• Sonuç bulunamadı

dini dışlayıcılık, dini kapsayıcılık ile dini çoğulculuk biçiminde adlandırılan üç temel yaklaşım bulunmaktadır.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "dini dışlayıcılık, dini kapsayıcılık ile dini çoğulculuk biçiminde adlandırılan üç temel yaklaşım bulunmaktadır."

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

10.HAFTA

DİNİ ÇEŞİTLİLİK

Dinlerin, gayb âleminin varlığı ve özellikleri hakkında doğruluğu empirik olarak test edilmesi mümkün olmayan, hakikat iddialarında bulunmaları, bu iddiaların de çoğu zaman birbiriyle çelişmesi, dinlerin çokluğunu bir problem haline getirmektedir

Dini çeşitliliğin günümüzde din felsefesi çerçevesinde tartışılmaya başlanması 20. Yy’ın

başlarındadır. Birbirinden farklı doğruluk iddialarına sahip farklı dinler arasında ne tür bir ilişki kurulabilir veya kurulmalıdır? Bu konuda genel olarak

‘dini dışlayıcılık’,

‘dini kapsayıcılık’ ile

‘dini çoğulculuk’ biçiminde adlandırılan üç temel yaklaşım bulunmaktadır.

Dini Çeşitlilik Sorunu

Dinin çeşitlilik sadece ibadetlerde veya ritüellerde değil, bu ibadet ve ritüellerin dayandığı inançlar üzerindedir. Ki temelde aynı inanca dayanmakla beraber tarihsel gelişimi ve

yorumlanışı açısından bir dinin farklı bir takım ibadet biçimlerine kaynaklık ettiği düşünülebilir.

Bu durumda dinleri en temelde birbirinden ayıran şeyin, farklı inanç ilkelerine sahip olmalarıdır diyebiliriz.

Dinler arasındaki fark aynı ya da benzer sayılabilecek soruları farklı şekillerde

yanıtlamalarıdır. Dinlerin çeşitliliğine kaynaklık eden bu inançsal farklılıkların temel nedeni nedir?

Dinin kaynağını ‘aşkın varlık’ olarak gören bir düşünce ile onu insanın bireysel veya toplumsal gerçekliğine referansla açıklayan yaklaşımın dinlerin inançsal farklılıkları

açıklamaları/yanıtlamalarının aynı, hatta benzer olmaları beklenemez. Dinin kaynağının bir şekilde insanî olduğunu öngören antropolojik bir yaklaşım için bu farklılıkları açıklamak pek zor olmayacaktır: diğer bütün beşeri kültürel üretimler gibi dinin de farklı tezahürlere sahip olması son derece doğaldır. Buna göre, söz konusu farklılıklar insanların değişik coğrafi, psikolojik, sosyolojik, ekonomik, kültürel, tarihsel, toplumsal, siyasal vb. koşullarda bulunmalarıyla ilişkilidir

KEİTH WARD

KEİTH WARD’a göre, her din gerek evrenin tabiatına ilişkin gerek insanın kaderine ilişkin bir takım doğruluk iddialarında bulunmaktadır. Bu doğruluk iddiaları insanın iyiliği ve kurtuluşu için önem ifade etmektedirler. Ne var ki dinlerin bu doğruluk iddiaları birbirleriyle bağdaşmadığı gibi, hangi dinin doğruluk iddialarının kabul edilmesi gerektiği noktasında bir sonuca varmak için de herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir yöntem bulunmamaktadır. Ancak değişik inançlara bağlı olmakla birlikte her dinin bağlıları arasında aynı şekilde akıllı, bilgili ve erdemli insanlar bulunmaktadır.

(2)

Dini hakikatin ve kurtuluşun belli bir dinin inancıyla tanımlanmasının ve sınırlandırılmasının haklı bir temeli bulunmadığını düşünenlerin ileri sürdükleri temel gerekçelerden biri de insanların edindikleri dini inançların doğdukları yer ile toplumsal aidiyetlerine göre değişebilen arızî bir şey olduğudur.

HİCK:

İnsanların yaklaşık % 99’nun dini inancı, içinde doğdukları toplumun inanç kültürünün bir sonucudur. Örneğin, diyor Hick, Tayland’da Budist bir ailede doğan bir kimsenin Budist olması vb.

 Dini çeşitliliğin sorun olarak algılanmasının bir nedeni de farklı dini inançlara sahip insanların günümüzde, daha önceki zamanlardan kısmen farklı olarak, küreselleşme ve modern teknolojinin sağladığı imkânlar vb. sebepler yüzünden daha çok birlikte yaşamak durumunda bulunmalarıdır

Hick’e göre, bu durum insanların kendi inanç dairelerinin ötesine geçmeyi, yüzyıllar boyunca kendilerini merkeze koymak suretiyle başka inançlara karşı üstünlük iddialarını gözden geçirmeyi ve böylece daha tarafsız bir tutum içinde olmayı gerekli kılmaktadır.

 Dini çeşitliliğin bir sorun olarak düşünülmesinin nedenlerinden biride Dini inançların farklılığının özellikle modern dönemlerde ateizm veya dini şüphecilik için bir dayanak oluşturmasıdır. Dini çeşitliliğin felsefenin gündemine taşınmasının bir diğer nedeni de bu tür ateist veya agnostik iddialara yanıt verme çabası olabilir.

Dini Çeşitlilik ve Bazı Temel Yaklaşımlar

Dini çeşitlilik konusundaki temel yaklaşımları üç başlık altında değerlendirebiliriz.

a. Dini dışlayıcılık b. Dini kapsayıcılık c. Dini çoğulculuk a. Dini dışlayıcılık

Dini dışlayıcılık, sadece belli bir dinin inanç ilkelerinin doğru olduğuna inanarak bu ilkelerle bağdaşmayan bütün dini inançların yanlış olduğunu ve insanı nihai kurtuluşa götürmek için yeterli olmadıklarını savunan yaklaşımdır

Bir şeyin doğru olduğuna inanmak, doğal olarak, inanılan şeyle bağdaşmayan şeylerin de yanlışlığını ifade edecektir. Dolayısıyla, Ward’ın da belirttiği gibi, ‘bütün doğruluk iddiaları zorunlu dışlayıcıdır. Çünkü bir p önermesine inanmak ile p’nin doğru olduğunu düşünmek mantıksal olarak eşdeğerdir. Bir p önermesinin doğru olduğuna inanmak ise gerçekliğin p’nin tasvir ettiği şekilde olduğuna inanmaktır.

Teistik dinlere göre varlığın nihai temeli Tanrı’dır. Tanrı ise her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, mutlak iyilik sahibi ve evreni özgür iradesiyle yoktan yaratan varlıktır. Şimdi teistik- olmayan dinlerin nihai varlık tasavvuru ne mutlak bilgi, kudret, iyilik, irade gibi zati niteliklere sahiptir ne de evreni yaratmıştır.

(3)

Bu durumda teistik bir inancın doğruluğuna inanmanın aynı zamanında teistik olmayan bir inancın yanlışlığına inanmakla bir bakıma eşanlamlı olduğu açıktır.

Benzer şeyler teistik dinlerin inançları arasındaki farklılıklar için de söylenebilir. Örneğin İslam’ın Tanrı anlayışı ile Hıristiyanlığın Tanrı anlayışlarının, teistik olmak noktasında benzeşmelerine karşın, teslis ve Hulûl inançları noktasında açık bir şekilde ayrıldıkları bilinmektedir. Dolayısıyla bu iki teistik dinin inançlarının (doğruluk iddialarının) en temelde çeliştiği ve birbirlerini karşılıklı olarak dışladıkları açıktır. Bu farklı teistik inançların birlikte doğru olabilmesi de mantıksal açıdan mümkün görünmemektedir.

Dışlayıcı bir tutumun en temelde bir doğruluk iddiasına dayanmaktadır. Dolayısıyla dini bir dışlayıcılığın haklı bir temele sahip olması için söz konusu inancın doğruluğunu bir ölçüde ortaya koyabilecek bir gerekçe bulunmalıdır. Ancak böyle bir gerekçe ortaya konulduktan sonra bir inanç tatmin edici olabilir. Öyle görünüyor ki, böyle bir gerekçe hem belli bir dini inancın doğruluğunu doğrudan temellendirmeye yönelik olmalı, hem de onunla çelişen inançları çürütmeyi hedeflemelidir.

Dini çeşitlilik vakıasının teolojik ve epistemolojik ciheti bakımından ise, geleneksel İslam dünyasında dışlayıcılığın hâkim olduğunu söylemek yerindedir. Teolojik olarak başkalarına verilen statü ile insani, toplumsal ve siyasi ilişkileri birbirinden ayırarak: “İslam sosyolojik olarak kapsayıcı, ahiret inancı bakımından dışlayıcı ve siyasi bakımdan çoğulcu olagelmiştir.”

İslam’ın dışlayıcı yorumu için yakın zamanlardan bir örnek olarak Mevdudi: insanların inanması gereken doğru inançların ve yapması gereken salih amelin ancak peygamberlerin mesajı aracılığı ile bilinebileceğini, Hz. Muhammed (s.a.v) Tanrı’nın hakiki ve son peygamberi olduğunun ve İslam’ın öğretilerinin mutlak surette kamil olup Tanrı’yı ve O’nun hayat sistemini bilmenin tek kaynağının Hz. Muhammed (s.a.v) ‘e indirilen vahiy olduğunun beyan etmiştir.

Mevdudi, Hz. Muhammed (s.a.v) ‘e indirilen vahyin aslına uygun olarak muhafaza edilmiş olduğunu, Kur’an’ın saf ilahi kelam olduğunu, bütün beşeriyete hitap ettiğini ve beşeriyetin dünya ve ahiret hayatı için gerekli olan her şeyi ihtiva ettiğini belirtmiştir.

Sonuç olarak, dini dışlayıcılık bir yerde doğal bir tutum olmakla birlikte her dışlayıcı tutum doğal değildir. Hangi temel veya gerekçeye dayanılarak dışlayıcı bir tutum sergilendiğinin ortaya konulması söz konusu tutumun keyfiliğini ortadan kaldıracaktır. Dolayısıyla dini dışlayıcılık en temelde hangi dışlayıcı tutumun doğru/rasyonel, hangisinin ise yanlış/ irrasyonel olduğu sorusunu beraberinde getirmektedir. Bu da son derece makul olsa gerektir.

Dini Kapsayıcılık

Dini kapsayıcılık gerçekte sadece bir dini inancın doğru olduğundan hareket etmekle

beraber, diğer dini inanç sahiplerinin dolaylı da olsa söz konusu dinin (inancın) kapsamına dahil edilebileceğini öngören bir yaklaşımdır. Esasen bu yaklaşımın da özünde bir tür dışlayıcılık bulunmaktadır. Fakat dini dışlayıcılıktan farklı olarak, dini kapsayıcılık diğer din ve inançların çeşitli nedenlerle dışlanmak yerine geniş anlamda doğru olduğu düşünülen inancın zayıf veya bilinmeyen formları olarak ele alınabileceğini göstermeye çalışmaktadır

RAHNER:

Hıristiyanlık insanlığın yegane mutlak dini olmakla beraber Tanrı’nın bütün insanların kurtuluşunu hedeflediği düşünüldüğünde onun dışındaki dinlerin de ilahi bir takım unsurlar

(4)

içerdiği kabul edilebilir. Rahner, Hıristiyan olmayan bir dinin de bir ölçüde kabul görmesi gerektiğini savunur. Yani Hıristiyanlığın dışındaki dinlerde de aşkın, ilahi unsurlar bulunmaktadır. Rahner’e göre, Hıristiyanlık mesajının insanlığın evrensel kurtuluşunu hedeflediği göz önüne alındığında diğer dinlerin de bir şekilde kurtuluş kapsamında dahil edilmesi gerekmektedir. Ve bu kapsayış Hz. İsa’dan önce yaşamış ve İncil’den mahrum kalmış milyonlarca insanı kapsamalıdır. Tabi ki Rahner’e göre kurtuluş bütünüyle Hıristiyanlığın bir değeridir ve Hz. İsa’dan ayrı bir kurtuluş düşünülemez

Bütün insanlığa hitap eden evrensel doğruluk iddialarına sahip her dinin zaman zaman belli ölçüler dâhilinde ‘kapsayıcı’ bir eğilim sergilemesi doğal görülmelidir.

 Hıristiyanlığın bu noktada özel bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldığı söylenebilir. Çünkü Hıristiyanlık en temelde dini doğruluğu ve kurtuluşu insanların bütün zaman ve mekânlarda ulaşabileceği bir ilkeye bağlamak yerine tarihsel bir olguya, yani belli tarihsel ve toplumsal koşullarda yaşamış Hz. İsa’nın kurtarıcılığına bağlamaktadır.

Tabiatı gereği sınırlı olan bir tarihsel ve toplumsal olgunun bütün zaman ve mekânlarda yaşamış insanlara açık olması düşünülemez.

 Hıristiyanlığın bu noktada karşılaştığı bir diğer sorun da doğrudan Tanrı’nın varlığına inanmanın Hıristiyanlık için yeterli olmayışıdır. Böyle bir tutum diğer teistik dinlerden çok Hıristiyanlık için geçerli görünmektedir. Çünkü Hıristiyan olabilmek için Tanrı’nın varlığına inanmak kadar teslis ve hulûl inançlarına da inanmak gereklidir.

İslamda kapsayıcılık:

 İslam her şeyden önce doğru inancı belli bir zamansal olguyla sınırlamayıp, en temelde herkese açık olan Tanrı’nın varlığı ve birliğine inanmak gibi bir ilkeye dayandırmaktadır

 Ayrıca peygamberlerin tebliğ ettiği vahye muhatap olamadığı halde Tanrı’nın varlığı ve birliği inancına kendi aklıyla erişmiş insanları da geniş anlamda ‘İslam’ inancına dahil etmek mümkündür. Bu İslam’ın bir diğer değeri olan insanların İslam fıtratı üzerine doğduklarının doğal bir sonucu olarak görülebilir. Ancak, görüldüğü gibi, İslam açısından düşünülebilecek böyle bir kapsayıcılığın sınırları belli olup, bu minimum gereksinim de Tanrı’nın varlığı ve birliği inancıdır.

İslam’ın öngörebileceği bir dini kapsayıcılık, diğer inançları olduğu gibi kabul eden bir yaklaşım değil, onları belli bir ilkeye bağlı olarak kabul veya reddeden sınırlı bir kapsayıcılıktır

Gazali’nin Yaklaşımı

Gazali bu meseleyi Müslüman olmayanların kurtuluşu sorunu olarak ele almaktadır.

Gazali’de dinleri çokluğu kelami bir mesele olmaktan ziyade, fetret kavramı bağlamında diğer din mensuplarının durumu tarzında ele alınmaktadır:

(5)

Gazali şöyle demektedir:

Yüce Allah’ın rahmetinin genişliğini gösteren bu ve benzeri haberler çoktur. Bu haber özel olarak Hz. Muhammed’in ümmeti hakkında gelmiştir. Ben derim ki:

Her ne kadar çoğunluğu ya bir anlık ya bir saatlik hafif şekilde yahut haklarında cehenneme atılma ifadesinin kullanılabileceği bir süre cehenneme konulacaklarsa da rahmet geçmiş ümmetlerin birçoğunu kapsamına alır. Hatta diyorum ki inşallah zamanımızdaki Hıristiyan Rumlar’ın ve Türkler’in çoğunluğunu yani Bizans ve Türk ülkesinin uç bölgelerinde yaşayan, kendilerine davetin ulaşmadığı kimseleri de rahmet kuşatacaktır. Davetin ulaşmadığı insanlar üç sınıftır:

1. Hz. Muhammed’in ismini hiç duymayanlar. Bunlar mazurdurlar.

2. Hz. Muhammed’in isim ve sıfatından, gösterdiği mucizelerden haberdar, İslam ülkesinin komşuları olan ve onlarla bir arada yaşayanlar. Bunlar inkârcıdırlar.

3. İki derece arasında olanlar ki bunlar Hz. Muhammed’in isminden haberdar ancak sıfat ve özelliklerden haberdar değildirler, aksine tıpkı bizim çocuklarımızın Mukaffa’ adında bir

yalancının peygamberlik iddia ettiğini duymaları gibi onlar da çocukluktan beri adı Muhammed olan hâşâ bir yalancının peygamberlik iddia ettiğini duymuşlardır. Bunlar da bana göre Hz.

Peygamber’in vasıfları konusunda birinci sınıftakiler ile aynı konumdadır. Çünkü ismini duymakla birlikte vasıflarını olduğundan başka duymuşlardır. Bu ise konuyu araştırmaya sevk etmez.

Gazali bu ifadelerden sonra; bir milletin sorumlu olabilmesi için Allah Resulünün peygamberliğinin ispatı olan mucizeleriyle birlikte kuran adında bir kitap getirmiş olması mucizelerini tevatür yoluyla işitmiş olması gerekir.bunu işitip sonra inkar edenler gazali ye göre inkarcı dolayısıyla sorumludurlar.

Gazalinin ifadelerinde 2 nokta vardır:

1. Bir kimsenin sorumluluğunu tayin eden faktör kendi özel konumudur.

2. Gazali araştırma arzusunun dindar kimselerde daha yoğun olacağını düşünmektedir.

Dini Çoğulculuk:

‘Dini çokluk’ veya ‘Dini çeşitlilik’ dini inançların mevcut farklılığını ifade ederken dini çoğulculuk bu farklılıkları açıklamaya ve değerlendirmeye çalışan bir yaklaşımdır. Kısaca ifade etmek gerekirse, bütün dinlerin ya da büyük dinlerin inançlarının aynı gerçekliğe delalet

ettiğini/edebileceğini ve böylece her birinin insanları eşit ölçüde kurtuluşa götürebileceğini ileri sürerek, dini inançlar arasındaki farklılıkların aşılabileceğini iddia eden bir yaklaşımdır.

Dini çoğulculuğu savunanların şu temel önermelerden hareket ettiklerini söyleyebiliriz 1) Yeryüzünde yaşayan bütün fertlere adil davranan, merhametli bir Tanrı vardır.

2) Adalet ve merhametinin gereği olarak Tanrı, insanlar arasında ayrımcılık yapmadan kurtulma imkânını herkese eşit dağıtmıştır.

3) Tanrı dünyayı sadece bir gurup azınlığın, yani bir dinin mensuplarının, kurtuluşa erişecekleri şekilde yaratmış, dolayısıyla diğerlerinin kendi hatalarından kaynaklanmayan bir sebeple (doğum) kurtuluşa ermelerine engel olmuştur.

Görüldüğü gibi burada ikinci ve üçüncü önerme arasında açık bir çelişki vardır.

(6)

Dini çoğulculuğun din felsefesindeki önde gelen savunucusu John Hick olmakla birlikte böyle bir düşüncenin kökenlerine değişik dini kültürlerde rastlamak mümkündür. İslam düşüncesi söz konusu olduğunda Muhyiddin İbn’ül-Arabî böyle bir görüşün temsilcisi olarak görülebilir.

İbn’ül-Arabî’nin temel açıklaması, onun İlahi tecellinin sonsuz farklı biçimlerde ve derecelerde olabileceği düşüncesidir. Ona göre inancın mekânı olan kalp ilahi tecelliye bağlı olarak değişebilen bir şeydir: inananın kalbi ilahi tecellinin biçimine göre

genişleyebildiği gibi daralabilir de. Bu inanç sahibinin eğilim ve kapasitesine bağlıdır.

Ve bunun doğal bir sonucu olarak her inanan kendine göre (kendi çapında) bir Tanrı fikir veya tasavvuruna sahiptir. Peki, insanların böyle farklı inançsal eğilim ve kapasitelere sahip olmasının nihai nedeni ne olabilir? İbn’ül Arabî’nin bu soruya yanıtı oldukça ilginçtir: Tanrı insanlara eğilim ve kapasitelerine göre tecelli etmez; O, kendisini inananda bulunan forma göre tecelli ettirir. Mutasavvıf Cüneyd-i Bağdadi’nin ‘suyun rengi, içinde bulunduğu kabın rengiyle aynıdır’ sözünün, İbn’ül-Arabî’nin bu yaklaşımı üzerinde etkisi olduğu düşünülebilir.

Bu durumda, İbn’ül-Arabî’ye göre, dini inançların çeşitliliğinin veya farklılığının kaynağı insanların Tanrı’yı yeterince tanıyamamalarının doğurduğu epistemik (bilgisel) bir eksiklik ya da sınırlılık değil, bizatihi ilahi tecellinin tabiatıdır

İbn’ül-Arabî’nin söz konusu görüşleri, tartışmaya ve temellendirmeye muhtaç görünen

‘Tanrı’nın farklı tecellileri ’ne ilişkin birtakım ontolojik ve epistemolojik varsayımlara dayanmaktadır.

Diğer taraftan İbn’ül-Arabî’ci bir dini çoğulculuk her ne kadar bütün inançları kuşatıyor olsa da en temelde önerilen inanç ârifin inancı olarak adlandırılan çoğulcu bir inançtır

Günümüz din felsefesinde İbn’ül-Arabi’nin bu görüşlerine benzer bir dini çoğulculuğu savunanlardan birisi J. Hick’tir. Yalnız, Hick’in çoğulculuğunun temelinde İbn’ül Arabi’nin çoğulculuğundan farklı olarak, ontolojik değil epistemolojik eğililmler bulunmaktadır.

Hick’in dini çoğulculuğuna dair başlangıç noktası farklı dini geleneklerde gerçekleştiği ileri sürülen çeşitli dini tecrübelerdir. Ne var ki, Hick’e göre, insanın sonlu tecrübesi ile sınırsız

‘Nihai Gerçeklik’ arasında bir eşitleme veya örtüşme söz konusu değildir. Doğrusu farklı dini tecrübelerin referansı olarak varsayılan ‘nihai gerçeklik’ sınırsız olduğundan insan düşüncesinin ve dilinin bütün olumlu nitelemelerinin de ötesindedir.

Dolayısıyla bütün olumlu nitelemeler böyle bir varlığın böyle bir varlığın ne olduğunu tanımlamaktan aciz olduklarından ‘Nihai Gerçeklik’ hakkında ancak ‘olumsuz bir yolla’, yani onun ne olmadığını ifade eden ifadelerle konuşabiliriz. Çünkü Hick’in ‘Gerçek’ olarak

adlandırdığı bu varlık, bütün olumlu ve içeriksel nitelemelerin üstündedir. Hick dini çoğulculuk hipotezini geliştirirken başta Kant’a ve özelliklede onun yaptığı fenomen (görünen) ve numen (görünmeyen) ayrımında dayanır.

Hick’e göre Gerçek’in numenal ve fenomenal olmak üzere iki yönü bulunmaktadır.

Bunlardan ilki bütün tecrübelerimizi aşan yönüdür, ikincisi ise farklı dini geleneklerde farklı şekillerde tezahür eden, tecrübe edilebilen yönüdür. Burada ‘Gerçek’i ‘Tanrı’ olarak yorumlamak Hick’e göre teistik bir sınırlama olacaktır. Çünkü Tanrı kişisel niteliklere sahip bir varlığı ifade etmektedir. Oysa Gerçek hem teistik, hem de teistik olmayan dinlerin ortak nihai referansıdır. Bu

(7)

yüzden Tanrı, Dharmakaya, Bir, Brahman ve benzeri kavramların hepsi bu nihai Gerçeklik’e delalet eden kavramlardır

Hick’in dini çoğulculuk hipotezini geliştirirken dayandığı varsayımlardan biri de

Wittgenstein’ın ‘olarak veya gibi görmek’ olarak ifade ettiği şeyin dini tecrübemiz için de gerçerli olduğudur. Wittgenstein’ın verdiği örnek bir resmin değişik açılardan bir ördek veya tavşan olarak görülebileceğini önerir. Aynı şekilde, Hick’e göre, farklı dini geleneklerin tecrübeleri de Gerçek’in olarak veya gibi tecrübeleri’ olarak görülebilir.

O halde, dünyadaki büyük dinlerin Gerçek’in otantik tezahürleri olduğu sonucuna varabilmek için evvela Gerçek’in hangi özsel niteliklere sahip olduğunu ortaya koymak

gerekmektedir. Ancak bundan sonra bir dinin Gerçek’in bir temsili veya tezahürü olup olmadığı belirlenebilir

Aslında birçok dini gelenek aşkın veya nihai gerçekliğin bizatihi sonsuz olduğunu ve insanlar tarafından bütünüyle bilinemeyeceğini kabul etmektedirler. Fakat bu düşünce Hick’in nihai gerçekliğe hiçbir kavramımızın uygulanamayacağı iddiasından tamamen farklıdır. Eddy’nin de belirttiği gibi, böyle bir varlık hakkında her şeyi bilemiyoruz demek başka bir şeydir, onun hakkında hiçbir şey bilmiyoruz demek bütünüyle başka bir şeydir.

Dolayısıyla birçok dinin nihai varlığın tecrübemizi ve bilgimizi önemli açılardan aştığını kabul etmeleri Hick’in bütün kavramlarımızı/kategorilerimizi aşan Gerçek’i kabul etmeleri anlamına gelmez. Burada söz konusu gerçekliğin iki (bilinen ve bilinmeyen) yönü arasında bir süreklilik söz konusudur.

Aynı şekilde, numenal Gerçek’in referansını belirleyebilmek fenomenal Gerçek’le olan (kavramsal) sürekliliğini gösterebilmek gerekir. Ve son olarak da birçok dini gelenek özellikle de vahye dayanan hiçbir teistik gelenek, dinin insan düşüncesinin bir ürünü olduğu, yani dinin insanların Gerçek’e verdikleri beşeri yanıtlar olduğu şeklindeki Hick’çi görüşe

katılmayacaklardır.

Karşılaştırmalı olarak bakıldığında, İbn’ül Arabi’nin ‘dini çoğulculuk’ olarak

yorumlanabilecek yaklaşımı ile Hick’in dini çoğulculuk hipotezi arasında ortak sayılabilecek yönler kadar farklılıklar da söz konusudur. Her ikisi de epistemolojik bir göreceliği öngörmekle beraber İbn’ül Arabi’nin dini çoğulculuğa neden olan dini çeşitlilik anlayışı ontolojik açıdan Tanrı’nın (Hakk’ın) farklı (sonsuz) biçimlerdeki tecellilerine dayanmaktadır.

Denilebilir ki, İbn’ül Arabi’ye göre, epistemolojik görecelik en temelde bir tür ontolojik görecelilik tarafından öncelenmektedirler. Temelde epistemolojik bir göreceliğe dayanan Hick’in çoğulculuğu ise farklı dini tecrübelerin bir hipotez bağlamında varsayılan Gerçek’in farklı

görünüşleriyle açıklanabileceğini öngörmektedir. İbn’ül Arabi ile Hick’in anlayışı arasındaki en önemli fark böylece birincisinin söz konusu dini çeşitliliğin kaynağını Tanrı veya onun farklı tecellileri olarak görmesi, ikincisinin ise bunu insana veya onun epistemolojik göreceliğine dayandırmasıdır. Ancak şimdiye kadar yaptığımız tartışmalardan da anlaşılacağı üzere gerek İbn’ül Arabi’nin gerekse Hick’in bu konudaki düşünceleri hem felsefi hem de dini açıdan aşılmaz bir takım sorunlarla karşı karşıyadır.

Bu sorulara/sorunlara tatmin edici yanıtlar verilmediği sürece ‘dini çoğulculuk’

iddialarının doğru olduğunu düşünmek için bir gerekçe olmayacaktır

Referanslar

Benzer Belgeler

İncelemizde Türkmen Türkçesi söz varlığında görülen dinler, ibadet pratikleri, inançlar gibi madde başları listelenecektir.. Çalışmamızda 2007-2010 yılları

Ermenistan temsilcisi Hatisyan, Türk heyetinin teklif ettiği sınırı kabul ettiklerini, plebisit kabul edildiği için sulh şartlarında mevzubahis olan arazide muhtemelen

 Freud dini, bir yanılsama olarak kabul ettiği için, ona göre dinin önemli bir objesi olan Tanrı da

Bu aşmada, çevreyle uyum içinde olan bireyler, kendileri için önemli olan.. şahısların, fikir, beklenti ve kararlarını önemserler ve

Gerek Şura ve gerekse Diniye Nezareti'nin bugüne kadar bölgenin dini hayatı için önemli olan bu konularda yeterince mesafe alamamış olması çeşitli tenkülere

Çalışmamızın sonucunda, Gölyaka yöresinde yaşayan Alevîlerin dinî inanç, ibadetlerini ve sosyal, kültürel yaşantılarını Sünnî anlayışla

Bazı araştırmalarda kadın ve erkek arasında benzer olarak kaygı ve depresyon 1 semptomları gözlense de (Noel ve diğ. 2013: 333) çoğunlukla kadınların erkeklere göre

Muhsin İyi islami Hayat Pdf E-Kitap indir Muhsin İyi pdf business cards maker islami Hayat.İslami Dosya, İslami Program, İslami Download, İslami Döküman, İslami Belge,