• Sonuç bulunamadı

YAZARIN ObOR ESERLKRl (DlRlLi$ YAYINLARrndan)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YAZARIN ObOR ESERLKRl (DlRlLi$ YAYINLARrndan)"

Copied!
77
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

QAGDA^ BATI

DU^UNCESiNDEN

(2)

YAZARIN ObOR ESERLKRl (DlRlLi$ YAYINLARrndan)

$iir:

$11RLER I MonnaRosa

$I|RLER II §ahdamar/ Korfcz/ Scslcr

§liRLER III Hiziria Kiric Saat

^ilRLER IV Taha'nin Kitabi/GOl Mu^tusu

§llRLERV ZamanaAdanmij SOzlcr SllRLERVI Ayinlcr/Cc^mclcr

$IIRLERVII Lcyli ilc Mccnun SllRLER VIII Ate? Dansi

§ilRLER IX Alinyazisi Saali GON DCXjMADAN (§iirlcrin Toplu Basimi) Hikaye:

HiKAYELER-I Mcydan Ortaya Ciktigmda HIkAyELER-II Poitrcler

Piyes:

PlYESLER-I • ARMAGAN Ceviri $Ur:

BATI SliRLERlNDEN • ISLAMIN §ilR ANITLARINDAN

DQfance:

RUHUN DlRlLl§l • KIYAMETA§ISI • CAG VEILHAM I-II-III-IV • ISLAM TOPLUMUNUN EKONOMlK STRUKTURO • DiRlLl§lN gEVRESlNDE • ISLAM' ISLAMIN DIrILISI • DIrILIS NESLInIN AMENTUSO • INSANLIGIN DiRlLlSl • YiTiK CENNET • GCINDOnOmO • MAKAMDA • DIRIl!$

MUSTUSU • DUSUNCELER I-II • FIzIkOTESI AQISINDAN UFUKLAR VEDAHA OTESI I-II-III • YAPI TASLARI VE KADERImIZIN QAGRISI I-II

• UNUTUS VE HATIRLAYIS • VAROLMA SAVASI *CAGDA? BATI DUSUNCESlNDEN • SAMANYOLUNDA ZlYAFET

Deneme:

EDEBIYATYAZILARI-I Mcdcniydin RQyasi RQyanm Modcniycti Siir EDEBlYAT VAZILARI-II Dijimizin Zan

EDEBiVATYAZILARI-lll Egik Ehramlar Inccleme:

YUNUS EMRE • MEHMED AKlF • MEVLANA

GOnluk Yazilar:

FARKLAR • SOTUN • SUR • GON SAATI

sOyleyIslkr RSportaj:

TARlHlN YOLAGZINDA

Konferans:

giKIS YOLU-I Ulkcmizin Gclcccgi Mcydan konufmasi:

(,'IK.IS YOLU-II Mcdcniyclimizin D«-ili$i CIK.I$YOLU-lll Kutlu Millet GcTfcgi

(3)

SEZAi KARAKOQ

9AGDA§ BATI

DU^UNCESiNDEN

9evihler

3. baski

DiRlLi? YAYINLARl

Nuruosmaniye Cad. Derin Han, No: 8/1

34410 Cagaloglu - Istanbul Tel: (0212) 519 04 57

Posta (^eki: 348155 www.dirilisyayinlari.gen.tr

(4)

DiriU$ Yayinlan : 51 Birinci baski : 1997 ikinci Baski : 2006

BU KlTAP

Bukitabi otu$hiran 9evirilerden Alain Bosquet'ninki 19SS'te $lir Sanati dergisinde, l97S'te Dirilif'te Alain'inki, Mauriac'inki ve G. Marcel'inki I964'de BQyflk Dogn Dergisi'nde, l97S'e DIrili) Dergi'sinde, Andre Malraux'nunki ve Unamuno'nunki I970'de Dirill} Dergisinde. digerleri I976'da DIrili} Pazartesi ve Perfembe GQniQgQ'ndc yayinlanmi^ir.

© Dirili? Yayinlan. BU KiTAP DAHiL BOTUN ESER-

LERlMiZiN TUM YAYIN HAKIARI SAKLIDIR (De- gerlendirme amaciyla yapilacak kisa alintilar di§inda, yazarin yazili izni olmadan, hi^bir surette alinamaz, 90- galtilamaz, 9evirisi yapilamaz, radyo, TV'lerde okunamaz, kaset ve CD'lere aktanlamaz, internet dosyasi ayilamaz).

Baski Cilt: Mutlu Basim Yayin

Davutpa§a Cad. Giiven i§ Merkezi No:264 Topkapi / Istanbul

Istanbul - Haziran 2012

(5)

gAGDA§ BATI

DU§UNCESiNDEN

(6)

MIGUEL DE UNAMUNO (1864-1936)

(7)

OLUMSUZLUGE SUSAYI§

Gnostiklerin veya akilcilann felsefi degil de, bir retorik ozellik ta§ir gormelerine ragmen olumsiizliik- teki oliimsiiz soluyu§ iizerinde biraz dursdim. Ilahi Eflatun bile, Phedon adli eserinde ruhun oliimsuzlu- gii iizerinde inceden inceye dururken, bu konuda mitlere ba§vurmaktan ba§ka ?are bulunmadigindan

bahseder.

Her §eyden once, Spinoza'mn §u, her varligin ken- di kendisi olarak siirmege kendini zorladigi, kendi hazir ozii olan bu ^abamn sonsuz bir zamam iginde bulundurdugu, ve nihayet ruhun, ister a^ik sefik, is- ter karmakari§ik fikirlerle olsun sonsuz bir siire i^in kendi varligi i?inde devam etmek niyetini ta§idigi ve bu niyetin de §uurunda oldugu diiguncesini bir kere de burda hatirlayahm ve bu hatirlayi§ sonuncu hatir- layi§ da olmasin (Etika, boliim III,VI-IX. pargalar).

(8)

10 gA6DA§ BATI DO§ONCESiNDEN

Kendimizi mevcut olmayan varliklar gibi gorme- miz gergekten bizim i^in olacak §ey degildir; higbir (aba, mutlak §uursuzlugun hukmii hesaba katildigi olfude daha da guglegmek §artiyla, kendi 6z hi^ligin- den bir §uur (ikaramaz. Okur! Kendi kendine, derin

uykudayken senin ruhun kendi biitunlugii iginde

hangi haddedir, bir du§iin; §uurunu la-§uur ozuyle doldurmayi dene kendi kendine. I§te o zaman anla- yacaksin, goreceksin. Onu anlamaya 5ali§mada, ne korkun? acilar veren bir ba§d6nmesi vardir. Hayir, kendimizi asla yokmu§uz gibi du§unemeyiz.

Korunma iggudiimiizun (ocugu di§ diinya, e§ya evreni, bana, ruhumun urkiintiiler iginde kanatlan- m demir parmaddiklanna (arptigi dar bir hapishane, bir zindan gibi gelir. Ben onda soluyacak havayi bu- lamam. Daha ?ok, daima daha 50k, ben kendim ol- mak ve durmaksizin olmak, ba§kasimn di$inda ve otesinde olmak, gdzle goriiniir ve goriinmez §eylerin tiimunii ruhuma baglamak, uzayin sonsuzluguna uzanmak ve zamamn sonsuzluguna dalmak isterim.

Hep ve her zaman i?in ohnamak, olup olmamamn ay- m §ey olmasi gibi bir §eydir; ya da hi^ olmazsa her zaman hep ben olmahyim. Zaten hep ben olmam, ba§kalan da olmam demek. Hep veya hif!

Hep veya hi?! Zaten ba§ka hangi deyi§, Cori- olan'inda Marcio'ya: Tann olmak igin ebedilige ihti- ya? var" dedirten §£urin, §ekspir'in "olmak veya ol- mamak" sdziindeki anlama sahip olabilir? Ebedilik!

Ebedilik! i§te en nefis soluk; insanlar arasinda a§k

diye amlan, ebedihge susayi§tir gergekte; ba§kasim seven onda kendini ebedile§tirmek ister. Ebedi olma yan, ger^ekte yok demektir.

(9)

gA6DA§ BATI DObONCESINDEN 11

Hayat derinliklerine dali§ dalgalarinin bu kor- kun? goriiniigu, her zaman §air ruhlarinin derinlikle- rinden figliklar kopardi. Pindare'in "bir golgenin rii- yasi"ndan Calderon'un "Hayat bir ruyadir" soziine, ve §ekspir'in "biz riiyalann oziinden yaratildik" ciim- lesine kadar; bu sonuncu sdz, Ispanyolunkinden da-

ha trajiktir; jiinkii: Ingiliz, bizi bir riiya, riiya gdren

bir riiya olarak anlattigi halde, obiiru sadece hayati- mizi bir riiya olarak goriiyor, ama bizi riiya gdrenler olarjik gdrmiiyor.

Gelip ge?en diinyanin bo§lugu ve a§k, gergek §i- irin mahrem ve temel iki notasidir. Biri ginlamayin- ca dburii de finlamayan iki nota. Gefici hayatm bo§- lugu duygusu bo§ ve gefici olani tek yenen ve hayati anlamlandiran ve ebedile§tiren a§ki fagirir. Gorii- nii§te en azindan; fiinkii: realitede... Ve a§k, bilhassa o, kaderle miicadeleye giri§tigi zaman, bizi g6riinii§- ler diinyasinm bo§lugu duygusundan kurtariyor ve biz onda adeta kaderin yenildig:i, hiirriyetin kanun oldugu bir ba§ka diinyamn VEU-Iigina eriyoruz.

Her §ey ge^er! i§te, dudaklari §elalesinde, hayat

,5e§mesinden ifenlerin, iyinin ve kotiiniin bilgi agaci- mn yemi§inden tadanlann dilindeki nakarat!

Olmak, daima olmeik, sinirsiz olmak! Olmaya su- sayi§, daha 50k olmaya susayi§! Tann'ya acikma!

Ebedi a§k susayi§i ve ebedi kilan susayi§! Daima ol mak! Tanri'ya kadar olmak!

"Siz tanrilar gibi olacaksimz" der yilan Tekvin (111,5) e gore, ilk a§ik fifte. "Eger biz Mesih'te ancak bu diinya i^inde umutlanma zorunda olsaydik, insan-

(10)

12 gAGDA§ BATI DO§ONCESiNDEN

larin en sefili olurduk" diye yaziyordu Havari (I. Cor.

XV,19). Zaten her din tarihge oliiler kiiltii, yani oliim- siizluk inanci kaynaklidir.

Amsterdamli trajik Portekiz yahudisi, hiir insa- nin her §eyden az dlumii du§undufunu yazmi§ti; fa- kat bu hiir ki§i, hayat kudretinden ve elastikilifin- den mahrum, a§ktan yoksun, kendi hiirriyetinin esi- ri bir ki§idir. Bir giin olecegimin du§uncesi ve ondan otesinin muammasi, §uurumu alt iist ediyor, kokiin- den sarsiyor. Ye§il ve sakin km seyrederken, yahut benimkinin karde§i bir rubun pencereleri clan i§ikli gozlere bakarken §uurum agiliyor, rubumun damar- larinin agibp geni§Iedigini bissediyorum, ibtirasli bayatla doluyorum ve gelecegime inamyorum; fakat tam 0 anda sirrin sesi kulagima fisildiyor: oleceksin!

Olum Meleginin kanadiyla bu soz bana bafiffe doku- nuyor ve manevi sarsinti adeta ilabi bir kanla rubumun geperlerine garpiyor, onu sarip ku§atiyor.

Hayatin Trajik Duygusu'ndan

(11)

ALAIN (1868-1951)

(12)

§iiR VE TABiAT

Gergek §iir bir tabiat meyvesidir. Bu, i§itildiginde kulakla derhal, dgiha ijdsi yiiksek sesle okundugun- da, bogaz ve nefesle, hatta biitun viicutla duyulandir.

Bu, ba§langi?ta, fizyolojik olarak, fizyolojik sebepli, insanin olfiisii, muvazenesi, mahrem hareketlerini diizene gerektigi gibi koyan, giig durumdaki viicudu sallayan, gezen, azaptan kurtaran bir gegit miiziktir.

Biz, a§agi 5ruk£in heyecanlarimiz bedbahtliklarimiz- im§ gibi yaratilim§iz; yapmuz boyle; gocukta en kii-

?uk bir sebeple derhal di§a vurgin bu vah§i gekingen- ligi, bu sabu*sizhgi, bu gazabi du§unun. Ne gariptir, bozuk bir kilit, yanh§ bir adim, bir siirpriz, beklen- medik bir cevap ifin heyecanlaniveririz. O zaman bi- ze diinya deirchr. Her §ey aksidir, zittir, takallus et- ini§tir. §iirin Uk tesiri, hatta daha anla§ilmadan, bu giizel kelimelerin en geni§ manasiyla, her manasiyla bir iyilik, yumu§akhk, merhamet, saf tesiridir. §up- hesiz, 0, insani heyecanlanduir, §a§irtu'. Qiinkii. bu.

(13)

16 gA6DA§ BATI DU§UNCESiNDEN

bir insanin haykiri§i, ?igligidir. Fakat ayni zamanda emniyet verir, insam baglanndan kurtginr, mesut eder; melankoli, keder, facia ve tezat iginde bile, ger- Sekten hissettigimizle denedigimiz arasinda hariku- lade bir ilgi kurar.

S6yle§iler'den

(14)

PAUL CLAUDEL (1868-1955)

(15)

§iiRDE iLHAM HAKKINDA

A. BREMOND'A MEKTUP

Ruhun ve deyi§in en derin problemlerine doku- nan iki kitabimzi (Saf §iir ve Dua ve §iir adb ki- taplarinizi) tasawur edebileceginiz bir ilgiyle tekrar ve tekrar okudum. Bunlar, muhteva bakimindan 56- ziimden 50k soru getiren sokratik eserler... Ama byle konulmu§ sorular ki, kagamak cevaplarla ba§tan sa- vilip atilmasi miimkun olmaz. Kimse, bu kadar hoy- rat ve afik bir tarzda «sorguya ?ekilmi§» olmaktan ho§lanmaz; ve sizin pe§in hiikumlerinden korktugu- nuz ofkeli ve kizgin ki§ilerin verdikleri can sikintisi, ihtiyar rub azapfilarinin dinleyicisi durumuna du§- mu§ olanlarinki gibi apafik.

Clatigmamn temelinde siz bin kere hakhsimz; o kadar ki, bunun tarti§ilmasinin geregine bile aklim ermez. §iir, M.de La Palisse bile itiraf etnii§ti, du§u-

(16)

20 gAGDA§ BATI DU§UNCESiNDEN

nen, muhakemeler yapan akilla olmaktan 50k, hayal giicii ve duyarlikla dogrudan dogruya ilgiler kuran belliba§li bir «§iir melekesi»nin eseridir. Ama, bu de- mek degildir ki, etkal, zevk ve hale 6I9U esprisi yara- ti§ta onemli bir rol oynamaz; oynar oynar ya, sadece bir berkiti§ ve kontrol fonksiyonu iginde ve ikinci de- recede i§e kari§irlar. §iir, bir ka? e§yadan, bir e§ya grubundan tiiten bir du§unu§u, kelimelerle de mey-

dana getirmek belliba§h ihtiyacimn sonucudur. 6y-

leyse, her §eyden once, hayalguciiniin canli ve yiirek- li bir flkri olmali; isterse bu fikir, canlandirmak niye- tinde oldugu objeden daha bulamk ve karanlik bir durumda olsun ilkin. Sonra da, duyarligimiz, bir is- tek durumunun igindeki bu objeye oyle yerle§tirilme- li ki, organizmamiz bin daginik tu§la harekete gefsin ve anlatimla, izlenime cevap verebilecek konumu al- sin. Sanat eseri, hayalgiiciiyle arzunun i§birliginden dogeir.

Bu boyle olunca, i 1 h a m kelimesi iig farkli an-

lamda alinabilir.

Birincisi, genel anlamdir. Gidi§, istidat, igten du- yulan ses (vocation) demek olur hemen hemen. Bir kelime diizeniyle, arzuyu hayalgiiciine biti§tirmeyi gergekle^tirme yetisi, bir tabiat bagi§idir. «Nascun- tur poetoe». «0 gokten gizli tesir almiyorsa...» diyor- sunuz siz, bu konuda sayisiz metinden soz edilebilir- di. Bu anlamda §aire ilham sahibi ki§i denir. Gerfek- ten igimizde uyumakta olan Tanri bagi§i kabiliyetle- rimiz, i§iga kavu§mak ve tesir odevini yapmak igin, iizerlerine birdenbire di§tan bir soluk uflennii§cesine dirilmi§ ve soz giicumuz birka? tarzda cezbedilmi§ gi- bi oluyor. Komvir olmasa ve 0 komiir, onceden, belli

(17)

gA6DA§ BATI DUgUNCESiNDEN 21 bir konumda bulunmasa soluk neye yarar ve o, ate§e nasil doniigebilir?

ikinci anlam, aktiiel ilhamla ilgilidir. §air,

P. Jousse'un incelemeleriyle az bu?uk aydiiilanmi§

bulunan bir tgirzi izleyerek, bir tiir ritmik hareketler- le, tekrarlarla, soz dengesiyle, bir parga dogu balk hi- kayecileri, meddahlan, mukallitlerininkini andiran ahenkli, tempolu, ol?ulu anlati§la yiiriir, gidi§ini ayarlar. Ki§inin ellerini ogu§turdugu, enine boyuna gezindigi, tempo tuttugu, kendi kendine bir §eyler mirildandigi goriiliir. Ve az az, bu diizenli co§u§ i5in- de, arzuyla hayal edi§in iki kutbu arasmda, soz ve fi- kir dedgalEiri fi§kirmaya ba§lar. Her meleke, uyeinik- lik ve dikkatin en yiiksek ve en ulvi halindedir; her- biri, gerekeni ve elinden geleni, en verimli hafiza, tecriibe, fantezi, sabir, goziipeklik, hatta 50k defa kahramanca cesurluk, zevk imkanlairini, heniiz ka- ranlik olan niyet, du§unce ve duygularinuza veya onun ziddina gore hiikvim vereni, hele hele, bakan, degerlendiren, soran, ogiit veren, onleyen, uyandi- ran, ayiran, mahkum eden, toplayan, bolen, her yere diizen, i§ik ve oranti dagitan ve yayan zekayi sagla- maya hazirdir. Bunu yapan degil, yaptigimiza ba- kandir zeka. Ilhami anlamak ifin, mahkemede tak- dir toplayan veya, bunun tsim tersi, meclisin muhale- fetiyle kar§ila§ar£ik ate§ almig olan bir hatibe bakil- mali. Veya daha iyisi, biiyiik ihtirasleirm kurbam kizgin bir adama. Kelimeler ve fikirler, her yandan, agzina hiicum eder, ayni zamanda, lav altmdaki giz- 11 ve soguk bir hikmet, ona, ansizin, iletmesi veya iletmemesi, soylemesi, saklamasi veya ima, telkin et- mesi gerekeni, bunun yerini, tertibini, derecesini ve

(18)

22 CA6DA§ BATI DUgUNCESlNDEN

ilerleyi§ bigimini gosterir. Tabii haline doniince, ken- disi de kendi belagatina §a§ar. Bir idare heyeti top- lantisinda bile, kanaatini tarn bir inan^ ve kuwetle savunan dinlenir. O kutlamr. «Siz tarn kelimeyi bul- dunuz, tam ispat edici vakayi yakaladiniz; bu, ger?ek bir ilham oldu.» denir boyle birine. Hatip, kendini, is- teyerek bir heyecan haline koymasim bilen biridir.

§air de oyle. Heyecandan karanliklik ?ikmaz, ustiin bir aydinlik, vuzuh dogar.

Bir kelimeyle, §iir, heyecan, daha dogrusu, soz muvmamru diizenleyen bir rub muvmam olmaksizm var olamaz. Bir poem, di§tan ayarlanan bir saat veir- hgi degildir. Boyle olsa, satran? veya bilardo oyunu

§iirleri olur. §iirde, zeka da, gn-zunun iti§iyle bir i§

goriir.

Kelimenin bu ikinci anlaminda, ilharmn, skolas- tiklerin, concupiscible ve irascible de- dikleri bir rub melekesi olarak alindi^ du§unulebi- lir. Sesten once nefesin geldigi gibi. Anlatim ve deyi§- ten once anlatma istegi ve baj^vanda kendini figlik- lar ve civildayi§larla ortaya koydugu gibi, insanda kelimelerle anlatan bir rub iti§i vardir. Fakat bu so- Ivikta, bu arzuda bile, onceden bir diizen bulunmak-

tadir ve zeka onunla bir al^a sgibibidir.

Ama, asil, i 1 b a m kelimesinin, 50k daba ince, iigiincu bir anlami vardir ve sizin kullandigimz s a f

§ i i r deyi§i i§te burada gergegine eriyor. Ab§kanlik, dendigi gibi ikinci bir tabiattir. Bu demektir ki, biz, kelimeleri, giinluk bayatta, e§yanm sadece n e a n - lama geldikleri bakimlariyla, ne demek ol- duklanyla degil, ne gosterdiklerive pratik-

(19)

gAGDA§ BATI DUgtJNCEStNDEN 23 te ktillandigiiniz, i§e yarar §eyler olarak da taniyo- ruz. Onlar, bize, e§yadan bir nevi portatif ve kabatas- lak bir irca getirirler ve para gibi alelade bir kiymet verirler. Fakat §air, kelimeden, aym §ekilde yarar- lanmaz; biitiin bu sesli hayalleri, kelimeleri, hem akilla bagda§an, hem haz ba|i§layan bir tablonun bo§luklarim dolduracak §ekilde yerle§tirir, bir terti- be sokar. E§yamn fizik tabiati yerine ikinci bir tabi- at, yani pratik, kolayca kvillamlmaya elveri§li ve te- sirli bir kiymet koyan £di§kanlik, onun du§mam, Za- lim Argus i^in vaktiyle Hermes'in flutiiniin yaptigi gibi, uyutulmasi ve ba§tan jikarilmasi gerekU bir

du§mani olur. i§te, seslerin tekrari, hecelerin armo-

nisi, ritm diizenlilikleri ve biitiin nesre has lirizm, bu dii§mani bastirmaya yarar. Giinliik, kolele§mi§ rub, bir kere ku§atilip i§gal edilince, ona boyim egdirilin- ce, A n i m a , saf §eylerin ortasindan, sonsuzca hafif ve hizli adimlarla serbestge ilerler.

Sonsuzca hafif ve hizli diyorum. Qiinkii; din di§i her merak, israr, bizi ^ekip gotiiren ilahi ele ba§kal- diran, elvermeyen her §ey, oniimiizde degil, yamba§i- mizda duran bu imajin iffetini lekeleyerek biijdiyii bozabilir, i^imizdeki vah§i gardiyam uyandirabilir, egoist ve hirsli ikinci tabiatimizi geri dondiirebilir.

Ben, saf § e y 'de, giinliik kullam§ta i§imize y£U-a- yan §eyi degil, biitiin anlamiyla, kavranir ve haz ah- mr sureti ciiz'i bir imaj olarak Tanri'dan gelen, kbk ve anahtar odevindeki tam ve miikemmel bir kelime- nin, kendinden, ruhumuza iistiin bir akil, ama, her vakit, bizi siiriikleyen ciimleyle birlikte bulunan bir akli dev§irdigi bir §eyi anliyorum.

(20)

24 gAGDA§ BATI DU§tjNCESiNDEN

Bu anlaimndadir ki, §iir duaya biti§ir; funkii: Al- lah'in yarattiklarindan olgin ve Allah'a §ehadetten dogan saf ozlerini e§yadan kurtarir.

Fakat yine bu anlamdadir ki, o, duadan sonsuzca a§agidadir; fiiriku: insan, yalmz Allah i?in yaratil- mi§tir, yoksa e§ya i^in degil. Ve her yoldan Allah'a gitmek iyidir ya, ama en iyisi en kestirme olanidir.

(21)

FRANgOIS MAURIAC

(1885-1970)

(22)

MAURIAC'IN KARNESiNDEN

3 Eyliil Per§embe...

Malagar'da bulunuyorum. Yanini§, kavrulmu§ bir Malagar...Bu gece hava biraz yagmurlu... Birka? su damlasi... Ama, bu, susuzluktan olen, haykiracakmi§

gibi yarilan, gatlayan bir topragin istirabini arttir- maktan ba§ka bir §eye yaramayacak galiba... Kara agaglar yapraklarini goktan d6kmu§... Oyle ki, bu aga?larin kaderi, yirmi yil once 6lmu§ atalari ihtiyar agaglarin kaderine e§ mi diye sormaktan kendimi alamiyorum.

Az once bile bir e§ikten atlarken oldugu gibi, her d6nu§te, inkisara mi ugrayacagim, yoksa sevingten donup kalacak miyim, bilemem... Qok defa, hemen hemen daima sevin? iistiin gikardi. Ama §imdi aksi- ne... Qok az bir utan? duygusuyla, bu zavalli topragi, bu bijare evi fethetmi§ olmaktan, hi?bir zaman ^ek-

(23)

28 gA6DA§ BATI DU§UNCESiNDEN

medigim aciyi duyuyorum. Hakikat §udur ki, uzak hatiralanma gomiilii, daima zor katlamlan bir firti- na iklimi, §imdi beni eziyor, hirpaliyor. Baudelaire'in

?ocuklugunda biraktigi ve hasretini ?ekip durdugu

"kokulu cennef'i, ba§tan a§agi sevgi ve sevingten iba- ret, kaybolmu§ cenneti kadar bir iraklik var i?imde...

Bu sevincin kaynagi, kendi cennetini oren gocu^n iginde kaldi. Malagar, asla, §u anda avluda, minya- tiir bir golf sahasi ?izen Qocuklar i?in defil...

Bense, ufuktan, bu yiikselen, bogazimi sikan sis- ten korkuyorum. Gegmi^ zaman sifinafi, varlik aza- bina kar§i bir korunma vasitasi clan hatiralarin top- landigi nokta... Ger?ek clan aksidir; §imdiki zaman- dir, ya§adigim giindiir ve giine bagli olandir. Husu- siyle politika, bilhassa politika... Daima hatiralarin i?imde ba§kaldiri§ina, ayaklam§ina kar§i beni koru- yan §u politika...

4 Eyliil, Cuma...

Beni burada bulan son giinlerin gazetelerini oku- yorum. Faron dagi suikast te§ebbusunun tefsirlerin- de bol bol psikanaliz imkam v£ir... Bazi meslekda§la- rimin De Gaulle'e duyduklari kin, hayranliktan dog ma bir kiskan?likla atba§i beraber gidiyor. Onlar nefret ettikleri adamin kaderi tareifindan korundugu ve ona hi^bir §eyin zarar ula§tiramayacagi fikrine kar§i kendilerini pek miideifaa edemiyorleu-. Bense, De Gaulle'ii sevdigim igin, onlari hayal kinkbfina

(24)

CAGDA§ BATI DU§UNCESiNDEN 29 ugratan te§ebbusun yeni bir hamlesinden emin ola- miyorum ve §erlerinden daima urkiiyorum.

Karikatiirlerde iktidarm tam bir dalkavugu tav- rinda gizilen ben, buna ragmen her zaman De Gaul le lie uzla§ma halinde oldugumu iddia edemem. Me- sela General'ln §u Guney Amerika seyahati beni iir- kiitiiyor, iirpertiyor. Bu seyahat, bana, kaderle oy- nandigi, kaderin diirtuldiigu hissini veriyor. Destan- la§mi§ bir §ahsiyetin, ilk defa olarak, §ohretinden ba-

§min donmege ba§layip ba§lamadigi ve kotii bir aki- bete gidip gitmedigi, istirapli bir sual oluyor bende...

Umulan faydalar, birbiriyle yari§an tehlikelerle boy 6l?u§ebilecek mi, diye duguniiyorum. Gel de §uphe etme!... Gittigi yerlerde, iktidar muhitiyle milletin

§amataci unsurlari arasindaki ayrilik oylesinedir ki, De Gaulle'iin orada bulunmasmdan dogacak tela§, ewelden tasarlanmasi imkansiz bir gapa ula§abilir ve bu da kotii bir notice dogurabilir.

Fakat sonra bu fikirden ddniiyor ve kendimi ya- ti§tiriyorum. Ve nefsimi cevaplandiriyorum:

Bu defa da De Gaulle, obiir seferlerden daha mu- vaffak olareik, gdziilmezi gozecek, goriilmezi gorecek ve her zaman oldugu gibi hakli ve muzafTer ^ikacak...

Ne olursa olsun, yine bu haftalar boyunca titre- mekten kendimi alamayacagim.

Gelenin, her zaman beklenen olmadigma, felaket gehresinin onceden taninamayacagina kendimi inan- dirmaya 5ali§iyorum. Bilhassa diyorum ki, De Gaul le, diin oldugu gibi, bugiin de, higbir §eyi tesadufe bi- rakmaz ve ihtimaller hesabinda -yalniz onun gorebi- lecegi ihtimaller- daima kazamr. Hayat Sainte-Be-

(25)

30 gAfiDAS BATI Dtj§tjNCESiNDEN

uve'iin, bahsettigi, sonu mutleika kayip olan bir 05run olduguna gore, De Gaulle'e nigin bu kadar biiyvik ve devamli bir §ans tanidiguni sormayin bana!... O za- man, size, onun muhakkak kazanacagiru, giinkii ken- di fani hayatiyla Fransa'mn fert iistii hayatim §ah- sinda birle§tirmi§ oldugunu soylerim.

(26)

GABRIEL MARCEL (1889-1973)

v e

Oliimii Dolayisiyla

(27)

NigiN, NASIL?

Sulhiin iyi bir §ey oldugunu soylemek yetmez, ay- m zamanda, onun, her gergek iyinin §arti oldugunu da belirtmek lazim... Ve ben inaniyorum ki, biz, sava-

§in kendine mahsus bir faydasi ve verimliligi oldugu fikrini nefretle reddetmeye mecburuz. Insanligi yok edecek ilmi vasitalardan bile, sava§in temelden, kbk- ten kbtuliigii, kirliligi, saf olmaktan uzakligi tiiter.

Bununla birlikte meselenin kompleks ve paradoksal yalanlari da yoktur denemez. Bir yandan sulh, apa- 51k olarak, her varhgm kopmaz hayat §artlariyken, onu saglamak igin konu^maya her atili§imizda, ken- dimizi, bedbaht gikmazlara, kokusuna dayanilmaz muamma iklimlerine ve her §eyi basit goren fikircile- rin yanli§l£u-ina sokup dur\u-uz. Gergek bir filozofun ragmina, fikircilerin du§tugu sig basitlige saplanmeik tehlikesine ve daha ne vartaleira... Peki, bu fikirci de-

(28)

34 gA6DA§ BATI DtigtJNCESiNDEN

digim nedir? Bir fikirci, kendini saf tecritler serabina kaptiran bir espridir. Mesela: "E§itlik fikri" ni ele alalim. Matematikteki kullamli§i bir yana, bu iki ke- lime ancak bir fikirciyi ba§tan gikartabilir, biiyiiler.

Hig bir gergek filozof, e§itlik fikrinin be§eri olu§lara uygulanmasini ciddiye alamaz. Ne insanlann e§it ol- dugu, ne onlann e§it olacagi, ne de e§it olabilecekle- ri iddia edilebUir. Ustelik e§it olmalarini dilemenin de bir manasi yoktur. Temenniye degen §ey, her var- ligin obiirleri iizerinde, belli bir iistiinliikte olacagi

diizen tesisidir.

Temel hgiklarin e§itligi degil, belki aymhgi ve benzerligi bahis mevzuu olabilir. Bir "karde§lik diin- yasi" bile, insanin, mahrum oldugu vasiflari, obiirle- rinde, "karde§"lerinde bulabilecegi bir alemdir.

Sulh fikri de bu e§itlik fikri gibidir. Bir kelime tek ba§ina higbir gey ifade etmez. Ve bir filozofa gore, dii- zenlenen bir kagit, mesnet tegkil etmez.

O halde, realiteye inmek ve politikada bir filozofa diigen, gozleyici olmak, bekgi olmaktir. Politikaci ol- maktan gok gozcii olmak, uyamk kalmak, insanin her geyden once kendi hesabma "uyku" yla savagma- si demektir. Ne bigim bir uykuyla? Tiirlii tiirlii uyku- larla... Her geyden once, her geyin eninde sonunda, kendiUginden diizelecegi, bu sebeple tasaya sebep ve yer olmadigi kanaatine dayanan kolay optimizmle,

"vur patlasm ggJ oynasinl'la, lakajuthkla, biganelik- le... Herkes yalan soyliiyor diye, radyo dinlemeyen, gazete okumayan bir kiginin iradi ilgisizligiyle... In sanin kendini uyamk tutmasi, tembelce vaziyet alig- lara siiriikleyen her geye kargi canli, dinamik ve ak- tif olarak hareket etmesi demektir. Filozofu ayakta

(29)

gAGDA§ BATI DU§UNCESiNDEN 35 tutacedc i§te bu uyamklik faziletleridir. Filozof, uya- mk durmali, harpten once harbi gerektireeek §£irtlar- la sava§mali, bir grup insam obiir gurup insamn kar-

§isina koyan "propaganda"yla miicadele etmelidir.

Hatta, bu bir paradoks gibi goriinse de, svdh propa- gandasiyla bile... Qiinkii: tarih g6sternii§tir, 50k defa bu nevi sulh propagandalari, §uursuz bir §ekilde, ak- si propagandamn maskesidir, oyuncagidir ve onun hesabina i§ler.

Ote yandan niikleer silah yan§masimn bizatihi hakli olmadigina inanamamazlik edemem. Dine inannu§ bir adam olareik bu y£iri§maya kar§iysam da, mesuliyetini miidrik bir yazar olarak, "vicdan"i kendileri hesabina i?i bo§ bir kelime gibi alan kar§i tarafa teslim olmakla bir clan hiir diinyanin tek ta- rafli atomik silahsizlanmasini da destekleyemem. Bu durumda, tek umut, sava§a gotiirecek bir ideolojik taassubun aleyhine selim aklin mesede katedecegi zamam kgizanmaktir. O tiirlii ki, fllozof, kendi dii-

§uncesini, devlet ve politika adamlanna empoze ede- bilsin... Ve bir cerrah gibi, ne erken ne geg, tarn vak- tinde, harbin onlenmesi igin miidahele edilebilsin ve

sulh miimkun olsun...

(30)

GABRIEL MARCEL VE «GORUNMEYEN»

GABRIEL MARCEL DOLAYINDA GORU§MELER VE KONU§MALAR

1973 agustos sonunda, Cerisy-la-Salle Uluslara- rasi Kiiltiir Merkezi'nde,Gabriel Mcircel'le ve Gabriel Marcel dolayinda yapilan konu§malar. Tarti§mala- rin merkezi oliimdiir. Gabriel Marcel seksen dort ya-

§indadir. Gozleri gormemektedir, gu?lukle yiirumek- tedir, fakat o her zamankinden daha canli du§unuyor ve konu§uyor. Diyor: «§uphesiz, oliim, sevdigim var- liga dokundukga beni derinden yaralar. §u andan iti- baren bir kag hafta iginde olebilirim; bu, big de, biz- zat kendisiyle, korkung bir §ekilde beni iizen bir §ey degil.i)

O andan bir kag hafta, kesinlikle alti hafta sonra, 0 olmu§ olacak, gergekten. Bu an, gerek konu§mayi

(31)

gAGDA§ BATI DU§tjNCESiNDEN 37

yapamnki, gerek yazimizinki orda canli duruyor.

Ona soriilar soruluyor ve o cevap veriyor. Ya da o, bir tarti§ma boyunca, az 50k uzun siirecek §ekilde ko- nu§malara kari§iyor. Mirildaniyor: «Bu esastir». Re ne Poirier, «eger bir ote varsa, bu, ancak, bizim vaJc- tiyle, §u veya bu tarzda ya§adigimiz, mevcut oldugu- muz bir dtedir.» deyiveriyor. Cevapliyor onu: «size ay- kiri olmami§im 6yleyse». Ve surdiiriiyor. Ve ansizin, o artik orda degil. Jeanne Parain-Vial, Gabriel Mar- cel'e gore varlik ve zaman adli bildirisine bir son net eklemi§: «Gabriel Marcel de du§unuyordu...» 0 artik du§unmuyor.

O artik du§unmuyor mu? O artik yok mu? Onun beraber du§up kalktigi, oliimsuzluk degil, fakat ka- lim, sonraki ya§ainadir. O artik inaniyor ve §a§irtici bir tarzda.. O kuram yapmiyor, «mu§ahedeler»i, yani i^lerinden bazilairi istisna olaraik aydinlatici olabile- cek ip uflarini ara§tiriyor, topluyor. Jaspers, Heideg ger, ya da Sartre hakkinda onunla konu§manin ho§- nutlugunda olan Cerisy'nin kendisiyle gdru§en ve ko- nu§anlari, 0 vakit, onunla, bir hastayla oldugu gibi olgiip bigerek konu§uyorlar. Qilgm bir umudun has- tasi mi? Rene Poirier dolayli anlatimlar kullaniyor. O ise ihtiyatla ilerliyor: «ve, ozellikle bir endi§em var:

§ahsi du§uncesi i?in sevgi dolu takdir ve hayranligim ne kadar fazla olursa olsun, bunu agiklamakta, ona ihanet etmeksizin yeterince MarceFci olmaktan kor- kuyorum.»...

Bana oyle geliyor ki, sizin ipin, daha ziyade bir hayat deneyi, ya§anmi§ bir kesinlik soz ko- nusu ve onda en §ahsi, en orijinal goriintiiler-

(32)

38 CAGDAS BATI DU§UNCESiNDEN

den biri mevcut; bazilarinm goziinde ise sizin du^iincenizin en paradoksal olanlarindan biri- dir bu, a§ikin i^inde ve oliimun otesinde bir mevcut olu§ apa?ikligi.

Gabriel Marcel's gore, iki tiir ya§ama mevcudlye- ti, ya§amadan sonraki mevcudiyet; uzun zamandan beri ilgilendigi ve Metafizik Jurnal ve Hangi Uya- ni§ Yolunda adli eserlerinin tamklik ettigi parapsi- koloji deneylerinin duyulabilir kildigi. Jeanne Para- in-Vial tehlikeli bir dokunu§ yapiyor; «Bu oteyle ilgi- li kuramlar, evrensel olamazlar. (Jiinkii: onlari onay- layacak az ki§i var.». Gabriel Marcel onun soziinii ke- siyor: «Sonsuzca inanilnuyor artik.»

Gbriinmeyen, fakat duyulan dteki mevcudiyet, o kadar esrarh, onu duyan, ya§ayan i?in, o kadeir az iti- raz edilebilir oluyor ki, Gabriel Marcel, az sonra on- dan konu§uldugunda: «yitik varlik orda, onun yamn- dadir» diyor. «Bu, bana onlarla verilen ve belki ba§- kaca artik verilmeyecek olan, bahsettigim olayin da- yanagi sayilabilecek ve belki kendisinden konu§ma hakkina sahip olmadigimiz §eyi, bir tiir kutsal bagi§- la, derleyip toparliyorum, anlamina gelir.»

Qocuklugundan beri, gelecege ait bliimu reddetti durdu. Be§ alti ya§larindayken Monceau parkinda, bir agnostik olarak, kendisini kaybettigimiz kimsele- rin ne oldugunun bilinemiyecegini kendisine sbyle- yen teyzesine §unu der: "Pekala, bir giin ben onu bil- mege gab^acagim. Qok sonra ama.»

Fakat ?ocuklugumdan beri, oliimiin bir hi?- lik oldugunu kabul etmeyi reddettim; bu, ?ok

(33)

gA6DA§ BATI DtigONCESiNDEN 39

kez andigim otobiyografik veri, felsefemin esaslarindan ve onu kimsenin ba§kasindan al- digini soyleme hakki olacagina inanmiyorum.

Gabriel Marcel ve Fenomenolojisi'nden konu-

§an Paul Ricoeur bunu soylemiyor. Onu soylemeye cesaret edemiyor. Gabriel MEtrcel'ln, ?ok onenUi bul- dugu tiyatrosuyla ufra§an Henri Gauhier de, Joseph Chenu de boyle bir §ey soylemiyor. Gabriel Marcel, kinanmayi, dince di§lanmajri goze alarak (ki o bunu sonradan itiraf edecektir), Paul Ricoeur'e soyleme ce- saretinde bulunuyor.

Goriinmeyen diinya, varliklarin oliimden sonraki ya^amlari sorusu, bence bizzat Tanri sorusundan, belki de, daha anlamli ve daba de- rindir. ^iinkii: «Tanri» kelimesi oyleslne belir- sizdir ki, onemsizlikle, kolaylikla ortulebilir.

Belirgin, kesin soz mii? "Gergekten ben bdyle dii-

§unseydim, bu benim igin korkun? bir du§u§ ve 50-

kuntii olurdu.»

Hakkinda ne hiikiim verirsek verelim, Gabriel Meircerin harikulade olarak "goninmeyenin sizmala- ri» diye adlandirdigi §eye az veya 50k hepimizin du- yarlikli olacagi gergegi fikiyor ortaya. Ve, sanatgi olalim, olmayahm, kendi kendimize, bir eser, ister bu mesleki bir eser olsun, veriyorsak, Rilke gibi (Gabri el Marcel'ln alintisiyla): «Bizler goriinmeyenin, gayb aleminin arilariyiz. Kendimizi mahv edercesine ?ali-

§arak, goriiniir alemin bahm, goriinmez alemin bii- yiik altin petegine doldurmak igin topluyoruz...» di- yebiliriz.

(34)

40 CAGDAS BATI DUgONCESiNDEN

Gabriel Marcel Dolayinda G6ru§meler ve Konu§malar, Avrupa Kiiltur Vakfi'nin katkisiyla, Gabriel Marcel'e Saygi Dernegi'nce yayinlandi.

Dernegin iiyeleri i^in, o, birinci derleme sayilabilir.

Claude MAURIAC

(35)

Olumii Dolayisiyla MARTIN HEIDEGGER

(1889-1976) Uzerine

(36)

METAFiziGiN SONUNA DOGRU

"Dogdu, 5ali§ti ve 6ldu». Bir dersinde Heidegger Aristo'yu boyle anlatiyordu. Bu lakonik cumle, Ni- etzsche'den sonra, Alman felsefesinin en onemlilerin- den birini olu§turdugu ku§kusuz olan bir esere haya- tmi gomen bizzat kendisi igin de soylense yeriydi.

Filozof, karanlikta kalan gengligine, Kir Volu,

Diifiince Deneyi adli mensur §iirlerinde bir parga i§ik serpmi§tir, «5ok kez, ormamn kalbinde, bir aga?

balta darbeleriyle devriliyor, babam, onu, i§ikli, sik ve seyrek aga^lar arasindan gegerek, atolyesine ta§i- yordu.»

O, bir yildiz gibi izlenen tek bir du§uncenin, bir sorunun adami olmayi istedi, ama, aynca bir duyar- ligin da adami oldu; Giiney Almanya'nin, Souabe'm, O'na Rebel ve Holderlin'i sevdiren kirsal katolikligiy- le Kara-Orman'in duyarliligmm da. Metafizik soru- iarmi, kisa §iirlerinde, ormandan fi§kiran ilkbahara,

(37)

44 QAGDAS BATI DOlJUNCESiNDEN

ki§a, ya da bulutlara ve riizgara agtigi zaman co§- kunluguna simr bulunmaz O'nun.

Felsefi formasyonunun ufuklari, 1913'de dokto- rasim verinceye kadeu-, Almanya'da pozitivizme, ha- yat felsefesine (Simmel, Dilthey) ve Husserl fenome- nolojisi doguncaya kadar neo-kantizm akimlarma kar§i fikan felsefi tarti§mal£trla smirlamyordu. 14 sava§inda oldunilen Lask onu mantiga yoneltti; en biiyiik etki de Husserl'den oldu geli§iminde.

Ilk yazilarinda felsefi soruya dil probleminden ula§ti. Ama bu onu, ?agda§lan Bloch, Lukacs v.b. gi- bi Hegelcilige veya marksizme degll, metafizigin te- meline yoneltti. Husserl'in yerine gegince, ?ogu kim- se onu fenomenoloji akinumn en parlak temsilcisi sandi. Sonra temel eseri «Varlik ve Zaman» yayinla- ninca, bu akimdan ayrildigi noktalar aydinlandi.

Onun goziinde, fenomenoloji, ancEik, temel ontolojik sorulcira gotiiren bir yontem olabilirdi. Bir tek soru degerliydi onun i?in; varolanm varligi sorusu. Bu so- ruda biitiin Bati felsefesi aciz kalmi§ti. Alinyazimiz- la ilgili bu soruyu yenilemek gerektigini savundu.

Bu soru, insam «olmege mahsus varlik)) gibi alan biitiin obiir metafiziklerin alanim a§iyor ve higligin tezahiirii olan bunaltiyla kar§ila§iyordu. Biitiin filo- zofik antropolojilerin incelenmesi sonucunda, «var olan»in bagrindan higlik fi§kiriyordu. Bu onu, Sok- rat-oncesi filozoflarini, biiyiik §£iirleri ve dili incele- meye gotiirdii. Buyiizden marksistlerce kiigiimsendi.

Sartre, teimamen etkisindeydi. Bir ara, politik etkile- me alamna girdiyse de giri§iyle 5iki§i bir oldu.

§iire biiyiik ilgi duydu. Sorusunun cevabini orda

(38)

QAGDAS BATI DU§UNCESiNDEN 45 sezer gibiydi. Onun igin biiyiik Alman §airlerini ince- ledi ve kendi agisindan yorumladi. Teknige, insani bilimlere, endiistriye ilgi duymadi. Bu yiizden hor go- riildii. Ama, yine de, Anaximandros, Nietzsche ve Van Gogh iizerine clan incelemeleri hayranlik uyan- dirmaktan geri kalmadi.

Kendisinden sonraki felsefe, hatta psikoloji cere- yanlarina biiyiik etkisi oldu.

Qok biiyiik tepkiler uyandirdi. QJok okundu. Hi?

bir doktrin getirmek niyetinde olmadigim, «sadece, kuru samanlari yakmak» amacinda oldugunu sbyle- di. Butiin Bati felsefesinin temelden poetik ifadeli bir kritigi oldu felsefesi. Bir doktrin getirmemekle bera- ber, diinyaya baki§imizin degi§mesinde biiyiik katki- si oldu ku§kusuz.

Onun oliimiiyle, yalniz Alman filozoflarimn en biiyiigii degil, belki sonuncusu, aramizdan 5ekilmi§

oldu.

Michel PALMIER

(PAGIMIZIN EN BUYUK FILOZOFU

Heidegger tarti§masiz zamammizm en biiyiik fi- lozofudur. Dii§iincesi biraz getin, ?ok kez karanhktir.

Bu yiizden yanli§ anla§ilmaya elveri§lidir denebilir.

Hitlerizmle olan ili§kisi de onu degerlendirmede bir engel olmu§tur.

Heidegger, eski sorulara yeni cevaplar veren filo- zoflardan degildir. O yeni sorun koyan bir filozoftur.

(39)

46 gAGDA§ BATI Dt)50NCESiNDEN

Ilk filozoflarda gordiigii ebedi sorular cinsinden bir

s o r u .

Ona gore, hakikat, ortiiyii kaidirmeiktir. Apagik- liklar, bizi bu ortiiyii kaldirmaktan alikorlar. Sagdu-

yu dedigimiz §ey de, kor apa?ikliklardan oIu§ur. 6r-

tu)ru kaldinp, varlifi bulmak gerek. Bunu Sokrat-6n- cesi filozoflar yapmaya gali^tilar. Ama sonrakiler, bu ana sorunu unuttular. Teknik, pozitif bilim, modern

?ag ise bu sorundan bizi iyice uzakla§tirmi§tir.

"Ortiiyii keddirmaoyi §£urlerin dilinde aradi.

Ona gore, insan, «burada»dir ve «bu diinyaya atil- mi§tir»; ancak hiir oldugimdan "gergege yollar kapa- li degildir». Gergegin ortiilii olu§undan, «burda olu§

durumumuz»dan dogan ontolojik sorunun sebep ol- dugu ku§ku, bunalti ve korkuya kar§i, Heidegger, in- sam, cesarete ve kendi kendisi olarak kar§i koymaya

?aginr. Insan, kendini aldatarak, «durum»undan kagmak ister. Insanin en biiyiik du§u§u, unutu§ ve

"uykuda olu§»tur.

Jean LACROIX

VARLIGIN BUYliK HUZUR VE SUKUNU

"Bir giin nasil olsa sona erecek olan, biiyiik yeku- nuyla da daha once sona ermi§ bulunan gegmi? za-

mana baktigim her sefer, oliimii dii§iiniiriim». i§te

bir hayli aydinlik bir iislub iginde Heidegger'in felse-

fesi.

O'na Friburg'da ziyarete gittigim zaman, asik, mustarip bir yiiz gorecegimi sanmi§tim. Tam Eiksi ol-

du.

(40)

CAGDA§ BATI DU§ONCESiNDEN 47

Todnauberg'de, kirlarin ortasinda, dogru diirust bir yolu bile olmayan, karlarla ortiilii bir evde oturu- yordu. Filozofun karisi: "Qatiya ula§mak igin kan kazmak gerekiyor» dedi bize.

Heidegger'in, sakin, dikkatini big yitirmeyen, sertlikten irak bir yiizii vardi. Ne almnda bir kiri§ik, ne aci gekmiglikten bir iz. «Varligin uzun huzurun- dan dogan bari§ ve sukun.» Esmer, uzun zaman gii- ne§te kalmaktan dolayi kararnu§ bir agacin rengini animsatan bir ten. Bu du§unce adami, hayati boyun- ca, gune§li ve temiz bir havada ve varligin temel un- surlarindan, tabiattan kopmaksizin ya§adi. Kalin, azicik uzun, kivrik bir biyik, hayati kurcalayan ba- ki§lar, saygi ve dikkat dolu, sonsuz bir sabri ifadelen- diren bu yiizde siirpriz etkisi birakan gozler.

Ilk baki§ta bir giftgiyi, bir ekinciyi, bir oduncuyu, gigeklere ihtimam gosteren bir bahgivam andiran bu adamin, bir de obiir yiizii vardi. Bana, babasina yar- dimci olmak igin, gocuklugunda gan galma i§i gbrdii- giinii anlatti. O ganlarin sesini hala kelimelerde gin- lar bulurmu§.

Bu ikinci 3ruziinde, her tiirlii bayagihktan, ahenk- sizlikten uzaklik seziliyordu. Sert ve yoksul, fakat umutsuzluk bula§mami§ bir hayatin adami, siirekli kendine dzgu diinyada ya§iyordu: «dii§iince, goriin- meyen izlerin dilinde ya§ar. Tarlada giftginin agir agir gizdigi izlerden deiha goriinmez olan izlerin.»

Sevdigi filozoflari agikladi bana: Parmenides, He- raklit, Aristo, Kant, Hegel, Ravaisson. Alman dilin- den bahsetti. Onda, fransizcanin dksiiz, yani etimolo- jik kaynagini yitirmi§ kelimelerine benzer kelimeler

olmadigini soyledi.

(41)

48 gAGDA§ BATI DO§tjNCESiNDEN

Sorbon'daki ogretimim konusunda ogiitlerini de esirgemedi benden.

Kiituphanesini gezdirdi. Orda filozoflarin eserle- rinden ?ok §airlerin eserlerini gdrdiim. Homeros, So- fokles, Sapho... Ayrica biiyvik sozliikler. Fransizca eserler arasinda Nerval, Baudelaire, Rimbaud. Al- manca, Novalis, Rilke, Hdlderlin. Son soziinii hatirli- yorum: «^ok defa kullandigim -angst- kelimesi fran- sizcaya sikinti, bunalti (angoisse) olareik ^evrildi. Pek dogru bir feviri degil bu. Kasdettigim aniam, (ken- dinden yoksunluk)'tur. Sartre'in yoksama (nihil) an- lamina kullandigi hi? (neant) kelimesi de tam tersi bir anlamdadir. (Angst)a en iyi kar§ilik, olsa olsa,

Budizmdeki (zen) kavrami olabilir.»

Jean GUITTON

(42)

ANDRE MALRAUX (1901-1976)

Ve

ANDRE MALRAUX iizerine

(43)

LING'DEN A.D.YE Paris

Kutlu Bayim,

Sizin diinyaniz sebebler ve sonuglgu" kanununa si- ki sikiya bagh, ama bizim diinyaimz oyle degil. Ger- gi, biz de bu kanunun varhgini kabul edebiliriz, ama bizim diinyamizda iyice giigsuzdiir o. Yalanlanma- makla kedimr sadece. Agiklanamayan bir olu§, mahi- yetini bilmedigimiz bir hayatm ijinde meydana gel- diginden, sebebi bilinmeyen bir olayin sonucundan ba§ka bir §ey degildir. Duyarligiimzi borglu oldugu- muz deger, ona duydugumuz ilgi, onunla sahip oldu- gumuz bilgi bundandir bana kalirsa; ve, sizinkinden

iistundiir.

Ruhlarin tenasiihii inancim terketmi§ olm£ima ragmen, duyarligim babaminkini andirmaktadir; es- ki porselenlerimizin, ginilerimizin biiyiisu kadar, kendimi smirlandirmamEiktan ve sizin, ozelliklerini-

(44)

52 CAGDA§ BATI DtigUNCESiNDEN

ze kesinlik kazandirmak i^in bilgince iginde kendi kendinizi bogdugunuz devasa baglarla ba§tan gikma- mi§ olmamdan da memnunum.

Eski tenasiih fikri, Asya duyeirligma d6nu§tu, bati duyarligimn sorumluluk duygusuna d6nu§mesi gibi.

Ama siz bu du§uncenin ana oziinii anlamiyorsunuz.

Siz onu terciime ettiniz. Bizim igimizden big bir kim- se kalkip da, ya§araakta oldugu hayattan once, §u ve- ya bu me§hur kimse olarak bir vaikitler diinyaya gel- mi§ olduguna inanmaz. Du§uncenizi net olarak anlat- mak i?in, tek bir ruhun birbirinden farkli, birbirini iz- leyen viicut yuvalarimn soz konusu oldugunu- sbyle- mek zorunda kaliyorsunuz. Bu ayrim, bizim i?in hi?

bir anlam ifade etmiyor. Zaten, biz, sizin rub dediginiz

§eye atfettiginiz degi§mezlik ozelligini kabul etmiyo- ruz. Biz, bir ki§iligi, ba§ka bir?ok ki§iligin arasindan siralanarak gelir olarak gormiiyoruz. Biz ki§iligi ka bul etmiyoruz. Tek ki§inin kendi ba§ina varolu§u, ya- ni fert fikri bile bizde o kadar zayifti ki, ihtilale kadar ana babalar gocuklariyla birlikte ?ocuklarinin i§ledik- leri suglar yiiziinden cezalandirihyorlEU-di.

Bir ruhun arka arkaya siralanan formlarimn ara- sinda, bulutla yafmurun buyiittiigu bitki arasindaki miinasebetten ba§ka bir miinasebet yoktur. Yaratx- gin diinyaya geli§inden onceki hallerinden bir amsi olmadigim bilirsiniz. Bu du§unceyi Avrupa kavram- lari ve diliyle tam tamina anlatmak giigtiir. En azin- dan, diyebilirim ki, «sen ?akal olarak diinyaya gele- ceksin» soziiyle anlatilmi§ olan, «senin davrani§larin- dan, oliimiinde bir ?akal dogacak» sbzunden daha az kotii olmah. Ciinkii: burda bir takim irklar du§iince- sini ifade etmek soz konusudur. Oyle irklar ki, bun-

(45)

gA6DA§ BATI DU§UNCESiNDEN 53 lara gore, gakal, insan oldugunu bilnii§ olmuyor, hay- vanlarin ya§ayi§ kanunlarina uyuyor elbette; ama bunlara gore, kader, insamn ta§idigi bilincle degil, kendisinin diinyaya getirdigi en a§agilik degi§me ile belirlenir... Ote yandan hangi ben, insani olmayan bir kaderin iginde bulunabilir? O, insanlarin du§un- celerinden ve acilarindan kurtulamami§ olanlari kurtarir. Yalniz kendi ki§isel gdinyazilariyla degil, alinyazilarimn birbiriyle ortak olan tabiatlariyla, diinyamn bo§ §irpini§Iarimn iistunde ve onlara ha kim mutlaki kabul eden bilgeler bilingli olabilirler.

Siz, bu dogu du§uncesinin kendine has ig yapisim, hig bir bati felsefesinde benimsenmeyecek kadar som ve igten kayna§mi§, fakat gizgileri de ancak sonsuzda birbirine ula§aceLk olan bir yapi oleirak goriiyorsunuz.

Tarh agizlari uzeik karh daglara ve goge agik biiyiik arahklarla geli§en Ke§mir bahgeleri gibi.

Memleketlerinizin manzaralari, sizin igin gok aziz olan insan giicii fikrine asla bir golge du§urmu- yor. Sizin bir insan eseriyle kar§ila§tiramayacagimz big bir tabiat manzaramz yok. Insanda siikunetle do- lu biiyiikluk duygularmdan ba§ka bir duyguya yer birakmayan daglarin kudreti, egrHen ve dogrulan bembeyaz bir bitkinin diizensiz kimildayi§lan gibi, sipsivri daglarin tepelerinden bembeyaz giglar du§er ve online gelen her §eyi ezerken, denize kadar daima oyle yogun olarak geli§en, insanlEirinkinden daha bu- yiik bir kuwetin vmdigi duygusunu asla size vere-

mez. ilahi bir giig degil soz konusu ettigim. Kendisi-

ne erdigimizde bizi yakedayan bu kuwet, bitkisel, kavranmaz, gayri insani bir kareikterdedir aksine.

Dogu esprisi ile bati esprisi arasinda, du§unmege

(46)

54 gAGDAS BATI DU§UNCESiNDEN

uygulayinca her §eyden once hemen hemen gidi§ di- yebilecegim bir yoneli§ farkini yakaladiginu saniyo- rum. Bati esprisi, akilla kavramr bir g6runu§ ver- mek, yani me^hul §eylerle biUnen §eyler arasinda, bugiine kadar karanlikta kalan §eyleri tamtmak igin bir dizi ince ilgiler agi kurmakla bir evren plani orta- ya koymak istiyor. Diinyaya uyulsun istiyor ve aksi- yonunda, ona ne kadar daha ?ok sahip olduguna ina- mlirsa, o kadar d£iha biiyiik bir gurvir buluyor. Onun evreni, geli^mesiz, ba§tan sona diizenli bir mittir. Do- gu esprisi, eiksine, bizzat insana hi? bir deger bagla- maz; o, diinya hareketlerindeki insani baglari kiran du§unceleri bulmaya galigir. Biri diinyayi insana go- tiirmek ister, obiirii insani diinyaya bir sungu olarak

teklif eder.

Lamalarm tapinagindaki heykellerde bir §e5rtan- lar dizisini gorenler, oniinde sembol fikrinin, tapina- gin ilahlari oniinde biiyii desenleriyle siislii duvar halilarimn egili§i gibi egildigi bizi sizin bilginleriniz- den daha kotii anlamazlar. Hayat, sonsuz imkanlar alanidir. ^ok kollu put, oliim dansi, siirekli degi§me ve ge?i§ halindeki diinyanin mecazi ifadesi asla ola- mazlar. Bunlar, bu kollari gerekli kilan, insanlikdi§i bir hayata batmi§ varlik ve oluglardir. Onlari, sizin, aglari biiyiik derinhkleri tarayan dev kabuklu hay- vanlari seyrettiginiz gibi seyretmemiz gerek. Birileri veya obiirleri bizi diirter, bize birdenbire bizde basit- 5e bulunani gosterir ve bize, bizim varligimizla bagi olmayan varliklar fikrini ilham eder. Ama bunlarin bir kismi kumdan donanmi§, donatilmi§ §ekiller,

obiir kismi ise insaniistiinun Eiracilaridirlgir.

ilah figiirleri yapma i§i, kutsal bir sanattir. Yalniz,

(47)

gAGDA§ BATI DOgtJNCESiNDEN 55 sanatfinin uzayan du§uncesi, saf bir hayat, gilehane k6§elerinin sertligi onda yeni bir forma ula§abilmeye yeter giigte bir mistik duygu uyeindinr. Istiraph bir co§kunluktan dogmu§ bu form, kendisine bakanlari bir kavrama ula§tiran degil, bzel bir Qoziiliig, diinyanm kuwetlerinden biri onundeki bir heyecandir...

Aniden heyecan diye yazdim. Bizi anlamaya her niyetleni§inizde sizi durduran, bizdeki du§unce ile he- yecaiun birbirinden ajnrilmazligidir. Du§unce bizim hayatimiza, a§kin sizinkine yapi§ik oldugu gibi yapi-

§iktir. Sayisiz ve se?kin g6rimu§lu diinya manzarala- rimz var samyorsunuz siz; size onlari boyle gosteren du§unce hastaligmizdir. Siz insandaki bazi duygulari farkettiniz; ve onlann en ortak sebeplerini. Fakat, siz insan diye isimlendirdiginizde bir takim siirekli §eyler bulundugunu samyorsunuz; ger?ekteyse boyle bir §ey yok. Siz, baliklarm hareketlerini olanca dikkatleriyle kaydedip de onlarm su iginde ya§adiklanmn feu-kina varmayan 90k ciddi bilginleri andmiyorsunuz.

Dagimk, boliik porgiik bir diinyanm kar§isinda zekanin ilk ihtiyaci nedir? Onu kavramak, onu anla- mak. Bu anlama i§ini de onun golgeleri iizerinde ya- pamayiz, ^iinkvi her §eyden once golgelerin gegiciligi- ni duymaktayiz; o zaman onu ritmleri iizerinde dene- mek isteriz. Diinyayi tanimak, ondan bir sistem kur- mak demek degildir, a§ki tammamn onu analiz et- mek demek olmadigi gibi. Bu, onun 50k canb bir §u- uruna ermektir. Dii§iincemiz (dogmatik gatigmalann araci olmadigi zaman) sizinki gibi bir bilginin sonucu degil, bir bilginin hazirligi, sarip sarmalani§idir, mahfazasidir. Siz hissettiginizi analiz edersiniz, biz duymak ifin dii§iiniiriiz.

(48)

56 gA6DA§ BATI DU§ONCESiNDEN

Uzak-dogu du§unuru igin tek bir bilgi, evren bil- gisi, kazanilmaya deger bilgidir. Du§unur, bu bilgiyi kendinde hazir kurallara gore kar§ilikli devam eden du§unce ve duyarblik hallerinden dogurmaya 5ali§ir:

bu du§unce ve duyarlik halleri, daha baflangiftan itibaren, zekaya §uphesizlik, kesinlik, hipotezlik ka- rakteri ta§iyan g6ru§ler vermege Qevriktirler ve enin- de sonunda bu amaca ula§irlar.

Diinya var clan biitiin §eylere niifuz eden iki rit- min kar§itliginin sonucudur. Mutlak denge hi^lik olurdu. Her yaratik bu dengenin kirili§indan doguyor ve ancak boylece farkliligini kazamyor, hatta bir fark- liliktan ibaret oluyor. Bu iki ritmin, ancak, kadin ve erkek kar§itligindan siireklilik ve degi§im kar§ithgi fikirlerine kadar bir kar§itligi insemi olarak ifade et- mege yaradiklari olfiide gergeklikleri vardir.

Biz evren duygusuna tamamen kendiliginden tip- ki sizin vatan duygusuna sahip oldugunuz gibi sahip oluruz. Bu ikisinin belirledikleri duyarlik halleri sa- dece §6ylece birbirinden ayrilirlar: bizim co§kunlugu- muz bir tercihe dayanmaz. Sizin vatan duygusuna ta- rihi mahfaza verdiginiz §ekilde bizim du§unurlerimiz bir doktrini ruhlanna yerle§tirirler. Doktrinleri ta- oistlere ritmler getirir, sizinkilerin size yapilar getir- mesi gibi. Doktrinleri, onlara, §ekillerde, ya§i bellisiz irmaklarda dalgalarin arka arkaya geli§ine benzer, diin veya ?ok once hemen hemen olii dogmu§ ihmal edilebilir §eylerden ba§ka bir §ey gormemeyi ogiitler, ogretir. Sonra teneffiis etmenin ozel bir tarzi ve 50k defa aynaya dah§, yeter derecede uzun bir siireden sonra onleira di§ diinya bilincini kaybettirir ve a§in

§iddette bir duyarlilik verir. I? d£di§a bagli, du§unce

(49)

CAGDA? BATI DUgUNCESiNDEN 57

kaynakli hayaller silinir; kendilerinde giiflii bir co§- kunlug^n kaynagi olan ritmler fikrinden ba§ka bir

§ey bulmazlar artik. Fikir ve co§kunluk, ortakla§a, biitiin §uuru kaybetmeye kadar yiikselir ki, bu, ula§i- lan ritmlerin birliginden bagka olmayarak, prensibe ula§ma ve onunla kayna§madir.

"Bati'nin Ba§tan9ikarifi»ndan

(50)

MALRAUX'NUN YEDiNCi SANATA BAKI§I

Film Festival Komitesi, Cannes Festivalinin 30.

yildoniimii dolajasiyla, Andre Malraux'nun basilma- mi§ bir eserini yajnnlama karanm aldi: «Bir sinema psikolojisi hakkinda deneme». Unlii yazar, resmin

"sanatgi i§i» oldugu zamam ele almgdcla ba§liyor, §u gozleme ula^meik amaciyla: «davram§lar ve duygular ger^evesinde tiyatronun yakasina sarildigi beirok sa- natin, sinemada biti§i §a§ilacak bir §ey degildir. Si

nema, altmi giziyor, bir sanat bulu§u degildir. imaj-

larin degi§ikligi degil, arka arkaya geli§i vardir on-

da.»

Hemeninden, Malraux uzakligini ortaya koyuyor:

«Sinemada biti§» soziinde kiigiimseyicilik, a§agilayi- cilik niiansi yakalanabilir. Sonra «fotograf, harekete kapah olmadigi halde, sinema, hareketli bir davrani-

§1 hareketsiz bir davram§a dbnu§turmekten ote bir

(51)

gA6DA§ BATI DU§t)NCESiNDEN 59

§ey yapmiyor.» O'nun tek sanat bulu§u: boliip par?a- lama, gbruntuniin igindekiyle degil planlarin arka arkaya geligiyle saglanan harekettir (ki bu kamera- mn bagimsizligi diye adlandirihyor). Bir anlatim ara- ci olarak sinemamn dogu§u, aktoriin ifinde gidip gel- digi gozle goriiliir yerin, alamn, sinirlandinlini§ dii- zeyin yok edilmesi zamaiuna rastlar.

Hgifif 5eli§me: Malraux, sinematografik giiciin i?

diinyalara ula§masi konusunda ku§ku uyandinr go- ziiktvikten sonra, kendisince Griffith tarafindan bu- lunan «buyuk alan»in tiril tiril ovgiisiine kojoiluyor.

iyi ama, biiyiik alan, ruh kinuldani§lari (baki§lann

a§am£Lli yogunla§i§i, maskelerin hizli titreyi§i, kagak mimikler) ifadesiyle i? Meme ula§manin en etkili araci, biiyiik aktorle alelade aktorleri birbirinden ayirdedebilmeyi az veya 50k incelikle saglayan oyun degil midir?

Bir giin, sesli sinema gikageldi. Malraux'ya baki- lirsa, resim desene gore neyse, o, sessiz sinemaya go re odnr. Bir hayli ho§g6riilii bir kar§ila§tirma, bu kez. Epey uzaga gittikten sonra, d6nii§ hareketine ba§liyor Malraux. «Sesli»nin giiciinii, romana ozgii siireklilik kurallarina gore hikaye etmek kudretin- den aldigim uygun bir bigimde kaydettikten sonra, Umut' un yazan, anahtar-soruya gegiyor: ilk filmle- rinden son filmlerine kadar sessiz sinema engin bir alani kazanmi§ goriiniiyordu. Sonra, ne kazanildi?

Sinema, teknigini miikemmelle§tirdi, ama, ya sanat alamnda... (anliyorsunuz: hemen hemen hig).

Bu kotiimserligi payla§makta tereddiit etmeyece- gimi itiraf ederim. Tarihin evrimi kendisini sessiz- den sesliye ittigi zaman bizzat Chaplin'in psikolojisi

(52)

60 gAGDA§ BATI DU§UNCESiNDEN

de boyleydi. Hatta ben, binlerce sinemaseveri havaya si^ratma riskini goze alarak, iddia edecegim ki, oldu- gu kadariyla yedinci sanat, en orijinal sessiz —olasi- hklariyla— Chaplin'le ba§layip yine O'nda bitti.

Malraux'nun da hatirlattigi gibi, geriye, 30 yilla- rinda Amerika'da viicuda getirilen eglenme ve din- lenme sinemasi kaliyor. I5 aleme daha yatkindir as- linda: her ne kadar buna inamlmiyorsa da (Rene Cla- ir'in Giizel Biiyucu' sii sahnesine bir bakalim, ki on- da Marlene Dietrich, en azindan bekledigi adamla monden bir bulu§ma i?inde goziiktiigu vakit, bir kag saniyelik bir zamanda biitiin bir duygular gamim bi- ze aktariyor).

Denemenin son sayfasi, bombo§, yalniz §u ciimle-

yi ihtiva ediyor: «6te yandan, sinema bir endiistri-

dir», Ben de ilave edecegim: Ve bir ticaret.

Louis CHAUVET

(53)

TENNESSEE WILLIAMS (1911-1983)

(54)

..SiNEMA VE BEN"

Amerika'da, bir ki§i, piyeslerim iizerinde konu§- tugunda, genellikle bu eserlerin sinemaya uyarlama- lari, yarn filmleri esas abna yanilgisindan kurtara- miyor kendini bir tiirlii. Bu da beni az iizmviyor. Om- riin ini§ ddnemine daha yeni girdigime gore, henuz busbiitiin kapanmadigini sandigim benim zamanim- da, hemen hemen biitiin ba§arili piyesler flbne alimr- di. Hayranlarimdan bin' «Ah! Liz Taylor'un oyunuy- la, Kizgin Damdaki Kedi'yi ne sevdim!», ya da «sizin Tatli Ku§' unuzu seyrettigun vakit, sagliksiz olacagi korkusu i^indeydim dogrusu! Neyse ki, her§ey iyi dii- zenlenini§. Hale, iki sevgilinin, sonunda, bulu§masi!»

dediginde, itiraf ederim ki, nasil kar§ilik verecegimi bilemiyor, §a§irip kaliyorum.

Hale an azmdan bu iyi niyatli insanlarm. Sirfa Kumes gibi piyaslarimin namusluca olmayan uyarla-

(55)

64 gA6DA§ BATI DU§UNCESlNDEN

malarindan dogan filmier igin ho§utsuzluklanm agiklayacaklairi yerde: «Ah! Ne kadar giizel, zavaUi di§inin yeni bir arzuya heveslenmeyi§i. Her §ey o ka dar iyi, 0 kadar belirgin ki! Dogrusunu soylemek ge- rekirse, zayif bir son'la bitmesi korkusu i5indeydim.»

Biitiin fllmlerimin, Amerikan halkim, tiyatroda gosterilmesi pek sakincah goriilmeyip de sinemada utan? verici bulunan gergegin korkun? ve kirli yanla- riyla kar§ila§maktan korumakla gorevli Hayes ve Breen komisyonlarinca «ahl^i» sansiire tabi tutul- dugunu belirtmem gerekir size her §eyden once. Bu sebeple, o vakit, her §ey, her ayrinti heyecan verici bulunuyordu. Gergekten, sahne igin yazilmi§ bir eserde, bazi §eyler, sinemaya uygulanmasinda, bir alay'a d6nu§tugu gerekgesiyle gikarilip atilabilirdi.

Mesela, hemen ilk aklima gelen Gegen Yaz' i ele alahm; ilkin tiyatroda temsil edildiginde, bir §iir diinyasi havasini ta§idigi a^ik^a belli oluyordu. Ama, Mankiewicz'in, yer yer, iislubu, ondan, oylesine sade- ce sozlere bagh, kuru, yavan ve sakil bir §ey fikardi ki, Katherine Hepburn ve Montgomery Clifft'in hari- ka oyuncular olarak ortaya koyduklari di§mda, eser de savunulacak big bir §ey kalmami§ti.

Bu yalmz, Hollywood'a yerle§mi§ sansiiriin i§i de- gildi; ayni zamanda, gok guglii gozetimiyle, gergegi, lirizmi lanetlemi§ gibi mahkum eden ve onlari, tehli- keli orman yanginlanm sondiiriircesine sondiirmege gaba sai-feden kilisenin gayretke§ligi de. Bu filmler- den yalmz, 40 yillari sonu ile 60 yillari ba§i arasinda 5evrilmi§ iki veya iigiinun, dogruluklarini ve anlam-

(56)

gA6DA§ BATI DtigtJNCESiNDEN 65

larim kaybetmeden perdeye aktarilmasi cesareti gos-

terilebildi.

Mrs. Stone'un Roma Bahan'rvAa talihim i§ledi. Ne sahneye koyan Jose Quintero, ne Vivien Leigh, ne Warren Beatty, bir filmin ba§ariya ula§masi i?in za- ruri goriilen, sinema teknigi oyunlarina dayamlmasi suretiyle, bozma ve ?ikarmalari kabul etti. Boylece,

§iirsel guciinii bugiin bile yitirmeden koruyabilen bir eser dogabildi.

Ayni §ekilde, Patlayi§' i sahneye koyan Joseph Losey'e de burada biiyiik minnettarligimi belirtmek isterim. Fakat, ne yazik ki, kadin yildiz, Flora Gold- forth rolii igin 50k gen? ve gereginden fazla giizeldi.

Tersine, erkek artist de fazla ya§h ve en azindan on kilo, daha §i§mandi.

Liz Taylor ve Richard Burton'a, bir dram yazan olarEik beni ilgilendiren oyun tarzim benimsetmeye ve belirlemeye mecbur kalma beni bunaltti. Zevkim neyse o olduguna gore, bu elmas ve trajedi heveslile- ri, bgina pek pahahya mal olan bahtsizhklarla yiizyu- ze gelmeme sebep oldular. Biitiin bunlara ragmen, daima mobilyalar kurtarilabilir. Ve, Losey, e§siz es- tetik ve iislup duygusuyla Patlayi§' a ate§liliginden

?ok §ey katti. Sonra, dagitim diizeninde, Noel Co- wEird'in da, esprisi ve cazibesiyle biitiin engelleri ye- necegi de besbelliydi.

«Arzu Tramvayi»nda, Stella'mn, kiz karde§i Blanche'i ba§tan ?ikari§indan sonra kocasi Stan- ley'in yamnda olmaktan mutsuzluk duymasi gibi ta- mamen suni ve bo§ eklemelerle, ruhundan 90k §ey yi-

(57)

66 gAGDA§ BATI DU§tJNCESiNDEN

tirmi§ olmasini, benim kadeir Kazan da iiziintiiyle kar§iladi. Fakat o, bunun, £incak, saldirgan sansiir- ciilerin hayret ve §a§kinliklarini gidermege gare ararken, son anda farkina vardi.

Boylesine ahlaki kayitlari umursamayan paraci ki§ilerin, yani film yapimciiarimn perdede ahlak ko- ruyuculanna filmleri boyle sunmaleiri gergekten ga- rip bir §eydi. Fakat, iyi biliyoruz ki, bu ?agda, asla sadakat, sinemada nadiren rastlanan bir ozelliktir.

Bu adamlar, yalmz kilisenin ve obiir sansiir drgiitle- rinin degil, ele§tiricilerin ve kitlenin de eglence unsu- runu onemsediklerini ve paralarini bunun i?in ver- diklerini biliyorlardi.

§ukurler olsun, bugiin biitiin bunlar, bu §artlar degi§ti ve o kadar degi§ti ki, i§ler tarn tersine dondii denebilir. Qok kez sinema sanayiinin, biiyiik stiidyo- larin baski ve yasaklanna bo§ verdigini goriiyoruz.

Hem de yeni filmlerden 50k, buna, Broadway sahne- lerinde sik sik §ahit olunuyor.

Hemen hemen biitiin bu eski filmlerin perdeler- den fekilmesi ve yerlerine asillarina uygun gevrimle- rinin konulmasi gerekecek. Kitle de, artik, hayatin tiirlii yaniyla ilgili gergeklerden iirkmiiyor. Sinema da hatiri sayilan artistler de artik, piyasada hiikiim siiren riyakarhk gosterileri manialarindan kurtul- mu§ bulunuyorlar.

Kendimden bahsetmemi ho§g6riirseniz, kendi he- sabima ben, yolculuk yaptigim her sefer gantamda ve oturdugum yerlerde dosyamda, sadece Kizil §eytan

(58)

CAGDAS BATI DOgONCESiNDEN 67

Bataryasi I§areti' ni degil; biitiin sanat §ekillerim agan ve giindelik hizdan, giinden giine, geceden gece- ye geligen hizdan olugmug, vahgi bir at hayatimn ol- dugu gibi hikayesi kadar dogal olan yeni sinemanin bu biiyiik macerasiyla alakali, mukenimel uyarlan- mi§, uzun veya kisa bir 50k hikaye bulundururum.

Sirtlanlar, fakallar ve akbabalar diginda, biitiin vah-

§i hayvanlar gibi hiir, soylu ve temiz bir ifade giiciin-

de olan.

Kendini hemen perdede ifade eden bu kadar hizli ve akici bir bagka sanat bifimini nerden bulabiliriz?

O sulandinlnug, saiga katilmig, taviz dolu ve in- sanda hayvansal heyecanlar uyandirma peginde olan takip ve sekans sahneleri, giiphesiz heniiz mevcut- tur; £ima, sizin Renoir, Truffaut, Bunuel, Jean-Luc Godard'lariniz; ve Italya'da, Fellini, Antonioni, Zeffi- relli, yeni yitirdigimiz De Sica, Visconti, Pasolini'nin gok giizel eserleriyle, gerekli olgiisiine kavugturul- mug, indirgenmig, aginliklari dizginlenmig bir sine- ma diinyasi iginde.

Hakikatin imaji Tanri'mnkidir. Yeni filmlerde, her ikisi de karanlik odada filme gekilmig goziikiiyor ve halk onlari sevgiyle bagrma basiyor.

Bugiine kadar, bizde, yalmz, sanat galerileri, giir kiilliyatlari, bazi romanlar ve hikayeler bir kiiltiir duygusu uyandirabiliyordu. Bundan boyle, tiyatro salonlarindan bile fazla, miizikal komediler, geri ve degersiz geyler, mesela... (neyse bir utang ortiisii ge- kelim iizerlerine) sunan karanlik salonlarmda onu aramaya gidebilecegiz Amerika'da.

(59)

68 CAGDAS BATI D0§tjNCESiNDEN

Yeni filmlerin en iyilerinin ortaya koydugu boyle parlak bir fenomeni dogurmak i^in, diinya emin adimlarla, astronomlarin bize demedigi bir §ekilde, gune§in etrafinda, bir hizla doniiyor.

(60)

EUGENE lONESCO (1912-1994)

(61)

KULTURU KURTARMAK (Yoneticilerimize A^ik Mektup)

Zamammizin, du§uncelerini afik ve se^ik bir §e- kilde ifade etmesini bilen diigunurlerinden biri, Ma nes Sperber, nice zaman once, soylenmesi kolay ol- mayan ve inamlmasi giig, «Sovyet Rusya'da, kaginil- maz bir bigimde, iktidarin uygulamasiyla ileri siirdil- gu kuram arasinda goriilen geli§ki» 3d haber vermi§- ti. «B6ylece, ideoloji, bir yandan soyut bir mitoloji, bir yandansa kutsal diigler sistemi oldu.» («A§irin Topu- gu»)

Bizim, Bati'da savundugumuz belirli bir ideoloji- miz mevcut degdldir; buna kar§ilik, onlara siginarak kendimizi (kotii bir §ekilde) savundugumuz, hikmet- i viicudumuz sayilan iilkiilerimiz var: ozgiirliik, ki§i- lik a?ilimi, kiiltiir. Fakat bu iilkviler de, sirasmda, ta- rafimizdan kutsal du§ler kilinma tehdidi altinda tu-

(62)

72 gAGDA§ BATI DO§ONCESiNDEN

tiilurlar. Almancadaki anlainiyla, kiiltiir (sanat ve bilgi) amagh olmadiktan sonra, teknik, maddi ilerle- me, yani medeniyet neye yarar? Dogu'da, her§ey, si- yasi iktidarin hizmetinde goziikuyor; ancak politika igin politika yapma zorunlugu yok. Diizenleme igin

diizenleme sagmalik olur zaten. Toplumda duzenle-

me hep bir ba§ka §ey igin olur. Demek istiyorum ki, siyasi iktidar kiiltiire bagimli olmak zorundadir. Ne- den amerikan aydinlari tenkitgi ve kavgacidirlar?

Qiinkii: siyaset adgunlari iimmidirler, yahut sadece i§

adamlaridirlar; giinku; Birle§ik Devletler ba§kanlari, gogunlukla bilgisizin bilgisizidirler. Nigin Rusya'daki

maneviyatgi segkinler, Sovyet iktidarina kar§idirlar?

Qiinkii: yoneticileri, utanmasiz, hilekar, iktidara su- s£Lmi§lar ve her tiirlii cinayete hazirlardir da ondan;

daha agikgoz Amin Dadalar yani.

Bizim politika adamlarimiz ve yoneticilerimiz en- tellektiieldirler, gogu geni§ ve derin bir kiiltiir sahibi- dir, hiimanisttirler, edebiyatgibklari vardir, iyi ki- taplar yazarlar genellikle muhalefette olduklairi ya da iktidardan dii§tiikleri vakit. Bununla birlikte, on- lar da, iktidar olgusunca degi§tirilini§lerdir. Entel- lektiiel bir bakan, artik bakan bir entellektiielden

ba§ka bir §ey degildir. ilerlemesinin ve kalkinmasi-

nin gayesi kiiltiir olmasi gereken bir iilkede, Kiiltiir I§leri Bakanligi, biitgesi «daha agir basan ihtiyaglar»i kar§ilama sebebiyle indirildikge indirilen kiigiik bir devlet sekreterliginden ote goriilmemektedir. Oysa, gergekte, kiiltiirden ve espriden daha agir basan big bir §ey olamaz. Sofokles Eski Yunani 6liimsiizle§ti- ren trajedUerini yazdigi zaman, Atina gokiintii halin- deydi. Bizim iilkelerimiz, toplumlarimiz ise, mem-

(63)

gAGDA§ BATI DU§ONCESiNDEN 73

nunluk verici bir §ey, heniiz gokii? durumuna gelmi§

degil. Bizzat bizim yoneticilerimizdir ki, onu yikar, tepeler, onu yikmak tepelemek ifin her§eyi yapar go-

riinumunii vermektedirler.

Ge?mi§siz bir toplum, kiiltursiiz bir toplumdur.

Vaktiyle dev giri§imler, bakanlarm ve Devlet ba§la- nmn onayiyla fransiz il ve kasabalarinda mimari de- ger ta§iyan ne vair ne yok, hemen hemen hepsini mahvetti, harap etti. 19. yiizyildan beri mimari ke§if- ler yok artik. O zamana kadar, yeni, mimaride, da- ima eskiyle uyum halinde birle§megi biliyordu. Antik

?agda, bildigimiz kadariyla, Akdeniz gevresinde, amtla§nu§ eserlerin giizelliginin ya§amada, yurtta§- lara, en yoksullarina bile katkisi VEirdi. insan sadece ekmekle ya§amaz. Giizellik, zaruri hayati bir besin- dir. Bugun, i§ yerlerinde, dairelerde, yeni konutlarda insanlar sikintidan patliyorlar; giinkii: giizellik ek- megi nimetinden yoksundurlar.

Egitim Bakanligi, insanlik klasiklerinin ogretimi- ni kaldirmakla ogrencileri egitimden yoksun biraki- yor. Amerika'da oldugu gibi liselerden felsefe ogreti- mi de kaldirihyor. Felsefe ogretimi, fransiz orta ogre- timinin gurur ve §erefidir. Biliyoruz ki, realitenin,

evrenin birligi, biitunliigu g6ru§unu yalniz ve ancak

felsefe verebilir. Tek bir birlik ve biitiinliik g6ru§u ol- msdcsizm, manevi diinyamiz, kupkuru, olii, kisir bir hale gelir; bizler birbirinden kopuk, birbirine yaban- ci bireyler oluyoruz. Elbet, «ni?in»in ve «nasil»m fel- sefi sorusu, dogu§tan, yaradili§tan gelen, ozlii ve te- mel sorudur: insan gocukluktan oliime kadeu* hep

kendi zihninin oniine onu kor. Belki onun cevabim

veremeyiz ama boyuna onu cevaplandirmaya fali§i-

(64)

74 CAGDAS BATIDU§tjNCESiNDEN

nz; yaptigimiz meslek ikinci planda kalir. Bizden, esas olani almak, bizi temelden mahrum etmek isti- yorlar. Sosyalist iilkelerde, en azindan, dogmatik bir felsefe ogretiliyor ki, ajanlari, daha onceden, batili- larla olan politik, diplomatik, ekonomik ve teknik ili§kilerinde onlardan manen daha iyi silahlanmig ol-

sunlar.

Dogu iilkelerinde, kiiltur bakanhgina cahiller, ya da tamamen politikaci ki§iler getirilmekte. Fran- sa'da, bir ka? yU once, ciddi bir insan, Michelet, var- di aym gorevde. Fakat O da Qozumleyecegi, keirara baglayacagi sorunlann uzmam degildi. §imdi ise Michel Guy. Hareket imkamndan mahrum Kiiltiir

i§leri sekreterligi biitgesi ise giinden giine azaliyor.

«Eger, Dogu iilkelerinde, siyasi iktidar yazmsun gereken §eyi bana emretse, onu yazamam» diyordu Andre Malraux. Buralarda ise, bir ba§ka diktatorlii- ge, halkinkine ve paraninkine maruz kalindiginda, gittikge daha az yazihyor, dans edihyor, miizik yapi- hyor, giijlukle tiyatro oyunlan oynamyor. Demek is- tiyorum ki, Guy de Cars'in romanlari, Nathalie Sar- raute veya Alain Robbe—Grillet'ninkilerden sonsuzca daha iyi satiliyor. Bununla birlikte, kiiltiir, Guy de Cars degil, Alain Robbe—Grillet ve Nathalie Sarra- ute'tur. Henri Michaux'mm, Jean Teu-dieu'niin, Bon- nefoy'mn, Francis Ponke'un §iirleri, kesinlikle, sa- bahtan ak§ama televizyonda §ap$al §arkicilarin bo- gazlarim yirtarcasina okuduklari §arkilardan daha az biliniyor. Fakat bununla birlikte, kiiltiir Micha- ux'dur. Bugiin, «Deliler Kafesi»ni gormege gidiyor halk, Paul Claudel'e degil, Beckett'ten 50k daha faz- la Bayan Dorin'e. Ama yine de ne Bayan Dorin'in

(65)

gA6DA§ BATI DtigUNCESiNDEN 75

eserlerinin, ne de «Deliler Kafesi»nin kiiltiirle bir ili§- kisi vardir. Baudelaire, Verledne, Rimbaud sefalet isinde ya§adilar, ama, Beranger'nin, ya da Louis Du- pont'un iizerine §6hret ve para su gibi eikti. Kisacasi, bu §eyleri, «kulturlu» kitle, pek iyi biliyor. Bunlaxi hatirlatiyorsam, biitiin bunlar bilinmek istenmedi- gindendir. Michel Guy de bilimsel ara§tirma labora- tuarlarindan daha onemli clan ve «ara§tirici» diye adlandinlan tiyatrolara ve genellikle tiyatrolara clan yardimlari kokluce kisiyor. §imdilerde bir tiyatro adamimn dedigi gibi, kiiltiir olduriiluyor. Tiyatro, kitleyle ya§ar, halkin ho§una gitmek zorundadir, a§agi yukan boyle diyordu Michel Guy. Ben, tiyatro, halkin ho§una gitmemelidir demek istemiyorum; de- mek istedigim, ho§a gidip gitmemeyi hesaba katma zorunda olmamasidir tiyatronun. Hedk, bilinir, ko- layliga ve tembellige egdimlidir. Almanya'da biitiin tiyatrolar yardim ahr ve bu sebebledir orada aptalca piyeslerden daha 50k kaliteli eserler oynanir. Herkes Balzac'i tamr. Fakat, Balzac'm fransizca yaznjayi bil- medigini, eserlerinin hig bir ger§ekligi dile getirmedi- gini, anlamsiz ve anla§ilmaz oldugunu ve ^argabuk unutulup gidecegini soyleyen zamaninin soziimona iinlii ele§tiricilerini §imdi kimselerin bilmedigini soy- leyemez miyim, soylememeli miyim?

Biitiin bunlari, bugiin bazilari igin degerli olan §e- yin yarin herkes i?in degerli olacagim belirtmek ifin soyliiyorum. Ve biitiin bunlari, aym zamanda, Fran- sa'nin biitiin diinyada biiyiikliigiinii kiiltiiriine, hu manist kiiltiiriine borflu oldugunu; herkes, i^inde, belki kendisini degerlendirmege kapali, degerlendi- ri§ duygusunu ta§idigindan, bir eserin estetik veya

Referanslar

Benzer Belgeler

artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan

1. A.     Yan binayı yıkıp yerine yenisini yapacaklarmış. B.      Limandaki gemi, yük bekliyordu. D.     Bizi salıyla nehrin karşısına geçirdi.. A.    

rı, hatta yeni okuma yöntemlerinin işaret ettiği yapı özelliklerini bulmaları, ona ilgiyi arttırmıştır. Ölümünden I 00 yıl sonra, onun halkı

yetÿèÀt: Südlegen envÀèıdur İbn-i BayùÀr ve MünhÀc ve sÀir müfredÀt aãóÀbı yetÿèÀt yedi nevèdür dimişler meåelÀ bir nevèi èaşrdur èArabda ve Yemende ve ÒorasÀnda

Örneğin Hanefî mezhebinin mâl tarifi esas alınarak yapılan mâl tarifi Mecellede şu şekilde geçmektedir: “Tab’-ı insânî mâil olup da vak-i hacet

Sonuç olarak şunu ifade etmek mümkündür ki Tahir Alangu’nun Ömer Sey- fettin biyografisi; uzun bir zaman diliminde kaleme alınan, takip edilen me- tot bakımından

Yalnız İslav ve Baltık dilleri, mütenevvi şekillerin rolünü bugün de muhafaza etmişlerdir; zaten her yerde, Roman dillerinde, Cermencede, Hin- du-İrancada umumi bir fikri

TDK tarafından 2005 yılında astronot sözcüğüne karşılık olarak bulunduğu ve TÜBA Terimler Sözlüğü’nde yer aldığı belirtilen gökmen sözcüğünün