Gazetemizin önemli haberi, fazla ilgi görmedi: 'Eminönü Belediyesi'nin İstanbul Teknik Üniversitesi'ne hazırlattığı 'Atık ve çevresel Risk Yönetimi' raporuna göre, yılda 75 ton siyanür çevreye atılıyor.'
28 Kasım'daki habere göre, Eminönü ilçesinden her yıl, çevreye atılan zehirli maddeler içinde, 115 ton sülfürik asit, 410 ton hidroklorik asit ve benzeri başka kimyasal zararlılar da var. Bu atıklar, ilçedeki 6 bin 913 atölye ve
imalathaneden, ev atıkları ile birlikte, Haliç'e akıtılmaktadır. Başka bir habere göre, Sivas'ın Divriği ilçesindeki maden işletmelerinin atıkları yüzünden, Fırat Nehri, kızıla boyanmış, bu nedenle maden işletmeleri kapatılmıştır. Yıllardır işletilmekte olan bu madenlerin, şimdiye kadar doğaya vermiş oldukları zararın boyutları, korkunç olarak
tanımlanmıştır. Son günlerde İstanbul'da görülen hava kirliliğinin, insanlarımıza verebileceği zararlar, yıllardır
yapılan uyarılara rağmen sürüp gitmektedir. İzmit yakınındaki yoğun fabrikalaşma merkezi Dilovası'nda, doğa kirliliği (hava ve çevre kirlenmesi) korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu konudaki ölçümler, bunu açıkça gösterdiği gibi, hava kirlenmesi, çevrede nefes almayı, şimdiden güçleştirmiştir. Örnekler çoktur ve son beş yılda hızla büyüyen ülkemiz, aynı zamanda, gözle görülebilir ölçüde, hızla kirlenmektedir.
Ülkemizdeki doğa kirlenmesinin boyutları, hızlı ekonomik büyüme oranlarından duyduğumuz kıvancı azaltabilecek boyutlardadır. Dünyada ve ülkemizde, üretimin yarattığı kirlenmenin zararlarının, yıllık milli gelir tutarlarından indirilmesini öneren ekonomi uzmanları, bu zararlar düşülmeden bulunan milli gelir rakamlarıyla verilecek ekonomik politika kararlarının yanlışlarla dolu olabileceğini söylemektedirler. Bu görüşte olan 'Yeşil Milli Gelir' hesaplaması isteyenlerin sayısı, her geçen gün artmaktadır. Bu görüşteki ekonomi uzmanları, henüz, siyasal etki sahibi
olamadıklarından, milli gelir hesaplama biçimlerimiz değişmemiştir. Bununla birlikte, bu uzmanlar, doğa kirlenmesi zararlarının, ülkelerdeki üretim katma değerlerinden düşüldükten sonra bulunacak milli gelir rakamları kullanılarak verilecek ekonomik kararların, bugünkü ekonomik politika kararlarından çok farklı olacağını ve doğa kirlenmesinin önlenmesine daha çok emek ve para çekebileceğini öne sürmektedirler. Ülkemizdeki doğa kirlenmelerinin boyutları çok yükselmiş olduğu için, bu konudaki gelişmeleri beklemeden, doğa kirlenmesinin azaltılması için önlem almalıyız: - Doğal kirlenmenin en önemli kaynaklarından biri, insan sağlığına zarar veren fabrika ve ev atıklarıdır. Sanayi kuruluşlarının yarattığı atıkların biçim ve boyutları birçok hallerde bilinmekte olsa da, önlem alınmamaktadır. çünkü, sanayi tesislerinin kuruluşlarında, atıkların temizlenmesi için gerekli olan yatırım tutarları, toplam yatırım tutarının yaklaşık olarak, yüzde 20'si ile yüzde 35'i arasında değişmektedir. Yatırım süresini azaltmak ve işsizlere en kısa zamanda iş bulabilmek için, yatırımları yapanlar ve denetleme sorumluluğunu taşıyan kamu görevlileri, doğayı kirleten uygulamaları görmezden gelmektedirler. Bu yaklaşım biçimi değiştirilmeli ve yeni fabrikaların, doğa kirliliğine neden olmadan kurulabilmeleri ve eski sanayi kuruluşlarının da atıklarını temizlemeleri sağlanabilmelidir.
- Kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin, düşük maliyetli atık temizleme aygıtları ve tesisleri üreten kuruluşlar kurmaları ya da bu tür kuruluşları etkili teşviklerle özel kesime kurdurmaları sağlanabilmelidir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde bu tür uygulamaların çok sayıda örneği vardır.
- Üniversiteler ve kamu kurumları, doğal kirlenmenin boyutları ve zararları konusunda bilimsel araştırmaları çoğaltmalıdırlar. Eminönü Belediyesi'nin yaptırdığına benzer bilimsel araştırma sonuçlarının, yaygın biçimde duyurulması, yakında 'milli felaket' boyutlarına ulaşması kaçınılmaz olan bu konuya toplum ilgisini artıracaktır. Herhalde, bunun için de Avrupa Birliği, Dünya Bankası ya da Uluslararası Para Fonu'ndan uyarı beklememeliyiz. Mustafa AYSAN - Radikal 13.12.2006