• Sonuç bulunamadı

OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARA VERİLEN AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI EĞİTİMİNİN ETKİNLİĞİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARA VERİLEN AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI EĞİTİMİNİN ETKİNLİĞİ"

Copied!
40
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Pedodonti Anabilim Dalı

OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARA VERİLEN AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI EĞİTİMİNİN ETKİNLİĞİ

BİTİRME TEZİ

Stj. Dişhekimi Süleyha HÜR

Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Ece EDEN

İZMİR–2006

(2)

ÖNSÖZ

“Okul Öncesi Çocuklara Verilen Ağız ve Diş Sağlığı Eğitiminin Etkinliği adlı tez konumu hazırlamam sırasında bana gösterdiği iyi niyet ve yardımlarından dolayı danışmanım Sayın Prof. Dr. Ece EDEN’ e teşekkürü borç bilirim.”

Stj. Dt. Süleyha HÜR

(3)

1- Giriş………1

2- Genel Bilgiler……….2

2.1.Diş Çürüğünün Tanımı ve Etiyolojisi………..3

2.1.1.Tanımı………...3

2.1.2.Etiyolojisi………..3

2.2.Diş Çürüğünün Yapısı ve Bakteriyolojisi………5

2.3.Dental Plak………...5

2.4.Çürük Profilaksisi ve Koruyucu Dişhekimliği………6

2.4.1. Mikrobiyolojik risk faktörleri………..6

2.4.2. Sosyoekonomik faktörler ………7

2.4.3. Geçmiş deneyimleri ………7

2.4.4. Diyet ve beslenme ………...8

2.4.5. Oral hijyen………9

2.4.5.1. Plak kontrol araçları ……….9

2.4.5.2.Diş fırçalama ………10

3- Gereç ve Yöntem………...15

4- İstatistiksel Değerlendirme………17

5- Bulgular……….17

6- Tartışma ve Sonuç………..26

7- Özet………29

8- Kaynaklar………...30

9- Ek 1………33

(4)

GİRİŞ VE AMAÇ

Bir ülkenin kalkınmışlık düzeyinin belirlenmesinde o ülkedeki sağlıklı insan gücünün önemli rolü vardır. Sağlıklı insan gücü ise çocukluktan başlayarak sağlığının bilincinde olan, sağlığını koruyan ve sağlığı bozulduğunda fark eden bireylerin yetiştirilmesiyle olanaklıdır.

Ülkemiz nüfusunun önemli bir oranını (%40) oluşturan okul çocuklarının toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesinde önemli bir rolü olacağı düşünülmektedir. Çünkü okul çağı çocukları sürekli bir büyüme ve gelişme, hızlı bir öğrenme, bilgi ve beceri kazanma ve etkilenme dönemindedir. Bu özellikleri olan çocuğun aile ortamında kazanmaya başladığı sağlıkla ilgili yanlış ya da eksik davranışları okulda verilecek eğitimle düzeltilebilir.

Diş hekimliğini ilgilendiren iki temel problem olan diş çürüğü ve periodontal hastalıklar genelde çocuklukta başladıkları için koruyucu diş hekimliği çocuğun doğumu ile başlamalıdır.

Her ne kadar diş çürüğü ve periodontal hastalık nedenlerinin çok faktörlü olduğu düşünülse de her iki hastalığın temel nedeninin dental plak olduğu kabul edilmektedir. Bu plağa bağlı hastalıklar, dental plaktaki mikroorganizmaların kolonizasyonunun önlenmesi ile önemli ölçüde giderilebilir. Bu, hastanın ebeveynlerinin de katılacağı ve plağın nasıl uzaklaştırılacağını gösteren programlar ile sağlanabilir.

Bu çalışmanın amacı, 5–6 yaş grubu çocukların ağızlarındaki çürük sıklığını etkileyen faktörlerin incelenmesi ve ağız ve diş sağlığı eğitiminin etkinliğinin plak indeksi ile değerlendirilmesidir.

(5)

GENEL BİLGİLER

2.1.DİŞ ÇÜRÜĞÜNÜN TANIMI VE ETİYOLOJİSİ

2.1.1.Tanımı:

Diş çürüğü hemen herkes tarafından kolaylıkla tanınabildiği halde; etiyolojisi, patolojisi ve tedavisi hakkında çok az şey bilinen, hatta tarifinde bile birleşilememiş bir hastalıktır. Diş çürüğünün en genel tanım şekli ise, dişin sert dokularının mikroorganizmalar tarafından yıkımı ile ortaya çıkan patolojik işlemler zinciri olduğudur (1,3).

Diş sert dokularının, çevresel faktörlerle yıkımı ve madde kaybı temeline dayanan diş çürümesi ile ilgili olarak çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bu teorilerden bazıları; vital, kimyasal, parazitik ve septik, proteolitik ve proteoliz-şelasyon veya şimiko-paraziter teorilerdir. Diş çürüğünün oluşumu için birçok araştırmacının benimsediği ve ilk kez 19. yy sonuna doğru ortaya atılan, asit dekalsifikasyon teorisi, bugün de geçerliliğini korumaktadır.

Bu teoriye göre; diş çürüğü iki aşamada meydana gelen şimiko-paraziter bir hastalıktır.

Birinci aşamada besinlerden asit yapma gücündeki mikroorganizmaların rolü ile dişin sert dokusu dekalsifiye olmakta, ikinci aşamada da albüminli maddeleri parçalama gücünde olan tüm ağız bakterilerinin rolü ile yumuşayan kalıntılar erimektedir (3,4).

2.1.2.Etiyolojisi:

Diş çürüğünün etiyolojisinde, çeşitli faktörler vardır. Bunlardan birinin yokluğunda ise çürük oluşmamaktadır (3).

Çürük oluşumundaki etkenleri ayrıca, birbirini kesen 4 daire şeklindeki venn diyagramı ile göstermek mümkündür (şekil–1). Çürüğün oluşması için, uygun ortamın, karyojenik oral floranın, uygun diyetin yeterince ve uzun bir süre bir arada bulunması gerekmektedir (5).

(6)

Şekil–1: Faktörlerden birisi azaldığında çürük sıklığı azalır veya elimine edilir.

Çürük etmenleri:

1. Zaman faktörü:

İnsanlarda diş çürüğü, aylar veya yıllarca süren bir zaman sonucunda oluştuğundan kronik bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Zaman faktörünün yiyeceklerle de yakından ilişkisi vardır. Çürük yapıcı yiyeceklerin, ağızda kısa süre kalmasında, çürüğün daha az görüldüğü, uzun süre kalmasında ise, çok daha fazla çürük oluştuğu belirtilmektedir. Ayrıca çocuklarda, özellikle yemekler arasında yeme sıklığı ile çürük oranı arasında bir ilişki bulunmuştur(1).

2. Konak faktörü:

a) Tükürük:

Diş çürüklerinde, tükürük faktörü önemli rol oynamaktadır. Yemek artıklarının, bakterilerin ve onların ürünlerinin tükürük ile mekanik olarak yıkanması çürüğün azalmasına neden olmaktadır.

Tükürük, ağız boşluğundaki mikrobiyal besinlerin yayılmasını sağlayan bir kaynak olmasına karşın, gerçekte iyi bir kültür ortamı değildir. Tükürük, yaklaşık olarak yarısı inorganik olan (çoğunlukla klorür, karbonat, fosfat, kalsiyum, potasyum, sodyum ve iz elementler) %5 oranında çözünmüş katıları içermektedir. Tükürüğün başlıca organik bileşenleri tükürük enzimleri, mukoproteinler ve bazı serum proteinleri gibi proteinlerdir. Az

Zaman

Diş

Bakter i

Diyet Diyet

zaman

Bakteri

diş diş Ç

(7)

miktarda, karbonhidratlar, üre, amonyak, aminoasitler ve vitaminler bulunmaktadır.

Tükürükte birkaç antimikrobiyal madde belirlenmiş olup, bunların en önemlileri lizozim ve laktoperoksidaz enzimleridir (3).

Tükürüğün pH’ sı, tamponlayıcı bir bikarbonat sistemiyle kontrol edilir ve 6,7 ‘ ye yakın bir ortalama ile 5,7 – 7 arasında değişmektedir. Tükürüğün kompozisyonu bireyden bireye değişir ve hatta aynı bireyde fizyolojik ve heyecan veren faktörler nedeniyle değişiklik gösterebilir. Antibakteriyel maddelerin aktivitesine rağmen, besin partiküllerinin ve epitelial döküntülerin varlığı ağız boşluğunu çok uygun bir yerleşim yeri yapmaktadır (3,4).

b) Diş:

Klinik gözlemlere göre, posterior dişlerin pits ve fissürleri, çürüğe çok daha yatkın olup yiyecek artıkları ve mikroorganizmalar fissürlere yerleşirler, fissürlerin derinliği arttıkça çürük oranı da artmaktadır. Çene kavsinin bozuk ve dişlerin çapraşık olması da çürüğü artırıcı etkenlerden biridir.

Bakteriler özellikle yeni süren dişlerin çatlaklarında ve yüzeylerinde çoğalmaya adapte olmaktadır. Dişlerin yüzeyinde esas olarak ekstrasellüler polimerlerden oluşan bir matriks içerisinde, bakteriyel hücrelerden ve tükürük ürünlerinden meydana gelen ‘dental plak’ olarak isimlendirilen bir film tabakası oluşmaktadır. Dişler etkili bir şekilde fırçalanıyorsa, dental plak yalnızca fırçanın ulaşamadığı çatlaklarda oluşmaktadır. Fırçalama durdurulursa plak oluşmaya devam edecektir (3,4).

3. Substrat(Diyet):

Diyet bir bireyin, her gün yemeye alışık olduğu yiyecek ve içeceklerin tümü olarak belirtilmektedir. Diyet, mine yüzeyi ile reaksiyona girerek ve çürük yapıcı bakteriler için bir besin kaynağı gibi görev yaparak, ağızda lokal olarak çürük yapımında etkilidir.

Diş çürüklerinden çoğunlukla, yiyecekler içinde bulunan sakkarozun sorumlu olduğu belirtilmektedir. Hayvanlarda yapılan araştırmalara göre, sakkaroz miktarı ile çürük oluşumu arasında bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Sakkarozun yalnızca alınma sıklığı değil, alınma şekli de önemlidir. Ağız içinde, yüksek şeker seviyesini koruyan, yapışkan formdaki sakaroz içeren yiyeceklerin, çabuk temizlenenlere göre daha fazla çürük yapıcı olduğu görülmüştür (1,3,4,5).

(8)

4. Bakteriler:

Çürükte etkili olan özel mikroorganizmalarla ilgili bugünkü genel bilgiler, insan, hamster, sıçan, maymun ve domuz gibi hayvanlardaki çalışmalar sonucunda elde edilmiştir.

Germ-free hayvan denemelerinde mikroorganizmasız çürük oluşmadığı, germ-free hayvanlara antibiyotik verilmesinin ise çürük şiddeti ve sıklığını azalttığı saptanmıştır.

Sürmemiş dişte çürük oluşmamakta; diş ağız boşluğunda görüldüğünde ve flora ile ilişkiye geçtiğinde çürük oluşmaktadır. İn vitro olarak, ağız bakterileri, mine ve dentini deminerilize ederek çürüğe benzer lezyonlar yapmaktadırlar. Çürük lezyonlarından mikroorganizmalar izole edilerek kültürleri yapılabilmektedir (1,3,4).

2.2.DİŞ ÇÜRÜĞÜNÜN YAPISI VE BAKTERİYOLOJİSİ

Diş çürüklerinin oluşmasında bakterilerin önemli rol oynadığı kesinlik kazanmıştır.

Mikrobiyolojik çalışmalarda, çürüğün oluşumu yönünden üzerinde en çok durulan mikroorganizma gruplarının, Streptokoklar, Laktobasiller ve Aktinomiçesler olduğu gösterilmiştir (3,4).

Oral streptokoklar; diş çürüğünün başlangıcı, ilerlemesi ve prevelansında s. mutansın önemli bir role sahip olduğu belirtilmiştir (3,4).

Oral laktobasiller; çürük başlangıcında önemli bir rolü olduğu söylenemez ancak dentin dokusu yıkımında yani çürük proçesinin ileri evresinde önemli rolü olduğu kesindir (1).

Oral aktinomiçesler; çocuklarda supragingival dental plakta bulunan bakteriler arasında

%50 yoğunluğa ulaşmaktadır. Diş üzerinde yapışkan depozitler oluşturması, ağız içindeki bant ve braketlere yapışma kapasiteleri ile iyi bir plak yapıcısıdırlar (1,4).

2.3. DENTAL PLAK

Dental plak oluşumunda ilk aşama; kazanılmış mine pelikülünün meydana gelmesidir. Bu oluşum mine yüzeyinde tükürükten çeşitli asidik glukoproteinlerin seçici olarak absorbe edilmesiyle gerçekleşen ve organizmanın başka hiçbir yerinde gözlenmeyen bir yapılanmadır.

Kazanılmış mine pelikülü, yüksek oranda sülfat ve karboksil grubu içeren ve kalınlığı 0,1-3 mikron arasında değişebilen amorf bir membrandır. Kazanılmış mine pelikülü, ağızda hızlı bir şekilde meydana gelmesine rağmen, bu formasyonun hızı kişiden kişiye değişmektedir. Bu

(9)

ile kolaylıkla uzaklaştırılamayan, kalın, yapışkan bir tabaka olan materia alba meydana gelir.

Materia alba, pek çok yüzeysel dental plak ile birlikte, yiyecek, lökosit ve desquame epitel hücre artıklarını içerir. Dental plak haftalar veya aylar boyu diş yüzeyinden uzaklaştırılmazsa kalkulus veya tartar olarak adlandırılan kalsifiye bir forma dönüşür.

Kazanılmış mine pelikülü oluşumundan bir saat sonra globüler depozitler görülmeye başlar ve 24 saat sonra tüm diş yüzeyi bu amorf materyal ile kaplanmış olur. 48 saat sonra filamantöz bakteriler ve koklar dental plak içinde görülmeye başlar. Kültür çalışmaları bu kokların Gr(-) ve Gr(+) aerob ya da fakültatif anaerob olduklarını göstermiştir. S. sanguis’in plak formasyonunun erken safhasında kolonize olan bakterilerden en yaygın izole edilen tür olduğu gösterilmiştir. Bunun yanında, bu safhada Actinomyces viscosus, S. mitis, Staphylococus epidermidis, A. İsraelii, peptostreptokok türleri gösterilmiştir (1).

2.4.ÇÜRÜK PROFİLAKSİSİ VE KORUYUCU DİŞ HEKİMLİĞİ

Diş çürüğünü önlemek için çürüğe neden olan faktörleri elimine etmek, ortadan kaldırmak hedeflerimizdir. Çürük riski belirleyici göstergeler;

Diyet Oral hijyen

Mikrobiyolojik risk faktörleri Sosyoekonomik faktörler Geçmiş deneyimler

2.4.1. Mikrobiyolojik risk faktörleri

Yapılan birçok araştırmada ağızda bulunan yüksek düzeydeki steptokokus mutans seviyesi ile çocuklarda görülen çürüğün ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır (6,7). Ağızda bulunan bakteri florasının yok edilmesi suretiyle çürüğün önlenmesi veya azaltılması mümkün değildir. Çünkü bakteriyi öldüren fakat ağız boşluğundaki dokulara zarar vermeyen bir antiseptik henüz yoktur. Bu nedenle çürüğün önlenmesinde bakterilerin ortadan kaldırılması uygulanabilecek bir yöntem değildir. Antiseptik gargara kullanımından sonra kısa bir süre ara verilmiş dahi olsa ağız florasının gerek kalite ve gerekse kantite bakımından eski haline döndüğü gösterilmiştir (1). Diğer bir araştırmaya göre ise klorheksidin içeren verniklerin,

(10)

mekanik diş temizliğinin yanında, 3 ayda bir diş yüzeyine uygulanmasının s. mutans sayısının azaltılması ve diş çürüklerinden korunmada etkili olduğu bulunmuştur (14).

2.4.2. Sosyoekonomik faktörler

Yapılan araştırmalarda okul çağı çocuklarında çürük bulunma sıklığının düşük sosyoekonomik düzeyli ailelerde daha yaygın olduğu saptanmıştır (8). Düşük sosyoekonomik düzeyli ailelerde beslenme yetersizliğine bağlı olarak düşük doğum ağırlıklı bebekler doğabilmektedir. Yapılan bir çalışmada düşük doğum ağırlığının çürük için etkili bir faktör olamayacağı saptanmıştır (9). Ancak diğer bir çalışmada da, düşük doğum ağırlığının çocuklarda süt dişlerinde mine yüzeyinde defektlerle ve çürükle ilişkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır (10). Konu ile ilgili yapılan bu çalışmalar yeterli olmayıp, okul öncesi çocuklara ilişkin kesin bir sonuç belirtilememiştir.

Akıncı ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada, ağız ve diş sağlığı konusunda ebeveynlerin kendilerine ve çocuklarına ilişkin yaklaşımları değerlendirildiğinde anne ya da babaların çocuklarının ağız diş sağlığına kendilerine gösterdikleri özenden daha fazlasını gösterme eğiliminde oldukları görülmektedir. Anne ya da babanın çürük sıklık derecesinin çocuğunu çürükten korumaya yaklaşımına etkisi araştırıldığında kendisinin çürük sıklık derecesinin artması ile çocuğunu çürükten koruma yaklaşımında bir artma olduğu, ancak kendisinin ağız diş sağlığının çok kötü olması durumunda kendilerine ilişkin bu ilgisizlik ve duyarsızlığın çocuğunu çürükten koruma yaklaşımına da yansıdığı anlaşılmaktadır. Ailelerin eğitim ve ekonomik düzeylerine göre yapılan incelemelerde eğitim ve ekonomik düzey farklılıklarını anlamlı sonuçlar oluşturmadığı, ancak ailenin eğitim ya da ekonomik düzeyinin artması ile diş çürüklerinin önlenmesi konusundaki bilgi ve kendileriyle çocuklarına ilişkin yaklaşımlarında da bir artma olduğu izlenmektedir (11).

2.4.3. Geçmiş deneyimleri

Konu ile ilgili olarak yapılan 4 kohort tipi araştırma, geçmiş çürük deneyimlerinin ileriki dönemlerde çürük riskini arttırıcı risk olarak ortaya koymuştur. Ancak yapılan bu araştırmalarda birçok neden sorgulanmış ve en net olarak tanımlanan faktörler geçmiş deneyim ve yüksek mutans seviyesi olarak saptanmıştır (12,13).

(11)

2.4.4. Diyet ve beslenme

Beslenme konusunu bebeğin doğumundan itibaren ele alırsak anne sütü in vitro olarak incelenmiş ve başka karbonhidrat çeşitleri mevcut olmadıkça belirgin bir şekilde asidojenik veya karyojenik değildir. İn vitro olarak incelenen asidojenik olmayan katkı maddesi içermeyen inek sütüne bırakılan çekilmiş dişte 14 hafta sonra çürük oluştuğu gözlenmiştir (15).

Güncel UK tavsiyelerine göre yeni doğan ilk 6 ay yalnızca anne sütü ile beslenmeli sonra, anne sütü ile beslenme devam ederken besleyiciliği yeterli tamamlayıcı besinler de almalı.

Anne sütü ile beslenmenin ne zaman durdurulacağına ilişkin üst yaş sınırı ile ilgili bir tavsiye yoktur (16).

Bir araştırmada biberon kullanım süresinin kendi başına çürükle önemli bir ilişki içinde olmadığı ancak tatlandırılmış süt ve meyve suyunun çürük riskini arttırdığı bulunmuştur(17).

Günlük şekerli gıda alımı ile ilgili yapılan çalışmalarda ara öğünlerde alınan yapışkan ve şekerli gıdaların öğünlerde alınanlara kıyasla çürük oluşturma etkisinin 5 kat daha fazla olduğu saptanmıştır (18). Yapılan diğer bir çalışmada da, katılımcıların diyetindeki sükrozun yerini xylitolun aldığı ve iki yıl boyunca devam eden bu çalışmanın sonucunda sükroz kullanan grupta 11 kat daha fazla çürük riski artışı saptanmıştır (19). Yapılan bu iki araştırma da çürük riski okul öncesi çocuklardan daha düşük olan gönüllü yetişkinlerde yapılmıştır.

Aileler öğün aralarında verilen şekerli içecekler konusunda da bilgilendirilmeliler, meyve suyu komposto gibi ürünlerin karyojenik olduklarını bilmeliler ve öğün aralarında su veya süt gibi içeceklerin tüketilmesini sağlamalılar.

Çocuklarda kronik bir hastalık olması durumunda sükrozla tatlandırılmış şurup alan çocuklar sağlıklı ve ilaç almayanlara göre çürük yönünden 4 kat daha riskli bulunmuştur (20).

Bu şuruplar yemeklerden sonra verilmelidir, gece dişler fırçalandıktan sonra yatarken verilmesi çürük riskini arttırmaktadır.

2.4.5. Oral hijyen

2.4.5.1. Plak kontrol araçları

—Plak boyayıcı ajanlar

(12)

Plak boyayıcı ajanlar, etkin plak kontrolü yapılmasının yanı sıra hasta eğitimi için de önemlidir. Hastanın kendi ağzında plak varlığını görmesi kadar plağın tamamen temizlendiğini izlemesi de yararlıdır. Pek çok plak boyayıcı ajan vardır. Bu ajanlar yapışık plağı boyayarak plağı hasta ve hekim tarafından görülebilir hale getirir (21).

—Diş fırçaları

Dental plağın mekanik olarak uzaklaştırılması için tüm dünyaca kabul edilmiş olan alet diş fırçasıdır. Diş fırçalarının çeşitli boyut, şekil ve renkte olanları vardır. Ayrıca elektrikli, kokulu, müzikli diş fırçaları da çocukların ilgisini çekme açısından oldukça önemli yer tutar (22).

—Diş ipi ve yardımcıları

Diş ipi ara yüzlerdeki plağı uzaklaştırmak için kullanılır. Mumlu, mumsuz, ince, kalın ve kokulu gibi birçok çeşidi mevcuttur. Diş ipi hastanın spesifik dentisyonuna göre seçilmelidir.

Her tip doğru olarak kullanıldığında etkinlik sağlayacaktır. Kişilerin dentisyonundaki farklılıklar diş ipi kullanma kabiliyetini etkileyebilir. Çocukların diş ipini daha kolay kullanabilmeleri için diş ipi tutucuları geliştirilmiştir. Diş ipi tutucuları diş ipini tutarak kontak noktalarından daha kolay geçirilebilmesini sağlar. Böylece hasta ara yüz temizliğini daha rahat yapabilir (22).

—Diş macunları

Diş macunlarında en sık jel ve pasta formları kullanılmaktadır. Bu macunların içerisinde aşındırıcı, temizleyici, bağlayıcı, koruyucu ve tatlandırıcı ajanlar mevcuttur. Aynı zamanda flor gibi çürük önleyici ajanlarda içerirler. Çocuklarda kullanım amacıyla üretilmiş flor oranı çocukların yutma olasılığına karşın düşürülmüş olan çeşitli renk ve koku da diş macunu mevcuttur (22).

(13)

2.4.5.2.Diş fırçalama

Diş fırçalamanın amacı; plağı ve yemek artıklarını uzaklaştırmak ve atravmatik olarak gingival dokuları stimüle etmektir. Bu konuda çeşitli fırçalama teknikleri vardır.

I. Yatay hareket

II. Titreşim hareketi ( Bass, Stillman, Charters)

III. Vertikal hareket ( Roll, Leonard, fizyolojik teknikler, Modifiye Bass, Stillman ve Charters teknikleri)

IV. Dairesel hareket (Fones)

Bu teknikler arasında Bass tekniği ara yüz temizliğinde daha etkin olduğu saptanmıştır(21).

Çalışmalar çocuklarda fırçalama teknikleri arasında plağı uzaklaştırma etkinliği bakımından çok büyük farklılıklar olmadığını göstermiştir.

Mc Clure adlı araştırıcının yaptığı yaşları 3 ile 5 yaşları arasında değişen çocuklarda Scrub ve Roll tekniklerini kıyasladığında, Scrub tekniğinin daha etkin olduğunu saptamıştır(26).

Fırçalama metodunun anlaşılması ve uygulanması ne kadar basit ise etkinliği de o oranda yüksektir. Fırçalama tekniği hastanın el becerisi ve zeka düzeyine uygun olarak seçilmelidir.

Çocuklarda diş fırçalama konusunda rehberlik etmek sadece çürük ve gingivitis önlenmesi için değil ileriki hayatlarında da sıradan ağız sağlığı alışkanlıklarının kazanılmasında ilk adımı oluşturur.

Ogasawara, Watanabe ve Kasahara adlı araştırıcıların yaptıkları bir çalışmada yaşları 0–6 arasında değişen 97 okul öncesi çocukta diş fırçalamayı öğrenme kabiliyetleri ve her yaş grubunun ne derece hazır olduklarını incelemişler. Buna göre;

1,5 yaş altında olan çocukların fırçayı dişlerinin üzerine dahi dokunduramadıkları görülmüş ve bu devreye fırçalayamaz aşaması (can’t brush level) denmiştir. Bu yaştaki çocuklar fırçalamanın ne anlama geldiğini bilmezler, tek anladıkları fırçanın ağza sokulup gelişi güzel ağızda oynatıldığıdır. Bu yaştaki çocukların fırçalamayı öğrenmesi imkansızdır.

1,5–3,5 yaş arasındaki çocuklarda ise en azından alt çene dişlerinin çiğneyici yüzleri ile ön dişlerin dudağa bakan yüzlerini fırçalayabildikleri görülmüştür. Bu aşamadan itibaren fırçalama eğitimlerinin çocuklar üzerinde etkili olduğu saptanmıştır.

3,5–5 yaş arası çocuklar bu aşamada ağızlarının içinde herhangi bir yeri fırçalayabilirler, ancak bunlar için bile fırçalayamadıkları bölgeler mevcuttur. Bu yaştaki çocuklar özellikle azı

(14)

dişlerinin dile bakan yüzlerini temizleyemezler ve bu yüzden bu aşamada tam ve etkin bir fırçalama beklemek hata olur.

5 yaşın üzerindeki çocuklar ağızlarının her yerini tam fırçalayabilirler. Bu çocukların kabiliyetleri doğrultusunda diş fırçalama eğitimleri verilmelidir. Fakat diş fırçalamayı öğrenme ile düzenli diş fırçalama alışkanlığının farklı şeyler olmasından dolayı önemli olan bu aşamadaki çocuklara ömürleri boyu yapacakları günlük fırçalama alışkanlığının verilmesidir. Ayrıca bu yaşın altındaki çocuklarda dişlerini kısmen temizlediklerinden diş fırçalama sırasında bir refakatçiye ihtiyaç duydukları gözlenmiştir(27).

Etkin plak uzaklaştırma eğitimlerinin en önemli özelliği, dişlerin titiz bir şekilde temizlenmesi olduğundan fırçalamanın sistemli bir şekilde yapılması öğütlenmelidir. Katz, Mc Donalds ve Stockey fırçalanmaya sistematik bir yaklaşım olarak fırçalama döngüsü kavramını tanımlamıştır. Bu kavram diş arkını üç bölüme ayırır; bunlar yanağa bakan, dile bakan ve çiğneyici yüzlerdir. Hekim, hasta ya da ebeveyne ağzın aynı bölgesinden başlamasını ve her döngüde aynı sırayı izlemesi söylenir. Dişleri yanağa bakan yüzleri önce, daha sonra dile bakan yüzleri ve en son olarak da okluzal yüzeyler fırçalanır (şekil–2)(22).

Şekil–2 Diş fırçalama basamakları;

1-Diş fırçasının üst kesici dişlerin ön yüzüne, bir ya da iki diş içine alacak şekilde, diş ile dişeti sınırına 45 derece açı ile yatay olarak yerleştirme, sağ sol yönde hafif bir titreşim hareketi yaptırarak, süpürür şekilde kaydırarak tüm üst kesici dişlerin ön yüzlerini 4–5 kez fırçalama.

2-Diş fırçasını sağ üst arka dişlerin bukkal yüzlerine, birkaç dişi içine alacak şekilde, diş ile dişeti sınırına 45 derece açı yaparak yatay olarak yerleştirme, sağ sol yönde hafif bir titreşim hareketi yaptırarak, süpürür şekilde kaydırarak tüm arka dişlerin yanak tarafındaki yüzlerini 4–5 kez fırçalama. Aynı işlemi sol üst arka dişlere de uygulama.

(15)

dikey olarak yerleştirme, aşağı yukarı yönde hafif titreşim hareketi yaptırarak, süpürür şekilde kaydırarak tüm üst kesici dişlerin arka yüzlerini 4–5 kez fırçalama.

4-Diş fırçasını sağ üst arka dişlerin ağız içine bakan yüzüne, birkaç dişi içine alacak şekilde, diş ile dişeti sınırına 45 derece açı ile yatay olarak yerleştirme ve sağ sol yönde hafif bir titreşim hareketi yaptırarak, süpürür şekilde kaydırarak tüm sağ üst arka dişlerin ağız içine bakan palatinal yüzlerini 4–5 kez fırçalama. Aynı işlemleri sol üst arka dişlerde uygulama.

5-Diş fırçasını, kılları sağ üst arka dişlerin çiğneyici yüzlerine bakacak şekilde yerleştirme ve öne arkaya doğru fırçalama. Aynı işlemleri sol üst arka dişlerin çiğneyici yüzeyine de uygulama.

6-Diş fırçasını alt kesici dişlerin ön yüzeyine, bir ya da iki diş içine alınacak şekilde, diş ile dişeti arasında 45 derece açı ile yatay olarak yerleştirme, sağ sol yönde hafif bir titreşim hareketi yaptırarak, süpürür şekilde kaydırarak tüm alt kesici dişlerin ön yüzeyini 4–5 kez fırçalama.

7-Diş fırçasını sağ alt arka dişlerin ön yüzeyine, birkaç dişi içine alacak şekilde, diş dişeti sınırına 45 derece açı ile yatay olarak yerleştirme, sağ sol yönde hafif bir titreşim hareketi yaptırarak, süpürür şekilde kaydırarak tüm arka dişlerin bukkal yüzeylerini 4–5 kez fırçalama.

Aynı işlemi sol alt arka dişlere de uygulama.

8-Diş fırçasını alt kesici dişlerin arka yüzeyine, diş dişeti sınırına 45 derece açı yaparak dikey olarak yerleştirme, aşağı yukarı yönde hafif titreşim hareketi yaptırarak, süpürür şekilde kaydırarak tüm alt kesici dişlerin yüzeylerini 4–5 kez fırçalama.

9-Diş fırçasını sağ alt arka dişlerin ağız içine bakan lingual yüzüne, birkaç dişi içine alacak şekilde, diş ile dişeti sınırına 45 derece açı ile yatay olarak yerleştirme sağ sol yönde hafif bir titreşim hareketi yaptırarak ve süpürür şekilde kaydırarak tüm sağ alt arka dişlerin lingual yüzlerini 4–5 kez fırçalama. Aynı işlemi sol alt arka dişlere de uygulama.

(16)

10-Diş fırçasını, kılları alt sağ arka dişlerin çiğneyici yüzeylerine bakacak şekilde yerleştirme ve öne arkaya doğru fırçalama. Aynı işlemi sol alt arka dişlerin çiğneyici yüzeylerinde de uygulama (24).

Şekil- 3: Fırçalama

Fırçalamaya ayrılan zaman

Diş fırçası her seferde bir ya da iki dişi temizlediğinden uygun fırçalama hareketleri ile tüm diş yüzeylerini temizlemek için minimum 3 dakikalık zamana ihtiyaç vardır. Çocuk hastaları bu kadar bir süre için fırçalama konusunda motive etmek güçtür(22).

Fırçalama sıklığı

Etkin bir oral hijyen eğitimi için gerekli olan şartlardan birisi, plak kütlelerinin yeterince akümüle olmasını önleyecek sıklıkta dişlerin temizlenmesidir. Leske, Ripa ve Barenie 290 okul çocuğunda yaptıkları bir çalışmada sık diş fırçalama ile çürük sıklığında bir azalma olduğunu göstermişlerdir ve bunun diş macunundaki floride bağlı olduğunu öne sürmüşlerdir(29).

Genelde günde en az bir kez dişlerinden plağın tam olarak temizlenmesinin ağız sağlığının devamı için yeterli olduğu düşünülmektedir. Çocuğa her yemekten sonra dişlerini kendi kendine fırçalama sorumluluğu verilmelidir. Böylece çocuk ağız sağlığı için bir takım

(17)

kazanmış olacaktır(22).

Honkala isimli araştırıcı ve yardımcılarının yaptığı bir çalışmada, fırçalama süresinin plak uzaklaştırma ile yakından ilgisi olduğu sonucu ortaya çıkmıştır(28).

Diş ipi kullanımının oral hijyeni arttırdığı ve doğru olarak uygulandığında hastalık sıklığını azalttığı gösterilmiştir. Bu da çocuklarda diş ipi kullanımının bir yetişkin tarafından uygulanması gerektiği anlamına gelmektedir.

Diş ipini etkin olarak kullanılabilme yeteneği göz ve el koordinasyonunu birlikte sağlamak ile mümkündür. Genelde okul öncesi çocukların diş ipini uygun olarak kullanamadıkları bilinmektedir. Bu yüzden sorumluluk ebeveynlere aittir. Çocuğun el becerilerini geliştirdikçe bu sorumluluk daha sonra çocuğa geçecektir. Çocuklarda diş ipi kullanımı için yeterli el becerisine ulaşılan yaş genelde 9 -11 yaşları arasıdır (22).

(18)

GEREÇ VE YÖNTEM

Okulöncesi dönemde çürük aktivitesi, beslenme ve fırçalama alışkanlıklarının tespitine yönelik yapılan bu çalışmaya aynı sosyoekonomik düzeye sahip yaşları 5–6 olan 5 ilköğretim okulunun anasınıfı öğrencileri ve velileri katılmıştır. Çalışmaya katılan 99 çocuktan 60’ı doğru beslenme, doğru ve düzenli fırçalama konusunda bilgilendirilmiştir ve çalışma grubunu oluşturmuştur, diğer 39 kişi ise kontrol grubunu oluşturmuştur.

Çalışma basamakları

1. Ağız içi muayene: Çalışmaya katılan tüm çocuklarda sınıflarında ayna sond yardımıyla yapılan muayene de df(t), df(s) değerleri kaydedildikten sonra diş yüzeyindeki plak yoğunluğu en fazla olan süt dişi yüzeyi değerlendirilerek plak değeri silness-löe plak indeksine göre sayısal tek değer olarak belirlenmiştir. Ağız muayeneleri her iki grupta ikinci dersin sonunda yapılmıştır ve başlangıç plak değeri olarak kaydedilmiştir. Ağız içi muayene radyografik değerlendirmeyi kapsamamaktadır.

2. Anket formlarının ailelere gönderilmesi: Ağız içi muayenenin yapıldığı gün tüm velilere ailenin sosyoekonomik durumu, eğitim seviyesi, çocuğun beslenme ve ağız diş sağlığı ile ilgili alışkanlıklarına yönelik sorular yöneltilmiştir(EK–1). Çocuğun üç gün boyunca yediklerini miktar ve saat belirtecekleri beslenme takip formları verilmiştir. Bu üç günden birinin çocuğun okula gitmediği tatil gününü kapsaması istenmiştir. Çocuğun aldığı gıdalar Nizel’in şeker skoruna göre değerlendirilmiştir. Buna göre; sıvı ve şekerli gıdalar 5 puan, katı ve yapışkan gıdalar 10 puan, yavaş çözünen, yavaş eriyen gıdalar 15 puan olarak hesaplanmıştır(25). 3 gün boyunca bu anket formlarında yazılan besinlerin değerleri bu şekilde incelenerek ortalaması alındı ve günlük şeker skoru saptanmıştır.

3. Ailelere eğitim verilmesi: Muayene edilen tüm çocukların velilerine bir broşür gönderilerek oral hijyen eğitimi verildi. Bu broşür diş gelişimi, diş sürmesi, süt dişlerinin önemi, beslenme ve diş hekimi kontrolü, diş fırçalama yöntemi ve kötü alışkanlıklar gibi çeşitli konularda bilgiler içermektedir.

4. Öğretmenlerin eğitilmesi: Fırçalama modeli ve diş fırçası ile eğitim verildi. Beslenmeye dair bilgi verildi.

(19)

5. Ağız ve diş sağlığı ile ilgili eğitim verilmesi: Ayrı bir gün çalışma grubunu oluşturan çocuklara dörtlü gruplar halinde diş fırçası ve fantom çene modeli üzerinde fırçalama eğitimi verildi. Çocuklara verilen eğitim kendi fırçalarıyla ağız içi uygulama ile devam ettirilerek eksik veya yanlış uygulamalar düzelttirildi.

6. İkinci muayene: Çalışma ve kontrol gruplarında ilk muayeneden 1 ay sonra yapılan ikinci muayenede ayna sond kullanılmış ve yine ikinci dersin sonunda muayene edilen çocuklardaki plak değeri plak 2 olarak kaydedilmiştir.

(20)

İSTATİSTİKSEL DEĞERLENDİRME

Yapmış olduğumuz bu çalışmada istatistiksel değerlendirmede SPSS analiz programı kullanılmıştır. Mann-Whitney test, Wilcoxon Signed Ranks test, Pearson Chi-Square testleri yapılmıştır ve sonuçları p<0.05 anlamlılık düzeyinde değerlendirilmiştir.

BULGULAR

Araştırmaya katılan çocukların 60 ı eğitim verilen çalışma grubunu, 39 u ise kontrol grubunu oluşturmaktadır. Bu gruplar arasında yaş, cinsiyet, annelerin eğitim durumu ve mesleği, babaların eğitim durumu ve mesleği, bebelik dönemi beslenme şekilleri, tıbbi rahatsızlıklarının varlığı, ilaç kullanıp kullanmama, günlük beslenme şekilleri, ara öğünlerdeki gıda tüketimleri, diş hekimine gitme ve tedavi olma durumları, diş fırçalama sıklıkları gibi kıyaslamalar yapıldı ve gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05).

Çalışma ve kontrol grubunda yapılan ağız muayenesi sonuçları ( Tablo–1) de görülmektedir. Diş çürüğü ile değişkenler arasındaki farkın değerlendirilebilmesi için dft indeksinden yola çıkılarak çalışmaya katılan çocuklar çürük durumuna göre 3 gruba ayrılmıştır. Buna göre; 5’ten az çürüğü olanlar düşük, 5’ten çok çürüğü olanlar yüksek çürük grubunu oluşturmaktadır. 3. grup ise çürüksüz bireylerden oluşmaktadır.

Gruplar Sayı dft Çürük

prevelansı(%) Çalışma 60 4,76 96.6

Kontrol 39 5,538 92.3 Toplam 99 5,040 94.9

Tablo–1: Gruplar arasındaki çürük dft değerleri ve çürük prevelansı

Çalışma ve kontrol gruplarında ailelere ilk muayene sonrası anket gönderilmiştir.

Anketlerdeki veriler çalışma ve kontrol grupları için ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Ayrıca ailelere çocukların 3 gün boyunca yediklerini kaydedecekleri beslenme takip formları verilmiştir. Ailelerden alınan diyet listeleri Nizel’in şeker skoruna göre değerlendirilmiştir.

Anne eğitim durumu ile çürük arasındaki ilişki anket formlarında verilen cevaplara göre pearson chi square test ile her iki grup için ayrı ayrı değerlendirilmiştir, çalışma grubu

(21)

ilişki her iki grupta da anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).

Çürük durumu

Annenin eğitim durumu (%) Toplam Yüksek

tahsil

Lise

İlköğretim

Okuryazar değil

Çürüksüz 1.6 0 1.6 0 3.3

Düşük 3.3 10 46.6 3.3 63.3

Yüksek 0 6.7 25 1.6 33.3

Toplam 5 16.6 73.3 5 100

Tablo–2: Çalışma grubunda anne eğitim durumu ve çürük ilişkisi

Çürük durumu

Annenin eğitim durumu (%) Toplam Yüksek

tahsil Lise

İlköğretim Okuryazar değil

Çürüksüz 2.5 0 5.2 0 7.7

Düşük 2.5 5.2 38.5 2.5 48.3

Yüksek 2.5 2.5 35.8 2.5 44

Toplam 7.7 7.7 79.4 5.2 100

Tablo–3: Kontrol grubunda anne eğitim durumu ve çürük ilişkisi

Bebeklik dönemi beslenmesinde sağlıklı tanımlaması bebeğin anne sütüyle 6–12 ay beslenmesi, mama ile anne sütünün beslenmede birlikte kullanıldığı, yiyeceklerin şekerle tatlandırılmadan verildiği, biberon kullanımının 1 yılı aşmadığı veya hiç kullanılmadığı durumu kapsamaktadır, diğer durumlar sağlıksız beslenme olarak nitelendirilmiştir. Buna göre; çalışma grubunda çocukların %1,7 si sağlıklı beslenirken %98,3 ünün beslenmesi sağlıksız bulunmuştur (Grafik–1). Kontrol grubundaki çocukların beslenmesi incelendiğinde

%2,6 sı sağlıklı beslenirken %97,4 ünün beslenmesi sağlıksız bulunmuştur(Grafik–2).Her iki grupta ayrı ayrı değerlendirilen bebeklik dönemi beslenme şekli ile çürük arasındaki ilişki pearson chi square test ile incelenmiş ve anlamlı bulunmamıştır(p>0.05).

(22)

Grafik–1: Çalışma grubunda bebeklik dönemi beslenme şekli ve çürük ilişkisi

Grafik–2: Kontrol grubunda bebeklik dönemi beslenme şekli ve çürük ilişkisi

Günlük beslenme şekli çocuğun tercihi olan, sık tükettiği gıdaları kapsamaktadır. Bu anket formunda test sorularına verilen cevaplara göre değerlendirilmiştir. Buna göre; çalışma grubunda her türlü gıda tüketimi yapan çocukların oranı %55 iken, belirli gıdaları tercih edenler %41,7 ve yumuşak gıda tüketenler %3,3 bulunmuştur. Bunların çürükle ilişkisi Tablo–4 de görülmektedir. Kontrol grubunda elde edilen sonuçlarda her türlü gıda tüketimi yapan çocukların oranı %71,8 iken, belirli gıdaları tüketenlerin oranı %25,6 ve yumuşak gıda tüketenlerin oranı %2,6 olarak bulunmuştur, çürük ile ilişkisi Tablo–5 de görülmektedir. Her iki grup için ayrı ayrı pearson chi square test ile değerlendirilen çürük ve günlük beslenme şekli ilişkisi her iki grup içinde anlamlı bulunmamıştır(p>0.05).

0 5 10 15 20 25 30 35 40

sağlıklı sağlıksız

çürüksüz düşük yüksek

0 2 4 6 8 10 12 14 16 18 20

sağlıklı sağlıksız

çürüksüz düşük yüksek

(23)

Çürük durumu

Her türlü gıda

Belirli

gıdalar Yumuşak gıdalar

Çürüksüz 3.3 0 0 3.3

Düşük 30 31.6 1.6 63.3

Yüksek 21.6 10 1.6 33.3

Toplam 55 41.6 3.3 100

Tablo–4: Çalışma grubunda günlük beslenme şekli ve çürük ilişkisi

Çürük durumu

Günlük beslenme şekli (%) Toplam Her

türlü gıda

Belirli

gıdalar Yumuşak gıdalar

Çürüksüz 5.2 2.5 0 7.7

Düşük 33.3 15.3 0 48.7

Yüksek 33.3 7.7 1.6 43.6

Toplam 71.7 25.6 1.6 100

Tablo–5: Kontrol grubunda günlük beslenme şekli ve çürük ilişkisi

Ailelere gönderilen anket formlarında bulunan sorulara göre hazırlanan ara öğünlerde tüketilen gıdaların sağlıklı olup olmaması ile ilgili olarak yapılan değerlendirmede şu kıstaslar temel alınmıştır. Günlük şekerli gıda alımı hiç, günaşırı veya günde 2–5 adet arasıysa, yemek aralarında meyve sandviç tüketimi yapılıyorsa, içecek olarak süt ve ayran tüketilip, asitli gıda tüketimi 2 bardaktan az ise sağlıklı olarak kabul edilmiştir. Diğer şekillerde beslenme sağlıksız olarak değerlendirilmiştir. Buna göre çalışma grubundaki çocukların %13,3 ü sağlıklı beslenirken %86,7 si sağlıksız beslenmektedir. Çalışma grubu için çürük ve ara öğün beslenmesi arasındaki ilişki Grafik–3 de görülmektedir. Kontrol grubunda ise ara öğün beslenmesinde çocukların %5,1 i sağlıklı beslenirken %94,9 u sağlıksız beslenmektedir.

Kontrol grubunda çürük ve ara öğün ilişkisi Grafik–4 de görülmektedir. Her iki grup için ayrı ayrı yapılan pearson chi square test de çürük ve ara öğün beslenmesi arasındaki ilişki her grup içinde anlamlı bulunmamıştır(p>0.05).

(24)

Grafik–3: Çalışma grubunda ara öğün beslenmesi ve çürük ilişkisi

Grafik–4: Kontrol grubunda ara öğün beslenmesi ve çürük ilişkisi

Şeker skorunun belirlenmesi için, çocuklarının 3 gün boyunca yediklerini not edilmesine yönelik beslenme takip formları verilmiştir. Bu üç günden biri çocuğun okula gitmediği tatil gününü kapsamaktadır. Çocuğun aldığı gıdalar Nizel’in şeker skoruna göre değerlendirilmiştir(25). Buna göre; sıvı ve şekerli gıdalar 5 puan, katı ve yapışkan gıdalar 10 puan, yavaş çözünen, yavaş eriyen gıdalar 15 puan olarak hesaplandı. 3 gün boyunca bu anket formlarında yazılan besinlerin değerleri bu şekilde incelenerek ortalaması alındı ve günlük şeker skoru saptandı. Buna göre; günlük şeker skoru 0–5 arası olanlar mükemmel, 5 ila 10 arasında olan normal, 10 ila 15 arasında olanlar yüksek 15 ve üstü çok yüksek olarak değerlendirilmiştir(25).

Çalışma grubunda yapılan şeker skoru değerlendirmesinde grubun şeker skoru ortalaması 21,55 bulunmuştur, gruba ait standart sapma 14,2dır. Çalışma grubundaki şeker skoru

0 5 10 15 20 25 30 35

çürüksüz düşük yüksek

sağlıklı sağlıksız

0 2 4 6 8 10 12 14 16 18

çürüksüz düşük yüksek

sağlıklı sağlıksız

(25)

yüksek olarak görülmektedir(Tablo–6). Şeker skoru değerleri ile çürük durumu arasındaki ilişki pearson chi square test ile değerlendirildiğinde aralarındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır(p>0.05).

Kontrol grubunda yapılan şeker skoru değerlendirmesinde grubun şeker ortalaması 20 bulunmuştur, gruba ait standart sapma 11.7dir. Kontrol grubundaki şeker skoru değerlendirmesinde %5,1 mükemmel, %12,8 normal, %25,6 yüksek bulunurken %56,4 ü çok yüksek olarak bulunmuştur(Tablo–7).Şeker skoru ile çürük durumu arasındaki ilişki pearson chi square test ile değerlendirildiğinde aralarındaki ilişki anlamlı bulunmamıştır(p>0.05).

Çürük durumu

Şeker skoru (%) Toplam Mükemmel Normal Yüksek Çok

yüksek

Çürüksüz 1.6 0 0 1.6 3.3

Düşük 13 3.3 5 41.6 63.3

Yüksek 5.2 3.3 5 21.6 33.4

Toplam 18.3 6.7 10 65 100

Tablo–6: Çalışma grubunda şeker skoru ve çürük ilişkisi

Çürük durumu

Şeker skoru (%) Toplam Mükemmel Normal Yüksek

Çok yüksek

Çürüksüz 2.5 2.5 0 2.5 7.7

Düşük 2.5 5.1 12.8 28.2 48.7

Yüksek 0 5.1 12.8 25.6 43.5

Toplam 5.1 12.8 25.6 56.4 100

Tablo–7: Kontrol grubunda şeker skoru ve çürük ilişkisi

Verilen anket formlarında çocukların diş fırçalama sıklıkları sorulmuştur ve velilerin vermiş olduğu cevaplara göre çalışma ve kontrol grubunda ayrı ayrı fırçalama sıklıkları ve çürük ilişkisi pearson chi square test ile değerlendirilmiştir. Çalışma grubunda verilen cevaplara göre; günde 2–3 kez diş fırçalayanların oranı %10, günde 1 kez fırçalayanların oranı %41,7, düzensiz fırçalayanlar %43,3, hiç fırçalamayanlar ise %5 olarak bulunmuştur(Grafik–5). Diş fırçalama sıklığı ile diş çürüğü arasındaki ilişki değerlendirildiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmamıştır (p>0.05). Kontrol grubunda ise günde 2–3 kez diş fırçalayanların oranı %15.4, günde 1 kez diş fırçalayanların

(26)

oranı %43.6, düzensiz fırçalayanlar %35.9, hiç fırçalamayanlar ise %5.1 dır (Grafik-6). Diş fırçalama sıklığı ile diş çürüğü arasındaki ilişki değerlendirildiğinde istatistiksel olarak sonuç anlamlı değildir(p>0.05).

Grafik–5:Çalışma grubunda çürük ve diş fırçalama sıklığı arasındaki ilişki

Grafik–6: Kontrol grubunda çürük ve diş fırçalama sıklığı arasındaki ilişki

İlk muayene ardından plak ve çürük arasındaki ilişki çalışma ve kontrol gruplarında ayrı ayrı değerlendirilmiş ve çalışma grubundaki çürük durumu ve plak değerleri kişi sayısı olarak Tablo–8 de, kontrol grubuna ilişkin plak değerleri ve çürük durumu kişi sayısı olarak Tablo–9 da belirtilmiştir. Çalışma grubuna ait plak incelemesi sonucunda grup ortalama plak değeri 2.07 iken standart sapması 0.710 dur. Plak değerleri ile çürük durumunu değerlendirmek için yapılan pearson chi square analizinde aralarındaki ilişki anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Plak

0 5 10 15 20 25 30

günde2-3 kez

günde 1kez

düzensiz hiç

çürüksüz düşük yüksek

0 5 10 15 20 25 30

günde2-3 kez

günde 1kez

düzensiz hiç

çürüksüz düşük yüksek

(27)

plak değeri 2.28 ve gruba ait standart sapma 0.56 olarak bulunmuştur. Plak değeri ve çürük durumuna ait analizin sonucunda ise aralarındaki ilişki anlamlı bulunmamıştır (p>0.05).

Diş fırçalama sıklığı ile başlangıç ve 1 ay sonraki plak değişimi Kruskal-Wallis test ile değerlendirildiğinde ise çalışma ve kontrol gruplarında anlamlı bir sonuç elde edilmemiştir (p>0.05).

Çürük durumu

Plak değerleri

Toplam 1 2 3

Çürüksüz 0 1

%1.6 1

%1.6 2

%3.3 Düşük

12

%20

21

%35

5

%8.3

38

%63.3 Yüksek 1

%1.6 8

%13.3 11

%18.3 20

%33.3 Toplam 13

%21.67 30

%50 17

%28.3 60

%100

Tablo–8: Çalışma grubunda plak çürük ilişkisi

Çürük durumu

Plak değerleri Toplam 1 2 3

Çürüksüz 0 2

%5.1 1

%2.5 3

%7.6

Düşük 2

%5.1 13

%33.3 4

%10.2 19

%48.7

Yüksek 0 9

%23 8

%20.5 17

%43.5 Toplam

2

%5.1

24

%61.5

13

%33.3

39

%100

Tablo- 9: Kontrol grubunda plak çürük ilişkisi

Çalışma grubunda verilen eğitim sonrasında plak değerlerindeki değişiklik Tablo–10 da belirtildiği şekildedir.1. plak değeri ile 2. plak değeri arasındaki fark wilcoxon signed ranks test ile değerlendirilmiş ve sonuçta istatistiksel olarak fark bulunmuştur(p<0.05). 1. plak değeri ortalaması bu grupta 2.07 iken 2. plak değeri 1.47 ye düşmüştür.

Kontrol grubunda 1. plak değeri ile 2. plak değeri arasındaki farkı wilcoxon signed ranks test ile değerlendirilmiş ve sonuç anlamlı olarak bulunmuştur(p<0.05). Bu grupta 1. plak değeri ortalaması 2.28 iken 2. plak değeri ortalaması 1.69 a düşmüştür.

(28)

Her iki gruptaki plak değerlerindeki azalma Mann-Whitney test ile kıyaslandığında aralarındaki fark benzer bulunmuştur (p>0.05).

Plak değişimi

Gruplar

Toplam Çalışma Kontrol

Azalan 32

%53.8 21

%53.3 53 %53.5 Artan

2 %3.3

2 %5.1

4 %4.0 Eşit kalan 26

%43.3 16

%41.0 42 %42.4 Toplam 60

%100 39

%100 99 %100

Tablo–10: İkinci muayene sonucunda gruplar arasındaki plak değişimini göstermektedir.

(29)

Diş hekimliği tarihindeki en önemli gelişmelerden birisi de restorasyon ve tedavi yerine, çürükten korumanın öneminin anlaşılmasıdır. Diş hekimliğinde son yıllarda ortaya çıkan, koruyucu çalışmaların bir sonucu olarak, çocukların büyük bir kısmında görülen çürük miktarında önemli azalmalar kaydedilmiştir. Özellikle gelişmiş ülkelerde kaydedilen tüm bu ilerlemelere rağmen, halen diş hastalıkları önemli bir sağlık problemi olmayı sürdürmektedir.

Bunun önüne geçilmesi için yapılabilecek en etkin çalışma ise çocuklara ve ebeveynlere verilecek eğitimdir. Böylece çocukta daha erken yaşta oluşturulacak ağız sağlığı alışkanlıkları ile ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olması sağlanır.

Araştırmamızda 5–6 yaş grubunda saptadığımız dft değeri 5.040 olarak bulunurken, çürüksüz birey oranı %5 bulunmuştur. Akıncı ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise dft değeri 4.70 olarak saptanmıştır ve bizim elde ettiğimiz sonuca yakın bir değerdir(11). Eronat, Koparal, Ertuğrul’un çocuklar ve aileler için hazırlanan ağız diş sağlığı programlarının değerlendirilmesine yönelik yaptıkları çalışmada 5–6 yaş grubundaki çocukların dmft indeksini 2.00 olarak saptamışlardır(30). Çalışmamızdaki dft değerinden düşük bir sonuç elde edilmiştir. DSÖ verilerine bakıldığında ise çalışmamızda elde ettiğimiz çürüksüz oranı ile 2004 yılında 5–6 yaş grubu çocuklarda saptanan çürüksüzlük oranı (%30,2) arasında yine büyük bir fark gözlenmektedir. DSÖ, 2000 yılında hedefi %50 iken 2020 yılı için bu oran

%80 olarak hedeflenmiştir(37).

Araştırmamızda annenin eğitim seviyesi ile çürük durumu arasındaki ilişkisi incelendiğinde aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken, Eronat ve Koparal’ın bu konuda yapmış oldukları çalışmanın sonucunda annenin eğitim seviyesi ile çocukta diş çürüğü görülme oranı arasında ters bir ilişki olduğunu bildirmişlerdir(31). Chu ve arkadaşları tarafından yapılan bir araştırmada da ebeveynlerin eğitim durumu arttıkça çocuğun çürük skorunda, dmft değerinde azalma saptamışlardır(33). Bu çocuğun sağlığında ve alışkanlıklarında annenin etkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Bebeklik dönemi beslenmesi ile çürük durumu arasında çalışmamızda anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Ollia ve arkadaşlarının yaptığı araştırmada da anne sütü ile beslenmenin çürük gelişimi ile ilişkisini anlamlı bulmamışlardır fakat 6–12 aydan daha fazla anne sütü ile beslenen çocuklarda diğer çocuklara göre daha fazla çürük gözlemlemişlerdir (32).

Sağlıklı beslenme ile çürük durumu arasındaki ilişki incelendiğinde istatistiksel olarak beslenmenin önemli olmadığını saptadığımız çalışmamızda çocuğun sağlıklı beslenip beslenmediği ailelerin anket sorularına verdiği cevaplara göre saptanmıştır. Beslenme pek çok

(30)

faktöre bağlı olup sadece anket verileri ile değerlendirilmesi güçtür. Eronat ve Koparal’ın yaptıkları çalışmada çocuğun yaşının küçülmesi ve çürük sayısının azalması ile dengeli beslenme oranının arttığı belirlenmiştir. Çocukların yaşları büyüdükçe sağlıksız beslendikleri ve çürük oranının arttığı saptanmıştır(31).

Ara öğün beslenmesini incelediğimizde ara öğün beslenmesi ile çürük durumu arasında bir ilişki bulunmadığı saptanmıştır.

Şeker skoru ve çürük durumu arasındaki ilişki incelendiğinde aralarında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çalışmamızda şeker skoru olarak tespit edilen değerler oldukça yüksektir.

Çalışma grubuna ait şeker skoru ortalaması 21.55 iken, kontrol grubunda bu değer 20 olarak bulunmuştur. Nizel’in belirttiği normal şeker skoru değeri olan 10–15 aralığından büyük bir değer elde edilmiştir(25). Bu nedenle bu gruplar beslenmeleri nedeniyle yüksek çürük risk düzeyindedirler. Eronat ve Koparal’ın bu konu ile ilgili yaptığı çalışmada çürük sıklığının şeker alımı ve sıklığı ile ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca yaptıkları araştırma sonucunda yüksek çürük seviyesine sahip olan çocukların genellikle sevdiği yiyecekleri tüketen çocuklar olduğunu saptamışlardır(31).

Yapmış olduğumuz çalışmada diş çürüğü ile diş fırçalama arasında bir ilişki bulunmamıştır ancak çalışma grubunda eğitim verilecek gruba kendi diş fırçalarını getirmeleri söylenmiş ve fırçalama eğitimi kendi diş fırçaları ile verilmiştir. 5–6 yaş grubu çocukları olmalarına rağmen yetişkin fırçası getirmeleri, bir bölümünün fırçasının yeni ve hiç kullanılmamış olması ailelerin yapılan çalışmaya ilgili ancak ankete verilen cevaplarda samimi olmadığını düşündürmektedir. Çalışma grubunda diş fırçalama sıklığı değerlendirildiğinde düzensiz fırçalayanların oranı (%43,3) ile günde 1 kez fırçalayanların oranının (%41,7) yüksekliği göze çarpmaktadır. Kontrol grubunda ise fırçalama sıklığına bakıldığında günde bir kez fırçalayanlar %43,6 iken düzensiz fırçalayanlar %35,9 olarak bulunmuştur. Eronat ve Koparal’ın İzmir ili içerisinde yaptıkları çalışmada diş fırçalama sıklığı ile çürük arasındaki ilişkiyi incelediklerinde hiç fırçalamayan veya düzensiz fırçalayan çocukların aktif çürük grubunda bulunduğunu tespit etmişler ve sık diş fırçalayan çocukların ise çürüksüz grubunda bulunduğunu belirtmişlerdir(31). Diğer bir çalışmada da düzenli diş fırçalama ile çürüksüz birey oranı arasındaki ilişki incelenmiş ve fırçalamanın çürük oluşumunu önlemedeki etkisi ortaya konmuştur(34).

Plak ve çürük ilişkisi incelendiğinde yapmış olduğumuz çalışma grubunda plak ve çürük ilişkisi anlamlı bulunmuştur ve plak değeri arttıkça çürük oranının da arttığı saptanmıştır.

Çalışma grubunda ölçmüş olduğumuz plak değeri ortalaması 2.07 iken verilen eğitim sonrası bu değer 1.47 ye düşmüş ve aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.

(31)

çocuklarda diş fırçalama eğitiminin etkinliğini değerlendirmek amacıyla yaptığı çalışmada çocuğa kişisel olarak verilen eğitimin daha etkin olduğu bulunmuştur. Çocukların en başarısız oldukları eğitim şekli ise model ve slayt gösterisi olduğunu saptamışlardır(35). Bostancı ve arkadaşlarının oral hijyen eğitimi ile ilgili yapmış oldukları çalışmada çocuğa masalla plak eliminasyonu hakkında eğitim verilmiştir ve sonuçta çalışma grubunda bu eğitim etkin olarak gözlenmiştir. Çocuğun masal kahramanı ile kendisini özleştirmesi ve davranışlarını ona göre değiştirmeye çalışmasının eğitimi etkin kıldığı sonucuna ulaşılmıştır(36).

Kontrol grubunda da ölçülen plak değeri (2.28–1.69)arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu konu ile ilgili olarak Bostancı ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada da kontrol grubunda plak değeri düşmüştür ancak çalışma ve kontrol gruplarında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Eğitim verilmeyen grupta meydana gelen araştırma sonucunda plak değerindeki bu düşüşün diş hekimi ile karşılaşmış olmanın, eğitim verilmese bile motivasyon unsuru olmasına bağlanmıştır(36). Çalışmamızda kontrol grubunda benzer şekilde diş hekimi ile karşılaşan çocuklara ağız ve diş muayenesi yapılmış ve dişlerini fırçalamaları gerekliliği konusunda sözlü uyarıda bulunulmuştur. 1 ay sonra ölçülen plak indeksi değerlerindeki bu düşüş bu uyarının bile etkili olabildiği yönünde değerlendirilebilir.

Çocuğun ağız diş sağlığı eğitiminde diş hekiminin dışında öğretmenler ve anne babalar çok etkilidir. Aslında bu saydığımız kişilerin gerek kendi davranışları gerekse bilgileri çocuklarını motive edecek düzeyde değildir. Bu nedenle öğretmen, anne-baba unsurlarının da daha detaylı olarak eğitime katılacakları uygulamalar yapılmalı ve sonuçları değerlendirilmelidir.

(32)

ÖZET

Yaptığımız bu çalışmada; 5–6 yaş grubu çocukların ağızlarındaki çürük sıklığını etkileyen faktörlerin incelenmesi ve ağız sağlığı eğitiminin etkinliğinin plak indeksi ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla kapsamlı bir anket formu hazırlanarak sosyoekonomik yönden farklılık göstermeyen, 5 devlet okulu anasınıfında 99 çocukta ağız ve diş taraması yapılmıştır. Ağız sağlığı eğitiminin okul öncesi dönemde başlaması yönündeki fikirler doğrultusunda bu çocukların oral hijyen aktiviteleri saptanarak, bu konuda bilgilenmeleri sağlanmıştır. 99 çocuk iki gruba ayrılarak gruplardan birine oral hijyen eğitimi verilmiş ve diğer grupta sadece diş fırçalamaları konusunda sözlü uyarıda bulunulmuştur.1 ay sonra her iki grup plak değerleri bakımından tekrar değerlendirilmiştir.

Çalışma sonucunda muayene edilen çocuklara ait dft değeri 5.040 olarak bulunmuştur. Bu çalışmada anket sorularına verilen cevaplara göre çocuklardaki çürük sıklığı ile anne eğitimi, beslenme şekli, diş fırçalama sıklığı değerlendirilmiş istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.

Çalışmada ağız ve diş sağlığı eğitimi verilen grupla, eğim verilmeyen grupta da plak değerlerinde azalma tespit edilmiştir ve bu her iki grupta da başlangıç değerlerine göre saptanan azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.

(33)

KAYNAKLAR

1- Aykut A; Stj Dt. Mezuniyet tezi, yönetici Prof. Dr. N. Eronat, 7- 9 yaş çocuklarda çürük riskine etkili faktörlerin incelenmesi, 2002.

2- Axelson P: Koruyucu diş hekimliğinde diş çürüğü ve periodontal hastalıklarda araştırma ve pratik çalışmalar; Oral dergisi Şubat 1986,2 23–25 3- Ertuğrul F; (doktora tezi) Danışman Prof. Dr. B.A.Ataman, Sakkaroz, glikoz ve xylitolun karyojenik etkilerinin in vitro ve in vivo olarak incelenmesi, 1995.

4- Alpöz A. R. ; (Doktora tezi) Danışman Prof. Dr. C. Eronat, Klorheksidin verniklerinin çocuklarda dental plak florasına etkileri, 1994.

5- Eden E. : E.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi 4. Sınıf Ders Notları, 2005

6- Barsamion – Wunsch P, Park JH, Watson MR, Tinanoff N, Minah GE. Microbiological screening for cariogenic bacteria in children 9 to 36 months of age. Pediatr Dent 2004;26(3):231–9.

7- Thibodeau EA, O’Sullivan DM. Salivary mutans steptococci and caries development in the primary and mixed dentitions of children. Community Dent Oral Epidemiol. 1999;27(6):406–

12.

8- Disney JA, Graves RC, Stamm JW, Bohannan HM, Abernethy JR, Zack DD. The University of North Carolina Caries Risk Assesment study: further developments in caries prediction. Community Dent Oral Epidemiol. 1992;20(2):64–75.

9- Burt B, Pai S. Does low birth weight increase the risk of caries? A systematic rewiew.

[cited 2005, Nov1] www.nidcr.nih.gov adresinden ulaşılabilir.

10- Lai PY, Seow WK, Tudehope DI, RogersY. Enamel hypoplasia and dental caries in very low birthweight children: a case controlled, longitudinal study. Pediatr Dent. 1997;19(1):42–

9.

11- Akıncı T, Seymen F, Aktören O. Toplumun çürük profilaksisi konusundaki bilgi düzeyleri ve yaklaşımları. İ.Ü. Dişhekimliği Fakültesi Dergisi, Haziran 1990,24;2.

12- Wandera A, Bhankta S, Barker T. Caries prediction and indicators using a pediatric risk assesment teaching tool. ASCDJ Dent Child. 2000;67(6):408–12, 375.

13- Wendt LK, Hallonsten AL, Koch G. Oral health in preschool children living in Sweden.

Part III- A longitudinal study. Risk analyses based on caries prevalence at 3 years of age and immigrant status. Swed Dent J 1999;23(1):17–25.

(34)

14- Bader JD, Shugars DA, Bonito AJ. A systematic review of selected caries prevention and management methods. Community Dent Oral Epidemiol 2001;29.399–411.

15- Erickson PR, Mazhari E. Investigation of the role of human breast milk in caries development. Pediatr Dent 1999;21(2):86–90.

16- World Health Organization. Global strategy for infant and young child feeding. Geneva:

UNICEF;2003.

17- Reisine ST, Psoter W. Socioeconomic status and selected behavioral determinants as risk factors for dental caries. J Dent Educ. 2001;65(10):1009–16.

18- Gustafsson BE, Quensel CE, Lanke LS, Lundquist C, Bonow BE et al. The Vipeholm dental caries study; the effect of different levels of carbohydrate intake on caries activity in 436 individual observed for five years. Acta Odont Scand. 1954;11(3,4):232–364.

19- Scheinin A, Makinen KK, Ylitalo K. Turku sugar studies. V. Final report on the effect of sucrose, fructose and xylitol diets on the caries incidence in man. Acta Odontol Scand.

1976;34(4):179–216.

20- Roberts IF, Roberts GJ. Relation between medicines sweetened with sucrose and dental disase. Br Med J. 1979;2(6181):14–6.

21- Peter F. Fedi, jr. Ana hatlarıyla periodontoloji (çeviri Ünlü F, Gürses N.) Ege Üniversitesi Basımevi Bornova –İzmir,2001,68.

22- Uzel O; Stj Dt mezuniyet tezi, yönetici Prof. Dr. N. Eronat, Çocuklarda Koruyucu Dişhekimliği Eğitimi, 1995.

23- Norman O. Haris, Franklin Garcia-Godoy. Primary preventive dentistry sixth edition.

Prentice Hall/Pearson,2004.

24- Eronat N, Önçağ Ö, Totu İ. Pedodonti 3. Sınıf Pratik Çalışma Kılavuzu, Ege Üniversitesi Basımevi, 2003.

25- Nizel Abraham E, Papas Athena S. Nutrition in clinical dentistry, WB Sounders Company,Philadelphia,1989.

26- Mc Clure DB. A comparison of toothbrushing technics for preschool children, J. Dent Child 1966 May33(3):205–10.

27- Ogasawara T, Watanabe T, Kasahara H. Readines for tooothbrushing of young children, J. Dent Child. 1992 September-October, 59.353–359.

28- Honkala E, NyyssonenV, Knuuttila M, Markanken H. Effectivenes of children’s habituel toothbrushing. J. Clin. Periodont. 1986 January13: 81–85.

(35)

different daily toothbrushing frequencies. Community Dent Oral Epidemiol1976 May;4(3):102–5.

30- Eronat N, Koparal E, Ertuğrul F. Çocuklar ve aileler için hazırlanan ağız-diş sağlığı eğitim programlarının değerlendirilmesi. Ege Diş hekimliği Fakültesi Dergisi 1999; 20.157–

163.

31- Eronat N, Koparal E. Dental caries prevalence, dietary habits, toothbrushing and mother’s education in 500 urban Turkish children. Journal of Marmara University Dental Faculty, 1997, 2:599–604.

32- Ollia P, Niemela M, Uhari M, Larmas M. Prolonged pacifer sucking and use of a nursing bootle at night: Possible risk factors for dental caries in children. Acta Odontol Scand 1998 August; 56(4):233–7.

33- Chu CH, Fung DSH, Lo ECM. Dental caries status of preschool children in Honk Kong.

British Dental Journal 1999 December 187;11.

34- Gibson S and Williams S: Dental caries in preschool children assosiation with social class, toothbrushing habit and consumption of sugar and sugar containing foods. Caries Res 1999;33:101–113.

35- Leal SC, Bezerra ACB, Toledo OA. Effectiveness of teaching methods for toothbrushing in preschool children. Braz. Dent.J.2002 13(2)133-136.

36- Bostancı H, Akkaya M, Günhan M. Bir araştırma nedeniyle okul öncesi çocuklarda oral hijyen eğitimi. A.Ü. Diş Hek. Fak. Derg.198512 (3): 553–559.

37- Gökalp S, Doğan BG. Türkiye ağız ve diş sağlığı profili 2004 raporu. Ankara, Ocak 2004.

Referanslar

Benzer Belgeler

∗ Diş Protez Teknikeri:Diş protez teknikeri; meslek yüksekokullarının diş protez programından mezun; diş tabibi tarafından alınan ölçü üzerine, çene ve yüz

∗ Kliniğimizin vitrinidir, dışarıya açılan penceresidir, sesidir.. ∗ Klinikteki elimiz,

AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI

∗ Sarı: Dikkat çekici etkisi vardır ama aynı zamanda geçicilik hissi yaratır.. ∗ Turuncu: Teşvik edici, davetkar

ÇAP'a kayıtlı öğrencilerin bu programları tamamlamaları için, ana dal programında olan dersler dışında, ilgili çift ana dal programından ön lisans programlarında en az 60

PAZARTESİ SALI ÇARŞAMBA PERŞEMBE

Devrim- den sonra başta genel sağlık hizmetleri olmak üzere, ağız ve diş sağlığı hizmetlerinin tüm topluma acil olarak ulaştırılması gerekiyordu.. Bu amaçla

ANADAL PROGRAMI PLANINDA BULUNAN DERSİN ÇAP YAPILAN PROGRAM PLANINDA BULUNAN DERSİN... ENGELLİLER İÇİN GÖLGE ÖĞRETİCİLİK -