• Sonuç bulunamadı

DergiPark THE JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "DergiPark THE JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ"

Copied!
29
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal Of Social Sciences Institute

ISSN: 1302-6879

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ

THE JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE

YIL/YEAR: 2017 SAYI/NUMBER: 37

ULUSLARARASI HAKEMLİ DERGİDİR

TARAFINDAN TARANMAKTADIR DERGİMİZ

Tübitak DergiPark

DergiPark

AKADEMİK

akademik

(2)

Hakemli Dergi, Yıl 2017 Sayı:37 Peer-Reviewed Journal, Year:2017 Issue: 37

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal Of Social Sciences Institute

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ THE JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE

Sahibi/Owner Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Adına

Doç. Dr. Bekir KOÇLAR Editörler/Editors Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ

Yrd. Doç. Dr. Ercan ÇALIŞ

Tercüme ve Dil Editörleri/Translation and Language Editors Prof. Dr. M. Şirin ÇIKAR (Arapça)

Doç. Dr. Cavid QASIMOV (Rusça) Yrd. Doç. Dr. Aydın GÖRMEZ (İngilizce) Yrd. Doç. Dr. Süleyman ERATALAY (Almanca)

Yrd. Doç. Dr. Mustafa SOLMAZ (Fransızca) Yayın Kurulu/Editorial Board

Prof. Dr. Abed Elrahim Azzam Mohammad MARASHDEH, Jadara Üniversitesi, Ürdün

Prof. Dr. Ali J. Al-ALLAQ, el-Ain Üniversitesi, Birleşik Arap Emirlikleri Prof. Dr. Alfina SİBGATULLİNA- Russian Academy of Sciences- Rusya

Prof. Dr. Azmi SÜSLÜ-Ankara Üniversitesi

Prof. Dr. Bayram KODAMAN-Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Faruq MAWASİ, Al Qasimi Academy, Filistin.

Prof. Dr. Ivan BALTA-University of Osije- Hırvatistan Prof. Dr. Hasan ÇİÇEK- Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Prof. Dr. Medhat Saad Mohamed ELGAYAAR, Zagazig Üniversitesi, Mısır Prof. Dr. M. Şirin ÇIKAR- Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Prof. Dr. Munjid Mustafa BAHJAT, International Islamic University, Malaysia.

Prof. Dr. Necmettin ALKAN-Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ-Balkan Tarihi Araştırmaları Merkezi-Kosova

Prof. Dr. Öztürk EMİROĞLU-Varşova Yunus Emre Enstitüsü-Polonya Prof. Dr. Recai KARAHAN, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Prof. Dr. Salim CÖHCE İnönü Üniversitesi Prof. Dr. Samı Alı JABBAR, Basra Üniversitesi-Irak Prof. Dr. Serbo RASTODER-University of Montenegro-Karadağ Prof. Dr. Süleyman Turduyeviç KAYIPOV-Sincan Pedagoji Üniversitesi-Çin

Doç. Dr. Bekir KOÇLAR-Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Tamer BALCI - The University of Texas-ABD Doç. Dr. Vitaliy POZNAHİREV, Russian Academy of Sciences- Rusya

Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul ÇAVDAR, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Dr. Salih Ahmad ABDULVEHHAB-Ezher Üniversitesi-Mısır

(3)

Danışma Kurulu/Advisory Board Prof. Dr. Alfina SİBGATULLİNA

Prof. Dr. Ali Fuat DOĞU Prof. Dr. Azmi SÜSLÜ Prof. Dr. Bayram KODAMAN

Prof. Dr. S. Cem ŞAKTANLI Prof. Dr. Cesur PEVLEVAN Prof. Dr. Hasan BABACAN

Prof. Dr. Ivan BALTA Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI Prof. Dr. Mehmet AYGÜN

Prof. Dr. Necdet HAYTA Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU

Prof. Dr. Reha SAYDAN Prof. Dr. Salim CÖHCE Prof. Dr. Serbo RASTODER Prof. Dr. Süleyman Turduyeviç KAYIPOV

Prof. Dr. Zeki TAŞTAN Doç. Dr. A. Menaf TURAN Doç. Dr. B. Cercis TANRITANIR

Doç. Dr. Ferit İZCİ Doç. Dr. M. Akif ARVAS

Doç. Dr. Suvat PARİN Doç. Dr. Tamer BALCI Doç. Dr. Tuncay ÖĞÜN Doç. Dr. Zafer KANBEROĞLU

Sekreterya/Secretary Ahmet KÖKLÜ

Murat ÇABAZ

Dizgi-Baskı/Print-Compasition

Baranoğlu Ofset Matbaacılık: (0432)215 94 06 VAN

Yazışma Adresi/Correspondence Address Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü/VAN Tel: 0432 225 11 17- 0432 225 10 24 /2002- Fax:0432 225 10 52

İleti Adresi: http://www.yyusbedergisi.com/

Baskı Yılı/Date of Publication 2017

(4)

İÇİNDEKİLER / CONTENTS

11

21

41

55

65

79

99

113

139

DİL VE EDEBİYAT/LANGUAGE AND LITERATURE Yrd. Doç. Dr. Ömer DEMİRBAĞ

Şeyh Gâlib Şair Şeyh Mi Şeyh Şair Mi?

Sheikh Galib a Sheikh Poet or a Poet Sheikh?

Prof. Dr. Hüseyin KARADAĞ

Türkistan'da Hayvan ve Hayvancılıkla İlgili Mitolojik ve Geleneksel Kültürün Günümüzdeki Etkileri

The Current Effects of Mythological and Traditional Cultures Related to Animal and Animal Husbandry in Turkestan

Dr. Okan ALAY

Elif Şafak'ın İskender Romanında Halkbilimi İzlekleri Folkloric Themes in Elif Shafak's Novel İskender Yrd. Doç. Dr. Nesim SÖNMEZ

Hacı Bayram-ı Velî' de Dil ve Edebiyat Language and Literature in Hacibayram-i Velî

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER/ ECONOMIC AND ADMINISTRATIVE SCIENCES

Doç. Dr. M. Akif ARVAS Doç. Dr. Zafer KANBEROĞLU Arş. Gör. Mustafa TÜRKMENOĞLU

Türkiye'de Ekonomik Büyüme, Enerji Tüketimi, Finansal Kalkınma ve Karbondioksit Salınım İlişkisi

The Relationship Between Economic Growth, Energy Consumption, Financial Development and Co2 Emissions in Turkey

Yrd. Doç. Dr. Abdullah OĞRAK Yrd. Doç. Dr. Şakir İŞLEYEN Ayfer DEMİR ERDEN

Örgütlerde Stres Yönetimi: Acil Servis Örneği

Stress Management in Organizations: Emergency Service Examination Öğr. Gör. Ahmet Baran YILMAZ

Arş. Gör. Seda BAŞAR YILMAZ Öğr. Gör. Erdal DEMİR

Enflasyon Oranları ile Enflasyon Belirsizliğinin Arasındaki İlişkinin Ekonometrik Analizi: Türkiye Örneği

Economıc Analysis of the Relationship Between Inflation Rates and Inflation Uncertainty:

The Case of Turkey Esra YILMAZ

Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman ÇALIK

Hizmet İçi Eğitim Programlarının Kamu Çalışanlarının Motivasyonuna Etkisi: Karayolları 11. Bölge (Van) Müdürlüğünde Bir Uygulama

The Motivation of the Publıc Workers in In-service Training Programs: An Application in the 11th District (Van) Directorate

Öğr. Gör. Murat KARA

Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Programı Öğrencilerinin Mesleki Becerilerinin İncelenmesi Üzerine Bir Araştırma: Gevaş Meslek Yüksekokulu Örneği

Acconting and Tax Application Program Professional Skills of Students a Research on Investigation: Gevas Vocational School Sample

(5)

153

173

183

225 209

259

277

317

341

357 367

Öğr. Gör. Mehmet Sadık ÇOBAN Öğr. Gör. Erdal DEMİR Öğr. Gör. Dr. Ayhan CESUR

İnsan Kaynakları Yönetiminde İşgören Eğitiminin İncelenmesi Investigation of Employer Education in Human Resources Management

FELSEFE/ PHILOSOPHY Prof. Dr. Hasan ÇİÇEK Hacı YILMAZ

Gezgin Şair/Düşünür: Feqıyê Teyran A Tarveller Poet/wise: Feqiyê Teyran İLAHİYAT / TEOLOGIE Yrd. Doç. Dr. Ali HATALMIŞ

İslam Tarihinde İlk Darbe Girişimi ve Hz. Osman'ın Şehit Edilmesi First Coup Attempt in Islamic History and Martyrdom of Caliph Osman Yrd. Doç Dr. Yunus KAPLAN

Kindî Felsefesinde Faziletlerin Epistemik Zemini Epistemic Ground of Virtues in the Philosophy of Al-kindī Yrd. Doç Dr. İbrahim SÜRÜCÜ

Kur'an'daki Bazı Değerler Bağlamında Pozitif Psikoloji Positive Psychology in a Relevant Value in Qur'an

SOSYOLOJİ/ SOCIOLOGY Öğr. Gör. Songül ÇAKMAK

Arvasi Tarikatında Çokeşlilik ve Kadının Toplumsal Cinsiyet Açısından Sosyal Statüsü

Polygamy in Arvasi Cult and Social Status of Women in Respect of the Social Gender Phenomenon

TARİH/ HISTORY Doç. Dr. Bekir KOÇLAR

Türkiye-Suriye Sınırında İhlâller ve Eşkıyalık

Violations and Banditry in Turkey-Syria Border (1923-1938) Doç. Dr. Murat AKTAŞ

Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri Darbeler The Military Coups in the Ottoman Empire Doç. Dr. Mehmet PINAR

Anadoluculuk Ekseninde Türkiye Köylü Partisi (1952-1958) The People of Turkey Associated With Anatolianism (1952-1958) Yrd. Doç. Dr. Abdurrahim TUFANTOZ

I. Haçlı Seferi ve Musul Valisi Kürboğa I. Crusade and Kurboğa the Governor of Mosul Dr. Fikret SÜLEYMANOĞLU

Tiflis Eyaleti'nin Demirçihasanlı Nahiyesi Osmanlı Hakimiyeti Döneminde (1723-1728'lı Yıllar)

Damirchihasanly District of Tiflis Province Under the Ottoman Empire (1723-1728)

Yayın İlkeleri ve Yazım Kuralları

295

(6)

37. SAYI HAKEMLERİ / REVIEWERS OF THE 37 TH ISSUE

Prof. Dr. Ahmet BURAN Fırat Üniversitesi

Prof. Dr. Hasan ÇİÇEK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Prof. Dr. Hayati AYDIN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet AYGÜN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Süleyman Turduyeviç KAYIPOV Sincan Pedagoji Üniversitesi-Çin Doç. Dr. A. Menaf TURAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Bekir KOÇLAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Doç. Dr. Engin ÖNER Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Doç. Dr. Ferit İZCİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Doç. Dr. M. Akif ARVAS Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Doç. Dr. Selma BAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Doç. Dr. Suvat PARİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulah OĞRAK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir GÜMÜŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ahmet OĞUZ Karabük Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ayşe ERTUŞ Hakkâri Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ercüment TOPUZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Cemil KÜÇÜK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Erkan AFŞAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Faruk KALAY Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Haluk YEGİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Bakır ŞENGÜL Bitlis Eren Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet PINAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Selim AYDAY Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mahmut DÜNDAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Murat KEKLİK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Nevzat KELEŞ Bingöl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ömer DEMİRBAĞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ömer TOKUŞ Bingöl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ömer OBUZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Recep DEMİR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Rahmi TEKİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ramazan ÖZMEN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sevda ERATALAY Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sevgül TÜRKMENOĞLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Süleyman ERATALAY Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Tahir ZORKUL Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Veysi SEVİNÇLİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

(7)

HAKEMLERİMİZ / REFEREES Prof. Dr. Ahmet BURAN Fırat Üniversitesi

Prof. Dr. Abed Elrahim Azzam Mohammad MARASHDEH, Jadara Üniversitesi, Ürdün Prof. Dr. Ali J. Al-ALLAQ, el-Ain Üniversitesi, Birleşik Arap Emirlikleri Prof. Dr. Azmi SÜSLÜ Ankara Üniversitesi

Prof. Dr. Ali Fuat DOĞU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Alfina SİBGATULLİNA Russian Academy of Sciences-Rusya Prof. Dr. Bayram KODAMAN Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Bedri SARICA Pamukkale Üniversitesi Prof. Dr. B. Kemal YEŞİLBURSA Uludağ Üniversitesi

Prof. Dr. Cesur PEHLEVAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Erdal AYDOĞAN Atatürk Üniversitesi

Prof. Dr. Faruk ALAEDDİNOĞLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Faruq MAWASİ, Al Qasimi Academy, Filistin.

Prof. Dr. Ivan BALTA University of Osije- Hırvatistan Prof. Dr. Medhat Saad Mohamed ELGAYAAR, Zagazig Üniversitesi, Mısır Prof. Dr. Munjid Mustafa BAHJAT, International Islamic University, Malaysia.

Prof. Dr. Nimetullah HAFIZ Balkan Tarihi Araştırmaları Merkezi-Kosova Prof. Dr. Salim CÖHCE İnönü Üniversitesi

Prof. Dr. S. Esin DAYI Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Gülay ÖĞÜN BEZER Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Hasan BABACAN M. Akif Ersoy Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim ÖZCOŞAR Mardin Artuklu Üniversitesi Prof. Dr. İsa YÜCEER Bitlis Eren Üniversitesi Prof. Dr. M. Salih ARI Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. M. Şirin ÇIKAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet AYGÜN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet KUBAT İnönü Üniversitesi

Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Necdet HAYTA Gazi Üniversitesi

Prof. Dr. Necmettin ALKAN Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Nevzat TARTI Akdeniz Üniversitesi

Prof. Dr. Öztürk EMİROĞLU Varşova Yunus Emre Enstitüsü-Polonya Prof. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Prof. Dr. Recai KARAHAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Reha SAYDAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Resul ÖZTÜRK Atatürk Üniversitesi

Prof. Dr. Samı Alı JABBAR, Basra Üniversitesi-Irak

Prof. Dr. Serbo RASTODER University of Montenegro-Karadağ Prof. Dr. Serpil SÜRMELİ On Dokuz Mayıs Üniversitesi Prof. Dr. Selahattin SÖNMEZSOY Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Süleyman Turduyeviç KAYIPOV Sincan Pedagoji Üniversitesi-Çin Prof. Dr. Şakir GÖZÜTOK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Şenol ÇELİK Balıkesir Üniversitesi Prof. Dr. Yakup CİVELEK Bartın Üniversitesi

Prof. Dr. Zeki TAŞTAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Abdullah DUMAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Abdulmecit CANATAK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Adnan ÇEVİK Sıtkı Koçman Üniversitesi Doç. Dr. Bekir KOÇLAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

(8)

HAKEMLERİMİZ / REFEREES

Doç. Dr. Cem KAHYA Bayburt Üniversitesi Doç. Dr. Cengiz ATLI Iğdır Üniversitesi

Doç. Dr. Gülsen BAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. İsmail EYYUPOĞLU Atatürk Üniversitesi

Doç. Dr. Menaf TURAN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet DEMİRTAŞ Bitlis Eren Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet PINAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Melih ERZEN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. M. Salih MERCAN Bitlis Eren Üniversitesi Doç. Dr. M. Akif ARVAS Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Murat ÖZTÜRK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Mustafa SARICA Pamukkale Üniversitesi Doç. Dr. Nihat ŞİMŞEK Gaziantep Üniversitesi Doç. Dr. Özer KÜPELİ Kâtip Çelebi Üniversitesi Doç. Dr. Sabri AZGÜN Atatürk Üniversitesi

Doç. Dr. Selma BAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Tamer BALCI The University of Texas-ABD Doç. Dr. Tuncay ÖĞÜN Sıtkı Koçman Üniversitesi Doç. Dr. Vecihi SÖNMEZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Zafer KANBEROĞLU Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Doç. Dr. Zekeriya NAS Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulaziz KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah OĞRAK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdulhadi TİMURTAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdurrahim TUFANTOZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet EYİM Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Aysun YARALI AKKAYA Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Arif GEZER Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Aydın GÖRMEZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Bülent ALAN Mardin Artuklu Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. E. Yaşar DEMİRCİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ercan ÇAĞLAYAN Muş Alparslan Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ercan ÇALIŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul ÇAVDAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Erkan AFŞAR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fatih GENCER Bitlis Eren Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ferit İZCİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Fırat YILDIZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Güneş ŞAHİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet KULAZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Metin YILDIZ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. M. Halil ERZEN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. M. Nuri KARDAŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Nevzat KELEŞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Nilgün BİLİCİ Atatürk Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Oktay BAŞAK Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Osman AYTEKİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Ömer DEMİRBAĞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi

(9)

HAKEMLERİMİZ / REFEREES

Yrd. Doç. Dr. Ramazan ÖZMEN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Rahmi TEKİN Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Raşit KOÇ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Recep DEMİR Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sait EBİNÇ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Sevda ERATALAY Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Veysi SEVİNÇLİ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Yalçın KARACA Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Yasin DOĞAN Kafkas Üniversitesi

Dr. Salih Ahmad ABDULVEHHAB Ezher Üniversitesi-Mısır

(10)

21

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, The Journal of Social Sciences Institute

Sayı/Issue:37 – Sayfa / Page: 21-40 ISSN: 1302-6879 VAN/TURKEY

Makale Bilgisi / Article Info

Geliş/Received: 10.11.2017 Kabul/Accepted: 07.12.2017

TÜRKİSTAN’DA HAYVAN VE HAYVANCILIKLA İLGİLİ MİTOLOJİK VE GELENEKSEL KÜLTÜRÜN

GÜNÜMÜZDEKİ ETKİLERİ

THE CURRENT EFFECTS OF MYTHOLOGICAL AND TRADITIONAL CULTURES RELATED TO ANIMAL AND

ANIMAL HUSBANDRY IN TURKESTAN

Prof. Dr. Hüseyin KARADAĞ Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi karadagturkiye@gmail.com

Öz Türkistan, tarihsel derinliği olan bir coğrafi ad olmakla birlikte; Türk Milleti için müşterek kültür değerlerinin yarattığı tarihsel ortak hafıza, gelenekler ve uygarlık alanıdır. Bu makalede, muhtelif araştırma kaynaklarından ve tarafımızdan sahada yapılan gözlem ve tespitlerden yararlanılarak, Türkistan’da hayvan yetiştiriciliği, hastalıklardan koruma, tedavi, bakım-besleme uygulamaları üzerinde mitolojik kültür ve geleneğin etkileri hakkında bir değerlendirme yapılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Türkistan, Mitolojik Kültür, Gelenek, Hayvan, Hayvancılık

Abstract

Turkestan, along with being a geographical name with historical depth, is a historical shared memory and land of traditions and civilization created by the common cultural values for Turks. In this article, an assesment is made about the impacts of mythological culture and tradition on animal breeding, disease protection, treatment, care-nutrition practices in Turkestan.

Keywords: Turkestan, Mythological Culture, Tradition, Animal, Animal Husbandry

(11)

22 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

Giriş

Türkistan Neresidir?

Türkistan, Türklerin yaşadığı yer anlamındadır. Batı Türkistan ve Doğu Türkistan olarak iki kısımdan oluşur. Türklerin en eski yaşam alanlarından biri olan Batı Türkistan, Hazar Denizi’nin doğusundan başlayıp bugünkü Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan ile kuzey Afganistan (burası Afgan Türkistan’ı olarak da bilinir) topraklarını içine alır. Batı Türkistan’da Harezm ve Mâverâünnehr olmak üzere iki önemli yerleşim bölgesi dikkat çeker. Harezm, Aral Gölü’nün güneyinde, bu göle dökülen Amu-Derya (Ceyhun) Nehri’nin aşağı mecrası boyunca uzanır. Pitnak şehrinden başlayan bölgenin batısında Kara-Kum Çölü, doğusunda ise Kızıl-Kum Çölü vardır. En önemli şehirleri Gürgenç (Ürgenç), Hive, Kat, Vezir ve Hezaresb’dir. Mâverâünnehr’in en önemli şehirleri Buhara ve Semerkand’dır. Yine Türklerin en eski yurtlarından biri olan Doğu Türkistan, bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin batısında yer alır ve burada büyük oranda Uygur Türkleri yaşar. Çinlilerin yeni topraklar anlamına gelen Sinkiang (Sincan) ismini verdiği bölge, tarih içinde Kaşgarya veya Altışehr olarak da anılmıştır. En önemli şehirleri Yarkend, Kaşgar, Aksu ve Urumçi’dir (Kanlıdere, 2013:81).

Zeki Velidi Togan (Togan, 1981:23-24), Türkistan’ın sınırlarını şu şekilde tanımlamıştır: Güneyde Gürgan Irmağı, Horasan Dağları, Küpet Dağı, Kuhi Baba (Kara Dağ, Kohzar-i Mescid), Mezduran, eski Yunanlıların Propamis ismini verdikleri Topçak ve Ak Dağ (Koh-i Sefid) dağları, Hindikuş sırtları, Mustağ-Küenlün sıradağları, Doğu sınırında Sucav civarından, Moğol Altayına uzanan Burucan geçidi bulunmaktadır. Kuzeyi ise; Cangurya ve Kazakistan’ın kuzey sınırında bulunan İrtiş havzası ve Aral-İrtiş su ayrımı hatlarının kuzey yamaçlarıdır. Batısında ise; güney Ural Dağı, Yayık Irmağı, Volga (İdil) Nehrinin denize döküldüğü yer ve Hazar Denizi ile sınırlandırılmıştır. Bu tarife Afganistan sınırları içinde bulunan Afgan Türkistan’ı ve İran sınırları içinde bulunan Astarabad ve Deregiz şehirlerini kapsayan İran Türkistan’ı katılmamıştır.

Bu tarife göre Türkistan, batıdan doğuya Volga (İdil) Nehri ve Hazar Denizinden Çin Seddi’ne, kuzeyden güneye Altaylardan, Hindikuş Dağlarına kadar uzanan oldukça büyük bir coğrafyayı kapsamaktadır (Kaya, 2014:4).

Türkistan, tarihsel derinliği olan bir coğrafi ad olmakla birlikte; Türk Milleti için müşterek kültür değerlerinin yarattığı tarihsel ortak hafıza, gelenekler ve uygarlık alanıdır. Bu makalede, muhtelif araştırma kaynaklarından ve tarafımızdan sahada yapılan gözlem ve tespitlerden yararlanılarak, Türkistan’da hayvan

(12)

23

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

Giriş

Türkistan Neresidir?

Türkistan, Türklerin yaşadığı yer anlamındadır. Batı Türkistan ve Doğu Türkistan olarak iki kısımdan oluşur. Türklerin en eski yaşam alanlarından biri olan Batı Türkistan, Hazar Denizi’nin doğusundan başlayıp bugünkü Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan ile kuzey Afganistan (burası Afgan Türkistan’ı olarak da bilinir) topraklarını içine alır. Batı Türkistan’da Harezm ve Mâverâünnehr olmak üzere iki önemli yerleşim bölgesi dikkat çeker. Harezm, Aral Gölü’nün güneyinde, bu göle dökülen Amu-Derya (Ceyhun) Nehri’nin aşağı mecrası boyunca uzanır. Pitnak şehrinden başlayan bölgenin batısında Kara-Kum Çölü, doğusunda ise Kızıl-Kum Çölü vardır. En önemli şehirleri Gürgenç (Ürgenç), Hive, Kat, Vezir ve Hezaresb’dir. Mâverâünnehr’in en önemli şehirleri Buhara ve Semerkand’dır. Yine Türklerin en eski yurtlarından biri olan Doğu Türkistan, bugün Çin Halk Cumhuriyeti’nin batısında yer alır ve burada büyük oranda Uygur Türkleri yaşar. Çinlilerin yeni topraklar anlamına gelen Sinkiang (Sincan) ismini verdiği bölge, tarih içinde Kaşgarya veya Altışehr olarak da anılmıştır. En önemli şehirleri Yarkend, Kaşgar, Aksu ve Urumçi’dir (Kanlıdere, 2013:81).

Zeki Velidi Togan (Togan, 1981:23-24), Türkistan’ın sınırlarını şu şekilde tanımlamıştır: Güneyde Gürgan Irmağı, Horasan Dağları, Küpet Dağı, Kuhi Baba (Kara Dağ, Kohzar-i Mescid), Mezduran, eski Yunanlıların Propamis ismini verdikleri Topçak ve Ak Dağ (Koh-i Sefid) dağları, Hindikuş sırtları, Mustağ-Küenlün sıradağları, Doğu sınırında Sucav civarından, Moğol Altayına uzanan Burucan geçidi bulunmaktadır. Kuzeyi ise; Cangurya ve Kazakistan’ın kuzey sınırında bulunan İrtiş havzası ve Aral-İrtiş su ayrımı hatlarının kuzey yamaçlarıdır. Batısında ise; güney Ural Dağı, Yayık Irmağı, Volga (İdil) Nehrinin denize döküldüğü yer ve Hazar Denizi ile sınırlandırılmıştır. Bu tarife Afganistan sınırları içinde bulunan Afgan Türkistan’ı ve İran sınırları içinde bulunan Astarabad ve Deregiz şehirlerini kapsayan İran Türkistan’ı katılmamıştır.

Bu tarife göre Türkistan, batıdan doğuya Volga (İdil) Nehri ve Hazar Denizinden Çin Seddi’ne, kuzeyden güneye Altaylardan, Hindikuş Dağlarına kadar uzanan oldukça büyük bir coğrafyayı kapsamaktadır (Kaya, 2014:4).

Türkistan, tarihsel derinliği olan bir coğrafi ad olmakla birlikte; Türk Milleti için müşterek kültür değerlerinin yarattığı tarihsel ortak hafıza, gelenekler ve uygarlık alanıdır. Bu makalede, muhtelif araştırma kaynaklarından ve tarafımızdan sahada yapılan gözlem ve tespitlerden yararlanılarak, Türkistan’da hayvan

yetiştiriciliği, hastalıklardan koruma, tedavi, bakım-besleme uygulamaları üzerinde mitolojik kültür ve geleneğin etkileri hakkında bir değerlendirme yapılmıştır.

Kadim Türkler İçin Hayvan ve Hayvancılığın Önemi Kadim Türklerin hayatında hayvan ve hayvancılık sadece bir geçim, varlık ve zenginlik kaynağı olarak yer almamıştır. Kültürün ve hayat tarzının vazgeçilmez bir unsuru olarak, aynı zamanda Türklerin mitolojik kutsallar dünyasının inşasında da hayvanın vazgeçilmez bir yeri vardır.

Kadim devirlerde Türklerin hayatında at, deve, sığır, koyun- keçinin önemi çok büyük idi. Tört tülük (dört çeşit) denilen bu hayvanlar, Türklerin hayatta kalmaları ve refah içinde yaşamaları için Tanrı’nın Türklere lütfu olarak kabul edilmiştir. Tört tülük hayvanın günümüzdeki karşılığı ekonomik değeri olan evcil memeli hayvanlardır. Türkler için bu hayvanlar; etlerinden dolayı yiyecek, sütlerinden dolayı içecek, kıllarından, yünlerinden ve derilerinden dolayı giyecek, güçlerinden dolayı taşıyıcı araba, kamyon ve traktör demektir. Bir deve bütün evi (kiyiz-keçe otağı) bütün malzemeleriyle taşıyabilir (Kosıbayev, 2013: 1054).

Hayvanlar Türk mitoloji ve inanç dünyasında yer alan önemli figürlerdir. Evrenin dikey modelini sembolize eden; yerle göğü, ışıklı ruhlarla insanları birleştiren altın köprü görevini gören; Altay Türklerinde (Tuvalar, Hakaslar, vb) Altın Bürlü Bay Terek veya sadece Bay Terek, diğer varyantlarda ise Kutsal Altun Kavak olarak adlandırılan Dünya Ağacı tarafından birleştirilen üç dünyadan oluşan bir evren vardır. Bu ağacın kökü yer altını, gövdesi orta dünyayı, dalları da yukarı dünyayı temsil eder (Bayat, 2007:56). Türkler, gök ve göğün kutsallığında kendini gösteren diğer ruhlar için kurban verirken kurbanlık hayvanın bir damla kanının yere akmamasına büyük özen gösterirlerdi (Roux, 1999:121). Saha halkı, üst ve alt dünya sakinlerinin hayvancılıkla uğraştıklarına inanmaktadır.

Gökyüzündeki yaratıcı atlara, alt dünya sakinleri de yalnızca sığırlara sahiptir (Vasilyev, 2007:25).

Mitolojik Türk kültüründe hayvanların kutsallığı inanç dünyasında kalmakla yetinmemiş, ongun-töz olarak Türklerin semboller dünyasına da girmiştir. Türklerde her boyun bir kutsal hayvanı vardır ve boylar ongun-töz denilen sembollerle tanımlanırlar.

Erman (2017), ongun ya da töz veya töslerin Türklerde genellikle tavşan, ayı, kartal, sincap gibi zoomorf şekiller altında tasavvur edilmiş olduğunu, "tilik", "kozan", "aba", "bürküt", "tiyin" gibi isimlerle anıldığını bildirmektedir.

(13)

24 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

Hayvanların bir kısmı evcilleştirilerek bir kısmı da doğa içerisindeki yeri ile insan hayatına girmiş ve Türk milletinin dilinde, kültüründe yer almıştır. Başta Türkistan olmak üzere Türk kültür coğrafyasında yer alan eski sanat eserlerinde, örneğin taşlara kazılan işaret ve sembollerde (Türkistan coğrafyasındaki tamga-taşlar, saymal-taşlar gibi) avlak hayvanlar ve kutsanmış hayvan figürleri ile karşılaşılmaktadır. Kaplankıran (2016:1162), Türklerin bazı hayvanlara farklı anlamlar ve değerler vererek onları bayraklarında, armalarında ve damgalarında kullandıklarını, eski Türk devletlerinden Büyük Hun İmparatorluğu’nun ejderha, Göktürk İmparatorluğu’nun kurt başı, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun çift başlı kartal figürünü bayraklarında kullandıklarını; Türk Cumhuriyetlerinden Kazakistan’ın bayrağında kartalın, Gagavuz Özerk Cumhuriyetinde ise kurt başı figürü yer aldığını ifade etmiştir. Kaplankıran, Türkmenistan’ın armasında at, Özbekistan’ın armasında hüma kuşu, Kırgızistan’ın armasında kuş figürü yer alırken Nogay Türklerinde de koçboynuzu damgası kullanıldığına da işaret etmiştir.

Eski Türk topluluklarının inanç sistemlerini oluşturan Atalar Kültü, Tabiat Kültü ve Gök Tanrı Kültünün sistemleşmiş hali günümüz dünya edebiyatında Şamanizm olarak isimlendirilse de Türk kültüründe daha çok Kamlık (Şamanlık) geleneği olarak isimlendirilir.

Bu gelenek İslam dinine rağmen etkisini günümüze kadar sürdüren bir inanç ve pratikler bütünüdür (Dalkıran, 2010:9). Kamlar; hastaları iyileştirmek, ölen adamın ruhunu öteki dünyaya götürmek, kısırlığı tedavi etmek, fal bakarak gelecekten haber vermek, evi kötü ruhlardan temizlemek, avın bol olmasını sağlamak, kurban sunmak gibi bazı dinsel törenleri icra etmek, mevsim ritüellerini düzenlemek, sığırlara ve atlara zarar veren ruhları kovmak, kayıp şeylerden haber vermek gibi icraatları yaparlar (Bayat, 2006:23).

Türkan (2015), Harun Güngör’ün şamanlık ve tedavi ile ilgili görüşlerini şu şekilde ele almakta ve değerlendirmektedir: Şamanın yaptığı sihir veya büyüye tedavinin bir türü olarak bakar ve “şamanlar sadece hekim değillerdir, onlar aynı zamanda, sihir ve büyü de yaparlar. Çoğu zaman bu sihir ve büyüler de tedavinin bir çeşidini oluşturur” açıklamasını yapar. İki aşamalı bir tedaviden bahseder:

Şamanlar aynı zamanda halk hekimidirler. Hastalıkları iyileştirir, rahatsızlıkları giderirler. Şamanizm’de hastalığın iki çeşit tedavisi vardır: 1. Özel- 2. Genel. Özel türde hastalığı sadece Şaman tedavi eder. Bu tedaviye halk katılmaz, genel türde ise tedaviye halk katılabilir. Örneğin; hayvanlar arasında (koyun, at, deve) bir hastalık yaygınlaşıp hayvanlar ölmeye başladığında, diğer insanlar da yapılan tedavi törenine Şaman ile birlikte katılırlar. Bu tür bir yöntem

(14)

25

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

Hayvanların bir kısmı evcilleştirilerek bir kısmı da doğa içerisindeki yeri ile insan hayatına girmiş ve Türk milletinin dilinde, kültüründe yer almıştır. Başta Türkistan olmak üzere Türk kültür coğrafyasında yer alan eski sanat eserlerinde, örneğin taşlara kazılan işaret ve sembollerde (Türkistan coğrafyasındaki tamga-taşlar, saymal-taşlar gibi) avlak hayvanlar ve kutsanmış hayvan figürleri ile karşılaşılmaktadır. Kaplankıran (2016:1162), Türklerin bazı hayvanlara farklı anlamlar ve değerler vererek onları bayraklarında, armalarında ve damgalarında kullandıklarını, eski Türk devletlerinden Büyük Hun İmparatorluğu’nun ejderha, Göktürk İmparatorluğu’nun kurt başı, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun çift başlı kartal figürünü bayraklarında kullandıklarını; Türk Cumhuriyetlerinden Kazakistan’ın bayrağında kartalın, Gagavuz Özerk Cumhuriyetinde ise kurt başı figürü yer aldığını ifade etmiştir. Kaplankıran, Türkmenistan’ın armasında at, Özbekistan’ın armasında hüma kuşu, Kırgızistan’ın armasında kuş figürü yer alırken Nogay Türklerinde de koçboynuzu damgası kullanıldığına da işaret etmiştir.

Eski Türk topluluklarının inanç sistemlerini oluşturan Atalar Kültü, Tabiat Kültü ve Gök Tanrı Kültünün sistemleşmiş hali günümüz dünya edebiyatında Şamanizm olarak isimlendirilse de Türk kültüründe daha çok Kamlık (Şamanlık) geleneği olarak isimlendirilir.

Bu gelenek İslam dinine rağmen etkisini günümüze kadar sürdüren bir inanç ve pratikler bütünüdür (Dalkıran, 2010:9). Kamlar; hastaları iyileştirmek, ölen adamın ruhunu öteki dünyaya götürmek, kısırlığı tedavi etmek, fal bakarak gelecekten haber vermek, evi kötü ruhlardan temizlemek, avın bol olmasını sağlamak, kurban sunmak gibi bazı dinsel törenleri icra etmek, mevsim ritüellerini düzenlemek, sığırlara ve atlara zarar veren ruhları kovmak, kayıp şeylerden haber vermek gibi icraatları yaparlar (Bayat, 2006:23).

Türkan (2015), Harun Güngör’ün şamanlık ve tedavi ile ilgili görüşlerini şu şekilde ele almakta ve değerlendirmektedir: Şamanın yaptığı sihir veya büyüye tedavinin bir türü olarak bakar ve “şamanlar sadece hekim değillerdir, onlar aynı zamanda, sihir ve büyü de yaparlar. Çoğu zaman bu sihir ve büyüler de tedavinin bir çeşidini oluşturur” açıklamasını yapar. İki aşamalı bir tedaviden bahseder:

Şamanlar aynı zamanda halk hekimidirler. Hastalıkları iyileştirir, rahatsızlıkları giderirler. Şamanizm’de hastalığın iki çeşit tedavisi vardır: 1. Özel- 2. Genel. Özel türde hastalığı sadece Şaman tedavi eder. Bu tedaviye halk katılmaz, genel türde ise tedaviye halk katılabilir. Örneğin; hayvanlar arasında (koyun, at, deve) bir hastalık yaygınlaşıp hayvanlar ölmeye başladığında, diğer insanlar da yapılan tedavi törenine Şaman ile birlikte katılırlar. Bu tür bir yöntem

“hastalığı göçürmek” eyleminde de kullanılabilir. Günümüzde Şamanlar daha çok birer otacı yani sağaltıcı durumuna gerilemişlerdir.

Yerleşik hayata geçiş ve sınıfsal farklılıkların oluşmaya başlamasıyla beraber Şamanlık da yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. Bu tür toplumlarda Şamanın yerini falcılar, sihirbazlar, medyumlar, tabipler ve din adamları almıştır.

Hekimlik uygulamalarının tarihsel gelişim süreci içinde, doğaüstü güçlerle, becerilerle ve yeteneklerle donanmış insanlar olarak kabul gören kamlar hayvanları da tedavi eden sağaltıcılardı.

Modern tedavi usulleri toplum hayatına nüfuz ettikçe, kamların hayvan tedavisi üzerindeki etkileri de azalmaya başlamıştır.

Zamanımızda, klasik ve orijinal anlamda Kamlardan veya Kamcılıktan söz etmek çok zordur. Zira Kamlık geleneği ve ritüelleri İslam, Budizm, Hıristiyanlık ve diğer inançların ve dinlerin etkisiyle tarihsel süreç içinde değişime uğramıştır. Örneğin Türkistan’da İslam’ın etkin olduğu topluluklar arasında hayvanların ve hayvan barınaklarının korunması için Kamlık ritüellerinin uygulanması yerine, İslami mahiyetli muskalarla karşılaşılmaktadır. Hıristiyanlık inancının hâkim olduğu muhitlerde, hayvan barınaklarının girişine İsa’nın ikonlarının asılması, Budizm’in dini hayatta etkin olduğu yerlerde Budizm öğelerinin ve ritüellerinin klasik kamlık uygulamalarının yerini aldığı görülmektedir.

Bu vesileyle bir hususa daha işaret etmek gerekir. Türkistan coğrafyasında ortak sosyal ve kültürel değerlerin oluşarak Türk uruklarının / boylarının / soylarının milletleşmesi sürecinde hayvancılığın doğrudan etkisi vardır. Mevsim şartlarına göre hayvanlarına otlak arayan konar-göçer uruklar, yayla ve otlaklarda tanışıp, kaynaşma imkânı da elde etmişlerdir. Yaylalar ve meralar, geçmişte olduğu gibi şimdi de yalnızca hayvan otlatılan mekânlar değildir. Dün olduğu gibi bugün de hayvanlarda tohumlamaların, bakım-besleme işlemlerinin yapıldığı; et, süt, yün, deri gibi hayvansal ürünlerin işlendiği, ticari faaliyetlerin yürütüldüğü, dostluk, akrabalık, komşuluk ilişkilerinin kurulduğu alanlardır. Bu durum, Türkistan’ın sosyolojik, sosyoekonomik ve sosyokültürel bir boyutudur.

Kırgızlarda geleneğin devamı olan ve cayloolarda (yaylalarda) devam eden “Üylönüü toyu” (Düğün), “Beşik Toy” (Çocuğun beşiğe yatırılması), “Tuşoo Toy” (Çocuğun ilk yürümesi şöleni) ve hatta

“Aş” (ölen insanın yıl dönümü) gibi şölenler ve bu şölenlerde oynanan At çabış, Kök börü, Cambı Atış, Kız Kumay, Küröş ve Ordo gibi geleneksel oyunlar ile toylarda uruuların (soyların / boyların) akınları (ozan) arasındaki atışmalar (İsakov, 2005:106-107), günümüzde de bütün Türkistan’da canlı bir şekilde yaşamaktadır. Türkistan’ın

(15)

26 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

bereketli otlakları, yaylakları ve meraları farklı soydan ve boydan gelen Türk halkları (bodunları) ve toplulukları arasında komşuluk, akrabalık, dostluk ilişkilerinin gelişmesi; ortak kültür değerlerinin yaşatılıp kuşaktan kuşağa aktarılması yönünde tarihi görevlerini yapmaya devam etmektedir.

XV. ve XVI. yüzyıllardan itibaren Tanrı Dağları civarında yaşayan Kırgızlar, mevsimlere göre konar-göçer hayatı sürdürmekteydiler. Onların eskiden beri hayvancılık ile uğraşmaları ki, böyle bir hayat yaşamalarını icap ettirmekteydi. Zira çok sayıda hayvanları olan bir ulusun ve bu ulusun asıl çekirdeğini teşkil eden uruuların sürekli bir yerde bulunması oldukça imkânsızdı. Onun için, Kırgızlar hayvan sürülerini, yılın dört mevsimine göre değişik yerlerde yaylatmak zorunda idiler. Bu durumun bir tezahürü olarak mevsim şartlarına göre hayvan sürülerini barındırmak ve otlatmak için kışın kıştoo, baharda cazdoo, yazın cayloo ve güzün de küzdöö denilen mevsimlik mekânlarda bulunurlardı (İsakov, 2005:96). İşte bu hareketlilik, Türk halklarının coğrafyayı keşfine, tanımasına ve sahiplenmesine ve nihayet yurt edinmesine fırsat sağlamıştır.

Günümüzde, gerek Sovyet döneminden kalan işletmelerde, gerekse bağımsızlık sonrası büyük sermayelere dayalı olarak kurulan modern işletmelerde hayvancılık faaliyetleri yürütülmekle birlikte; kırsal kesimde geleneksel yaylak-kışlak hayvancılığı da yaygın olarak devam etmektedir.

Hayvanların Tedavisi, Yönetimi ve Korunması

Şamanistlerin panteonunda Ülgen'in ak kızlarından başka da birkaç iyi dişi ruhlar vardır. Altaylılarda Umay, Ana Maygu, Aka Ene, Yakutlarda Ayısıt'lar bunların belli başlılarıdır. Altaylılara göre Umay çocukları ve hayvan yavrularını koruyan dişi tanrıdır. Tarihi kaynaklarda verilen bilgilere ve folklor materyallerinden anlaşıldığına göre bu dişi tanrı insan ve hayvan yavrularını ve bütün dişileri koruyan bir dişi tanrıdır. (İnan:1976:23-14). Yakutlarda Umay adı

“Imı” şeklinde ancak talih kuşunun adı olarak muhafaza edilmiştir.

Fakat “Umay” ruhunun bütün görevleri ve sıfatları ayısıt (yaratıcı, yayuçu) denilen ruhlara verilmiştir. Ayısıt-yaratıcı, bereket ve refah sağlayıcı dişi ruhlar zümresine denir (İnan, 1986:37). Burada sözü edilen “yaratıcı” ve “yaratıcılık” Tanrı’nın yani yegâne yaratıcının (Tanrı Ülgen’in) yaratıcılık ve yaratma kudreti değildir. İnan (1896:3), ayısıtı (yaratıcılığı) şu şekilde izah eder: Umumiyetle Şamanist Türklerin kozmogonisi “yaratıcı tanrılar” tanıyorsa da “yaratma”

mefhumunu “yoktan var etme” olarak anlamaktan çok uzaktır. İlk akla gelen tanrıların bile dayanacak yerleri, o veya bu nesneyi “yaratmak”

(16)

27

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

bereketli otlakları, yaylakları ve meraları farklı soydan ve boydan gelen Türk halkları (bodunları) ve toplulukları arasında komşuluk, akrabalık, dostluk ilişkilerinin gelişmesi; ortak kültür değerlerinin yaşatılıp kuşaktan kuşağa aktarılması yönünde tarihi görevlerini yapmaya devam etmektedir.

XV. ve XVI. yüzyıllardan itibaren Tanrı Dağları civarında yaşayan Kırgızlar, mevsimlere göre konar-göçer hayatı sürdürmekteydiler. Onların eskiden beri hayvancılık ile uğraşmaları ki, böyle bir hayat yaşamalarını icap ettirmekteydi. Zira çok sayıda hayvanları olan bir ulusun ve bu ulusun asıl çekirdeğini teşkil eden uruuların sürekli bir yerde bulunması oldukça imkânsızdı. Onun için, Kırgızlar hayvan sürülerini, yılın dört mevsimine göre değişik yerlerde yaylatmak zorunda idiler. Bu durumun bir tezahürü olarak mevsim şartlarına göre hayvan sürülerini barındırmak ve otlatmak için kışın kıştoo, baharda cazdoo, yazın cayloo ve güzün de küzdöö denilen mevsimlik mekânlarda bulunurlardı (İsakov, 2005:96). İşte bu hareketlilik, Türk halklarının coğrafyayı keşfine, tanımasına ve sahiplenmesine ve nihayet yurt edinmesine fırsat sağlamıştır.

Günümüzde, gerek Sovyet döneminden kalan işletmelerde, gerekse bağımsızlık sonrası büyük sermayelere dayalı olarak kurulan modern işletmelerde hayvancılık faaliyetleri yürütülmekle birlikte; kırsal kesimde geleneksel yaylak-kışlak hayvancılığı da yaygın olarak devam etmektedir.

Hayvanların Tedavisi, Yönetimi ve Korunması

Şamanistlerin panteonunda Ülgen'in ak kızlarından başka da birkaç iyi dişi ruhlar vardır. Altaylılarda Umay, Ana Maygu, Aka Ene, Yakutlarda Ayısıt'lar bunların belli başlılarıdır. Altaylılara göre Umay çocukları ve hayvan yavrularını koruyan dişi tanrıdır. Tarihi kaynaklarda verilen bilgilere ve folklor materyallerinden anlaşıldığına göre bu dişi tanrı insan ve hayvan yavrularını ve bütün dişileri koruyan bir dişi tanrıdır. (İnan:1976:23-14). Yakutlarda Umay adı

“Imı” şeklinde ancak talih kuşunun adı olarak muhafaza edilmiştir.

Fakat “Umay” ruhunun bütün görevleri ve sıfatları ayısıt (yaratıcı, yayuçu) denilen ruhlara verilmiştir. Ayısıt-yaratıcı, bereket ve refah sağlayıcı dişi ruhlar zümresine denir (İnan, 1986:37). Burada sözü edilen “yaratıcı” ve “yaratıcılık” Tanrı’nın yani yegâne yaratıcının (Tanrı Ülgen’in) yaratıcılık ve yaratma kudreti değildir. İnan (1896:3), ayısıtı (yaratıcılığı) şu şekilde izah eder: Umumiyetle Şamanist Türklerin kozmogonisi “yaratıcı tanrılar” tanıyorsa da “yaratma”

mefhumunu “yoktan var etme” olarak anlamaktan çok uzaktır. İlk akla gelen tanrıların bile dayanacak yerleri, o veya bu nesneyi “yaratmak”

için ellerinin altında ezelden beri mevcut maddeleri bulunmuştur.

Yakutların kendi menşelerine dair söyledikleri rivayetlere göre, ilk Yakut (Saha) yani ilk insan, gökten inen bir yaratıktan türemiştir.

Fuzuli Bayat’a (2016) göre, Potatov’un Tuva avcıları arasında topladığı malzemede Kanım, Ülgen’in oğludur. Kanım tayganın ve oradaki hayvanların iyesi olmasının yanı sıra Şamanların da koruyucusudur. Altay Türklerinin tasavvurunda Ülgen’in kızı olan Yayık da taygadaki hayvanların koruyucudur. Avcılar ona saygı gösteririler.

Eski Türk inanç sisteminde her bir varlığın sahibi (iye, eye, issi, ıssı, ize, ie, ee ) vardır. Varlıklar sahipleri tarafından korunur, kollanır ve yönetilirler. Dolayısıyla bu sahipler kutsaldırlar. Bu bağlamda eski Türk inanç sisteminde hayvanların da koruyucu ruhları vardır. Günay ve Güngör (1997: 45) Türkler bu doğaüstü güçleri

“iyilik verenler ve kötülük getirenler” olarak ikiye ayırmışlardır.

Karakurt, (2011:17), hayvanları koruyan ruhlar ve güçler hakkında şu bilgileri verir. Abzar Ata: Avlunun Koruyucu Ruhudur. Abzar İyesine benzer bir varlıktır. Akşam sığır sürüleri dağılırken eve gelen hayvanların doğru yolu bulmasını sağlar. Ağıl İyesi: Ağılın Koruyucu Ruhudur. Küçükbaş hayvanların barındığı ağılın koruyucu ruhudur.

Koyunların ve keçilerin arasında uyuduğuna inanılır. Abzar İyesi (Damız İyesi, Kitre İyesi): Ahırın koruyucu ruhudur. Evin ahırında veya bazen de avlusunda yaşar. Ahır İyesi ahırda yaşayan hayvanların bazılarını daha çok sever, bazılarından ise hoşlanmayabilir. Sevdiği hayvanın (genelde atın) yelesini taramaktan, kuyruğunu örmekten çok hoşlanır. İnsanlar görmediği sırada onun önüne ot veya saman atarak besler, sevmediği atı ise aç bırakır, gece boyu koşturur, ter içinde bırakır, aşırı derecede yorar.

En eski Türk destanlarından olduğu bilinen “Manas”

destanında Ay Tuyak “atın hamisi”, Ay Müyüz “ineğin hamisi”, Aksarbaşıl “koyunun hamisi”, Çıçañ Ata “keçinin hamisi” gibi isimlere sık rastlamak mümkündür. Ayrıca bu isimler sadece destanlarda değil, masal, öykü, alkış, kargış, bata (hayır dua), ağıt, şarkı, türkü, atasözleri gibi Kırgız folklorik kaynaklarında da sıkça yer almaktadır (Orozobaev, 2011:195-196).

Kambar Ata “atın hamisi”, Çolpon Ata “koyunun hamisi”, Oysul Ata “devenin hamisi”, Zengi Ata “sığırın hamisi”, Çıçan Ata

“keçinin hamisi”, Koroson Ata “koyunlarda görülen çiçek hastalığının hamisi”, Kayberen “geyiğin hamisi”, Böltök “bıldırcının hamisi”, Kumayık “köpeğin hamisi”, Buudayık “yırtıcı kuşların hamisi”, Kıntık “sülün kuşunun hamisi”, Kedepaya “Kekliğin hamisi”, Karşan Ata “kurdun hamisi”, Dönköy “köstebeğin hamisi”, Caltankara “atın

(17)

28 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

hamisi”, Bavakan “atın hamisi”, Mankayın “ayının hamisi”, Manka Ata “maymunun hamisi” olarak kabul edilir. Bunların içerisinden Cölömö, Bavakan, Döñköy, Güşünay, Kedepaya, Caltañgara, Karşan Ata, Mañkayın, Mañka Ata gibi pirler sadece bazı ağızlarda rastlamakta olup bu isimler hakkında yeterli bilgi yoktur. Halk arasında en yaygın bilinen pirler Kambar Ata, Çolpon Ata, Oysul Ata, Çıçan Ata, Kumayık, Buudayık pirleridir ve bunlar folklorik kaynaklarda çok sık rastlanan unsurlardır (Orozobaev, 2011:194-195).

Halkın eskiden beri bir başka geçim kaynağını teşkil eden avcılığın gelişmesi ve avcılık yolu ile kıtlık ve normal zamanlarda yiyecek ihtiyaçlarını karşılanması, evcil hayvanların dışında av hayvanlarına da saygı ile davranmalarına sebep olmuştur. Diğer Kırgız uruularında olduğu gibi, Sayaklar arasında da “Kayberen Ene”

(Kayberen anne) geyik piri olarak bilinmektedir. Yaşlı kimselerin, avcılık sonrasında “Kayberen Enenin tukumu össün” (Kayberen Ana’nın nesli devam etsin), “Kayberen Enenin tukumu köböysün”

(Kayberen Ana’nın nesli çoğalsın) diye dua etmeleri, onların av hayvanlarına karşı gösterdikleri sevgi ve saygının bir ifadesi olmalıdır.

Bu bağlamda, Kırgızların “Kococaş” adlı bir destanında, Kayberen Ene’nin veya geyik pirinin halk nazarındaki yeri açıkça görülmektedir. Bu destanda, Kococaş adlı bir avcı, bulunduğu bölgenin geyiklerini sayısız şekilde vurduğu için, ona geyik piri Kayberen Ene kızmış ve neticede avcı kaya üzerinden düşerek ölmüştür. Toplumun hayvanlara ve doğaya olan bu saygısı, onların pirlerinin olduğuna dair inançları ve bu pirlerin halk nazarında olağanüstü bir göce sahip bulunduğunu göstermektedir (İsakov, 2005:69).

Hayvanlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türk halklarının (bodunlarının) ve soy-boylarının (uruklarının) sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında önemli bir yer tutmaya devam etmektedir. Türklerin kadim tarihinde oluşan mitolojik kültür, Türkistan’da kabul edilen yeni dinlerin kuralları, gelişen sosyal, ekonomik ve kültürel şartlara göre kendini güncelleyerek toplum hayatında yaşatılmaktadır. Mitolojik kültürün tarihsel koşullara göre kendini yenilemesine bağlı olarak, hayvanların koruyucu ruhları ya da iyeleri Türkistan’da halk arasında pir denilen figürlere dönüşmüştür.

Hayatın pratiğinde gerek hayvana gerekse koruyucusuna duyulan sevgi ve saygı gayet canlı olarak yer almaktadır. Hayvanların kesimi sırasında uygulanan ritüeller bunun açık delilleridir. Hayvan kesilirken ev ahalisi hayvanın başında toplanır, koyun kesilirken “Çolpon Ata koldosun” (Çolpon Ata korusun), at kesilirken de “Kambar Ata koldosun” (Kambar Ata korusun) diye dua edilir.

(18)

29

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

hamisi”, Bavakan “atın hamisi”, Mankayın “ayının hamisi”, Manka Ata “maymunun hamisi” olarak kabul edilir. Bunların içerisinden Cölömö, Bavakan, Döñköy, Güşünay, Kedepaya, Caltañgara, Karşan Ata, Mañkayın, Mañka Ata gibi pirler sadece bazı ağızlarda rastlamakta olup bu isimler hakkında yeterli bilgi yoktur. Halk arasında en yaygın bilinen pirler Kambar Ata, Çolpon Ata, Oysul Ata, Çıçan Ata, Kumayık, Buudayık pirleridir ve bunlar folklorik kaynaklarda çok sık rastlanan unsurlardır (Orozobaev, 2011:194-195).

Halkın eskiden beri bir başka geçim kaynağını teşkil eden avcılığın gelişmesi ve avcılık yolu ile kıtlık ve normal zamanlarda yiyecek ihtiyaçlarını karşılanması, evcil hayvanların dışında av hayvanlarına da saygı ile davranmalarına sebep olmuştur. Diğer Kırgız uruularında olduğu gibi, Sayaklar arasında da “Kayberen Ene”

(Kayberen anne) geyik piri olarak bilinmektedir. Yaşlı kimselerin, avcılık sonrasında “Kayberen Enenin tukumu össün” (Kayberen Ana’nın nesli devam etsin), “Kayberen Enenin tukumu köböysün”

(Kayberen Ana’nın nesli çoğalsın) diye dua etmeleri, onların av hayvanlarına karşı gösterdikleri sevgi ve saygının bir ifadesi olmalıdır.

Bu bağlamda, Kırgızların “Kococaş” adlı bir destanında, Kayberen Ene’nin veya geyik pirinin halk nazarındaki yeri açıkça görülmektedir. Bu destanda, Kococaş adlı bir avcı, bulunduğu bölgenin geyiklerini sayısız şekilde vurduğu için, ona geyik piri Kayberen Ene kızmış ve neticede avcı kaya üzerinden düşerek ölmüştür. Toplumun hayvanlara ve doğaya olan bu saygısı, onların pirlerinin olduğuna dair inançları ve bu pirlerin halk nazarında olağanüstü bir göce sahip bulunduğunu göstermektedir (İsakov, 2005:69).

Hayvanlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türk halklarının (bodunlarının) ve soy-boylarının (uruklarının) sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında önemli bir yer tutmaya devam etmektedir. Türklerin kadim tarihinde oluşan mitolojik kültür, Türkistan’da kabul edilen yeni dinlerin kuralları, gelişen sosyal, ekonomik ve kültürel şartlara göre kendini güncelleyerek toplum hayatında yaşatılmaktadır. Mitolojik kültürün tarihsel koşullara göre kendini yenilemesine bağlı olarak, hayvanların koruyucu ruhları ya da iyeleri Türkistan’da halk arasında pir denilen figürlere dönüşmüştür.

Hayatın pratiğinde gerek hayvana gerekse koruyucusuna duyulan sevgi ve saygı gayet canlı olarak yer almaktadır. Hayvanların kesimi sırasında uygulanan ritüeller bunun açık delilleridir. Hayvan kesilirken ev ahalisi hayvanın başında toplanır, koyun kesilirken “Çolpon Ata koldosun” (Çolpon Ata korusun), at kesilirken de “Kambar Ata koldosun” (Kambar Ata korusun) diye dua edilir.

Görüleceği üzere, Eski Türk inanç sisteminde her bir varlığın sahibi (iye) olduğuna dair mitolojik inanç, tarih boyunca değişikliklere uğrayarak günümüze kadar gelmiş, günümüz Türkistan’ında yaşamaya devam etmektedir.

Ateş ve ocak kültü, Türk kültüründe önemli bir yere sahiptir.

Aile ocağın etrafında şekillenir. Bu nedenle ev ve aileye ocak da denilmektedir. Diğer yandan, belli hastalıkları tedavi eden kişiler ve bu kişilerin soyundan gelenler “ocak” olarak adlandırılmaktadır.

Türkistan’da yılancık ocağı, sarılık ocağı, yel ocağı, inme ocağı gibi ocaklarla karşılaşılmaktadır. Bu ocakların orijinal ritüelleri, ocak sahibinin mensup olduğu dinin etkisiyle orijinalliğinden uzaklaşmış, yeni formlar kazanmıştır; ancak menşei itibariyle Türk mitolojisine bağlıdır. İslam’ın etkisiyle Kamların yerini alan bir Bakşı’nın (Közü Açık) hastalık tedavisi sırasında Umay Eni’ye (Umay Ana) Fatiha okuduğuna bizzat tanık olduk.

Şamanistler'in inançlarına göre ateş her şeyi temizler, kötü ruhları kovar. Bu inancın izlerine Müslüman Türklerde de rastlıyoruz.

Başkurtlar ve Kazaklar bir yağlı paçavrayı tutuşturup hastanın çevresinde "alas, alas" diye dolaştırırlar. Buna "alas-lama" derler. Bu kelime Anadolu Türkçesi’nde "alazlama" şeklinde muhafaza edilmiştir, ateşte temizleme anlamını ifade eder. "Alas" kelimesi Altay şaman dualarında çok geçer. Yakut oyun - kamları ateşle kötü ruhları kovmak için okudukları afsunlarda "alias, alias" diye bağırırlar.

Yakutca "alias-ta" (alazla) yanan paçavra ile ayin yaparak kötü ruhları kovmak demektir. Yakutlar bu töreni yapan hakkında "oyun aal uotanan aalastıır" (şaman kutlu ot-ateş ile alazlıyor) derler. Ateş ruhuna hitaben okunan şaman ilahilerinden anlaşıldığına göre aile ocağı kültü ile ateş kutlu birbirinden ayırt edilmez (İnan, 1976:43).

Güngör (2007:5), “Geleneksel Türk dini inanışlarından günümüze intikal eden ve bütün canlılığı ile varlığını devam ettiren diğer bir inanış ise, Ateş ve Ocak inanışıdır. Türklerde ateş, Gumilev’in de ifade ettiği gibi, tapınma objesi değil, temizleme vasıtasıdır ve bu niteliği ile Zerdüşti ateşten ayrılır. Ateş ve ateşe bağlı olarak yapılan tütsüleme; evi, iş yerini, çarşıyı, pazarı vb.ni kötü ruhlardan korur. Ateşin yakıldığı ocak da kutsaldır ve su dökülerek söndürülmez” demektedir.

Ateş temizleyici bir özelliğe sahiptir. Türko Tatar halkları eski zamanlarda ateşin sihirli bir temizleyici güç olduğuna inanırlardı.

Bundan başka hastalığın iyileştirilmesinde etkili güç yine ateştir.

Doğu Rusya Tatarları ve Çuvaşlar insanlar ve hayvanlar arasında görülen bazı bulaşıcı hastalıklar sırasında ve hatta sıcak yaz aylarında, odun ateşinin ruhları temizleyici etkisi olduğuna inanırlar. İnsanlar,

(19)

30 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

önceden tespit edilen bir günde evlerindeki tüm ateşi söndürerek köyün dışında büyük bir ateş yakarlar. Bu ateşin üzerinden atlayan insanlar hayvanlarını da geçirirler ve temizlendiklerine inanarak birer parça ateşle evlerine dönerler (Kırcı, 1998:400).

Hastalıkları iyileştirici, ruhları arındırıcı, kötü ruhları yok edici inancından hareketle, ateş, baksılar (şamanlar, otacılar) vasıtasıyla tedavi aracına dönüştürülmüştür. Bazı hayvan hastalıklarının dağlama yoluyla tedavi edilmesi, barınakların tütsülenerek hayvanların kötü ruhlardan ve nazardan korunması, kızgın demirlerle hayvanların damgalanması, gerek hastalıktan korumak gerekse hastalığın iyileşmesini sağlamak için hayvanların iki ateş arasından geçirilmesi gelenekleri Türkistan’da gayet canlı bir biçimde yaşamaya devam etmektedir. Özellikle Nevruzda evlerin, hayvan barınaklarının tütsülenmesi, insanların ateş üzerinden atlaması törenleri ile karşılaşılır. Mitolojik devir inanç sistemindeki ateş kültünün bir devamı olarak, evlerin ve barınakların kötülüklerden, uğursuzluklardan korunması; bedenlerin günahlardan kurtulması, ruhların arındırılması sağlanır. Hayvanları salgın hastalıklardan, göz değmesinden, herhangi bir felakete düşmesinden korumak için yapılan törende, önce açık arazide aralarında yedi adım mesafe olan iki ateş yakılır. Ateş yakılan yerden beş-yedi adım mesafede yüksekçe bir yerde iki molla karşılıklı durup, kollarını uzatıp, Kuran’ı açık olarak tutarlar, hayvanları iki ateşin arasından ve Kuran’ın önünden geçirirler. Bu ritüeller günümüzde de Türkistan’da bilhassa şehir merkezlerine uzak dağlık veya bozkır kesimlerinde uygulanmaktadır.

Atlarda en çok görülen hastalık, "çılday" adı verilen bir çeşit çıbandır. "Çılday" atların genellikle göğüslerinde çıkmaktadır.

Geleneksel tedavide, bu hastalık dağlanmak suretiyle tedavi edilmektedir. Bundan dolayı Türkler, sadece "çılday" çıbanlarını tedavi için değil, atlarında meydana gelen bütün yaralar için dağlama yöntemini kullanıyorlardı (Koca, 2002:22). Günümüzde hayvanların vücutlarında ortaya çıkan çıbanların, muhtelif yaraların, tedavilere cevap vermeyen enfektif odakların (fistüller), sığırlarda görülen yumuşak doku yara ve apselerinin (aktinomikoz gibi) geleneksel halk hekimliği uygulamaları şeklinde dağlanarak tedavi edilmesi girişimlerine Türkistan’ın çeşitli bölgelerinde tanık olduk.

Salihov (2007:83-84), Mihaly Hoppal’ın (Nekotorıe Rezultatı İzuçeniya Şamanizma v Sovremennoy Etnologii //Mirovozrenie Fınno-Ugorskih Narodov, Novosibirsk, Nauka, 1990) başlıklı makalesine atıfta bulunarak şu bilgileri vermektedir: Son zamanlarda yapılan araştırmalar sonucunda, şamanların göz boyamadıkları, uzun süreli çalışmalar sayesinde fizyoterapi usullerini öğrenen ve onları

(20)

31

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

önceden tespit edilen bir günde evlerindeki tüm ateşi söndürerek köyün dışında büyük bir ateş yakarlar. Bu ateşin üzerinden atlayan insanlar hayvanlarını da geçirirler ve temizlendiklerine inanarak birer parça ateşle evlerine dönerler (Kırcı, 1998:400).

Hastalıkları iyileştirici, ruhları arındırıcı, kötü ruhları yok edici inancından hareketle, ateş, baksılar (şamanlar, otacılar) vasıtasıyla tedavi aracına dönüştürülmüştür. Bazı hayvan hastalıklarının dağlama yoluyla tedavi edilmesi, barınakların tütsülenerek hayvanların kötü ruhlardan ve nazardan korunması, kızgın demirlerle hayvanların damgalanması, gerek hastalıktan korumak gerekse hastalığın iyileşmesini sağlamak için hayvanların iki ateş arasından geçirilmesi gelenekleri Türkistan’da gayet canlı bir biçimde yaşamaya devam etmektedir. Özellikle Nevruzda evlerin, hayvan barınaklarının tütsülenmesi, insanların ateş üzerinden atlaması törenleri ile karşılaşılır. Mitolojik devir inanç sistemindeki ateş kültünün bir devamı olarak, evlerin ve barınakların kötülüklerden, uğursuzluklardan korunması; bedenlerin günahlardan kurtulması, ruhların arındırılması sağlanır. Hayvanları salgın hastalıklardan, göz değmesinden, herhangi bir felakete düşmesinden korumak için yapılan törende, önce açık arazide aralarında yedi adım mesafe olan iki ateş yakılır. Ateş yakılan yerden beş-yedi adım mesafede yüksekçe bir yerde iki molla karşılıklı durup, kollarını uzatıp, Kuran’ı açık olarak tutarlar, hayvanları iki ateşin arasından ve Kuran’ın önünden geçirirler. Bu ritüeller günümüzde de Türkistan’da bilhassa şehir merkezlerine uzak dağlık veya bozkır kesimlerinde uygulanmaktadır.

Atlarda en çok görülen hastalık, "çılday" adı verilen bir çeşit çıbandır. "Çılday" atların genellikle göğüslerinde çıkmaktadır.

Geleneksel tedavide, bu hastalık dağlanmak suretiyle tedavi edilmektedir. Bundan dolayı Türkler, sadece "çılday" çıbanlarını tedavi için değil, atlarında meydana gelen bütün yaralar için dağlama yöntemini kullanıyorlardı (Koca, 2002:22). Günümüzde hayvanların vücutlarında ortaya çıkan çıbanların, muhtelif yaraların, tedavilere cevap vermeyen enfektif odakların (fistüller), sığırlarda görülen yumuşak doku yara ve apselerinin (aktinomikoz gibi) geleneksel halk hekimliği uygulamaları şeklinde dağlanarak tedavi edilmesi girişimlerine Türkistan’ın çeşitli bölgelerinde tanık olduk.

Salihov (2007:83-84), Mihaly Hoppal’ın (Nekotorıe Rezultatı İzuçeniya Şamanizma v Sovremennoy Etnologii //Mirovozrenie Fınno-Ugorskih Narodov, Novosibirsk, Nauka, 1990) başlıklı makalesine atıfta bulunarak şu bilgileri vermektedir: Son zamanlarda yapılan araştırmalar sonucunda, şamanların göz boyamadıkları, uzun süreli çalışmalar sayesinde fizyoterapi usullerini öğrenen ve onları

kullanarak tedavi eden tabipler olduğu anlaşılmıştır. Başkurtlar, Şamanlığın babadan oğula geçtiğini kabul ederler. Bu inanç Moğolistan, Sibirya ve Tibet’te de mevcuttur. Türkistan’da Bakşıların kor haline getirilmiş uzun bir kızgın demiri insan ve hayvanın vücudunun çevresinde dolaştırarak tedavi girişimlerine tanıklık ettik.

Konar-göçerlik çağlarından edinilen tecrübeyle, Türkistan bozkırlarında, dağlarında, yaylalarında, ovalarında yaşayan insanlar yetenekli ve başarılı avcı olma özelliklerini devam ettirmektedirler.

Söz konusu tecrübeyle av hayvanlarının yaşam koşullarını, doğadaki davranışlarını, yaban hayvanlarının günlük ve mevsimsel göç yollarını, saklanma biçimlerini, vücutlarının en zayıf ve hassas yerlerini çok iyi bilmektedirler. Sahada yaptığımız gözlemlerde, kırsal kesim insanlarının gerek evcil hayvan, gerekse av hayvanlarının anatomileri hakkında ileri düzey pratik bilgilere sahip olduklarını gözledik. Avcılar, kalp ve kalpten çıkan büyük damarları ve av hayvanlarının diğer iç organlarını tanıyorlar, avladıkları hayvanların safra suyu bulaşarak karaciğerlerinin ziyan olmaması için safra keselerini kesip atıyorlar. Evcil ve yaban hayvanlarının bütün organlarını tanıyor olmalarından dolayı, atalarından öğrendikleri her organdan ayrı bir yemek yapma kültürü Türkistan’da yaşamaya devam etmektedir.

Kırgızlar kasları vücuda bağlayan tendonlar hakkında ileri seviyede bilgilere sahiptiler. Kırgız avcılar avladıkları hayvanların tendonlarından cerrahi amaçlı olarak deri-kas dikiminde kullanılan iplik ve son derece sağlam yaylar yapma konularında çok mahirdiler (Karadağ ve Ark. 2016:382-383). Günümüzde modern tıbbi araç ve gereçlerin gelişimine bağlı olarak, halk hekimliği pratiğinde tendonlardan ameliyat ipliği yapımına rastlanmamaktadır.

Aldahsev (1989)’in saha çalışmaları sırasında bizzat tanık olarak kaleme aldığı halk veteriner hekimliği ile ilgili tespitler hem Kırgız geleneksel halk hekimliği hem de veterinerlik bilim tarihi açısından önemlidir. Aldashev, 1920’lerde Issık Kol’un Ceti-Ögüz bölgesindeki Çırak Köyü’nde yaşayan 60lı yaşlardaki halk hekimi (otacı) Otunçu Sokuroğlu’nun birçok hastalığı tedavi ettiğini kaydetmiştir. Otunçu Sokuroğlu hayvanların birçok hastalığını tedavi ediyordu. Mesela, dört farklı catalağı birbirinden ayırıp onları ayrı ayrı yöntemlerle tedavi edebiliyordu. (Kırgızca’da Catalak, Kazakça’da Jatalak “atın karın ağrısından dolayı yata kalka yerde yuvarlandığı hastalık” anlamında kullanılır). 1- Туттукма - Сийдик жаталак (tuttukama, siydik catalak, sistit), 2- Жем жаталак (cem catalak, hububatın aşırı tüketilmesi), 3- Жин жаталак (cin catalak, konstipasyon, ıkınma, kabızlık), 4- Суу жаталак (suu catalak, soğuk

(21)

32 Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal of Social Sciences Institute

su içmeye bağlı ağrı ve sancılar). Atta sancı ile seyreden hastalıklar, bu hastalıkların nedenleri ve teşhisi gibi hususlar günümüz modern veteriner hekimliğinde sorunlu alanlardır. Halk hekimliği bilgisi ile atta sancının ve sancının oluştuğu organın saptanması ve ayrıca ayırt edici tanı konularak sancının oluştuğu yere ve sebebe göre tedavi yapılması ileri düzey teşhis ve tedavi tecrübesini gerektirir. Otunçu Sokuroğlu, hayvan sahibinden her zaman hastalığın nasıl ortaya çıktığını, sebeplerini, nasıl gelişip seyrettiğini, yüksek ateşten nasıl koruduğunu öğrenirdi. Bu, modern hekimlikteki anamnezdir.

Aldaşev’in verdiği bilgilerden, bu kişinin diagnostik amaçla rektal muayene yaptığını da öğrenmekteyiz (Karadağ ve Ark., 2016:383)

Otunçu, atların sancılarının hangi hastalıkların belirtisi olduğunu ve hastalığa göre tedavi yöntemini bilirdi. Aldaşev (1989), Otunçu’nun bunların dışında kalan başka hastalıkların, sancıların ve ağrıların da teşhis ve tedavilerini bildiğini ifade etmektedir. Bu bilgilerden hareketle, Otunçu’nun köklü bir hekimlik tecrübesinin ve hekimlik geleneğinin temsilcisi olduğunu söylemek gerekir.

Geleneksel hayvan sağaltıcıları (otacılar) atların, büyük ve küçükbaş gevişenlerin birçok hastalığını bilmektedir. Bu sağaltıcıların içinde жем түшүү (cem tüşüü, pododermatitis, canlı tırnağın yangısı), ак баш (ak baş, atlarda toynakta ortaya çıkan enfekte yaralar), конок (konok, keratokonus, kornea zayıflığı), сүлүк (suluk, stakibotriotoksikozis, stachybotrys türü mantarların neden olduğu pansitopenik ve toksemik bir hastalık), муун аксак (muun aksak, raşitizm), ич көбүү (iç köbüü, ishal) gibi hastalıkları tedavi eden kişiler de vardır. Bu halk hekimleri gebelik teşhisi ve hayvan dölleme işlerinde geleneksel halk hekimliği yöntemlerini kullanmaktadırlar.

Жытуу чайыр (cıttuu çayır) (aselbent ağacı, Styrax officinalis)’un sıcak çayı, эрменд (ermend) (pelin otu, Artemisia) çeşitleri, ышкын (ışkın, uçkun, Rheum ribes), ат кулак (at kulak) (labada, Rumex), чекенди (çekendi) (denizüzümü, Ephedra campylopoda), марал кулак (maral kulak) (beyaz çöpleme, yeşil çöpleme, Veratrum album, Veratrum calfornicum), жыттуу көкөмерен (cıttuu kökömeren) (anık, dağ reyhanı, çöl reyhanı, kara reyhan gibi Ziziphora sınıfından bitkiler), сары чай чөп (sarı çay çöp) (Sarı kantaron, Hyperici herba), каакым (kaakım) (karahindiba, Taraxacum officinale), каз таңдай (kaz tanday) (civanperçemi, Achillea millefolium), зире (zire) (kimyon), жүгөрү (cügörü) (mısır), жунгар уу коргошуну (cungar uu korgoşun) veya ысык-көл уу коргошуну (Issık Kol uu korgoşunu) (kurtboğan, Aconitum songoricum), өгөй эне-өз эне (egey ene-öz ene) (Öksürük otu, Tussilago farfara), койчу баштык (koyçu baştık) (çobançantası,

Referanslar

Benzer Belgeler

Bununla beraber özellikle 1960’larda öznel iyi oluşla alakalı yapılan bir çalışmaya 29 göre mutlu bir birey için genç, sağlıklı, iyi eğitim almış, dışa

Çok eşliliğe yaklaşımı diğer köydeki kadınların düşüncesinden çok da farklı olmayan Raife Hanım, Seyid’in çok eşliliğine normal yaklaştığını çünkü

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal Of Social Sciences Institute..

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal Of Social Sciences Institute..

Ayrıca partinin temellerini 1908’de kurulan Ahrar Fırkası’na dayandırması La Play ekolünün açık izlerini göstermesi bakımından dikkate değerdi (Ertürk, 1989:

Başgöz’ün bu konuyla ilgili verdiği örneklerden birisi şudur:“Allaha ismarladik sizi / duadan unutmayin bizi / inşallah gene görürük birbirimizi/.” (1982:

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal Of Social Sciences Institute..

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi The Journal Of Social Sciences Institute..