• Sonuç bulunamadı

Toplumdaki siyasi, sosyal, kültürel ve teknolojinin getirdiği yenilikler toplumla sıkı ilişkide konuşma ve yazı diline yansır.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Toplumdaki siyasi, sosyal, kültürel ve teknolojinin getirdiği yenilikler toplumla sıkı ilişkide konuşma ve yazı diline yansır."

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

12. SINIF 1. ÜNİTE GİRİŞ ÜNİTESİ EDEBİYAT-FELSEFE İLİŞKİSİ

Edebiyatın da felsefenin temeli insandır, her ikisinin de iletişim

aracı dildir. Kimi zaman sanatçılar düşüncelerini edebi eserlerde ortaya koyduklarından felsefede yararlanırlar. Kimi zaman da felsefeciler edebi metinlerden yararlanırlar.

Örneğin klasisizm akımına bağlı

sanatçılar, Descartes’in “Rasyonalizm” ine göre yaşamı ve insanı

anlatmıştır. Bu durumda edebiyat doğrudan felsefeden, felsefi düşünce sisteminden yararlanmış olur.

EDEBİYAT-PSİKOLOJİ VE PSİKİYATRİ İLİŞKİSİ

Edebi eserler, insanı tüm yönleriyle incelemeyi ve tanıtmayı amaçlar.

Geniş ruh çözümlemeleri yapar, insanın iç dünyasını, duygu ve hayallerini anlatır. Böylece okurun “insan” denen varlığı çok yönlü olarak tanımasına yardımcı olur. Bireyin iç dünyasını konu alan bu eserler, hem psikolojiden yararlanmış hem de psikoloji bilimine katkı sağlamış olur. Dostoyevski'nin ünlü romanı Suç ve Ceza'daki

Raskolnikof hırsı, suça meyli, suçluluk psikolojisi, gelgitleri, vicdan muhasebesi gibi yönleriyle başarıyla yansıtılmış bir karakter olarak karşımıza çıkar.

EDEBİYAT VE PSİKOLOJİ ORTAK ÖZELLİKLERİ

Edebiyat ve psikoloji biliminin asıl malzemesi olarak insandır.

Edebiyat ve psikoloji insanı bir bütünlük içinde kavrayarak onun doğasına yaklaşma gayretindedirler.

Genel olarak her ikisinin de insan ruhunu kavramaya, onun düşünce, davranış ve duygularına yön veren bilinçaltı süreçlerine daha yakından

bakmaya ve onu çevresinden koparmadan bir “bütün” olarak görmeye çabalayan çalışma sahaları olduğu görülür.

İkisinin de ürün ve verileri birbirleri için önemli

malzemelerdir. Örneğin Mehmet Rauf'un Eylül; Peyami Safa'nın Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanları psikoloji biliminin önemli malzemesidir.

EDEBİYAT-PSİKOLOJİ ARASINDAKİ FARKLAR

Edebiyat güzel sanat etkinliğidir; psikoloji ise insanın bilişsel süreçlerini, insan ve hayvan davranışlarını birlikte araştıran bilim dalıdır.

Edebiyatta amaç estetik haz vermektir. Psikolojinin temel amacı ise insan davranışlarını anlama ve tanımadır.

Psikoloji insanı doğal gerçekliğiyle ele alır edebiyat ise kurmaca bir dünya içinde ele alır.

Her ikisi de insanı ele alır fakat edebiyat daha geniş ve kapsayıcı bir anlatımı benimser.

Yöntem ve teknikleri birbirinden farklıdır.

DİLİN TARİHİ SÜREÇ İÇİNDE DEĞİŞİMİNİ ETKİLEYEN NEDENLER Toplumdaki

siyasi, sosyal, kültürel ve teknolojinin getirdiği yenilikler

toplumla sıkı ilişkide konuşma ve yazı diline yansır.

Örneğin 10.yüzyıldan itibaren İslamiyet’i benimseyen Türklerin hem yaşantılarında hem de dil ve edebiyatında çeşitli değişimler olmuştur.

Türk dili İslamiyet'ten önce büyük oranda saf bir nitelik taşımaktadır.

Bu dönemin zihniyetini şekillendiren unsurlar ise Budizm ve Manihaizm gibi dinler olmuştur. İslamiyet'ten sonra ise yoğun kültürel etkileşime girilen Arap ve İranlıların dilleri Türkçeyi önemli ölçüde etkilemiştir.

Dilimize Arapça ve Farsçadan günümüzde de hâlâ sıkça kullandığımız birçok kelime geçmiştir.

(2)

İLK ÖRNEKLERDEN GÜNÜMÜZE TÜRKÇENİN ÖNEMLİ SÖZLÜKLERİ Önceleri “sözlük” kelimesi yerine “lügat” ya da “kamus” kelimeleri kullanılırdı.

1. Divanü Lügâti’t-Türk:

Türk dilinin ilk sözlüğü, Kâşgarlı Mahmud’un yazdığı Divanü Lügâti’t- Türk ‘tür. Kâşgarlı, 1072 yılında yazmaya başladığı eserini 1074 yılında tamamlayarak Halife Muktedî Biemrillah’a sunmuştur. Divanü Lügâti’t- Türk, bütün Türk illerini ve dillerini kapsayan, bin yıl öncesinin Türk toplulukları hakkında önemli bilgiler içeren kaynak eserdir. Eserde 7500 sözcüğün açıklaması vardır.

2. Mukaddimetü’l-Edeb:

Divanü Lügâti’t-Türk’ten yaklaşık altmış yıl sonra ise Harezm sahasında hazırlanmış olan Arapça öğrenmek isteyenlere yararlı olabilecek bir eserdir. Türk asıllı olmakla birlikte Arap sözlükçülük geleneğinde önemli bir yere sahip olan Zemahşeri’nin yazdığı bu eser, Harezm Türkçesi için dil malzemesi içermektedir.

3. Codex Cumanicus:

Karadeniz’in kuzeyinde yaşamış olan Kuman (Kıpçak) Türklerininin söz varlığı ve sözlü edebiyat ürünleri ile ilgili derlemelerden oluşan Codex Cumanicus’un XIII. yüzyıl sonlarında hazırlandığı sanılmaktadır.

Türkçeden Türkçeye Sözlükler

Türkçeden Türkçeye sözlükler 18. yüzyıldan itibaren hazırlanır.

4. Mehmed Esad Efendi’nin Lehcetü’l-lügat (XVIII. yüzyıl) 5. James W. Redhouse’un Müntahabat-ı Türkiyye (1842)

6. Müntahabat-ı lügat-ı Osmaniyye (1852) 7. Ahmed Vefik Paşa’nın Lehce-i Osmani (1876) 8. Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türki (1900)

adlı sözlükleri Türk sözlükçülüğünün en önemli ürünlerinden yalnızca birkaçıdır. Bunlar içerisinde Kamus-ı Türki kendisinden sonra hazırlanan pek çok sözlüğe kaynaklık etmiş, sözlükçülüğümüzün dönüm

noktalarından olmuştur.

9. Türkçe Sözlük:

Türk Dil Kurumunun ilk baskısını 1945’te yayımladığı ve bugüne kadar on bir baskısıyapılan Türkçe Sözlük günümüz Türk sözlükçülüğünün temel eserlerinin başında gelmektedir.

Türkçenin söz varlığını ortaya koyacak bir sözlük hazırlanması düşüncesi, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin 12 Temmuz 1932 günü kuruluşuyla birlikte gündemde yer almaya başlamıştır.

(...)

Türk Dil Kurumunun son yıllarda çalışmalarını bilim uygulamalarıyla yürütmesi ve yine bilişim

uygulamalarıyla kullanıma sunması, sanal ortamda Türkçenin başvuru kaynaklarının artmasını sağlamıştır.

10. Sanal Ortamdaki Sözlükler:

Türk Dil Kurumunun 2002 yılında kullanıma sunduğu Güncel Türkçe Sözlük ’ten sonra geçen zaman içerisinde Kişi Adları Sözlüğü, Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü, Türkçede Eş ve Yakın Anlamlı Kelimeler Sözlüğü, Türk Lehçeleri Sözlüğü, Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, Tarama Sözlüğü, Sesli Türkçe Sözlük, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü de erişime açılmıştır.

(3)

1960 SONRASI TÜRK HİKÂYESİ

İlk örnekleri Tanzimat Edebiyatı’nda (Letaif-i Rivayat, Kıssadan

Hisse) görülen hikâye türü, Servetifünun Dönemi’nde olgunlaşmış, Milli Edebiyat Dönemi’nde dilde sadeleşme hareketleriyle gelişmiştir.

Özellikle Cumhuriyet Dönemi’nde, hikâyeciliğimiz hem teknik hem içerik yönünden gelişmiştir. Bu gelişim süreci 1960 sonrasında da devam etmiştir.

1960 Sonrası Türk Hikâyeciliğinin Özellikleri

➢ Bu dönemde hikâye bağımsız bir yazı türü olarak daha çok ilgi görmeye başlamıştır.

➢ Hikâye türü hem teknik hem içerik (muhteva) yönünden gelişmiştir.

➢ Hikâyede kurgu ve içerik bakımından yenilikçi gelişmeler yaşanmıştır.

➢ Hikâye türünde eser veren yazar sayısı artmıştır.

➢ Hikâyelerde, kahramanlar toplumun farklı kesimlerinden seçilmiştir

➢ İşlenen Konular: Hikâyelerde gecekondu bölgelerinde yaşayan insanların sorunları, küçük memurların ve işçilerin yanı sıra 1960’tan sonra artan işsizliğin bir sonucu olarak Almanya’ya giden işçilerimizin yaşantılarından kesitler, kadın sorunları, köyden kente göç, kapitalist yaşamın getirdiği bunalımlar gibi toplumsal sorunlar ele alınmıştır.

➢ Leyla Erbil, Sevgi Soysal, Sevim Burak, Mehmet Şeyda gibi yazarlar kadın sorununa değinen yazarlardır.

➢ Bireyin iç dünyasını anlatmayı amaçlayan hikâyeler de kaleme alınmıştır. Bu tür hikâyelerde bunalımlara ve iç çatışmalara yer verilir.

➢ Sanayileşme ve şehirleşme ile değerlerin gittikçe kaybolması varoluşçuluk akımının Türk edebiyatında kendine bir karşılık bulmasına neden olmuştur. Demir Özlü, Ferit Edgü, Oğuz Atay ve Adnan Özyalçıner’in hikâyelerinde varoluşçuluk akımının etkisi görülür.

➢ 1970’li yıllardan itibaren modern hikâyeyle birlikte postmodern hikâyeler yazılmaya başlanmıştır. Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Nazlı Eray, Murathan Mungan, Latife Tekin, Bilge Karasu, Pınar Kür, Metin Kaçan, İhsan Oktay Anar, Murat Gülsoy, Sema Kaygusuz, Erendüz Atasü, Müge İplikçi, Küçük İskender gibi yazarlar hikâyelerinde postmodernist eğilimlere yer veren isimler arasında sayılabilir.

➢ Dönemin önemli diğer hikâyecilerden bazıları şunlardır: Bilge Karasu, Necati Tosuner, Ferit Edgü, Sevinç Çokum, Muzaffer İzgü, İnci Aral, Gülten Dayıoğlu, Pınar Kür,Nazlı Eray…

➢ Bu dönemde yazarlar ideolojik tavırlarına göre toplumcu gerçekçi, dinî ve millî duyarlılık, bireyin iç dünyasını esas alan vb. farklı anlayışlarla hikâyeler kaleme almışlardır.

KÜÇÜREK (MİNİMAL) HİKÂYE TÜRÜ

Resim, sinema gibi sanat dallarında ortaya çıkan minimal yaklaşım, hikâye türünü etkilemiştir. Bu etkileşimin bir sonucu olarak 20. yüzyılın sonlarında küçürek hikâye ortaya çıkmıştır.

ÖZELLİKLERİ:

➢ Türk edebiyatı için yeni türlerden biridir.

➢ Hikâyenin alt koludur.

➢ Şiir, fıkra, fabl, manzum hikâye, atasözü gibi birçok özelliğini taşıyan küçürek hikâye günümüzde bağımsız bir tür haline gelmiştir.

➢ Kısa, yoğun anlatımı vardır.

(4)

➢ Küçürek öyküde az sayıda kelime ile etkili bir anlatım sağlamak amaçlanır.

➢ Mesaj, öğüt, eğiticilik gibi didaktik amaçların dışında bir anlatıma sahiptir.

➢ Okuyucuyu şaşırtmak, öykünün başını ve sonunu okuyucuya bırakmak, küçük ve sıradan duyguları etkileyici bir tarzda anlatmak özellikleriyle öne çıkar.

➢ Yabancılaşma, umutsuzluk ve bunaltı gibi ana temalar üzerine kurulan küçürek hikâyeler daha çok bireysel ögeleri ön plana çıkarır.

➢ Klasik hikâyedeki serim, düğüm, çözüm bölümleri yoktur. Bu bölümler okurun düş gücüne bırakılır.

➢ Yazar, çoğu zaman imgeler kurar ve onların gücünden yararlanarak hikâyesini anlatır.

➢ “Dünya edebiyatında “flash fiction”, “short‐short story”, “anlık kurmaca” diye tanımlanır.

➢ Franz Kafka, Max Jacob gibi yazarlar dünya edebiyatında küçürek hikâyenin akla gelen ilk yazarlarıdır.

➢ Türk edebiyatında ise Ferit Edgü, Necati Tosuner, Tarık Günersel, Hulki Aktunç, Haydar Ergülen, Rasim Özdenören, Ayfer Tunç gibi yazarlar küçürek hikâyenin öne çıkan yazarlarıdır.

ADALET AĞAOĞLU (1929-2020)

➢ Günümüz yazarlarındandır.

➢ Toplumun çalkantılı dönemleri ve bu dönemlerin bireyler üzerindeki etkisini anlatır. Biçimsel yönden kusursuz romanlar yazar.

➢ İlk romanı 1973’te yayımladığı “Ölmeye Yatmak” tır.

➢ Adalet Ağaoğlu; doğa, toplum, zaman ilişkilerinin insan iç dünyasındaki yansımalarını sıklıkla irdelemiştir.

➢ Roman, öykü, anı ve tiyatro oyunları yazmıştır.

➢ Öykü: Yüksek Gerilim, Sessizliğin İlk Sesi...

MUSTAFA KUTLU (1947-...)

➢ Günümüz yazarlarındandır.

➢ İslami duyarlılıkla öyküler yazmıştır.

➢ Günlük hayatta her zaman karşılaşılan sıradan kişiler, köyden kente göç ile Anadolu insanının hayatı eserlerinde ön plana çıkar.

➢ Türk edebiyatında uzun hikâye tarzıyla hatırlanır.

➢ Eserlerinde sanayileşme ve modern ticari hayatın getirdiği para hırsı, tüketim çılgınlığı, zengin olma hevesi öne çıkar.

➢ Türk hikâyeciliğine farklı bir bakış açısı getirir. Kendi anlatımına göre hikâyelerini bir oturuşta, kahvehanelerde yazar.

➢ Toplum meselelerini ilk eserlerinden itibaren işler.

➢ Hikâyeleri: Ortadaki Adam (1970), Gönül İşi (1974), Yokuşa Akan Sular (1979), Yoksulluk İçimizde (1981),Ya Tahammül Ya Sefer (1983),Bu Böyledir (1987),Sır (1990),Arkakapak Yazıları (1995),Hüzün ve Tesadüf (1999),Uzun Hikâye (2000),Beyhude Ömrüm (2001),Mavi Kuş (2002),Tufandan Önce (2003),Rüzgârlı Pazar (2004),Chef (2005),Menekşeli Mektup (2006),Kapıları Açmak (2007),Huzursuz Bacak (2008),Tahir Sami Bey'in Özel Hayatı (2009),Zafer yahut Hiç (2010),Hayat Güzeldir

(2011),Anadolu Yakası (2012),Sıradışı Bir Ödül Töreni (2013),Nur (2014)

NEZİHE MERİÇ (1925-2009)

➢ Toplum içinde bile kendi iç yalnızlığını sürdüren genç kız ve kadınları başarıyla anlatmıştır.

➢ Çehov tarzı hikâyeye uygun eserler vermiştir.

➢ Öykü, tiyatro ve roman türlerinde eserler yazmıştır.

➢ Öykü:Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma, Gülün İçinde Bülbül Sesi Var, Çisenti

(5)

RASİM ÖZDENÖREN (1940-…)

➢ Bireyin yalnızlığını, yabancılaşmasını, kuşak çatışmasını,

modernlik, gelenek gibi sorunları, değerlerinden koparılmış ve modern kentlerin varoşlarında kıstırılmış bireyin veya ailenin acılarını yerli-İslami bir duyarlılık ve bakış açısıyla öykülerine taşımıştır.

➢ Hikâyelerinde varoluşçu felsefeden izler görülür, bireyin bilinçaltına iner, ruhsal çözümlemelerde bulunur.

➢ Roman: Gül Yetiştiren Adam

➢ Hikâye: Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm, Çarpılmışlar, İmkânsız, Ansızın Yola Çıkmak, Denize Açılan Kapı…

SEVİNÇ ÇOKUM (1943-…)

➢ Günümüz hikâye ve romancılarındandır.

➢ Eserlerinde geleneksel değerler, milli motifler ve ahlaki hassasiyetler ön plana çıkar.

➢ Hikâyelerine çoğunlukla bir mekân tanıtımı ve olayla başlar.

Ortalama Türk insanını belirli bir gelenek içerisinde işler.

➢ İstanbul'un yoksul kesimini ve orta hali ailelerin dünyasını eserlerine taşır.

➢ Hikâye: Bölüşmek, Eğik Ağaçlar, Makine, Onlardan Kalan Derin Yara, Rozalya Ana, Evlerinin Önü, Bir Eski Sokak Sesi, Beyaz Bir Kıyı, Gece Kuşu Uzun Öter

OĞUZ ATAY (1934-1977)

➢ Modernizmi esas alan sanatçılardan olan Oğuz Atay, postmodernizmin de edebiyatımızdaki öncülerindendir.

➢ Türk edebiyatında modern Batı romanı ve hikâyeleri tarzında en güzel eser veren yazarlar arasında yer alır.

➢ Eserlerinde toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç dünyalarını ustalıkla kaleme alır.

➢ Modern insanın bunalımı, yalnızlığı, toplumun aksayan yönleri, burjuvazi görüşe ferdin başkaldırışı eserlerinde işlenen konular olarak öne çıkar.

➢ Yapıtlarında ele aldığı konuları ironi bir tarzla işler. Yapıtları ayrıca eleştiri ve mizah içerir.

➢ Öykü: Korkuyu Beklerken

FERİT EDGÜ (1936-…)

➢ Modernizmi esas alan sanatçılardandır.

➢ Edebiyatımızda küçürek hikâyenin önde gelen yazarlarından biridir. Ayrıca önemli bir eleştirmendir.

➢ Eserlerinde insanın varoluşşsal kaygılarını, bunalımlarını ustaca ele almıştır.

➢ Şiir: Ah Minel Aşk, Dağ Şiirleri

➢ Roman: Kimse, Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı, O/Hakkari'de Bir Mevsim

➢ Öykü: Bozgun, Bir Gemide, Kaçkınlar, Çığlık, Avara Kasnak, İşte Deniz

NECATİ TOSUNER (1944-….)

➢ Günümüz yazarlarındandır.

➢ Şiirsel bir yalınlık içindeki kusursuz Türkçe kullanımıyla kısa öykü türünün ustalarından sayılmaktadır.

➢ Toplumsal gerçekleri kendi penceresinden ele almıştır.

➢ Küçürek hikâyeleriyle tanınır.

➢ Hikâye: Özgürlük Masalı, Çıkmazda, Kambur, Sisli, Necati Tosuner Sokağı, Çılgınsı, Bir Tutkunun Dile Getirilme Biçimi, Güneş Giderken

(6)

FÜRUZAN (1935-…)

➢ İstanbul'da doğan sanatçı, sadece ilk okul eğitimi almıştır ancak kendini yetiştirmeyi bilmiştir.

➢ Kişilerin dünyasını, toplumsal konumlarından soyutlamadan, gözlemden yola çıkıp ayrıntıları işleyerek gerçekçi bir görüşle vermeyi amaçlamıştır.

➢ İlk eserlerinde düşmüş kadınlar, kötü yola sürüklenen küçük kızların, çöküş sürecindeki burjuva ailelerin, yeni yaşama koşullarından bunalan, yurt özlemi çeken göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşama savaşı veren, yalnız kalmış kadınların, çocukların dramına sevecen bir bakışla eğilmiştir.

➢ Öykülerinin çoğunda anne-kız ilişkisinin önemli bir yer tuttuğu, konunun kadın kahramanlar ile kızları üzerinde odaklandığı, gerçekliği küçük kızların bakış açısıyla işlediği görülür.

➢ Hikâyeleri:Parasız Yatılı (1971),Kuşatma (1972),Benim

Sinemalarım (1973),Gecenin Öteki Yüzü (1982),Gül Mevsimidir (Kuşatma adlı kitabındaki bir uzun hikayesinin ayrı basımı, 1985),Sevda Dolu Bir Yaz (1999),Toplu Öyküler (2003) VÜSAT O. BENER (1922-2005)

➢ Vüs’at O. Bener, eserleri içinde daha çok özyaşamöyküsel nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir.

➢ Bener’in eserlerinde ölüm izleği önemli bir yer tutar.

➢ Okurdan çaba isteyen, ayrıksı bir dili olan Bener’in kişilerinin gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini dışa vuran bilinç akışlarını, kullanır.

➢ Öykülerinin yanı sıra Vüs’at O. Bener’in şiirleri, kısa dizelerden oluşan, esprili, ironik ve şaşırtıcıdır.

➢ Öykü: Dost, Yaşamasız, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren, Kapan

SÖZCÜKTE ANLAM

GERÇEK ANLAM

Sözcüğün, söylendiğinde akla gelen ilk anlamıdır. Buna, sözcüğün temel anlamı veya sözlük anlamı denir.

Çok kitap okumaktan gözlerim kanlanmıştı.

Soğuk ve yağışlı havalar, yaşamı zorlaştırıyor.

MECAZ ANLAM

Sözcüğün, gerçek anlamından uzaklaşarak kazandığı yeni anlamdır.

Olaylara değişik gözlerle bakmasını bilmeliyiz.

Yeni öğrenci, nedense çok soğuk davranıyor.

YAN ANLAM (YAKIŞTIRMACA)

Şekil ve işlev benzerliğinden dolayı, bir sözcüğün başka bir varlığa ad olarak verilmesidir.Aşağıdaki örneklerde koyu renkli sözcükler, yakıştırma yoluyla başka bir varlığa ad olarak yan anlam kazanmıştır.

masanın gözü dağın eteği geminin burnu derenin ağzı defterin yaprağı uçurtmanın kuyruğu kapının kolu köprünün ayağı

TERİM ANLAMI

Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan sözcüklerdir. Aşağıda verilen koyu renkli sözcükler, karşılarındaki alanla ilgili olarak kullanıldığında terim anlamı kazanır.

meridyen, plato, atmosfer, yarımada —> coğrafya

uyak, redif, dize, ölçü, beyit, durak —> edebiyat

(7)

SOMUT ANLAM

Duyularımızdan (görme, işitme, koklama, dokunma, tatma) herhangi biriyle algılayabildiğimiz kavram ve varlıkları karşılayan sözcükler somut anlamlıdır.

çiçek, bulut, rüzgâr, gökyüzü, ışık, ses, yağmur, koku…

SOYUT ANLAM

Beş duyumuzdan herhangi biriyle algılayamadığımız; ancak var olduklarını akıl, inanç ve sezgilerimizle kabul ettiğimiz kavram ve varlıkları karşılayan sözcükler soyut anlamlıdır.

sevgi, heyecan, korku, hırs, iyilik, güzellik, akıl, aşk…

SOMUTLAŞTIRMA

Soyut anlamlı bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla somut anlam kazanmasıdır.

Dedem çok iyi bir insandır.

İyilerin ömrü az olur.

Birinci cümlede “istenilen, beğenilen niteliklere sahip” anlamına gelerek soyut anlamıyla kullanılan “iyi” sözcüğü, ikinci cümlede

“insan”ı karşılayarak somut anlam kazanmıştır.

SOYUTLAŞTIRMA

Somut anlamlı bir sözcüğün anlam genişlemesi yoluyla soyut anlam kazanmasıdır.

İhtiyar, otobüsten inerken kafasını kapıya çarpmış.

Bu kafayla hiçbir işte başarılı olamazsın.

Birinci cümlede “baş” anlamına gelerek somut anlamıyla kullanılan “kafa” sözcüğü, ikinci cümlede “akıl, mantık”

anlamına gelerek soyut anlam kazanmıştır.

AD AKTARMASI (MECAZ-I MÜRSEL)

Bir sözcüğü, benzetme amacı gütmeksizin başka bir sözcüğün yerine kullanmaktır. Bu, “iç-dış, parça-bütün, sebep-sonuç, yazar-yapıt” gibi ilgilerle sağlanır.

Çok susayan çocuk şişeyi bir dikişte bitirdi.

Bu cümlede iç-dış ilgisi kurularak “şişe” sözcüğü, şişenin içindeki “içecek” yerine kullanılmıştır.

Yahya Kemal günümüzde de beğenilerek okunuyor.

Bu cümlede sanatçı-yapıt ilgisi kurularak “Yahya Kemal” sözü, sanatçının “yapıtları yerine kullanılmıştır.

Aşağıdaki cümlelerde geçen koyu renkli sözcüklerde ad aktarması vardır.

Okul yarın müzeye gidecek. (öğrenciler)

Teknemiz Ayvalık‘a birazdan yanaşacak. (Ayvalık İskelesi) Yalova, fuara büyük ilgi gösterdi. (Yalova halkı)

Turnuvaya ünlü raketler katılacak. (tenisçi)

DOLAYLAMA

Anlatıma çekicilik katmak için bir sözcükle belirtilebilecek bir kavram veya varlığın birden fazla sözcükle anlatılmasıdır.

Aşağıda verilen koyu renkli sözler dolaylamaya birer örnektir.

kaleci —> file bekçisi top —> meşin yuvarlak Ankara —> Türkiye’nin kalbi kömür —> kara elmas

GÜZEL ADLANDIRMA

Söylendiğinde insan zihninde olumsuz çağrışımlar uyandıran bazı durum, olay, kavram veya varlıkları güzel bir biçimde dile getirmektir. Amaç, kavramın içindeki olumsuzluğu örtmeye çalışmaktır.

(8)

İşitme engelliler için haber bülteni birazdan başlayacak.

Bu cümlede “işitme engelli” sözü, olumsuz çağrışım yapan

“sağır” sözcüğünün yerine kullanılmış ve güzel adlandırma yapılmıştır.

Aşağıda verilen koyu renkli sözler güzel adlandırmaya birer örnektir.

ölüm —> son yolculuk cin —> iyi saatte olsunlar kör —> görme engelli verem —> ince hastalık tabut —> tahta at

YANSIMA

Doğadaki seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklerdir.

Küçük dere şırıltılarla akıyordu.

Köfteler, ızgarada cızırdayarak pişiyordu.

Az önce yukarıda bir gürültü oldu.

Eski döşemeler, yürüdükçe gıcırdıyordu.

Hasta, sabaha kadar horlayıp durdu.

Yavru kediler sokakta miyavlıyordu.

Çocuğun elindeki balon birden patladı.

Not: Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, ses taklidi yoluyla oluşmadığından yansıma değildir.

Penceremin önünde her sabah kuşlar ötüşür.

Gölün yüzeyi bugün ışıl ışıldı.

DUYU AKTARIMI

Bir duyuyla algılanabilen kavram ya da varlığın başka bir duyuyla algılanabilecek biçimde kullanılmasıdır.

Dışarıdan keskin bir koku geliyordu.

Bu cümlede dokunma duyusu ile algılanabilen “keskinlik”

kavramı, kokunun çok ağır ve yoğun olduğunu anlatabilmek için koklama duyusuna aktarılmıştır.

Sanatçı, sıcak tavırlarıyla hepimizi etkilemişti,

(dokunma —> görme)

Eski arkadaşlarla tatlı tatlı konuştuk, (tatma —> işitme)

SÖZCÜKLERDE ANLAM İLİŞKİLERİ EŞANLAMLI (ANLAMDAŞ) SÖZCÜKLER

Yazılışları farklı, anlamları aynı olan sözcüklerdir.

beyaz- ak, kafiye – uyak, edebiyat – yazın, mana – anlam, eser – yapıt, hatırlamak – anımsamak…

KARŞIT (ZIT) ANLAMLI SÖZCÜKLER

Anlamca birbirlerine karşıt olan sözcüklerdir.

büyük – küçük, iç – dış, dolu – boş, açık – kapalı, var – yok, az – çok, alçalmak – yükselmek…

Bazı sözcüklerin karşıtı yoktur: orman, çiçek, yağmur, kar…

Bir sözcüğün olumsuzu, o sözcüğün karşıtı değildir.

Sözcük karşıtı olumsuzu girmek çıkmak girmemek tatlı acı tatsız

EŞSESLİ (SESTEŞ) SÖZCÜKLER

Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları farklı olan sözcüklerdir.

Onun en sevdiği çiçek güldü. (bir çiçek adı) Küçük çocuk uzun süre güldü. (gülmek eylemi) Bahçedeki otları yoldu. (yolmak eylemi)

Oldukça çamurlu bir yoldu. (ulaşımda kullanılan zemin) Eve akşamüzeri vardı. (varmak eylemi)

Elinde çiçekler vardı. (yok karşıtı)

Not: Yazılış ve okunuşlarında küçük de olsa farklılıklar bulunan sözcükler sesteş değildir.

adet (tane) âdet (gelenek, görenek)

kar (yağış şekli) kâr (kazanç)

(9)

İKİLEMELER

Anlamı pekiştirmek, güzelleştirmek, çeşitli anlam ilgileri kurmak için oluşturulmuş söz gruplarıdır.

İkilemeler aşağıdaki yöntemlerle oluşturulur:

Aynı sözcüğün tekrarı ile (yineleme):

yavaş yavaş, güle güle, yeşil yeşil, bütün bütün…

Anlamdaş (eşanlamlı) sözcüklerle:

kılık kıyafet, şan şöhret, sorgu sual, sağlık sıhhat…

Yakın anlamlı sözcüklerle:

doğru dürüst, delik deşik, çalı çırpı, yalan yanlış…

Karşıt anlamlı sözcüklerle:

gece gündüz, büyük küçük, az çok, iyi kötü…

Biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerle:

eski püskü, yırtık pırtık, eğri büğrü, bölük pörçük…

Anlamsız sözcüklerle:

ıvır zıvır, eciş bücüş, abur cubur, abuk sabuk…

Yansıma sözcüklerle:

şırıl şırıl, cızır cızır, gacır gucur, küt küt, tık tık…

Durum eki almış sözcüklerle:

el ele, elde avuçta, günden güne, şehirden şehire…

DEYİM

En az iki sözcükten oluşan, genellikle mecaz anlam taşıyan, kalıplaşmış, özlü sözlerdir.

Genellikle mecaz anlamlıdır.

adı gibi bilmek – çok iyi bilmek

ağırlığını koymak – etkin olan gücünü kullanmak bire bin katmak – abartarak anlatmak

boğazına düşkün – yeme içmeyi çok seven çenesi düşük – geveze

dert yanmak – sızlanarak derdini anlatmak ekmek kapısı – geçim sağlanan yer, iş göz kırpmamak – hiç uyumamak

kulak asmamak – önem vermemek, dinlememek ipe un sermek – bahaneler ileri sürmek

Bazı deyimler gerçek anlamlıdır.

ismi var cismi yok, yükte hafif pahada ağır, iyi gün dostu, çoğu gitti azı kaldı, hem suçlu hem güçlü…

Bazı deyimler, aynı veya yakın anlamı karşılar.

ağzından laf almak = ağzını aramak

baltayı taşa vurmak = çam devirmek = pot kırmak ince eleyip sık dokumak = kılı kırk yarmak

yüksekten atmak = mangalda kül bırakmamak

Az da olsa yargı halinde bulunan deyimler vardır.

Armut piş, ağzıma düş.

Atı alan Üsküdar’ı geçti.

Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.

Sözünü balla kestim.

Ne kızı veriyor, ne dünürü küstürüyor.

ATASÖZÜ

Uzun deneyim ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş, genellikle mecaz anlamlı, kalıplaşmış, yargı bildiren özlü sözlerdir.

Genellikle gerçek anlamının dışında kullanılır.

Ağaç yaş iken eğilir.

Damlaya damlaya göl olur.

Ateş düştüğü yeri yakar.

Borç yiğidin kamçısıdır.

Öfkeyle kalkan zararla oturur.

Bazı atasözleri gerçek anlamlıdır.

Dost ile ye, iç; alışveriş etme.

Bugünün işini yarına bırakma.

Son pişmanlık fayda vermez.

Geç olsun da güç olmasın.

Akıllı düşman akılsız dosttan hayırlıdır.

Cahile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.

Referanslar

Benzer Belgeler

ve III üncü Dönem için yapılan seçimlerde tekrar Kütahya Millet­ vekili olarak Meclisteki yerini korudu.. 4 Mayıs 1931’de Meclisten ayrılın­ ca yeniden

Ama ünlü sanayici Rahmi Koç’un zaman içinde topladığı objeler o kadar çok ve hacimliydi ki, 2100 metrekarelik bir alana kurulu olan Lengerhane binası bu geniş

Her kimse, bu şiveyi taklit etmesi için iyi bir Arap hafızından tavır elde etmesi, radyodan onlarm nasıl Kur'an okuduklarım dinleyerek gırtlağına vasıl olması lazım.. ■

KOAH AA’l› olgularda tedavi öncesi serum ürik asit düzeyi (p<0.001) ve serum ürik asit/kreatinin oran› (p<0.01) tedavi sonras›na göre anlaml› derecede

TRT, törenlerde sürekli bir biçimde atılan "laiklik istemezük" sloganlarını dinleyici­ lere duyurmamak için, yayının sesini kısarak garip bir sansür

Yitirdiklerim izin değerini ve bugünlerde nereye doğ­ ru sürüklenm ekte olduğum uzu kavrayabilm em iz için; Nadir Nadi gibi, Kemalizmi doğru algılamış ve Türk devrim ini,

Bu çalışmada, Osmanlı Devlet 'ndek gayr müsl mler n ulusal muhasebe s stem ne etk ler üzer nde durulacak ve muhasebeye katkısı olan Ermen ve Yahud kökenl

[r]