• Sonuç bulunamadı

: Yargıtay Adına Birinci Başkan Müfit UTKU Yayın Müdürü : Yargıtay Yayın İşleri Müdürü Ali Rıza GENİŞ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share ": Yargıtay Adına Birinci Başkan Müfit UTKU Yayın Müdürü : Yargıtay Yayın İşleri Müdürü Ali Rıza GENİŞ"

Copied!
164
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hñm UnñH Ë

'S

(2)

Sahibi : Yargıtay Adına Birinci Başkan Müfit UTKU Yayın Müdürü : Yargıtay Yayın İşleri Müdürü Ali Rıza GENİŞ

TASNİF KURULU

Başkan : Hakkı DİNÇ (2 HD. Üyesi)

Üyeler : Halise NAMAZCI (Tetkik Hâkimi)

Mehmet ÜNSOY (Tetkik Hâkimi)

Nafiye ŞENYOLCU (Tetkik Hâkimi)

Nadir ÜLKER (Tetkik Hâkimi)

Yüksel PERKGÖZ (Tetkik Hâkimi)

Türkân ASLAN (Tetkik Hâkimi)

Aksel ŞENGÜN (Tetkik Hâkimi)

Nurten GÜNDÜZ (Tetkik Hâkimi)

• Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü'nce ayda bir kez yayımlanır.

• Yönetim ve yazışma adresi: Yargıtay Yayın İşleri Müdürlüğü (Yargıtay Ek Bina­

sı, Vekaletler Caddesi" No: 3) 06658 Ankara.

• Telefon: (0-312) 425 16 49; 425 16 32

• Abone servisi : (0-312) 417 44 60/3505, 3506

• Faks: (0-312)419 41 11

• Santral: (Ek bina): (0-312) 417 44 60 (20 hat); 417 51 10 (5 hat)

• % 1 oranındaki katma değer vergisi içinde, 1996 yılı Yargıtay Kararları Dergisi abone bedeli 1.212.000.- liradır.

• Dergi bedeli, Ziraat Bankası Kızılay Şubesindeki 304230/110-4 sayılı veya Posta Çekleri Merkezindeki 92932 numaralı hesaplarımızdan birine aktarılarak yada PTT. kanalıyla gönderilerek veya Müdürlüğümüz Veznesine yatırılarak abone olunur.

• Abone işleri için Müdürlüğümüze başvurulmalıdır.

• Yıllık abone olmaları koşuluyla, Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları ile Hukuk Fa­

kültesi Öğrencilerine % 20 indirim uygulanır.

• Ödemeli gönderilmez, temsilcimiz yoktur.

• Dış kapak : Ertekin KAYA

• İç kapak ve grafikler: Faruk AFŞAR

ISSN 1300-0195

(3)

YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

Genel Kurul ve Daire Kararları

) |

(4)

Dairesi Sayfa İ Ç İ N D E K İ L E R

Yayınlanan Karar Sayısı

• HUKUK BÖLÜMÜ H ukuk Genel Kurulu Birinci H ukuk Dairesi ikinci H ukuk Dairesi Üçüncü H ukuk Dairesi D ördüncü H ukuk Dairesi Beşinci H ukuk Dairesi Altıncı H ukuk Dairesi Yedinci H ukuk Dairesi Sekizinci H ukuk Dairesi Dokuzuncu H ukuk Dairesi O nuncu H ukuk Dairesi Onbirinci H ukuk Dairesi Onikinci H ukuk Dairesi Onüçüncü H ukuk Dairesi O ndördüncü H ukuk Dairesi Onbeşinci H ukuk Dairesi Onaltmcı H ukuk Dairesi Onyedinci H ukuk Dairesi Onsekizinci H ukuk Dairesi O ndokuzuncu H ukuk Dairesi Yirminci H ukuk Dairesi Yirmibirinci H ukuk Dairesi

• CEZA BÖLÜMÜ Ceza Genel Kurulu Birinci Ceza Dairesi ikinci Ceza Dairesi Üçüncü Ceza Dairesi D ördüncü Ceza Dairesi Beşinci Ceza Dairesi Altıncı Ceza Dairesi Yedinci Ceza Dairesi Sekizinci Ceza Dairesi Dokuzuncu Ceza Dairesi Onuncu Ceza Dairesi Onbirinci Ceza Dairesi

23 1879-1928

2 1879-1884

1 1885-1886

1 1886-1887

1 1887-1889

1 1889-1891

1 1892-1894

1 1894-1895

1 1896-1897

1 1897-1898

1 1898-1899

1 1900-1902

1 1903-1905

1 1906

1 1907-1911

1 1912-1914

1 1915-1917

1 1918-1919

1 1920-1921

1 1922-1923

1 1923-1924

1 1925-1926

1 1927-1928

13 1930-1950

1 1930-1935

1 1935-1936

1 1936-1937

1 1938

1 1939-1940

1 1941

1 1942

1 1943-1944

1 1944-1947

1 1947-1948

1 1948-1949

1 1949-1950

Endeksler

Kavramlara Göre Arama Dizini Maddelere Göre Arama Dizini

1952 1953-2002 2003-2036

(5)

1879

T.C.

Y A R G I T A Y Hukuk Genel Kurulu E. 1994/5-835

K. 1995/215* Tm

T. 22.3.1995

• DAVA ŞARTI NOKSANLIĞI

• ACELE İŞLERDE TESCİL

• DURUŞMA SIRASINDA TEBLİĞ

ÖZET : Başlangıçta noksan olan dava şartına rağmen esasa girilmiş ve noksanlık yargılama sırasında ortadan kalkmış ise;

dava, dava şartlarının başlangıçta noksan olduğu gerekçesi ile reddedilemeyeceğinden; acele el koyma ve tescil davasında tebligat duruşma sırasında da yapılsa, davanın esası hakkında karar verilmelidir.

(1086 s. HUMK. m. 188/2)

(2942 s. Kamulaştırma K. m. 16)

Taraflar arasındaki "acele el koyma ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Eyüp Asliye İkinci Hukuk Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 1.12.1993 gün ve 1992/788-1993/690 sayılı kararın in­

celenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Beşinci Hu­

kuk Dairesi'nin 5.4.1994 gün ve 1994/3968-7146 sayılı ilâmı ile; (... Yargıla­

manın devamı sırasında kamulaştırma işlemi, davalılardan Refik'e bizzat ve Tevfik'e ise birlikte, şahsın ağabeysi Refik'e noter aracılığıyla tebliğ edilmiş­

tir. Dava şartı olan tebligat, duruşma sırasında vaki olduğundan bu husus yargılama giderleri konusunda dikkate alınabilir. Tescil için Kamulaştırma Kanununun 16. maddesinde yazılı diğer şartlar da oluştuğundan, davanın kabulü yerine reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonun­

da; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden : Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görü­

şüldü:

Dava, acele el koymaya dayalı tescil istemine ilişkindir.

(6)

Bu istekle açılan davada kamulaştırma evrakının mal sahiplerine tebliğ edilmiş olması gereği dava şartıdır.

3.3.1993 gün, 773-82 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, dava şartlarının, davanın açıldığı tarihten hükmün ku­

rulduğu tarihe kadar aynen bulunması temel bir kuraldır. Hâkim davanın başında dava şartlarının mevcut bulunup bulunmadığını kendiliğinden (re'sen) araştırmak zorundadır. Bir dava şartının bulunmadığını tesbit etmesi halinde işin esasına girmeden davaya usul yönünden red etmelidir.

Ancak bu yön ihmal edilmiş ve işin esasına girilmiş olması halinde, dava görülmekte iken başlangıçta noksan bulunan dava şartı da gerçekleşmiş ise artık davanın, usulden red edilmeyip esastan tetkikle çözüme ulaştırılması gerekir. Nitekim, doktrindeki baskın görüş de bu yoldadır (...Bir dava şartının noksan olmasına rağmen esasa girilmiş ve dava sırasında o dava şartı noksanlığı ortadan kalkmış ise hüküm anında bütün dava şartları tamam olduğundan davanın esası hakkında bir karar verilir, yani dava, dava şartla­

rının başlangıçta noksan olduğu gerekçesi ile usulden red edilemez (Prof.

Dr. Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu adlı kitabı, 1979 bası, cilt-l, sh. 899). Olayda da bu şart, dava görülmekte iken yerine getirilmiştir.

Bu itibarla, işin esasına girilmesi gereğine değinen ve Hukuk Genel Ku­

rulunca benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması icap ederken ön­

ceki kararda direnilmesi doğru değildir.

O halde, usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalı­

dır.

S o n u ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kara­

rının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.3.1995 gününde oybirliği ile karar veril­

di.

1880 --- YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

(7)

T.C.

Y A R G I T A Y Hukuk Genel Kurulu E. 1996/18-23 K. 1996/129 T. 6.3.1996

• KAPİTALİZASYON FAİZİ

• GERÇEK FAİZ ORANI

• OBJEKTİF ARTIRIM ORANLARI

ÖZET : Belli bir arazinin kıymetinin takdirinde hareket noktası olarak kabul edilen ve bölgesel olan faiz oram dışında, her taşınmaza uygulanacak gerçek faiz oranı belirlenirken, kapital faiz oranı için esas alman olumlu un­

surlar tekrarlanmaksam, objektif gözlemlere ve hâkim dene­

timine olanak verilecek gerekçelere dayanılmalıdır.

(2942 s. Kamulaştırma K. m. 11)

Taraflar arasındaki "kamulaştırma bedelinin artırılması" davasından do­

layı yapılan yargılama sonunda; (Bursa Asliye Dördüncü Hukuk Mahke­

mesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.10.1993 gün ve 1993/

744 esas, 782 karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından iste­

nilmesi üzerine, Yargıtay Onsekizinci Hukuk Dairesi'nin 3.3.1994 gün ve 1993/14056-1994/2787 sayılı ilâmı ile; (...1- Dava konusu taşınmazın içinde yer aldığı çöp sahası kamulaştırma alanındaki arazinin, dosyaya konulan etüd raporuna göre bir bölümü 4. ve artan bölümü 6. sınıf arazi niteliğinde bulunduğu açıklandığına göre, Türkiye genelinde %3 ile %15 arasında olan kapitalizasyon faizi çerçevesinde taşınmaza sulanabilir nitelikte olduğu dik­

kate alınarak, %7 veya daha yüksek oranda kapitalizasyon faizi uygulanması gerekirken, bu oran %5 belirlenip buna göre değerlendirme yapılmış olması ve bu konudaki etüd raporunun davalının sürekli itirazlarına rağmen bilirkişi raporlarında dikkate alınmamış olması,

2 - Taşınmaza uygulanacak kapitalizasyon faiz oranının belirlenmesinde dikkate alınmış olması gerektiği halde ayrıca çöp alanı olarak seçilen ta­

şınmaza Bursa Mudanya Karayoluna 3 km. uzakta bulunması, Bursa İl Merkezine, büyük sanayi tesislerine ve yerleşim alanlarına belirlenmeyen yakınlığı nedeni ile %15 oranında, ayrıca belediye meyve, sebze haline ve soğuk hava depolarına yakın olması nedeniyle ürünlerin pazarlaması ve

(8)

1882 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

muhafazası kolaylığı olması nedenleri ile de %15 oranındaki toplam %30 oranında taşınmazın değerinde objektif unsurları nedeni ile arttırıma gidilmiş olması doğru görülmemiştir. Aynı bölgede, aynı amaçla yapılan kamulaştır­

ma ile ilgili olarak açılan bedel arttırımı davalarında uygulanan objektif art- tırım oranları ve bu oranların yüksekliği nedeni ile bazı dosyalarda Yargı­

tay'ca yapılan bozmalar ile dava konusu taşınmazın yerleşim birimlerine yakınlığı ile ifade edilebilen tüm objektif unsur nedenlerinin aynı nitelikte bulundukları dikkate alındığında %15 oranında objektif arttırım ile yetinilmesi gerekir.

Mahkemece, taşınmazın belirtilen konumu itibarı ile %7 kapitallzasyon faizi ve %15 oranında objektif unsur artışı ile yetinilmesi gereği dikkate alı­

narak, yukarıdaki hususlar da gözönünde bulundurulmak suretiyle bilirkişi kurullarından ek raporlar alınıp, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilme­

lidir.

3 - Dava konusu taşınmazın tapu maliki Ramazan'a ait veraset ilâmının getirtilmeyerek, davacıların dava haklarının bulunup bulunmadığının araştı- rılmaması da doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden : Davalı vekili.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görü­

şüldü:

Kamulaştırma Kanununun 11. maddesinin 3. fıkrasının (t) bendi gere­

ğince arazi, taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına ve ol­

duğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirine göre değerlendirilir.

Değerlendirme; net gelirin esas alınması, kapitalizasyon faizinin uygulan­

masını gerektirir.

Arazinin rantı (net geliri) ile o arazinin satış değeri (çıplık değer) arasın­

daki oran olarak tanımlanan kapitalizasyon faizi, belli bir bölgede, aynı yıl içerisinde aynı tür tarımsal üretimin yapıldığı aynı vasıf ve karakterdeki arazinin gerçek satış bedeli ile net geliri belirlendikten sonra oranlanarak bulunur. Bir yıl içinde bölgede satışı yapılan tüm arazilerin dekar başına fi­

yatı tesbit edilip ortalama dekar fiyatı bulunduktan; aynı arazi parçalarının herbirinin dekar başına net gelir de saptanıp, yine ortalama net geliri belir-

(9)

lendikten sonra her iki ortalama rakamın birbirine olan oranı, yüzde ile ifade edilen kapitalizasyon faizidir. Bulunan bu oran, aynı yıl içinde o bölgede cari ortalama kapitalizasyon faiz oranını ifade eder.

Bu oran, o bölgedeki araziler için bir baz olarak hareket noktasını oluş­

turur. Bu ortalama oranın, kıymeti takdir edilen araziye uydurulması gerekir.

Bu kısa açıklamadan anlaşılacağı üzere, geniş kapsamlı araştırma ve bel­

gelendirilen anketlere dayalı olarak saptanan o bölgeye ait ortalama faiz oranı, belli bir arazinin kıymetinin takdirinde hareket noktası alınmak üzere kullanılır. Kıymeti takdir edilecek arazinin, bedelinin belirlenmesinde uygula­

nacak kapitalizasyon faiz oranı ise, bütün ayırıcı nitelikleri (kent ve kasabaya yakınlığı, ulaşım olanakları, ürünün değerlendirme kolaylığı, arazinin şekli, verimi, yüzölçümü, taşınmaz toprağının kompozisyonu, sulu-susuz olduğu, meyil oranı gibi) belirlendikten sonra saptanır. Araziye uygulanacak faiz oranı, saptanan bu niteliklere göre azalıp çoğalacaktır.

Ülkemizde, yukarıda açıklanan anlamda bölgelere has ortalama faiz oranları belirlenmiş değildir. Ancak, yurdun belli bölgelerinde uygulamalarla belirlenmiş ortalama oranlar mevcut olup, bu oranlar %3 - %15 arasında değişmektedir. Kararları ile uygulamada birliği sağlamakla da görevli bulunan Yargıtay'ın, yurdun muhtelif bölgelerinden gelen kamulaştırma bedellerinin arttırılmasına ilişkin dava dosyalarının yıllardan beri süre gelen incelemele­

rinde, belli bölgelerde baz alınacak cari ortalama faiz oranları konusunda bir birikime sahip olduğu kabul edilmelidir. Nitekim, inceleme konusu kararın dayanağı bilirkişi raporlarında esas alınan kapitalizasyon faiz oranının, ta­

şınmazın içinde yer aldığı bölgede ortalama oran olarak uygulanması gerekli olup, bu suretle aşağı - yukarı belirlenmiş bu ortalama faiz oranı baz alına­

rak dava konusu taşınmaza uygulanacak gerçek faiz oranı bilirkişi tarafın­

dan, ancak objektif gözlemlere ve hâkimin denetimine olanak verecek ge­

rekçelere dayanılarak saptanacaktır.

İnceleme konusu davaya ait dosyaya göre dava konusu taşınmaz; üç tepe ile çevrili, tabanı dar V şeklindeki bir vadi ve bu vadinin yamaçlarından oluşan, meyilli, sığ topraklı bölgede yer almaktadır. Aynı kamulaştırma ile ilgili bir çok dosya, Bursa'daki muhtelif mahkemelerden daireye intikal et­

miştir. Mahkemeler ve Yargıtay, bu tür toplu kamulaştırmalara ait dosyalarda, diğer hukuki unsurlar yanında uygulama birliği yönünden de yargısal denetim yapmak durumundadır. Bu nedenle, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelir dikkate alınarak değerin tesbitinde, bölgedeki ortalama kapitalizasyon faiz oranı dikkate alınarak bu­

(10)

1884 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

lunup uygulanan dava konusu taşınmaza ait kapitalizasyon faiz oranının, taşınmazın belirlenmiş nitelikleri ile bağdaşıp bağdaşmadığının ve taşın­

mazın toplu kamulaştırmaların içinde yer aldığı kamulaştırma alanındaki di­

ğer taşınmazlara uygulanan (özel nitelikler de gözönünde bulundurularak) oranlarla uyumlu olup olmadığının denetlenmesi gereklidir. Somut olayda da, bu denetim kapsamında bozma ilâmı ile varılan sonuçta açık bir isabet mevcuttur ve bölgede geçerli %5 ortalama kapitalizasyon faiz oranı dikkate alındığında, taşınmazın yukarıda saptanan kendine özgü niteliklerine göre Dairece uygulanması öngörülen %7 faiz oranı, makul ve aynı kamulaştırma içinde yer alan diğer taşınmazlara uygulanan oranlarla uyumludur.

Keza, aynı bölgede, aynı amaçla yapılan kamulaştırma ile ilgili olarak açılan bedel artırımı davalarında uygulanan objektif artırım oranları ve bu oranların yüksekliği nedeniyle bazı dosyalarda Yargıtay'ca yapılan bozmalar ile dava konusu taşınmazın yerleşim birimlerine yakınlığı ile ifade edilebilen tüm objektif unsur nedenlerinin aynı nitelikte bulundukları dikkate alındığında

%15 oranında objektif artırım ile yetinilmesi gereğine değinen bozma sebebi de emsal uygulamalara uygun bulunmakla aynen benimsenmiştir.

Bu itibarla, yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınmadan önceki karar­

da direnilmesi doğru değildir. O halde, usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.

S o n u ç : Davalı İdare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6.3.1996 gününde oybirliği ile karar verildi.

(11)

T.C.

Y A R G I T A Y Birinci Hukuk Dairesi E. 1996/7247

K. 1996/7121 T. 10.6.1996

• ELATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI

• HARÇ

ÖZET : Elatmanın önlenmesi ve muarazanın m en in e ilişkin davalarda, dava dilekçesinde değer belli edilmemiş olması ha­

linde; öncelikle davaaya, dava değerinin açıklattırılması, harcının alınması ve ondan sonra işin esasının hükme bağ­

lanması gerekir.

(1086 s. HUMK. m. 413)

(492 s. Harçlar K. m. 26, 27, 28, 30, 32)

Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan elatmanın önlenmesi ve mua- razanın men'i davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın red­

dine dair verilen kararın, davacı tarafından duruşma istemli talep edilmişse de, değer yönünden talebinin reddine karar verildi, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Davanın konusunu oluşturan hakkın ve yaptırıma yönelik isteğin para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır. Bu tür bir davada, HUMK.nun 413 ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 26, 27, 28, 30 ve 32 nci maddelerinin öngördüğü işlemin yerine getirilmesi ve gerekli olan harcın alınması zarureti vardır.

Bilindiği üzere Harçlar Kanunu, harcın alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re'sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Kanunun 32. madde­

sinde ise yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe, müteakip iş­

lemlerin yapılamıyacağı vurgulanmıştır.

Hal böyle olunca, davacıya; dava değerinin açıklattırılması, harcının alınması ve ondan sonra işin esasının hükme bağlanması gerekirken, değer belli edilmeksizin maktu harç alınmak suretiyle yetinilmesl İsabetsizdir.

Davacının temyiz itirazı bu yönüyle yerindedir. Kabulüyle, hükmün yal­

nızca belirtilen nedenden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BO-

(12)

1886 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

ZULMASINA), bozma nedenine göre de öteki hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.6.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

★ *

T.C.

Y A R G I T A Y İkinci Hukuk Dairesi E. 1996/4772 K. 1996/6183 T. 6.6.1996

• KANUNDA GÖSTERİLEN SÜRELER

• İŞLEMİN SÜRESİNDE MERCİDE YAPILMASI ÖZET : Kanunlarda gösterilen süreleri hâkim artıramaz veya azaltamaz. Bir işlemin süresinde yapıldığının kabul edilebil­

mesi için; işlemin, kanunun tayin ettiği mercide yapılmış ol­

ması gerekir. Borçlar Kanununun 457 ve müteakip maddeleri uyarınca PTT., havale gönderenin vekili durumunda olup, aynı Kanunun 458.maddesi uyarınca havale edenin borcu, ancak havalenin alıcıya ödenmesi ile ifa edilmiş duruma gelir.

H U M K .nun 434/3. maddesinde açıklanan süre, postaya ver­

me süresi olmayıp, mahkeme veznesine yatırma süresi olma­

sına göre, olayda, davalının masrafları kanunda gösterilen sürede yatırdığının kabulü mümkün değildir.

(1086 s. HUMK. m. 434/3) (818 s. BK. m. 457, 458)

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mah­

kemece verilen hüküm temyiz edilmekle; evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:

Hükmü temyiz eden davalı vekilinin temyiz dilekçesi ile temyiz posta gi­

derlerini yatırmaması üzerine mahkemece, Hukuk Usulü Muhakemeleri Ka­

nununun 434/3. maddesi gereğince çıkarılan 7 gün süreli muhtıra, temyiz

(13)

1887

eden vekiline 25.3.1996 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekilinin masrafları PTT. kanalı ile göndermesi üzerine, 5.4.1996 tarihinde, süre geçtikten sonra mahkemeye ulaşmıştır. Kanunlarda gösterilen süreleri hâkim artıramaz veya azaltamaz (HUMK. 159). Bir işlemin süresinde yapıldığının kabul edilebil­

mesi için, işlemin kanunun tayin ettiği mercide yapılmış olması gerekir.

Borçlar Kanununun 457 ve müteakip maddeleri uyarınca PTT., havale gön­

derenin vekili durumunda olup, aynı Kanunun 458. maddesi uyarınca havale edenin borcu, ancak havalenin alıcıya ödenmesi ile ifa edilmiş duruma gelir.

Temyiz eden vekilin gönderilen muhtırada açıkça belirtildiği üzere, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 434/3. maddesinde açıklanan süre, postaya verme süresi olmayıp, mahkeme veznesine yatırma süresi olmasına göre davalının masrafları kanunda gösterilen sürede yatırdığının kabulü mümkün değildir (Y. 6. HD.'nin, 25.4.1983 tarihli, 4483-4440 sayılı; Y. 2. HD.'nin 18.4.1995 T., 3863-4776 sayılı kararı). Bu sebeplerle hükmün temyiz edil­

memiş sayılmasına ve temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerek­

miştir.

S o n u ç : Davalının temyiz dilekçesinin yukarıda açıklanan gerekçe ile (REDDİNE), 6.6.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

Y A R G I T A Y Üçüncü Hukuk Dairesi E. 1996/5094

K. 1996/7301 T. 25.6.1996

• GENEL SUDAN YARARLANMA

• ORTAK KULLANIM BİÇİMİNİN BELİRLENMESİ

ÖZET : Genel sulardan herkes, kadim yada öncelikli kulla­

nım haklarını engellememek koşuluyla ihtiyacı oranında ya­

rarlanabilir. Suların en az olduğu bir dönemde, uzman bilir-

(14)

kişi kum lu aracılığıyla keşif yapılarak suyun debisinin ölçü­

lüp, tarafların bu suya olan ihtiyaçlarının belirlenmesi, ya­

rarlandıkları başka suları varsa onların da miktarları dikkate alınarak, o yolda bir düzenleme yapılması gerekir.

(743 s. MK. m. 679/2)

Dava ve karşılık dava dilekçelerinde, suya vaki elatmanın önlenmesi is­

tenilmiştir. Mahkemece, asıl davanın kabulü ve karşılık davanın ise reddine dair verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması, davalı ve karşı davalılar vekili tarafından istenilmekle; dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, tetkik hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Mahkemece; dava konusu yapılan kaynak suyunun, TMK.nun 679. mad­

desinin 1. fıkrası anlamında özel su sayıldığından bahisle, asıl davanın ka­

bulüne ve bu sonuca bağlı olarak da karşılık davanın reddine karar veril­

miştir.

Her ne kadar anılan kaynak suyu, davacı tarafa ait 492 parsel sayılı ve kavaklık niteliğindeki taşınmazdan çıkıyorsa da, bu taşınmazın alanı 11.200 metrekare olup kaynağın debisinin de 35 litre/saniye olduğu belirlenmiş bu­

lunmaktadır.

Bu duruma ve tarımsal standartlara göre; 10.000 metrekare arazinin en fazla 1 litre/ saniyelik suya ihtiyaç gösterdiği hususu gözetilirse, sözkonusu kaynak suyu 35.000 metrekare araziyi sulayacağından anılan su, çıktığı 11.200 metrekarelik 492 sayılı parselin sınırlarını aşar ölçüdedir ki, bu ba­

kımdan özel değil, genel su niteliğinde kabul edilmek gerekir. Diğer bir an­

latımla; tapulu taşınmazdan çıkan bir kaynak suyunun, özel su sayılması ancak, o taşınmazın sınırlarını aşmayacak ölçüde az olmasına bağlıdır.

Dava konusu yapılan kaynak suyu ise bu ölçünün kat kat üzerindedir.

Genel sulardan ise herkes, kadim yada öncelikli kullanım haklarını en­

gellememek koşuluyla, faydalı ihtiyacı oranında yararlanabileceğinden; anı­

lan kaynak suyunun genel sulardan sayılacağı hususu kabul edilerek, suların en az olduğu bir dönemde (en az birisi ziraat mühendisi olmak üzere) oluş­

turulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yeniden keşif yapılıp öncelikle, sözko­

nusu kaynak suyunun debisinin ölçülmesi ve kullanım şekilleri itibariyle ta­

rafların bu suya olan ihtiyaçlarının (yararlandıkları başka sular varsa onlar da gözetilip) usulünce belirlenmesi ve ondan sonra, bu suyun her iki tarafın ihtiyacına yetip yetmediğinin, yetiyorsa ona göre, yetmediği takdirde ise ka­

dim veya öncelikli kullanım durumları da ayrıca tesbit edilerek kadim yada

1888 — :--- YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

(15)

öncelikli yararlanma hakkına sahip olanların ihtiyacından fazla su varsa, di­

ğerlerinin ancak bu fazla sudan yararlanabileceği ciheti dikkate alınarak, o yolda bir düzenleme yapılması gerekir.

O halde; belirtilen şekilde işlem, inceleme ve değerlendirmeler yapılarak sonuçlarına göre gerek asıl ve gerekse karşılık dava bakımından uygun bir karar verilmesi icabederken, bu yönlerden eksik inceleme, yersiz değerlen­

dirme ve aksine düşüncelerle yazılı olduğu gibi hüküm kurulması doğru de­

ğildir.

Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde oldu­

ğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZUL­

MASINA), Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı ve karşı da­

vacı taraf yararına yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hü­

kümlerine göre 6.000.000 lira vekalet ücretinin davacı ve karşı davalıdan alınıp, davalı ve karşı davacıya verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.6.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.

★ ★ T.C.

Y A R G I T A Y Dördüncü Hukuk Dairesi E. 1996/8564

K. 1996/10517 T. 31.10.1996

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

• GÖREV

ÖZET : 1 - İdari yargı yerinde gerçek kişi aleyhine dava açı­

lamaz.

2 - Askerlik hizmetini yapan şahsın; akıl hastalığı nedeniyle, bir nöbet esnasında silahıyla rastgele ateş etmesi sonucunda desteğini yitiren davacının, M illî Savunma ve

(16)

İçişleri Bakanlıkları aleyhine açtığı maddi ve manevi tazmi­

nat davasına bakmak, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi nin görevi dahilindedir.

3 - A dliye Mahkemesince, yargı yerinin İdare Mah­

kemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi halin­

de, dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine ilişkin H U M K m un 27. maddesi uygulanmaz.

(2577 s. İYUK. m. 2, 3) (1086 s. HUMK. m. 1,27) (1602 s. AYİM. K. 20, 21)

Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine ilişkin hükmün süresi içinde davacılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, tetkik , hâkimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, ge­

reği görüşüldü:

1 - Dava, tazminat istemine ilişkindir. Davalı İ. Namık'ın; askerlik hizmetini yaptığı sırada, bir nöbet esnasında, akıl hastalığı nedeniyle silahıyla etrafa ateş açması sonucu desteklerini kaybeden davacılar maddi ve manevi taz­

minat isteminde bulunmuşlar, mahkemece, asker kişinin askerlik görevi sı­

rasında sivil bir kişiye karşı işlenmiş olması nedeniyle davaya idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

Davacı, dava dilekçesinde davalı olarak i. Namık'ı da göstermiştir. İdari yargı yerinde gerçek kişi aleyhine dava açılamıyacağına göre, davanın bu davalı ile ilgili kısmının ayrılarak yargılamaya devam edilip karara bağlan­

ması gerekirken, bu davalı yönünden de görevsizlik kararı verilmiş olması usule aykırı olup bozmayı gerektirir.

2 - 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20. madde­

sine göre; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin as­

ker kişi olması şartı aranmaz. Aynı Yasanın 21. maddesinde ise; 20. mad­

dede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve ey­

lemlerden dolayı açılacak iptal ve tam yargı davalarının doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde çözümlenip karara

1890 --- YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

(17)

bağlanacağı hükmü yer almaktadır. Mahkemece, dava konusu olayın niteliği itibariyle davanın davalı bakanlıklarla ilgili bölümü hakkında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin görevli olduğu gözetilmeksizin, İdare Mahkemesi'nin görevli olduğu konusundaki karar da, benimseme biçimi bakımından yanlış­

tır.

3 - İdari Yargılama Usulü Kanununun 3 ve sonraki maddelerinde, idari davaların nasıl açılacağı açıkça gösterilmiştir. Bir idari dava açılırken orada gösterilen yöntemlere uyulması gerekir. Adli Yargı yerinde açılan bir davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine, dosyanın idari veya vergi mahkemesine gönderilmesine karar verilmekle, başlangıçta adli yargı yerin­

de açılmış olan dava idari yargı yerinde açılmış olmaz. Mahkemenin, görevli olmadığından dolayı dilekçenin reddine karar verdiği takdirde, dava dosya­

sını ait olduğu mahkemeye göndereceğine dair Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 27. maddesi hükmü adli yargı yerleri arasında görev konusunda uygulama alanı bulur. O halde, hüküm yerinde davanın görev yönünden reddine karar verildikten sonra ayrıca dosyanın görevli ve yetkili Van İdare Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiş olması da benimseme yönün­

den yanlıştır.

S o n u ç : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 31.10.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.

★ ★

/

(18)

1892 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

T.C.

Y A R G I T A Y Beşinci Hukuk Dairesi E. 1996/13828

K. 1996/14754 T. 22.10.1996

• KAMULAŞTIRMADAN ARTA KALAN KISIMLAR

• BEDEL İNDİRİLMESİ DAVASI

• KIYMET TAKDİR KOMİSYONUNCA BİÇİLEN DEĞER

• TEMERRÜT FAİZİ

• MUNZAM ZARAR

ÖZET : 1 - Taraflar arasındaki yol fazlası taşınmazın, bedeli mukabilinde davacıya devri ve fazla alman bedelin indirilmesi davasında, belediye encümeninin, Kamulaştırma Kanununa göre kıymet takdir komisyonunca biçilen değeri değiştirme yetkisi yoktur. Ayrıca, davalı İdare tarafından da bedele itiraz davası açılmamıştır. Bu sebeple, kıymet takdir komisyonunca biçilen değerden fazlasının geri verilmesi gerekirken lüzum olmadan bilirkişi incelemesi yaptırılması ve (B) raporunda biçilen değerden fazlasının iadesine karar verilmesi,

2 - Davacı, davalı belediyece haksız olarak istenilen fazla bedeli ödemek için, repodaki parasını çektiğini ve bu şe­

kilde zararının temerrüt faizi ile karşılamadığını iddia ederek, ayrıca munzam zarar isteminde bulunduğuna göre, bu husus tartışılmadan sadece % 30 temerrüt faizine hükmedilmesi, doğru değildir.

(2942 s. Kamulaştırma K. m. 11) (3194 s. İmar K. m. 17,18) (818 s. BK. m. 103, 105)

Taraflar arasındaki yol fazlası taşınmazın, bedeli mukabilinde davacıya devri ve fazla alınan bedelinin indirilmesi davasının, kısmen kabulüne dair verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekillerince verilen dilekçelerle istenilmiş, davacı vekilince de temyiz dilekçesinde duruşma isteminde bu­

lunmuş olmakla; dosyadaki kağıtlar okunup iş anlaşıldıktan sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

(19)

Dava, yol fazlası olup bedeli mukabilinde bitişik parsel maliki davacıya devredilen taşınmaz için fazla alınan bedelin istirdatı istemine ilişkindir.

Davalı İdarenin temyiz itirazları yerinde değildir.

Davacı vekilinin temyizine gelince:

İmar Kanununun 17. maddesi uyarınca belediyeler, müstakil inşaata el­

verişli olmayan parçalara bitişiğindeki arsa veya bina sahibine bedel takdiri suretiyle satmaya yetkilidir.

Davaya konu teşkil eden 62 m2'lik yol fazlasının, bitişik parsel malikine devri konusunda taraflar anlaşmışlar ve İmar Kanununun sözü edilen mad­

desinin son fıkrası uyarınca, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun hüküm­

lerine uygun olarak bedel takdiri de yapılmıştır. Bu fıkra uyarınca bedel takdiri ve buna karşı itirazlar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre yapılması gerekirken, belediye encümeninin kararıyla taşınmazın de­

ğeri arttırılmış, davacı da itiraz hakkını saklı tutarak, encümence kararlaştı­

rılan bedeli ödemek suretiyle taşınmazın kendine devrini sağlamıştır.

Mahkemece, taşınmaz mal değerinin tespiti için bilirkişi incelemesi yaptı­

rılmış ve tespit edilen değerden fazlası için alınan bedelin iadesine karar verilmiştir.

1- Yukarıda açıklandığı üzere, belediye encümeninin Kamulaştırma Ka­

nunu hükümlerine göre kıymet takdir komisyonunca biçilen değeri değiştirme yetkisi bulunmadığından ve davalı İdare tarafından da bedele itiraz davası açılmadığından, kıymet takdir komisyonunca biçilen değerden fazlasının geri verilmesine karar vermek gerekirken, lüzum olmadan bilirkişi incelemesi yaptırılması ve bilirkişi raporunda biçilen değerden fazlasına iadesine karar verilmesi,

2 - Borçlar Kanununun 105. maddesi uyarınca, alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette, borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe, bu zararı dahi tazmin ile mü­

kelleftir.

Davacı belediye tarafından haksız olarak istenilen fazla bedeli ödemek için, repodaki parasını çektiğini ve bu şekilde zararının temerrüt faizi ile karşılanmasının mümkün olmadığını iddia ederek ayrıca munzam zarar ta­

lebinde bulunduğu ve bu hususta Dışbank yazısını ibraz ettiğine göre, bu husus tartışılmadan sadece %30 temerrüt faizine hükmetmekle yetinilmesi,

(20)

1894 --- YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

Doğru görülmemiştir.

Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, hükmün açıkla­

nan nedenlerle HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), tem­

yiz eden davacı vekili yararına "temyiz dilekçesinin verildiği günde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 6.000.000.- lira ve­

kalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde davacıya geri verilmesine, 22.10.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.

★ ★ T.C.

Y A R G I T A Y Altıncı Hukuk Dairesi E. 1996/325

K. 1996/425 T. 22.1.1996

• KİRALANIN TAHLİYE İSTEMİ

• İKİ HAKLI İHTAR

ÖZET : İki haklı ihtar nedenine dayalı tahliye davasında, ih­

tarların; bir kira yılı içerisinde muaccel hale gelmiş, farklı ay­

ların kirasına ilişkin olması ve ihtarnamelerin de en az iki de­

fa, önceden kiracıya tebliğ edilmesi gerekir.

Süresiz akitlerde ve kira bedelinin senelik ödenmesi gereken hallerde iki haldi ihtar oluşmaz.

(6570 s. GKK. m. 7/e)

Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tahliye davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla; dosyadaki bütün ka­

ğıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava; iki haklı ihtar nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkin olup, mahkemece istem gibi tahliyeye karar verilmiş ve hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.

(21)

1895

Bir kira yılı içinde yapılmış iki haklı ihtara dayanan tahliye davasının kabul edilebilmesi için, davanın 6570 sayılı Yasanın 7/e maddesi ve yerleşmiş iç­

tihatlar uyarınca akdin hitamını izleyen bir ay içinde açılması zorunludur.

İhtarlar, dava şartı olduğu için süre kesme niteliğine haiz değildir. Süre ko­

nusu, kamu düzenine ilişkin olması sebebiyle re'sen gözetilmesi gerekir.

İhtarların, bir kira yılı içinde muaccel hale gelmiş (istenebilir durumu al­

mış) değişik ayların kirasına ilişkin olarak en az iki defa kiracıya tebliğ edil­

mesi, haklılığı içinde ödemelerin ihtarların tebliğinden önce yapılmaması şarttır. Tebliğinden sonra yapılan ödemelerin hukuki değeri yoktur. İhtarlar, tebliğ ile hukuki sonuç doğuracağından, ödemelerde tebliğ tarihinin esas alınması şarttır. Keşide tarihi, sadece muacceliyet bakımından önem taşı­

maktadır. Zira, muaccel olmayan (henüz ödenmesi gerekmeyen) kira para­

sının istenmesi mümkün değildir.

Süresiz akitlerde ve kira bedelinin senelik ödenmesi gereken hallerde iki haklı ihtar oluşmaz.

Olayımızda; taraflar arasındaki 8.7.1993 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli yazılı kira anlaşmasının özel şartlarının 5. maddesinde, bir ayın kira para­

sının zamanında ödenmemesi halinde, o kira yılının tüm kira parasının muaccel olacağı şartına yer verilmiştir. Bu bakımdan davacı, 10.11.1995 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile sözleşme gereği ayın 5'ine kadar öden­

mesi gereken Ocak 1995 ayı kira parası ile birlikte, o kira yılının sonraki aylarının kira paralarını birlikte istemiştir. Ocak ayının 5'ine kadar o ay kirası ödenmediğine göre, Temmuz 1995 tarihine kadar kira paraları muaccel hale gelmiştir. O bakımdan, o kira paralarından bir kısmının ikinci bir ihtara konu edilmesi o ihtarnameyi haklı kılmaz. Bu yüzden davanın reddine karar veril­

mesi gerekirken, tahliye kararı verilmesi hatalı olmuştur. Hüküm, bu nedenle bozulmalıdır.

S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 22.1.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

(22)

1896 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

T.C.

Y A R G I T A Y Yedinci Hukuk Dairesi E. 1996/4592

K. 1996/8761 T. 31.10.1996

• KADASTRO MAHKEMESİ

UYUŞMAZLIKLARI TESBİT GÜNÜNDEKİ HUKUKSAL DURUMA GÖRE

ÇÖZÜMLEMEKLE YÜKÜMLÜDÜR

ÖZET : Mahkemece, toplanıp değerlendirilen delillere göre, dava konusu taşınmazın Hüdaverdi Mescidi Vakfına ait ol­

duğu, tesbit gününden sonra çekişmeli taşınmazın davalı Be­

lediye tarafından kamulaştırıldığı belirlenmiştir. Tesbit gü ­ nündeki hukuksal durum ile taşınmazı tesbitten sonra kamu­

laştıran Belediyenin kendi adına kayden intikal ve tescil iste­

mi hakkı bulunduğu dikkate alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

(3402 s. Kadastro K. m. 25/C-son)

Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin kanuni süre­

sinde olduğu anlaşıldı, tetkik raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü;

Kadastro sırasında 23 parsel sayılı 137.50 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, önce Hüdaverdi Mescidi Vakfı adına tesbit edilmiş, bilahare 1948/94 esas sayılı dosya ile davalı olduğundan sözedilerek malikhanesi açık bırakılmış­

tır. Tesbitten sonra davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce Hazine ve Belediye aleyhine, malikhanesi boş bırakılan taşınmazın mülkiyetinin adlarına tescili için dava açılmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, taşınmazın Hüdaverdi Mescidi Vakfı adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Belediye Başkanlığı ve Hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Kadastro Mahkemesince uyuşmazlığın, kadastro tesbit günündeki hu­

kuksal duruma göre çözümlenmesi zorunludur. Somut olayda, kadastro tes- biti 15.3.1948 gününde Hüdaverdi Mescidi Vakfı adına yapılmış ve askı ilan

Başlık ve özet, Dairesi tarafından yapılmıştır.

(23)

süresi içerisinde kadastro tasbitine karşı itiraz edilmemiş ve dava da açıl­

mamıştır. Nevarki, tapu kütüğüne malikhanesi açık bırakılmak suretiyle tescil edilmiştir. Kadastro tesbit tutanağında sözü edilen 1948/94 esas sayılı dava dosyası ise tüm araştırmalara rağmen bulunamamıştır. Mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve toplanıp doğru olarak değerlendirilen delillere göre taşınmazın Hüdaverdi Mescidi Vakfı’na ait olduğu saptanmıştır. Her ne kadar kadastro tesbitinden sonra taşınmazın Belediye tarafından kamulaştırıldığı dosya içeriğinden anlaşılmakta ise de, yukarıda açıklandığı üzere tesbit günündeki hukuksal durum esas alınmak suretiyle uyuşmazlık çözümlendi­

ğine göre, temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Kuşkusuz Belediyenin, ka­

mulaştırma nedeniyle taşınmazın tapuda kendi adına intikal ve tescil isteme hakkı bulunmaktadır. Bu nedenlerle, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile hükmün (ONANMASINA), Hâzineden ilam harcı alınmasına yer ol­

madığına, peşin alınan ilam harcının mahsubu ile bakiye 232800 liranın Belediyeden alınmasına, 31.10.1996 gününde oybirliği ile karar verildi.

* ★ T.C.

Y A R G I T A Y Sekizinci Hukuk Dairesi E. 1996/1935

K. 1996/7983 T. 30.9.1996

• TAPU İPTALİ VE TESCİL

• BAĞIMSIZ BÖLÜM OLARAK TESCİL ÖZET : Tescil işlemi olmadan iptal davası

ğinden, davacıya; iptal davası açması için süre verilmeli, açı­

lan tescil davası ile iptal davası birleştirilmen, tapu kaydının iptaline karar verilirse bu miktar davaanın tapusuna eklen- meyip, adına bağımsız bölüm olarak tescil edilmelidir.

(743 s. MK. m. 633, 642, 643, 933)

Yaşar ile Hazine aralarındaki, tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair, (Osmaneli Asliye Hukuk Hâkimliği)'nden verilen 29.11.1995 gün ve 110/

(24)

1898 YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

146 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi Hazine vekili tarafından süre­

sinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı; kadastroda 187 ada 111 ve 112 parsel numaralı taşınmazlar kendi adına tesbit edilirken, bu taşınmazların bir bölümü aynı ada 118 parsel numarası ile Hazine adına tesbit edilen taşınmaza katıldığından, bu kısım­

lara ait Hazine tapusunun iptaline karar verilmesini istemiş, mahkemece 118 parselden krokide (A) işaretli bölümün iptal edilerek 111 parsele, (B) işaretli bölümün de iptal edilerek 112 parsele eklenmesine karar vermiştir. Dava di­

lekçesinde açıkça Hâzineye ait tapu kaydının iptalinden sözedilmiş, tescil isteminde bulunulmamıştır. Tescil istemi olmadan iptal davası dinlenemez.

Bu itibarla davacıya tescil davası açmak üzere süre verilmek, açılan tescil davası bu dava ile birleştirilerek birlikte görülmek gerekir. Kabule göre de, 187 ada 118 parsel sayılı taşınmazdan krokisinde (A-B) işaretli bölüme ait kaydın iptal edilerek bağımsız olarak davacı adına tescile karar verilmesi gerekirken, davaya konu olmayan 111 ve 112 parsellere eklenmek suretiyle o parsellerin miktarında değişiklik yapılması isabetsiz, temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (BO­

ZULMASINA), 30.9.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

*

* * T.C.

Y A R G I T A Y Dokuzuncu Hukuk Dairesi E. 1996/7565

K. 1996/15521 T. 9.7.1996

• İŞ SÖZLEŞMESİ

• İHBAR VE KIDEM TAZMİNATI

ÖZET : Davacı işçinin; raporlu olduğu bir sırada, rakip ola­

bilecek bir başka işyerinde çalışması, doğruluk ve bağlılık ku­

ralı ile bağdaşmaz. Böyle olunca, davalı işveren tarafından iş aktinin feshi haklı nedene dayandığından, davacının ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin reddine karar verilmelidir.

(1475 s. İş K. m. 13, 14)

(25)

Taraflar arasındaki ihbar ve kıdem tazminatının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün, sü­

resi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenil­

mesi üzerine; dosya incelenerek, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı işçinin, raporlu olduğu bir sırada, kayınvalidesine ait aynı türde bir işyerinde çalıştığı dosya içinde bulunan tutanak ve bunu doğrulayan da­

valı tanıklarının açık anlatımlarından anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı tanıkları çalışmanın söz konusu olmadığını açıklamış iseler de, bu açıkla­

malar soyut beyanlardan ibarettir. Bölge Çalışma Müdürlüğünce düzenlenen raporun da, gerçek durumu yansıtmadığı sonucuna varılmaktadır. Gerçekten davalı tanıkları somut olgulara dayanmışlar ve tutulan tutanak da bu olguyu doğrulamıştır.

Raporlu iken bir işçinin, rakip olabilecek bir başka işyerinde çalışması doğruluk ve bağlılık kuralı ile bağdaşmaz. Böyle olunca, davacı işçinin iş aktinin davalı işveren tarafından feshi haklı nedene dayandığından, ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin reddine karar vermek gerekir.

S o n u ç : Temyiz olunan kararın yukarda gösterilen nedenle (BOZUL­

MASINA), bozma nedenine göre sair hususlar üzerinde durulmasına yer ol­

madığına, davalı yararına takdir edilen 6.000.000 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek ha­

linde ilgiliye iadesine, 9.7.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.

(26)

T.C.

Y A R G I T A Y Onuncu Hukuk Dairesi E. 1996/7516

K. 1996/7472 T. 24.9.1996

• SANATÇI BORÇLANMASI

ÖZET : Güzel sanatlar dalında çalışanların hizmet borçlan­

ması için ön koşul; sanatçının bir veya birkaç işveren tarafın­

dan, hizmet sözleşmesine dayalı olarak çalıştırılmış olması­

dır.

Borçlanmaya esas hizmet belgesini düzenleme yet­

kisi, öncelikle işverene aittir.

İşverenin bulunmaması halinde, bağlı olunan birlik, sendika, sanatsal vakıf veya ilgili kamu kuruluşlarının borç­

lanma belgesi düzenleme yetkisi araştırılmalı; hizmet sözleş­

mesinin fiili olup olmadığı; iş yeri kayıtlan getirtilerek, öbür çalışanlar tanık sıfatıyla dinlenerek ve diğer kanıtlar toplana­

rak kuşku ve tereddüte yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.

(506 s. SSK. m. 2, 4, 6, ek m. 10, geçici m. 80) Davacı, borçlanmasının geçerli olduğunun ve emekliliğe hak kazandığı­

nın tesbitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz iste­

ğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşa­

ğıdaki karar tesbit edildi:

Davacı; 4056 sayılı Kanunla eklenen 506 sayılı Kanunun geçici 80.

maddesine dayanarak, 1.5.1978-1.5.1985 devresi Sosyal Sigortalar Kuru- mu'na yaptığı sanatçı borçlanmasının geçerli olduğunun tesbitini istemiştir.

Dosya içeriğine göre, davacının yasal sürede Sosyal Sigortalar Kurumu'na başvurduğu ve çalışmasını ise Müzik-Der Derneği'nden aldığı belgeye da­

yandırdığı, Müzik-Der'in ise; müzikciler, sanatçılar derneği olup, işveren olup olmadığının anlaşılamadığı, diğer taraftan davacının hizmet akti ile sanatçı olarak borçlanılan süreler için işverenlerden alınarak ibraz edilen belgesi ol-

1900 --- YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

(27)

madiği, dosyaya ibraz edilen belgelerin 1.5.1985 yılından sonraki devrelere ait olup dava konusu süre ile ilgisi olmadığı anlaşılmaktadır.

Davanın yasal dayanağını teşkil eden 4056 sayılı Kanunla 506 sayılı Kanuna eklenen geçici 80. madde hükmüne göre; "17.7.1964 tarih ve 506 sayılı Kanunun ek 10. maddesi ile kanun kapsamına alınan sigortalılar, ör­

neği Kurum'ca hazırlanan ve ilgili işveren, birlik, sendika, dernek, sanatsal vakıf kuruluşları veya ilgili kamu kuruluşları tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip, Kültür Bakanlığı'nca onaylanmış borçlanma belgeleri ile kanu­

nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde Kurum'a başvurmaları ve borç ödeme tarihindeki 78. maddeye göre belirlenen asgari günlük kazanç üzerinden hesaplanılarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin...

bir defada Kurum'a ödemeleri şartı ile borçlanma belgesinde kayıtlı meslek­

leri ile ilgili çalışma sürelerinin tamamını veya bir bölümünü borçlanabilirler.

Borçlandırılan hizmetler, prim veya kesenek ödemek suretiyle geçmiş veya daha önceki borçlandırılmış hizmetlerle birleştirilir. Keza, 506 sayılı Kanuna 2167 sayılı Kanunla eklenen ek 10. madde hükmüne göre de, "bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan film, tiyatro, sahne gösteri, ses ve saz sanatçıları, müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzeri diğer uğraşıları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar, düşünür ve yazarlar bu Kanun hükümlerine tabidirler. Yukarıdaki fıkrada sayılan uğraşı alanlarına kimlerin gireceği, diğer ilgili Bakanlık, Kurum ve Kuruluşların görüşleri de alınmak suretiyle Sosyal Güvenlik, Kültür ve Turizm ve Tanıtma Bakanlıkları tarafından birlikte saptanır."

Bu çevrede, 4056 sayılı Kanunda öngörülen sanatçı hizmet borçlanması için ön koşul, 506 sayılı Kanuna ek 10. madde ile kapsama alınmış sigortalı niteliğini taşımasıdır. Başka ifade ile ancak ek 10. madde ile kapsama alınan sigortalılar, yasada öngörülen diğer koşulların da varlığı halinde sanatçı hizmet borçlanmasından yararlanabilirler. Öte yandan, 506 sayılı Kanuna 2167 sayılı Kanunla ek 10. madde hükmü ile kapsama alınan sanatçılar ise bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanlardır. Bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılma ise hizmet aktinin unsurlarındandır. Nitekim, geçici 80.

madde de hizmet aktinin gerekliliği "sigortalılar" deyiminin kullanılması su­

retiyle pekiştirilmiştir. Giderek, 4056 sayılı Kanun doğrultusunda "sigortalılar"

sözcüğü ile, 506 sayılı Kanun çevresinde sigortalı kapsamına kimlerin gire­

ceğini belirleyen aynı Kanunun 2, 4 ve 6. maddelerinde tanımını bulan kav­

ramlar değiştirilmiş değildir. Bu yönde, 506 sayılı Kanuna 2167 sayılı Kanunla ek 10. madde ve 4056 sayılı Kanunla eklenen geçici 80. madde kapsamında

(28)

sigortalı niteliğinin kazanılabilmesi için, 506 sayılı Kanunun 2, 4 ve 6. mad­

delerinde öngörülen kavramların ilgililer bakımından gerçekleşmesi, başka ifadeyle, bir veya birkaç işverene ait işyerinde hizmet akti ile ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Kültür Bakanlığı tarafından müştereken saptanmış uğraş alanlarına ilişkin ünvanlarla çalışılması zorunludur ki, mah­

kemenin bu yöndeki kabulü yerindedir. Giderek 4056 sayılı Kanunla ek geçici 80. maddesinde öngörülen sanatçı borçlanmasından yararlanılabilmesi için gerekli bulunan bu koşulun varlığı da somut olayda öncelikle araştırılmalıdır.

Öte yandan, borçlanma belgesi, usulüne uygun biçimde öncelikle ilgili iş­

veren tarafından düzenlenmeli, ancak işverenin bulunamaması halinde bağlı olunan birlik, sendika, dernek, sanatsal vakıf kuruluşları veya ilgili kamu ku­

ruluşları tarafından düzenlenmelidir. Bu çevrede borçlanmaya esas hizmet belgesini düzenleme yetkisi öncelikle işverene aittir. Dava konusu olayda da, borçlanmaya konu müzisyenlik sanat dalındaki çalışmanın geçtiği işyeri ve bu işyeri işvereni kanıtlanmalı ve saptanacak işverenin bulunmaması koşu­

luna bağlı olarak Müzik-Der'in borçlanma belgesini düzenleme yetkisinin varlığı yöntemince araştırılmalıdır. Giderek davacının, ilgili bakanlıklar ara­

sında yapılmış protokol kapsamındaki sanat dallarında, bir veya birkaç işve­

ren nezdinde hizmet akdine dayalı olarak ve 506 sayılı Kanunun 2, 4 ve 6.

maddesi kapsamında sigortalı niteliğini haiz biçimdeki çalışmasının fiili olup olmadığı da hiç bir kuşku ve tereddüde yer bırakmayacak biçimde; işyerinin varlığı, borçlanma belgesinde öngörülen müzisyenlik uğraşı alanının içeriği, bundaki ehliyetinin dayanaklarının araştırılması işyeri kayıtları celbedilmesi, birlikte çalışanlar kayıtlardan saptanarak, bunların tanık sıfatıyla dinlenmesi ve diğer tüm delillerin toplanması suretiyle araştırılıp, saptanmalıdır. Bundan başka, işverenin bulunmaması nedeniyle borçlanma belgesinin kanunda ön­

görülen ilgili kuruluş tarafından verilmesi halinde ise dayanağı belge ve de­

liller celbedilmeli, bu bildirimin sadece, ilgilinin şifahi beyanına dayanması halinde ise iddianın ispatlanmaması nedeniyle dava red edilmeli; iddianın belge ve inandırıcı delillerle ispatı halinde, dava kabul edilmelidir.

Mahkemece, yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözönünde tu­

tulmaksızın noksan araştırma ile yazılı şekilde davanın kabulü usul ve ya­

saya aykırı olup bozma nedenidir.

S o n u ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BO­

ZULMASINA), 24.9.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.

1902 --- YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

(29)

T.C.

Y A R G I T A Y Onbirinci Hukuk Dairesi E. 1996/1255

K. 1996/5043 T. 5.7.1996

• BİR TÜRK BANKASININ

KONTRGARANTİSİNE DAYANILARAK YABANCI BİR BANKANIN VERDİĞİ TEMİNAT MEKTUBU

(Geçersizliğinin tesbiti davasında yetki)

ÖZET : Yabancı bir bankanın, bir Türk bankasının

rantisine dayanarak vermiş olduğu teminat mektubuna iliş­

kin hukuki işlemlerin olumlu biçimde tamamlanmasına rağ­

men, bu teminat mektubu yabancı aha tarafından iade edil­

memesi nedeniyle açılan teminat mektubunun geçersizlik da­

vası, Türkiye'de açılabilir. Bu teminat mektubu hakkında mahkemece verilen karar, Türk bankasını da bağlar.

(1086 s. HUMK. m. 9/2)

E... Pazl. İhr. İth. A.Ş. ile S...Co-Bank Sederat v e ...Bankası A.Ş.

Şişli Şb. Md. arasındaki davadan dolayı, (İstanbul Asliye Beşinci Ticaret Mahkemesince verilen 17.11.1993 gün ve 659-1185 sayılı hükmü onayan Dairenin, 21.12.1995 gün ve 7286-9420 sayılı ilamı aleyhinde davalı banka vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde- verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili; müvekkilinin, İran'da mukim S... Co. Firması'na çinko sattığını, akreditif ödemeli bu ihracatın kontrgarantisi olarak davalı ...

Bankası'nın, yurt dışındaki muhabir banka olan B.... Sederat'a 185.600 .Dolarlık kontrgaranti gönderdiğini, bu kapsamda alıcı davalı S... Co. Fir-

ması'na 185.600 Dolarlık teminat mektubu verildiğini, ihracatın gerçekleşti­

ğini, bedelinin tahsil olunduğunu, ancak İran'lı alıcının teminat mektubunu iade etmediğini, müvekkilinin sebepsiz yere devre komisyonu ve teminat mektubu limitinin işgal olunduğunu ileri sürerek, banka teminat mektubunun hükümsüzlüğünün tespitine, tespit anına kadar geçecek süre içinde doğabi-

(30)

1904 --- YARGITAY KARARLARI DERGİSİ

lecek devre komisyon ücretlerinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı... ve B...Sederat, davanın reddini savunmuşlardır.

Diğer davalı S... Co. davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, dava konusu 186.500 Dolarlık banka teminat mektubunun hükümsüz olduğunun tespitine, davacının diğer taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Davalı... Bankası vekili tarafından temyiz edilen yerel mahkeme ka­

rarı, Dairemizin 21.12.1995 tarih ve 1995/7286-9420 sayılı ilamı ile onan­

mıştır.

Davalı... Bankası vekili bu kez karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.

Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında be­

nimsenen gerektirici sebeplere göre davalı... Bankası vekilinin HUMK.nun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.

S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı... Bankası vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 442. maddesi gereğince (RED­

DİNE), alınması gereken 503.500.- lira karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan bu harcın ve 3506 sayılı Yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3.

madde hükmü uyarınca takdiren 250.000.- lira para cezasının karar düzel­

tilmesini isteyenden alınarak Hâzineye gelir kaydedilmesine, 5.7.1996 tari­

hinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

• Davacı vekili, müvekkilinin satıcı olduğunu, davalılardan ... Bankası'nın kontrgarantisi üzerine İran'da bulunan davalı B... Sadaretin teminat mektubu ha­

zırlayarak İran'daki alıcı S... Co. Firması'na verdiğini, bu işlemin çinko satışı için yapıldığını, ihracat gerçekleştiğinden, teminat mektubunun hükümsüz kaldığını, fakat davalı ... Bankası'nın mektuba ilişkin komisyonları tahsile devam ettiğini ileri sü­

rerek, bu teminat mektubunun geçersizliğine karar verilmesini istemiştir. Bu iddiaya göre, davalı... Bankası'nın kontrgaran ve davalı S...Bank'ın teminat mektubu­

nu düzenlemesi nedeniyle garanti veren ve alıcı S... Co.'nun garanti alan, yani muhatap ve davacının da lehine garanti verilen, başka deyişle lehdar olduğu anla­

şılmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

5 Şubat Cumartesi Saat: 20.00 AKSM 27 Şubat Pazar Saat: 20.00 CKSM...

İkinci olarak, iptal davası, işlemi tesis eden idarelere karşı açılır. Gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin ise idari davalarda davalı olması mümkün

• TEREKENİN PAYLAŞIMI ( Mirasçılıktan Çıkarma ( İskat ) Mirastan Feragat veya Mahrumiyetin Hukuki Sonuçlarının Terekenin Paylaşımı Sırasında Gözetileceğine

İlçe müsabakalarına katılım sağlanarak Çarşamba Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ve Yıldıray Çınar Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ile karşılaştık.. Çarşamba’da

Bronkoskopik dilatasyon; inoperabl veya cerrahiyi kabul etmeyen hastalarda, endobronşiyal tüberküloz gibi cerrahi komplikasyonları yüksek ve bronşiyal yapıda

her türlü icra ödemesini rücu kapsamında dava açılabilmesi amacıyla Strateji Geliştirme Daire Başkanlığına gönderilen yazının ilgili yerine “gerekli ödemenin yapılarak

Eğitimlere kişisel beceri ve teknikleri artırmak amacı ile Topluluk Önünde Etkili Konuşma Ve Sunum Teknikleri konulu eğitim oda binamızın zemin salonunda 04.06.2015 günü saat

Metin Önerci hocamın editörlüğündeki Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisinde Güncel Yaklaşım dergisinin “Kulak Burun Boğaz Ofis Uygulamaları”