• Sonuç bulunamadı

Mutluluğun Sırları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mutluluğun Sırları"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Modern Bilimin Işığında

Mutluluğun

Sırları

Hepimiz mutlu bir yaşam

sürmek istiyoruz. Ancak yaşam

lunaparklardaki trenler gibi

inişler ve çıkışlarla dolu.

Kimi zaman mutluluktan uçuyor,

kimi zaman üzüntünün,

acının ve kederin derinliklerinde

kaybolup gidiyoruz.

Fakat ne aşırı mutluluklar

ne de aşırı mutsuzluklar sonsuza

kadar bizimle kalıyor.

Mutluluğu parada, aşkta, mal mülkte

veya başarıda arayanlarımız var.

Modern psikoloji bilimi ise

mutluluğu çoğunlukla

yanlış yerlerde aradığımızı,

aslında mutlu olmanın

elimizde olduğunu gösteriyor.

Whitney Houston (1963-2012)

W

hitney Houston Guinness Rekorlar Kita-bı’na şimdiye kadar en çok ödül almış kadın sanatçı olarak geçmişti (aralarında iki Emmy, altı Grammy ödülünün de olduğu toplam 415 ödül). Albümleri dünya gene-linde 170 milyondan fazla satmıştı. O bir ses sanat-çısıydı, bir sinema oyuncusu, bir model ve bir ya-pımcıydı. Muhteşem sesi ve yorumuyla milyonla-rın gönlünde taht kurmuştu.

(2)

Ertesi gün Grammy ödül töreni ger-çekleşecekti ve Whitney Houston da o akşam Arista Records’un sahibi Clive Davis’in verdiği Grammy öncesi parti-ye katılacaktı. Fakat 48 yaşındaki pop ve R&B sanatçısının, süperstarın cansız be-deni, o gece katılacağı partinin verileceği Beverly Hilton Oteli’ndeki suitinin ban-yo küvetinde bulundu. Parti için otelde hazır bulunan ilk yardım ekibinin yirmi dakika süren çabaları boşa çıkınca sa-natçının yaşama veda ettiği kesinleşmiş oldu. Whitney Houston’ın ölüm haberi, yayın akışlarını kesen televizyon kanal-larınca bir anda bütün dünyaya duyurul-du. Beverly Hills polisi yaptığı açıklama-da ortaaçıklama-da bir cinayet olduğuna açıklama-dair her-hangi bir iz bulamadıklarını, sanatçının ölümünün kesin nedeninin ancak otopsi

ile bulunacağını belirtiyordu. Fakat onu tanıyanlar Houston’ın uzun süren içki ve uyuşturucu bağımlılığının ölümüyle iliş-kisi olduğunu düşündü.

Herhangi birine sorulsa Whitney Houston mutluluktan uçuyor olmalıy-dı, bunun için gereken her şeye sahipti. Mal, mülk, para, dünya çapında bir ün, onu görebilmek ve ona bir kerecik do-kunabilmek için çok şey feda etmeye ha-zır on binlerce belki yüz binlerce hay-ran, olağanüstü güzellikte bir ses, ca-nından çok sevdiği bir kız çocuğu. Fakat bunların hiçbiri onu içki ve uyuşturucu bağımlısı olmaktan koruyamamış, mut-luluğu onlarda aramasına engel olama-mıştı. Houston’ınkine benzer hikâyeler daha önce de defalarca yaşandı ve ma-alesef büyük ihtimalle gelecekte de

yaşa-nacak. Geçtiğimiz yaz henüz 27 yaşında olan ve şöhret basamaklarını hızla tır-manan beş Grammy ödüllü İngiliz şar-kıcı Amy Winehouse evinde ölü bulun-muştu. Otopsi raporu Winehouse’un ka-nındaki alkolün yasal düzeyin beş katı olduğunu gösteriyordu. Rock’n Roll’un en büyük efsanesi olarak kabul edilen Amerikalı sanatçı Elvis Presley de 42 ya-şındayken aşırı uyuşturucu kullanımı-nın neden olduğu bir kalp krizi nede-niyle yaşamını yitirmişti. Jimi Hendrix, Kurt Cobain, Jim Morrison gibi efsane isimler de aynı acı sonu paylaştı. Mutlu olmak için gereken her şeye sahip olan bu insanların mutsuz olması ve kendi-lerini iyi hissedebilmek için alkole ve uyuşturucuya yönelmesi hiç anlaşılmaz bir durum değil mi?

Bilim ve Teknik Mart 2012 >>>

(3)

tirmediği hep söylenir, ama çoğumuz meşhur insanların yaşamlarını, nereler-de zaman geçirip neler yaptıklarını, kim-lerle birlikte olduklarını, ne giydiklerini hatta ne yiyip ne içtiklerini anlatan de-dikodu dergilerini ve gazetelerini oku-maktan kendimizi alamayız. Yine çoğu-muz o sayfalarda ve programlarda sergi-lenen, görkemli kıyafetler içinde zevkle geçen yaşamlar süren ünlülerin yüzlerin-deki gülümsemeyi mutluluğun yansıma-sı olarak algılarız.

Paranın mutluluğun kaynağı olduğu-na iolduğu-naolduğu-nanlarımızın sayısı da hiç az de-ğildir. “Bana milli piyangodan ikramiye çıksa” diye başlayan cümlelerimizle, pa-ranın problemlerimizin pek çoğunu or-tadan kaldıracağını ve o zaman mutlu olacağımızı söyler dururuz. Gerçekten öyle mi?

Milli Piyango Talihlisi mi

yoksa Talihsizi mi?

Dokuz çocuk babası, işsiz Ahmet Bay-ram cebindeki son birkaç lira ile bir çey-rek bilet alıyor. 2005 yılı, yılbaşı gece-si, ellerindeki bilete mutluluğun anahta-rı gözüyle bakan milyonlar gibi Ahmet

kilişi bekliyor. Talih kuşu o gece Ahmet Bayram’a gülüyor ve biletine ikinci bü-yük ikramiye olan 5 milyon TL çıkıyor. 1 milyon 250 bin TL alan Ahmet Bayram ilk iş olarak ailesi ile birlikte İstanbul’a ta-şınıyor. Bu arada kendisi için de bir şey yapmayı ihmal etmiyor ve bir peruk sa-tın alıyor! Ancak İstanbul’da işler hiç de planladığı gibi gitmiyor. Kendini gece hayatına kaptıran Bayram bir süre son-ra eşinden ayrılıyor. Gittiği gece kulüple-rinden birinde tanıştığı bir kadınla evle-nen Bayram’ın serveti kumara başlama-sıyla erimeye başlıyor. Dört yıl içinde ik-ramiye ile aldığı gayrimenkulleri bir bir elden çıkaran Bayram, borçlarını ödeye-mez hale gelince yardım istemek için ilk eşine gidiyor. Borcunu ödemesi için on-dan üzerine kayıtlı olan gayrimenkulle-ri satmasını istiyor. Eski eşin cevabı “ha-yır” oluyor. O gece eski eşi ve çocukları Bayram’ı en son banyoya doğru yürür-ken görüyor. Gecenin geç saatlerinde ba-basının uzun bir süredir banyodan çık-madığını fark eden büyük kızı seslenme-lerine karşılık alamayınca banyonun pısını zorlayarak açıyor ve babasının ka-lorifer borusuna asılı cesediyle karşıla-şıyor. Mutluluk getirmek bir yana, para Bayram ailesinin elinde olan mutluluğu da alıyor. Geride biri dokuz çocuklu, di-ğeri beş aylık hamile iki dul kadın ve gö-zü yaşlı dokuz çocuk kalıyor.

Paranın mutluluk satın alıp alama-yacağı sorusuna bilimsel olarak yakla-şan ve işi rakamlara döken ilk bilim in-sanlarından biri Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden ekonomist Richard Easterling olmuş. Easterling II. Dünya Savaşı’nın sonlarından 1970’lere kadar geçen sürede Amerikalıların mutluluk düzeyleri ile ekonomik veriler arasında-ki ilişarasında-kiyi değerlendirmiş. Bu süre içeri-sinde kişi başına düşen gelir dört kat ar-tarken mutlu veya çok mutlu olduğunu söyleyen Amerikalıların sayısında çok az bir artış gözlenmiş. Easterling’in yorumu tüketim toplumunun insanları mutlu et-mede başarısız kaldığı şeklinde. Bu ko-nuda daha sonra yapılan çalışmalardan da Easterling’in bulgularına benzer

so-ğil Japonya, Almanya ve İngiltere gibi ge-lişmiş ülkelerde yapılan benzer çalışma-lar da kişi başına gelir artarken insanla-rın mutluluk düzeyinde sadece hafif bir artış görüldüğünü ortaya koymuş. Günü-müzde araştırmacılar paranın mutluluk üzerinde az bir etkisinin olduğunu, fakat düşük gelirli insanların bu kurala istisna teşkil ettiğini kabul ediyor. Çünkü Bang-ladeş ve Hindistan gibi halkın büyük ke-siminin yoksul olduğu ülkelerde, zengin-likle mutluluk arasındaki ilişki gelişmiş batı ülkelerinde olduğundan çok daha güçlü. Bununla beraber yiyecek, giyecek ve ev giderleri karşılandıktan sonra faz-ladan kazanılan paranın getirdiği mutlu-luğun çok az olduğu pek çok bilimsel ça-lışma ile ispatlanmış.

Hedonik Uyum ve

Sosyal Karşılaştırma

Bilim insanları paranın mutluluk üze-rindeki etkisinin beklenenin aksine az olmasını iki nedene bağlıyor: İnsanla-rın değişen şartlara olağanüstü düzey-de uyum gösterme yeteneği ve mutlulu-ğun göreceli olması. 1978 yılında Phil-lip Brickman, Dan Coates ve Ronnie Ja-noff-Bulman üç grup insana bir dizi so-ru sorarak bu insanların günlük, sıradan etkinliklerden ne kadar mutluluk duy-duğunu belirlemeye çalışıyor. Denekler geçmişteki, o andaki ve gelecek için tah-min ettikleri mutluluk seviyelerini göste-ren değerlendirmeler yapıyor. İlk grubu piyango talihlisi 22 kişi, ikinci grubu ka-zalar sonucu sakat kalmış 18 kişi, üçün-cü grubu yani kontrol grubunu ise sıra-dan 22 kişi oluşturuyor. Araştırmasıra-dan çok ilginç sonuçlar elde ediliyor. Piyan-go talihlilerinin günlük, sıradan etkinlik-lerden kontrol grubuna göre önemli de-recede daha az zevk aldığı ortaya çıkıyor. Piyango talihlilerinin, ikramiyenin çıkı-şından bir süre sonra, piyango kazanma-yanlardan daha mutlu olmadığı anlaşılı-yor. Bu bulgular paranın kazanılmasıyla yaşanan mutluluğun bir süre sonra kay-bolduğunu gösteriyordu. Kazazedeler kontrol grubuna göre geçmişi daha

(4)

mut-Bilim ve Teknik Mart 2012 >>>

lu düşünüyordu. Bu da aslında beklenen bir durumdu. İlginç bir şekilde kazaze-deler “şimdi”de beklenildiği gibi mutsuz değillerdi, aksine mutluluk seviyeleri or-talamanın hayli üzerindeydi. Benzer bir başka çalışmada hapishanede yatan tu-tuklularla, dışarıdaki kişiler arasında, mutluluk düzeyleri bakımından önemli bir farklılık bulunmamıştı. Hapse giren-ler ilk birkaç ay mutsuz olmuşlar, ama ye-ni şartlara uyum gösterince mutluluk se-viyeleri yeniden normal düzeye çıkmış-tı. Peki neden yaşantımızdaki önemli de-ğişikliklerin etkisi böylesine az oluyor? Psikologlar bunun gerisinde “hedonik uyum” denilen büyük bir güç olduğunu belirtiyor.

Türümüz yeni şartlara çok kolay uyum gösteriyor. Örneğin karanlık bir odadan gün ışığına çıktığımızda aşırı ışık ilk anda gözlerimizi kamaştırsa da, göz-lerimiz birkaç saniyede dışarının aydın-lığına uyum gösteriyor. Bulunduğumuz odada güçlü bir koku varsa ilk anda o ko-kuyu hissetmemize rağmen belli bir sü-re sonra alışıyoruz ve odada bir koku ol-duğunu ancak odadan ayrılıp tekrar ge-ri döndüğümüzde fark ediyoruz. Psiko-loglar örneklerini verdiğim bu “fizyolojik uyum”un bir benzerinin psikolojik dün-yamızda da geçerli olduğunu bildiriyor. Yeni bir iş, yeni bir ev, şehir değişikliği, evlilik bir süre için mutluluğumuzu artı-rıyor, fakat bu artışı sürekli hissetmiyo-ruz. Bir süre sonra yeni şartlara psikolo-jik olarak uyum sağlıyor ve eski halimi-ze geri dönüyoruz. Bu uyum sadece halimi-zevk alınan şeylerle de sınırlı kalmıyor. Aynı uyum süreci sayesinde acı deneyimlerin etkisinden de bir süre sonra kurtuluyo-ruz.

Bu gözlemler insanların genetik ola-rak belirlenen bir mutluluk eşiği olduğu-nu, yaşadığımız bazı olayların bizleri da-ha mutlu (ya da dada-ha mutsuz) ettiğini, fakat bir süre sonra mutluluk düzeyimi-zin genetik olarak belirlenmiş düzeye ge-ri geleceğini göstege-riyor.

Mutluluk Eşiği

(5)

larının yaptığı ve “ikizlerin mutluluk ça-lışması” olarak bilinen çok önemli bir araştırma ile ispatlanmıştı. Minnesota Üniversitesi’nde başlatılan ve psikolo-jik özelliklerin genetik ve çevresel yön-lerini belirlemeyi hedefleyen çalışmada 1936-1955 ve 1961-1964 yılları arasın-da Minnesota eyaletinde doğan ikizle-rin kayıtları toplanıyordu. İkizler ve ai-leleri uzun yıllar takip ediliyor ve hak-larındaki çeşitli bilgiler kaydediliyordu. Lykkens ve Telegren tek yumurta ikiz-leri ile çift yumurta ikizikiz-lerini mutluluk açısından karşılaştırdı. Ancak elde edi-len sonuçları daha da güçedi-lendirmek için doğumdan hemen sonra birbirinden ay-rılmış tek yumurta ikizlerini de çalışma-ya dahil ettiler. Böylece aynı genetik çalışma- ya-pıya sahip, fakat değişik çevrelerde ye-tişmiş ikizler arasında bir karşılaştır-ma yapılabilecek ve mutluluk düzeyleri-nin ne kadarının çevreden, ne kadarının da genlerden kaynaklandığı

gösterile-murta ikizlerinin çok benzer bir mutlu-luk eşiğine sahip olduğunu gösterdi. Öte yandan DNA’ları açısından ikiz olma-yan kardeşler kadar birbirlerinden fark-lı olan çift yumurta ikizlerinin mutluluk seviyelerinin çok farklı olduğu bulundu. (İkizler çalışmasının en meşhur ikizle-ri doğduktan sonra birbirleikizle-rinden ayrı-lan ve ilk defa ancak 39 yaşında karşıla-şan, her ikisi de James isimli kardeşlerdi. Her ikisi de 1,83 boyunda ve 82 kg ağır-lığındaydı. Her ikisi de aynı marka siga-ra ve bisiga-ra içiyor, asiga-rada bir tırnaklarını yi-yordu. Yaşam hikâyelerini karşılaştırdık-larında olağanüstü benzerlikler olduğu-nu keşfettiler. Her ikisinin de eşlerinin adı Linda idi. Fakat her ikisi de ilk eşle-rinden ayrılmıştı ve her ikisinin de ikinci eşlerinin adı Betty idi. Her ikisi de arada bir evlerinin değişik yerlerine eşleri için sevgi sözcükleri içeren notlar bırakıyor-du. Her ikisinin de ilk çocukları erkek-ti ve onların da isimleri James idi: James

de otomobili açık mavi Chevrolet idi). Lykkens ve Telegren’in elde ettiği bu bul-gular mutluğun yaklaşık % 50’sinin gen-ler tarafından belirlendiğini gösteriyor-du. Bununla birlikte Lykken, mutlulukta genlerin payının önemli olmasının yanı sıra insanın üzerinde çalışıp doğru şey-leri yapması durumunda mutluluk dü-zeyini artırabileceğini de vurguluyordu.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) psikolog Steven Pinker sosyal kar-şılaştırmanın mutluluğu belirlemede bel-ki de en önemli ölçüt olduğunu belirti-yor. How the Mind Works adlı kitabında Pinker bu konunun aslında uzun süre-dir bilindiğini örneklerle sergiliyor. Ör-neğin Shakespeare’in “başka birinin gö-zünden mutluluğa bakmak ne acıdır” de-diğini, Ambrose Bierce’in mutluluğu “di-ğerlerinin ızdırabı düşünüldüğünde his-sedilen heyecan” olarak tanımladığını ve “kamburlu ancak kendisinden daha bü-yük kamburluyu görünce keyiflenip

(6)

se-Modern Bilimin Işığında Mutluluğun Sırların

Bilim ve Teknik Mart 2012

vinir” diyen bir atasözünü hatırlatıyor. Günlük yaşantımız da bu psikolojinin örnekleriyle dolu aslında. Örneğin ma-aşımızda % 5’lik bir artış olduğunu bil-diren bir mesaj aldığımızda hissettiğimiz mutluluk, bizimle aşağı yukarı aynı şart-larda olan, aynı yerde çalışan bir meslek-taşımızın maaşına % 10 artış yapıldığını öğreninceye kadar sürüyor. Diğer yan-dan aynı yerde çalıştığımız meslektaşla-rımız yerli otomobil kullanırken BMW otomobil kullanmak bizi mutlu ediyor. Göreceli durumumuzun neden bu kadar önemli olduğu konusunda ortaya atılan düşüncelerden biri evrimsel psikolojinin “eş yarışı” kavramı. Bu düşünceye göre yiyeceğin kısıtlı ve dünyanın tehlikeli bir yer olduğu devirlerde, kadınlar çocukla-rına baba olarak cesur ve güçlü erkekleri seçiyordu. Bunun en iyi göstergesi de bir erkeğin benzerlerine göre ne kadar mal ve mülk sahibi olduğuydu. O devirler-le karşılaştırıldığında günümüzde yiye-cek veya güvenlik problemi büyük oran-da halledilmiş olsa oran-da kadınlar eş

seçi-minde erkeğin kazancını hâlâ en önemli ölçüt olarak gösteriyor. Modern toplum-larda görecelik toplumun hemen hemen her kesimine yayılmış durumda. Kendi-mizi komşularımız ve meslektaşlarımız-la karşımeslektaşlarımız-laştırmanın yanı sıra yaşamımı-zı da televizyon programlarında gördü-ğümüz yaşam şekilleri ile karşılaştırıyo-ruz. Çoğu insanın maddi gücü yetmese de marka elbise, ayakkabı giydiğini, iP-hone kullanıp iPad ile dolaştığını, yeni moda kocaman saatler taktığını görüyo-ruz. Bu davranışların arkasında da şüp-hesiz yine sosyal karşılaştırma psikoloji-si var. Dış görünüşümüzle de olsa etrafı-mızdakilerden daha iyi konumda oldu-ğumuzu hissetmeyi, kredi kartı ekstresi elimize ulaştığında hissettiğimiz olum-suz duygulara tercih ediyoruz. Böyle bir yaklaşım da harcamaların toplum düze-yinde giderek artmasına neden oluyor. Çünkü herkesin yabancı otomobili olun-ca sonu olmayan bu yarışta yeni hedef ya en son model BMW ya da en son model Range Rover oluyor.

Mutluluğun Genleri

Los Angeles’taki Kaliforniya Üniversi-tesi’nden Shelley Taylor’un liderliğindeki bir araştırma grubu 2011 yılı Eylül ayın-da Proceedings of National Academy of Sci-ences dergisinde yayımladıkları bir maka-le imaka-le oksitosin reseptör geninin (OXTR) stres ve depresyonla baş etmede en önem-li psikolojik özelönem-liklerle -hayata pozitif ba-kış, kendine güven, kişinin kendi haya-tı üzerindeki kontrolün elinde olması gi-bi- ilişkili olduğunu bildirdi. Bir hormon olan oksitosin özellikle üremedeki işlevi ile bilinir. Fakat son yıllarda yapılan bilim-sel çalışmalar oksitosinin orgazm, sosyal tanımlama, sadakat, kaygı ve annelik gibi değişik durumlar üzerinde de etkisi oldu-ğunu gösterdi. Diğer yandan oksitosin ek-sikliğinin empati eksikliğine neden oldu-ğu ve sosyopati, psikopati ve narsizim gi-bi kişilik bozukluklarıyla da ilişkili olduğu bulundu. OXTR, hücre zarında bulunan ve oksitosine bağlanan, bağlanması ile de hücre içerisinde bir dizi tepkime baş-latan bir moleküldür. 326 kişinin katıldı-ğı araştırmada deneklere kendine güven, iyimserlik ve kendi hayatları üzerindeki kontrolle ilgili konularda sorular yöneltil-di. Deneklerden elde edilen tükürük nu-munelerinden izole edilen DNA’da OXTR geninin yapısına bakıldı. OXTR’nin bel-li bir nükleotidinde kişiler arasında fark-lılık bulundu: A varyantı ve G varyantı. DNA analizleri “AA” veya “AG” varyantı-na sahip deneklerin “GG” varyantıvaryantı-na sa-hip olanlara göre strese, sosyal yetenekler-de zayıflığa ve mental sağlıkta bozukluğa

>>>

Modern bilim verilerine gore mutluluğun sırlarından biri hayatta küçük şeylerden zevk almak ve “şimdi” de yaşamayı başarabilmek.

(7)

daha yatkın olduğunu ortaya çıkardı. Bu konuda daha önce yapılan bir çalışmada da oksitosin hormonunun miktarındaki artışın özellikle stres altındaki kadınlarda daha fazla sosyal ilişkiye neden olduğunu bulunmuş. OXTR geninin yapısı ile yuka-rıda bahsedilen psikolojik özelikler ara-sında güçlü bir bağlantı olduğu bulunmuş olsa da çalışmanın lideri Taylor, genlerin kader olarak algılanmasının yanlış olaca-ğını, “AA” varyantına sahip insanların da depresyonu yenebileceğini, stresle baş et-meyi öğrenebileceğini belirtiyor. Çünkü insanın yaşamı boyunca maruz kaldığı çevresel faktörlerin genlerin yapısında de-ğil ama çalışmasında önemli rol oynadığı-nın bilindiğini, örneğin sevgi ve anne şef-kati ile büyüyen bir çocuğun gen yapısın-dan dolayı taşıdığı riskin tamamen elimi-ne edilmesinin bile söz konusu olabilece-ğini belirtiyor.

İngiltere’de yürütülen ve 2500 kişiyi kapsayan benzer bir çalışmada ise araş-tırmacılar 5-HTT adı verilen gen üze-rinde yoğunlaştı. 5-HTT beyin hücreleri arasında iletişim sağlayan ve “nörotrans-miter” adını verdiğimiz moleküllerden biri olan serotoninin taşınmasında gö-rev alır. Araştırmacılar 5-HTT geninin biri uzun diğeri kısa iki varyantı olduğu-nu, uzun varyantın sinir hücresi zarına daha fazla seratonin transferi sağladığı-nı buldu. Deneklere “hayatından ne öl-çüde memnunsun?” sorusunu sordular. Cevap seçenekleri “çok memnun, mem-nun, memnun değil, hiç memnun değil, hiçbiri ” şeklindeydi. Deneklerin DNA yapısıyla verdikleri cevaplar karşılaştırıl-dığında uzun-uzun varyanta sahip olan-ların % 35’inin çok memnun, % 34’unun memnun olduğu, kıkısa varyanta sa-hip olanların % 19’unun hiç memnun

madığı ortaya çıktı. Uzun-uzun varyan-ta sahip olanların sadece % 20’si hayat-larından memnun değildi. 5-HTT ge-nine ait bulgular da yukarıda bahsetti-ğim mutluluk eşiğinin gerçekten genler tarafından belirlendiğini, bir diğer de-ğişle mutluluğun biyolojik temellerinin olduğunu gösteriyor. Çalışmanın lideri Jan-Emmanuel De Neve, bir önceki ça-lışmanın lideri Taylor gibi bu sonuçların kader gibi algılanmaması gerektiğini ve mutluluğun tek bir genin değil çok sayı-da genin bileşik etkilerinin kontrolü al-tında olduğunu bildiriyor.

Beyinde bir mutluluk merkezi olup olmadığı bilim insanlarının üzerin-de durduğu sorulardan biri. Winscon-sin Üniversitesi’nden Richard Davidson elektroensefalograf (EEG) yöntemiyle deneklerin beyin etkinliklerini ölçüyor. Devamlı neşeli ve güler yüzlü, kendile-rini mutlu ve hayata bağlı gören kişile-rin beyinlekişile-rinin sol ön tarafında yer alan prefrontal kortekslerinde sağ tarafla kı-yaslanınca daha fazla etkinlik olduğunu keşfediyor. Yenidoğanlara emmeleri için tadı güzel bir şeyler verildiğinde de be-yinlerinin sol tarafında daha fazla etkin-lik gözleniyor. Bu veriler beynin sol pref-rontal korteksinin mutluluk merkezi ol-masa da olumlu duygularla ilişkili oldu-ğunu gösteriyor, çünkü sağ prefrontal korteks ancak hoş olmayan ve olumsuz duygular hissedildiğinde etkinleşiyor.

(8)

Mutluluğun Sırları

The How of Happiness: A Scientific Approach to Getting the Life You Want adlı kitabın yazarı ve mutluluk konusun-da en tanınmış bilim insanla-rından olan Kaliforniya Üni-versitesi psikoloji profesör-lerinden Sonya Lyubomirski mutluluk konusunda yapılan bilimsel çalışmaların, mutlu-luğun % 50’sinin genetik yapı-mızca belirlendiğini, beklene-nin aksine sadece % 10’unun yaşam şartları (zengin veya fakir olmak, hasta veya sağ-lıklı olmak, güzel veya sıra-dan olmak, evli veya bekar ol-mak vb) tarafından kontrol edildiğini gösterdiğini belir-tiyor. Geriye kalan % 40’ı ise “kendi davranışlarımızın” be-lirlediğini öne sürüyor. Bir di-ğer değişle mutluluğumuzun % 40’ı elimizde ve günlük ya-şantımızdaki davranışlarımız tarafından belirleniyor. Lyu-bomirski bu gerçeğin davra-nışlarımızı kontrol ederek, doğru şeyler yaparak, mutlu-luk eşiğimizi yükselterek da-ha mutlu olabileceğimizin ka-nıtı olduğunu belirtiyor.

Lyubomirski’ye göre % 40 gibi önemli bir oran üzerin-de bizim kontrolümüz varsa, o zaman mutluluk eşiği do-ğuştan yüksek olan, yani ya-şamları boyunca mutlu olan insanların davranışlarına ba-kıp onları kendi yaşantımıza uygulayarak daha mutlu ola-biliriz. Bu düşünceyle yolan çıkan bilim insanları mutlu insanları incelediklerinde or-tak bazı özelliklerin olduğunu belirlemişler:

Bilim ve Teknik Mart 2012 >>>

Piyangodan para çıkması, yeni bir iş veya yeni bir araba sahibi olmak gibi dışsal etkenler mutluluk düzeyimizi sadece belli bir süre için artırıyor. Uzun süreli mutluluğun sırrı iç dünyamızda saklı.

(9)

• Mutlu insanlar aile ve arkadaşlarına önemli miktarda zaman ayırıyor ve bu iliş-kilerini taze tutup onlardan zevk alıyorlar.

• Sahip oldukları şeyler için minnet-tarlık duyuyorlar.

• Birlikte çalıştıkları insanlara veya yoldan geçenlere ilk yardım eli uzatanlar genellikle onlar oluyor.

• Geleceğe olumlu bakıyorlar.

• Hayattan zevk alıyorlar ve “şimdi”de yaşıyorlar.

• Düzenli bir günlük veya haftalık eg-zersiz programı uyguluyorlar.

• Belirledikleri hedeflere, yapmak is-tediklerine kesinlikle bağlı kalıyorlar (ör-neğin çevre için, insan hakları için

müca-dele etmek, ahşap mobilya yapmak, ço-cuklarına kendi inançlarını öğretmek)

• Onlar da diğer insanlar gibi yaşam-larında stres yaşıyor, ama stresle baş et-mede soğukkanlı ve güçlü olmak gibi bir silahları var.

Lyubomirski ve onun gibi kariyerini mutluluk konusuna adamış bilim insan-ları insan düşüncesinin ve hareketleri-nin mutluluk üzerindeki etkilerini araş-tırmış ve elde ettikleri verilerle insanla-rın mutluluğunu artırıcı programlar ge-liştirmişler. Bu programların önemli bir amacı uzun süreli mutluluk sağlamak, kişinin mutluluk seviyesini mutluluk eşi-ğinin üzerine çıkarabilmek ve

devamlılı-ğını sağlayabilmek olmuş. Lyubomirski bu tür çalışmalardan elde edilen sonuç-lara dayanarak şu önerilerde bulunuyor:

Minnettar olma ve olumlu düşünme • Minnettarlığı ifade etmek

• Devamlı olumlu olmaya çalışmak • Sosyal karşılaştırmadan ve olaylar

üzerinde

fazla derinlemesine düşünmekten kaçınmak

Sosyal ilişkiler için yatırım yapmak • İnsanlara iyi ve nazik davranmak,

empati göstermek

• Kişisel ilişkileri geliştirmek

(10)

Bilim ve Teknik Mart 2012 <<<

Stres, zorluk ve felaketlerle baş edebilmek • Stres, zorluk ve felaketlerle

baş edebilmek için stratejiler geliştirmek

• Affetmeyi öğrenmek “Şimdi” de yaşamak

• Bir şey yaparken kendini tamamen işe vermek • Yaşamdan zevk almak

Uzun vadeli hedefler belirleyip onları gerçekleştirmeye kilitlenmek Vücut ve ruh sağlığını korumak • Spiritüelliği veya inancını yaşamak • Meditasyon yapmak

• Vücut sağlığını korumak için egzersiz yapmak • Mutlu insan rolü oynamak

Mutluluk konusunda çalışan bilim insanları, mutluluğun Freud’un “insan ne kadar az mutsuz-sa o kadar mutludur “ şeklindeki tanımlamasın-da olduğunun aksine, özgün bir duygu olduğunu ve bir sonuç olmaktan ziyade bir süreç olarak ele alınması gerektiğini vurguluyor. Dolayısıyla insa-nın vücut sağlığını korumak için egzersiz program-ları yapıp uygulamasına benzer bir şekilde, mut-luluk eşiğini yükseltip onu sürekli kılabilmek için Lyubomirski’nin yukarıda özetlediğim önerilerini, en azından bir kısmını, yaşamına uygulaması ve ya-şamı boyunca sürdürmesi gerekiyor.

Kişi başına düşen yıllık gelir veya ülkelerin gay-ri safi milli hasılaları (GSMH) genelde refah düzeyi ve dolayısıyla insanların mutluluğu konusunda bir ölçüt olarak kullanılır. Yukarıdaki bilimsel veriler-den, toplumların mutluluğu için GSMH’nın doğru bir gösterge olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. Mutlu-luk konusundaki çalışmaları ile tanınımış Ed Die-ner ve Martin Seligman organizasyonların, şirket-lerin ve hatta hükümetşirket-lerin karar alırken ve politi-kalar oluştururken insanların yaşamlarından mem-nuniyetlerini göz önünde bulundurması gerektiğini vurguluyor. Diener ve Seligman kişi başına düşen gelirin yıllar içinde artmasına karşın yaşam mem-nuniyetinde pek fazla bir değişim olmamasını, ak-sine aynı dönemde stres, depresyon, anksiyete ve intihar vakalarının sayısının artmasını, eknomik göstergelerin yetersiz kaldığının kanıtı olarak gös-teriyor. İlginçtir, hükümet politikalarının oluşturul-masında insanların mutluluklarını en önemli ölçüt-lerden biri olarak kabul eden ilk ülke, Batı’nın ge-lişmiş ülkelerinden biri değil Himalayalar’ın küçük krallığı Butan olmuş. 1972 yılında, o günün kralı Jigme Singye Wangchuck halkın yaşam memnuni-yeti ve genel mutluluk seviyesi için GSMH’nin değil GSMM’nin yani gayri safi milli mutluluğun kulla-nılması önerisinde bulunmuş. Bugün Butan’da yasa tasarıları hazırlanırken ve yeni politikalar oluşturu-lurken bunların GSMM üzerinde olumsuz etkileri-nin olmamasına özen gösteriliyor. Ülkeetkileri-nin kalkın-ma planlarının hazırlankalkın-masında da GSMM önemli bir ölçüt olarak kullanılıyor. Temel ihtiyaçların he-nüz tamamen karşılanamadığı gelişmemiş ülkeler ve gelişmekte olan bazı ülkeler için ekonomik gös-tergelerin çok önemli olduğu yadsınamaz. Ancak toplumlar geliştikçe insanların yaşam memnuni-yetlerinde ve mutluluklarında sosyal etkenlerin öne çıktığını görüyoruz. Bu gerçek de ekonomik açıdan hızla gelişen ülkemizde gayri safi milli mutluluğu-nun artırılmasını çok daha önemli kılıyor.

Bahri Karaçay, Iowa Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatri Bölümü, Çocuk Nörolojisi Kürsüsü öğretim üyesidir. Ayrıca aynı üniversitenin Gen Tedavi Merkezi ve Holden Kanser Merkezi üyesidir. Nörolojik doğum kusurları üzerinde genler düzeyinde araştırmalar yürütüyor. Beş yaşın altındaki çocuklarda görülen sinir sistemi tümörü nöroblastoma ve yine sinir sistemini etkileyen Alexander hastalığına gen tedavisi geliştiriyor. Ayrıca alkolün ve LCM virüsünün fetüs beyni üzerindeki etkilerini araştırıyor.

www.bahrikaracay.com/blog

Kaynaklar

Lyubomirsky, S., The How of Happiness.

A Scientific Approach to Getting the Life You Want,

The Penguin Press, 2007. Gilbert, D., Stumbling on Happiness, Vintage Books, 2007.

De Neve, J. E., “Functional polymorphism (5-HTTLPR) in the serotonin transporter gene is associated with subjective well-being: evidence from a US nationally representative sample”, Journal of Human Genetics, Sayı 56, s. 456-459, 2011.

Saphire-Bernstein, S., Way, B. M., Kim, H. S., Sherman, D. K., Taylor, S. E., “Oxytocin receptor gene (OXTR) is related to psychological resources”, Proc Natl Acad

Referanslar

Benzer Belgeler

Fenâri Isa Camii'nin bu bölümü ilgi çekici bir taş ve tuğla işçiliğine sahiptir.. Son devir Bizans mimarisinde tuğla

Dünyada teknolojik ürünlerin o denli yaygın olmadığı dönemlerle ilgili insanların daha mutlu, daha samimi ve daha sosyal

2 Büyük Açık Yüzme Havuzu, 1 Kaydıraklı Havuz, 1 Açık Çocuk Havuzu, 1 Kapalı Yetişkin Yüzme Havuzu, 1 Kapalı Çocuk Havuzu, Fitness, Jimnastik Salonu, Tenis Kortu, Mini

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Hasan ile Hülya bahçeye çıktı.. Hasan

Figure 4.1 : Geometry of the buried location and shape reconstruction problem 53 Figure 4.2 : Reconstruction of an apple shaped PEC object buried in a rounded triangular

Çünkü Göbeklitepe, bundan 12 bin yıl önce, insanlar daha taş devri ya- şarken inşa ettikleri inanılmaz bir anıt; daha metal nedir bilmezken, taşlarla oyulan sanat değeri

İzinsiz kopyalanamaz, başka sitelerde, sosyal paylaşım alanlarında isim ve logom kaldırılarak kullanılamaz