• Sonuç bulunamadı

10 numaralı Uşak Şer`iye Sicili`ne göre 1923-1924 yıllarında Uşak`ta aile hayatı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "10 numaralı Uşak Şer`iye Sicili`ne göre 1923-1924 yıllarında Uşak`ta aile hayatı"

Copied!
164
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

10 NUMARALI UġAK ġER’ĠYE SĠCĠLĠNE GÖRE 1923-1924 YILLARINDA UġAK’TA

AĠLE HAYATI

Serhat BAL

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ Tarih Ana Bilim Dalı

DanıĢman: Yrd. Doç. Dr. M. Zahit YILDIRIM

UġAK

UĢak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Haziran, 2011

(2)

ÖZET Yüksek Lisans Tezi

10 NUMARALI UġAK ġER’ĠYE SĠCĠLĠNE GÖRE 1923-1924 YILLARINDA UġAK’TA AĠLE HAYATI

Serhat BAL Tarih Ana Bilim Dalı

UĢak Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Haziran 2011 DanıĢman: Yrd. Doç. Dr. M. Zahit YILDIRIM

Osmanlı toplumunun siyasi, sosyal, iktisadi ve kültürel özelliklerini ihtiva eden Şer‟iyye Sicilleri Osmanlı tarihinin en önemli kaynakları arasındadır. Şer‟iyye Sicilleri 15. asırdan başlayarak 20. asrın ilk çeyreğine kadar uzun bir zaman dilimini ihtiva etmektedir. Bu bakımdan siciller, Osmanlı toplum yapısının anlaşılması ve araştırılmasında önemli kaynaklardandır.

Bu çalışmanın amacı 10 numaralı Uşak Şer‟iyye Sicilinin ışığında 1923-1924 yıllarında Uşak‟ta aile hayatını incelemek ve yorumlamaktır. Çalışmanın ana kaynağını teşkil eden 10 numaralı Uşak Şer‟iyye Sicili 203 sayfadan oluşmakta olup 1923-1924 tarihlerini kapsamaktadır. Sicil, aile hukuku ile ilgili mahkeme kayıtlarından oluşmaktadır.

Tez beş bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, 10 numaralı Uşak Şer‟iyye Sicilinin tanıtımı ve şer‟iyye sicillerinin içeriğinden bahsedilmektedir. Birinci bölümde, Şer‟iyye sicillerinden ve Osmanlı Devleti‟nin hukuki yapısından bahsedilmektedir. İkinci bölümde, Osmanlı toplumunun aile yapısından bahsedilmektedir. Üçüncü bölümde, İncelenen sicil ışığında 1923-1924 yılında Uşak‟ta aile hayatından bahsedilmektedir. Dördüncü bölümde ise Uşak ailesinin gündelik yaşamından bahsedilmektedir. Son bölümde ise, İncelenen sicildeki belgelerin özetleri yer almaktadır.

Anahtar Kelimeler : Uşak, Şer‟iyye Sicili, Aile Hukuku, Kadı

(3)

ABSTRACT Master Thesis

THE FAMILY LIFE OF UġAK IN THE YEARS 1923–1924 ACCORDING TO THE 10 NUMBER OF UġAK ġER’IYYE RECORD

Serhat BAL Department of history

UĢak University The Institute Of Social Sciences, June 2011 Advisor: Assoc. Prof. Dr. M. ZAHĠT YILDIRIM

The şeriyye records which include the political, social, economical and culturel characteristics of Ottomans are one of the most important records of Ottoman History. These records cover a long period that starts with 15th century and continues to the first quarter of 16th century. For that reason these sources have importance due to their help for understanding the social life.

The aim of this work is to inquire and comment the family life of Uşak in 1923 and 1924 in terms of the 10th (number) journal of seriyye records. The 10 th journal of Şeriyye Record which is the main resource of this thesis is constituted of 203 pages and includes the years 1923 and 1924. The record consists of the court records about the law of domestic relations.

The thesis has five main parts. The definition and content of 10th (number) journal of Şeriyye records is given in introduction part. In first part, şeriyye records and judicial structure of Ottoman Empire are mentioned in general. The family structure in Ottomans are cited in the second part. In third part, the the family life of Uşak in 1923 and 1924 is given in terms of the record which is serached during this work. In fourth part, the daily life of inhabitants are alluded. Final part has summary of the documents which are inquired during this work.

Key Words: Uşak, Şeriyye Records, Family law, Kadı (Judge).

(4)

JÜRĠ VE ENSTĠTÜ ONAYI

Serhat BAL‟ın 10 Numaralı Uşak Şer‟iye Siciline Göre 1923-1924 Yıllarında Uşak‟ta Aile Hayatı başlıklı tezi 20/06/2011 tarihinde, aşağıdaki jüri tarafından Lisansüstü Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin ilgili maddeleri uyarınca, Tarih Ana Bilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak değerlendirilerek kabul edilmiştir.

TEZ JÜRĠSĠ Ġmza

Üye : Doç. Dr. Sadiye TUTSAK ……….

Üye (Tez Danışmanı) : Yrd. Doç. Dr. M. Zahit YILDIRIM ……….

Üye : Yrd. Doç. Dr. Hasan KARA ………..

Doç. Dr. Musa ÇĠFTÇĠ Enstitü Müdürü

(5)

ÖNSÖZ

Türk tarihinin önemli kaynakları arasında yer alan Şer‟iyye Sicilleri, Osmanlı Devletinin siyasi, sosyal, hukuki, iktisadi ve kültürel özellikleri ile ilgili önemli bilgileri içinde barındırmaktadır. Bu bakımdan Şer‟iyye Sicilleri Osmanlı toplum yapısının anlaşılması açısından da önemli bir kaynaktır.

Bu çalışmada Şer‟iyye Sicillerinin önemine binaen, 10 numaralı Uşak Şer‟iyye Sicili ışığında 1923-1924 yıllarında Uşak‟ta aile hayatı, belirlenen yöntem ve kapsam çerçevesinde incelenmeye ve yorumlanmaya çalışılmıştır. Bu süre zarfında çalışma, literatür taramasıyla elde edilen veriler ve yapılmış olan röportajlar ile desteklenmeye çalışılmıştır.

Aile hukuku ile ilgili mahkeme kayıtlarını içeren bu defter, 1923 ve 1924 yıllarında Uşak‟ta aile yapısını anlama açısından önemli bir kaynaktır. Sicil içerisinde nişan, mehir, nafaka, iddet nafakası, eşler hukukuna riayet, talak, muhala‟a, tefrik, çocuğun bakım ve terbiyesi (hıdane), veraset, vasi tayini gibi aile hukukunu ilgilendiren belgeler bulunmaktadır.

Tez beş bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, 10 numaralı Uşak Şer‟iyye Sicilinin tanıtımı ve şer‟iyye sicillerinin içeriğinden bahsedilmektedir. Birinci bölümde, Şer‟iyye sicillerinden ve Osmanlı Devleti‟nin hukuki yapısından bahsedilmektedir. İkinci bölümde, Osmanlı toplumunun aile yapısından bahsedilmektedir. Üçüncü bölümde, İncelenen sicil ışığında 1923-1924 yılında Uşak‟ta aile hayatından bahsedilmektedir. Dördüncü bölümde ise Uşak ailesinin gündelik yaşamından bahsedilmektedir. Son bölümde ise, İncelenen sicildeki belgelerin özetleri yer almaktadır.

Yerel tarih araştırmalarına katkı sağlayacağını düşündüğümüz bu çalışmada, bana her türlü desteğini esirgemeyen, çalışmanın her noktasında bana rehberlik eden, tecrübesinden ve bilgi birikiminden yararlanmaya çalıştığım danışman hocam Yrd.

Doç. Dr. M. Zahit YILDIRIM‟a teşekkür ederim.

(6)

Ayrıca bu çalışma esnasında engin bilgi ve tecrübesinden istifade ettiğim Prof. Dr. Saim SAVAŞ hocama teşekkür ederim. Yine kıymetli zamanını ayırarak bana yardımcı olan Doç. Dr. Sadiye TUTSAK hocama da teşekkür ederim.

Bu çalışmam süresince benden her türlü maddi ve manevi desteğini esirgemeyen aileme de teşekkürü borç bilirim.

SERHAT BAL

(7)

ÖZGEÇMĠġ

KiĢisel Bilgiler

Adı Soyadı : Serhat BAL

Doğum Yeri ve Tarihi : Uşak / 21.09.1985

Eğitim Durumu

Lisans Öğrenimi : Afyon Kocatepe Üniversitesi Uşak Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

Yüksek Lisans Öğrenimi :

Bildiği Yabancı Diller : İngilizce

Bilimsel Faaliyetleri : “Çeçe(Çamsu) Köylü Kara Murat” isimli yerel tarih çalışması(2009).

ĠĢ Deneyimi

Stajlar :

Projeler :

Çalıştığı Kurum :

ĠletiĢim

e-posta Adresi : serhat_142@hotmail.com

Tarih : 20 / 06 / 2011

(8)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZET………...…………...….ii

ABSTRACT……….…..…………iii

JÜRĠ VE ENSTĠTÜ ONAYI………...…....…..iv

ÖNSÖZ..………...…….….….v

ÖZGEÇMĠġ……….….vii

ĠÇĠNDEKĠLER………..…………...viii

TABLO VE GRAFĠKLER LĠSTESĠ ………..………...……..…..xii

KISALTMALAR ………..………..……....…xiii

GĠRĠġ A. 10 NUMARALI UġAK ġER’ĠYYE SĠCĠLĠNĠN TANITIMI……….…....1

B. UġAK ġEHRĠNĠN TARĠHÇESĠ………...2

BĠRĠNCĠ BÖLÜM OSMANLI DEVLETĠNDE ADLĠ TEġKĠLAT VE ġER’ĠYE SĠCĠLLERĠ A. OSMANLI DEVLETĠNDE ADLĠ TEġKĠLAT………...7

1. Tanzimat Öncesi Osmanlı‟da Adli Teşkilat……….……….….7

a. Şer‟iyye Mahkemeleri……….…...….….8

1) Şeyhülislamlar……….………...…8

2) Kazaskerler………...9

3) Mahkeme Görevlileri..……….…….11

a) Kadılar………...11

(9)

b) Kadıların Yardımcıları………..……..…13

1- Naib………..……….…13

2- Şühudü‟l-hal……….………….13

3- Kassâm……….….……....13

4- Katipler……….…...….…14

b. Divan-ı Hümayun………..….14

c. Veziriazam Divanları……….…….……15

d. Kazasker Divanları……….……...15

e. Diğer Mahkemeler………....…..…16

2. Tanzimat‟tan Sonraki Gelişmeler………...…...16

a. Ticaret Mahkemeleri……….…...……17

b. Nizamiye Mahkemeleri………...…...18

c. İdari Yargı ve Şura-yı Devlet……….…...20

d. Şer‟iyye Mahkemeleri………..……...22

B. ġER’ĠYE SĠCĠLLERĠ…...………..…...…...24

1. Tanımı ve Özellikleri……….…...…24

2. Şer‟iyye Sicillerindeki Belge Çeşitleri……….…….……...26

a. Kadı Tarafından Yazılanlar……….………....26

1) İlamlar……….…...26

a) Hakimin İmza ve Mührü………..….…….27

b) Davacının Adı ve Adresi………..…...27

c) Dava Konusu (Davacının İddiası)………...….28

d) Davalının Cevabı……….……..28

e) İspat………...28

f) Hüküm………...29

g) Tarih………...29

h) Şuhûdü‟l-Hal………...…..30

2) Hüccetler………...30

3) Maruzlar………...31

b. Merkezden Gelen ve Diğer Makamlardan Çıkan Belgeler………….32

1) Padişahtan Gelen Emir ve Fermanlar………...32

a) Ferman………..……..32

b) Berat………..…..32

2) Buyruldu………...33

(10)

3) Tezkireler, Temessükler ve Diğer Kayıtlar………...……33

a) Tezkireler………...33

b) Temessükler………...…...33

c) Diğer Kayıtlar……….…………34

ĠKĠNCĠ BÖLÜM OSMANLI TOPLUMUNDA AĠLE KURUMU A. AĠLE KAVRAMI………...……….…35

B. TÜRK AĠLESĠNĠN GENEL YAPISI……….…36

C. OSMANLI TOPLUMUNDA AĠLE………..…..39

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 10 NUMARALI UġAK ġER’ĠYYE SĠCĠLĠ IġIĞINDA 1923-1924 YILLARINDA UġAK’TA AĠLE A. AĠLE KURUMUNUN OLUġUMU………...41

1. Nişan……….……...41

2. Evlilik………...44

3. Evliliğin Yükümlülükleri……….…47

a. Mehir………...47

b. Nafaka………....52

c. Kadının Kocasına İtaati……….…57

B. EVLĠLĠK KURUMUNUN DAĞILMASI……….58

1. Talak……….……....59

2. Muhala‟a………...61

3. Tefrik………64

a. Hastalık ve Kusur………...65

b. Kayıplık………..….65

c. Nafakayı Kesmek………...…..67

d. Fena Muamele ve Geçimsizlik………...68

(11)

C. EVLĠLĠK KURUMUNUN DAĞILMASININ SONUÇLARI...…....68

1. İddet……….……69

a. Ölüm İddeti………..…..69

b. Talak veya Fesih İddeti……….……….…70

2. İddet Nafakası……….……....70

D. ÇOCUĞUN BAKIM VE TERBĠYESĠ (HIDANE)………...71

E. KĠMSESĠZ ÇOCUKLAR VE EVLAT EDĠNME...74

F. MĠRAS……….………..76

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1923-1924 UġAK AĠLESĠNDE GÜNDELĠK YAġAM A. AĠLENĠN BARINAĞI………..82

1. Ailenin Yaşadığı Mekan………...82

2. Ev Eşyaları……..………..……84

B. AĠLEDE GĠYĠM-KUġAM VE ZĠNET EġYALARI………..…..86

C. KULLANILAN PARALAR……….…...87

BEġĠNCĠ BÖLÜM 10 NUMARALI UġAK ġERĠYYE SĠCĠLĠNDEKĠ BELGE ÖZETLERĠ BELGE ÖZETLERĠ………….………....88

SONUÇ……….124

KAYNAKÇA………...……...127

EKLER……….…...142

(12)

TABLO VE GRAFĠKLER LĠSTESĠ

Tablo-1 : Mehir Davası Açanların Sayısı ve Mehir Miktarları (1923-1924)…50 Tablo-2 : Tefrik, Muhala‟a ve Talakın Sicil İçerisindeki Dağılımı…………..59 Tablo-3 : Şehit olan kocaların listesi………..…....142 Grafik-1 : Kadınlara verilen Mehir Oranları……….….…51 Grafik-2 : Nafaka Oranları………...…...56

(13)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser.

a.g.m. : Adı geçen makale bkz. : Bakınız.

b.t.y. : Basım tarihi yok.

d.t. : Doğum tarihi.

d.y. : Doğum yeri.

H. : Hicri.

Haz. : Hazırlayan.

M. : Miladi.

s. : Sayfa.

TDVİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.

t.y. : Tarih yok.

UŞS : Uşak Şer‟iyye Sicili.

vd. : ve diğerleri.

vr. : varak.

(14)

GĠRĠġ

A. 10 NUMARALI UġAK ġER’ĠYYE SĠCĠLĠNĠN TANITIMI

Uşak‟a ait 20 adet Şer‟iyye sicili mevcuttur. Bu sicillerden 9 numaralı sicil 1908-1910 yıllarını ihtiva etmektedir. 10 numaralı sicil ise 1923-1924 yıllarını ihtiva etmektedir. Fakat 9 ve 10 numaralı şer‟iyye sicillerinin ihtiva ettiği zaman arasında tutulan kayıtlar bulunmayıp, sadece 10 numaralı sicil içerisine eklenen 1914 yılına ait halı faturaları bulunmaktadır. Bu tarihler arasındaki dava kayıtlarının olmaması ise önemli bir problemdir.

10 Numaralı Uşak Şer‟iyye Sicili Ankara Milli Kütüphane Mikrofilm Dairesinde 8296 numara ile kayıtlıdır. Defter 27 x 38 cm. ebadında olup Sicilin kapağında defterin 105 varak olduğu belirtilmiştir. Defter toplam 203 sayfadan oluşmaktadır. Çalışmamız defterin orijinalinden alınan bir mikrofilmden fotokopi çektirerek elde ettiğimiz nüshaya dayanmaktadır.

Defter içerik açısından değerlendirildiğinde, 12. sayfasında “1339 senesi Haziran 339 tarihinde tutulan zabıt ceridesidir” ibaresinin mevcut olduğu görülmektedir. Defter içeriği mahkeme kayıtlarından oluşmakla birlikte ilk 11 sayfası ile 159-162 sayfaları arasında halı faturaları bulunmaktadır. Mahkeme kayıtları, 1339/1923 tarihli ve 91 numaralı dava ile başlayıp, 1340/1924 tarihli ve 201 numaralı dava ile bitmektedir. Bu da muhtemelen bir başka defterin devamı olduğu intibaını uyandırmaktadır.

Sicil içerisinde toplam 118 dava mevcuttur. Defterde 86. ve 89. sayfalar arası okunurluk açısından diğer sayfalara göre daha bozuktur. Bu da muhtemelen mikrofilme çekim esnasındaki teknolojik aletlerin yetersizliğinden ve özensiz çekimden kaynaklanmaktadır.

10 numaralı Uşak şer‟iyye sicilinin ihtiva ettiği konulara baktığımızda nişan, mehir, nafaka, iddet nafakası, eşler hukukuna riayet, talak, muhala‟a, tefrik, çocuğun bakım ve terbiyesi (hıdane), evlat edinme, veraset, vasi tayini gibi konuların yer aldığını görmekteyiz.

(15)

B. UġAK ġEHRĠNĠN TARĠHÇESĠ

Uşak1, Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde yer alan ve 338 019 nüfusa sahip bir ildir2. Uşak ilinin kuzeyinde Kütahya, doğusunda Afyon, güneyinde Denizli ve batısında Manisa illeri bulunmaktadır.

Uşak ilinin tarihine baktığımızda, Uşak‟ın birçok medeniyete beşiklik ettiğini görmekteyiz. M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu‟ya doğrudan geldikleri tahmin edilen Hititler Kızılırmak‟ın kıvrımı içine yerleşmişlerdir. Hititler daha sonra Batı Anadolu‟ya doğru harekete geçerek Uşak ve çevresinde hâkimiyet kurmuşlar ve M.Ö. 2000-M.Ö. 1200 yılları arasında Uşak yöresini etkisi altında tutmuşlardır3. Hititlerden sonra Frigyalıların M.Ö. 750‟lerde bugünkü Kütahya, Eskişehir, Afyonkarahisar, Ankara illerini kaplayan bir alanda ortaya çıktıklarını görmekteyiz4. Dolayısıyla Frigyalıların Uşak ve çevresini de etki altına alarak bu çevrede hâkimiyet kurdukları aşikârdır. Nitekim Friglerin Uşak ve çevresinde hâkimiyet kurduklarının kanıtı olarak Elma dağından5 doğuya inen vadide bulunan odacıkları gösterebiliriz.

Bu yapılar Frigya kültüründen kalma eserlerdir6.

Lidya krallığını Kral Gyges‟in ele geçirmesinden sonra Uşak topraklarının önemli bir kısmı Lidya krallığının hâkimiyeti altına girdi. Dünyada ilk parayı basması ve kullanması ile meşhur devrin en zengin kralı olan Lidya, Efes‟ten Sus‟a kadar yaptırmış olduğu Kral yolu Gediz (Hermos) nehrini izleyerek, Uşak ili sınırları içerisinde bulunan Güre köyü Keremon Agora kentlerinden geçmektedir. Kral Lidya‟dan sonra M.Ö. 546‟da tahta çıkan son Lidya Kralı Kroisos ile Pers kralı Kyros arasında yapılan savaşın sonunda Lidya krallığı hâkimiyeti sona erdi. Bundan

1 Uşak kelimesinin kaynağı ile ilgili birçok görüş ve rivayet bulunmaktadır. Uşak kelimesinin kaynağı ile ilgili geniş bilgi için bkz: Tuncer Baykara, “Uşak Hakkında”, UĢak Halk Eğitimi Dergisi, Cilt:1 say:6, (Ocak 1979), s.8-9.; Haşim Tümer, UĢak Tarihi, (İstanbul: Gün Matbaası, 1971), s.29.;

Sadiye Tutsak, Cumhuriyetin Ġlk Yıllarında UĢak, (İzmir: Uşak Belediyesi Kültür yayınları, 1998), s.12-13.

2 http://www.tuik.gov.tr (Mayıs 2011), adrese dayalı nüfus kayıt sistemi sonuçları (2010); Ayrıca Nüfus ile ilgili göstergeler için bkz: Türkiye Ġstatistik Kurumu Bölgesel Göstergeler 2009, TR 33 Manisa, Afyonkarahisar, Kütahya, Uşak, s. XIV.

3 Tutsak, a.g.e., s.13-14.

4 Recep Yıldırım, Uygarlık Tarihine GiriĢ(Ġlkçağ Tarih ve Uygarlıklar), (İzmir: Meridyen Yayıncılık, 2002), s.120.

5 Elma dağı Uşak merkezinin kuzeyinde, Murat dağının ise güneyinde bulunan ve Uşak şehrine senbol olan bir dağdır. Bkz: “Uşak Coğrafyası”, UĢak Kültür Turizm AraĢtırma Derneği Dergisi, Sayı:

3, Nisan-Mayıs-Haziran 1999, s.7.

6 Bkz: Orhan Dengiz, “Uşak‟ta Bir Köprü Kitabesi Çanlı Köprü(H. 553-M. 1255)”, VakıflarDergisi, Sayı:13, (1981), s.272-273.

(16)

sonra bölge, İran‟dan gelen Perslerin hâkimiyeti altına girdi. Makedonyalı olan Büyük İskender‟in Anadolu seferi neticesinde Pers hâkimiyeti M.Ö. 334 yılında sona erdi. Büyük İskender‟in ölümünden sonra Uşak ve Yöresi İskender‟in önemli komutanlarından Antigon‟un idaresine bırakılan topraklar içerisinde yer aldı7. Uşak ve Çevresi Roma İmparatorluğunun ikiye bölünmesiyle Bizans hâkimiyetine girmiş ve 700 sene Bizans hâkimiyeti altında kalmıştır8.

26 Ağustos 1071 Malazgirt zaferiyle birlikte başlayan Anadolu‟nun Türkleşmesi giderek hızlanmış ve Anadolu bir Türk yurdu olmaya başlamıştır9. Bu bağlamda Uşak 1076 yılında Türklerin eline geçmekle birlikte, 1098 yılında Bizanslılar tarafından geri alındığı bilinmektedir. Bundan sonra Uşak, Türkler ile Bizanslılar arasında sık sık el değiştirmiştir. 1233 yılına kadar Bizans hâkimiyeti altında kalan Uşak, bu tarihten sonra tamamen Türk idaresi altına girmiştir10.

Selçuklu ve Germiyanoğlu hâkimiyetinden sonra, 1391 yılında Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazid Germiyanoğulları Beyliğinin topraklarını işgal etmiş ve beyliği topraklarına katmıştır11. Böylelikle Uşak ve çevresi Osmanlı Devletine geçmiş olur. Fakat Yıldırım Beyazıd, 1402‟de Timur‟a yenilince, Uşak tekrar Germiyan Türkmen beyliğine geçmiştir12. Germiyanoğlu Yakub Beyin 1429 tarihinde ölümü ve vasiyeti üzerine bütün Germiyan beyliği Osmanlı Devletine geçmiş ve böylelikle Uşak‟ta Osmanlı hâkimiyeti başlamıştır13.

Uzun süren Germiyanoğulları hâkimiyetinden sonra 1429 yılında Osmanlı Devleti‟nin idaresi altına giren Uşak, Anadolu eyaletine tabi Kütahya sancağına bağlı bir idari birim halinde düzenlenmiştir. Uşak Kazasının kuzeyinde Altıntaş, Gediz ve

7 Ġlkler ġehri UĢak, (Uşak: Batıkol Matbaası, 2005), s.46.

8 Hakkı Yağcı, “Uşak Tarihine Toplu Bir Bakış”, Dünkü Bugünkü UĢak Halk Eğitimine Yardım Derneği Dergisi, Sayı:1, Cilt:1, (Şubat 1969), s.7.

9 Kemal Vehbi Gül, Anadolu’nun TürkleĢtirilmesi ve ĠslamlaĢtırılması,(İstanbul: Toker Yayınları, 1971), s.7.; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, (İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1993), s.41.

10 İlkler Şehri Uşak…, s.49.

11 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı Ġmparatorluğu Üzerine AraĢtırmalar-I(Klasik Dönem), (Kırk birinci baskı. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010), s.67.

12 Mustafa Erdoğan, “Uşak ilinin İdari Tarihçesi”, Dünkü Bugünkü UĢak Halk Eğitimine Yardım Derneği Dergisi, Sayı:4, Cilt:1, (Mayıs 1969), s.5.

13 Sabri Kırlı, “Uşak ve Kurtuluş”, Dünkü Bugünkü UĢak Halk Eğitimine Yardım Derneği Dergisi, Sayı:7, Cilt:1, (Ağustos-Eylül 1969), s.16.

(17)

Simav, batıda Selendi ve Kula, güneyde Lazkiye/Denizli ve Honaz, Güneybatıda Şeyhlü (Çivril) kazaları ve doğuda Karahisar-ı Sahip kazaları ile sınırlıdır14.

Bu bilgilerin haricinde, 1881/82-1893 Osmanlı Genel Sayımına göre Uşak‟ta 37.070 kadın ve 34.535 erkek Müslüman nüfusu; 725 kadın ve 707 erkek Rum nüfusu; 340 kadın ve 320 erkek ermeni nüfusu bulunmaktadır15. 1914 yılına gelindiğinde ise Uşak‟ta 88.626 Müslüman nüfusu, 2.957 Rum nüfusu, 1.099 ermeni nüfusu olduğu görülmektedir16. Uşak halkı Osmanlı hâkimiyeti altında genel itibariyle sakin bir yaşam sürdürmüştür. Ayrıca Uşak ticarette özellikle halı ve kilim ticaretinde önemli bir rol oynamıştır. Nitekim bu canlılık 15. Yüzyılın sonlarından17 Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar devam etmiştir.

Osmanlı Devleti 1. Dünya savaşı ile birlikte uzun yıllar sürecek bir buhranın içine girmiştir. Birçok cephede mücadele etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti oldukça yıpranmıştır. Osmanlı Devleti bu durumdayken 15 Mayıs 1919 yılında İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.18 İtilaf Devletlerinin müsaade ve yardımı ile Anadolu‟nun istilasını hedef tutan Yunanlılar, İzmir‟e önce bir tümenle çıkmışlar ve 1921 başlarına kadar bu kuvvetlerini artırarak iki kolordu halinde yedi piyade tümeni ve bir süvari tugayına yükseltmişlerdir19.

İzmir‟in işgalinden sonra, Batı Anadolu‟da Gediz ve Menderes vadilerinde ilerlemeyi planlayan Yunan kuvvetleri 25 Mayısta Manisa‟yı, 29 Mayısta ise Turgutlu‟yu işgal etti. Bu işgaller karşısında Alaşehir‟de Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Akabinde Uşak‟ta da kıpırdanmalar başladı. İzmir‟in işgali sırasında 17.

Kolordudan ayrılarak Uşak‟a gelen Selanikli Kaymakam Fuat Bey, Yüzbaşı Hakkı Bey ve Sökeli Hilmi Bey burada gizli bir cemiyet kurdular. Ödemiş‟in 1 Haziranda istilaya uğraması üzerine Uşak‟a gelen Alaşehir Mevkii Kumandanı Süleyman Sururi Bey‟in etkisiyle bu cemiyetin adı “Müdafaa-i Hukuk Heyeti Milliyesi” şeklinde

14 İlkler Şehri Uşak…, s.50.

15 Kemal Karpat, Osmanlı Nüfusu(1830-1914),(İstanbul: Timaş yayınları, 2010), s.278.

16 Karpat, a.g.e., s.392.

17 Halil İnalcık 1490 kayıtlarına göre Karadeniz ticaretinde önem arz eden Kefe‟ye Uşak‟tan halı ihraç edildiğini ve bu halıların pamuklu kumaş ihracından sonra ikinci dereceden öneme sahip olduğunu belirtmiştir. Bkz: Halil İnalcık, Osmanlı Ġmparatorluğu Klasik Çağ(1300-1600), Çeviren: Ruşen Sezer (Sekizinci baskı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2006), s.136.

18 Cumhuriyetin 75. Yılında UĢak, (Uşak: Uşak Valiliği Yayınları, 1998), s.9.

19 Türk Ġstiklal Harbi II. Cilt Batı Cephesi 3. Kısım, (Ankara: Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Yayınları, 1966), s.3.

(18)

değiştirilerek Karakol Cemiyeti ile bağlantısı sağlandı20. Eski bir İttihatçı olan İbrahim Tahtakılıç gizli bir cemiyet olan “Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Milliyesi”

cemiyetinin içinde yer almadı. Hatta bu cemiyetin zarar vermesinden endişe duyarak 30 Temmuz 1919 da “Redd-i İlhak” cemiyetini kurdu. İbrahim Tahtakılıç bu cemiyetle birlikte Uşak‟ta Kuvayı Milliye hareketini yaygınlaştırdı21. Ayrıca İbrahim Tahtakılıç özellikle 16-25 Ağustos 1919‟da toplanan Alaşehir kongresinde aktif konuşmalarıyla dikkat çekmiş ve bu kongrenin ikinci başkanlığını yapmıştır22.

Yunanlıların Batı Anadolu‟yu istila amacı ile girişecekleri bir genel taarruz karşısında, yerli halkın gönüllü olarak meydana getirdiği Milli Türk Kuvvetlerinin yanı sıra 61., 23. ve 57. Tümenlerde görevlendirilmişlerdi. Ancak bu sırada Orta Anadolu‟daki tümenlerin hemen hepsi memleket içerisinde değişik zamanlarda baş gösteren iç ayaklanmalarla meşguldü23. Tam bu sırada, ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılı durumu fırsat bilen Yunan ordusu, 6 Tümenlik bir kuvvetle 22 Haziran 1920 tarihinde İzmir cephesinden taarruza geçmiştir24. Bu gelişmelerle birlikte Uşak 29 Ağustos 1920 tarihinde25 Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir26.

Sakarya savaşı ile birlikte taarruz gücünü kaybeden ve savunma hattına çekilen Yunan ordusu, 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz sonunda mevzilerini terk etmek zorunda kalmış ve 30 Ağustos 1922 tarihinde Dumlupınar Meydan Muharebesinde ağır bir yenilgiye uğratılmıştır27. Dumlupınar zaferi üzerine Fevzi Paşa 31 Ağustos 1922 tarihinde Başkomutanlığın teklifi ile TBMM tarafından Mareşal rütbesine yükseltilmiştir28.

Mustafa Kemal Paşa, 2 Eylül 1922 cumartesi günü, ikindi vakti Fevzi ve İsmet Paşa ile birlikte üstü açık iki otomobille Uşak‟a gelmiştir. Garp Cephesi

20 Türk Ġstiklal Harbi...., s.10.

21 Tutsak, a.g.e., s.20.

22 Mehmet Karayaman, UĢak’ta Kuvâ-yı Milliye, (İzmir: Uşak Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, 2009), s.76.

23 Türk Ġstiklal Harbi II. Cilt…, s.3.

24 Muhammet Erat, “Milli Mücadele‟de Uşak”, 21. Yüzyılın EĢiğinde UĢak Sempozyumu, Cilt: 1, (İstanbul: Uşaklılar Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, 2001), s.317.

25 Haşim Tümer, “Uşak‟ın İşgali ve Sürgünler”, UĢak Halk Eğitimi Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, (Mart 1978), s.19.

26 Uşak bu tarihten itibaren 2 yıl 2 gün Yunan işgali altında kalırken, Yunanlıların acımasızca yaptıkları mezalime maruz kalmıştır. Bkz: Mehmed Hocaoğlu, Belgelerle Yunan Barbarlığı, (İstanbul: Berekât Yayınları, 1985), s.258-261.; Haşim Tümer, “Uşak‟ta Yunan Vahşeti”, UĢak Halk Eğitimi Dergisi, Cilt:1, Sayı: 4, (Eylül 1978), s.3-5.

27 Karayaman, Ön. ver., s.130.

28 Tülay Duran, “TBMM‟den Zafere, Görüşler, Emirler, Yazışmalar”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı:4, (Haziran 1985), s.16.

(19)

kumandanı İsmet paşa, Bacakların Zeki Beyin evinde, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa ise Kaftancıların evinde karargâh kurmuştur. Mustafa Kemal Paşaya, Batı Cephesi kumandanı İsmet Paşa, Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım (Gündüz) Paşa, I. Ordu Komutanı Nureddin paşa ve IV. Kolordu komutanı Kemalettin Sami Paşa eşlik etmiştir. Aynı gün Başkumandanlık, Genelkurmay başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı Karargâhları da Dumlupınar‟dan Uşak‟a nakledilmiştir29.

Mustafa Kemal Paşa, Murat dağlarına sığınan iki düşman kolordusunun döküntülerinin de kıskaçtan sıyrılamayacağını30 anlamasıyla birlikte, I. ve II. Ordu birliklerine, 1 Eylül 1922 günü “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz‟dir, ileri!” emrini verdi31. Böylelikle 2 yıl 2 gün düşman işgalinde kalan Uşak 1 Eylül 1922 tarihinde düşman işgalinden kurtulmuştur.

Bu sırada Beşinci Kafkas Tümeni Kumandanı Albay Dadaylı Halit(Akmansu) Tümeniyle birlikte Karacahisar ve çevresini ele geçirmeye devam ederken Elma dağı üzerinden büyük bir beyaz flama sallanır. Daha sonra yanlarına küçük bir Yunan Zabiti gelir ve General Trikopis‟in teslim olacağını bildirir32. 3 Eylül Günü sabahı General Trikopis ve yanındaki subaylar33, Uşak‟a Başkumandan Mustafa Kemal Paşanın yanına34 götürülmüşlerdir.

Cumhuriyetin ilan edildiğinde 15 bin nüfusa sahip olan Uşak‟ta, Türklerin yanı sıra 948 Ermeni, 2928 Rum ve 53 diğer milletlerden insan mevcuttu35. Ayrıca Kütahya vilayetinin Kazası konumunda olan Uşak, 1953 yılında il statüsüne kavuşmuştur.

29 Karayaman, a.g.e., s.133.

30 Cemal Kutay, Ege’nin kurtuluĢu, (İzmir: Boğaziçi Yayınları, 1981), s.135.

31 Mustafa Onar, Atatürk’ün KurtuluĢ SavaĢı YazıĢmaları II, (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1995), s.364-365.

32 Dadaylı Halit Bey‟in Anıları, “Trikopis Nasıl Teslim Oldu”, UĢak Halk Eğitimi Dergisi, Sayı:3, Cilt:1, (Temmuz 1978), s.7-8.

33 B. Can, “Atatürk‟ün Uşak‟a Ziyaretleri”, UĢak Sempozyumu, Cilt: 1, (İstanbul: Uşaklılar Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, 2001), s.380.

34 Tutsak, a.g.e., s.46.

35 Erdoğan Solak, XX. Yüzyılda UĢak, (Uşak: Batıkol Matbaası, 2002), s.53.

(20)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETĠNDE ADLĠ TEġKĠLAT VE ġER’ĠYE SĠCĠLLERĠ

A. OSMANLI DEVLETĠNDE ADLĠ TEġKĠLAT

1. Tanzimat Öncesi Osmanlı’da Adli TeĢkilat

Osmanlı Devleti‟nin hukuk sistemi, örfi ve şer‟i olarak iki ayaklı bir yapı üzerine bina edilmiştir. Fakat Osmanlı Devleti genel manada şer‟i hukuk sitemini benimsemiştir. Bilindiği üzere, Osmanlı Devleti Müslüman bir Türk devleti idi.

Dolayısıyla kendisinden önceki Müslüman ve Türk devletlerinin hukuk sistemlerinden etkilenmiştir. Buradan Osmanlı Devletinin kendine has hukuk sisteminin olmadığı anlaşılmamalıdır. Nitekim Osmanlı Devleti kendisine geçmişinden miras olan hukuki değerleri geliştirerek ve gerekli değişiklikleri yaparak Osmanlı toplumunda tatbik etmiştir.

Osmanlı Devletinin adli teşkilatına etki eden ya da Osmanlı Devletinin kendisinden önceki Müslüman ve Türk devletlerine baktığımızda ise Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Memluklu gibi devletleri görmekteyiz. Bu devletlerin hukuk sistemleri ile Osmanlı Devletinin hukuk sistemi arasında benzerliklerin olduğu görülmektedir.

Örneğin Emeviler döneminde davalar mahkemelerde tespit ve tescil edilmişti.

Burada hüküm verme yetkisi ise kadıya verilmiştir. Kadı hukuki bir serbestliğe bağlı olmakla birlikte halifeye bağlı hareket etmiştir36. Nitekim Osmanlı hukuk sisteminde de kadı hükümdarın taşradaki temsilcisidir. Verdiği hükümleri onun adına verir, yaptığı denetimleri onun adına yapardı. Bunun yanında Abbasilerde de yargı işlerine kadılar bakmıştır. Bağdat‟ta bulunan kadıya başkadı yani “Kadı‟l-Kudat”

denilmiştir37. Ayrıca Divanü‟l-Mezalim bugünkü anlamda Yargıtay ve Danıştay‟ın baktıkları işlere bakan devlet dairesi konumunda idiler38. Bu kurumlar Osmanlı Devleti‟ndeki Divan-ı Ahkam-ı Adliye (bugünkü manada Yargıtay) ile Şura-yı

36 Hakkı Dursun Yıldız, DoğuĢtan Günümüze Büyük Ġslam Tarihi, Cilt: 2, (İstanbul: Çağ Yayınları, 1986), s.567. ; Hamdi Savaş, Emeviler, ve Abbasiler Devri, (Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayınları, 1993), s.50.

37 Savaş, a.g.e., s.133.

38 Savaş, a.g.e.,s.132.

(21)

Devlet (bugünkü manada Danıştay) kurumlarına benzemektedirler. Dolayısıyla Osmanlı hukuk sisteminin bu ve buna benzer birçok yönü, kendinden önceki Müslüman ve Türk devletlerin hukuk sistemleriyle bağdaşmaktadır.

Osmanlı adli teşkilatının oluşumunda etkili olan faktörlerden kısaca bahsettikten sonra Osmanlı adli teşkilatının yapısına değinilecektir. Bu bağlamda Şer‟iyye Mahkemeleri, Divan- Hümayun, Vezir-i Azam Divanları, Kazasker Divanları ile diğer geri kalan mahkemeler incelenmeye çalışılacaktır.

a. ġer’iyye Mahkemeleri

Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren şer‟i kaza usulünü benimsemiştir39. Bu bağlamda Şer‟iyye Mahkemeleri, Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarından Tanzimat dönemine kadar uzun yıllar her türlü hukuki ihtilafların çözüldüğü bir merci olmuştur40.

Şer‟iyye Mahkemelerinin oluşumunda ise fethedilen bölgelerin idari merkezine bir kadı tayin edilmek suretiyle o bölgenin adli teşkilatı oluşmuştur ki bu yapıya Şer‟iyye Mahkemeleri adı verilmiştir41.

Şer‟iyye Mahkemelerinin yapısı ve işleyişini şu alt başlıklar altında inceleyebiliriz.

1) ġeyhülislamlar

Sözlükte “yaşlı kimse, reis, bilge” anlamlarındaki şeyh ile İslam kelimesinden oluşan şeyhülislam42, 9. yüzyılda ortaya çıkan ve fetva ile şöhret kazanmış veya çok sayıdaki fakihin tasvibini almış olan fıkıh âlimlerine verilen bir şeref unvanıdır43. Osmanlı Devletinin ilk ve son dönemlerindeki bazı dalgalanmalar bir tarafa

39 Ahmet Akgündüz, “İslam Hukukunun Osmanlı Devletinde Tatbiki: Şer‟iyye Mahkemeleri ve Şer‟iyye Sicilleri”, Ġslam Hukuku AraĢtırmaları Dergisi, Sayı:14, (Ekim 2009), s.14.

40 M. Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, (Beşinci baskı. İstanbul: Hars Yayıncılık, 2005), s.83.

41 Bkz: Akgündüz, (2009), a.g.m., s.14.

42 Mehmet İpşirli, “Şeyhülislam”, TDVĠA, Cilt: 39, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2010), s.91.

43 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, (Altıncı baskı. Isparta: Fakülte Kitabevi, 2005), s.101.

(22)

bırakılırsa, Osmanlı Devletinde ilmiye sınıfının ve dolayısıyla kaza teşkilatının da bir bakıma başı konumunda olan mercii, Şeyhülislamlık kurumudur44.

Şeyhülislamın yetkilerine bakacak olursak,

1- Yürütme açısından, şeyhülislamların 1574 yılına kadar ciddi bir etkileri yoktur. Bu tarihe kadar müderrisleri, mevali denen kadılar ve müftüleri sadrazamlar tayin etmektedir. Diğer kadı ve müderrislerin tayini ise kazaskerlere bırakılmıştır.

1574 yılından itibaren ise şeyhülislamlar, kaza kadıları ve bazı küçük dereceli müderrisler dışında kalan mevali kadılarını, müderrisleri ve hatta kazaskerleri de tayin yetkisine sahip olmuşlardır45.

2- Şeyhülislamın yargı yetkisi yoktur. Onların en önemli görevi fetva vermektir46.

3- Örfi hukukun temelini teşkil eden içtihadi konularda kamu yararına uygun görüşün tercihi ve padişaha arz yetkisi şeyhülislamlara ait olmuştur47.

Şeyhülislamlık makamına bağlı kethüda(kahya), devlet nezdinde şeyhülislamı temsil eden telhisçi ve halk tarafından fetva talep olunduğunda bunları hazırlayan fetva emini gibi bürokratik bir kadrosu mevcuttu. Ayrıca şeyhülislamlar kanun çıkarma ve hukuki düzenlemeler konusunda padişahın en büyük yardımcısı konumunda olmuşlardır48.

2) Kazaskerler

Kadî ve asker kelimelerinden oluşan kadı‟l-asker tabiri kaynaklarda kadî-i asker veya kadılasâkir, kadılcünd, kadîleşker olarak da geçer. Ancak kelime Osmanlılar‟da kâdî-i asker olarak yerleşmiş, günümüzde de kazasker şeklini almış ve yaygınlık kazanmıştır49.

Osmanlı Devletinde önem arz eden kurumlardan birisi de kazaskerlik kurumudur. Kazaskerlerin, gerek kadıların tayinlerindeki görev ve yetkilerinin önemi

44 Ahmet Akgündüz, Halil Cin, Türk-Ġslam Hukuk Tarihi, Cilt: 1, (İstanbul: Timaş Yayınları, 1990), s.269.

45 Akgündüz, Cin, a.g.e., cilt:1, s.270-271.

46 Yaşar Şahin Anıl, Osmanlı’da Kadılık, (İstanbul: İletişim Yayınları, 1993), s.22.

47 Akgündüz, Cin, a.g.e., cilt:1, s.271.

48 Ünal, a.g.e., s.103.

49 Mehmet İpşirli, “Kazasker”, TDVĠA, Cilt:25, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2002), s.140.

(23)

ve gerekse de kadıların vermiş oldukları bazı kararların kazaskerlerce bir temyiz mercii sıfatıyla incelenmesinin mümkün bulunması; ayrıca yine kazaskerlerin, kadılar tarafından bakılıp da çözülemeyen karışık bazı davaları çözümleme görevlerinin olması sebebiyle, bu makam bir bakıma hem zamanımızın üst derece mahkemelerinin ve hem de Adalet Bakanlığının fonksiyonlarını yerine getirdiği söylenebilir50.

İmparatorluktaki bütün kadıların ve müderrislerin tayin, terfi ve azilleri ile ilgili konularda kazaskerler yetkiliydi. Kazaskerlerin emrinde bu işlerde kendilerine yardımcı olan tezkireci, ruznamçeci, matlabcı, tatbikçi, mektupçu ve kethüda denilen görevlilerden oluşan geniş bir kadrosu vardı. Kazaskerler bir yıl görevde kalırlardı.

Ayrıca kazaskerlikten sonra gelinebilecek tek makam ise şeyhülislamlıktı51.

Divan-ı Hümayun üyesi olan kazaskerler, kadı ve müderris tayinlerinde önemli bir rol oynamaktaydılar. Ancak üstlendikleri bu idari görev ve yetkiler 16.

yüzyıldan itibaren şeyhülislamlar lehine azalmış52, mevleviyet denilen büyük kadılıklara tayinler, belli bir dönemden sonra bizzat kazasker tayinleri de şeyhülislamlar tarafından yapılmaya başlanmıştır53. Tanzimat sonrasında da kadı tayinlerinde yetkili olan kazaskerlere, 1854 yılından itibaren tayinleri şeyhülislama arz mecburiyeti getirilmiştir54. Ayrıca kazaskerlik kurumu Rumeli ve Anadolu kazaskerliği olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Bunlardan Rumeli kazaskeri protokol bakımından Anadolu kazaskerinden daha önce gelirdi.

50 Anıl, a.g.e., s.25.

51 Ünal, a.g.e., s.104.

52 Yetkisi daraltılan kazaskerler, kendi bölgelerindeki kaza kadılarını, askeri kassamları, alt rütbeli bazı müderrisler (20 lira – 40 lira akçe yevmiyeli) ile meslekleriyle ilgili bazı görevlileri tayin yetkisine sahip olmuşlardır. Bkz: Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt: 1, s.272-273.

53 Aydın, a.g.e., s.147.

54 Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt: 1, s.273.

(24)

3) Mahkeme Görevlileri a) Kadılar

Arapçada kazâ (kadâ) kökünden gelen kadı, fıkıh terimi olarak insanlar arasında meydana gelen çekişme ve davaları şer‟i hükümlere göre çözümlemek için yetkili makamca tayin edilen kişiyi ifade eder55.

Osmanlı adli teşkilatının temel taşı olan kadılar, bulundukları yerin hem hakimi, hem belediye başkanı, hem emniyet amiri, bazen hem mülki amiri ve de halkın her konuda müracaat edebileceği sosyal güvenlik makamıydı56. Nitekim Osmanlı Devleti 16. Yüzyılda iki binden fazla kazaya ayrılmıştı. Dolayısıyla kadı yargı görevinin dışında, mülki, beledi, askeri, mali ve noterlik57 konularında da yetkili olup, yukarıda da belirtildiği gibi halkın her konuda müracaat edebileceği bir sosyal güvenlik makamıydı. Kadılar halkla hükümet merkezi arasında bağlantıyı sağlayan kişilerdir. Nitekim halk hükümet merkezinden bir talepte bulunacağı zaman kadıya başvurmak suretiyle, kadı tarafından bu talepler merkeze iletilerek halkla hükümet merkezi arsında bağlantı sağlanmış olurdu58. Fakat burada üstünde ağırlıklı olarak duracağımız mevzu ise, kadıların yargı görevleridir.

Kadılar, sultanın beraatı ile tayin edilirlerdi59. Muhakemeyi yürütme ve hüküm verme konusunda Padişahın vekili olarak görev yaparlardı. Padişah, hâkimi görevden alma hakkına sahipti. Görevden alınmasını gerektiren bir sebebin bulunup- bulunmaması önemli değildi. Sultan, hâkimleri göreve atama ve görevden alma konusunda bir başkasına da yetki verebilirdi60.

Kadı tayin edildiği bölge hudutları içinde ve vazifeli olduğu sürece görevlerini yerine getirmek mecburiyetindeydi. Görev hudutları ve süresi dışında

55 Fahrettin Atar, “Kadı”, TDVĠA, Cilt:24, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2001), s.66.

56 Cin, Akgündüz, a.g.e., s.274.

57 Ünal, a.g.e., s.106.

58 Bkz: Mustafa Akdağ, “Osmanlı Müesseseleri Hakkında Notlar”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt:13, Sayı:1-2, (1955), s.49

59 İlber Ortaylı, “Osmanlı Kadısı: Tarihi Temeli ve Yargı Görevi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt:30, s.121.

60 Bayındır, a.g.e., s.85-86.

(25)

kadının vermiş olduğu hükümler geçerli değildi61. Görev hudutları içinde ise kesin hüküm verme yetkisine sahiptiler62.

Osmanlı Devletinde kadılık kurumu, “Büyük-Küçük kaza kadılıkları” ve

“Sancak, Vilayet ve Eyalet Kadılıkları” olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Büyük-küçük kaza kadılıkları ise Rumeli, Anadolu ve Mısır‟daki kazaların kadılıkları olarak üçe ayrılmıştır63. Dolayısıyla kadılar bulundukları mevkiye göre derecelendirilmişlerdir.

İlk olarak Mevleviyet denilen büyük kadılıklara baktığımızda, bu kadıların büyük ve mühim eyaletlere, vilayetlere ve bazı önemli sancaklara tayin edildiklerini görmekteyiz. Buraya atanan kadılar mevleviyet rütbesine sahip olurlardı. Ayrıca bu kadıların yevmiyeleri de kendi içinde ikiye ayrılıyorlardı. Bunlardan ilki 300 akçeli mevleviyetler ki bunlara devriye mevalisi denirdi ve en düşük mevleviyetler bunlardır64. İkincisi ise 500 akçeli mevleviyetlerdir ki bunlar en üst dereceli mevleviyetlerdir. Örneğin Sivas ve Silistre eyaletleri 300 akçelik mevleviyet iken, Tokat sancağı 500 akçelik mevleviyettir65. Mevleviyetlerin en payeli olanı ise İstanbul kadılığıdır66.

Kaza kadılıklarına baktığımızda ise en yüksek dereceli kadıya sitte ya da eşref-i kuzat denildiği görülmektedir. Bu kadılıkların 150 akçeli kadılıklar olduğu da bilinmektedir. Bu kadılıkların haricinde toprak kadıları adıyla bilinen seyyar kadılar ile bazı önemli dava ve şikayetleri dinlemek üzere merkezden görevlendirilen nehayif müfettişleri de mevcuttur67.

Kadılar ile ilgili son olarak, kadılara yargılamada yardımcı olan görevlilere baktığımızda naib, şühûdü‟l-hal, kassâm ve kâtibi görmekteyiz.

61 Aydın, a.g.e., s.85.

62 Nevin Ünal Özkorkut, “Savcılık, Avukatlık ve Noterlik Kurumlarının Osmanlı Devletine Girişi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:52, Sayı:4, (2003), s.147.

63 Bkz: Feda Şamil Arık, “Osmanlılarda Kadılık Müessesesi 1”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi AraĢtırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı:8, (1997), s.10-11.

64 Akgündüz, Cin, a.g.e., s.277.

65 Arık, a.g.m., s.11.

66 Akgündüz, Cin, a.g.e., s.277.

67 Akgündüz, a.g.e., s.278.

(26)

b) Kadıların Yardımcıları 1- Naib

Naib, sözlükte “birini temsil etmek, birine vekâlet etmek” anlamındaki nevb (nibaye) mastarından türemiş ve “bir makamın sorumluluğunu asıl sahibi yerine geçici bir zaman için yüklenen kimse” demektir68. Osmanlı adli teşkilatında kadı yardımcısı ve vekili olan naib, kadı tarafından belirlenir, Anadolu veya Rumeli kazaskeri tarafından tasdik edilirdi. Naibler genelde süresiz olarak tayin edilirdi, ancak belirli süreler içinde de görev değişiklikleri olurdu69.

Naibler kadılara mahkemelerde vekâlet ettikleri gibi, bir olayla ilgili olarak keşif, teftiş ve tahkik için olay mahaline giderlerdi ki bu da kadıların maiyetinde çalışan naiblerin başlıca görevlerindendi70.

2- ġühûdü’l-hal

Kadıların bir diğer yardımcısı da mahkemelerde yargılamaya bir anlamda müşahit sıfatıyla katılan şühûdü‟l-haldir. Diğer İslam devletlerinde de varlığına şahit olunan ve içlerinde zaman zaman ileri gelen hukukçuların da yer aldığı bu tür şahitler mahkemeye intikal eden hukuki ihtilafın şahitleri değil, mahkemede yapılan yargılamanın gözlemcisidirler71. Ayrıca Batı toplumlarında mevcut olan ve hakimin kararlarına doğrudan etki eden “jüri” ile şühûdü‟l-hal karıştırılmamalıdır. Çünkü Jüri mahkemenin daimi üyeleri olup, hâkimin kararlarına müdahil olabilmektedir. Oysaki şühûdü‟l-hal gerektiğinde başvurulan yani her zaman mahkeme huzurunda bulunmayan bilgi kaynaklarıdır. Bunun yanında şühûdü‟l-hal arasında bulunan kişiler hâkimin kararlarına doğrudan müdahil olmayıp sadece varlıklarıyla kararlarda etki sahibi olmuşlardır72.

3- Kassâm

Sözlükte “bölmek” anlamındaki kısmet mastarından türeyen kassâm “taksim eden, bölüştüren” manasına gelmektedir. İslam hukuk literatüründe ganimet, şirket

68 Casim Avcı, “Nâib”, TDVĠA, Cilt:32, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2006), s.311.

69 Mehmet İpşirli, “Osmanlılar‟da Naiblik”, TDVĠA, Cilt: 32, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2006), s.312.

70 İpşirli, a.g.m., s.313.

71 Aydın, a.g.e., s.90.

72Ayrıntılı bilgi için bkz: Hülya Taş, “Osmanlı Mahkemesindeki „Şühûdü‟l-Hâl‟ Nasıl Değerlendirilebilir?”, Bilig Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 44, (Kış 2008), s. 29-32.

(27)

ve miras gibi konularda her türlü menkul ve gayri menkul malı bölerek hisseleri belirli hale getiren kişi ya da resmi görevliye kâsım veya kassâm denilmiştir.

Osmanlı uygulamasında kassam, miras davalarında bizzat dava mahaline giderek gerekli tahkikatı yapıp ihtilaf hakkında bir neticeye vardıktan sonra davayı hükme bağlayan ve terekeyi varisler arasında taksim eden şer‟i memuru ifade etmektedir73.

4- Katipler

Sözlükte ketb “yazmak” fiilinden türemiş olan katip, “yazı işleriyle uğraşan kimse, sekreter, yazıcı; bilgili kişi, noter” demektir74. Kadının yardımcılarından bir tanesi olan mahkeme kâtipleri, kadının vermiş olduğu kararları bunlar için belirlenmiş usule (sakk usulüne) uygun olarak deftere geçirmişlerdir. Hukuk metinlerini yazma konusunda yetişmiş olan bu yardımcılar aynı tür davaların süratle yazılmasında ve böylece yargılama sırasında bir eksikliğin olmamasında önemli rol üstlenmişlerdir75.

b. Divan-ı Hümayun

Divan-ı Hümayun, Padişahın hükümeti demektir76. Divan-ı Hümayun bilindiği üzere saraya dâhil bir müesseseydi ve Osmanlı Devletinin en üst siyasi, idari ve hukuki kazai organıydı77.

Divan-ı Hümayun‟da idari, mali, askeri, örfi ve şer‟i konular ile ülke ve toplumu ilgilendiren ve yöneticilerin kendi başlarına karar veremeyecekleri her türlü meseleler müzakere edilip karara bağlanırdı78. Dolayısıyla Divan-ı hümayunların yapısı temyiz usulünü bize hatırlatmaktadır. Bunun yanında hem doğrudan divana başvuran veya ikinci defa yargılamayı haklı olarak talep edenler içinde, Divan-ı Hümayun bir istinaf mahkemesi görevini üstlenmiştir79.

73 Sait Öztürk, “Kassâm”, TDVĠA, Cilt:24, (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2001), s.579.

74 Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Kâtip”, TDVĠA, Cilt: 25, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2002), s.49.

75 Aydın, a.g.e., s.91.

76 Pakalın, a.g.e., cilt:1, s.462.

77 Aydın, a.g.e., s.150

78 Ünal, a.g.e., s.52.

79 Akgündüz, Cin, a.g.e., cilt:1, s.282.

(28)

Divan-ı Hümayun padişah divanı olduğundan daima onun bulunduğu yerde toplanmıştır. Padişahın sefere çıktığı zamanlarda seferde de divanın toplandığı olmuştur. Başlangıçta her gün toplanan divan, 16. Yüzyılın ortalarından itibaren cumartesi, pazar, pazartesi ve salı günleri olmak üzere haftada dört gün toplanmıştır.

18. Yüzyılın başlarından itibaren ise iyice azalan divan toplantıları, üç ayda bir kapıkulu ocaklarına maaş dağıtma esnasında ya da sefir kabulü vesilesiyle toplanır olmuştur. Bu dönemlerde devlet işlerinde Paşakapısı veya bab-ı âli denilen sadrazamlığın ve buradaki divanların ön plana çıktığı görülmektedir. Divan-ı Hümayun Fatih dönemine kadar bizzat padişahın, bu dönemden sonra ise veziriazamın başkanlığında toplanmıştır80.

c. Veziriazam Divanları

Veziriazam devlet işlerinde padişahın mutlak vekili olup padişahın mührünü taşırdı. Veziriazam, siyasi ve askeri konularda geniş yetkilere sahipti ki devletin iç ve dış siyasetini yürütmek ve bununla ilgili politikanın belirlenmesi veziriazamın yetkisinde olmuştur81.

Divan-ı Hümayunun dışında veziriazamın başkanlığını yaptığı bir dizi divan daha vardır ki bunlar da zaman zaman adli veya idari mahkeme olarak görev yapmışlardır. Bu divanlara baktığımızda örfi ve şer‟i konuların görüşüldüğü Cuma divanı; İstanbul, Galata, Eyüp ve Üsküdar kadılarının iştirakiyle toplanılan Çarşamba divanı karşımıza çıkmaktadır. Cuma Divanında, Divan-ı Hümayun‟da görülemeyen bazı hukuki ihtilaflar da halledilmiş, Çarşamba Divanında ise İstanbul‟da oturmakta olan kimselerin şikayetleri ve hukuki ihtilafları dinlenmiştir82.

d. Kazasker Divanları

İlk olarak Abbasilerde ortaya çıkan başkadılık (Kadı‟l-kutadlık)83 kurumunun yerini, Osmanlı Devleti‟nde İslam‟ın ilk asırlarında ordu kadılığı olarak kurulmuş

80 Aydın, a.g.e., s.151.

81 Ünal, a.g.e., s.53.

82 Bkz: Aydın, a.g.e., s.92-93.

83 Bkz: Savaş, a.g.e., s.133.

(29)

bulunan kazaskerlik kurumu almıştır. Kazaskerlik bir idari kurum olarak kadı tayinleriyle ilgilenmiş, Rumeli, Kuzey Afrika ve Kırım‟daki kadılar Rumeli kazaskeri, Anadolu‟daki kadılar da Anadolu kazaskeri tarafından tayin edilmişlerdir84. Daha öncede belirttiğimiz gibi Kazaskerler bugünkü manada Adalet Bakanına tekabül etmektedir. Dolayısıyla Osmanlı Adli teşkilatı için önem arz etmektedir.

e. Diğer Mahkemeler

Osmanlı Devletinde Şer‟iyye Mahkemelerinin ve yukarda belirtilen divanların yanı sıra gerek veziriazamların, gerekse diğer vezirlerin ülke içerisinde çoğu kere sefer vesilesiyle seyahat ederken geçtikleri yerlerde divan kurup dava dinledikleri de olmuştur. Seferde eğer padişah yoksa “Serdar-ı Ekrem” unvanını taşıyan veziriazamlar bu divanlara başkanlık ederdi ki bu divanlara ayak divanı da denilmiştir85.

Ayrıca eyaletlerde Beylerbeyi başkanlığında toplanan Paşa divanları da mevcuttur. Bu divanlar mahalli bir idare mahkemesi ve kısmen de bir istinaf mahkemesi yapısındadırlar. Bu divanların yetkileri kısıtlı olmakla birlikte, Divan-ı Hümayun‟un sınırlandırılmış şekilleri olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Burada alınan kararlar ise gerektiğinde Divan-ı Hümayun‟da temyiz edilebilmiştir86.

2. Tanzimat’tan Sonraki GeliĢmeler

Osmanlı Devletinin zamanla askeri, iktisadi ve siyasi yönlerden zayıflamasıyla birlikte çeşitli alanlarda bozulmalar ve toplumda da sosyal çözülmeler meydana gelmiştir. Bu bozulmalardan yargı sistemi de nasibini almıştır.

84 Aydın, a.g.e.,s.93.

85 Ünal, a.g.e., s.51.

86 Akgündüz, Cin, a.g.e., cilt:1, s.282.

(30)

16. yüzyılın sonlarından itibaren bozulmaya başlayan Osmanlı toplumunda rüşvet ve iltimasın artması87 ve kadılık makamına, işinde uzman olmayan kişilerin geçmesi88, toplumun hukuka olan güveninin sarsılmasına yol açmıştır. Yönetimdeki ve yargıdaki bozulmaların artmasıyla birlikte, devlet adamları çeşitli arayışlar içerisine girmiş ve çeşitli yenilikler yapılmaya çalışılmıştır. Bu gelişmelerle birlikte Batı‟nın da etkisiyle 1839 tarihinde Tanzimat Fermanı ilan edilmiştir. Tanzimat Fermanı‟yla birlikte hukuk ve yönetim alanlarında çeşitli ıslahatlar yapılarak yeni mahkemeler ve kanunlar oluşturulmuştur.

Tanzimat‟la birlikte kurulan yeni mahkemeler ile birlikte Şer‟iyye Mahkemelerinin yükünün azaltılmaya çalışıldığı düşünülebilir. Nitekim mahkemelere intikal eden dava sayısı ve çeşidindeki artıştan dolayı klasik Osmanlı mahkeme teşkilatı89 bu yükü taşıyamaz hale gelmiştir. Dolayısıyla yeni mahkemeler kurularak Şer‟iyye Mahkemelerinin yükünün azaltılması yoluna gidilmiştir. Bu süreçte çeşitli mahkemeler kurulurken bazı mahkemelerin de yetkileri kısıtlanmıştır.

Bu mahkemelere sırasıyla baktığımızda şunları görmekteyiz.

a. Ticaret Mahkemeleri

Bu mahkemenin kuruluşu, 1840 yılında ticari uyuşmazlıklara ayrı mahkemelerin bakması esası kabul edildikten sonra90 İstanbul‟da Ticaret Nezaretine bağlı olarak teşekkül ettirilen Ticaret Meclisi ile başlar91. 1847 ve 1848 yıllarında hazırlanan iki nizamname ile Ticaret Meclisleri Ticaret Nezareti‟ne bağlı karma Ticaret Mahkemesi haline getirildi92. Bu mahkeme, yabancı devletlerin baskısıyla

87 Bkz: Erdoğan Keleş, “Tanzimat Dönemi‟nde Rüşvetin Önlenmesi İçin Yapılan Düzenlemeler(1839- 1858)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Sayı:38, (Eylül 2005), s.260-262.

88 Bkz: Hamiyet Sezer Feyzioğlu, Selda Kılıç, “Tanzimat Arifesinde Kadılık-Naiblik Kurumu”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Cilt:24, Sayı:38, (2005), s.33-34.

89 Aydın, a.g.e., s.449.

90 Akgündüz, Cin, a.g.e., cilt:1, s.289.

91 Aydın, a.g.e., s.452.

92 Aydın, a.g.e., s.452.; bkz: Bernard Lewis, Modern Türkiyenin DoğuĢu, Çeviren: Metin Kıratlı, (Onuncu baskı. Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2007), 114.

(31)

ticaret nazırının başkanlığında yedisi yabancı uyruklu olmak üzere on dört üyeden oluşmaktaydı93.

28 Temmuz 1850‟de Ticaret Kanunu çıkarılarak94, Ticaret mahkemeleri İzmir, Beyrut, Selanik, Kahire gibi şehirlerde de kurulmaya başlanmıştır. Bu durumla karşısında, 1850 Tarihli Ticaret Kanunnamesi‟ne 1860 yılında eklenen bir zeyl ile bütün imparatorlukta Ticaret Mahkemeleri kurulmaya başlanmıştır95. 1861 tarihinde yürürlüğe giren Usul-i Muhakeme-i Ticaret Nizamnamesi de, ticari yargılamanın esaslarını düzenlemiştir96.

1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi ile her vilayette birer Meclis-i Ticaret teşekkül edince, hemen her yerde ticaret mahkemeleri açılmıştır97. Bilindiği üzere başlangıçta tebaa ile yabancılar arasındaki hukuk davalarına da ticaret mahkemeleri bakmaktaydı. Fakat karma ticaret mahkemelerinin bu yetkisi, 1872‟de 1000 kuruşu aşanlarla sınırlandırılmıştır. 1870‟de Divan-ı Ahkâm-ı Adliye Dâhili Nizamnamesi hazırlanarak, o zamana kadar karma ticaret mahkemelerinde görülen tüm davalar hukuk mahkemelerine tevdi edilmek istendi. Ancak bu karar nizamiye mahkemelerinde yabancı üye bulunmadığı için elçiliklerin yabancılar ile Osmanlı tebaası arasındaki hukuk davalarının ticaret mahkemelerinde görülmesi hususundaki ısrarıyla karşılaşıldı98.

b. Nizamiye Mahkemeleri

Tanzimat sonrasında oluşturulan mahkemelerden birisi de Nizamiye Mahkemeleridir. Tanzimat öncesindeki sisteme baktığımızda, yargı yetkisinin tümünün Şer‟iyye Mahkemelerinde olmadığını görmekteyiz. Divan-ı Hümayun, Eyaletlerdeki Paşa Divanları ve benzeri organlar da belli sınırlar içerisinde adli ve idari yargı yetkisini kullanmışlardır. 18. Yüzyılın sonlarına doğru bu organların önemi ortadan kalkınca, bunların yerine Şer‟iyye Mahkemelerine yargı görevinde

93 Akgündüz, Cin, a.g.e., cilt:1, s.289.

94 Sedat Bingöl, “Osmanlı Mahkemelerinde Reform ve Ceride-yi Mehakim‟deki Üst Mahkeme Kararları”, Tarih Ġncelemeleri Dergisi, Cilt:20, Sayı:1, (Temmuz 2005), s. 24.

95 Aydın, a.g.e., s.452-453.

96 Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt:1, s.290.

97 Aydın, a.g.e., s.453.

98 Nevin Ünal Özkorkut, “Kapitülasyonların Osmanlı Devleti‟nin Yargı Yetkisine Getirdiği Kısıtlamalar”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:53, Sayı:2, (2004), s.91.

(32)

yardımcı olacak ve hatta çoğu sahalarda onun yerine geçecek organlar teşkil edilmiştir99. Bu mahkemelerden birisi olan Nizamiye mahkemelerinin ilk çekirdeğini Tanzimat sonrasında çıkarılan ilk Ceza Kanunlarının uygulanması için 1854‟de İstanbul‟da kurulan Meclis-i Tahkikat oluşturmuştur100.

Meclis-i Tahkikat adlı kurulların çoğalmasıyla birlikte Nizamiye Mahkemelerinin oluşumunu başlatan süreç başlamıştır. Meclis-i Tahkikat adlı kuruldan sonra vilayetlerde ve sancaklarda birer Meclis-i Temyiz, kazalarda ise birer Meclis-i Deavi oluşturulmuştur. Bu oluşumları incelediğimizde, belli üyelerden oluşan ve Şer‟iyye Mahkemeleri ile diğer özel mahkemelerin görevleri dışında kalan yargı işlerine bakabilen kurullar olduklarını görmekteyiz101.

1864 yılında ise batılıların da etkisiyle Vilayet Nizamnamesi çıkarıldı102. Bu çıkarılan nizamnameyle kurumlar arası bir hiyerarşi oluşturulmuştur. Bu kurumlar ise şunlardır:

1- Kazalarda bulunan Deavi Meclisleri,

2- Sancaklarda bulunan Temyiz Hukuk Meclisleri, 3- Vilayet merkezlerinde bulunan Temyiz Divanları, 4- Dersaadet‟te bulunan Divan-ı Ahkâm-ı Adliye.103

Sancak merkezinde kurulan Temyiz Hukuk Meclisleri, O sancağa bağlı bulunan kazalardaki Deavi Meclisleri‟nin temyiz mercii konumunda idi. Sancak merkezindeki uyuşmazlıklar bakımından ise Temyiz Meclisi Deavi Meclisinin yerini tutardı. Vilayet merkezinde kurulan Temyiz Divanlarında da, o vilayete bağlı bulunan sancaklardaki Temyiz Meclislerinde verilmiş olan kararlar temyiz edilecekti104. Daha sonra 1869 yılında kurulan İcra Cemiyeti ve 1870 yılında kurulan Havale Cemiyeti ile yeni mahkemelerin teşkilatı tamamlanmış oldu105. Son olarak 1879 tarihli Mehakim-i Nizamiyenin Teşkilat Kanunu ile nizamiye mahkemeleri kesin olarak teşkilatlandı106. Bu kanun ile ülke genelinde mahkemelerde savcılıklar

99 Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt:1, s.286.

100 Aydın, a.g.e.,s.454.

101 Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt:1 s.286.

102 Aydın, a.g.e., s.453.

103 Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt:1, s.287.

104 İbrahim Durhan, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Yargı Teşkilatındaki Gelişmeler”, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:12, Sayı:3-4, (Aralık 2008), s.82.

105 Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt:1, s.287.

106 Durhan, a.g.m., s.82.

(33)

kuruldu. Aynı yıl çıkarılan Usul-i Muhakemat-ı Cezaiyye Kanunu ile de savcılık kurumu görev ve yetkileriyle ayrıntılı olarak düzenlendi107. 1875‟de sadece İstanbul için düzenlenen avukatlık kanunu da bütün ülkede uygulanmaya başlamıştır108. Bunun yanında Katib-i Adl denen noterler de 1878‟de çıkarılan Mukavelat Muharrirleri Nizamnamesi ile Osmanlı hukukuna girmiştir109.

1879 tarihli Mehakim-i Nizamiyenin Teşkilat Kanununa baktığımızda mahkemelerin iki dereceli oldukları görülmektedir. Bunlar:

1- Bidayet Mahkemeleri:

Bidayet Mahkemeleri ceza, hukuk ve ticaret diye üçe ayrılır. Ayrıca köylerdeki ihtiyar meclisleri ve Nahiyelerdeki Nahiye meclisleri de birer sulh dairesi olarak görevlerine devam edeceklerdir.

2- İstinaf Mahkemeleri:

Bu mahkemeler vilayetlerde bulunurlar. Merkezde ise ceza ve hukuk daireleri bulunan Temyiz Mahkemesi bulunur110.

c. Ġdari Yargı ve ġura-yı Devlet

Nizamiye mahkemelerinin temyiz mercii olarak kurulan Divan-ı Ahkam-ı Adliye111 1868 yılında Meclis-i Adliye‟ye yeni bir şekil verilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Meclis-i Ahkam-ı Adliye ikiye ayrılarak Ahmet Cevdet Paşa‟nın başkanlığında Divan-ı Ahkam-ı Adliye, Mithat Paşa‟nın başkanlığında da Şura-yı Devlet112 oluşturulmuştur113. Yeni düzenlemeye göre aile, miras, vakıf, şahsa karşı işlenen suçlar ve cezaları gibi hukuk-ı şahsiye davalarına Şer‟iyye Mahkemelerinde

107 Özkorkut, (2003), a.g.m., s.150.

108 Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt:1, s.288.

109 Özkorkut, (2003), a.g.m., s.154.

110 Akgündüz, Cin, a.g.e., Cilt:1, s.288.

111 Bugünkü karşılığı Yargıtay‟dır. Bkz: Durhan, a.g.m., s.88.

112 Bugünkü karşılığı Danıştaydır. Bkz: Durhan, a.g.m., s.88.

113 Aydın, a.g.e., s.454.

Referanslar

Benzer Belgeler

Akzâ kuzatü’l-müslimîn evlâ vülâtü’l-müvahhidîn ma’deni’l-fazlı ve’l-yakîn rafi’u a’lâmi’ş-şerî’ati ved-dîn varisü ulümü’l-enbiya-i ve’l-mürselîn

Örneğin Çilehâne Mahallesi mütemekkinlerinden vefât eden Estefan oğlu Artin’in terekesindeki mallar şunlardır; kalpak, kurt kürkü, kıymetli kaşık, çatal, bıçak,

Dârü’l-cihâd ve’l-mücâhidîn Medîne-i Vidin mahallâtından Çavuş mahallesinde sâkin iken bundan akdem vefât eden Ahmed Ağa bin Alî ibn Abdullah’ın verâseti

19/2 Medine-i Sivas ta Gök Medrese sakinlerinden iken bundan akdem vefat eden Mevlüde binti El-Hac Feyzullah isimli hatunun terekesinin sadri kebir oğulları Es-seyyid Feyzullah

itmekçi Hâcî Hasan Oğlu bayrâğının Ağâ ve Alemdârına verilen guruĢ 155 kuyûddan iki guruĢden ziyâde gümrük alınmamak içun ilâm harcı guruĢ 60 devletlü Hüsrev

Hamidiye Kazāsıʹna tâbi‘ Danişmend Karyesi sâkinlerinden Akçaoğlu Ömer ibn Mehmed nâm kimesne mahkeme-i şerʻiyyeye mahsūs odada maʻkūd-ı meclis-i şerʻ-i

İncelediğimiz yıllarda, Rize’de vefat eden kadın ve erkeklerin terekesinde, gayr-i menkuller önemli bir yekûnu oluşturmaktadır. 1459 Söz konusu gayr-i menkuller

Mahrûse- i Amasya mahallatından Hatuniyye mahallesi sakinlerinden Sette binti Mehmed Beğ nam hatunun tarafından husûs-ı ati’z-zikre vekîl olub vekâlet-i mezbûre