• Sonuç bulunamadı

KUTLU DOĞUM HAFTASI HZ. PEYGAMBER KARDEŞLİK AHLAKI VE KARDEŞLİK HUKUKU SEMPOZYUMU

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "KUTLU DOĞUM HAFTASI HZ. PEYGAMBER KARDEŞLİK AHLAKI VE KARDEŞLİK HUKUKU SEMPOZYUMU"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“HZ. PEYGAMBER KARDEŞLİK AHLAKI VE

KARDEŞLİK HUKUKU”

SEMPOZYUMU

(21-22 NİSAN 2012) ANKARA

(2)

3. DİĞERKÂMLIK VE EGOİZMİN AHLAKİ AÇIDAN KARŞILAŞTIRILMASI

Prof. Dr. Mehmet TÜRKERİ

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

İnsan gündelik hayatında, ilk etapta, kendini düşünen bir tutum sergiler görünmek- tedir. Kişi akşam evine ne götüreceğini düşünür, kendisinin ve ailesinin masraflarını nasıl karşılayacağı telaşı içinde didinir durur. Nasıl ev sahibi olacağını, bir iş sahibi olacağını, bir işi varsa o işte nasıl ilerleyeceğini vb. düşünür. Arada da önüne çıkan dilencilere, ihtiyaç sahibi olanlara yardım yapar. Cuma günleri namaz sonrası ve Ramazan ayında yardımlarda bulunur. Böyle bir tarzda yaşayan insan bencil midir, yoksa diğerkâm mıdır?

Gündelik hayattaki yaşayış seyrini dikkate aldığımızda ilk bakışta insanın, esas amaçları ve telaşı açısından, kendini düşündüğü ve bencil olduğu sonucu çıkabilir. Acaba ben- cillik bu demek midir? Bu değilse nedir? Bu durumda öncelikle bencilliğin etik açıdan ne olduğunu görmemiz gerekmektedir.

Bencillik (egoizm), etik tarihinde birkaç şekilde formüle edilmiştir. Bunlardan ilki, insanların doğal olarak (tabiatı gereği) bencil olduklarını dolayısıyla kendi ilgile- rinin peşinden koşmaya motive olduklarını savunan psikolojik egoizmdir. Psikolojik egoizm, insan doğasını bencillik olarak betimler, insanın motivasyonunun bencilce olduğunu savunur.1 Pratik açıdan söyleyecek olursak, psikolojik egoizmin iddiasına göre, insan zaten bencilce hareket eden bir varlıktır. Burada egoizm bir doğa yasası olarak savunulmaktadır. Buradan hareketle, insanların ahlaken de böyle davranmaları gerektiği söylendiğinde, yani insanın kendi ilgisi için çalışması gerektiği düşüncesi ortaya konulduğunda, bu, etik egoizm olur.

Etik egoizm, insanın ahlaken sadece kendi çıkarını düşünerek motive olması an- lamına gelmektedir. İnsanın kendi çıkarının kısa vadede ya da uzun vadede olması bu

1 Mehmet, Türkeri, Etik Kuramları, Derleme-çeviri, Lotus Yayınevi, Ankara 2008, s. 111.

(3)

durumu değiştirmez. Bu anlayış insan aklını temel alarak ortaya konulduğunda bunun adı rasyonel egoizm olur. Rasyonel egoizm, rasyonel insanların kendi çıkarlarını, kendi bireysel yararlarını ilkeleştirmelerini ister.2

Psikolojik egoizmin güçlüğü şudur ki her insan her zaman sadece ve sadece kendi- sini düşünmez. Gerek kısa vadede gerekse uzun vadede değerli bulduğu şeyler, kimseler, amaçlar vb. için kendi çıkarını, bireysel yararını devre dışı bırakabilir. Sevdiklerimiz, ailemiz, ülkemiz, dinimiz vb. ideallerle ve değerlerle ilgili amaçlarımız ve fedakârlıkla- rımız bu tür bir egoizmin güçlüğünü oluşturmaktadır.

İnsanın rasyonel olması bakımından egoist olması gerektiği görüşü de doğru kabul edilemez. Zira insanda kendini düşünme eğilimi kadar türdeşini düşünme eğilimi de söz konusudur.

Kendi çıkarını düşünmenin bir ahlak yasası olarak öğütlendiği etik egoizmin güç- lükleri ise çok daha fazla görünmektedir.3 Etik tarihinde, insan için temel değerin ve hayatın amacının ne olduğu ve nasıl yaşaması gerektiği sorularına verilen yanıtlarla şekillenen etik kuramlarının kahir ekseriyeti bencilliği değil de diğerkâmlığı ahlakın olmazsa olmazı olarak kabul etmişlerdir. Egoizmi ilke edinen bir ahlaklılık, ahlakın işlevini ve gayesini açıklayan yapısal özelliklerin çoğundan mahrum kalır. Bu teori, menfaat ve çıkar çatışmalarında ahlaki öğüt verme konusunda kılavuzluk yapamaz.

Ayrıca, çıkara dayalı bir eylemin yapılmasının çıkara dayalı başka bir eylemin ortaya çıkmasını engelleyeceği durumlarda, yani ikincisinin ortaya çıkmasının imkânsız olduğu durumlarda, egoizm yine de çıkara dayalı davranışı öğütleyerek (yani her ikisini de tavsiye ederek), imkânsızı öğütlemiş olmaktadır. Bundan başka, etik egoizmin kendi kendini çürüttüğü, bundan dolayı da akıl kârı olmadığı savunulmuştur. Pek çok tercih durumunda, her özne salt kendi çıkarını ilkeleştirmek için çalışırsa, böyle yapmaması ve işbirliği yapması durumundan daha az iyi şeyler yapacaktır.

İnsanın kendi çıkarını düşünmesi, çıkarın haz olması durumunda, hedonizm şeklini alır. Hedonizm konumuz kapsamında değildir. Ancak şu kadarı söylenebilir ki hedonizm, tıpkı egoizm gibi, felsefi ve etik açıdan tutarlı bir şekilde savunulamaz.4

Egoizm ahlaki bakımdan savunulamadığına göre, diğerkamlığın ahlakta önemli olması gerekmektedir. Diğerkâmlık, “öteki”ni ahlaken ciddiye ve dikkate almayı ifade eder. “Öteki”, insan, hayvan, bitki, doğa vb. olabilir. Bu saydığımız unsurlar ahlaken değer olarak alınabilmesi gerekir ki insanın onlarla ilişkisinde diğerkamlığın yeşerttiği erdemler ortaya çıkabilsin. Demek ki diğerkâmlık diğer bireyleri, hayvanları, bitkileri,

2 Türkeri, Etik Kuramları, s. 115.

3 Türkeri, Etik Kuramları, s. 113, 114.

4 Türkeri, Etik Kuramları, s. 31, 35, 38; Türkeri, Etik Bilinç, Lotus Yayınevi, Ankara 2011, s. 108.

(4)

KARDEŞLİĞİ TEHDİT EDEN UNSURLAR

çevreyi ve hatta cansız nesneleri değerli bulmayı gerektirmektedir. Çünkü, ahlaken dikkate almak, değer olarak görmektir. Değer vurgusu ise etik’in ve ahlakın ayırt edi- ciliğini oluşturmaktadır. Bir ilişkinin, bir davranışın, bir kararın, bir hükmün, bir değer biçmenin, bir (olayı vb.) değerlendirmenin ahlaki olmasını sağlayan değer vurgusudur.

Değer vurgusu, severek ve isteyerek yaptığımız şey ile böyle yapmadığımız şey arasın- daki farkla en iyi şekilde açıklanabilir. Bu durumda değer vurgusunun temelinde sevgi, irade ve rızanın yer aldığını görmekteyiz. İsteyerek ve severek yapılmayan bir iş, değer vurgusuyla yapılmamış demektir.5

Değerin ortaya çıkabilmesi için, süjenin süjeyle ve süjenin objeyle ilişkide (bağ- lantıda) olması gerekir. Çünkü değer hem öznel (süjeyle ilgili) hem de nesnel (objey- le ilgili) yanı olan, ilişkisel bir şeydir.6 İnsanın kendisiyle, konuşmasıyla, davranışıyla, kararıyla, değer biçmesiyle, hüküm vermesiyle vb. ilişkisi değer ortaya çıkarma alanını oluşturur. Aynı şekilde insanın diğer insanlarla ve diğer varlıklarla ilişkisi de böyledir.

Bundan dolayı egoizm değil de diğerkâmlık insanın ahlaklılığının asıl unsurlarından birisini oluşturmaktadır.

Diğerkâmlıktaki asıl unsur ötekini ahlaken ciddiye almak olduğuna göre, böyle bir düşünüşte insanın kendisini ciddiye almaması düşünülebilir mi? Öteki ile ilişkisin- de değer oluşturacak olan kişinin kendisini ahlaken ciddiye alması ve değer vermesi vazgeçilmezdir. Bunun egoizm ile bir ilgisi yoktur. Hem iyi ve erdemli işler yapacaksın hem de bunları ortaya koyan kişiyi /kişiliği ahlaken göz ardı edeceksin, böyle bir şey kabul edilemez. Çünkü ahlaklılık kişinin ortaya çıkardığı bir yapıdır. Bu yapının zeminini oluşturan kişiye, yani kendimize değer vermezlik edemeyiz. Dolayısıyla insanın hem kendini hem de ötekini ahlaken hesaba katması gerekir ki bu ikisi arasındaki ilişkiden değer ortaya çıkabilsin.

İslam dininin, ahlaki hedeflere sahip olması nedeniyle, ahlakta da diğerkâmlık asıl olduğuna göre, diğerkâmlık vurgusu ön plana çıkmaktadır. İslam dininin ahlaki hedef- lere sahip olduğunu pek çok ayet ve hadiste görebiliriz. Örnek olarak, Mülk suresi ikinci ayete bakabiliriz: “(Allah), ölümü ve hayatı, hanginizin daha güzel ve iyi davranış ortaya koyacağını sınamak için yarattı.”7 Hz. Peygamber, “Ben ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim.”, “Sizin iman yönünden en yetkininiz ahlak yönünden en iyi olanınızıdır.”

buyurmuştur. Ayette ve hadislerde geçen “iyi” terimi, ahlakın temel değerini ifade eder ve doğrudan ahlaki içeriğe sahiptir.

5 Türkeri, Etik Bilinç, s. 32.

6 Türkeri, Etik Bilinç, s. 34.

7 Mülk, 67/2.

(5)

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a göre, “…Kur’an insanın yaratılmasındaki hik- metin iyi ve hayırlı işler îfası olduğunu tebarüz ettirmektedir… İnsanları yaratmaktan maksadın kulluk gibi bir vazife yapılması ve insanlara bu âlemde hayırlı işler gördürül- mesidir.”8 Elmalılı, insanın yaratılış maksadını kul olmak ve iyi (hayırlı) işler yapmakla açıklamanın sonucu olarak dini de ahlaki açıdan tanımlamaktadır: “Din, irade ile yapılan hayırlar için vazife ve mükellefiyetler yükleyen ilahî kanunlardan ibarettir.”9

Elmalılı, itikadiyât, ameliyât ve vicdâniyât şeklinde üç kategoride topladığı dinî hükümleri ahlaki boyutu ön plana çıkararak açıklamaktadır. Buna göre, itikadî hükümler, iman ve inançla ilgili hükümlerdir.10 İlk bakışta, bu hükümlerin ahlaki içeriği görülme- yebilir ya da var olmadığı düşünülebilir. Oysa Elmalılı, imanın önce bilgi (marifet) ve sevgi (muhabbet) gibi iki ruhsal durumu içerdiğini; daha sonra salih amel ile güzel ahlakı gerektirdiğini belirtmektedir: “İman evvelâ ma’rifet ve mahabbet gibi iki hâlet-i ruhiyyeyi tazammun eder. Sonra da Hak Tealâ tarafından varid olan emir ve nehyine göre salih amel lere müsareati ve mekârim-i ahlak ile tehalluku iktizâ eyler.”11

İman bilgi, sevgi, salih amel ve güzel ahlakı gerektirdiğine göre, diğerkâmlığı da gerektirmektedir. Biz örnek olarak mal-mülk bakımından diğerkâmlığı incelemeye ça- lışacağız. Bu konuda Kur’an’ın cömertliği övdüğünü, cimriliği yerdiğini görmekteyiz.

Cömertlik, israf (savurganlık) ile eli sıkılık (cimrilik) arasında kişinin (daha çok mali bakımdan) orta noktada bulunmasıdır. Cömertlik erdemi, etik tarihinde dört temel erdemden birisi olan iffet erdeminin alt dalıdır (erdemidir). Bu konudaki eksiklikler doğrudan iffet erdemini, sonuçta da bütünlük erdemi olan adalet erdemini zedelemek- tedir. Cömertlik erdemi, İbn Hazm gibi bazı bilginlerin düşünce sistemlerinde ise dört temel erdemden birisi kabul edilmektedir.

Kur’a’nın, ahlaki bakımdan insanın mali yönüyle ilgilenmesi hem cömertlik erde- minin nasıl kazanılacağı hem de cimrilikten nasıl kurtulunacağıyla bağlantılıdır. İman ile

“şuh h” bir kulun kalbinde birlikte bulunamaz; cimrilik ve ahlak kötülüğü Müslümanda olamaz.12 Şuhh, insandaki hırs ve kıskançlık huyu demek olup, cimriliğin karakterdeki temelidir .13 Böyle olunca, cimrilik , pintilik ve eli sıkılık gibi şeylerin hem karakterdeki kökeninden (şuhhtan) hem de davranıştaki tezahüründen (buhlden) kurtulmak gerek-

8 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (H.D.K.D.), Eser Neşriyat, İstanbul 1982, c. V, Mukaddime, s. XIV; 7/5155.

9 Elmalılı, H.D.K.D., c. IV, Mukaddime, s. VII., Mehmet Türkeri, Elmalılı’nın Ahlak Felsefesi, İzmir İlahiyat Vakfı Yay., İzmir 2006, s. 53.

10 Elmalılı, H.D.K.D., c. V, Mukaddime, s. XIII.

11 Elmalılı, H.D.K.D., 7/4744; Türkeri, Elmalılı’nın Ahlak Felsefesi, s. 54.

12 Elmalılı, H.D.K.D., 7/4845, 4846.

13 Elmalılı, H.D.K.D., 7/4845.

(6)

KARDEŞLİĞİ TEHDİT EDEN UNSURLAR

mektedir.14 Bunu sağlayan şeylerden birisi, “infak”tır. “Malın elden çıkarılması, harç ve sarfı”15 demek olan infak, bireysel ve toplumsal anlamda hiçbir yarar sağlamayan türde olursa iyi kapsamına girmez. Onun iyi olabilmesi için hayati yararı olan türden olması gerekmektedir.16 Bu ise, mal ve mülkün iki temel yönde kullanılmasıyla mümkün olur.

Birincisi, kişinin ailesine bakması, zekât ve sadaka vermesi, fakirlere yardım etmesi, malından bir kısmını hayır işlerine vermesi (vakfetmesi) türünden davranışlardır. İkin- cisi, bilgi öğrenme, bilgisel yönden gelişme ve bildiklerini öğretme türünden şeylerdir.17 Diğerkâmlığın kendisini gösterdiği yer cömertliktir, dolayısla daha çok mali ko- nulardır. Diğerkâmlığın İslam’daki adı, dostluk ve kardeşliktir, dersek yanlış olmaz. Bu- rada kastedilen kardeşlik soy bağından kaynaklanan kardeşlik değildir. Zaman zaman kullanıldığı şekliyle, din kardeşliğidir. Dostluk ve kardeşliğin nasıl ortaya çıktığı, bunlar arasında ne tür bir bağ bulunduğu bu ilişkinin nasıl işlediğine Gazâlî’ye atıfla biraz yakından bakmamız konuyu daha açık hâle getirecektir.

Gazâlî’ye göre, sohbet ve arkadaşlık bazen tesadüfî olur. Komşuluk, okul arkadaşlı- ğı, sokakta ve hükümet kapılarında tanışmak ve yolculukta beraber olmak bu türdendir.

Bunlar tesadüfen ortaya çıkan arkadaşlıklardır. Bunlarda insanın ihtiyarının ve isteğinin bir rolü söz konusu değildir.

Asıl olan insanın kendi arzu ve iradesiyle kurmuş olduğu arkadaşlıktır ki buna Gazâlî “sohbet” demektedir. Dinde kardeşlik bu ikinci kısımda olur. Çünkü mükâfat, kişinin kendi istek ve arzusu ile yaptığı şeylerdedir. Sohbet; yaklaşmak, buluşmak ve bir arada oturup kalkmaktan ibarettir. Bunlar da ancak sevgi sayesinde olur. Çünkü insan sevmediği kimseye yaklaşamaz ve onunla ünsiyet peyda edemez. Sevdiğini ya bizatihi sever; onu kendisi için sever, veya onu sevmesi başka bir sevdiğine ulaşmak içindir;

buradaki hedef dünyalık bir şey olabilir ya da ahiret saadetine ulaşmak olabilir.18 Ya da bütün bunların üstünde Allah ile alakalı bir sevgi olabilir. Demek ki

1. Bir insanı zatı bakımından sevmektir. Yaratılışı ya da ahlakı bakımından güzel olduğu için birini sevmektir.19

2. Bir kimseyi, şeyi belli bir gayeye ulaştırması bakımından sevmektir. Bu, araçsal (vasıta) şeyleri sevmek ya da insanları vasıta olarak sevmektir. Birincisi, altın ve gümüş

14 Elmalılı, H.D.K.D., 7/5039; Tegâbün, 64/16.

15 Elmalılı, H.D.K.D., 1/192.

16 Elmalılı, H.D.K.D., 2/949.

17 Elmalılı, H.D.K.D., 1/192; ayrıca bkz. Ebû Hâmid Muhammed el-Gazâlî, İhyâu ulûmi’d-din, Ezher Matbaası, Mısır 1302, 3/204.

18 Gazâlî, İhyâ, 2/142.

19 Gazâlî, İhyâ, 2/143.

(7)

gibi araçsal şeyleri, mevki, mansab, mal ve ilim elde etmeye vesile olduğu için sevmek- tir. İkincisi devlet büyüklerine takdim edilmek için onların nezdindeki aracı kişileri sevmektir.20

3. Sevdiğini zatı için değil, başka bir maksatla sevmektir. Bu maddeyi yukarıdan ayıran temel özellik, dünyevi ve uhrevi maksatların bir arada bulunmasıdır. Bu maddede salt dünyevi hedefler bulunmaz, uhrevi hedeflerle birlikte bulunur.21

4. Allah için ve Allah rızası için sevmektir.22

Kardeşlik ilişkisi, karı-koca arasındaki nikâh gibi bir bağlantıdır. Nikâhta vefa gös- termek ve evlilik haklarını gözetmek nasıl bir görev ise kardeşlik haklarını (hukukunu) gözetmek de bir ödevdir. Kardeşlik hakları şu konulardadır: mal, şahıs, dil ve kalp, dua, kusur bağışlama, vefa gösterme, ağırlık vermeme, teklif ve tekellüf göstermeme.

1. Mal konusunda kardeşlik üç dereceye ayrılır.

a. Birincisi kişinin, malını, kardeşinin istemesine mahal vermeden, onun ihtiyaç- larını gidermek için kullanmasıdır. Bu, kardeşlikte mal ile yardımlaşmanın en aşağı de- recesidir. Bu aşağı derecede dahi kardeşinin istemesine mahal bırakmak söz konusu değildir. İstemeye mecbur etmek kardeşlikteki noksanlıktır.23

b. Kardeşlik haklarının ikincisi, kişinin kardeşini kendi seviyesinde tutmasıdır.

Mal ve servetinde kardeşini ortak gibi kabul etmesi ve gerektiğinde malını onunla bölüşmesidir.

c. Üçüncüsü, kardeşini kendine tercih etme, onun ihtiyacını kendi ihtiyacından önce düşünmektir. Bu, kardeşliğin en üstün derecesi olup, Gazâlî tarafından sıddıklar mertebesi olarak değerlendirilir. Kişinin kardeşinin canını kendisine tercih etmesi de bu derecedeki kardeşliğin ürünüdür.24 Bu, cömertliğin en üstün derecesi olup, îsârdır.

Îsâr, kendisi muhtaç olduğu hâlde başkasını kendisine tercih etmektir.25 Cömertlik ise, insanın muhtaç olmadığı şeyi ihtiyacı olanlara ve olmayanlara vermesidir.26

20 Gazâlî, İhyâ, 2/144.

21 Gazâlî, İhyâ, 2/144.

22 İnsân, 76/8-9, Gazâlî, İhyâ, 2/146.

23 Gazâlî, İhyâ, 2/154.

24 Gazâlî, İhyâ, 2/154.

25 Haşr, 59/9; Ayşe Sıdıka Oktay, Kınalızâde Ali Efendi ve Ahlâk-ı Alâî, İz Yay., İstanbul 2005, s. 184.

26 Gazâlî, İhyâ, 3/223.

(8)

KARDEŞLİĞİ TEHDİT EDEN UNSURLAR

Servet bir hikmet ve maksat uğrunda yaratılmıştır. Bu da halkın ihtiyacına faydalı olmasıdır. Serveti, sarf edilmesi gereken yerde sarf etmemek cimrilik, sarf edilmemesi gereken yerde sarf etmek israftır. Bunların ortası seha ve cömertliktir.27

Cömert olabilmek için iki tür zorunluluğu (vacibi) yerine getirmek gerekir. Birisi dinî yükümlülükler bakımından zorunlu olandır. Zekâtı vermek, çoluk çocuğunun na- fakasını temin etmek bu kapsamdadır. Bu tarz şeyleri ağrına giderek yapmak ya da hiç yapmamak cimriliktir. Cömertliğin gerçekleşmesinin ikinci zorunluluğu, mürüvvet ve âdet bakımındandır. Bu da darlığı gidermek, adi şeylere değer vermemektir. Örneğin bir yoksulun değer verdiği mala bir zenginin de aynı şekilde değer vermesi çirkindir.

Cimri demek, din ve mürüvvet ahkâmına göre vermesi gereken yerde vermemektir.

Dini ve mürüvvet borcunu ödeyenler cimrilikten kurtulmuş olur. Ancak kişinin bu miktardan biraz fazla vermedikçe cömert ve sahi olması söz konusu değildir. Bu düzeyde infak eden kimselere “cevvâd” denir. Bunun da dereceleri vardır. Ancak ikram, gönül hoşluğu ile ve isteyerek yapılması gerekir. Başa kakmak, karşılık beklemek, teşekkür ve övülmeyi beklemek, aleyhindeki dedikodudan kaçınmak vb. bir maksatla verilirse o zaman cömertlik (cevvâdlık) olmaz. Çünkü cömertlik karşılıksız vermeyi gerektirir. Hiç karşılıksız vermek Allah’a mahsustur. İnsan ise dünyevi karşılık beklemeden, ahirette derece kazanmak, cömertlik erdemini ihrâz etmek ve cimrilik pisliğinden kurtulmak maksadıyla vermelidir. 28

Kişi bu derecelerden hiçbirine sahip değilse, kardeşlik bağları samimi değildir ve bu ilişki görünüşte bir arkadaşlıktır. Dolayısıyla akıl ve din bakımından hiçbir değeri yoktur.29

2. Kardeşliğin ikinci hakkı, fiilen yardıma muhtaç olduğunu görünce, kendi işini erteleyip onun yardımına koşmaktır. Bu konuda kardeşin yardım istemesine mahal bırakılmamalıdır. Zira bu bir kardeşlik hakkıdır. Bunun da kendi içinde dereceleri vardır.30

3. Üçüncü hak, dil ile ilgili olup, dostunun kusurlarını ve eksikliklerini onun yanında ve yokluğunda bilmezden gelmektir. Onlardan hiç söz edilmemeli, içyüzü araştırılmamalıdır. Dostunu böyle bir yolda ve durumda gördüğü zaman, onu yalan söyleme durumunda bırakma ihtimaline karşı, herhangi bir şey sormamalıdır. Dostu- nun sırrını başkasına söylememek bu hak kapsamına girer. Ayrıca kişinin dostlarının ve aile efradının kusurlarını söylemesi gıybettir ve dinen yasaktır. Demek ki bu hakkın ihlali hem ahlaksızlığı hem de dinî buyrukları ihlali beraberinde getirmektedir. İyiliği

27 Gazâlî, İhyâ, 3/224.

28 Gazâlî, İhyâ, 3/224.

29 Gazâlî, İhyâ, 2/154.

30 Gazâlî, İhyâ, 2/156.

(9)

emir kötülükten sakındırma durumu bu hak kın ihlali anlamına gelmez. Çünkü bu dostu için bir iyiliktir. Bu hakkın gereği, kişinin dostu hakkında kötü konuşmaması ve kalben ona suizanda bulunmamasıdır. Bunun sınırı, onun hareketlerini ve davranışlarını iyiliğe yormaktır, mümkün olduğu müddetçe böyle yapılmalıdır. Açıkça bilinen şeyler de, onun yanılarak yaptığı düşüncesiyle bağışlanmalı ve unutulmaya çalışılmalıdır.31

4. Dördüncü hak, konuşma ile ilgilidir. Kardeşlikte kötü sözlerden sakınmak ge- rektiği gibi iyi sözler söylemek de gereklidir. Sevgi ve dostluğu (muhabbeti) artıracak sözleri konuşmak, kardeşliğin temel özelliklerinden (hususiyetlerinden)dir. Kardeşliğin manası, neşe ve sevinci, elem ve kederi paylaşmak demektir. Bundan dolayı, kardeşliğe kötü sözler söylememek, yani o konularda susmak önemlidir ancak yeterli değildir.

Ayrıca, kardeşinin bir derdi olup olmadığını sormalı, ona sevgisini söylemeli, hoşlandığı hususlarını araştırmalıdır. Sevinçli olduğu zamanlarda sevincini dostuyla paylaşmalıdır.

Kardeşinin huzurunda ve gıyabında onu, sevdiği lakabıyla anmak ve övülmeyi arzu ettiği kimseler yanında onun iyiliklerini konuşmak da bu hak kapsamındadır. Onun iyiliklerini konuşmak, aile efradını, sanatını, işini, aklını, ahlakını, kalıp ve kıyafetini, yazısını, şiirlerini, eserlerini ve bütün hoşuna giden şeyleri, yalan ve ifrat derecesinde olmamak koşuluyla övmektir. Onu övenlerin övgülerini, dostuna söylemek, Gazâlî’ye göre, bunlardan daha önemlidir.32

Konuşma hakkı içerisine, kişinin dostunun yaptığı ve yapmak istediği iyiliklere karşı teşekkür etmesi de girmektedir.33

5. Beşinci hak, dostunun bazı sürçme ve hatalarını bağışlamaktır. Bu hatalar dinî konulardaki hatalardan (mâsiyet irtikâbı gibi) ya da kardeşlik hatasından olur. Dini konulardaki hatasından dolayı dostumuzla samimiyetimizi kesecek miyiz? Gazâlî’ye göre kesmemeliyiz. Çünkü kardeşlik tesisi, manevi bir yakınlık ve bir rabıtadır, bir ant- laşmadır. Antlaşmaya vefa göstermek gerekir. Vefa ise, onu ihtiyaç anında ihtiyacıyla baş başa bırakmamak ve onun elinden tutmak demektir. O, mevcut sorunla ilgili olarak dinî anlamda bir ihtiyaç içindedir. Dostuna yardım edip o durumdan kurtulmasına yardım etmek gerekir. Dostumuzun bize yönelik kusuru konusuna gelince, bu nok- tada affetmek ve tahammül göstermek gerekir. Arkadaşını mazur gösterecek sebepler bulmaya çalışmak gerekir.34

31 Gazâlî, İhyâ, 2/157.

32 Gazâlî, İhyâ, 2/161.

33 Gazâlî, İhyâ, 2/161.

34 Gazâlî, İhyâ, 2/164.

(10)

KARDEŞLİĞİ TEHDİT EDEN UNSURLAR

6. Altıncı hak dua ile ilgilidir. Kişinin dostuna, hayatında ve ölümünde dua etme- sidir. Bu dua kardeşinin arzu ettiği şekilde olmalıdır. Ayrıca dua, dostun aile efradı için de yapılmalıdır.35

7. Yedinci hak vefa ve ihlastır. Dostumuz ölünceye kadar onunla, öldükten sonra da onun aile efradı, dostları ve sevdikleri ile dostluğumuzu sürdürmemiz bu hakkın bir gereğidir.36

8. Sekizinci hak, kişinin dostuna yük olmaması ve gereksiz tekliflerde bulunmama- sıdır. İhtiyacın mümkün olduğunca ondan gizlenmesi, ondan mal ve mevki gibi bir şey istenmemesi ve ona daima neşe ulaştırılması bu hak kapsamındaki ödevlerdir.37 Gazâlî bu konuyla ilgili bir atasözünü kaydeder: Ülfetin şartı külfeti terk etmektir. Dolayısıyla, külfeti olmayanın ülfeti, ağırlık vermeyenin de sevgi ve muhabbeti devam eder.38

İslam dini diğerkâmlık vurgusuna sahip olduğuna, bunu da cömertlik erdemiyle ortaya çıkarmayı hedeflediğine göre, geriye pratik bir soru kalıyor. Cömert miyiz, değil miyiz? Cömert olmadığımızı hiç düşünmüyoruz. Peki bunun bir ölçüsü ya da bir be- lirtisi var mı? Her şeyden önce cömert olup olmamanın ölçütünün keyfiliğe kaldığını düşünemeyiz. Gerçi hiç kimse böyle bir şey söylemez. Ne var ki insanın, gündelik hayat- ta, yaşayış tarzı üzerine sıkı bir analiz ve sorgulama yapmadığını, daha açık söyleyecek olursak örneğin yardım etmek için değil de etmemek ya da çok az yardım yapmak için 'gerekçeler’ bulduğunu düşünürsek, sonuçta mal-mülk ile ilişkisi bakımından bir erdemin ortaya çıkma durumu zedelenmiş olmaktadır. Örneğin, “devlet yardım yapsın, yapıyor.”, “Onun evinde şusu var busu var (yani aslında yardıma muhtaç değil)”, “çalış- sın, kazansın” vb. kanaatler, en iyi ihtimalle, doğru olsa bile ahlaki açıdan problemlidir.

Çünkü böyle düşüncelere sahip kişi, mal-mülk ile olan değer ilişkisini ortaya koyma- maktadır; cömertlik erdemini ortaya çıkarmayarak ahlaken problemli hâle gelmektedir.

Bu yüzden, kişi “ben erdemliyim, cömertim” diye düşünmemeli “hangi konularda hata yapıyorum?” diye kendi kendini sorgulamalıdır. Çünkü birinci yolda, kişi hata yapıp yapmadığını öğrenemeyebilir. İkinci yolda, kişi yanlışlarını bulup düzeltme imkânına sahip olur, eğer hatası hiç (!) yoksa yaklaşımını teyit etmiş olur.

Cömertlik, israf ile pintilik, arası kişinin durumuna göre belirlenen orta noktadır.

Böyle olunca, kişi öncelikle hangi yönde; israf ya da cimrilikten hangi yönde olduğunu belirlemelidir. İsraf, cömertlik erdemine benzer. Aralarındaki temel fark, israfta duyusal haz, şan, şöhret ve ün gibi amaçlar için harcama yapılması söz konusudur. Kişi, bu tarz

35 Gazâlî, İhyâ, 2/166.

36 Gazâlî, İhyâ, 2/167.

37 Gazâlî, İhyâ, 2/168.

38 Gazâlî, İhyâ, 2/170.

(11)

şeyler için harcama yapıyorsa, yani erdem amacı çerçevesinde harcama yapmıyorsa o zaman cömertlik erdemi bakımından ahlaki bir sorun var demektir. Kişi hiç harcama yapmıyor, kendisinin ve ailesinin temel ihtiyaçlarını dahi bin bir zorlamayla karşılıyorsa bu durumda cimrilikle ilgili ahlaki bir sorun var demektir. Cömertlik erdeminin ortaya çıkması için, yukarıda bir bağlamda değinildiği gibi, kişinin bilgisel gelişimi, güzel ahlakı edinmesi ve salih amellerin ortaya çıkması için harcama yapılması gerekir. Bu unsurların kişinin gündelik hayatında bir değer olarak görülmesi ve sırf ahlakın bir gereği olduğu için ortaya konulması gerekir. Bunların ortaya konulmasında, herhangi beşerî bir amaç, bir karşılık beklenmemesi gerekir. Bu anlamda bir davranış ortaya koyarken teşekkür bile beklememeliyiz.39 Ancak bu, davranışı ortaya koyan, iyiliği yapan açısındandır.

İyilik yapılan açısından bakıldığında en küçük bir iyilik dahi teşekkürle karşılanmalıdır.

Cömertlik erdeminin ortaya çıkmasında önemli kavramlardan birisi “infak”tır.

“Malın harç ve sarfı” demek olan infak, Elmalılı’ya göre, hayati yararı olan türden ol- ması gerekir. Bu ölçüt bizim hayır anlayışlarımızı şekillendirmelidir. Cimriliğin kökenini şuhh olarak gören ve onu iman ile aynı kalpte kabul etmeyen bir dinin infak anlayışının, 'sadra şifa’ olmayan hayır ve iyilik anlayışlarını kabul etmesi düşünülemez.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Hocamıza çok teşekkür ediyoruz.

İbn Kayyim el-Cevziyye vermeyi şöyle anlatıyor: Eğer bir insan gider bir zengin- den isterse ve o zengin de verirse, bu vermek değil isteyip almaktır. Oraya kadar gitmiş, vermese ayıp olur. Şayet gider bu kişi istemeden “Bir ihtiyaç var mı?” diye sorar, verirse karşıdaki, bu gönülsüz de olsa vermedir. Ama vermenin faziletli olanı değildir. İşte, zekât, sadaka vesair vermek nedir? İhtiyaç sahibini bulup, ayağına kadar gidip, sessizce, sakince, senin ihtiyacın var biliyorum diye o insana verip, eğer karşıdaki de alırsa ona dua etmektir. Çünkü almayabilir. Nice ihtiyaç sahibi vardır ki ihtiyacını söyleyemez, verdiğinde de almak istemez, hatta almaz. Onun için, verdiğinde alana dua etmek lazım.

Tabii, alanın da verene dua etmesi lazım. Böyle bir şey anlatıyor İbn Kayyim el Cevziyye verme konusunda.

Efendim, şimdi bu oturumun son tebliği, Erzincan İl Müftüsü arkadaşımız Burhan İşliyen Bey tarafından takdim olunacak. Geleneksel Kardeşliği Tehdit Eden Unsurlardan Dünyevileşme ve Bireyselleşme adlı tebliği takdim edecekler.

Ben sözü Burhan Bey’e bırakıyorum.

Buyurun.

39 İnsân, 76/8-9.

Referanslar

Benzer Belgeler

gübre üreticilerinin gizli anlaşma ve müşterek hareketile tekelleşme sürecine girdikleri, gübre üreticisi olan altı kuruluşun Gübre Üreticileri Derneği bünyesinde

Şayet Batılı anlayışın iddia ettiği gibi Kur'an Hz Peygamber'in tebliğ ettiği vahiy kaynaklı bir kitap değilse o halde oryantalistlere göre Peygamber bunu

Ġnsanoğlunun hayatını devam ettirebilmesi için hayatı boyunca içinde olduğu mücadele sürecini de çalıĢma hayatı olarak kavramlaĢtırabiliriz..

Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lutfeder.. Bazen paylaşmak ve vermekle beraber, kardeşlik duygularını zedeleyecek davra- nışlarda

Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) kutlu doğumunu idrak ederken bugün bir kere daha onun ümmeti olmakla her zaman şerefyâb olan bizler, bütün insanlık için en güzel örnek

Yapılan in vitro çalışmalar polietilen glikol 3350’nin dolaylı olarak kolon mikroflorası tarafından insan feçesinde hidrojen veya metana fermante

Kaynak: Koç, Din Eğitiminde Etkili İletişim; Köylü, Psiko-Sosyal Açıdan Dinî İletişi; Hasan Tutar vd., Genel İletişim, Kavramlar ve Modeller (Ankara: Seçkin

13 Allah’ın varlığı hakkında (O’nu kim yarattı? Nasıl oluştu? vb) 11 Allah'ın varlığının kanıtının olup olmadığı hakkında (Somut delil) 11 Cinlerin musallat olup