polis cibi aniden durdu.. Onlar

,ldy&#34;ryon ordı, ırnığ rd.n ölcüm cihazlan uy.nş ü.rinc. saİıtrd fıatiycılcri

&#34;Ya ğmur değil köprü öldürür&#34;, &#34;Köprü yıkılsın Tayyip altında kalsın&#34; sloganları atan kalabalık 18 Eylül'e kadar dört gün boyunca İstanbul

Al Gore'un &#34;imaj dan ışmanı&#34; böyle bir detayı atlamış olmalı ki kendisi toplantıyı izlemeye gelen pek çok insan gibi takım elbise giymeyi tercih etmi şti.. Oysa ki