• Sonuç bulunamadı

YALVAÇ U R AL

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "YALVAÇ U R AL"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yalvaç Ural (1945, Konya) Kitaplarının sayısı 100’ü aşan yazarın yurtiçinde ve yurtdışında pek çok ödülü bulunmaktadır. Kitapları Almanca, İngilizce, Sırpça, Hırvatça, Lehçe, Arnavutça, Makedon- ca, Çingenece (Üsküp), Macarca, Rusça, Farsça, Arapça ve Hollanda diline çevrildi. Bir hikâyesi, Japonya’da lise ders kitabına alındı. Ox- ford University Press’in 1992 yılından beri orta öğretimde okutulan bir antoloji ve iki kitabında öyküleriyle yer aldı.

2001 yılında “Uluslararası Şiir Festivali”nin milenyuma rastlayan 32. kutlamasında “Armonikanın Şairi”, “Dünya Çocuk Şiirinin Şampiyonu” diye adlandırıldı. Festivalin internetteki sitesinde ünlü yazar ve eleştirmen Dick Koopman, “Yetişkin şiirinin lirik şa- iri, çocuk edebiyatının şampiyonu, Armonikanın Şairi, kitapları pek çok dile çevrilen yazar” diye söz etti Yalvaç Ural’dan.

Ödülleri: 2. Uluslararası Çocuk Kitapları Fuarı Şiir Birincilik Ödü- lü, 1979. Milliyet Sanat Dergisi Oyun Yarışması Ödülü, 1980. Türk Yunan Dostluğu Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü Yarışması’nda Şiir Başarı Ödülü, 1983. Dünya çocuk edebiyatına yaptığı katkılar- dan dolayı Polonya Uluslararası Gülümseme Nişanı ve Şövalyelik Ödülü, 1986. TRT Yılın En İyi Çocuk Yazarı Ödülü, 1986. Çocuk Vakfı Ödülü, 1992. Ankara Üniversitesi Onur Plaketi, 1996. TÖ- MER Yılın En İyi On Yazarı Ödülü, 1996. Kosova – Yılın Yazarı Ödülü, 2003. Ülkemiz kültürüne katkılarından dolayı, Doğuş Üni- versitesi Onur Ödülü, 2012.

Semih Poroy (1954, Samsun) İlk çizgileri 1975 yılında Akba- ba mizah dergisinde yayımlandı. 1977’de haftalık mizah sayfası

“Ciddiyet”le başladığı Cumhuriyet gazetesi çizerliği, günümüzde günlük bant-karikatürü “Harbi” ve aynı gazetenin kitap ekine ha- zırladığı haftalık çizgi-dizisi “Feklavye” ile sürüyor. 1980’li yıllar boyunca Milliyet Çocuk dergisinde çalıştı. Ayrıca, edebiyat dergi- si Varlık’ta yaklaşık yirmi yıldan bu yana desenleriyle yer alıyor.

Birçok kitap resimleme çalışması olan Poroy’un karikatür üzerine yayımlanmış yazıları da bulunuyor. Karikatürcüler Derneği yöne- tim kurullarında yer aldı, başkanlık yaptı. Portreler (1998), Meyhane

Hayvanlar Yalan Söylemez Sokak Ansiklopedisi

Okul Dışı B¡lg¡ler

YALVAÇ U R AL

(2)

Yalvaç Ural’ın YKY’deki kitapları:

Gözü Boynuz ile İzi Yaldız (2012) Mırnâme – Büyüklere Kedi Şiirleri (2012)

Sincap (2012)

Küçük Ayının Uzun Yolculuğu (2012) Kırmızı Kızlar Çatıları Gizler (2012)

Küçük Ayı ile Ahlat Ağacı (2012) Kaz Zıpırları (2012) Anadolu Efsaneleri (2012) Bal Avcısı Küçük Piti (2012)

İyi Geceler Bozi (2012)

Tekir Noktalama İşaretlerini Öğretiyor (2013) Timsahlar Diş Fırçası Kullanmaz (2013)

Tembeller Orkestrası (2013)

Tepemde Eşekarısı Gibi Vızıldayıp Durma (2013) Stephen Hawking Herkül’ü Döver (2013) Temel Reis Ispanağı Yoğurtsuz Yer (2014)

Gölcüğün Küçük Avcıları (2014) Hayvanlar Yalan Söylemez (2014)

(3)

Okul Dışı B¡lg¡ler

So ka k A nsi kl op ed isi

YA LVAÇ U R A L

bb b b

Hayvanlar

Yalan Söylemez

Resimleyen

Semih Poroy

(4)

Ya pı Kre di Ya yın la rı – 4139 Do ğan Kar deş – 572

Hayvanlar Yalan Söylemez / Yalvaç Ural Resimleyen: Semih Poroy Ki tap edi tö rü: Devrim Çakır

Düzelti: Filiz Özkan Grafik uygulama: Süreyya Erdoğan

Baskı: Altan Basım Ltd.

Yüzyıl Mah. Matbaacılar Sit. 222/A Bağcılar / İstanbul Tel: (0 212) 629 03 74 Faks: (0 212) 629 03 76

info@altanbasim.com Sertifika No: 11968 1. bas kı: İs tan bul, Mayıs 2014

ISBN 978-975-08-2963-5

© Ya pı Kre di Kül tür Sa nat Ya yın cı lık Ti ca ret ve Sa na yi A.Ş., 2014 Sertifika No: 12334

Bütün yayın hakları saklıdır.

Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.

İstiklal Caddesi No: 142 Odakule İş Merkezi Kat: 3 Beyoğlu 34430 İstanbul Telefon: (0 212) 252 47 00 (pbx) Faks: (0 212) 293 07 23

http://www.ykykultur.com.tr e-posta: ykykultur@ykykultur.com.tr İnternet satış adresi: http://alisveris.yapikredi.com.tr

(5)

İÇİNDEKİLER

“Avcılıkta Atıcılığa Müdahale Yoktur” • 7 Avrupa’da Bir Ayı Var, Bizde Kaç? • 13

Hayvanlar Yalan Söylemez! • 19

“Hırname” • 25

Kangal: O Bir Köpek Değil! • 29 Karınca ve Kararıncayiyen • 33 Kırıntılar ve Deneme Yazıları • 41

Kuyruğu Dik Tutmak • 49

Sütannemiz İnekler ve Reklamcılar • 55 Tırtıl Besleyen Karıncalar • 61 Susayan İnekler ve Akıllı Makaklar • 67

Vejetaryen Kedi Duydunuz mu? • 73 Yemeğini Oturarak Yiyen Gerze Tavukları • 77

Kargalar ve Ötekiler • 81

“Adınız, Soyadınız?” • 89 Kolomb ve Vespucci • 97

Amerika’dan Gelen Hindistancevizi • 105 Bir Akıl Oyunu: Satranç • 111

Gözboncuğu: Nazarlık • 117 Unutulan Çocuk Oyunları • 123

(6)
(7)

G

ençlik yıllarımda bir gün iş arkadaşlarımla, sanı- rım Balat’ta, ilk kez bir avcılar kıraathanesine gittim, yani semt avcılarının toplandığı bir kahvehaneye. Be- nim yazar adayı olduğumu düşünen arkadaşım Re- cep, “Haydi gidelim! Bak, burayı çok seveceksin, sana buradan çok malzeme çıkar” demişti.

O sıralar avcılar ve atıcılar üzerine bir tiyatro oyu- nu yazmaya çalışıyordum; müzikli bir kabare oyu- nu... Kahvenin kapısından içeri girer girmez gözüme bir tabela ilişti. Gülmemek için kendimi zor tuttum;

sanki tiyatro oyunumun adı yazıyordu duvarda: “Av- cılıkta atıcılığa müdahale [engelleme] yoktur.” Yani

"Avcılıkta Atıcılığa Müdahale Yoktur!"

1

(8)

kısacası, avcılık üzerine konuşurken istediğin kadar palavra atabilirsin. Her masadan bir ses yükseliyor- du. Kimin ne dediği belli değildi ama palavralarla dolu avcılık öyküleri anlatılıyordu. Çevreyi dikkatle izlerken, birden çay ocağının üzerinde asılı duran kampana, kulakları sağır edercesine çalmaya başla- dı. Garson bir eliyle üzeri çay bardakları dolu tepsiyi tutuyor, öteki eliyle de kampanayı var gücüyle çalar- ken şöyle bağırıyordu: “Az atalım beyler, az atalım!

Biraz da çay içelim!” Hemen bir köşeye iliştik, biz de üç çay söyledik. Kahve bir ti- yatro sahnesi gibiydi, hepimiz farklı bir masayı dinliyorduk.

Avcı ve avcılık üzerine an- latılan fıkraları oldum olası çok severim. İçinde her zaman biraz palavra, eski deyimle “atmas- yon” saklıdır. Bu, yalnız bizim avcılar için değil, dünyanın her yanındaki avcılar için geçerlidir.

Ama bu kadar desteksiz atanla- ra söyleyecek bir sözüm yok!

Söz palavradan açılmışken Erich Kästner

(9)

“Palavracı Baron”dan söz etmemek olmaz. “Palav- racı Baron”, Alman edebiyatının ünlü gülmece ve çocuk yazarlarından Erich Kästner’in çok sevilen ki- taplarından birinin adıdır; tabii Palavracı Baron da kendisi, Baron Münchhausen... Aslında bir asker olan yazar, 1740-1741 yıllarında Rus ordusunda Osmanlı- lara karşı da savaşmış. 30 yaşında görevinden ayrılıp Hannover’de bir çiftliğe yerleşmiş, binicilik ve avcı- lıkla ilgili halk hikâyelerinden yararlanarak yazdığı öyküleri çevresindekilere anlatarak efsane bir kişiye dönüşmüş ve “Palavracı Baron” unvanını almıştır.

Alphonse Daudet’nin de “Tarasconlu Tartarin”

“Palavracı Baron”dan söz etmemek olmaz. “Palav

“Palavracı Baron”dan söz etmemek olmaz. “Palav Afrika’da bir ayı

Bir avcı, evine gelen misafirlerine yerdeki koca postu göstererek,

“Bu ayıyı Afrika’da vurmuştum” der.

Misafirlerden biri dayanamaz, “Nasıl olur?

Afrika’da ayı bulunmaz ki!” diyecek olur. Avcı gülümseyerek bakar ve

“Ayı bu, oranın Afrika olduğunu nereden bilecekti?” der.

Not: Bu fıkra, Çanakkale Yenice Lisesi öğretmeni İbrahim Taşkent’ten alınmıştır.

(10)

10

adlı ünlü bir kahramanı vardır. Tartarin, Tarasconlu- dur ve bir avcıdır. Üstelik de Afrika’ya aslan avlamaya gi- den palavracı, soylu bir avcı...

Aradığı aslanı bulup vura- mayan Tartarin, Fransa’ya dönerken, rezil olmamak için kör bir aslanla dolaşan bir di- lenciden aslanını satın alır;

dişleri de olmayan bu aslanı bir çöle götürüp vurur, son- ra da aslanın kafasını alıp malikânesine döner. Oldukça gülmece yüklü bir öyküdür bu... Tartarin karakteri bizde de o kadar çok sevilmişti ki, seksenli yılların Milliyet Çocuk dergisinde, bir İspanyol çizerin hazırladığı Tartarin çizgi romanı otuz iki sayfa- lık bir ek olarak yayımlanmıştı.

Avcıyı da, avcılığı da sevmem. Belki bu yüzden, hiç tavuk yemeyen, zorlanmadıkça da et yemeyen,

(11)

neredeyse yarı vejetaryen biri- yim. Benim gibi kalbi, gören göz- leri, duyan kulakları, yiyecekleri ayıran tat duyuları, dokunma duyuları ve hatta sevginizi an- layan, duyumsayan, içsellikle- ri olan bir canlıyı öldürmenin, yemenin mantığını kafamda bir türlü çözememişimdir. Ama doktorlar, çocukların büyüme

çağında et yemeleri gerektiğini söylüyorlar. Bunları ben bilemem, ama aklım benim yememe engel olu- yor, sanırım bedenim de istemiyor.

ddd

Sâdık Hidâyet, İranlı dünyaca ünlü bir yazar; ülke- mizde de yayımlanan Vejetaryenliğin Yararları adlı bir kitabı var. Bu kitabı okuduğunuzda ona hak verme- meniz, onun gibi düşünmemeniz mümkün değil.

Özellikle baklagilleri yemek için yaratılmış bir ağız ve mide yapısının, yiyemediği bir şeyi pişirerek, haş- layarak, kurutarak, hatta yakarak yemeye çalışması,

(12)

12

insan midesinin et için değil de ot için yaratıldığının bir göstergesi gibi... Tabii bu bir bakış açısı, ama yaşa- mın ve doğanın kendi içinde çerçevelenmiş kuralları da var. Bu konuda kimseyi, özellikle de çocukları et- kilemek ya da biçimlendirmek aklımdan bile geçmez.

Dedim ya, bu benim dünya görüşüm.

ddd

Hiç kimse doğanın dengesini düzenlemek, çoğalan hayvan nüfusunun sayısal denetimini ayarlamak adına, avcılığı bir doğa düzenleyiciliği gibi sunamaz.

Yeryüzündeki hiçbir insan, dünya üzerindeki başka canlılardan daha farklı bir yere ve hakka sahip değil- dir. Bu dünya onların da dünyasıdır. Bizim yaşama hâkim olmamız, onların bu dünyada daha az söze sahip olduğunu göstermez. Kasapların ve kasaplığın bile, avcılığın yanında haklı nedenleri vardır, diye düşünüyorum. Yufka yürekli, sevecen ve konuşkan insanlar olmalarına karşın, avcıların bu işi nasıl yap- tıklarına bir türlü akıl erdiremiyorum!..

(13)

2

Avrupa'da Bir Ayı Var, Bizde Kaç?

A

vcı fıkrasıyla bitirdik avcı fıkrasıyla başla- yalım: Trakya’da bir avcılar kahvesinde, avcılar oturmuş aralarında konuşuyorlarmış.

Herkes başından geçen bir av öyküsünü anlata- rak kendisinin çevresindeki avcılardan ne denli usta, ne denli atıcı bir avcı olduğunu kanıtla-

(14)

14

maya çalışıyormuş. Öylesine desteksiz atışlar yapılıyormuş ki, avcı olmayan biri bunlara zaten inanmazmış.

Sıra, avcılığa yeni başlamış, belki de hiç başlamamış bir avcıya gelmiş. O güne kadar kimse bu avcının bir ava katıldığı- nı bile görmemiş ama adam ısrarla bir av öyküsü anlatmak istiyormuş. Sonun- da yaşlı avcılardan biri dayanamamış, Trakya şivesiyle, H harflerini yutarak ko- nuşmaya başlamış: “A be oğlum Asan, bugüne kadar ne Üseyin dayın, ne Fari ağabeyin, ne Akkı enişten senin ava git- tiğini gördü. Sen bırak masal anlatmayı da, süle bana ‘av’ kelimesi nereden gelir?”

Hasan durmuş, sonra şöyle yanıt vermiş:

“Abe agacım, bilirsiniz küpekler ava gi- derler. Av görünce, ‘Av, av!’ diye bağırırlar ya… İşte oradan gelir!” demiş.

ddd

(15)

Bir dönem gazetelerde haberi de çıkmıştı: Belg- rad Ormanları’nda koruma altında tutulup beslenen –sanırım otuz kırk civarında– geyik, çevrelerini kuşatan teller kesildikten sonra do- ğaya bırakıldı. Bu iş bir düzen içinde yapılma- dığı, belki de kovalanıp bir panik yaratıldığı için, çıkışta hayvanlardan biri bir şekilde düş- tü, diğer geyikler üzerinden geçtiğinden kurta- rılamayıp öldü. Bence hayvanları (tabii bu da tartışılır ama) özgürlüğe bırakmanın bile bir yöntemi vardır.

İkinci sorun da, bıraktığınız ormanlara av- cılar ellerini kollarını sallayarak giriyorlar mı?

Kaldı ki ben, orman bölgesinde yaşayan biri olarak, avcıların gecele- ri o koruma alanı içine girip geyikleri avladık- larını biliyorum. Sanı- rım bizim köyde de pek

(16)

16

çok kişi bunu bilir. Şimdi bu hayvanlar, birileri gel- sin avlasın diye mi bırakıldı doğaya? Yoksa bizim bilme- diğimiz başka bir koruma alanında kendi yiyecekleri- ni kendileri bulup mu yaşayacaklar?

Pazar günleri piknik yapılan yerlere, ge- celeri tilkilerin, çakalların, daha görmediği- miz pek çok yabanıl hayvanın çöpleri yeme- ye geldiğini biliyor musunuz? Hem de Belgrad Ormanları’nda… Bu ne biçim bir doğa koruma- cılığı, anlamış değilim!..

ddd

Sevgili Barış Manço bir ara Avrupa’da yaşayan canlı hayvanlarla ilgili bir araştırma yapmış- tı; Avrupa’da doğal ortamında yaşayan bir tek ayı olduğunu söylemişti. Doğrusunu isterseniz ben de, bizde doğal ortamında yaşayan kaç ayı kaldığını çok merak ediyorum… Televizyonda

(17)

yayımlanan, bir kış günü Konya bölgesinde he- likopterle avlanan kurt görüntüleri hâlâ gözü- mün önünde. Bu yüzden, bizde doğal ortamda yaşayan özgür bir ayıya da nadiren rastlayabi- leceğimizi sanıyorum.

ddd

Kelaynakların sayısının azaldığını, bununla il- gili pek çok çalışma yapıldığını, eski doğal orta- mını bulamadığı için yok olduğunu, bu yüzden neslinin tükenmeye yüz tuttuğunu biliyoruz.

Ama o bölgede yaşayan bir öğretmen arkada- şım, kelaynakların bu tür nedenlerden ölme- diğini, tahıl ürünlerine zarar veren böcekleri öldürmek için kullanılan ilaçların kelaynak tü- rünü yok ettiğini söyledi. Çünkü kelaynak- lar, ilaçla öldürülen bu böcekleri yiyip zehirleniyorlarmış. Bu da, ürünü korur- ken doğaya ne olduğunu düşünmeme felsefesinden kaynaklanıyor. Aynı şey

(18)

18

insanların yediği ürünler için de sanırım geçer- li olabilir.

ddd

Doğa ve hayvanlar, yaşamın bizler gibi vazge- çilmez birer parçası… Uzay filmlerindeki görün- tüler gibi ağaçsız, çiçeksiz, böceksiz bir insan yaşamının mümkün olacağına inananlar al- danırlar. Doğa bir biçimde her zaman, özellikle günümüzde bizi uyarırcasına seller, kasırgalar, fırtınalar, heyelanlar, depremlerle intikamını insanlardan alıyor. Doğa bizi cezalandırma- dan, bence dünyamıza iki elle yürekten sarılsak en doğru şeyi yapmış oluruz.

(19)

3

Hayvanlar Yalan Söylemez

B

u başlık, elimden düşürmediğim kitaplar arasında yer alan Çıtır Çıtır Felsefe dizisinin yaratıcıları Brigitté Labbe ve Michel Puech’a ait.

Bugüne kadar okumadıysanız okumanızı salık veririm. Çünkü bu kitaplar, çocuklardan çok, yetişkinler ve ebeveynler için yazılmış. Ben böy- le düşünüyorum.

(20)

20

Yalan, çocuk eğitiminde ön sırayı alan “öğüt” başlıklarından biri. Hatta en önde geleni. İlk ders yalan ve yalan-

cılık üzerinedir. Yalanı konu edinen pek çok çocuk kitabı vardır. Tabii bir o kadar da deyim ve atasözü: “Ya- lancının mumu yatsıya kadar ya- nar”, “Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış”, “Dünya tükenir, yalan tükenmez”, “Ardıcın közü olmaz, ya- lancının sözü olmaz”, “yalan dolan”,

“yalancı pehlivan” gibi... Bir de tüm bu deyimleri tersine çeviren sözler vardır, “Yalan- dan kim ölmüş?” gibi. Yalancı çobanın öykü- sünü de herkes bilir: Çoban, “Sürüyü kurt kap- tı!” diye bağırır. Bütün köylüler koşup yardıma gelir. Bakarlar ki, çoban eğlenmek için şaka yapmış... Bir olur, iki olur, üçüncüde gerçekten sürüye kurtlar saldırır; çobanın bütün yakarış- larına karşın kimse yardıma gelmez. Bu kez ço- ban, sürüsünü gerçekten kaybeder...

(21)

Yalanın, ne yapılırsa yapılsın saklanama- yacağını, bir biçimde ortaya çıkacağını en iyi anlatan öykü de “Pinokyo”dur. Tahta kukla, her yalan söylediğinde tahta burnu uzar, yalanı sürdükçe de bu sürer... Çocuklarımıza yalanın kötülüğü hakkında öğütler versek de, biz yetiş- kinler olarak yalanı yaşamımızdan çıkaramı- yoruz. Başkalarını üzmemek için, sevindirmek

İlk kez 1953'te keşfedilen “uzun burunlu Pinokyo

kertenkele” de soyu tükenen canlılar arasında yer alıyor.

2005'ten beri sadece birkaç kez görüntülenebilen bu

hayvanın bile, adına ve ününe karşın,

yalan söylediğini sanmıyorum!

(22)

22

için, kötü bir haberi duyurmamak için… Nedeni ne olursa olsun, yetişkinler çocuklardan daha çok yalan söylüyor. Üstelik de, “Yalan söylemek ayıp!” diyerek.

Brigitté ve Michel, Gerçekten ve Yalancıktan ki- tabının “Hayvanlar Yalan Söylemez” bölümün- de, hayvanların neden yalan söylemediğini ço- cuklara şöyle anlatıyor: “Hayvanlar yalan söyle- mez. Bir köpek sahibini yalancıktan korkutmak için evin çevresinde bir hırsız dolaşıyormuş gibi havlamaz. Havlarsa bu gerçekten biri geldiği içindir. Eğer sivri dişlerini gösteriyorsa gerçekten hırsızı kaçırmak içindir; yoksa öyle yapıyormuş gibi görünmek için değil. Eğer köpek kanepeye çiş yaparsa, kimseyi bunu başkasının yaptığı- na inandırmaya çalışmaz. Azarlanmamak için çişi yapanın evin bebeği olduğunu söylemez.

Böyle olmasının nedeni, hayvanların doğruyu söylemek gerektiğini anlamış olmaları değildir.

Hayır. Yalan söylemezler, çünkü konuşamazlar.

(23)

Yalnızca insanlarda olan bu özellik, hayvan- larda yoktur: Sözcükler, cümleler, dil. İnsanlar, sözcükler aracılığıyla duygu ve düşüncelerini birbirlerine aktarırlar. Sözcükler doğruyu söyle- meye yarar.”

Çocukça bir duyarlılıkla insana, evrene, çev- renize, içinize gerçekten dönüp bakmak isterse- niz bence hemen Çıtır Çıtır Felsefe kitaplarından birini edinin. Çünkü bütün diziyi okumak için büyük bir istek duyacaksınız. Burnum uzama- dı, reklam olsun diye yalan da söylemiyorum!..

(24)

24

Referanslar

Benzer Belgeler

Uzmanlar patolojik yalan söylemekten kurtulmanın zaman alacağını söylüyor ve bazı önerilerlerde bulunu- yorlar: “Kendinize, daha dürüst olmak istediğinizi ve ya-

fiema, flüphelinin sözko- nusu suçla ilgili olarak sorulan sorula- ra verdi¤i fizyolojik yan›tlar›n yan› s›- ra, kontrol sorular›na verdi¤i yan›tlar› da

ker bir sistem ya da elektronik cihazda bulunan güven- lik açığını tespit ederse buradaki bilgileri sızdırmak ya da kötü amaçlarla kullanmak yerine, yetkili kişileri

Bulgar - Sırp ittifakı 1912 senesi mar­ tında ve Bulgar - Yunan ittifakı da mayıs 1912 de imzalandığına nazaran Rifat paşanın bahsedilen işarı -emri vakii

Baltalimanı Hastanesi hariç, hastane yanındaki gazinodan Rume­ lihisarı önüne kadar uzanan kıyı ku­ şağındaki tüm yalı ve apartm anlar yıkılma planı

a) İslam hukukunda da davalının -para ile olmasa da- kefâletle salıverilebileceğine dair örnekler vardır. Mesela, Hanefi hukukçusu İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar adlı

ç) Yazarın saydığı eski metinlerde (Orhun yazıdan, Oğuz Destanı, Ku- tad-gu Bilik, Atebetü’ l-Hakâyık, Dîvân-ı Hikmet, Dede Korkut Kitabı, Tunus

Bütün dünyada ekim ayının ilk haftasında kutlanan Dünya Kuş Gözlem Günü, ülkemizde de 2-3 Ekim tarihleri arasında, Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin